2024 Falı

Son yıllarda önceden tahmin edilmesi ve senaryo olarak öngörülmesi çoğu kez mümkün olmayan olaylar süreklilik kazandı. Pandemi, Rusya – Ukrayna Savaşı derken şimdi de Filistin – İsrail savaşı patlak verdi. Bunlar, kanıksanma etkisi nedeniyle, eskiden olduğu kadar piyasaları uzun süre alt üst edecek etkiler yaratmasalar bile yine de oldukça bozucu etkiler yaratabiliyor ve daha önemlisi geleceğe yönelik tahminleri çok zorlaştırıyor. Buna karşılık iktisatçılardan, hele de bu işle kurum olarak uğraşanlardan beklenen şey geleceğe dönük ipuçları vermeleri. Bu işi küresel çapta yapan IMF’nin 5 Ekim’de tahminleri yayınlandı (World Economic Outlook October, 2023 ve World Economic Outlook Database, October 2023.) Bu rapor ve istatistik verilerde yer alan tahminleri kullanarak önümüzdeki yılın dünya ve Türkiye ekonomisi açısından nasıl bir yıl olacağını belirlemeye çalışalım.

Öncelikle dünyanın ekonomik görünümü, gelişmiş ekonomilerin ve gelişmekte olan ekonomilerin nasıl bir görünüm içinde olduğu 2022 yılının tamamlanmış verilerinden hareketle ortaya koyalım. IMF’nin satın alma gücü paritesine (SAGP) göre yaptığı hesaplamalarda 2022 yılsonu itibarıyla dünyanın ekonomik görünümü özetle şöyle çıkıyor:

Buna göre küresel gelirin yüzde 42’ye yakın bölümüne küresel nüfusun yüzde 14’ünü temsil eden 41 adet gelişmiş ekonomi sahip bulunuyor. Küresel gelirin yüzde 58’ini ise küresel nüfusun yüzde 86’sını temsil eden 155 ülke elinde tutuyor. Çin, küresel nüfusun yüzde 18,1’ini temsil ederken gelirin yüzde 18,4’ünü alarak gelirden en büyük payı alan ülke konumunda görünüyor. Onu ABD ve Euro bölgesi izliyor. Nüfusu Çin kadar olan Hindistan’ın küresel gelirden aldığı pay ise yüzde 7,3 Türkiye, küresel gelirden yüzde 2 pay alıyor.

Bu tablo gelir dağılımının küresel açıdan oldukça sıkıntılı olduğunu nüfusun yüzde 15’inden az kısmını oluşturan insanların toplam gelirin yarısına yakın bir kısmını elde ettiklerini ortaya koyuyor. Bu, ülkelerde geçerli olan gelir eşitsizliğinin küresel çapta da geçerli olduğunun kanıtı olarak karşımıza çıkıyor. 

Şimdi de Türkiye'nin de aralarında yer aldığı gelişmekte olan ülkeler kategorisine bakalım:


Gelişmekte olan ülkeler küresel GSYH (SAGP)’den yüzde 60’a yakın pay alıyorlar. Kişi başına gelir ortalamaları 2022 yılında 6.185 dolar olarak hesaplanıyor. Toplam tasarrufları kabaca toplam yatırımlarına yetiyor, hatta tasarruf fazlası veriyorlar. Bu da onları cari fazla vermeye götürüyor. Bu ülkelerin kamu kesimi borç yükü yüksek olsa da cari fazla verdikleri için dış borç yükleri oldukça düşük.

Türkiye’nin göstergelerine ve geleceğe yönelik tahminlere de bakalım:

Türkiye’nin kişi başına geliri düzenli bir artış içinde bulunuyor. Ne var ki bizim on yıl önceki programımız 2023 yılında bu gelirin iki katına çıkmaktı. O idealden oldukça uzağız. GSYH’mizin küresel sistem içindeki payı değişmiyor ama eğer tahminler doğru çıkarsa gelecek iki yılda 0,1 puanlık bir artış gelmesi bekleniyor. Türkiye, geleneksel olarak tasarruf yatırım açığı veren bir ülke ve bu devam ediyor. Dolayısıyla cari açık da devam ediyor. İçinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkeler kategorisi ortalama olarak cari fazla verirken bizim GSYH’mizin yüzde 5’i dolayında cari açık vermemiz oldukça düşündürücü bir durum. Tablonun en vahim durumu enflasyonla ilgili tahminlerde düğümleniyor. IMF’ye göre 2024’de enflasyon yüzde 54 dolayında olacak. Orta Vadeli Programda 2024 yılı enflasyonu yüzde 33 olarak tahmin edilmişti. Anlaşılan o ki IMF büyümedeki düşüşün ve baz etkisiyle görülecek gerilemenin getireceği enflasyon düşüşü dışında ek bir düşüş beklemiyor ya da alınan önlemlerin enflasyonu düşürmekte fazlaca etkili olmayacağını düşünüyor. Türkiye, kamu borç yükü konusunda gelişmekte olan ekonomilerin ortalamasından iyi durumda olmakla birlikte dış borç yükü konusunda onların ortalamasından oldukça kötü durumda bulunuyor.


Yorumlar

  1. Hocam gsyh'dan gsmh'ya net dış alem faktör gelirlerini çıkararak ulaşıyoruz yanlış bilmiyorsam. Bu doğru mu ve doğru ise net dış alem faktör gelirleri verisine nereden bakabilirim??

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru biliyorsunuz ama bu veriyi ben de bulamadım. TÜİK'in GSYH hesapları içinde yok. Nereden bulacağımızı bilen varsa yazarsa sevinirim.

      Sil
    2. Hocam son derece sade ve rakamlara dayanan değerli yazınız için teşekkür ederiz. Nereye varacağı belli olmayan bir savaşın tam ortasında olan bir ülke için 2024 yılının da bu yıldan pek farklı olmayacağını söylemeniz moralimizi yükseltti.

      Sil
    3. Kürşat bey çıkararak değil de ekleyerek bulmuyor muyduk

      Sil
    4. Evet bir hata olmuş sanırım. Gsmh içerisinde yurtdışı yerleşik Türk vatandaşlarının da gelirleri var. Net dış alem geliri gsmh'dan çıkartılırsa gsyih bulunmalı.

      Sil
  2. Hocam elinize sağlık güzel bir yazı daha su gibi akıyor. Yalnız kişisel olarak nüfus değerleri pek güven vermiyor. Türkiye nin gerçek nüfusu nedir bu belirsiz bence kayıt dışı göç nedeniyle. Bu da kişi başı hesaplanan rakamları yanıltır diye düşünüyorum. Saygılarımla. Aklıma geldi zamanında birisi bir koyup beş almıştı malum Irak Savaşı bu da bir koyup on aldı Suriye Savaşı. Şam da cumaya gidiyorduk iyiydik Şam bize geldi. Günün sonunda 150 eu harçlık ile Almanya yı kıskandırır haldeyiz.Benim eşsiz milletim.

    YanıtlaSil
  3. Değerli hocam,

    Ukrayna - Rus savaşı ve İsrail Savaşı, kritik bölgelerde başlamasına rağmen, dünya ekonomik düzenini etkileyecek büyüklükten uzaklar.

    Şöyle ki, dünya üretim ve finans merkezlerine etkisi sınırlı savaşlar bunlar. Rusya, doğalgaz tedarikçisi bir ülke. Askeri olarak etkisi altındaki ülkeler, dünya ekonomisinde ağırlığı düşük ülkelerdi. Rusya'nın doğalgaz ve diğer doğal kaynaklarının da dünyada alternatif üretim yerleri var. Ukrayna - Rusya savaşı başladığından itibaren Rus petrolü dünya pazarlarına ucuzlamış fiyatlar ile Hindistan ve Türkiye üzerinden akıyor.

    Ukrayna - Rus savaşının en büyük etkisi AB nin enerji payındaki büyüklüğü sebebiyle yarattığı dezavantaj olmuştur.

    İsrail'in son savaşında da, petrol üretimini etkileyecek bir boyut yoktur. Savaşın yayılması pek söz konusu da değildir. İsrail'in etrafındaki ülkelerin tamamı, Türkiye dahil, krallık veya tek adam idaresindeki ülkelerdir. Günün sonunda bu yönetimler kendi ticaretlerine bakarlar. Bu ülkeler uzun süreli savaşları kaldıramazlar. Uzun süreli siyasi saikleri sebebi ile bomboş konuşmalar yapacaklardır.

    Türkiye kalkıp asker mi gönderecektir? İran veya Suudi Arabistan petrol ticaretini riske atıp fiili bir engelleme mi yapabilecektir? Biraz konuşup, ortalığın sakinleşmesini bekleyeceklerdir. Ortalık sakinleşip taşlar yerine oturunca kendilerince, sözde yerel halkları korumak adına, Türkiye, Mısır, Arabistan birer askeri barış gücü elbet iletir.

    Bugün İran Dış İşleri Bakanı, askeri bomba taşıyan bir uçakla Hizbullah'a teçhizat taşımak için Şam Havaalanına inmek istedi, inmesinden dakikalar öncesinde İsrail havalanını bombaladı, geri döndü.

    Herkesin herşeyi bildiği, kimsenin ekonomisini riske atmak istemediği bir ortamdayız. Hele ki, tek adam ve krallıkla yönetilen ülke yönetimleri kendilerinin ne kadar zayıf olduklarını da, Batı dünyasından daha iyi bilenlerdir.

    Savaşı başlatan da Batı karşıtları oldular. Son iki yüz elli yıllık tarihi dönüşümün gereği bu tip halka, rasyonel üretime dayanmayan ekonomilerle giden ülke yönetimlerinin kaynakları da çarçur edip ülkelerini bitişe götürmesinin tarihidir. Yapacak bir şey yoktur.

    Almanya gibi bir üretim gücü dahi, politik sebeplerle enerjisini tek bir kaynağa bağlamanın, hatalı iç üretim dinamiklerinin sıkıntısını yaşamaktadır. Şu anda Alman yönetiminin belki de en çok ihtiyaç duyduğu, eski Alman Mark'ının getirdiği esneklik, ama o da ellerinde yok.

    Türkiye'nin de yapması gereken, her zaman sizin vurguladığınız gibi, rasyonel, bilime dayalı yönetim ile farklılıkları gözeten adil bir yaşama ortamı ile vatandaşlarının refahını artırmaktır.

    Yine sizin özdeyişiniz gibi, bilimden kopanı kurt kapar. Yazı ve emekleriniz için çok teşekkürler.

    Sevgilerimle,
    p$C6&MMiQhmB5Y&WAO




    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocam, yazınız bilim ve halka dayanmayan yüksek nüfuslu ülkelerin de ne kadar düşük üretim payı ile dünya ekonomisinde yer ettiklerini tablo olarak açık ve net şekilde sunmuş.

      Türkiye'nin de bu tablodaki yerini gösterip, ülkenin gitmesi gereken yönü çok güzel özetlemişsiniz.

      Daha yaygın savaşlar olabilecektir, savaş bölgeleri genişleyebilecektir. Ancak, bunların hepsi göründüğü kadarı ile, ekonomik merkezler yerine, artık ekonomik varlığı silinmeye başlamış bölgelerde oluşuyor. Dünya ekonomisi kökten etkileyecek çaptan uzaktalar.

      0C7mbgwjEtY3cTyn%T

      Sil
    2. Teşekkür ederim. Evet bilimden başka yol yok. Ne kadar geç girersek o yola o kadar zaman kaybetmiş olacağız ne yazık ki.

      Sil
    3. Çalışmanız için teşekkürler hocam tablolar incelenirse bir sürü neticelere ulaşılabilir mesela benim dikkatimi çeken konu
      dünyanın ekonomik görünümü tablosunda ABD GYSH %15.5 Nüfus payı %4.3
      bu ikisinin birbirine oranı 15.5/4.3=3.6 misli çıkıyor en yakın değer kanada da 1.4/0.5=2.8 diğer gelişmişlerde daha düşük japonyada bu değer 2.3 e düşüyor bu farkın bilgisayar yazılım gelirlerindeki yüksek kar vb maliyeti düşük karı yüksek işler nedeniyle oluşduğunu tahmin ediyorum.Türkiye nin oranı ise ilginç 2.0/1.1=1.8 oran diğer gelişmekte olan ülkelerin çok üstünde doğal kaynak zengini rusya nında üstünde 2.9/1.8=1.6 neden acaba?
      Muharrem Aykan Anıl

      Sil
  4. Toplam tasarrufun GSYH'ye göre yüzde olarak düşmesi tasarrufun yetersiz kaldığı anlamına mı geliyor? O halde ''itibardan tasarruf olmaz emekliden tasarruf olurmuş'' mottosuyla bir yol izlenmiş fakat bu da yeterli olmamış diyebilir miyiz?

    YanıtlaSil
  5. En büyük handikap ülkedeki tüm resmi gösterge rakamlarının gerçeği yansıtmaması. Yazınız için sağolunuz..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef o da ciddi bir sorunumuz.

      Sil
    2. Sn. Hocam doğruluğundan % de yüz emin olunamayan rakamlarla bile durumu çok güzel ortaya koymuşsunuz. Özellikle aydınlatıcı yorumlarınız için teşekkür ederiz. Yazılarınızın hepsi ilmi, politikaya pek bulaşmak istemediğinizi biliyoruz. Ama; Ekonomi ve Politika bir kabukta iki badem içi gibidir. Amerika’nın, çıkış sebebi şaibeli olan güncel kavgayı ayırmak için, tarafların yanına gelip, huzuru sağlarken, uzun zamandır içinde olan “İran’a bir iki tokat atmak” ihtiyacını da gidermeyi planladığını söylersek, pek de politikaya bulaşmış sayılmayız herhalde.

      Sil
  6. Teşekkürler hocam

    YanıtlaSil
  7. Hocam gsyh'dan gsmh'ya net dış alem faktör gelirlerini çıkararak ulaşıyoruz yanlış bilmiyorsam. Bu doğru mu ve doğru ise net dış alem faktör gelirleri verisine nereden bakabilirim??

    YanıtlaSil
  8. SAYIN HOCAM JEOPOLİTİK RİSKLER VE ABD TAHVİLLERİNİN DÜŞMESİ DIŞINDA NE GİBİ FAKTÖRLER ONS ALTINI YÜKSELTİR.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ABD ekonomisinin kötüye gitmesi, Euro Bölgesinde resesyon.

      Sil
    2. dolar endeksi yükselirse altın düşer dolar endeksi düşerse altın yükselir

      Sil
  9. Sanırım IMF seçime kadar Türkiye ekonomisinin ölü taklidi yapacağını bizden iyi biliyor. Ülkecek duygusal olduğumz içinde bizim ekonomistler acaba bir umut yapısal bir hamle başlar mı diye bekliyoruz..

    YanıtlaSil
  10. Hocam merhabalar,
    Bu kötü gündemde kurum sınavlarına hazırlanıyorum genel kültür bilgim, kendimi daha iyi ifade etmem için ve gündemden, birazda alan kitaplarından uzaklaşmam için güzel bir roman veya araştırma -inceleme kitabı önerebilir misiniz

    YanıtlaSil
  11. Değerli yazınız için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  12. Hocam merhaba, size email attım ancak başka nasıl iletişime geçebiliriz.

    YanıtlaSil
  13. merhaba hocam
    nasılsınız. hocam benim kafama bir şey takıldı mesela şuan mevduat faizleri (35 filan) politika faizinin (30) üstünde ama 2021de faizler 16ya düşünce mevduatta düşmüştü niçin böyle oldu bankalara baskı mı yapıldı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, son birkaç yıldır bankalara çeşitli nedenlerle (faizi düşürmeleri için, döviz mevduatı tutmamaları için, fazla kredi vermemeleri için) baskı yapılıyor. Zorla düşük faizli Devlet tahvili satılıyor.

      Sil
  14. Hocam, elinize sağlık. Yalnız bir konuda kafam karıştı. 2. tablonuzdan cari fiyatlarla gelişmekte olan ülkelerin ortalama kişi başına gelirini 2021 yılında 5.845 USD olarak hesapladım. 3. tabloda Türkiye'ninki ise aynı yıl 9.664 USD, yani 1,65 katı fazla. SAGP ile hesaplasak oran daha da fazla çıkar. Yani "Eğer bu şekilde devam edersek 2024te gelişmekte olan ülkeler ortalamasını yakayalacağız" ifadeniz bu hesaplarla uyuşmuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız o satırda bir yanlışlık olmuş. GYÜ toplam gelirini nüfuslarına bölmek yerine dünya GSYH'sini GTÜ lerin nüfusuna bölmüşüm. Aslında orada hem dünya hem de GYÜ verileri vardı sonra karışıklık olmasın diye dünya verilerini çıkardım ama bu o şekilde karışmış bu sefer de. Düzelttim, teşekkür ederim.

      Sil
    2. Hocam, bu konuyu genelde takip ettigim için dikkatimi çekti, haber vermek istedim. Bütün çalismalariniz için minnettarim, çok faydalaniyorum.

      Sil
    3. Ben de düzeltme için minnettarım. Sağ olun.

      Sil
  15. Hocamızın tablosunun sosyal sonuçları da oluyor.
    250 - 300 yıl önceki dünyada, ülke veya bölgelerarası savaşlara karışmak kolay değildi, çoğunlukla büyük etnik temizlikler ile savaşlar sona ererdi.

    Acı da olsa, bölgesel savaşlar, gıda üretim zorlukları ve tıbbi imkanların geriliği dünya nüfusunun az gelişmiş bölgelerde düşük kalmasına sebep olurdu.

    2. dünya savaşı sonrasında gelinen dünyada ise, büyük devletlerin kendi aralarındaki dengeler bölgesel çatışmalar az insan kaybı ile bitiriliyor. Tıbbi ve teknolojik gelişim gıdanın az gelişmiş ülkelere de dağılmasına ve oralarda ki hızlı nüfus artışlarına sebebiyet veriyor.

    Bu sefer de büyük devletler arasındaki sorunlar, büyük devletlerce denge unsuru olarak kullanılan uydu ülkelerde büyük felaketlere neden oluyor.

    Üretimin ve lojistiğin karmaşıklaşması ve tüm hayati işlerin firmalar eliyle yürütülmesi sebebiyle kargaşa bölgelerine firmalar hizmet götüremiyor veya kazançlı bulmuyor. Bu da kargaşa bölgelerine kaynakların dağıtılma sorunlarına, oralardaki aşırı şişmiş nüfuslara doğal kaynakların ve gıdanın asla yetmemesine ve büyük göç dalgalarına sebebiyet veriyor.

    En son İsrail'de vuku bulan hadiselerde de görüyoruz ki, kimse Gazze bölgesindeki halkı mültecilerin yarattığı sorunlar yüzünden istemiyor. Mısır mesela, Filistinlilerin göç ettikleri Suriye, Lübnan ve Ürdün'de yaşananlar gibi ülkesinden komşu İsraile saldırma olasılığını, iç siyasi dengesizlik sorununu, toplum kaynaklarının dengesiz bölüşüm sıkıntılarını görüyor.

    Ortadoğu da herkes, Filistinliler kendilerine bulaşmadan bu sorun bitsin istiyor. Herkes, Türkiye'nin Suriyeli nüfus ile nasıl büyük sıkıntılar yaşamaya başladığını görüyor. Lübnan, Suriye ve Ürdün kendilerine daha önceden gelmiş olan mültecilerin kontrol dışı nasıl terörize olduklarını ve sınırlarından komşularına sorun yaptığını acı şekli ile yaşıyor. Alman ve Fransız kamuoyu, ülkelerine giren mültecilerin nasıl sosyal hayatı dengesizleştirdiğini yaşıyor.

    Bu tablo ülkelerin üretimleri daha merkezi hale getireceği, robotların ucuz mülteci işgücü yerine kullanılacağı, ülkeler arası ekonomik dengesizliğin biraz daha artacağı, uydu ülkelerdeki kargaşaların artacağı, bu olaylarda da artık olayları kendi haline bırakıp, uydu ülke insanını biraz daha önemsizleştireceği bir dönemece giriyor.

    xEEWuBPHJC&GwS95l^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet haklısınız bu yeni dönem çok daha sıkıntılı olacak gibi görünüyor.

      Sil
    2. Bir nevi bu dönem irin çıkması Değerli Hocam,

      Ukrayna - Rus savaşı sonrasında Rusya ciddi bir askeri techizat, yetenek ve ülke olarak gelir kaybı yaşadı. Rusya - İran üzerinden destekli terör finansmanı ister istemez azaldı.

      Bir etkisi bölgemizde Azerbaycan'ın Karabağ bölgesini alması oldu.

      90lı yıllarda özel kuvvetler eğitimimde, komutanlarımızdan bazıları SSCB döneminde o bölgede görev almış kimselerdi (bkz Engin Alan). Benim aktif görev dönemimde de 98-03 arası bizler sahada her anlamı ile Ruslardan katbe kat üstündük. Afganistan'dan Rusya içlerine kadar Türk subayları her türlü techizatı taşıma yeteneğine sahipti.

      SSCB'nin dağılması Batıya karşı kaybedilen ilk büyük sonuç idi. Dünya ekonomik merkezinin dışında kalan bu bölgeler aşırı kanlı olaylarla haritasını çizdi.

      Şimdi, bi safha ilerisi, zayıflamış Rusya'nın fiilen savaşa girmesi oldu. Batı, pasif savaşla, işi uzun vadeye yayıyor, doğru da yapıyor. Rusya arka bahçesinde güç kaybediyor, Azerbaycan başardı. İsrail, Şam havalanını dün vurdu kimsenin sesi çıkamadı.

      İslam'ın Rusya - İran tarafından finanse edilen kanadı belli ki etkisini kaybetmiş, stok teçhizatı kullanıyor, politika üretemiyor. Politika için para lazım, para yok. Şu anda eski yatırımları olan slogan ve propagandayı kullanıyorlar. Sahada asker olmayınca bunlar suya yazılan yazı gibi gidici olur.

      Çin, Rusya-İran kanadına destek veren açıklama yaptı. Büyük ihtimalle, artık techizat üretemeyen İran ve Rusya, azalan askeri techizat stoğunu İran petrolü karşılığında Çin ile silah ticareti yapmak istiyor. Bu olasılık için İran petrol tesislerini vuracak techizat bu hafta sonu İsrail'e Almanya ve İngiltereden indirildi. Finansman yoksa, Çin silah vermez. İran'a bu seçenek açıkca gösterildi, savaşa İran girmek istiyorsa, Petrol işini unutacak.

      Bu aynı zamanda İran devre dışı kalınca, petrol fiyatının artma ihtimalini de gösteriyor. Demek ki Batı tarafı bunun hesabını da yapmış, yani petrol artışını kabul ediyorlar. Exxon gibi büyükler de hamlelerini buna göre yapıp, alternatif bölgelerden petrol üretim firmalarını satın almaya başladı.

      Uydu ülkelerin sorunları olduğu için dünya ekonomisine etkisi sınırlı, Türkiye gibi çevre ülkelere ise sosyal etkisi yüksek olaylar malesef.

      Müslüman dünyasından, slogan veya propaganda dışında ciddi bir tepki çıkmayacaktır. Müslüman ülkelerin büyük kısmı prenslik, krallık veya Türkiye gibi otoriter rejim. Hapishaneleri gazeteci, yazar dolu olan Türkiye ve Mısır'ın insan hakları söylemlerini kimsenin takmadığını söyleyebilirim.

      Çok yakın zamanda, Batı kontrollü İslam, insanları terörle vurmanın, insanlara tecavüz edip, öldürüp masum Filistinli sivillerin arkasına saklanmanın eylemi yapanın sorumluluğunda olduğuna, orada öldürülen sivillerden de teröristlerin sorumlu tutulacağına dair fetvalar vermeye başlar. Yani bir nevi, çok müslüman ülke krallık ve otoriter yönetimleri bu tip fetvaları kendi halkını sakinleştirip, işine gücüne bakmak için kullanmaya başlar.

      0EkzGoUUjSK$^TsjiP

      Sil
  16. Hocam, elinize, emeğinize sağlık. Bu dönemde tek tesellimiz spordaki başarılarımız sanki.

    YanıtlaSil
  17. Engin Aydın13 Ekim 2023 09:48

    Hocam merhaba, kişi başı gelir rakamını oldukça sorunlu buluyorum. Gsyh rakamı içine olan (hem üretime hem tüketime katılan) sayısı tam olarak bilinmeyen 10 milyon mülteci/göçmen sayısı, kişi başı gelir hesabında dikkate alınmıyor. Yanılıyor muyum? Atladığım bir yer mi var? Yazınlarınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru diyorsunuz. GSYH'mizin 2023'de 1.155 milyar dolar olduğunu buna karşılık buna katkı yapan nüfusun 86 milyon değil de göçmenlerle birlikte 95 milyon olduğunu dikkate alırsak hesaplanan kişi başına gelirin 1.000 dolar daha düşük olması gerektiğini görürüz.

      Sil
  18. Yazı için teşekkürler hocam. GSYH hesaplamasında TUİK enflasyonun nasıl bir illüzyona sebebiyet verdiğini ele alan bir yazı yazmanız mümkün müdür ? Şimdiden teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buna değindiğim bir yazım var:
      https://www.mahfiegilmez.com/2023/07/devekusu-teorisi.html

      Sil
    2. Hocam bu yazınızı okudum zaten, düzenli olarak yazılarınızı takip ediyorum. Aslında rica ettiğim şey tam olarak; TUİK enflasyonu ile gerçek enflasyon arasındaki fark büyümeyi (belki de küçülmeyi) nasıl etkiler, matematiksel örneklerle bu konuyu bir yazı şeklinde işlemeniz. Çünkü yeri geldi aradaki fark yüzde 60-70'leri bile geçti. Büyüme rakamı çok ciddi bir rakam ve bu denli manipüle edilmesi hiç doğru değil.

      İyi çalışmalar dilerim, değerli cevabınız için teşekkürler.

      Sil
    3. Anladım. Buna bir bakacağım.

      Sil
    4. bu yazıyı bende merakla bekliyorum, teşekkürler

      Sil
  19. Ekonomik istikrarın olmadığı 1 ay sonra ne olacağı belli olmayan bir ekonomide işimiz fallara kaldı desenize.
    Son 10 yılda genişleme politikasıyla ABD dünyaya dolar dağıtırken biz bu paraları bilim, sanayi ve teknolojiye yatırmak yerine betona gömdük. Bu durumu değerlendirebilseydik belki kişi başı gelirimiz gerçekten de 2 katı olabilirdi.

    YanıtlaSil
  20. Mahfi bey bir tahminde ben yapayım. Sanayi devrimi sonrası yeni dünya şekillendi ve taşlar tam olmasada yerine oturdu. 7 ekim sonrası ortadoğuda yeniden şekillenecek türkiye batı ile ortadoğu arasında tampon bölge insanların gidecek yeri olmadığı için turkiyede savaş olmaz. Benim tahminim batının yeni ortadogusu türkiye olacak. Yeni düzen içinde çoğunluğu müslüman olan türkiye cumhuriyeti devleti dünyada herhangi bir canlıya yaranmak için reform yaparsa yine yarıyolda kalır. Ama bilimin ışığında allahin istediklerini yaparsa ayetle sabit olan allah nurunu tamamlar ve yeni güç biz oluruz. Siz her ne kadar bilimle din çatışır desenizde bilime inandıklarını söyleyenler anlık plan yapar. Allahin planında hiç şaşma olmaz. Yeterki biz gerçekten onun istediklerini yapalim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilimden ayrılanı kurt kapar. Bunu 2021 Ağustosundan beri net biçimde yaşıyoruz.

      Sil
    2. Insanlar acımasızca bilim yapıyorlar bizdemi böyle yapalim. Bilim yaratıcı yok diyor inanmaktan vazgecelimmi

      Sil
    3. Sn Lamel Lamel,

      Allah ile bizzat konuşan Peygamber ortaya bir kitap bırakmamış.

      İnsanları dışlayan, bir sürü mantık hatası olan kitap Peygamberden onlarca yıl sonra yazılmış, yüzlerce yıl sonra da noktalama işaretleri konulmuş.

      Kitap değişmedi diyenlerin hepsi de kitabın peygamber sonrasında yazıldığını kabul eden kişiler.
      Yani koskoca Peygamber bilmiyor muydu işte kitap budur, bunu okuyun demeyi?
      Peygamber niye kitap bırakmadı?

      Bazıları zorlaya zorlaya, efendim işte peygamber bunları parşömene yazdırdı, efendim işte peygamber bunları deriye yazdırdı, şuraya yazdırdı buraya yazdırdı, odasına koydu, sonradan Hz. Sabit bunları topladı diyorlar. Yahu kardeşim, koskoca Peygamber, niye bırakmadı da bu işi kendinden sonraya devretti?

      Sorum çok basit. Koskoca devlet kurmuş bir Peygamberin, müzelerde elbisesi var, sakalı var, kılıcı var, ayak izi var, bazı şahsi eşyaları var ama getirdiği kitap ortada yok!

      Allah ile konuşan kişiden bahsediyorum. Allah ile konuşulanlardan bahsediyorum.
      Ahmet, Mehmet de değil.

      Peygamber devrinden kalma, Vergi kayıtları var, komşu kabileler ile yapılan anlaşma metinleri var, şiirleri var, Allah ile konuşulanların yazıldığı Kutsal Kitap yok!!!!

      Yahu hiç mi bir tanecik nüsha olmaz? Hiç mi kaydı tutulmaz? Deve derisine bile yazılsa saklanmaz mı? Niye saklanmamış? 620 yıllarında kurulmuş bir devlet hiç mi komşu devletlerden, ticaretten kağıt, deri, elbise vs satın alamamış da yazmamış, ki her şey yazılı olarak var iken?

      Allah ile konuşulan mevzular bunlar, altın levhaya, gümüş levhaya, bakır levhaya, taşa bile yazılırdı, niye hiç bir tane iz yok?

      Zorlama olarak diyorlar ki, yahu bunları birileri ezberledi, birileri Peygamberin mirasından parça parça topladı, öyle yazıldı. Yine cevap olmuyor. Peygamber niye bunları topluca işte kitap budur diye sunmadı? Normal bir insandan bahsetmiyorum, devlet kurmuş birisinden, Peygamberden bahsediyorum, o niye yazılı belgesi budur demedi?

      Söylenen en eski kitapların hiç biri peygamber döneminde yazılmamış.Hz Osman a atfedilen kitap da karbon testinde Hz. Osmandan onlarca sene sonrasına ait. Niye kitap yok?

      cvS%iXlgkv3Gl0J*2!

      Sil
    4. Acımasızca bilim yapmak ne demek anlayamadım. Bunu ilk kez duyuyorum ama din adına acımasızca yapılan pek çok biliyorum. Bilim kimsenin yaratıcıya inanıp inanmamasına karışmıyor bildiğim kadarıyla yalnızca yaşamın nasıl ortaya çıktığına ilişkin kanıtlar ortaya koyuyor. İnanıp inanmamak size kalmış bir şey tabii. Kimse kimseyi zorlayamaz. Herkes mantığına en uygun geleni kabul eder.

      Sil
    5. Sn Hocam, Adsız13 Ekim 2023 18:11 açık açık yazmış işte,

      Bilime gitmeyi bırakın, az biraz mantık sahibi kişi sorar ortada niye Allah ile konuşan kişi kitap bu, buna uyun dememiş?

      Kitaba inananlar da kitabı Peygamber getirmedi, başkaları sonradan topladı yazdı, bi kısmı da ezberdi diyor. Yazanların hiç biri Allah ile konuşmamış, Allah ile konuşansa kitap bırakmamış.

      Ekonomi hocasına soruyorsun, kitapta yazılan faiz mantığının hatalı olduğunu söylüyor.
      Jeoloji hocasına soruyorsun, kitapta yazılan jeoloji mantığı hatalı diyor.
      Coğrafya hocasına soruyorsun, kitapta yazan coğrafi bilgi hatalı diyor.
      Tarih hocasına soruyorsun, Peygamber kitap getirmedi, sonradan birileri onun adına topladı diyor.
      Hukukçuya soruyorsun, kitaptaki hukuk insan haklarına aykırı diyor.
      İlahiyatçıya soruyorsun, benden duymuş olma ama kitaptaki sözler insandan insana söylenen sözler diyor.

      Çok güzel bir soru sorulmuş, nerede bu kitap?
      Kilisenin yüzyıllarca arayıp arayıp esas İncil'i bir türlü bulamaması gibi. Kilise bu işin içinden evirdi, kıvırdı, gerçek İncil yoktur dedi, kendini İncilde yazanlardan kurtardı.

      Kim neye inanıyorsa inansın, kim neye inanmıyorsa inanmasın, ama herkes başkalarının yaşam hakkına saygı göstersin.

      Geldiğimiz nokta, kitapta "ağaçların, cisimlerin arkamda Yahudi var gelin..." diye ispiyonladığı noktanın yaşam hakkına saygı duymaması noktası. İnancın insan haklarıyla çeliştiği nokta.

      İşte bunları Kilise gibi atamıyorlar, bu noktada tıkanıyorlar. Tıkanıklığı açmaya korkuyorlar, tıkanıklığı açarlarsa, kendilerini ve 1500 yıllık tarihlerini inkar etmiş olacaklar.

      Bunu ancak yüce Atatürk'ün fikri hür, vicdanı hür nesilleri kırar.

      Sil
    6. Kuran'ın Allah tarafından yazılmadığı dolaylı yoldan anlatılmak istenmiş. Herkes istedi şekilde inanabilir. Fakat bilimden bahsediyorsak aynı zamanda objektif de olmalıyız. Yüzlerce Kuran mucizesi var. Bunları incelediğiniz zaman Kuran'ın bir insan tarafından yazılamayacağı her şeyden önce akıl ve vicdan tarafından onaylanır. Tabi inanç konularında objektif olamadığımız ve en baştan önyargıyla yaklaştığımız için bu onaylama o kadar da kolay olmayabilir. Bu yüzden tavsiyem önyargıdan uzak, objektif ve bilimsel metotla konuya yaklaşmaktır.

      Kuran (dolayısıyla din) hiç bir zaman bilimle ters düşmez. Çünkü dini yaratan da bilimi ve onun kanunlarını yaratan da Allah'tır. Fakat Kuran dışı dini kaynaklar ve bunların Kuran'la hiç bir şekilde alakası olmayan uygulamaları bilimle ters düşebilir. Toplumdaki, dinin gericiliği ve bilimin de ilericiliği teşvik ettiği algısı da bu Kuran dışı dini kaynaklar sebebiyledir. Atatürk Kuran'ı tercüme ettirerek asırlar boyunca uyutulan bir nesli uyandırdı fakat sonrasında yine uyutulmaya ve uyumaya devam ettik. Kimimizde yanlış uygulamaları din zannetti ve dinden soğudu. Bu yüzden dini eğitimde yapılacak en büyük reformun, dinin öz kaynağından yapılması gerektiğini savunuyorum. Bu devinim, parça parça olmuş Müslüman dünyasının tek çatı altında toplanmasını sağlayan yegane bir eğitim reformu da olabilir. Ne var ki gerçek din özlemi çekip aydınlık mücadelesi verenlerle, kaleyi içten yıkmak isteyenlerin ve yanlışları da din sananların mücadelesi hiç bir zaman bitmeyecektir.

      Sil
    7. Yüzlerce Kuran mucizesi var diyorsunuz. Oysa bilimde hiçbir mucize yoktur.

      Sil
    8. Mucizeden kasıt, Kuran'ın ancak günümüz bilimiyle anlaşılabilecek ve 1400 yıl öncesinin bilimiyle bilinemeyecek gerçekleri içinde barındırmasıdır. Bu da Kuran'ın bir insan ürünü olamayacağının en büyük kanıtıdır.

      Sil
    9. Hocam bilimde mucize yoktur. Herşey bing bang olayıyla tesadüfen oluşmuştur. Güçlü olan hayatta kalır buda evrim teorisinin temelidir. Siz hala diyorsunuz ki insanların inandığı bilim acımasız değil. Şuan nüfusun büyük bir bölümünü yok etme projesi konuşuluyor bu bile tek başına bilimin acımasızlığını ortaya koymaya yetiyor

      Sil
    10. İnsanların birbirini yok etmesinin altındaki nedenlerin yüzde doksanı dinsel nedenlerdir.

      Sil
    11. Bunu bilimsel olarakmi söylüyorsunuz merakımdan soruyorum

      Sil
    12. Bunun için bilime gerek yok gözlem yapmak yeterli.

      Sil
    13. Din savaşı olması için belli bir ulusun değil, aynı dinden bir çok ulusun bir araya gelip karşılıklı olarak savaşmaları lazım. Haçlı savaşları buna örnek olarak gösterilebilir. İç savaşlar hariç tarihteki savaşların çoğunluğu ise belli başlı ülkelerin yaptığı gibi güçlü olup dünyaya şekil verme isteğinin sömürü ekonomisiyle birleşmesinden kaynaklanır. Menfaatiniz varsa, savaşmak için nedenler de üretirsiniz. Mesela hiç kimse Grönland için savaşmaz. Çünkü eline geçirebileceği fazla bir şey olmadığı gibi o bölgede bir güç merkezi olmanın da fazla bir getirisi yoktur. Bu yüzden savaşacak nedeni de olmaz. Eğer dinler olmasaydı, bu güç ve menfaat savaşları çok daha fazla olurdu. Çünkü bütün dinler barışı öğütler. Size saldırmadıkça siz de onlara saldırmayın haksız yere insan öldürmeyin der. Ne var ki mesela İslam dininin sözde muhafazakarları ideolojik nedenlerle tarihte bir çok iç savaş çıkartmış ''Dinde zorlama yoktur'' ayetine rağmen, ''dinden çıkanı öldürün'' yalan hadisiyle katliamlar yapmış ve bu durum da güç ve menfaat merkezlerinin hazır nedeni olmuştur. Fakat bunun müsebbibi dinin kendisi değil, insanların dine rağmen yanlış uygulamalarıdır.

      Sil
    14. Anladim hepimiz işimize geldiği gibi

      Sil
    15. Peygamber kitap getirmedi diyorlar. Kuran 23 yılda peyderpey inmiş. Peygamberin 42 tane vahiy katibi vardı. Vahiy geldiğinde yazılıp kayda alınıyordu. Binlerce hafız vardı, Kuran'ı ezbere biliyorlardı. Namazlarda zaten sürekli Kuran ayetleri okunuyor ve bunlar pekişiyordu. Vahiyler nüzul yani iniş sırasına göre sıralanmaz. Mesela yeni gelen bir ayet kümesi peygamberin belirlemesiyle önceki sürelerin belli bölümüne de eklenebilirdi. Bu şekilde yıllar içerisinde tamamlanan süreler vardı. Peygamber hayattayken vahiy kesilmediği, vahiy devamlı gelebileceği için ve vahiy geldiğinde de bu ayetler kronolojik sıraya göre sıralanmadığı için Kuran peygamber döneminde bir kitap haline getirilmedi. Şimdi bu durum orijinal metinlerin olmadığı anlamına mı gelir? Peki 23 yıl boyunca Kuran'ı baştan sona bilen o kadar hafızı ne yapacağız?

      Peygamber öldükten sonra (vahiy kesildikten sonra) Ebubekir, yazılı Kuran metinlerinin tek bir kitapta toplaması görevini Zeyd'e verdi. Zeyd de binlerce hafız olmasına rağmen son derece bilimsel bir metot izledi. Her bir ayet için iki farklı kişiden iki yazılı Kuran metni istedi. Böylece yazılı Kuran ayetleri bir araya getirilip, Kuran kitaplaştırılmış oldu. Daha sonra da çoğaltıldı. Bu işlem yapılırken, kimse başka bir metin getirmedi. Zaten buna cesaret de edemezlerdi. Çünkü Kuran'ı baştan sona bilen binlerce hafız vardı.

      Peki ilk kitaba ne oldu? Emeviler döneminde Emevilere geçti. Emeviler yıkıldığında ise akıbeti bilinmiyor. Şimdi ilk kitabın herhangi bir müzede olmaması, şu anda evimizde bulunan çoğaltılmış Kuran'ların, orjinal Kuran metni olmadığı anlamına mı gelir? Mahfi Bey bir kitap çıkarttığında bu kitabın ilk baskısının sizde olmaması mesela 8. baskısının sizde olması bu kitabı Mahfi Bey'in yazmadığı anlamına mı gelir?

      Sil
    16. Bilime tabi de eyvallah, ancak bilime tapmak sizce de sıkıntılı değil mi? Zira bu bilim ve düzen dediğimiz şey gerçekten kendi kendine veya tesadüfen olmayacak mükemmellikte bir şey. Tabiat kanunları dediğimiz, yaratıcı tarafından vazedilen ve insanların keşfettiği kanunlar. Suyun kaldırma kuvveti zaten vardı, yer çekimi zaten olan bir kanundu. İnsanın anlamaya çalıştığı her şey bir yaratıcının eserleri. Bilimde çok ileri olmak da insanın gerçek manada yaratıcı karşısındaki acizliğini ortadan kaldırmıyor. En fazla irade sahibi olan insan bile, kainat ölçeğinde veya kendi dünyasında ne kadar iktidar sahibi. Kendi irademizle dünyaya gelmedik, yani gönderildik. O zaman ne için gönderildik ve nereye gidiyoruz diye sormamız lazım değil mi? Kaldı ki bütün insanlığın ilerlemesinin temeli kabul edilecek; demirin kullanılması, saatçilik, terzilik, denizcilik gibi pek çok gelişme bir peygamberle ilişkili olarak insanlığa öğretilmiş.

      Sil
    17. Bilime eyvallah ya da bilime tapmak diye bir şey yok. Bunlar b ilimi kabul edemeyen insanların uydurduğu laflar. Bilimin en önemli kabulü yanlışlanabilir olmasıdır ve inançlardan farkı da odur. Kimsenin bilime taptığı falan yok.

      Sil
  21. kavrayışında radikal olmayan, istikametinde de isabetli olamayacaktır.

    YanıtlaSil
  22. hocam , Türkiye tablosundaki , ihracat artış oranı 2023 için yüzde 20 görünüyor, bu doğrumu, 2024 beklentisi sizinde tahminlerinizle uyumlumu? teşekkürler...

    YanıtlaSil
  23. Diğer gelişmekte olan ulkelere gore küresel GSYH dan aldığımız pay oransal olarak daha yüksek görünüyor, nüfus payını GSYH payına oranlarsak görece olarak diğer gelişmekte olan ülkelere göre ciddi önde görünüyoruz. Gelir dağılımının küresel ölçekte sıkıntılı olması bir yana ülkelerin vatandaşları arasındaki gelir eşitsizliği ve sınıfsal farkı gözönüne alınırsa biz ülke olarak hangi katagoriye girerdik acaba. Asıl garabet ve depresyonun bunun içinde saklı olduğunu, bize sistematik olarak dayatılanın sabır ve şükür konseptli bir illüzyon olduğunu düşünürsek mevcut durumumuzun dışında gittiğimiz istikametinde ters yönde olduğunu düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. SAGP ile yapılan hesaplarda Türkiye hep daha iyi görünüyor. Bunun en temel nedeni Gerçek enflasyonla resmi enflasyon arasındaki farktır.

      Sil
  24. Hocam ekonomide paradoksamı girdik?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hep öyle değil miydik?

      Sil
    2. Genelde paradoksların cevapları yoktur. Yıkılamaz bir duvara durdurulamaz bir trenin çarptığı zaman oluşacak paradoks gibi, sonucun görülmesi engellenmiş olur.

      Sil
  25. Tasarruf oranımız Dünya ortalamasına göre düşmekte. Döviz ve altın ithal ederek borçlanıyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tasarruf oranımız özellikle içinde yer aldığımız gelişmekte olan ülkeler kategorisine göre hep düşüktü.

      Sil
  26. Hocam merhaba,
    Platformunuz sayesinde ekonomiyi cozemesek de din konularını mutlaka çözeceğiz. Çünkü yazdığınız her yazı mutlaka din platformuna çekiliyor. Sizin sabrımızın lazım herkese. Kolaylıklar diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En çözülmeyecek konular din konularıdır.

      Sil
  27. Hocam öncelikle değerli bilgilerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkürler. Sizden ricam geleceği daha iyi anlamak ve bu konuda bilgi, kültür ve ekonomik olarak geliştirecek kitap önerilerinizi paylaşırsanız sevinirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Arada bir bu dediğiniz konuda yazı yayınlıyorum.

      Sil
  28. Hocam merhabalar
    Geçen yıl üniversiteden mezun oldum yaklaşık 1 yıldır da düz memur olarak çalışmaktayım sizin yazdığınız başarısızlığa övgü kitabından da esinlenerek kendimi geliştirmeye devam ediyorum kariyer meslekleri düşünüyorum. Sizin beğendiğiniz veya önereceğiniz kariyer meslekler var mıdır vergi müfettişliği sizce günümüzde kariyer için iyi bir meslek midir bana tavsiyelerde bulunabilir misiniz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vergi müfettişliği iyidir. Size bir meslek kazandırır. Bütün mesele o işi yaparken muhasebe, vergi ve mali hukuk konularının yanında maliyenin bütünü ve ekonomi konularını da kendi başınıza çalışarak o konulardaki bilginizi güncellemek ve derinleştirmektir. Bunu yaparsanız birlikte yola çıktığınız arkadaşlarınızın bilgi olarak önüne geçersiniz.

      Sil
  29. Hocam siz yapılması gereken ilk yapısal reformun hukuk alanında olmasını söylüyorsunuz. Hatta bir yazınızda İstanbul sözleşmesi onaylanarak başlanabilir demiştiniz. Bu hükümet Lgbt'ten dolayı bu sözleşmeyi onaylamayacak. Bu belli. AB prosedürlerini de topyekun almayacak. Bu da belli. Peki başka bir öneriniz var mı? Hukuk alanında başka neler yapılabilir ki ekonomi iyiye doğru gitsin? Güven ortamı artsın, yatırımcı yatırım yapsın, enflasyon düşsün, dolar düşsün vs. Sonuçta Güney Kore'de de İstanbul sözleşmesi ya da AB prosedürleri yok. Dolayısıyla tek çözüm bu ikisi değil. Hukuk reformu adına başka neler yapılabilir? Önerileriniz nelerdir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hukuk herkese aynı şekilde uygulansın yeter.

      Sil
    2. Az önce tv de haberlerde izledim: Sayıştay 2023 yılında bütün muhalefet belediyelerini denetlemiş ama iktidara ait belediyeleri denetlememiş. İşte mesela hukukun üstünlüğü bu tür bir ayrım yapılmasına izin vermez. Bu kadar basittir. Bunun için de yargının bağımsız olması gerekir. Bunu yapamazsanız hiçbir şey yapamazsınız. Zaten son üç yılda gayrimenkul satışı dışında Türkiye'ye yabancı sermaye gelmiyor, kimse de para yatırmıyor.

      Sil
    3. Allah adaleti emretmiş, yakınlarınızın aleyhine de olsa adaleti ayakta tutmak için doğru şahitlik yapın demiş. Bunlar ise tıpkı emperyalist devletler gibi güçlünün hukukunu uyguluyorlar. Yazıklar olsun. Kendisinden olmayanları denetlerken, kendisinden olanları denetlememek nedir? Bu nasıl bir çifte standarttır? Yazıklar olsun. Adaleti ayaklar altına alıyorlar. Bir de kendilerini dindenmiş gibi gösteriyorlar. Yazıklar olsun. Oysaki adalet herkese lazım. Hangi dinden, hangi ırktan, hangi siyasi görüşten olursa olsun adalet herkese lazım. Yazıklar olsun. Medyayı da ellerine almışlar. Çünkü bu adaletsizlikler bir kaçı dışında hiç dillendirilmiyor. Medya resmen dilsiz şeytanı oynuyor yazıklar olsun. Adaleti yıkanlara ve bunların her birine yazıklar olsun. Adaletsizliğe tepki göstermeyip susan kim varsa da bunların da her birine yazıklar olsun. Bu iki güruhun hepsine yazıklar olsun.

      Sil
  30. Hocam elinize sağlık. Büyüme tahminleri ile işsizlik oranlarını birlikte değerlendirdiğimizde yine istihdama etki etmeyen, fakirleştiren büyümenin bizi beklediğini değerlendiriyorum. Belki ülke olarak büyüyeceğiz ancak işsiz de kalacağız. Gelir dağılımı daha da bozulacak. Birleri büyürken nüfusun büyük kısmı fakirleşecek mi?

    YanıtlaSil
  31. Hocam emeğinize sağlık dünyanın nüfusu devamlı artıyor 41 yıl sonra 2064'te 9,7 milyar 1.7 milyar kişi daha aramıza katılacak kapitalizm ise ilk sanayi devrimini yapan ülkelerin gelişmiş ülkeler olarak tanımlanıp diğerlerinin onların peşinden gittiği fakat saçma sapan insana faydasız zararlı işler yapıp faydalı gibi gösterip kapitalizmin başarısı için başkasının cebindeki parayı alma/çalma sanatı haline geldiği için insan kültürü ve nüfusu hızla attıkça bu sanatın sürdürülebirliğinin imkansız olduğunu düşünüyorum.Saygılar.

    YanıtlaSil
  32. Murat Bozdoğan16 Ekim 2023 11:02

    Hocam başlıkta "fal" tabiri kullanmanızın özel bir nedeni var mı?

    YanıtlaSil
  33. Hocam selamlar,

    Açıkçası enflasyon verilerini ve doların mevcut değerini doğru olarak kabul edip üstüne bu yorumları yapmanıza şaşırdım. Bence ülkenin ekonomik durumunu en iyi yansıtan tablo 2019 gsyh verileriydi, kişi başı milli gelirimiz 9 bin dolar civarıydı ve faizler enflasyonun üzerindeydi.

    Şu an doların mevcut yerini normal kabul edetek diz de dahil herkes bazı yorumlar yapiyor da son 2 senede gerçek enflasyon %300 olduysa dolar %200 arttı belki de. Dolar olması gereken yere yani muhtemelen şu ankinin %30-40 üstüne geldiğinde bu analizlerin hepsi geçersiz olmayacak mı? Dolar tutuldukça kişi başı gsyh 9 bin dolarlardan 13 bin dolarlara çıkmış görünüyor bence sadece, herhangi bir reel gelişme olmadığını düşünüyorum. Siz bu konuda ne dersiniz?

    YanıtlaSil
  34. Mahfi Hocam, IMF'nin enflasyon tahmini, hükümetin öngördüğünden oldukça farklı. Bu durumda, Türkiye'nin ekonomik istikrarı ve büyüme potansiyeli hakkında ne düşünüyorsunuz?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı