Ekonomi ile Siyaset İlişkisi

Ekonomi, bugün anladığımız kapsamda olmasa da, muhtemelen insanlık tarihi kadar eski bir ilişkiler yumağı olsa gerek. Bir yiyecek bulan insanın onu yemesi, tüketimi, bir kısmını ertesi güne saklaması tasarrufu temsil eder. Bunlar ekonomi biliminin en temel unsurları arasında yer alıyor. Üçüncü temel unsur üretimdir. Üretimin ortaya çıkması çok sonraları oldu. İnsanoğlunun günümüzden 15 – 20 bin yıl önce üretim yapmaya başladığı tahmin ediliyor.  

Siyaset de aşağı yukarı bir o kadar eski olsa gerek. Kabileler, topluluklar halinde yaşayan insanların arasından birisinin çıkıp şef olması ve topluluğu yönetip yönlendirmesi bugünkü kapsamda olmasa bile siyasetin ilk örneği olarak kabul edilebilir.

Kabilede kimin hangi işleri yapacağı, kimin ne kadar tüketeceği, neyin tasarruf edileceğini şef kararlaştırırken ekonomi ile siyasetin işbirliğini sergiliyordu. Belki topluluğun yaşlılarının bu konulardaki görüşlerini de alıyordu ama son karar ona aitti.

Ekonomi ile siyasetin bu iç içe yapısı 18’inci yüzyılda Adam Smith ekonomiyi ilk kez formüle edip bir bilim dalı haline getirdiğinde de devam ediyordu. Klasik iktisatçılar denilen ve Adam Smith, David Ricardo ile başlayıp devam eden ekonomi okulu, ekonomi bilimini siyasal ekonomi (İngilizcesi political economy) olarak adlandırıyorlardı. Klasik iktisatçıların yazdıkları ekonomi kitapları hep siyasal ekonomi adını taşır. Bunun nedeni bu iktisatçıların ekonomiyi, siyasetle iç içe görmeleriydi. Ekonomi bir şey önerse de sonuçta kararı siyasetçi alacağına göre bu ikisi birbirinden ayrılamazdı. Bu yaklaşımı değiştiren iktisatçı Alfred Marshall’dır. Marshall, iktisatçının görevinin ekonomik sorunları tespit etmek ve çözümler önermek olduğu düşüncesinden hareketle bilimin adını siyasal ekonomiden yalnızca ekonomiye (İngilizcesi economics) çevirdi. İktisatçı, çözümler önerecek ve sonrasını siyasetçiye bırakacaktı. Siyasetçi o çözümleri benimserse uygulayacak, benimsemezse uygulamayacaktı. İktisatçı, öneride bulunmaya devam edecekti.

Siyasal ekonomi ifadesi Marshall’dan sonra da bazı iktisatçılar tarafından kullanılmaya devam etti. Ekonomi biliminin, içinde bulunulan ideolojiye göre şekillendiğini ve o ideolojinin savunucusu olduğunu öne sürenler siyasal ekonomi başlığını kullanmaya devam ettiler. Bunlar arasında Marksistler ağırlıktadır.

Siyasal ekonomi ile ekonomi arasındaki bu basit gibi görünen ayrım aslında ortodoks (ana akım) ekonomik yaklaşım ile heterodoks ekonomik yaklaşım arasındaki en önemli ayrımdır. Ortodoks ekonomi yaklaşımı, mevcut ekonomik sistemi bir ideolojinin (kapitalist – liberal ideoloji) ürünü olarak değil de sanki bütün dünyanın ve anlayışların sistemiymiş gibi kabul ederken, heterodoks yaklaşım mevcut sistemin bir ideolojinin ürünü olduğunu savunuyor. Dolayısıyla mevcut ekonomik yaklaşımların bu sistem değiştiği anda işe yaramayacağını öne sürüyor.

Eğer bu ayrım benim burada ifade ettiğim gibiyse o zaman ekonomi biliminin adı siyasal ekonomi olmalıdır. Çünkü bütün bu tanımlar, sorunlar ve çözümler belirli bir ideolojik sistem olan kapitalizmden kaynaklanmaktadır. İdeoloji değişirse ekonomi bilim olmaktan çıkacak mı? Çıkmayacağına, yine bir bilim dalının tüketimi, üretimi, tasarrufu, vazgeçme maliyetini tanımlaması gerekeceğine göre bu siyasal ekonomi olmalıdır. Oradaki siyasal vurgusu ekonominin içinde bulunulan siyasal siteme göre biçimleneceğini de işaret eden bir vurgudur.

İşin doğrusu ekonomi ile siyasetin birbirinden ayrı düşünülemeyeceğidir. Bu, hem ideoloji açısından böyledir hem de günlük yaşamdaki yaklaşımlar açısından böyledir. İdeoloji açısından böyledir çünkü kapitalizmin ekonomisi farklıdır, sosyalizmin ekonomisi farklıdır. Bu da ekonominin ideolojiye ya da daha geniş çerçevede siyasete bağlı bir bilim haline getirir. Ekonomi, içinde bulunduğu siyasal ortama, ideolojiye göre şekil alır. İşin bu genel görünümü dışında günlük yaşam açısından da bağımlılık söz konusudur. Siyasetçi iktidara talip olurken ekonomide neler yapacağını açıklar ve ona göre oy ister. Bu çok normaldir. Sonuçta siyasetçi iktidara talip olurken dış politikadan, iç politikaya, eğitimden adalete, spordan ekonomiye kadar bütün alanlarda neler yapacağını, neler planladığını açıklar. Bununla birlikte siyasetin, diğer alanlarda olduğu gibi ekonomide de teknik ayrıntılara karışmaması gerekir. Örneğin merkez bankasına enflasyonun düşürülmesi talimatını verir. Ama bundan sonrasına karışmamalıdır. Bu genel talimat dışında merkez bankasının faizi nasıl ayarlayacağı, zorunlu karşılıkları nasıl belirleyeceği gibi teknik konulara hiçbir şekilde girmemesi gerekir.     

Günümüzde gelişmiş ülkelerde siyaset, teknik konulara karışmadığı için merkez bankaları enflasyonla mücadele gibi teknik ağırlığı yoğun bir konuda bilime uygun davranarak enflasyonu düşürmeyi başarabilmektedir. Bizim gibi ülkelerde ise siyaset bu teknik konulara karıştığı, bilimin tersine adımlar atılmasına yol açtığı için enflasyon sorunu çözülememektedir.

Özetle söylemek gerekirse siyasetle ekonomi iç içedir ama teknik ayrıntılara siyaset asla girmemelidir.

Yorumlar

  1. Yine harika bir yazı olmuş. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sir Ne'bati de heteredoksu öğrenmiş olabilir bu yazıdan. Büyük sevap işlediniz hocam :-)

      Sil
    2. Teşekkürler sayın hocam. Çok değerli bir yazı olmuş. Birçok kavramın kafamda yerine oturmasını sağladı. Siyaset ve ekonominin ilk çağlardan beri tarihini ve iç içe geçmişliğini kolayca özetleyivermişsiniz. Ve illa da son cümleniz. Konuyla ilgili yetkililere net bir yol gösterme, bir uyarı gibi olmuş. Elinize gözünüze sağlık.

      Sil
    3. Ekonomi politika zaten iki başlığın iç içe olduğunun ifadesidir. Gerçeğin kendisi; Türkiye'nin yeni-sömürge bir ülke olmasıdır.

      Sil
  2. Okudukça ufuk açan yazılarınızdan biri daha.

    YanıtlaSil
  3. Günümüz çelişkilerine objektif bir açıdan yaklaşmışsınız .
    Tebrik ederiz.

    YanıtlaSil
  4. Cuma günü mesai biterken bir Mahfi Eğilmez yazısı okumanın keyfi paha biçilemez.

    YanıtlaSil
  5. Twitterda sizin yazlarınızdan sürekli alıntı yapan ve atıf yapmayan hesaplar var.Bilginiz olsun Mahfi Bey.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biliyorum. En azından değiştirmeden yayınlasalar bari.

      Sil
  6. Tarihi perspektif ekonomi uzmanlığıyla birleşince ortaya böyle zihin açan yazılar çıkıyor demek ki.

    YanıtlaSil
  7. Ekonominin siyasetten tamamen bağımsız bir bilim olduğu safsatasına katılmamanız mutluluk verici hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ortada gerçekler varken safsatalara itibar edilmemeli.

      Sil
  8. Hocam neden ana akım bir kanalda düzenli program yapmıyorsunuz artık?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir kez daha mı kovulayım?

      Sil
    2. Sayın Mahfi hocam….Sizin liyakatinizi ve tecrübenizi eleştirip sorgulayacak kişi ve kurum öz eleştiri yaparak önce kendi durumunun tesbitini yapmalıdır. Kovulmak ne demek. Ancak; sizin lütfedip kabul etmenizin farklılığı hissedilmelidir. Tevazu ve nezaket dolusunuz ama yeriniz çok yukarılarda. Lütfen üstadım.

      Sil
    3. Merhaba Mahfi Bey, haddim olmayarak, size naçizane bir öneri yapmak istiyorum. İnernet üzerinden program yaparsanız çok daha geniş ve genç kitlelere erişebilirsiniz , ayrıca "kovulma" derdiniz olmaz. Öğrenmeye açık olan herkes de sizin değerli yorumlarınızı, doğrudan sizden izlemiş/dinlemiş olur. Toplumumuzda sözel aktarımların yazılı metinlerden çok daha hızlı yayıldığını söylersek yanlış olmaz sanıyorum.

      Sil
    4. Teşekkür ederim. Ama gerçek bu. NTV'den iktidarın isteği üzerine ayrıldım. Ama NTV'yi suçlamıyorum çünkü bana ve eleştirilerime karşı iktidardan gelen baskılara, telefonlara yine de iyi dayandılar.

      Sil
    5. Çarşamba günleri CNBCe'de (saat 16'da) programımız var. Orada konuşuyorum. Onun dışında bir program veya internet programı yapmayı düşünmüyorum. İlginize teşekkür ederim. Sevgiler.

      Sil
  9. Biz gençlerin bu tür yazılarınıza ihtiyacı var. Lütfen kaleminiz el verdiği müddetçe bizi mahrum bırakmayın bu yazılarınızdan.

    YanıtlaSil
  10. Türkiye kara para aklamada gri listeden çıktı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ülkede sizce iyi şeyler hiç olmuyor mu? Sizin yazılarınızdan ben hep karamsar oluyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gri listeden çıktık çıkmasına ama yeniden girmeyeceğimizi kimse garanti edemez. Ben karamsar değilim, ülkenin durumu karamsar, iktidar bilim dışı davrandığı, o konuda ısrar ettiği ve bende eleştirdiğim için karamsar görünüyorum.

      Sil
  11. Hocam emeğinize sağlık, siyaset ekonomi ilişkisi ülkemiz için sanki hiç değişmeyecekmiş gibi duruyor. Ekonomi araç olarak kullanılınca sonuçlar da görüldüğü gibi gelişiyor. Gerçekçi bir yaklaşımla ülkemizde enflasyonun belirli bir seviye altına inmesi sanki mümkün görünmüyor. Sizce bir kısır döngü içinde miyiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet maalesef kısır döngüdeyiz. Bilim dışına çıkan her toplum bu kısır döngüye girer.

      Sil
  12. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  13. Hocam ekonomide savaş tamtamlarımı çalıyor?

    YanıtlaSil
  14. Hocam demek ki her ekonominin bir siyaseti her siyasetin bir ekonomisi vardir sözü hakikattir. Bu güzel makale için teşekkürler hocam

    YanıtlaSil
  15. Hükümet(siyaset) ekonomiyi yönetir. Ancak doğru kadrolar ve liyakat ile birlikte yanında profesyonellere karışmayarak. Doğru olan siyasetin işi ehline verip profesyonellerin işini doğru yapmasını sağlayacak düzeni sağlaması. Müdahale etmeden benim dediğim doğru diye diretmeden...

    YanıtlaSil
  16. Hocam uluslar arasi finans kapital o nedenle ülkelerin siyasetini de ciddi bicimde etkiliyor zaten. Mesela bizim bop esbaskanligi ve 2008 sonrasinda gokap esbaskanligi da finans kapitalin istekleridir. Saygılar hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kimse bizi zorla BOP eş başkanı yapmadı. Siz ne isterseniz uluslararası finans kapital onu verir ve karşılığını alır.

      Sil
  17. SAYIN HOCAM, SİZİN EN RAHAT ÇALIŞTIĞINIZ HÜKÜMET HANGİSİYDİ.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Görüşlerimi dile getirebilmek açısından hepsiyle rahat çalıştım.

      Sil
  18. 1980 ASKERİ DARBE, 28 ŞUBAT ASKERİ DARBE, 15 TEMMUZ ASKERİ DARBE.BENCE SON 40 YILDA EKONOMİNİN BELİNİ BÜKEN BUNLAR OLDU.AVRUPA ÜLKELERİ VE G7'NİN HİÇBİRİNDE ASKERİ DARBE OLMADI.SADECE EKONOMİYE, YATIRIMA,EĞİTİME ODAKLANDILAR.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Askeri darbeler bu ülkeye çok zarar verdi ama daha büyük zararı kendisini düşünen siyasetçiler verdi.

      Sil
    2. 15 temmuz darbe değildir bir darbe tiyatrosudur. Tek adam rejimine geçiş icin sosyal siyasi idari taşların döşendiği bir istihbarat operasyonuydu.

      Sil
    3. Siyasetin ve siyasetçilerin törpülenmesi gerek hocam bence. 80 IQ bile altında şempanzelerin verdiği oylarla hiç kimse padişah yada kral olamamalı. Yazacaklarım çok ütopik biliyorum ama mesela, oy kullanabilmek için, isim soyisim kendi eliyle yazıp imza atamayanların oy kullanmasına izin vermemeli, mesela, en az 1 yabancı dili anadili gibi bilmeyen en az üniversite mezunu olmayanlar ne belediye başkanı nede milletveki seçimlerine bile girememeli. Seçmen kalitesi de seçilen kalitesi de yükseltilmeli. Yada evet daha ütopik ama, verilen oylar, ödediği vergi (sisteme katkısı kadar) vergi katsayısıyla çarpılmalı. Bunların hepsi ütopik hayallarden ibaret sadece biliyorum ama mevcut finansal sistemlerinde, demokrasilerin de son demlerini yaşadığını düşünüyorum. Eninde yada sonunda insanlar yeni sistemler yaratacak ve yeni bir denge kurulacaktır zaten ama biz ara devre de kalmışlar harcandığımızla kalacak gibi duruyoruz :-( Saygılar Sevgiler.
      M.D.

      Sil
    4. "Verilen oyun ödenilen vergi katsayısıyla çarpılması" fikri ne kadar absürt ve ne kadar tehlikeli.
      Yani diyorsun ki ülkeyi tamamen zengin patronlar yönetsin. O zaman bu günleri mumla ararsın.

      Allah akıl fikir versin ne diyelim.
      Ütopya mükemmel bir hayaldir. Ama sizin öneriniz saçmalıktan öte bir şey değil.

      Sil
  19. Esasında tek bir ekonomik sistem vardır; mal ve hizmet akışının, genel üretimin verimliliğini ve faydasını ödüllendirir. Serbest piyasa ekonomisi, bu amaca en yakın tanımlamadır. Sosyalizm de, serbest piyasa ekonomisinin bir parçasıdır ve sosyalizm kaynak yönetimini belirli bir egemen gruba vererek düzenlemeye çalışır.

    Uzun vadede, ekonomik aktivite ideolojilerden bağımsız olarak hareket eder. İdeolojiler ve politikalar, ekonomik kaynakları kendi amaçları için manipüle etmek isteyen insanların ürünüdür. Ancak, nihayetinde kontrol insani bir güce geçer ve bu güçler yönettikleri ekonomik sistemi batırır. Öte yanda başka tarafta başka insani güçler yeni bir ekonomik döngü oluşturur.

    Ekonomi, uzun vadede insan tarafından tam olarak yönetilemez bir unsurdur. Ancak, insanlar yönetme amacı güder ve bir süreliğine amaçlarına erişecek şekilde yönetirler. Ardından, her şey onların amaçlarından çıkar.

    Bu çerçevede, piyasaların verimliliği ve yenilikçiliğini kabul etmekle birlikte, her politikadan ekonomistlerin belirttiği gibi, piyasa başarısızlıklarına, eşitsizliğe, kamu mallarına ve dışsallıklara dikkat çekmek o an için yaşayan toplum meşrebi için önemlidir. Bu meşrebe, serbest piyasaların yanında uygun düzenlemelerin de gerekli olduğunu kabul etmek de dahildir.

    İnsan ekonomik kararlarına rasyonel ya da irrasyonel yaklaşır. Ancak, hangi davranış rasyonel ya da irrasyoneldir bir zaman kısıtı konulamadan bilinemez. İnsan rasyonelliği belirli bir zaman dilimi için geçerlidir. O dilim dışında irrasyonel de olabilir.

    cOO6*t1wZDEMVUa2

    YanıtlaSil
  20. Büyük marketlerden birisi hem online alışverişlerde hem de marketlerde geçerli 1 alana 1 bedava kampanyası başlattı. Soru saçma gelebilir ama bu tip kampanyaların enflasyon üzerinde bir etkisi oluyor mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer TÜİK mal fiyatlarını o marketten alıyorsa o zaman TÜFE verisi üzerinde etkili olur ama gerçek yaşamda etkisi sadece oradan alış veriş yapanlarda görülür.

      Sil
  21. Mahfi Hocam, güzel yazınız için teşekkür ederiz. Ülkemizde siyaset ekonomide teknik ayrıntılara kadar müdahalesi bir tutum sergilediği gibi,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet o nedenle de bir türlü doğru kararlar alınamıyor.

      Sil
  22. 2019 yılında Avusturya'da hükümet Türkiye'deki Susurluk skandalı benzeri bir hadiseden sonra güvensizlik oyları neticesinde düşmüş ve ardında bir sonraki seçimlere kadar ülkeyi yönetmek üzere kısa bir süre önce emekliye ayrılmış olan anayasa mahkemesi eski başkanı Bayan Bierlein başkanlığında tümü siyaset dışı kişilerden oluşan bir uzmanlar kabinesi kurulmuştu. Altı ay görevde kaldılar. Ben kırk yıldır Avusturya'da yaşıyorum. İnanın istisnasız hiç kimse bu kabinenin ayrılmasını istemedi. Huzur dolu bir altı ay geçirdik ve kavgasız gürültüsüz dünya kadar iş görüldü. Şimdi bana biri: ne yani sen parlamenter demokrasi kalksın mı istiyorsun? dese, ülkelerin haline bakıyorum da içimden hayır demek gelmiyor. Yoksa neredeyse on beş yıldır sandıktan uzak durmazdım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Meritokrasi ideal sistemdir. Ne var ki demokrasi, meritokrasiye değil daha çok oklokrasiye yol açıyor.

      Sil
    2. " Idiocrasy " hocam, eğer izlemediyseniz hem gülüp eğlenir hemde yeni açılar kazanırsınız. Saygılar Sevgiler.
      M.D.

      Sil
    3. Bize demokrasi diye dayatılan şey aslında halkın kendini yönetmesi falan değildir önüne konan yemeği seve seve yemesidir. Demokrasi aslında katılım demektir. Burada katılım yapılacak konu ülkenin mevcut durumun geliştirilmesi ve geleceğe toplumsal olarak hazırlık yapılmasıdır. Bunun için de bugünkü meclis düzeniyle ilgisi olmayan gerçek bir katılım meclisi olmalıdır. Bu mecliste toplumdaki temel bileşenler temsil edilmelidir. Örneğin gerçek üniversiteler arasından seçilecek kişiler üniversiteleri, çeşitli meslek odaları temsilcileri ve bölgesel belediyelerin kendilerinin belirleyeceği yerel yönetim temsilcileri gibi. Halkın seçtiği siyasi iradenin yasama yetkisi bu temsilciler meclisi tarafından onaylanması zorunlu olmalıdır. Halk beni seçti istediğimi yaparım atı alan Üsküdar ı geçti eyyy Almanya eyyy İsrail ile anca mahalle kahvesinde okey atılır. Halkın toplumsal olarak ileri gitme kabiliyeti yoktur. Halkın kendini ileri taşıyacak gerçek liderlere ihtiyacı vardır. Halk bu tip liderleri izlemez de batıl inançlar peşinde koşarsa ya da yalan dolan işime gelir diyip yönünü şaşırırsa ancak büyük bir felakete uğramadan kendine gelemez. Kutsal kitaplar bu tip halkların nasıl helak olduğu ile doludur. Aklını çalıştıran toplumlar için ibret vardır. Akılsız toplumlar ancak ibret olur. Kurunun yanında yaş her zaman yanmıştır. Kurunun yanında kalmak zorunda olmak ne kötü.

      Sil
    4. ''Meritokrasi ve oklokrasi" yeni kelimeler

      Sil
  23. Mahfi Hocam güzel yazınız için teşekkür ederiz. Ülkemizde siyaset ekonomide teknik ayrıntılara kadar müdahale ettiği yetmezmiş gibi, hayatın diğer alanlarında da surekli kendi egemenlik alanını genişletmektedir. Siyasetin iktidar hırsı, sadece ekonomiyi değil, toplumsal hayatı da cendere sokmakta; bireysel hak ve özgürlükler, hukuk devleti, kurumsal ve toplumsal değerler gerilemektedir. Bu çerçevede, toplumun ekonomi ile ilgili talepleri aynı zamanda siyasi bir bağlam icermek zorundadır. Sözün kısası, toplum doğru siyasi tercihte bulunmadığı takdirde ekonomi dönüşmeyecektir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet maalesef dediğiniz gibi siyaset her alana müdahale etmek istiyor ve çoğu kez de ediyor. Bu haliyle doğru bir yere çıkmamız mümkün değil.

      Sil
  24. Emrah bahçıvan28 Haziran 2024 22:09

    Değerli hocam kaleminize sağlık. Gider ve gelirin arasında fark vergilendirmesi hususundaki görüşlerinizi ve bunun nasıl yapılması uygulanması gerektiği hususunda kısaca fikrinizi paylaşabilir misiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gelir ve gider arasındaki farkın vergilendirilmesi bugün genel olarak uygulanan gelir ve kurumlar vergisinin temelidir. Doğru bir vergileme yaklaşımıdır. Burada bütün mesele kayıt dışı gelirleri de kayda alabilmektir. O nedenle ben, servet beyanı ve gider bildiriminin yeniden yaşama geçirilmesini savunuyorum. Bunlar getirilirse servetteki artış ve giderlerin büyüklüğü ile elde edildiği beyan edilen gelir arasındaki tutarsızlıklar ortaya çıkarılabilir ve kayıt dışı kazançlar da böylece saptanıp vergilendirilebilir.

      Sil
  25. Ülke ekonomisi bitti. Tüm dengeler altüst olmuş..serbest piyasa gelecegin enflasyon korkusuyla keyfi piyasaya dönmuş..olmayan harcayamıyor olan koruyamıyor...insanlar helede gençlerbir tane sokakta tebesum eden insan kalmadi marketteki kasiyerden hemşireye dolmuşcudan boyacıya herkes işini silah zoruyla yapiyormuş gibi tripler içinde...sadece neolacaksa olsun diyerek ölümü beklemekse yaşamak işte o turkiyedeki durum..siyaset mutlulugun sigortasını indirdi enerji bitti...kendileri bataryadakiyle suan devam ediyor ama oda bitecek enaz sizin kadar karamsar ve endiseliyim ulkem icin insallah yanilan biz oluruz sayın hocam emegine saglik

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet maalesef son yedi sekiz yıldır giderek artan irrasyonellik başkanlık sistemine geçişle birlikte doruk noktasına çıktı ve bugünlere geldik. Tek başına iktidarın o kadar da iyi bir şey olmayabileceğini, koalisyonların daha iyi olabileceğini bu dönem bize açık seçik biçimde gösterdi.

      Sil
    2. tc gibi kurumsallığın k'sında kalmış ülkelerde "tek başına iktidar" oğlan bizim kız bizim mantığını getirir. o da mega yolsuzluklara kapı açar. oysa koalisyonlar bir dehşet dengesi ve çek balans mantığını getirebilir. çünkü hükümet içinde yolsuzluk bilgisini gizlemek zorlaşıyor

      Sil
  26. Ulkemizde siyasetin karismadigi bir alan kalmis olabilirmi?
    Bugun alinan kararla ulkemiz gri listeden cikti.
    Bu kararda siyasetin bir agirligimi oldu, yoksa teknik bir kararmi?
    Yanlis ekonomi politikalari gibi, kara para ile mucadele konusunda gerekli standard adimlarin atildigini dusunmuyorum. Bir basari olarak servis edilmesin.

    YanıtlaSil
  27. Üstat merhaba. Sayenizde ekonomi bilimine olan bakışm derinleşmeye devam ediyor. Ellerinize sağlık. Çok selam ve sevgiler.

    YanıtlaSil
  28. Kulüp yöneticileri ve hatta taraftarların futbolu teknik adamlardan daha iyi bildiklerini zannedip oyuna müdahale etmeleri gibi…:))A

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru bir örnek, futboldan anladıklarını düşünüp müdahale ediyorlar. Allahtan voleybolun kuralları biraz karışık onu anlayamıyor ve müdahale edemiyorlar da başarılar geliyor.

      Sil
  29. Hocam gelir dağılımı adaletsizliğini besleyen en büyük sorun da bu. Dar bir azınlık tüm sermayeyi elinde topluyor. O çemberin dışına hiçbir şey çıkmıyor. Devleti-özel sektörü kapalı devre işliyor. Şu an bakarsanız Türkiye'nin ciddi bir nakit birikimi var. Bu birikim belki tüm borçları kapatıp ülkeyi yeniden yapılandırabilecek kadar büyük; ama önü tıkalı. Yani işlerliği yok. Zaten aynı kesimde birikme sebebi de bu olmayan işlerlik. Normal koşullarda azar azar dağılması ve verimli kullanılması beklenirdi.

    Ben bu yapının düzelebileceğine inanmıyorum. Sil baştan yeniden inşa edilmesi lazım.

    Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet tabii gelir dağılımı adaletsizliği en ciddi sorunlarımızdan birisi, giderek de bozuluyor.

      Sil
  30. Ekonomi , siyaset insanlık tarihi kadar eski . Üstünlerin hukuku da dahil genlerimize işlenmiş.

    YanıtlaSil
  31. Eğer Ekonomi bir bilim değil, politik bir araçsa; o zaman hep krizler olur, gelecek hep karanlık ve güvencesiz olur. Elbette politika ve politikacı her şeye ayar çekmeye çalışır ama fizik, kimya bilimi gibi ekonominin de kuralları olması gerekmez mı, bu kurallarla oynandığı zaman felaketler kaçınılmaz olmaz mı veyahut Ekonomistlerin bütün çabaları boşa gitmez mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oluyor zaten. Hep beraber yaşamadık mı son üç yılı?

      Sil
  32. Hocam bilgilendirici mesaj ve yazılarınız için sonsuz teşekkürler.

    YanıtlaSil
  33. Çok teşekkür ederim hocam. Değer kattınız.

    YanıtlaSil
  34. Hocam inanın siz yazı yayımladığınızda acaba yeni ne öğreneceğim diye okumak için sabırsızlanıyorum. Bir iktisat fakültesi mezunu olarak lisans bilgilerimin de tazelenmesine katkıda bulunuyorsunuz. Lütfen hep böyle bilgilendirici yazılarınıza devam edin. Çünkü bu blogda ilk yazı yazmaya başladığınız günden beri sizi takip ediyorum. Kurum mülakatlarına bile sizin yazılarınızı okuyarak katıldım ve inanılmaz faydasını gördüm. İyi ki varsınız. Süleyman Gök.

    YanıtlaSil
  35. Hocam ekonomi ve siyaset açısından sınırlar ve sorumlulukları belirtmiş. Teşekkürler hocama. Bu yazı bana Doğan Cüceloğlu' nun psikoloji alanında çizdiği sınırlar ve sorumlulukları hatırlattı. Mekanı cennet olsun.

    YanıtlaSil
  36. hiç bitmeyen devamlı artan dış ticaret açığımız var 110 milyar dolar yıllık bunun anlamı her yıl en az 110 milyar dolar borçlanıp ithalata ödemek gerektiği iktidar ise GYSH yi yükselterek G20 içindeki yerimizi korumak için iç piyasayı tüketim olarak büyülterek dış ticaret açığını her yıl daha fazla arttırdı dolar talebi nedeniyle TL sürekli eridi bu 22 senede gelecekde ülkede yapılabilecek ihracat geliri getirebilecek konulara destekler var gibi ama bu desteklerin sonuçları nedense ortaya çıkmıyor bunun nedeni düşüncenin ve uygulamanın yanlış olduğunu gösterir ekonomide desteklerin iyi sonuçlarını göremiyoruz eğitim sistemi de tüketime yönelik olduğundan bunların sonucu dış ticaret fazlası veremeyeceğimiz ortada enflasyon(zarar) dış ticaret fazlası vereceğimiz bir ekonomi sistemi oluşana kadar devam edecek soru şu gelecekde geleceğe dönük doğru-sağlıklı üretim yapıp dış ticaret fazlası verdirebilecek sistemi uygulamayı yapabilecek bilgi ve misyona sahip siyasi oluşum ülkemizde varmı? gelişme nedeni olarak sürekli endüstri 4.0 uygulayacağız diye demeç veren siyasetçilerden bahsetmiyorum çünkü çözüm endüstri 4.0 değildir endüstri 4.0-5.0-6.0 ile gelinen ve gelinebilecek yer yine tüketim ekonomisidir GYSH ve beraberinde dış ticaret açığı ayni oranda veya daha fazla artacak enflasyon(zarar) popülizmle yükselme eğiliminde olacakdır ülkemizin bu hatalı ekonomik tuzakdan kurtulması ve doğru metodu bulması için knowhow cı tüketim ekonomisi tuzağından çıkması gerekir ki bu sistemi sermaye yapamaz.
    MAA.

    YanıtlaSil
  37. Elinize sağlık Mahfi Üstadım, yine her zaman olduğu gibi yalın ve mükemmel bir dille açıklamışsınız.

    YanıtlaSil
  38. Hocam elleriniz dert görmesin.Kisa anlaşılır ve olması gerektigi gibi bir yazı olmuş.Her zaman olduğu gibi zevke okudum.Teşekkürler

    YanıtlaSil
  39. Ülkede siyaseti yerelleştirilmedikçe bu zor görünüyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yerelleştirince de olmuyor. Sorun halkın bilinçlendirilmesinde, eğitilmesinde.

      Sil
  40. Öngörmek ve plânlama yapmak, bir devletin temel felsefesi olmalıdır.
    Ülkedeki farklı siyasi akımların,partilerin,oluşumların veya onların mücadelelerinin de ihtiyaç duyacağı bir zemini hazırlamak da bu felsefenin bir gereğidir.
    Kral,monark,devlet başkanı,cumhurbaşkanı,padişah,başbakan veya iktidarda kim varsa,her zaman bu felsefeyi belirleyebilecek yetkinlikte bir kişi olmayabilir.Zaten çoğu zaman da değildir.Çünkü belli bir dönemde halka önderlik edip,arkasından yürünebilecek bir lider olmakla,aynı halkın; on,otuz,elli,yüz yıl sonrasını öngörüp ona fikri önderlik yapmak,çok nadir örtüşebilecek niteliklerdir.
    Ancak talihin,bazı halkların yüzüne güldüğü(ya da yaratıcının imkân verdiği) ender zamanlar vardır.Bazen öyle liderler çıkar ki;bunlar,hem halkın rıza/itâat gösterdiği ve siyasi güç verdiği kişilerdir,hem de dünyanın nereye gittiğini öngörebilen,analitik düşünebilen ve devletin temel felsefesini belirleyebilecek yetkinliğe sahip entellüktüel liderlerdir.
    Bu “bilge kral” lar,liderlik ettikleri halkların uzak geleceklerine,kabiliyetleri ölçüsünde damga vururlar.Öyle bir felsefe ortaya koyarlar ki;zaman değişir,dünya değişir,toplum değişir, her şey değişir ama,liderin,devleti ve toplumu inşa ederken ortaya koyduğu temel yapı taşları,bu değişimlerle yıkılmaz.Biçim değiştirebilirler,yeniden yorumlanabilirler veya başka yapısal çıktılar üretebilirler ama işaret ettikleri hakikât değişmez.Liderin çizdiği bu felsefe,toplumsal birliği sürdürme ve onları ortak bir ülküye bağlı tutma fonksiyonlarını yerine getirdiği gibi,devletin de,toplumun değişen ihtiyaçlarına ve çağın gerekliliklerine paralel,yapısal refleksler geliştirmesine imkân sağlar.Ancak bu profildeki liderlerin her zaman ortaya çıkmasını beklemek,tarihi açıdan pek gerçekçi değildir. Herhâlde “tarih de bu kadar cömert değildir.”(Sanırım İsmet İnönü söylemişti)
    Sadece Türkiye ve Türkler için değil,sanırım hiç bir ülke veya halk için bu kadar cömert olmadığını söylemek mümkündür…Şöyle bir düşünelim:Avrupa’nın kaç tane Metternich’i var?Almanların kaç tane Bismarck’ı var?Rusların kaç tane Lenin’i var?Fransızların kaç tane Napolyon’u var?Hintlilerin kaç tane Gandhi’si ya da Çinlilerin kaç tane Mao’su var?…
    Büyük liderler;içinden çıktıkları halkı,üzerindeki yaşadıkları coğrafyayı ve tarihlerini çok iyi bilirler.Dünya tarihini ve bu tarihteki kırılma noktalarını analiz ederler.Elde ettikleri sonuçları zamanın ruhuyla sentezleyip;bir fikir,bir yol,bir felsefe haline haline getirirler ve halklarına sunarlar. Tarih bu kişilere,modern hukukun “kurucu iktidar” olarak tanımladığı o gücü vermiştir demek sanırım yanlış bir tespit olmaz.Sundukları şey,her zaman,halkın tümüyle kabullenip arkasından gitmeye rıza göstereceği değişimler olmayabilir.Ki çoğu zaman da böyle olmuştur.Ama bu liderler,biraz da çılgınca/dahice sayılabilecek bir özgüvenle:”bundan iyisini yapıncaya kadar,sizin için en iyisi budur” güdüsüyle hareket etmişlerdir.Karizmatik özellikleriyle muhalifleri daima bastırmışlar ve sürecin sekteye uğramasına müsade etmemişlerdir.Bunları yaparken de devrimlerini koruyacağına inandıkları kontrol araçlarını(devrimlerle doktrine edilmiş askeri/siyasi bürokrasi,reformize edilmiş dinin yeni kanaât önderleri,yeni müfredatla ve devrimlerle eğitilen genç kuşaklar gibi) güçlendirmeyi ihmal etmemişlerdir.
    Liderin ve devrimlerinin ne kadar başarılı olup olmadığının cevabını ise tarihin akışı verir.Dünyaya ve geleceğe dair öngörüler ile felsefesini çizdiği devletin ve toplumun gelişim sürecini ilişkin öngörüleri ne kadar isabetliyse,buradan bir “tarihi şahsiyet/lider/dahi”çıkabilecektir.Tersi durumda ise “vatan haini,diktatör,çılgın,deli” gibi sıfatlarla anılmak her zaman ihtimal dahilindedir.

    Tartışmamız gereken soru şudur Hocam:
    Osmanlı-Türkiye tarihinde,bu niteliklerle örtüşen kaç tane lider sayabiliriz?
    Hangileri?
    Neden?
    Başarı/Başarısızlıkları?
    Bugüne bıraktıkları?

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım asıl olan halkın bilinçlenmesidir. Yoksa seçilen kişinin insafına kalınca her şey şansa, tesadüfe kalıyor.

      Sil
  41. Emeğimize sağlık Mağfi hocam

    YanıtlaSil
  42. Öncelikle bilgi paylaşımınıza teşekkür ve saygılarımla.

    "Devlet; kurumsallaşmış bir siyasal iktidardır" diye tanımlarız.

    Makaledeki teknik ayrıntılar olarak ifade ettiğinizi ise tanımdaki kurumsallaşma olarak değerlendirirken; müdahalelerin ise kurumsallaşmanın yok sayılması olarak tanımı bozduğu söylenebilir mi?

    YanıtlaSil
  43. Kaleminize sağlık Mahfi Hocam.

    YanıtlaSil
  44. Özet : Son yüzyılın en kötü siyaseti iş başında olduğu için durumumuz bu halde..." Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime.." Aydınlatıcı yazınız için sağolunuz.

    YanıtlaSil
  45. Sanirim sorun devletin tanimi ile ilgili teknik devlet olursa dediginiz gibi bilim yok kabuk devlet olursa siyasetcinin oncelikleri devreye girmekte

    YanıtlaSil
  46. Elinize sağlık hocam 🙏

    YanıtlaSil
  47. Teşekkürler hocam. Yine güzel bir yazı.
    Malumumuz...
    "Ama NAS var sana bana ne oluyor" sonuçları da böyle oluyor.
    Saygılar.

    YanıtlaSil
  48. sadece koltuğunu düşünen vicdan yoksunu siyasetçiyi seçim ekonomisi yapmaktan menedebilecek kudrette kurumlar olmadığı sürece siyasetçi kazanır ekonomi kaybeder, halk kaybeder.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşin ilginci halkın önemli bir bölümü şikayet etse de aynı yolda devam için onay veriyor. Algı yanılması.

      Sil
  49. Muhterem hocam siyasetin sorumsuzca büyük bütçe açıklari verdiği bir ortamda Merkez Bankası'nın parasal politikalarla fiyat istikrarı sağlamaıi nasıl mumkun olabilir? Yazınız için teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.

    YanıtlaSil
  50. Matamatik bir bilim, felsefe, mühendislik.
    Ekonominin de bir bilim dalı olduğunu varsayalım.
    ABD ve AB, Almanya bilimsel veriler ile mi hareket ederek zenginlik, güç ve iktidar sahibi oldular, hayır.
    Hırslı insanlar denizlerin öbür tarafına karınlığı delip yeni kıtalara ulaştılar.
    Kralların otoritesinin dışına çıktılar ve yeni kıtayı yağmaladılar.
    Üretim, satış ve hırsla zenginliğe, üstün olmaya yönelik idea kıta Avrupasını zenginleştirdi.

    İktisatçılar sadece şöyle yaparsanız zengin olursunuz değil;
    Mevcut işleyiş kazanmış iktisat ya da ekonomik sistemin analizini yaparlar.
    Bakın şöyle yaparsanız şöyle olur gibi.
    Zenginlik, ekonomi hırslı, karanlıktan korkmayan kazanmak için yüksek risk alan toplumun yarattığı refahtır.
    Bugün de aynı değil mi sırf enerji kaynakları, Terör, savaşlar hep hırslı insanların yarattığı pazar arayışı.
    Karşı tarafı yıprat, toparlanamasın pazarına gir ve ürününü iyi fiyattan sat.
    Rekabet edilemez şartları yarat, bağımlı yap gibi vb.
    Yani ekonomi demek eşittir yüksek risk alan karanlıktan, savaşmaktan, ölmekten korkmayan insanların, toplumun yarattığı mali refah, zenginliktir.
    Ha bir de bunu sürdürülebilir yapmak ve parayı yönetmek o da başka bir bilinç.
    Parayı yönetmek te; Borç aldığın parayı harçamak gibi olmaz.
    Parayı ne kadar zor ve güç şartlarda kazanıyorsan o ölçüde de paraya değer verir ve yönetme bilinçin gelişir.
    Kazanılmayan paranın borç ekonomisinin para yönetme bilinçi yaratılamaz, mümkün değil.
    Babanın kazandığı parayı yöneten oğul duymadım.
    Türkiye gibi ülkeler bin yıldır para kazanmasını gelistirememiş, bu bilinç parayı yönetmesi mümkün değil.
    İktisat bilinçi parayı kazanma, ekonomi parayı yönetme vb.

    YanıtlaSil
  51. Hocam bu yazınızdan şunu anlıyoruz; ekonomik hayatın rotası ve seyir şartları siyaseten belirlenebilir ki bu bir otorite olduğu için doğaldır. Ancak, bu rotada ve belirlenmiş seyir şartlarında tüm yapılacaklar, kararlar ve alınan aksiyonlar bilimin ışığında ve bilimsellikle uyumlu olmalıdır. Siyaset sadece rotada kalınmasını kontrol eder ve gerekirse seyir şartlarını değiştirir. Mesela gemiyi, kaptanı, mürettebatı vs. Konu eski bir konu olmakla birlikte bu şekliyle tartışılmadı hiç. Uzak duruluyor nedense.
    Teşekkürler yazı için 🙏🏻

    YanıtlaSil
  52. Günlük hayatın içerisindeki koşuşturmadan dolayı, ekonomi öğrenmekten kopmuşken işin felsefesini öğrenmek adına güzel bir yazı yazmışsın. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  53. Değerli Hocam, ekonomiyi sizin yazılarınızı okuyarak seven ve anlamaya çalışan biri olarak yorum kısmına sadece "teşekkürler" yazabilirim. İyi ki varsınız.

    YanıtlaSil
  54. Sevgili Mahfi açıklamalar çok net anlaşılır biçimde. Bir şey daha eklenebilir ; Ben ekonomistim diyen siyasileri ihtiyatla karşılamakta fayda olduğu..

    YanıtlaSil
  55. Ben naçizane bu ülkenin bir sorunu olduğunu ama bu sorunun bin soruna bedel olduğunu düşünüyorum. O sorun da halkın ta kendisidir. Çünkü halk değişmek istemiyor. Halk o kadar karanlığı benimsemiş ki aydınlanma artık rahatsızlık veriyor. Gelenekçi ve çilekeş. Çile çekmeyi ve bunu da sürekli dis argunmanlarda aramayı çok seviyor.cile bağımlısı olmuş. Sürekli çilekeş olan ama yıkılmayan ve böylece güçlü olduğunu sanan bir kitleyiz maalesef. Ve en kötüsü de bu artarak devam edecektir. Siyaset ve siyasetçilerden çok halk sorundur. Halk isteseydi siyaseti de siyasetçiyi de yola getirirdi.

    YanıtlaSil
  56. "Asgari ücret"in arttırılmaması, doğru bir karar.

    Eğer arttırılırsa, "açlık" da artar.

    "Asgari ücret" arttırıldığında işsizlik artar, işsizliğin artması açlığı da arttırır.

    Eğer açlığın artmasını istemiyorsanız, "asgari ücret"in arttırılmasını savunmamanız gerekir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asgari ücret (17.002 TL) açlık sınırının (18.969 TL) altında bir ücret. Yani bu ücreti alanlar zaten aç. Siz diyorsunuz ki açlığın artmaması için asgari ücret artmamalıdır. Trajikomik bir öneri.

      Sil
    2. Sn. Adsız (30 Haziran, 14:37): Asgari ücretin arttırılmaması, neden doğru karar olsun ki? Eğer siz, çocuklarınız veya torunlarınız asgari ücret alan, hatta bir de bununla ev geçindirmeye, çocuk okutmaya, faturalarını ödemeye ve eğer bunlardan sonra biraz paranız kalırsa, bununla da beslenmeye çalışan biri olsaydınız, yine de aynı şeyi savunur muydunuz? Dikkat edin, bunlar arasında sinema, konser, tiyatro, eğlence, gezme, kitap alma, giyim, sosyal faaliyetler, vb. de yok. Yalnız ama güzel ülkemin, güzel insanları neden hep ölüm gösterilerek, sıtmaya razı edilmeye çalışılıyor, hiç düşünmüyor muyuz? Üsttekiler ve yöneticilerimiz yer, içerken, hesabı neden benim gariban vatandaşım ve biz ödeyelim? Bilim ve adaletin aydınlattığı yoldan ayrılmayı ve maalesef adam kayırmayı marifet sayan yöneticilerimiz olmasa ve kaynakları verimli kullanılsa, şu ankinden 2 hatta belki de 3 misli daha zengin olabilecek bu kadim toprakların “yoksul çocukları” olmamızda “Nass var nass, sana bana ne oluyor?” ve “Faiz sebeptir, enflasyon sonuç; bu benim işim, ben ekonomistim” diyenlerin hiç mi kusuru yok? Tabii bu arada, epistemolojik kopuşla, heterodoks ekonomi politikalarını uygulamaya koyanları da unutmamamız lazım. Bir de bu açıdan bakın derim asgari ücret konusuna. Sağlıkla kalın.

      Sil
    3. Enflasyon en tatlı zengin yemeğidir. Servisini yaparken benzine vergilere satılan herşeye gelen zamlar ile ısıtılır ayrıca ev kiraları sabit tutulacak diyip milleti birbirine kırdırmak ve ücretleri dibin dibine indirerek patronları daha mutlu etmek için de faydalıdır ki üzerine bir de patronlara vergi affı ve teşvik sosu ile servis edilirse tadından yenmez bu arada işsizlik sigortası için maaşlardan kesinti yapılır ama işsiz kalan çalışana da beş kuruş verilmez ki yemeğe aç oturan çalışan durduk yere enflasyonu arttırmasın. Bir sıkıntı olursa peygamber ümmet falan en kötü Allah affetsin der geçersin. Yemeğin servisini de böyle cebinde üç kuruş olmayıp itibardan tasarruf edilmez kafalarına yaptıracaksın ki o da işin eğlenceli kısmı olsun.

      Sil
  57. Mahfi Hocam, önerinize katılıyorum. Son cümlenize katkı olarak şunu söylemek isterim: İktidarı emanet alanlar, bilimle hiçbir bağı olmayan uygulamalarla ülkeyi ve halkını fakirliğe ve buna bağlı bağımsızlık risklerine düşürdüklerinde bunun hesabını hukuk önünde vermeliler. Siz dahil ekonomi alanında uzmanlık sahibi pek çok akademisyeninin adeta feryat ederek uyarmasına karşın "Nas var, faiz sebep enflasyon sonuç" gibi ekonomi biliminde yeri olmayan gerekçelerle en az dörtte bir fakirleştik ama bedelini halk olarak biz ödüyoruz. Bana kalırsa, ülke idaresini emanet alanlar, gerekçesi bilime veya gerçeklere dayanmayan tüm uygulamalarından sorumlu tutulmalı ve kusurlu bulunurlarsa da kendi şahsi servetleriyle kısmen de olsa bu zararı karşılamalıdır. Böylelikle oy oranına güvenilerek alınan keyfi kararların, bunlara bağlı sorumsuz uygulamaların ve bunların maliyetini halkın daha fazla ezilerek ödemesinin önüne geçilebilir. Umuyorum Meclis gelecekte bir gün bu sorumluluğu her iktidara yükleyecek kanuni altyapıyı kurabilir. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilime dayalı eğitime geçmeden, insanları ezbercilikten analitik düşünmeye döndürmeden hiçbir şey düzelmeyecek.

      Sil
  58. Dahası bu iktidar avantajlıydı. Bilişim çağında bir çok noktadan internet sayesinde geri dönüşleri aldı. Daha da büyük avantajı 1991'de ortaya çıkan Türki Cumhuriyetler idi. Bir başka avantajı da Ecevit'in pişirdiği Avrupa Birliği ilişkilerinden faydalanmadı mı bu iktidar? Yine Ecevit dönemlerinde ve sonrası 7 senede Antalya ve Bodrum otellerinde AB'li Turist fazlası vardı sonra bu profil de bozuldu. Ekonominin ilk 7 sene iyi gibi görünmesi ise özelleştirmeden gelen paralarla oldu ama Suriler geldi o paralar ve daha fazlası çıktı ülkeden. Bu nasıl bir ekonomi politiktir ki Avrupa Şampiyonalarına Almanlar adidasla, İngilizler Umbro ile, İtalyanlar Kappa ile Fransızlar Le Coq Sportif ile katılırken tekstil ülkesi Türkiye bir forma markası bile oluşturamamıştır. Türkiye çeliğini, ham maddesini, madenini ucuza ihraç edip çelik termos ithal eden bir ülke olmaktan kurtulamamıştır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu iktidar döneminde yapılan bir tane fabrika açılışı hatırlamıyorum ki çeyrek yüzyıl demektir bu. Varsa yoksa inşaat. Onların da durumu bir depremde ortaya çıkıyor.

      Sil
  59. Hocam elinize sağlık .2.sınıf iktisat öğrencisiyim ve yaklaşık 1 senedir yazılarınızı takip ediyorum gerek gündeme hakim olmak gerek geçmişteki ve bugünkü ekonomik durumu anlamak olsun yazılarınızın çok faydası oldu. Bu dönem öğrenim gördüğüm okulda iktisat politikası gördüm sınavlara çalışırken kitaplarınız ve yazılarınızda destek aldım bu noktada anlattığınız şey siyaset ile ekonominin ilişkisini temel nitelikte kavramımız için çok iyi olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, size yararım oluyorsa ne mutlu bana.

      Sil
  60. Zamanında Mehmet Ali Kılıçbay “İktisat siyaseti dinlemez; höt zötlr ekonomi yürümez demişti”. Hala bu iktidarın bunu anlamış olmasını umuyoruz.

    YanıtlaSil
  61. Hocam elinize emeğinize sağlık yine döktürmüşsünüz ... Sizden de kafamıza birer çay atmanızı bekliyorum :))) Saygılarımla. Fatih Demirtaş

    YanıtlaSil
  62. Mahfi Hocam, başucu yazısı olmuş. Naçizane kutlarım.

    YanıtlaSil
  63. Güzel yazı için teşekkürler, merak ettiğim bir konu var açıklarsanız memnun olurum. Siyasilerin amacı kendi iktidarlarını ayakta tutmak elbette. Bunun için bu yazıdan sonra yayımladığınız yazıda yapılmaması gereken her şeyi yaptıklarını görüyoruz. İnsanoğlu genel olarak kendi çıkarına hareket eden bir varlık, farklı ülkelerde Merkez bankası gibi kurumların bizdeki gibi "benim alanım ekonomi" "ver yetkiyi gör etkiyi" şeklinde popülist söylemler ile kitlelerden alkış alan siyasilerin oyuncağı haline gelmemesi nasıl başarılıyor ?

    YanıtlaSil
  64. "Ekonomi, içinde bulunduğu siyasal ortama, ideolojiye göre şekil alır. " Demek ki daha çoook ya sabır çekeceğiz hocam. Teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
  65. Çok güzel yazı olmuş Mahfi Hocam. Ekonomi ve siyasetin bu kadar iç içe olduğu bir dünyada, teknik konulara siyaset karışmadan, uzmanların bilgi ve deneyimlerine güvenerek ilerlemek gerçekten önemli. Özellikle enflasyon gibi hassas konularda bilimsel yaklaşımların öncelikli olması gerektiğini düşünüyorum. Yazınız, bu konudaki farkındalığımı artırdı, teşekkürler!

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!