Faiz İndiriminin Zamanlaması
ABD Merkez Bankası Fed’in faizi, çoğunluk beklentisi olan 25 baz puan yerine 50 baz puan düşürmesiyle birlikte dünyada faiz – enflasyon – büyüme – işsizlik oranı ilişkileri ön plana çıktı.
Son Dönemde Yapılan Başlıca Faiz Değişiklikleri ve Nedenleri
ABD’de yıllık enflasyon oranı
Ağustos ayı itibarıyla yüzde 2,5 olarak açıklandı. Enflasyon oranı, Fed’in
yıllık ideal hedef olarak tanımladığı yüzde 2’lik hedefe çok yaklaşmış durumda
ve son üç ayda düşüş temposu içinde bulunuyor. Fed’in geleceğe ilişkin
kararlarını daha çok etkileyen çekirdek enflasyon oranında son üç ayda hafif de
olsa bir artış eğilimi görülüyor. Bu artış geleceğe ilişkin olarak enflasyon
açısından rahatsız edici bir görünüm. ABD büyümesine ilişkin elimizdeki son
veri ikinci çeyrek büyüme oranı olan yüzde 3,1. Son dört çeyrekte ekonomi yüzde
2,9 ile 3,1 arasında büyüme oranı yakalamış görünüyor. Bu açıdan bakarsak
büyümede bir sorun görünmüyor, hatta tam tersine ekonomi, potansiyel
büyümesinin (kabaca yüzde 2,5 – 2,8 arası diyebiliriz) üzerinde büyüyor. İşsizlik
oranı, Ağustos ayı itibarıyla yüzde 4,2. Bir önceki aya göre 0,1 puan gerileme
söz konusu. Bu son aydaki düşüşü saymazsak, işsizlik oranı yılın başından
(yüzde 3,7 idi) bu yana düzenli sayılabilecek bir yükselme eğilimi sergiliyor.
Fed’in faiz kararı verirken en fazla üzerinde durduğu bu üç göstergedeki
(enflasyon, büyüme, işsizlik oranı) gidişe bakarsak faizi 50 baz puan düşürmesine
yol açacak bir durum görünmüyor. O nedenle de beklentilerin çoğunluğu 25 baz
puanlık bir indirim çevresinde toplanmıştı. Fed, genellikle çoğunluk
beklentisine göre karar verir. Çünkü o beklentiyi zaten karardan önce kendisi
yaratır ve sürpriz yapmaz. O nedenle bu kez sürpriz sayılabilecek 50 baz
puanlık indirim kararını niçin verdiği konusunda ekonomik kökenli tahminlerin
yanına bir de siyasal spekülasyon eklendi. 25 baz puanlık indirim kararı yerine
50 baz puanlık indirim kararı alınmasının ardında ekonomik nedenler olduğunu
öne sürenlerin görüşüne bakılırsa Fed’in elindeki erken uyarı verilerinin önümüzdeki
dönemde ekonomide bir durgunluk eğiliminin ortaya çıkacağını gösteriyor. Bu
veriler, Avrupa’da, ve Japonya’da ortaya çıkan resesyon eğilimleri ve Çin’de
görülen ivme kayıplarıyla birleştiğinde dünya genelinde hiç de parlak
görünmeyen bir 2025 yılına doğru ilerlendiğine işaret ediyor. Bu yorumları
yapanlara göre Fed, enflasyon yükselirken yaşadığı ve enflasyonun daha da
yükselmesine neden olduğu duraksamayı yaşamadan faiz indirimine giderek
ekonomik durgunluğu baştan önlemek istiyor. Hatta bu adımı atmakta da biraz geç
kaldığını düşünerek 25 baz puan yerine 50 baz puanlık indirime gitmiş olduğu
düşünülüyor. Konuya siyasal açıdan bakanlar ise Fed’in seçimler öncesinde
ekonomide bir canlılık yaşanmasını sağlamak ve Demokratlara (Kamala Harris’e)
üstünlük kazandırmak için böyle bir indirim yaptığını öne sürüyor. Ben ilk
görüşte olanlara katılıyorum. Fed, dünyada durgunluğa doğru genel bir gidiş
olduğunu görüyor ve yeniden bir küresel krize girilmesini önlemek için adım
atıyor. Bence Fed bir önceki toplantıda yapması gereken 25 baz puanlık faiz
indirimini yapmadığı ve sonrasında geç kalmışlık endişesine kapıldığı için bu
kez 50 baz puanlık bir indirim yaptı.
Avrupa Merkez Bankası (ECB) uzun
süredir yüzde 4,5 olarak sabitlediği faizini Ağustos’ta yüzde 4’e ve Eylül’de
yüzde 3,65’e düşürdü. ECB’nin resesyon endişesi giderek artıyor.
İngiltere Merkez Bankası (BOE)
faizi yüzde 5 olarak sabit tuttu (bir önceki ay yüzde 5,25’den 5’e indirmişti.)
Bir de faiz artıranlar var.
Japonya Merkez Bankası (BOJ) önce Mayıs’ta, ardından da Temmuz’da faizi yüzde
(eksi) 0,1’den yüzde (artı) 0,25’e yükseltti. İki çeyrektir üst üste küçülen ve
dolayısıyla teknik olarak resesyona girmiş bulunan Japonya’nın enflasyon da
öyle çok da alarm verici bir durumda olmamasına karşın bu artırımı niçin
yaptığı tartışılıyor. Faiz artıranlardan birisi de Brezilya Merkez Bankası
(BCB.) BCB, uzun süren enflasyon düşüşünün ardından son aylarda gelen artışları
(Ağustos ayında enflasyon yüzde 4,24 oldu) durdurabilmek için faizini yüzde
10,50’den 10,75’e yükseltti. Bunun nedeni enflasyondaki yükselmeye paralel
olarak büyümenin de yükselmesi. Bu gidişin enflasyonu daha da yükselteceğinden
endişe eden BCB, ekonomiyi yavaşça soğutmaya karar vermiş görünüyor. Faiz
yükseltenler arasında en ilginci Rusya. İlginçliği savaş içinde olmasına,
ekonomik ambargo yaşamasına karşın ekonominin sağlam kalabilmesinde. İlk çeyrekte
yüzde 5,4, ikinci çeyrekte yüzde 4,1 büyüyen Rusya’nın büyüme konusunda pek bir
sorunu görünmüyor. Buna karşılık enflasyonu son iki ayda yüzde 9,1 gibi yüksek
bir düzeyde takılıp kalmış bulunuyor. Bu durumu göz önüne alan Rusya Merkez
Bankası, faizi Temmuz’da yüzde 18’e ve Eylül’de yüzde 19’a yükseltti.
Türkiye’de Durum ve Merkez Bankası’nın Yaklaşımı
Türkiye’deki enflasyon yukarıda
değindiğimiz ülkelerdeki enflasyona göre çok yüksek olduğu için sorunlarımız ve
çözüm yollarımız da farklılaşıyor. Bizde mesela enflasyon, yukarıda
değindiğimiz ülkelerden en kötü durumda olan Rusya’daki enflasyon düzeyine
(yüzde 9,1) inmiş olsa bizim açımızdan sorun olmaktan çıkacak. Çünkü biz elli
yıldır ortalama yüzde 38 enflasyonla yaşıyoruz. Dolayısıyla yüzde 10 dolayında
bir enflasyon bizim için düşük enflasyon gibi kabul ediliyor. Öte yandan bizde
uzun süredir egemen olan dolarizasyon olgusu altında insanlar döviz almayı,
döviz tevdiat hesabı açmayı, faizi sıfır bile olsa, anaparayı koruyucu bir
yatırım olarak görüyor ve dövize yatırım yapıyor. Dolayısıyla ekonomi büyük
ölçüde dövize bağlı bir yapıya dönüşüyor. Bu yapı yüksek enflasyonla birleşince
fiyatlama alışkanlıkları da dövize endeksli bir hal alıyor. Bir başka ciddi
sorun bir yıl içinde ödenmesi gereken dış yükümlülüklerin toplamının çok yüksek
olması (232,7 milyar dolar.) Her ne kadar bu borcun çevrilmesi yıllardır bir
sorun yaratmamış gibi görünse de tıpkı yüksek tansiyonun vücudu yorması gibi
ekonomiyi yoruyor. Bütün bunların yanında Türkiye ekonomisinde çok yüksek
oranlı bir kayıt dışılık var. Bu kayıt dışılığın bir bölümü kara para,
uyuşturucu ticareti gibi yasa dışı işlemlerden kaynaklanıyor. Bu şekilde sistem
dışı kalan servetler ve gelirlerin bir bölümü kara para aklama mekanizmalarıyla
sisteme harcama aşamasında giriyor. Türkiye, bunları vergilendiremiyor (ya da
vergilendirmiyor.) Bunları arayıp, bulup, ortaya çıkarıp vergilendirmek yerine
mevcut vergi mükelleflerinden biraz daha fazla vergi alarak şeffaflıktan,
denetimden uzak kamu harcamalarını karşılamaya çabalıyor. Bu tür yaklaşımlar da
enflasyonu besliyor. Bütün bunlar toplumda, geleceğe ilişkin kötümser
beklentiler yaratıyor. Meselenin enflasyon yanı böyleyken bir de büyüme tarafı
var.
Beklentilerin değiştirilmediği
bir ortamda enflasyonun baz etkisiyle ve faizi yüksek, kuru sabit tutarak
düşürülmesi mümkün olsa da bunun sürdürülmesi mümkün değil. Her ekonominin
kendine göre ağırlıkları ve tercihleri var. Mesela Amerikan halkı ve
dolayısıyla siyasetçisi açısından en korkulan şey işsizliğin artmasıdır. Enflasyon
da korkulan bir durumdur ama ilk sırada işsizlik artışı gelir. Bu, 1929
Krizinden kalma bir travmadır. Fed, bir yandan enflasyonu kollarken bir yandan
da büyümenin düşmemesi ve işsizliğin artmaması için özel çaba gösterir.
Almanlar ve Avrupalılar ve dolayısıyla Avrupalı siyasetçi için ilk sırada enflasyon
korkusu gelir. Bu da birinci dünya savaşı sonrasında Almanya’nın yaşadığı hiper
enflasyon ve onun yol açtığı krizden kaynaklanır. Büyümedeki ivmenin kaybı da
önemlidir tabii ama o, enflasyondan sonra gelir. ECB, bir yandan enflasyonu
kollarken büyümenin de peşinden koşar. Buna karşılık ECB’nin durumu Fed’den çok
daha zordur. Çünkü ECB, birbirinden farklı sorunları olan ülkelerin sorunlarını
bir arada çözmeye çalışır. Mesela Almanya son dönemde resesyona girdiği için ne
kadar enflasyonla mücadeleden yana olsa da büyümeyi sağlayacak gevşemeye de
kapısını aralıyor.
Türkiye’de siyasetçinin ilgisi
daha çok büyüme ve işsizlik oranı üzerindedir. Enflasyonun çok yükselmesi ve
halkın hayat pahalılığı karşısında şikâyetinin artması da kuşkusuz etkilidir
ama Türkiye’de asıl etkili olan işsizliğin artmasıdır. İnsanlar bir işte
çalıştığı sürece şikâyet etse de hayat pahalılığını idare edebiliyor ama işini
kaybettiği anda siyasetçiye olan desteğini hemen çekiyor. 2001 krizi bunun en
açık kanıtıdır.
Bütün bunları göz önüne
aldığımızda Türkiye’de Merkez Bankası’nın (TCMB) faizi ne kadar süreyle yüksek
tutacağının yanıtını bize üçüncü çeyrek büyüme oranı gösterecek. Onu da 29
Kasım 2024 tarihinde göreceğiz. Bu veriler açıklandıktan sonraki Para Politikası
Kurulu (PPK) toplantısı 26 Aralık tarihinde olacak. Bu toplantıdan önce
TCMB’nin politika faizini indirmesi için öncü göstergelere göre üçüncü çeyrek
büyümesinin sıfıra, dördüncü çeyrek beklentisinin eksiye (küçülmeye) doğru
gittiği kanısına varması ve siyasetçinin de aynı düşüncede olması gerekir diye
düşünüyorum.
Sayın hocam Geçici sığınmacı ve kaçaklar bu kadar fazla iken bu kişilerin ekonomi üzerindeki yüküyle ilgili görüşlerinizi merak ediyorum. Hükümet ekonomi politikası uygularken ülkede bunca yabancı insanın varlığını hiç dahil etmeden planlama yapiyor. Diyelim ki iktidar değişti ve tüm sığınmacı ve kaçaklar gönderildi. Ekonomiye ciddi bir olumlu etkisi olmaz mı?
YanıtlaSilBir diğer husus faiz indirimleri haberleri bile fırsatçıların ev fiyatlarını hemen artırmaya başlamasına neden oluyor. Bu fırsatçılık ile bir şeyler alıp satmak yine güç olacak. Yine olumlu bir şey olmayacak gibi
Etkisi sadece ekonomiye değil sosyal yaşama da olur.
Silharikasınız hocam
YanıtlaSilEstağfurullah, sağ olun
SilÇünkü biz elli yıldır ortalama yüzde 38 enflasyonla yaşıyoruz. Hocam bunu nasıl hesapladınız?
YanıtlaSilBende 1944 den bu yana enflasyon verileri var.
SilYanlış veri değerleri ile hesaplanınca her türlü sonuç yanıltıcı oluyor. Yapısal reformlar olmadıkça ve gerçeği yansıtmayan rakamlar ile planlama yapıldıkça faiz - enflasyon sarmalı sürer gider. Gelecek seçimlere dek belirsizlik artarak sürecektir..
YanıtlaSilYazınız için sağolunuz...
Teşekkür ederim.
SilABD fişini çekti hocam uzun yıllar doğrulamazlar. Biz ise tam tersi rasyonel ve bağımsız kararlar alarak ekonomide altın bir çağa doğru yaklaşıyoruz.
YanıtlaSilSadece ekonomide değil her alanda altın çağ yaşıyoruz. Ama maalesef altın sahte.
Sil"Altın sahte" :)))
Sil9 Eylül tarihinden beri yollarda gözle görülür şekilde her türlü trafik gittikçe azalmakta , küçük esnaflarda da işler azalmakta . Bunlar durgunluğun ayak sesleri . Umarım yanlış düşünüyorum. Birde elektrik , akaryakıt ve doğalgaz tüketimine bakmak gerekir.
YanıtlaSilHocam fed abd nin resesyona gittiğini gördüğü için 50 baz puanlık jumbo indirim yaptı kanaatimce. Zira pmi ism gibi öncü parametreler 50 altında son aylarda.
YanıtlaSilDoğru.
SilHocam ekonomik veriler ortadayken bizdeki tüketici güven endeksi nasıl ve neden yükseliyor rica etsem açıklayabilir misiniz?
YanıtlaSil"...Mevcut dönemde hanenin maddi durumu endeksi geçen ay 63,1 iken eylülde yüzde 2,8 artışla 64,8'e çıktı. Gelecek 12 aylık dönemde hanenin maddi durum beklentisi endeksi ağustosta 76,6 iken bu ay yüzde 1 yükselişle 77,4 oldu. Ağustosta 71,5 olan gelecek 12 aylık dönemde genel ekonomik durum beklentisi endeksi yüzde 4,2 artarak bu ay 74,5'e yükseldi... kaynak: gercekgundem"
Tüketici faizden para kazanmaya başlayınca güveni artıyor.
SilDemekki fed,de bağımsız değilmiş.
YanıtlaSilFed için yasada bizdeki gibi tanımlanmış bir bağımsızlık ifadesi yok.
SilSAYIN HOCAM MERKEZ BANKALARI NE ZAMAN ELİNDEKİ ALTINLARI SATMAYA BAŞLAR.
YanıtlaSilHer zaman satabilir, ihtiyaca bağlı. Sonra tekrar alabilir.
SilAmerika seçimlerine 2 ay kala fed faiz indirimi YAPTI.ak parti iktidarına kızanlar, bundan ders çıkarmalı.
YanıtlaSilABD de enflasyon yüzde 2,5 ve faiz yüzde 5,5 iken Fed faiz indirdi. Bizdekiyle aynı mı yani bu?
SilHOCAM devamlı olarak 2001 kriziyle karşılaştırıyorsunuz.sonuç olarak 8 TANE banka battı.şu an bankalarda böyle bir tehlike varmı.
YanıtlaSilBankalarda yok ama diğer bütün kurumlar batık durumda. Ne dersiniz?
SilHOCAM tcmb erken bir faiz indirimine giderse, aynı döngüyü tekrar YAŞARMIYIZ.
YanıtlaSilErken faiz indirimine girmese de bu sistemde evam ettiğimiz sürece hep bu döngüyü yaşarız.
SilEge cansen'in müthiş bir sözü var.enflasyonun başlangıcı ile SONU farklıdır.ama bizde farklı.enflasyon belli bir oranda düşüşünü görmeden faiz indirimi bekliyoruz.yazık çok yazık.......
YanıtlaSilÇünkü toplum bu sistemle enflasyonun düşeceğine inanmıyor.
SilSAYIN HOCAM, MEHMET ŞİMŞEK SON AÇIKLAMASINDA 2025 YILI ÇOK RİSKLİ DEDI.BU NE ANLAMA GELİYOR.
YanıtlaSilBilmem, kendisine sormak lazım.
SilUcuz parayla, pahalı ürün alma döneminemi giriyoruz.
YanıtlaSil