Yeni Feodalizm

Arapça bir sözcük olan muasır; çağdaş anlamına, muasır medeniyetler ifadesi de çağdaş uygarlıklar anlamına geliyor. Türkiye’nin en büyük ideali çağdaş uygarlıkların ulaştığı düzeyi aşmak idi. Çağdaş uygarlık düzeyi olarak çizdiğimiz çerçevenin içinde; ileri demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğünün benimsenmiş olması, gelir adaletinin mümkün olduğunca sağlanmış olması, sanayileşme gibi ögeler yer alıyor. Muasır medeniyetler çerçevesi, ifadenin kullanıldığı yirminci yüzyılda fazlasıyla geçerliydi. Gelişmiş diye tanımlanan ülkelerin çoğu bu çerçeveye uygun yapılara sahipti. Sermaye sınıfı, emeğin karşısında her zaman daha güçlüydü ama zaman içinde, özellikle yirminci yüzyılda sendikaların kurulması ve güçlenmesinden sonra emek de biraz olsun güç kazanmış, sermaye kesimi biraz biraz geri çekilmişti. Küreselleşmeyle birlikte sermaye sınıfı eski güçlü ve acımasız konumuna geri döndü ve emekçileri tıpkı sanayi devriminin ilk zamanlarında olduğu gibi köle konumuna düşürmeye çalışır oldu. Bunda da epey yol aldı.

Yunanistan eski Maliye Bakanı Yanis Varoufakis, Technofeudalism (What Killed Capitalism) başlıklı ve 2024 tarihli kitabında sermayenin, bu aşamada önündeki bütün engelleri ortadan kaldırarak inanılmaz bir güce ulaştığını vurguluyor. Varoufakis, kapitalizmin geleneksel piyasalarının yerini serbest olmayan ve birkaç teknoloji devi firma eliyle denetlenen platformların aldığını ve bu şekliyle nitelik değiştirip teknofeodalizme evrildiğini öne sürüyor.

Feodalizm ya da derebeylik rejimi; ortaçağda (5. Yüzyılın sonlarından 15. Yüzyılın sonlarına dek sürdüğü öne sürülen dönem) Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok yerde egemen olan siyasal ve ekonomik bir örgütlenme biçimini ifade ediyor. Bu rejimde siyasal yapı, derebeyleri (senyör, lord) ve onların emrinde çalışan yarı köle konumundaki serflerin ilişkisine dayanır. Bu dönemde merkezi otorite (kral, imparator) zayıftır ve güç derebeylerin elindedir. Feodal ekonomik yapı, derebeylerin sahip olduğu büyük topraklarda serflere yaptırılan üretime yani bir anlamda kendine yeterlilik sistemi üzerine kuruludur. Feodalitenin egemen olduğu dönemde krallar, derebeylerin görüşlerini almadan esaslı kararlar alamazlardı. Çünkü mesela bir savaş söz konusuysa hem maddi desteği hem de asker desteğini derebeylerinden alırlardı. Dolayısıyla onlara her şeyi danışmak zorundaydılar. Bunun aksini yaparak Fransayla giriştiği savaşı finanse etmek için kimseye danışmadan vergi almaya kalkan İngiltere Kralı Yurtsuz John’a, lordlar, Magna Carta’yı imzalatmış ve onlara danışmadan vergi alamayacağını kabul ettirmişlerdir.[i]  

Varoufakis’in görüşlerine benzer görüşleri ondan yaklaşık 5 yıl kadar önce (20 Haziran 2020’de) yayınladığım “Geleceğin Dünyası Üzerine Görüşler” başlıklı yazımda paylaşmıştım. “Geleceğin dünyasında egemen devlet kavramının yerini yavaş yavaş egemen şirketlere bırakacağı görüşündeyim. Günümüz dünyasında hegemon devlet konumunda ABD yer alıyor. ABD’nin bu pozisyonuna karşı iki farklı meydan okuma var. İlk meydan okuma Çin’den geliyor. Çin, bir yandan eğitime verdiği destekle çok yüksek bir aşamaya çıkardığı yaratıcılığı, bir yandan da ucuz emeği kullanarak ciddi bir rekabete dönüştürüyor. İkinci meydan okuma çok uluslu şirketlerden geliyor. Çok uluslu şirketler öylesine büyüyor ve öylesine gelir yaratabiliyorlar ki küresel sistemdeki çoğu devletten daha varlıklı konuma yükseliyorlar. Bu, onlara büyük güç ve imkân sağlıyor ve küresel ekonomide ve hatta sosyal konularda giderek artan biçimde söz sahibi hale gelmelerine yol açıyor. Geleceğe ilişkin bu tahminim doğru çıkarsa bugün fazla etkili görünmeyen kripto paraların gelecekte sistemin temel ödeme aracı haline geleceğini beklemek doğal sonuç olur.”

Yaklaşık beş yıl önce paylaştığım bu öngörülerin bugün gerçekleşmeye başladığını görüyorum. Çok uluslu olsun olmasın ama teknoloji ve özellikle dijital teknoloji alanında yatırım yapan, büyüyen şirketlerin patronları ve CEO’ları uygulanması gereken politikaları siyasetçilere, bürokratlara empoze eder aşamaya geldiler.  

Trump’ın yemin töreni bu gelişmenin adeta lansmanı gibiydi. Bütün dev teknoloji şirketlerinin patronları ve CEO’ları orada dizi dizi Trump’ın yanında yer almışlar, sanki bir ortak yönetim söz konusu olacakmış ve kararları birlikte alacaklarmış gibi bir görünüm sergilemişlerdi. Bu görünüm, sermayenin, kapitalizmin ilk çıkışındaki durumdan bile daha egemen olacağının,  siyasetçiyle ve emek kesimiyle ilişkisini feodalitedeki senyör, kral, serf ilişkisine döndüreceğinin kanıtı gibiydi.  

Ben, tahminlerimde biraz daha ileri gidiyorum ve bu yüzyılın ikinci yarısında gelişmiş dünyadaki ulus devletlerin etkinliğini tümüyle yitireceğini, birçok gelişmiş ülkede siyasetçilerin kararları sermaye kesiminin istekleri doğrultusunda uygulayıcılara ileten aracılar haine dönüşeceğini öne sürüyorum. Böyle bir gelecekte gelişmekte olan ülkelerde ulus devletler görünürde var olmaya devam etseler de bu ülkelerin, gelişmiş dünyaya hizmet sunan serfler konumunda olacaklarını tahmin ediyorum.



[i] https://www.mahfiegilmez.com/2012/04/magna-carta-libertatum.html


Yorumlar

  1. Bütün kisisel bilgileri ve Web aktiviteleri bu teknoloji şirketlerinin elinde olan nesiller siyaset sahnesinde etkin konuma gelecekleri gün patronlar bu şirketlerin yöneticileri olacak.

    YanıtlaSil
  2. "Post-truth (gerçek ötesi)" çağda, bu yazınızın da kıymeti yok! Çok üzgünüm!

    Hatırlatma:

    "Kanal İstanbul" inşaatı devam ediyor. Köprüyü tutacak ayaklar, yavaş yavaş gözükmeye başlamış.

    İzleyeceğiniz kısım, köprünün "Sazlıdere" bölümünde devam eden çalışmalar:

    https://m.youtube.com/watch?v=koCsXJiKJ44

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne diyelim? Herkes layık olduğu yönetimle yönetilirmiş.

      Sil
  3. Türkiye'deki durum daha vahim hocam; mücahitler müteahhit oldu.

    YanıtlaSil
  4. Muhteşem bir yazı Hocam. Öngörülerinizde kesinlikle haklısınız. Farklı alanlarda bilge yazılarınızın devamını dilerim.

    YanıtlaSil
  5. Hocam bütçe açığı nasıl finanse edildiğini başlığında bütçe finansmani denklemindeki 0,7 için net borç verme demiştiniz. Ben bakanlığın paylaştığı excel tablosunda net borç vermeyi -186 olarak gördüm. Burada farklı bir hesaplama mi mevcut?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eksi 0,1 olacaktı yanlış girmişim, düzelttim. Sağ olun.

      Sil
  6. İşin kötü yanı halklarında bu tip siyasetci ve iş adamlarına karsı kurtarıcı sempatisiyle bakması...tıpkı hitlerin versay anlaşmasıyla almanların aşağılandığını halka inandırması gibi aşırıya giden bu akım dünyaya bir cok bedel ödetti..elinize saglik guzel bir konu guzel yazi

    YanıtlaSil
  7. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  8. Bu durum, dünyanın , insanlığın daha iyiye mi yoksa daha kötüye mi gideceği anlamına geliyor ?

    YanıtlaSil
  9. Bu konu, globalleşme ve kapitalizmin geleceği üzerine yapılan pek çok tartışmanın odak noktalarından biridir. Devletlerin egemenliğinin azalacağı ve uluslararası büyük şirketlerin daha güçlü ve etkili hale geleceği fikri, özellikle 20. yüzyılın sonlarından itibaren daha fazla arttı.

    Konuya ilgi duyanlar için bu tür görüşleri savunan bazı önemli yazarlar ve kitaplarıyla ilgili derlemem.

    Ulus Devletin Sonu - Kalkedon Yayınları
    "The End of the Nation State" - Kenichi Ohmae (1995)

    Kenichi Ohmae, Japon yönetim danışmanı ve ekonomisttir. Bu kitabında, ulus devletlerinin yerini büyük şirketlerin ve küresel pazarların alacağını savunur. Ohmae, devletlerin sınırlarının, serbest piyasa ekonomisinin ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle giderek daha anlamsız hale geleceğini öngörür. Ona göre, devletler artık ekonomilerin, iş gücünün ve sermayenin serbestçe hareket etmesini engellemeyecek kadar zayıflayacak ve büyük çok uluslu şirketler, ulusal hükümetlerden daha güçlü hale gelecektir.

    ----

    Küreselleşme ve Onun Felaketleri - Varlık Yayınları
    "Globalization and Its Discontents" - Joseph E. Stiglitz (2002)

    Joseph Stiglitz, Nobel ödüllü ekonomisttir ve bu kitabında küresel kapitalizmin ve uluslararası finansal kurumların (IMF, Dünya Bankası gibi) devlet sınırlarını aşan etkilerini inceler. Stiglitz, şirketlerin ve finansal kurumların ulusal hükümetlere karşı giderek daha fazla güç kazandığını ve bu durumun özellikle gelişmekte olan ülkelerde toplumsal eşitsizlikleri artırdığını savunur. Ancak, bu kitap doğrudan devletlerin yerini şirketlerin alacağı fikrini savunmasa da, ekonomik gücün giderek devletlerden çok şirketlerin elinde toplandığını vurgular.

    ----

    Leksus ve Zeytin Dalı - Doğan Kitap
    "The Lexus and the Olive Tree" - Thomas L. Friedman (1999)

    Thomas L. Friedman, bu kitabında küreselleşmenin etkilerini ve bu süreçte devletlerin nasıl değiştiğini inceler. Friedman, küreselleşmenin yerel kültürleri ve ulusal sınırları aşarak ekonomik ve kültürel bir düzeyde dünyayı birleştirdiğini savunur. Şirketler, özellikle çok uluslu şirketler, dünya çapında bir etki yaratırken, devletlerin rolü giderek azalacaktır. Friedman’ın bakış açısı, devletlerin egemenliğinin kaybolmasından çok, küresel bir düzeyde daha esnek bir yönetim anlayışının ortaya çıkacağı yönündedir.

    ----

    İmparatorluk - Metis Yayınları
    "Empire" - Michael Hardt ve Antonio Negri (2000)

    Michael Hardt ve Antonio Negri, bu kitaplarında, küreselleşme ile birlikte ulus devletlerin daha fazla anlam kaybettiğini ve yerine "imparatorluk" olarak adlandırdıkları bir küresel egemenlik yapısının yükseldiğini öne sürerler. Bu "imparatorluk", çok uluslu şirketler, uluslararası finansal kurumlar ve küresel medya ağı gibi unsurlardan oluşur. Hardt ve Negri'ye göre, devletlerin yerini alacak olan bu "imparatorluk" daha merkezi olmayan ve çok katmanlı bir yapıya sahiptir, ancak bu yapının devletlerden çok büyük şirketler ve finansal kurumlar tarafından şekillendirileceği savunulmaktadır.

    ----

    Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi - Kalkedon Yayınları
    "The Shock Doctrine: The Rise of Disaster Capitalism" - Naomi Klein (2007)

    Naomi Klein, bu kitabında, neoliberal ekonomik politikaların devletlerin zayıflaması ve büyük şirketlerin küresel ölçekte daha fazla güç kazanması üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu ele alır. Klein, özellikle kriz anlarında devletlerin yetersiz kaldığını ve çok uluslu şirketlerin bu fırsatları değerlendirerek daha fazla güç kazandığını anlatır. Klein, doğrudan devletlerin ortadan kalkacağı fikrini savunmaz ancak devletlerin ve halkların, büyük şirketlerin çıkarları karşısında nasıl daha savunmasız hale geldiğini tartışır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel bir liste, paylaşım için teşekkürler.

      Sil
  10. Hocam, Yalçın Küçük'ün 1985'te yazdığı "Quo Vadimus?" kitabında da buna benzer bir "Yeni Ortaçağ" tezi var. Yalçın Hoca sonradan bu tezini "Tekelistan" ve "Tekeliyet" kitaplarında da genişletti. Tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okumuştum, teşekkürler.

      Sil
    2. Yalçın Küçük, tıp bilimine yönelttiği temelsiz suçlamaların ve bunların etkisiyle tedavi süreçlerini reddeden veya gerekli ilaçları kullanmayan hastaların sağlıkları üzerinde ölümcül sonuçlar doğurabileceğinin farkında değil.

      Sil
  11. Bizim kader çizgimiz belli hocam. Konumumuz Dünyanın köleliği... Bu arada çavuşbaşı da görevini çok iyi yapıyor. Eğitimsizleştirilmişler ordusu Dünyanın hizmeti için boğaz tokluğunun altında bit bedelle çalışmaya hazır bekliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Herkes kendi kaderini kendisi çizer. Tesadüfler ve bazen şans yardım eder ya da köstek olur ama sorumluluk hep bizdedir.

      Sil
    2. Hocam herkes kader belirleyemez. Ancak ALLAH kaderi çabalarıniza ve aklı kullanabildiginiz kadariyla belirlerim diyor. Tanri kaderi belirler ama kuldan da gayret bekler. Akli kullanmasını ister hocam. Yani çalışmak zahmet kuldan kader ve rahmet tanridan diyelim. Biz türkler maalesef ne aklimizi kullanıyoruz ne de yeterince çabalıyoruz. Herşeyi tanri dan bekliyoruz.

      Sil
    3. Varoluş elimizde değildir, bizim dışımızdadır, varoluşumuza karar veremeyiz ama ne olacağımıza, nasıl olacağımıza ve ne yapacağımıza kendimiz karar veririz.

      Sil
  12. Şüphesiz ülkemiz bu yeni şartlara en iyi uyum gösterenlerden biri olarak öne çıkacaktır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocam türkiye küreselleşme de dunyada en önde giden ülkedir. Zira küreselci sermayenin merkezi karargâhı city of london ülkemizde cok etkin durumda. Bakiniz bakanların hemen hepsi bakanlık yaptiklari alanlarda sermaye sahibi durumunda. Bu tam bir city of london doktrinidir. Siyaseti de özellikle 2009 ve sonrasinda bu merkez belirliyor. Hükümetin ve bu rejimin en büyük finansörü yine bu merkezdir. Turkiye olarak biz kureselci güce karşı 1989 2002 arasi savaşı kaybettik. Ve artık uzatmalarin da uzatnalarini oynuyoruz. Cumhuriyetin ruhuna el fatiha.

      Sil
    2. Hocam şirketokrasi geliyor sanki. Hatta james david Rothschild bunu iki yil önce dile getirmişti.

      Sil
    3. 16:40'da yayınlanan yorumunuzdaki teşhisiniz doğru değil.

      Sil
  13. Dolayısıyla parayı veren ya da parayı yöneten düdüğü çalmış oluyor. Bunu önlemenin tek yolunun Atatürk'ün devletçilik anlayışı olduğunu düşünüyorum. Liberal ekonomiye karşı değilim, bu da olmalı lakin devlet de her sektörde üretmeli, aktif rol almalıdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katılıyorum, Atatürk döneminde milletçe savaştan çıkılmış olmasına rağmen 46 büyük fabrika kurulmuştu. Eğer bu anlayış devam ettirilseydi şu anda 46 bin fabrikamız olabilirdi. Böylece devlet piyasada bizzat katılımcı olacağı için fiyat dalgalanmaları yaşanmaz ve fahiş fiyatlar da olmazdı. Devletin 30 liraya sattığını özel sektör 100 liraya satamazdı. Böylece enflasyon da kontrol edilebilir olurdu. Hem yatırımlar sürekli artacağı için işsizlik sorunu da ortadan kalkardı. (Tek bir işsiz kalmayana kadar devlet, yatırım yapmaya devam ederdi) İnsanlar daha güvenceli şartlarda çalışır, özel sektördeki gibi gerek fazla çalışma saatleriyle gerekse düşük ücretlerle çalıştırılarak ezdirilmezdi. Fakat biz bırakın fabrika yapmayı, 100 yıllık fabrikaları bile sattık. Bu anlayışı yerle bir ettik. Fabrikaları sattıktan 1 yıl sonra ise aynı ürünleri dışarıdan ithal eder olduk. Girdi maliyeti arttı, enflasyon arttı. (Enflasyon sadece bunun için artmadı fakat bu da bir sebepti) Kısacası biz treni çoktan kaçırmış olduk. Şu anda değil 46 fabrika, kendi kaynağımızdan (yap-işlet olmadan) tek bir fabrika bile yapacak bütçemiz yok. Çünkü bütçe devasa açık vermiş durumda ve borçla dönüyoruz. Atatürk'ün 30 sene daha ömrü olsaydı ve ülkeyi 30 sene daha yönetseydi ve bu anlayış sonrasında da devam ettirilseydi şu anda sıfır borçla dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş olurduk. Hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi bütün sosyal göstergelerde de ilk 5'i zorlardık. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetişirdi. İşte o zaman muasır medeniyetler seviyesine ulaşmış olurduk. Avrupa, işte o zaman bizi kıskanırdı; gıpta ederdi.

      Sil
    2. Öyle olsaydı, nüfusumuz da göz önünde bulundurulduğunda belki en büyük 10 ekonomi arasına girerdik lakin, hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi sosyal göstergelerde ilk 5'i zorlardık ifadesi biraz iddialı olmuş. Çünkü insana hoyratça bakış açımızı değişmedikçe ve öz çıkarları engelleyecek bir sistem de geliştirmedikçe bunu başaramazdık. Kaldı ki sistem geliştirsek de uygulamakta zorlanırdık. Çünkü insana bakış açımız bir türlü evrilemiyor, gelişemiyor. Tahtından olmasın diye 19 kardeşini boğdurtan bir anlayıştan geliyoruz. Sadece muhaliflerin kuyusunu değil, eğer ortada bir çıkar söz konusu ise bizden olanların da kuyusunu kazmakta üstümüze yok. İnsanların varlığını potansiyel bir tehdit olarak görmeyip, insana insanca muamele ettiğimiz, doğru sistem geliştirip bu sisteme de riayet ettiğimiz sürece belki ilk 50'ye girerdik fakat bu bile yıllarımızı alırdı. Şu anda 117. ve 102 sırada olmamız bu açıdan şaşırtıcı değildir. Çünkü insana ve kurallara bakış açımız bir türlü değişmiyor; gelişmiyor.

      Sil
    3. Dediğiniz gibi sadece kendi dışımızdakilerin değil, kendi içimizdekilerin de ayağını kaydırmakta meşhuruzdur. Örnek: Menzil. Teşbihte hata olmaz bu durumu anlatacak beğendiğim bir söz var; ''Hırsızlar çalarken değil, paylaşırken kavga ederler''

      Sil
  14. E. Musk Almanya da sağcı parti AfD mitingine bağlanıp afd ye oy istiyor, Trump Filistin ve Suriye'nin yeniden dizaynını planlıyor. İsrail ile önemli planları var. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD'ye 600 milyar dolarlık yatırım yapma sözü veriyor. Nato da savunma harcamalarını yükseltme planı var. Teknoloji devleri Trump in yanında.

    Sanırım Karnı büyük koca şişman dünya ABD nin elinde oyuncak olacak. Dünya kocaman bir feodal ABD olacak. !!!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki bir süre dediğiniz olabilir.

      Sil
    2. Hocam, ABD Gazze'ye geçici liman kurmuştu şimdi de Filistinlileri Gazzeden çıkarıp Ürdün ve Mısır'a yerleştirmeye çalışıyor.

      Gazze'nin liman ve sahil olarak ABD yani Trump tarafından işletmeye alınmaya çalışıyor. Bu işin ekonomik büyüklüğü nedir?

      Sil
  15. Öngörüleriniz çok isabetli.Bilişim çağında her noktaya ve her beyine erişmek yönetmeyi kolaylaştırdı. Algı yönetimi ile demokrasilere olan ihtiyaç azaldı . Parayı kontrol eden herşeyi kontol edecek duruma geldi .Yazınız için sağolunuz..

    YanıtlaSil
  16. Hocam ekonomide iddialı işler mi yapılıyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ekonomide normal olanları yapsak her şey düzelir. İddialı işlere gerek yok.

      Sil
  17. Mahfi hocam ABD yeni yönetiminin muhtemel ideoloğu olan Curtis Yarvin’i incelerseniz öngörülerinizi pekiştirebilirsiniz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. adsız 20.57 nin bahsettiği isme yönelik okuma:

      https://serbestiyet.com/featured/amerikanin-demokrasi-karsiti-radikal-sagci-prensi-curtis-yarvin-194622/

      Sil
  18. Üstünlerin sömürüsü Magna Carta'nın özü olup günümüzde de devam etmektedir . Üstünler Kral'a hep beraber bölüşelim diyerek sömürü kanunlaşmıştır. 39. madde ile de “Özgür kişiler " kavramı yazılmıştır "Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke yasalarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, yasa dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır." Bugünkü deyişle " yandaşlar "ı ifade etmektedir. Üstünler yeni feodaller, 39. maddedeki özgür kişiler yandaş , diğer kişiler ötekilerdir. Çoğunluk Ötekiler çabalayıp durmaktalar. Bu bütün dünyada geçerlidir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Magna Carta başlangıçta dediğiniz gibi soylularla kralın anlaşması olsa da zaman içinde herkese o gücü veren yazısız İngiliz Anayasasının temeli olmuştur. Bugün hukukun üstünlüğüne en yakın ülkelerden birisi İngilteredir. Bu duruma gelinmesinde Magna Carta ve sonra da Bill of Rights mihenk taşı olmuştur.

      Sil
    2. Magna Carta 39. madde özgür olmayan kişileri kapsamıyor. Çoğunluk olan "Ötekiler" çabalayıp durmaktalar. Bu bütün dünyada geçerlidir.

      Sil
  19. Aklınıza, emeğinize sağlık. Aklın yolu bir derler ya tam öyle bir yazı olmuş sn. Eğilmez. "Ben, tahminlerimde biraz daha ileri gidiyorum ve bu yüzyılın ikinci yarısında gelişmiş dünyadaki ulus devletlerin etkinliğini tümüyle yitireceğini, birçok gelişmiş ülkede siyasetçilerin kararları sermaye kesiminin istekleri doğrultusunda uygulayıcılara ileten aracılar haine dönüşeceğini öne sürüyorum. " yazmışsınız ya benim bu öngörünüze nacizane bir şerhim olacak. Sermaye egemenliği tarihsel mazeretini, kendi niyetinden bağımsız, tüm insanlığın daha eşit ve daha özgür bir yaşam sürdüreceği farklı bir uygarlığın temelini atma işlevinden aldı/alıyordu. Bu işlevini tamamlayalı çok oldu. İnsanlık ama eksik ama hatalı, onu aşma gayreti içinde adımlar attı. Olmadı, ama saygıdeğer hocam bu olmayacak anlamına gelmiyor. Sermaye egemenliği tarihsel olarak doğdu, gelişti ve -öyküsü yazınızda mevcut- ömrünü tamamladı, henüz alaşağı edilemediği için de sizin işaret buyurduğunuz istikamette kuralsız sualsiz ilerliyor görünüyor. Bu bizleri yanıltmasın, devam edebilmesi imkansız, çünkü ederse, sonsuz büyüme güdüsüyle kendisini, kendi hayat membaı olan gezegeni ve insanı, yani doğayı ve emeği de yok edecek. İnsanın bugüne kadar gerçekleştirdiği evrimi, kanımca buna izin vermeyeceğinin kanıtıdır ve insanın tarihi sermayenin tarihinden daha köklü, geleceği de daha engindir. Şüpheniz olmasın kapitalizm bu yüzyılın ikinci yarısında feodalizmin yanındaki mezarına gömülecektir. Umarım ömrümüz birlikte o kutlu günü görmeye yeter. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Görülerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Sermayenin bugün ulaştığı inanılmaz güçle kapitalizmin yıkılması pek olası görünmüyor, ama şekil değiştireceğini ben de düşünüyorum.

      Sil
  20. Iste bu yuzden, halkin gucu kontrol edebilmesi icin soyle bir sistem sart: baskanlik sistemi, iki turlu ve ikinci turda en az %50 ile secim, ve secim kampanyalari icin buyuk/kucuk tum aktorlere devlet yardimi. Baskanlar asiri guc almasin diye de iki donem kurali kati surette sart tabii.

    Turkiye'nin yururlukteki sistemi dogru baslangic, abd'deki sistemden bile iyi yukaridaki konularda, ama bazi baska acilardan kotu. Denge denetim mekanizmalarini iyilestirir ve yargi bagimsizligini saglarsaniz dunyanin en iyisi olur.

    Ama Mahfi Bey, yanlissam duzeltin, siz parlementer sisteme geri donmek istiyorsunuz, cunku parlementer sistemlerdeki koalisyonlari seviyorsunuz. Halbuki, o koalisyonlar cok gucsuz oluyorlar ve boylece secmenin toplam gucun icindeki payi cok zayif kaliyor. Etki acisindan mafyadan bile zayif basbakanlar oldu. Puff desen dusen koalisyonlar halkin hakkini baska gucler karsisinda nasil korusun?

    Simdiki sistemi biraz iyilestirmeyle sakir sakir isletelim, yonetimler secimden secime degismeye baslasin, bakin bakalim nasil herkes halkin cikarlari dogrultusunda hizaya giriyor... CHP'nin domine ettigi muhalif kanadin isteksizligi, ve iktidar tarafin yasadaki ucuncu donem boslugunu kurcalamasi (veya anayasi degistirmek istemesi), halki cikarlarini en iyi sekilde koruyacak sistemin oturabilmesi ihtimalini zayiflatiyor. Herkesin baskanlik sistemi dedigimiz seyi rasyonel ve tarafsiz olarak degerlendirmesini tavsiye ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şimdi sistem diye bir şey olmadığı için düzeltilmesi de mümkün değil.

      Sil
    2. Siyasetin finansmanini halk yapamadiktan sonra ister başkanlık sistemi ister bizdeki gibi başkancı sistem ister parlamenter sistem olsun. Halklar sadece önüne sunulanlardan birini seçer ve bunlari.sunan da siyaseti finanse eden sermayedar kesimdir. Bir fabrika düşünün çikolata üretiyor. Birisi kirmizi birisi mavi birisi yeşil birisi mor ambalajli. Seç beğen al. Sonuçta fabrika sahibi her durumda kazanir. Ki sermaye böyle devletleri eke geçirdi.

      Sil
    3. Adsız 22: 28 tek adam rejimi en berbat yönetim şeklidir. Neden mi. Çünkü parlamenter sistemde sermaye istediklerini yapabilmek icin cumhurbaşkanı başbakan parlamento hepsini birden ikna etmek zorundadir. Oysa tek adam rejimi gibi en ucube düzende bir şahsı ikna etmek yeterli. Bir kararname ile herşeyi yapabiliyor. O sözde beğenmediğin parlamenter sistemde koalisyonlarda türk telekomu hemen satamadi akp mayın temizletme adı altında verimli tarim arazilerini 49 yıllığına israile kiralayamadi akp. Sayıştay etkisiz hale getirilip yolsuzluklar hirsizliklar alip başıni gidemiyordu. Keyfi kararlar alınamıyordu. Abd den bile daha iyi olabilirmiş aslında bu başkancı sistem denen ucube rejim. Hadi ya. Bir şahıs çıkacak merkez bankasına emir verip cok düşük faizle birilerine servet transferleri yapacak enflasyonu patlatacak yüzlerce milyar dolari yakacak ve bu anlayışı da insanoğlunun bulabildiği su ana kadarki en iyi yonetim sistemi olan parlamenter rejimin önüne koyacaksın öyle mi?. Mahfi hocam şimdi anladiniz mi neden bu ülke tam anlamiyla sömürgeleştirilmeden medeni ve gelişmiş bir halk olamayiz?.

      Sil
  21. Prof. Dr. Barış Bahçeci, “Türkiye Devletinin Varoluş Döngüsünde Maliye Teftiş Kurulu” kitabı satışa çıkmış hocam.

    https://www.imge.com.tr/urun/turkiye-devletinin-varolus-dongusunde-maliye-teftis-kurulu-1879-2011-baris-bahceci-9786256455559

    YanıtlaSil
  22. Mahfi bey, dediğiniz gibi olursa güvenlik adalet nasıl gerçekleşir? Size katılamıyorum. Siz komunizmin tam da “ ayna hayalinden” söz ediyorsunuz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Feodalitede adalet nasıl gerçekleşiyorsa öyle gerçekleşir.

      Sil
  23. merkezi yönetimlerin etkinliğinin kaybolacağı ülkeleri parasal gücü elinde tutan çok büyük şirketlerin yöneteceğini yazıyorsunuz bunlar İleri demokrasi, insan haklarına saygı,
    hukukun üstünlüğü, gelir adaleti nin iyileşmesini sağlarmı ? Maalesef hayır daha gelir gelmez para hırsıyla paris iklim anlaşmasından çekileceğim diyen ABD başkanı dünyaya çok kötü bir örnek olmuş bütün dünyada ülkeler ABD yapmazsa bizde yapmayız deyip fosil yakıt tüketimini hızlandıracakdır bu eylem sonucu dünya ısısı artışı hızlanacak bir sürü olumsuzluk başlayacakdır parasal gücün para kazanma hırsının ne kadar kötü kullanıldığını görüyoruz küresel ısınma ve küresel kirlilik sonucu dünya ekolojik sistemindeki böcek türleri hızla yok oluyor bu yok oluş devam ederse zincirleme bütün ekolojik sistem yıkılacakdır bunu bile robot böcekler yaparak önlemeye çalışan şirketlerin dünyayı iyice berbat geri dönülemez hale getireceğini düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır sağlamaz. Sağlamayacağını küreselleşmeyle birlikte sermayenin emek kesimine ve çevreye karşı aldığı acımasız tutumdan görebiliyoruz.

      Sil
  24. Sevgili Üstat,
    Ellerinize, aklınıza sağlık.
    Teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
  25. Bu yazınız Trump'ın neden kazandığının da yanıtını içermekte. Her şey sermaye mülkiyetine geçirilmekte; her şey sermaye varlığına dönüştürülmektedir.
    Mustafa Özer

    YanıtlaSil
  26. Eskiden derebeyler vardı, emirlerinde SERF
    Bugün, herkes büyük şirketler için enerjisini eder SARF

    YanıtlaSil
  27. Yazı aşırı gerçekçi.

    YanıtlaSil
  28. Murat Bozdoğan27 Ocak 2025 11:41

    Peki Hocam şirketlerin kendi özel silahlı gücü olur mu Hollandalıların Doğu Hindistan Şirketinin 1700'lerde sahip olduğu gibi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Savunma sanayisine de girdiklerine göre olabilir.

      Sil
    2. East indian company hollanda merkezli ama sermaye city of london menşeli dir. Çok uluslu şirketleri ülkelerden ayri düşünmeliyiz. Mesela main street abd ulusal sermayesidur ancak wall street daha çok city of london dan kontrol edilir. Wall street küreselci sermaye iken main street daha merkezci sermaye dir.

      Sil
  29. "Çok uluslu olsun olmasın ama teknoloji ve özellikle dijital teknoloji alanında yatırım yapan, büyüyen şirketlerin patronları ve CEO’ları uygulanması gereken politikaları siyasetçilere, bürokratlara empoze eder aşamaya geldiler." yazinizin bu kisminda tam tersi dusunuyorum Mahfi bey. Ozellikle lgbt ve sjw bayraktarligi yapan Zuckerberge trump fikirlerini empoze etmis gibi gorunuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Trump'ı sermaye temsilcileri dışında düşünmediğiniz anda durum değişecek.

      Sil
  30. Hocam bizde bu görevi teknoloji şirketleri değil de inşaat şirketleri almıştır diyebiliriz herhalde.

    YanıtlaSil
  31. Hocam, yazı sert ve gerçekçi olmuş. Uzunca bir süredir üzerinde düşünüp kaygılandığım bir konuydu. Neyin geldiğini anlamakla birlikte ne yapabileceğimizi bilmiyorum. Özellikle sonraki nesiller icin (dünyanın neresinde olursa olsun farketmez) çok büyük karamsarlık kapladı içimi. Bu işin çıkışı yok gibi... Ne yapmalı nasıl konumlanmalı dersiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim yapabileceğimiz tek şey bu durumu anlatmaya devam etmek.

      Sil
  32. Sayın Daron ACEMOĞLUNUN İktidar ve Teknoloji kitabı insanlık tarihinde avcı, toplayıcı yaşamdan yerleşik düzene geçişinden ortaçağ , reform ve rönesans sonrası sanayi devrimi 19.yüzyıl altın yüzyıl ve günümüzde yapay zeka iktidarların özellikle otoriter iktidarların teknolojiyi toplumun faydasına değil toplumu kontrol etmek için kullanabileceğini (Çinde olduğu gibi) ve teknofeodalizim nereye evriliyouz

    YanıtlaSil
  33. Mahfi Hocam, Merkel Sarışın, Trump Sarışın, Putin Sarışın , Ursula Von Der Leyen Sarışın demek ki dünyayı sarışınlar yönetiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir de esmerleri saysanız şaşar kalırsınız.

      Sil
  34. Cok teşekkürler Sayın Eğilmez.İktisattan bihaber olmama rağmen yazılarınızı kaçırmıyorum.Okuyorum ve anlamaya çalışıyorum.Bu günkü yazınız, akıllı birisi olduğum için , sezmekte olduğum bir gelişmeyi anlayabileceğim bir forma dönüştürdü.Görülür ve hatta tutulur bir hale getirdi. Insana dair hissettiklerim,düşüncelerim daha da olumsuzlaştı. Ümitsiz bir vakayız biz insanlar.Çok berbatız! Korkuncuz!
    Bir yaratana inanabilenlere sormak isterim.Bir yaratan olsa, insanı yaratır mı yahu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu söylediğiniz suçu yaratana atmak oluyor. Çocuğunuza ikazda bulunduğunuz halde çocuğunuz sizi dinlemese ve yanlış yollara girse, bu durumda suçlu siz mi olmuş olursunuz yoksa çocuğunuz mu? Neden-sonuç ilişkisini doğru kuracağınızı ümit ediyorum.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Suriyeliler Ülkelerine Dönerse Ekonomiye Etkisi Ne Olur?