Anayasanın Değiştirilemez Maddeleri ve Nobel Ekonomi Ödülü
1901 yılından başlayarak Nobel
ödülleri; fizik, kimya, tıp, edebiyat ve barış alanlarında insanlığa hizmet
eden eser ve buluşların sahiplerine veriliyor. Ödüllerin kaynağını Alfred
Nobel’in kendi adıyla kurduğu vakfa yaptığı bağış oluşturuyor. Ödüller, ayrı
birer komite tarafından veriliyor: İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi fizik,
kimya alanlarındaki ödülleri; Karolinska Enstitüsü fizyoloji veya tıp
alanındaki ödülleri ve Norveç Nobel Komitesi edebiyat alanındaki ödülleri veriyor.
Norveç Parlamentosunca İsveç Akademisinden seçilen beş kişilik bir kurul ise
barış alanındaki ödülün sahibini belirliyor. Ödül almayı hak eden kişi veya
kurum bir madalya, bir diploma ve yıllar içinde değişen miktarda para ödülünün
sahibi oluyor (günümüzde 1 milyon doların biraz üzerinde.)
Nobel Ekonomi Ödülü, orijinal
Nobel ödülleri arasında yer almıyor. İsveç Merkez Bankası (Sveriges Riksbank)
1969 yılından itibaren, Nobel Vakfı’nın desteğiyle yürütülen bir ekonomi ödülünü
finanse etmeye başladı ve bu ödül ilk andan itibaren Nobel Ekonomi Ödülü olarak
anıldı. Bu ödülün Nobel Ekonomi Ödülü adıyla anılmasının nedeni diğer Nobel
ödülleriyle aynı prosedüre tabi olmasından kaynaklanıyor. Ekonomi ödülüne aday
olacaklar tıpkı Fizik ve Kimya alanındaki adaylar gibi İsveç Kraliyet Bilimler
Akademisi tarafından belirleniyor. Diğer Nobel ödülleriyle tek farkı bu ödülün
parasının Nobel Vakfınca değil Riksbank tarafından karşılanıyor olmasında. Nobel
Ekonomi Ödülünü kazanan ilk iktisatçılar Ragnar Frisch ve Jan Tinbergen idi.
Bu yılın Nobel Ekonomi Ödülünü
Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James A. Robinson aldı. “Ülkeler arasındaki
büyük gelir farklılığını azaltmanın zamanımızın en büyük amacı olduğuna” vurgu
yapan ödül komitesi başkanı “bu üç iktisatçının bu amaca ulaşabilmek için
toplumsal kurumların önemini ortaya koyduklarını” belirtiyor. İsveç Kraliyet
Bilimler Akademisi, bu üç iktisatçının “bazı ülkelerin kurumlarının zayıflığı
nedeniyle gelişememe tuzağına düşüp orada kaldıklarını, buna karşılık toplumsal
kurumlarını geliştirebilen ülkelerin bu tuzaktan çıkarak refahlarını
artırdıklarını savunan çalışmalarını” ödüle layık gördüğünü açıkladı.
Kurumlar denildiği zaman yalnızca
bir takım örgütler anlaşılmamalı kuşkusuz. Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası,
düzenleyici ve denetleyici kurullar nasıl birer kurumsa, hukuk, demokrasi,
eğitim, laiklik de birer kurumdur. Bir başka ifadeyle merkez bankasının
bağımsızlığı, bu kurumun doğru kararlar alıp doğru politikalar uygulaması
açısından ne kadar önemliyse eğitim sisteminin bilime dayanması ve bilime uygun
insan yetiştirmesi ya da hukukun üstünlüğü ve herkese eşit uygulanması da o
kadar önemlidir. Hatta bana sorarsanız bunlar çok daha önemlidir.
Ekonomik olarak ya da askeri
olarak belirli bir güce sahip olmak tek başına gelişmişlik ölçüsü değildir.
İnsan haklarını güvence altına almayan, azınlıklarını koruyamayan, hukuku
insanlara eşit uygulayamayan, eğitimde bilim dışı konulara yönelen bir ülke
istediği kadar GSYH’sini ve kişi başına gelirini yükseltsin gelişmiş ülke
sayılamaz.
Bizim anayasamızın ikinci maddesi
şöyle diyor: “MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve
adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve
sosyal bir hukuk Devletidir.”
Bu maddede geçen kurumları bir
sıralayalım: (1) İnsan haklarına saygı, (2) Atatürk milliyetçiliğine bağlılık,
(3) Demokratik devlet, (4) Lâik devlet, (5) Sosyal devlet, (6) Hukuk devleti.
Bugün bunlar kâğıt üzerinde var
ama uygulamada hiçbiri yok. Ona karşın siyasal iktidar bu maddelerde değişiklik
yapma imkânını zorluyor. Nedeni bu maddede sayılan ilkelere uymamak değil,
onlara zaten uymuyorlar, nedeni uymadıkları için sorumlu duruma düşmekten
kurtulmak. Türkiye’nin GSYH’sini ve kişi başına gelirini artırmasına karşın
içine düştüğü tuzaktan çıkamamasının nedeni bu sayılanların yasalarda yazılı
kalması, uygulamaya sokulamamasıdır.
Özetle söylemem gerekirse
Acemoğlu, Johnson ve Robinson’un çalışmalarının Nobel ödülüyle
ödüllendirilmesi, Türkiye açısından benim neredeyse 35 yıldır anlatmaya
çalıştığım yapısal reformların önemini bir kez daha ortaya çıkardı.
Hocam teşekkürler. Bizde bunların hiçbiri yapılmadan iyi kötü gidiyor. Ama ne zamana kadar gider cevabını bilen yok.
YanıtlaSilİyi kötü gitmiyor aslında müthiş bir ülkenin bütün potansiyeli heba ediliyor.
SilSiz de her gün bunları söylüyorsunuz hocam
YanıtlaSilGerçekler bunlar.
SilDaron Acemoğlu'nu kıskanıyor musunuz Mahfi bey?
YanıtlaSilLütfen samimiyetle cevaplayınız.
Takdir ediyorum.
SilSayın hocam, kaleminize sağlık. Çok teşekkürler. Affınıza sığınarak ikinci paragrafta yanılmıyorsam İsveç Merkez Bankası olmalı. Sağlıkla kalınız.
YanıtlaSilDüzelttim, sağ olun.
SilHocam Sveriges Riksbank İsveç MB olmalı. Usanmadan bilgilendirdiğiniz için de ayrıca çok teşekkürler, kolaylıklar dilerim.
YanıtlaSil👍
SilHocam,Em.Amr.T.Ertürk'ün dediğine göre resmi kurumumuz AFAD,400 Arap kökenli ailenin barınma dahil tüm masraflarını karşılıyormuş.Aynı zamanda onlara değişik vilayetlerde konut sağlayacakmış.Yapılan yardımlar Türkiye'de toplanan vergilerle mi sağlanıyor.Yoksa hükumetin bunda da AB ile bir yükümlülük anlaşması mı var.Biz bunu ne şekilde yorumlamalıyız.
YanıtlaSilBen yorumlayamıyorum.
SilHocam kredi kartı limiti 100 bini aşanlardan yılda 750 lira vergi alınmasındansa, yıllık geliri 1 milyondan fazla olanlardan (100'de 1 oranında) senede en az 10000 lira vergi alınması daha adil olmaz mı? Özellikle zengin işletmelerin bazı dönemlerde vergi affına tabi tutulmasının yerine bilakis onlardan daha fazla vergi alınması gerekmez mi?
YanıtlaSilBenim dünya hayalim yoksulluk sınırının altında yaşayan hiç kimseden vergi alınmaması yönünde. Çünkü asgari ücreti belirleyen, emekli maaşlarını belirleyen ve bu insanları yoksulluğa iten devlettir. Bundan dolayı devlet, bizzat kendisi tarafından fakirleştirilmiş insanların ceplerine göz dikmekten utanç duymalıdır. Bu insanlardan vergi almaktansa, ''Sizi, içler acısı bu duruma ben soktum'' diyerek bir çok hizmeti bedava vermelidir.
Mesela devlet bu insanlar için yoksulluk kartı çıkartır. Bu insanlardan hiç bir şekilde vergi alınmaz. Ulaşım bedava olur. Suriyeliler gibi bütün sağlık hizmetleri de bedava olur. Açlık sınırı 20 bin liraysa dört kişilik aile başına her ay 20 bin lira limitli market kartı verilir vs. vs. Kısacası devlet yoksulluğa ittiği ve yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca insana karşı mahçubiyet duymalı, onların 1 kuruşuna bile göz dikmemeli, onlardan hiç bir şekilde almamalı, tam tersi vermelidir.
Devlet zenginden alır fakire verir böylece sosyal adaleti sağlar. Zenginlerin üzerinde fakirin hakkı vardır. Çünkü fakirler olmasa zenginler zengin olamazlar. Devlet bu dengeyi sağlamalıdır. Aksi halde milyonlarca insan devlet tarafından iki kez haksızlığa uğratılır. Birinci haksızlık bu insanların devlet tarafından fakirliğe itilmeleridir. İkinci haksızlık ise fakirliğe itilmiş bu insanların vergi yoluyla devlet tarafından gelirlerine göz dikilmesidir. Devletin kendi halkına haksızlık üzerine haksızlık yapması kabul edilemez.
Lakin zenginlerden her sene ekstra 100'de 1 oranında vergi almak hiç olur mu? Olmaz. Onlar vergi affına tabi olmalıdır ki, aman hiç kimse işten çıkartılmasın ve kölelik sistemi de devam etsin. Vergiler fakir halka yıkılsın. Sonuçta ne kadar çok insan fakir bırakılırsa, zenginler de zenginliklerini katlamış olacaktır. Kısacası halkı düşünen yok hocam. Aksini düşünen varsa gelsin yazsın.
Devlet GSS kapsamında (hiç bir hizmet görmese bile) işsiz olanlar dahil herkesi her ay 600 lira borçlu çıkartıyor. Ödenmeyen borçlar faize tabi oluyor. Suriyelilere ise hizmet bedava. Suriyede savaş bitmedi mi? Artık mülteci mi kaldı? Kendi halkını ikinci sınıf vatandaş görme durumu daha ne kadar devam edecek böyle? Kaldı ki kamudan sağlık hizmeti almak zorunda mıyız? Kamudan sağlık hizmeti almak istemeyenler mesela özel sağlık sigortası yapanlar da borçlu oluyor. Bu nasıl bir mantık? Böylesi bir saçmalığın derhal düzeltilmesi lazım.
Silİstanbul'da Ekim ayı itibariyle ortalama kiralar 24 bin 400 lira olmuş. 12 bin 500 lira emekli maaşı alanlar nasıl yaşayacak? Karı koca emekli olsa 25 bin lira yapar. Geriye koskoca ay için 600 lira kalıyor. Ne yiyecek ne içeçek bu insanlar? Vatandaşı düşünen yok. Bugün manav reyonlarına gidin hepsi emekli çalışanlarla dolu. Çünkü insanlar geçinemiyorlar. Emekliler çalışınca bu sefer de çalışan emekli sayısınca çalışamayan genç işsizler birikiyor. Halk gerçekten çok zor durumda, perişan vaziyette. Halkı daha çok ezmeye yönelik politikaların değil, halkın nefes almasını sağlayacak halkçı politikaların bir an evvel hayata geçirilmesi gerekiyor.
Eğer vergi oranlarını arttırırsaniz bu global ekonomide sermaye kaçar o yüzden bu sistem de sermaye vergi aflari işin doğasında var.
SilAma işin ilginç yönü bu sistemi yıkacak dinamiginde bundan kaynaklanması ezilen kesimin bu kadar büyük olması ve bunun popülist politikalar ve medya sermayesini ele geçirerek bütün psikolojik ve algısal yöntemlerle bastirabileciginin sanilmasi ne kadar sürer nerede patlar bilmiyorum ama bir patlamanın yaşanmaması imkansız çünkü kapital sistem içindekilerin bu kadar ince düşünmeleri imkansız ben de dahil hepimiz altta kalanın canı ciksin diyerek kapitalist felsefenin hakkını veriyoruz o yüzden sistemin yıkılması kaçınılmaz ama ne tetikler ne zaman bilmiyorum kimse de bilmiyor ve umutsamiyor
Anayasanın değişmez maddeleri haricinde 5,6,7,8,9,10,11'inci maddeler ve başlangıç ilkeleri ilk dört maddeleri kadar değerlidir. Onlar da değiştirilemez. Ayrıca 1 nolu Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin ilk 3 maddesini de Anayasa'nın ilk 11 maddesi ile birlikte değerlendirmek gerekir.
YanıtlaSilTürkiye'nin sorunu Anayasa değiştirmek değil. Önce Anayasayı uygulamak lazım.
SilPaylaşım İçin Teşekkürler.
YanıtlaSil🙏
SilNobel ödüllü bir ekonomistimiz var. Ne iyi. Ülke onun düşüncelerinin tam tersi yönde hareket ediyor. Ne kötü.
YanıtlaSilÇok doğru.
SilSoyisminiz gibi kimsenin önünde eğilmiyorsunuz SAYIN HOCAM. Son 5 YILDIR Özellikle hukukun üstünlüğü ve yapısal reformları üstüne basa basa TEKRAR ederek zihnimize yerleştirdiniz.Sonsuz teşekkürler.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
SilCahillik ne güzel bir şey. Hiçbir sorumluluğunuz olmuyor.
YanıtlaSilKeşke herkes cahil olsa.
Siz de böyle mi düşünüyorsunuz Mahfi hocam?
Hayır.
SilTüm maaşlardan emekliler dahil bordo üzerinden binde 1 hükümet ( oy) vergisi alınsın. Ayrıca asgari ücretin 5 misli ve daha yüksek yüksek olanlardan binde 5 ve misli kadar vergi alınsın.
YanıtlaSilLütfen hükümete vergi önermeyin böyle bir şeye ihtiyaçları yok.
SilBizim ekonomi de en kötü filmlere verilen "altın ahududu " tipinde bir ödülü hakediyor.. Yazınız için sağolunuz..
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilMahfi hocamız, yapısal reform nedir diye sorulduğunda, sadece bundan değil ama sürekli bilimsel eğitime dönme konusundan bahsediyor. Ama eminim ki, bu lafı duyanların en az %99'u bunu "bilimi daha iyi uygulama" önerisi olarak anlıyor. Hocamız da tahminimce bunu bildiği için bu sefer "eğitimde BİLİM DIŞI konulara yönelen bir ülke" diyerek daha çarpıcı bir şekilde anlatmaya çalışmış. Ama insan beyni bazı konularda kendi anlayışını otomatik olarak sansürler. Anladığı zaman üzülebileceği bazı şeyleri üzerinde bir saniye bile düşünmemeye programlıdır. Bundan dolayı hocamızın bu çarpıcı anlatımını da en az %99 yine anlamayacak.
YanıtlaSilHocamızın "Bilim dışı konular" diyerek neleri kast ettiğini tam olarak bilemem ama eğitimde bu problemin sona ermesi için yapılması gerekeni kendi fikrimce söyleyebilirim:
Hacı, hoca, imam, ermiş, derviş, şeyh, şıh ve evliyaların değil okul içine girip ders vermek, okul bulunan yere 1 KM'den fazla yaklaşması yasaklanmalıdır. Cinler, şeytanlar, ruhlar, periler, melekler ve diğer gözle görülmeyen varlıklar okullardan kovulmalıdır. Zira, bilimin olduğu yerde nasıl ki fallar, büyüler ve rüya yorumları olamazsa, bunlar da olamaz. Hacıların, hocaların, imamların, ermiş ve dervişlerin ve rüyalara giren nur yüzlü-ak sakallı dedelerin yeri bilim yuvaları değil tapınaklardır.
Bu sadece bilimi değil, demokrasiyi ve hukuku da kurtarır. Çünkü laikliğin olmadığı yerde demokrasi veya hukuk aramak çölde balık aramaktan daha beter bir komedidir. Kimse "Ama Avrupa'nın falanca ülkesinde de ..." diyerek bu zülme bahane sıralamasın. 1-- Avrupa da mükemmel değil. 2- Avrupa'nın da bazı yerlerinde anti-laik uygulamalar var ama bizdekinin çeyreği yok.
Hocamıza binlerce kez teşekkürler.
🙏🙏🙏
SilAdam dinamiti bulmuş nobel
YanıtlaSilPişman olduğu için kazandığı parayı bu işe adamış.
SilYazacaklarınızı ve söyleyeceklerinizi dikkatle takip etmeye devam edeceğiz.
YanıtlaSilDeğerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim.
Sağ olun.
SilYanlış anlaşılma olmasın ama,
YanıtlaSilMahfi hoca Daren Acemoğlu'nu tanıyor. Peki, Daron Acemoğlu Mahfi hocayı tanıyor mudur acaba?
Geçmişte hiç bir araya gelmişlikleri var mıdır? (Toplantı, konferans, sunum, düğün, cenaze, vb.)
Daron Acemoğlu ile tanışıyorum. Twitterda da birbirimizi takip ediyoruz.
SilHocam rica etsem yazıyı genişletip En çok Nobel ödülü kazanan ülkeler sıralaması ve ödül sayılarını da ekleyip bu ülkelerin gelişmişlik seviyeleri (ekonomi, insan hakları, adalet, özgürlükler, üniversitelerin özerkliği) ile kıyaslayabilir misiniz?
YanıtlaSilBilimsel başarının tesadüf olmadığını net ortaya koymak gerek.
O da ayrı bir yazı konusu olabilir.
SilKimseyi savunma gibi bir derdim yok ama Anayasanın ilk dört maddesinin değişmeyeceğini ve bu maddeler ile kendilerinin hiçbir sorunu olmadığını Cumhur ittifakı yetkilileri defalarca ifade etti. Bilim insanları olarak delilsiz konuşmanız hoş değil.
YanıtlaSilDaha dün TBMM Başkanı değiştirilmesi gerektiğini söyledi. Bundan iyi delil mi olur?
Sil