Bir Okur Mektubu ve Yanıtım
Okurlarımdan birçok
e-posta alıyorum. Bu aldığım e-posta beni çok etkiledi. Henüz 28 yaşında
gencecik bir insan yaşama umudunu yitirmenin eşiğinde yazmış bunları bana.
Bunları okuyunca kendisine bir yanıt yazdım ve bunları sizinle de paylaşmak
istedim. Çünkü aynı durumda olan pek çok genç insanın olduğunu biliyorum. Adını
paylaşmayacağım için Okur diyelim.
Okurun yazdıkları
“Sevgili Mahfi Hocam,
İçimi size dökmek istedim çünkü
bilmiyorsunuz ama hayatımı siz dönüştürdünüz. Türkiye'nin eğitim ve sosyal
imkânları yönüyle en geri kalmış şehirlerinden birinde büyümek zorunda kalmış,
şu an 28 yaşında olan bir gencim. Size daha önce üniversite yıllarımda da
birçok kez mail attım, danıştım, yazılarınızı ve kitaplarınızı okudum, hala
okumaya devam ediyorum. Dediğim gibi, bilmiyorsunuz ama siz benim hayatımı
dönüştürdünüz, rehberim oldunuz, A planım oldunuz, B planım oldunuz. Sizin
sayenizde bir iktisat öğrencisi olan ben çoğu adımımı doğru atmaya
çalıştım. Mücadele ettim, kendimi geliştirdim, umut ettim, hayal kurdum.
Karşılığını da aldım hocam. İşsiz kalmadım, bir şekilde kendi kendime
yettim, kariyer yaptım. Bu yüzden size ne kadar teşekkür etsem az.
Annemden de babamdan da daha fazla rehberlik ettiniz bana, daha fazla yol
gösterdiniz. Siz olmasaydınız şu anda olduğum noktada bile olamazdım.
Şu anda İstanbul'da kendi imkânlarıyla
hayatta kalmaya çalışan, kendi kendine yeten bir özel sektör çalışanıyım.
Maalesef mutlu değilim hocam. Ne kadar bir noktadan sonra doğru adımları atmış
olsam da tıpkı Pessoa'nın dediği gibi "Olduğum şeyle olmadığım şey
arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum."[i]
Canım hocam, bu adamlar bizim
gençliğimizi, geleceğimizi, mutluluğumuzu, umudumuzu, hayallerimizi çaldı.
Sadece benim neslimi değil benden sonraki yeni nesillerin de mutluluğuyla,
hayalleriyle, geleceğiyle oynadılar. İşte tam şu anda bu ülkeye, hayata,
geleceğe dair umutları kalmamış, gençliğinin sonlarındaki bir insan olarak yine
size danışıyorum ve soruyorum hocam "Gerçekten umut var mı, yoksa sadece
kendimizi mi kandırıyoruz?"
Sevgilerimle
Okur”
Benim yanıtım
“Sevgili Okur,
Size, eğitiminize, yaşamınıza
ufacık bir katkım olduysa ne mutlu bana. Ben 75 yaşındayım ve içimdeki umut hiç
yok olmadı. Oysa benim bu ülkenin iyi günlerini görüp göremeyeceğim artık çok
kuşkulu ama umudumu kaybetmedim hala. Sizler daha çok gençsiniz, güzel ve
parlak günler göreceksiniz. Buna inanıyorum. Bu ülke, potansiyeliyle çok daha
iyi şeyler hak ediyor ve bunları mutlaka yaşayacak. Bazen ben de umudumu
kaybeder gibi oluyorum. O zaman hemen Nutuk'u alıyorum elime ve
ilk sayfasını okuyorum. Atatürk'ün çizdiği manzara-i umumiye gözümün önünde
canlanıyor ve düşünüyorum: Eğer Atatürk o anda umutsuzluğa kapılıp geri
dönseydi ne olurdu? O zaman umutsuzluğa kapılma hakkımın
olmadığını anlıyorum.
Umutsuzluğa yer yok, hep birlikte
bu ülkeyi tekrar ayağa kaldıracağız.
Sevgiyle kalın.
Mahfi Eğilmez”
[i]
Okurumun değindiği “Olduğum şeyle, olmadığım şey arasında hayal ettiğim şeyle
hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum” ifadelerinin yer aldığı kitap
Fernando Pessao’ya ait: Huzursuzluğun Kitabı, Can Yayınları.
Eyy genç!!! için ferah olsun. Bu zihniyetin tarihin karanlık sayfalarına gömülmesi için bu günlerin yaşanması gerekiyor. Senin gençliğine tesadüf etmesi kötü bir şans. Avrupa bu günleri 300 yıl önce yaşadı, biz şimdi yaşıyoruz. Ama senin evlatların bunları yaşamayacak. Biraz daha sabır.
YanıtlaSilUmudu yeşerten asıl duygu, bir şeylerin değişip onun düzelebileceği inancıdır. Bir şeyden kasıt insanın kendisi olabileceği gibi bir devlet de olabilir. O şey her ne ise, eğer onun değişmeyeceğine ve onun düzelmeyeceğine dair inanç yaygınlaşmışsa bu taktirde umudu yeşertmenin tek bir yolu vardır; onu değiştirmek.
YanıtlaSilKimse bir insan devleti nasıl değiştirebilir demesin. Değiştirir. Örneğin devlette adaletsizlik vardır ona tepki göstererek haksızlık yapacakların bir kısmını önler ve bunu değiştirebilir; yazı yazar bunu okuyup adaletsizlik yapacakları etkiler ve değiştirir vs. Var olan haksız düzeni değiştirmek ve onu düzeltmek için emek harcar; bazen az bazen çok değiştirir fakat mutlaka değiştirir. Vakti zamanı gelince önüne seçme hakkı konulur bu şekilde değiştirir. Önemli olan adaletsizlik karşısında direnmek, tepki göstermek, sandığa gitmektir; bu haksız düzeni değiştirmek için mücadele etmektir ki meydan adaletsizlik yapanlara kalmasın. Gelecek nesillere kötü bir dünya bırakılmasın. Bu yüzden umudu hiç bir zaman kaybetmemek ve teslim olmamak gerekir. Bu dünya hiç bir zalime kalmamıştır; kalmayacaktır.
Sil"Okur"unuz görece iyi durumda. En azından bir işi varmış. Benim gibi iktisat mezunu nice işsiz ve umudun kelime anlamını unutanlar, en son neye mutlu olduğunu sorsanız cevap alamayacağınız nicelerimiz var.
YanıtlaSilBİR DOKUN BİN AH İŞİT, net özetimiz bu. :(
"....Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
YanıtlaSilEy Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur."
Günaydın. İnsan zaman zaman umutsuzluğa düşüyor. Hatta umut etmeyi bile bırakabiliyor. Genç arkadaşımızın yazdığı bir mektup, okurken bana Suç ve Ceza romanını hatırlattı. Benim düşüncem, ülkemiz maalesef bu düzeyde böyle devam edecek. Çünkü geçmişteki aynı sorunlar (Enflasyon, İşsizlik...) bugün de devam ediyor. Bir türlü bir üst lige çıkmayı başaramadık. Genç arkadaşımızın zamanla toparlanacağını düşünüyorum.
YanıtlaSilBende katılacağım emailinize. Bu memleket insanları, yokluk, uzun savaşlar ve zamanın emperyalistlerin birleşip yok etme planlarına rağmen küllerinden yeniden doğdu. Bizim toplumsal ve bireysel DNA'mızda esnemek var ama yenilmek yok. Çalışan, çabalayan, dünya ile internet sayesinde birleşmiş, dandik üniversite bile olsa yüksek oranda eğitimli bir genç nufüs var. Siz aslında çok kalabalıksınız. Yeter artık deyecek olanlar yakın zamanda yaşlı ve paralı bir avuç zavallıyı ezecekler. Kimse dünyaya çark edemiyor. Ve en güzeli para yapacak tek kaynağımız insanlarımız. Doğal kaynağımız suyumuz ve toprağımız. Bu tarz sistemlerin kalıcı olması paraya bakar. İran veya Rusya doğal kaynaklarının halen çok para yapması sayesinde rejimi devam ettiriyor. Bizim ise kaynağımız sizsiniz. Çok kısa zamanda toparlayacağımızdan ben eminim. Ama Sevgili Hocamın dediği gibi hayatının son çeyreğinde olan bizler görmeyebiliriz. Olsun belki de biz hak ettik, benim jenerasyonum, hem de eğitimli olanlar bu hale gelsin diye kapıyı açtı.
YanıtlaSilBunları size hatırlatmayı hiç istemezdim:
YanıtlaSilYazdığınız bu yazının hiç kıymeti yok!
Çünkü "yazı"nın kıymetli olduğu çağ; bitti!
Artık, "post-truth (gerçek ötesi)" çağdayız!
İnsanların oturduğu evin tepesinde "drone" uçurup, bu evi "drone'daki kamera"yla kaydedip, bu videoyu internette yayınladığınız zaman; "hak & hukuk & adalet" gibi kavramların geçerliliği kalmıyor günümüzde!
"Bakın gördünüz mü; oturduğu ev malikâne gibiymiş. Siz ise, rutubetli tavanı olan küçücük evinizde yaşam savaşı verin!"
Bu çağ, böyle bir çağ!
Dezenformasyon çağı!
"Post-truth (gerçek ötesi)" çağ!
"umutsuz vakalar yoktur umutsuz insanlar vardır"
YanıtlaSilMustafa Kemal Atatürk
"Dünya gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz."
YanıtlaSilHacı Bayram
“Geleceğe umutla bakmak, karanlık zamanlarda bile yolu bulmanın anahtarıdır.”
YanıtlaSilÖnemli olan düşüp kalmak değildir. Önemli olan düştüğün yerden kalkıp yürümeye devam etmektir. Son cümlenize ithamla öyle düşüp kalmak yok.
YanıtlaSilHocam sizleri saygı, sevgiyle selamlıyor ve kardeşimize seslenmek istiyorum.
YanıtlaSilSevgili Okur kardeşim,
Seni çok iyi anladığımı belirterek cümleye girmek istiyorum. Bende 32 yaşında evli, 2 çoçuk babası birisi olarak. Fernando Pessao’ya ait: Huzursuzluğun Kitabından alıntılayarak duygularını dile getirdiğin "Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum." bu sözü iliklerimde hissettim. Belki aynı belki de daha vahim durumlar yaşamış birisi olarak umudunu yitirmenin eşine seni sürekleyen durumlar ve şahıslardan ötürü ben ve benim gibi aynı kaderi yaşamış kurunun yanında yanmış olan yaşlar olarak. Bizleri muammalarda yaşamaya hapsolmuş, karmakarışıklaşan zihinlere büründürdüler.
Fakat Mahfi hocamın da dediği gibi en karanlık zamanlarda bile vardır. Yeter ki ışığı açmayı bil. Ne diyor Nazım; "Sen yanmazsan, ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa" ... Nazımında dediği gibi dibe oturmadan yükselemeyiz. Tıpkı finansal enstrümanların Trendleri gibi düşünebilirsin. Sürekli Ülkelerde Mevsimsellik Analizi yapar gibi En iyi ve En kötü dönemleri hep olacaktır. Önemli olan bu saykılda sabırla akıl sağlığımızı koruyarak hayatta kalabilmektir. Daha aydınlık günler için geçmiş verileri doğru inceleyerek ve de gelecek tahminleme modelini ona göre kurarak doğru korelasyonlarla pozisyonlar almalıyız almalıyız ki biz ve bizden gelen kuşaklarımız daha aydınlık günlerde yaşasınlar. Ve onlara da bunlara öğretelim, öğretelim ki bu meşaleyi nasıl taşıyacaklarını bilsinler.
Unutma ki bizler Türk gençleri olarak
Birinci vazifemiz; "Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir."
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. "İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır." Bir gün, "istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin." Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. "İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir." *Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.*
**Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!**
Bir avuç Türk korkmadı ve savaştı. Onlarla ve aziz vatan uğruna canlarını veren başta 57. alay olmak üzere tüm şehitlerimiz için bizlerde hiç bir zorlukta korkmayıp savaşacağız.
Sunay Akın'ın anlatımlarında dediği gibi Atatürk gibi Atatürk'ün yolunda aydınlık bir geleceğe, Aydınlık Savaş'ını layıkıyla bedhahlara kapılmadan yerine getirip devam edeceğiz. Bir avuç Türk kalsak bile. Uyuyup, köle olarak uyanmayacağız!