Enflasyona Karşı Para Politikası
Harcamalar yönünden GSYH denklemini bir kez daha yazalım:
Y = C + I + G + (X - M)
Bu denklemdeki harflerin anlamları şöyledir: Y = GSYH, C = Özel (kişiler ve kamu kesimine dâhil olmayan firmaların) tüketim harcamaları, I = Özel yatırım harcamaları, G = Kamu kesimi harcamaları, X = İhracat, M = İthalat.
Enflasyonla mücadelede para politikasına başvurulacaksa faiz politikası (merkez bankasının politika faizini yükseltmesi), karşılıklar politikası (bankaların merkez bankasına yatıracağı zorunlu karşılıkların oranının yükseltilmesi) ve açık piyasa işlemlerinden (merkez bankasının piyasaya değerli kâğıtları satıp karşılığında para çekmesi) oluşan alt politikaların biri, birkaçı veya hepsi uygulanacak demektir.
Gelir (Y) iki şekilde kullanılır:
Tüketim (C) ve tasarruf (S): Y = C + S
Tüketim (C) gelirin (Y) bir
fonksiyonudur. Yani (C), (Y)‘ye bağlı olarak hareket eder. Bunu da şöyle bir
fonksiyonel ilişki ile gösterebiliriz: C = c (Y). Bu fonksiyonel ilişki aynı
yönlü bir ilişkiyi gösterir. Yani gelir arttıkça tüketim de artar. Ne var ki
artış oranı her zaman aynı olmayabilir. Yani (Y) yüzde 10 artarken (C) de yüzde
10 artabileceği gibi yüzde 10’un üzerinde ya da altında bir oranla da
artabilir. (C)’nin artış oranı gelir sahibinin elde ettiği gelirin düzeyine,
kişinin durumuna ve enflasyona bağlıdır. Düşük gelir düzeylerinde tüketim
harcamaları gelirin neredeyse tamamını kapsar ve tasarrufa para ayrılamaz.
Gelir yükseldikçe tüketimin gelir içindeki payında azalma olur.
Tasarruf (S), (Y) ve faiz
oranının (i) bir fonksiyonudur. Yani kişinin geliri arttıkça tasarruf oranı
artacağı gibi faiz oranlarındaki artış da tasarruf oranının artmasında etkili
olur. Bu fonksiyonel ilişkiyi şöyle gösterebiliriz: S = s (Y, i). Bu
fonksiyonel ilişki de aynı yönlü bir bağlantıyı gösterir. Yani gelir ve faizler
arttıkça tasarruflar da artar. Tasarruflar genellikle gelir arttıkça tüketimden
daha hızlı artar.
Merkez bankasının para
politikasının en etkin aracı olan faiz politikasını kullanarak enflasyona
müdahale kararı aldığını ve bu çerçevede politika faizini artırdığını
düşünelim. Bu durumda merkez bankası, bankalara ödünç vereceği paranın faizini
artırmış olacağı için bankaların kaynak maliyetleri de yükselir. Hatta bu
şekilde faiz artışı mevduat sahiplerinin de tasarruflarını bankada tutmaya
devam etmek için daha yüksek faiz talep etmeleriyle, bu da bankaların mevduat
faizlerini artırmalarıyla sonuçlanır. Kaynak maliyetleri bu şekilde artan bankalar
zarar etmemek ya da en azından kârlılıklarını koruyabilmek için kredi
faizlerini artırmak zorunda kalırlar. Mevduat faizlerinin artması tüketim
harcamalarının kısılmasına ve tasarrufların artmasına yol açarken kredi
faizlerinin artması daha az kredi kullanılmasına ve tüketim ve yatırım
harcamalarının azalmasına neden olur. Böylece tüketim ve yatırım harcamalarında
talepte ortaya çıkan düşüş talep yönlü fiyat artışlarının yavaşlamasını ve
enflasyonun denetim altına alınmasını sağlar.
Bankalar, kabul ettikleri mevduat
için, merkez bankası tarafından belirlenmiş bir oranda zorunlu karşılık
ayırarak bunu merkez bankasına yatırmak zorunluluğundadır. Merkez bankasının
karşılıklar politikası aracılığıyla enflasyona müdahale etmesi demek bu zorunlu
karşılıkların oranını artırması demektir. Bu durumda bankaların kaynak
maliyetleri yükselmiş olur. Zorunlu karşılık oranları artırıldığında bankalar
mevduatın daha az bir bölümünü daha yüksek faizle kredi olarak kullandırabilecekler
demektir. Bunun sonucu olarak gerek tüketim gerekse yatırım harcamaları ve
dolayısıyla talep düşer ve talep etkili enflasyon düşüşe geçer.
Enflasyonla mücadelede
likiditenin yönetimi de önemlidir. Piyasada likiditenin azalması demek
harcamaların da az yapılması demektir. Merkez bankaları bu amaçla açık piyasa
işlemlerine (APİ) başvururlar. Merkez bankası piyasadaki fazla likiditeyi
çekmek için elindeki senetleri ve tahvilleri piyasaya satar ve piyasadan para
çeker. Bu yolla da piyasadaki satın alma imkânlarını azaltacağı için enflasyonu
denetim altına alır. Günümüzde açık piyasa işlemleri enflasyonla mücadele
politikası olarak kullanılmaktan çok bir likidite düzenleme aracı olarak
kullanılmaktadır.
Merkez bankaları ayrıca reeskont
kredisi adı altında özel kesim şirketlerine kullandırılmak üzere bankalara
kredi açarlar. Özel kesim şirketleri ellerindeki senetleri bankalara iskontolu
olarak verirler bankalar da bunları merkez bankasına ikinci kere iskonto
ettirerek (reeskont) verir ve karşılığında aldığı parayı da özel kesim
şirketine kredi olarak kullandırır. Bu işlem vade sonunda ters şekilde işler,
şirket senedini geri alır banka ve merkez bankası da faiz kazanmış olur. Merkez
bankası reeskont kredisinin miktarını ve faizini değiştirerek enflasyona
dolaylı yönden müdahale edebilir.
Bu politikalara başvurulurken
ekonomideki enflasyonun kökeninde talep enflasyonunun mu yoksa maliyet
enflasyonunun mu ağırlıklı olarak etkili olduğunu saptamak önemlidir. Burada
değindiğimiz önlemler talep enflasyonunu düşürmeye yönelik önlemlerdir. Bunların
çoğu maliyet enflasyonunu körükleyebilir. Örneğin talebi düşürmek üzere merkez
bankasınca faizlerin artırılması firmalar açısından maliyet unsuru olan finansman
giderlerinin yükselmesine yol açar. O zaman firmalar bu artışı fiyatlarına
yansıtarak enflasyonu yukarı iterler. O nedenle talep ve maliyet enflasyonu
dengesini iyi kurarak işe başlamak gerekir.
Para politikasının bu araçlarının
enflasyonla mücadelede başarılı olabilmesi için maliye politikası araçlarının
ya para politikasını destekleyici yönde kullanılması ya da en azından nötr
kalması gerekir. Merkez bankası enflasyonla müdahale için politika faizini
artırırken kamu kesimi vergileri düşürüyor ya da harcamalarını artırıyorsa
merkez bankasının çabası boşa gider.
Para ve maliye politikası aynı
yönde uzun soluklu olacak şekilde uygulanabilirse enflasyonu düşürmek ve
düştüğü yerde tutabilmek mümkün olur.
Buraya kadar anlattıklarımız
hukukun üstünlüğü, demokrasi gibi sosyal alt yapı kurumlarını bir ölçüde de
olsa yerleştirmiş ülkeler için geçerlidir. İç tasarrufları yetersiz olan ve sosyal
alt yapı sorunlarını da çözememiş ülkelerde yabancı sermaye yatırımlarını çekebilmek
hatta yerli yatırımları canlandırabilmek ve bu yolla enflasyonla mücadelenin
yaratacağı ekonomik daralmayı önlemek kolay değildir. Türkiye’nin 2006 yılından
itibaren dört yıl süresince yüksek yabancı sermaye yatırımı çekebilmesinin sırrı
o dönemde Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerinin ciddi bir biçimde yürütülmesinde
yatıyordu. Yatırımcılar, bu yolla Türkiye’nin yalnız ekonomik sorunlarını değil
hukuk, demokrasi gibi sosyal alt yapı sorunlarını da çözeceğine inanmıştı.
Teşekkürler hocam.
YanıtlaSilSağ olun.
SilMahfi Hocam, elinize sağlık. "Enflasyona karşı maliye politikası"nı yazdınız. Arkasından "enflasyona karşı para politikası" nı yazdınız. Ancak, bizim TCMB'nin enflasyona karşı uygulamaya çalıştığı bir diğer önemli politika kontrollü kur politikası...Bu konuda, ayrı bir yazı mı yazmayı düşünürsünüz, yoksa kontrollü kur uygulamasını para politikasının bir bileşeni olarak mı değerlendirmek gerekir?
YanıtlaSilBunu ayrıca ele almak lazım.
SilSorun belli çözüm yolları belli, kaldı ki bunlar en temel iktisat bilgisi ile olacak iş ama neden neden neden bu durumdayız. Neden doğru çözüme gidemiyoruz? hadi iktidar yanlış politikasından vazgeçmiyor, halk neden yanlışta ısrarcı olan iktidara halen oy veriyor? Halen neden demokratik seçim hakkını o yönde kullanıyor?
YanıtlaSilÇünkü sistem bu durumdan yararlanan oldukça geniş bir toplum kesimi yaratmış durumda. Vergi kaçıranlar, kayıt dışı iş yapanlar, kara paracılar, bunlarla birlikte çalışanlar, kayıt dışı işçi çalıştıranlar, kayıt dışı çalışanlar. Bunları üst üste koyunca ciddi bir nüfusa denk geliyor.
SilSn. Hocam, günaydın, tasarruf fonksiyonuna faiz oranını (i) dahil ederken, tüketim fonksiyonuna bunu dahil etmemissiniz. Ancak, tüketim de faiz oranından tasarruf gibi etkilenmiyor mu? Zira faiz oranı düştüğünde tasarruf yapmak yerine tüketime yöneliyoruz, ne dersiniz?
YanıtlaSilTüketim için ayrılan gelir bölümünü üç parça olarak kabul edebiliriz. İlki günlük yaşam için harcanan paralar, ikincisi geleceği garantilemek için ayrılan emeklilik ve sağlık sigortası giderleri ve üçüncüsü de para kazanmak için ayrılan kısım. Bunlardan ilk ikisi üzerinde faizin pek bir etkisi olmaz. Buna karşılık üçüncüsü üzerinde etkisi olur. Ne var ki bu üçüncü kısım zaten tasarruf kavramına daha yakın olduğu için onu da orada düşünürüz.
SilHocam, TCMB'nin enflasyonla mücadelede APİ işlemlerini yeterli etkinlikte kullandığını düşünüyor musunuz?
YanıtlaSilYazımda da değindiğim gibi APİ işlemleri uzun vadede enflasyonla mücadele amacıyla kullanıma uygun bir araç değildir. Bu daha ziyade piyasadaki likiditeyi düzenlemek için kullanılır. Belki kısa vadede likiditeyi çekerek diğer önlemlere destek olmak üzere kullanılabilir ama dediğim gibi asıl etkili olanlar ötekilerdir.
SilSayın hocam, gündem asgari ücret olduğu için bu soruyu size sormak istedim
YanıtlaSil2015 yılı asgari ücreti 1.000,54 TL
2016 yılı asgari ücreti 1.300.99 TL
artış oranı: yüzde 30 (tüik enflasyonun 3.4 katı, bu seneyle kıyaslarsak yüzde 44 çıkan enflasyonda yüzde 150 zam yapmak manasına geliyor, yani anormal bir zam)
2015 yılı TÜİK enflasyonu: yüzde 8.81
2016 yılı TÜİK enflasyonu: yüzde 8.53
1.asgari ücrete tüik enflasyonun 3.4 katı zam yapılan bir senede enflasyon nasıl düşebilmiş ?
2. gerçekten denildiği gibi asgari ücret zamları enflasyonu körüklüyor mu ?
3. körüklüyor ise bu örnekteki durum nasıl oluştu?
saygılarımla...
Çünkü toplumun gelecek beklentisi bugünküyle kıyaslanmayacak kadar olumluydu. Yapısal sorunlar böyle değildi. O günden bu yana Türkiye hukukun üstünlüğü, demokrasi gibi temel sosyal altyapı kurumlarında çok geriye gitti ve toplum gelecek umudunu yitirdi. Bunların enflasyonist bekleyişler üzerinde çok olumsuz etkileri var.
SilYazınız için teşekkürler.
YanıtlaSilSağ olun
SilHocam, dün ve bugün birkac gunde anlatilan para ve maliye politikalarini cok kisa, oz ve acik sekilde bizlere sundunuz. Peki mantıksal olarak degerlendirdigimizde bu temellere uygun hareket ediliyorsa sonuç arzuladığımız gibi mi , cevap olumsuz ise para ve politikalarının öncùlleri sizce nelerdir?
YanıtlaSilBu politikalara uygun hareket edilmiyor:
SilGerçek enflasyon % 70 ise MB'nin % 50 faizi düşük kalıyor. Öncelikle gerçek enflasyonun açıklanmaya başlaması gerekiyor ki önlem doğru alınabilsin.
Kamu harcamaları (özellikle üst yönetim harcamaları) kısılmak bir yana artırılıyor.
Teşvik önlemleri son derecede yanlış kullanılıyor.
Hukuk ve demokraside daha da geriye gittiğimiz için yabancı yatırım gelmiyor, yerli yatırımcılar bile yatırıma uzak duruyor.
Gıda enflasyonu gerek turizm ve gerekse Suriyeliler sebebiyle arttı. Devlet 13 sene boyunca denklemde Suriyelilere G kaleminden tahminen 250 milyar dolar harcadı. Suriye meselesinden en çok faydalanan Müsiad denilen oluşumun üyeleri iş adamlarıydı ki coğunluğu ghettolu adamlar ve kadınlar ve dahası yüzde 90'ı siyasi parti üyesi bunlar ve Volaire'in dediği gibi milletin geleceğini, hayallerini, umutlarını, sağlığını , bilgisini ve eğitimini çalan da bunlar . Suriyelilerin gitmesine en çok bunlar üzülüyordur. Suriyelilere 13 senede devlet bütçesinden harcandığı söylenen 250 milyar dolar artı Avrupa Birliğinden gelen 3-5 milyar avro , gerek gıda gerek giyim gerekse konut ihalelerinde çoğunlukla Müsiad üyelerince kazanılmıştır ki daha sayısı tam bilinmeyen Suriyeliler söz konusu olunca bu ihaleler sonucunda kaç suriyeliye ne kadar gıda vs dağıtıldığı ve ne kadar hayali mal ve hizmet söz konusu olabileceği ve dağıtılmayan malların ve hizmetlerin de tekrar Türk milletine faiş fiyatlarla satılmış olabileceği es geçilmemelidir. Burada dönen meblağlar ve kayıt dışı ekonomi tahminlerin ötesindedir. Dahası sigortasız, yarı zamanlı , asgari ücretin altında sanayide, oto sanayide, tarımda, tekstilde , restoranda, turizmde, ulaşımda yine suriyelileri en çok Müsiad üyelerince iş adamları çalıştırtmıştır. Zaten Suriyelilere de vatandaşlık vererek oy deposu gören siyasetçilerin de herkes biliyor. Bu suriyelilere 250 milyar dolar devlet bütçesinden harcadıkları için zenginleşen iş adamları ve enflasyon altında maaşlarına senelerce düşük zam alan ve alım gücü düşen emekli, memur ve işçi bellidir. Düşük maliyetli iş gücünden yararlanmalarına rağmen ürettikleri kalitesiz ürünlere yaptıkları zamlarla da ikinci defa röveşatayı vuran iş adamları hep bellidir. Maalesef Türkiye'de muhalefet çok pasif ve etkisiz elmandır ve 21 senedir yanlış konulara odaklanmış ve etkisiz propaganda ve pasif muhalefetle bu günlere gelinmiştir.
YanıtlaSilEnflasyonun gerçek artış sebebi hukuku ve demokrasiyi geriletmekle, başkanlık sistemine geçmekle yani bilimden uzaklaşmakla başladı ve faizi düşürmekle zirveye çıktı. Gerisi esas sebep değil yan sebeplerdir.
Silhttps://tr.investing.com/rates-bonds/turkey-cds-5-year-usd
Silyukardaki linkde Türkiye cds grafiğinde 1M yani aylık görüntüyü seçip grafiğe bakarsanız grafik herşeyi anlatıyor.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi
16 Nisan 2017 Referandumu'yla kabul edildi ve
9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başladı.
Sayın Hocam sizce Milli Gelir /M2 para arzı , yani paranın dolaşım hızının ideal oranı Türkiye için kaç olmalıdır?
YanıtlaSilBöyle bir ölçü yok bildiğim kadarıyla.
SilHocam enflasyonda akibetimiz belli oldumu?
YanıtlaSilÇoktan belliydi zaten.
SilMerhaba Hocam,
YanıtlaSilŞu an bankadaki TL hesapları yüksek faizle şişiyor. Döviz bize ait olmayan dövizler sayesinde düşük tutuluyor. Harcanan emanet dövizlerle enflasyon yavaşlatılıyor; doğrudur. Geçen yıl dövizini bozan adam 100 liralık TL aldı. Artık 150 lirası var. 3 dolarlık döviz talebi varken bugün potansiyel 5 dolarlık döviz talebi yapabilir.
Artık faizin inmeyeceği bir döneme girdik. 1-2 puanlık göstermelik indirimlerin bile etkisi kötü olacak. Para politikası yapabileceğini yaptı da diyemiyorum çünkü geçmişe yönelik enflasyon-faiz kurgusu bozuk. Ne düşük ne yüksek göremiyoruz. Yanılsamaları normalleştirdik.
Teşekkürler
Teşekkür benden.
SilHocam,
YanıtlaSilUnutmadan size de haber vereyim:
2025 yılı itibariyle "kira sözleşmeleri" e-Devlet üzerinden hazırlanacak. 2025 itibariyle; eski usül, fizikî olarak kağıt üzerinde hazırlanan kira sözleşmeleri geçerli olmayacak.
E-devlet üzerinden kira sözleşmelerinin nasıl hazırlandığına dair detaylı şekilde anlatım, "YouTube"da epey mevcut. Oradaki videolar izlenerek hazırlanabilir.
Sözleşme hazırlanırken; hem "ev sahibi"nin, hem "kiracı"nın neler yapması gerektiği açık, net izah edilmiş videolarda.
Bu kira sözleşmelerinin e-Devlet üzerinden "hazırlanMAması" durumunda; 1200 TL'den [veya 2000 TL'den] başlayıp artan şekilde ceza uygulanacağına dair söylentiler dolaşıyor, ama "Hazine ve Maliye Bakanlığı" henüz net bir duyuru yapmadı ceza uygulanıp / uygulanmayacağı konusunda. Bu da aklınızda bulunsun Mahfi hocam.
Teşekkürler. Bir de eğer geçmişten beri devam eden kira sözleşmeleri devam ediyorsa bu sisteme girecek mi sorusunu da yanıtlarsanız herkes öğrenmiş olur.
SilMahfi hocam, sorunuzun cevabı şimdilik şu:
SilMesela 2024 yılında kira sözleşmesini "kağıt" üzerinde hazırladınız, ve sözleşmeyi 2025 yılında bitecek şekilde düzenlemiştiniz. Yani "1 (bir) yıllık" sözleşme. 2025 yılında hangi ayda bitiyorsa, o aya kadar eski usül (kağıt) sözleşmeler geçerli.
Ama; 2025 yılı içinde "başlamak" üzere, 2026'ya, 2027'ye, 2028'e, 2029'a, 2030'a (...) yani ileri tarihe yönelik kira sözleşmeleri artık "e-Devlet" üzerinden hazırlanacak.
Zaten "e-Devlet"e girip prosedürü incelediğiniz zaman, 2025 yılı itibariyle "günlük kira sözleşmeleri"nin bile mecburî kılındığını göreceksiniz Mahfi hocam.
Silİsterseniz kiracıyla "gün" bazlı sözleşin,
İsterseniz kiracıyla "ay" bazlı sözleşin,
İsterseniz kiracıyla "yıl" bazlı sözleşin,
İsterseniz kiracıyla "süre sınırı olmadan" sözleşin;
Bütün bunlar, "e-Devlet" kira sözleşmesi hazırlama sayfasında tek tek, seçenek olarak sunulmuş. Kiracıyla nasıl anlaşmak istiyorsanız, ona göre seçim yapabilirsiniz.
Teşekkürler
Sile devlet üzerinden kira sözleşmesi yapmak zorunlu değil, tercih ev sahibi ve kiracıya bırakılmış durumda.
SilMahfi hocam,
SilSiz yine de çeşitli hukuk bürolarının yayınladığı bültenleri ve bu büroların "YouTube" kanallarındaki bilgilendirme videolarını dikkatle takip ediniz.
Şu an "Hazine ve Maliye Bakanlığı"; e-Devlet kullanarak kira sözleşmelerinin hazırlanmasını sıkı tutmuyor, gevşek bırakıyor. "Görece" serbestlik var.
Vatandaşların çoğu şu an, e-Devlet üzerinden kira sözleşmesinin hazırlandığını bile bilmiyor, bazı TV kanallarının akşam anahaber saatlerinde yayınladığı birkaç saniyelik haber videosu dışında duyan-eden pek yok.
Fakat size ilk mesajımda bahsettiğim, muhtemel cezaların hazırda bekletildiğini lütfen ihmâl etmeyiniz. "Bakanlık"; Türkiye genelinde konut & kira meselesinde hem daha detaylı veriye ulaşmak, hem de yeni bir "gelir vergisi" daha yaratmak için bu uygulamayı ciddiye alıyor. Fakat ciddiyetini şimdilik hissettirmiyor!
Eğer çevrenizde güvendiğiniz hukuk ofisleri var ise, onların duyurularını izlemenizi öneririm Mahfi hocam.
Çok teşekkür ederim benim böyle bir sorunum yok ama okurlarımız dikkatli olsunlar.
SilPazar akşamı sizden son isteğim şu:
SilYazmakta olduğunuz kitap varsa, konusu hakkında ipucu verir misiniz?
Olası yayın tarihini söyler misiniz? [Net tarih değil.]
Hocam merhabalar. Önümüzdeki aylarda faizlerin düşmesiyle Fed'in geçen senelerde olduğu gibi tekrar agresif bir parasal genişlemeye gideceğini düşünüyor musunuz? Olursa nasıl ve neden olur detaylı açıklar mısınız? Teşekkürler
YanıtlaSilSaygılarımla,
Şimdilik öyle bir görüntü yok. Çünkü ABD resesyonda değil.
SilOdatv haberine göre BDDK, bankalara gönderdiği talimatta, müşterilerin kredi kartı limitinin aylık gelirlerinin 2 ila 4 katı arasında olması gerektiğini belirtmiş.
YanıtlaSilKamu kendi harcamalarına çeki düzen vermek yerine halkın borcunu borçla döndermesine engel olmaya çalışıyor sanırım.
Sizce bu yöntem işe yarar mı?