Türkiye: Ekonomi Laboratuvarı
Tıp, kimya, fizik gibi doğa bilimlerinin
hepsinin hipotezleri, teorileri, araştırmaları laboratuvarda deneylerle test
edilebilir. Zatürre teşhisi konulan bir hastanın derdinin gerçekten zatürre
olup olmadığını anlamak için hastadan kan alınır, ciğerlerinin bilgisayarlı tomografisi çekilir,
ciğerlerinden sıvı örneği alınır ve bunlar laboratuvarda incelenerek teşhis
doğrulanır ya da yanlışlanır. Araçlar için yapılan egzoz muayenesinde aracın
egzoz sistemi bir makineye bağlanır ve oradan çıkan zararlı gazların doğaya
zarar verecek düzeyde olup olmadığı ölçülür.
Sosyal bilimlerin laboratuvarı
yoktur. Çünkü sosyal bilimler ve onun bir parçası olan ekonomi bilimi insan ve
toplum davranışları üzerine kuruludur. Bu davranışlar, toplumdan topluma ve
zamandan zamana farklı olduğu gibi aynı toplumda bile zaman içinde değişim
gösterir. O nedenle de ekonomi bilimi, zaman geçtikçe, değişen davranış
kalıpları ve toplumsal yapılanma paralelinde değişim gösterir. Alfred Marshall,
ekonomik kanunları şöyle ifade ediyor: “Ekonomi kanunları, az çok belirli ve az
çok kesin eğilimlerin ifadesinden ibarettir.” Marshall’ın bu tanımında ekonomi
kanunlarını doğa bilimleri kanunlarından ayırmak için kullanılabilecek iki
önemli fark vardır; ‘az çok’ ve ‘eğilim’ deyimi. O halde ekonomik kanun ve
teoriler gerçeğin tam ve kesin ifadeleri yerine gözleme dayalı olarak genel
kabul görmüş ifade şekilleridir.
Türkiye, bu konuda bir istisna
oluşturuyor. Pek çok konuda olduğu gibi ekonomide de olacak olmayacak her türlü
denemeyi yaptığı için bir ekonomi laboratuvarı gibi çalışıyor. Mesela yükselen
enflasyonu düşürmek için ne yapılır diye sorulsa birçok seçenek sunulabilir.
Kimisi faizi artırmayı, kimisi kuru tutmayı, kimisi maliyetleri denetlemeyi
önerir, kimisi de enflasyonun çeşidine göre farklı önlemler almak gerektiğini
öne sürer. Enflasyonu düşürmek için faizi düşürmeyi öneren pek olmaz. Çünkü bu
yöntem geçmişte denenmiş ama tam tersi sonuç verdiği için çözüm getirmediği
görülmüştür. Bu yöntem Türkiye’de de birkaç kez denendi. Hatırlarda en çok
kalan deneme 1994 krizinin hemen öncesindeki denemedir. Hükümet faizi düşürerek
enflasyonu düşürmeyi denedi ve önce enflasyonun iyice yükselmesine sonra da
ekonominin krize girmesine neden oldu. Bu deneyime karşılık Türkiye aynı
iddiayı gündeme getirmeye ve uygulamaya devam etti. Son olarak 2021 yılında
enflasyon yükselirken merkez bankası faizi düşürülerek enflasyonu düşürme
denemesi yapıldı ve enflasyon yüzde 36’dan yüzde 80’e fırladı. Enflasyonun
yüzde 80 olduğu ekonomide merkez bankası faizi yüzde 14, bankaların mevduat
faizi yüzde 20, bankaların kredi faizleri yüzde 45 olunca tasarruf sahipleri
paradan kaçıp harcamalarını artırmaya, kredi kullanıcıları da kredi çekip döviz
almaya yöneldiler ve doğal olarak enflasyon daha da yükseldi. Böyle bir
uygulamayı, böyle bir testi dünyada başka bir yerde yaşama imkânı bulamazsınız.
Mesela Merkez Bankası yılsonu enflasyon tahminini yüzde 60 olarak açıklar ama enflasyon
hedefini yüzde 5 olarak belirler. Böyle bir hedef – tahmin farklılığını da
başka yerde görme şansınız yok.
Ekonomi bilimi, pek çok
değişkenle çalışan bir bilimdir. Bilim olarak en zevkli tarafı da budur. Hiçbir
konu öngörüldüğü şekilde çıkmayabilir. O nedenle tutarlı tahminler çok
değerlidir. Ne var ki tutarlı tahmin yapılabilmesi için yönetimin tutarlı
programlar açıklayıp tutarlı politikalar izlemesi gerekir. O nedenle mesela bu
tür tahminleri ABD’de veya Avrupa’da yapmak daha kolaydır. Gelişmekte olan
ülkelerde tutarlılık azaldığı için tahmin yapmak zorlaşır. Türkiye’de
tutarlılık neredeyse tümüyle yok olduğu için işler daha zordur. Önceden
açıkladığı programa bağlı kalmayan, duruma, gidişe göre sürekli yeni önlemler
açıklayan, hatayı kabul etmeyen bir yönetim tarzı varken geleceğe ilişkin
tahmin yapmak imkânsız hale gelir.
Genellikle teorilerin,
hipotezlerin doğru olup olmadığını sürekli test eden, bir kez test etmekle
yetinmeyip defalarca aynı testleri yapan yönetimlerin izlediği politikaları
anlamaya ve yorumlamaya çalışmak hem çok öğretici hem de yorucudur. Bazen
‘Finlandiya’da iktisatçı olsaydım ne yapardım’ diye düşünürüm. Sıkıntıdan
patlardım herhalde. Ayda bir açıklanacak enflasyon verisi ya da işsizlik
verisi, üç ayda bir açıklanacak büyüme verisini beklerdim. Her hafta yazacak bir
konu bulamaz, ülkeyi bırakır dünyaya bakardım herhalde. Türkiye’de bazen günde
üç yazı yazacak malzeme çıkıyor.
Ekonomi okuyacak öğrencilere önerim ekonomiyi enine boyuna öğrenmeye çalışmalarıdır. Bir yandan okulda okutulanları çalışırken bir yandan ek okumalar yapmak, medyayı izlemek gerekir. Yönetimin açıkladığı önlemleri kitaplarda yazılanlarla karşılaştırmak ve nerede hata yapıldığını görmeye çalışmak çok eğitici olacaktır. Analiz yapmayı öğrenen bir iktisatçı Türkiye’de kesinlikle çok öne çıkar. Ama analiz yapabilen bir iktisatçı olmak için çok çalışmak ve çok okumak gerekiyor. Bu okumalar yalnızca ekonomi alanıyla da sınırlı kalmamalı.
Hocam kurun ve faizin olması gereken yerde olmasına izin vermeyen yönetimler ülkenin kaynaklarının soyulmasına onay vermiş olmuyorlar mı?
YanıtlaSilHaklısınız.
SilOturaklı, bilgi ve birikimi aktarma odaklı güzel bir özet yazı olmuş. Emeğinize sağlık. Ekonomi ve tüm sosyal yaşamın düzelmesi için yeknesak adalet ve güven şarttır. Yarınından emin olamayan insan şaşkınlığı devam ettiği sürece, bol bol konuşur yazar çizersiniz, olumsuz gidişatı düzeltemezsiniz.
SilHocam yazınızdan ilhamla ve alıntı yaparak Medium Blog ta İngilizce bir yazı yayınladım. Eleştiri ve yorum yapmak isteyenleri beklerim.. https://medium.com/@senolkalaz/turkey-economics-laboratory-a52cf95bbbd3
SilYazıda gelişmekte olan ülkeler terimi geçiyor.ancak türkiue bu sınıfa bile girmiyor.sanırım Türkiye gelişmemekte ısrar eden bir ülke diye bir kategori kazandırdı dünyaya.
YanıtlaSilTürkiye'ye benzer çok ülke var: Arjantin, Brezilya, Meksika ilk aklıma gelenler.
SilHocam, Türkiye'nin ekonomi laboratuvarı olduğu fikriniz bence oldukça iyimser. Dünyanın hiçbir yerinde "dur şu dinamitin üzerine benzin dökeyim, sonra da meşaleyi tutayım, bakalım ne olacak" diyen tiplerin çalıştığı bir yer laboratuvar olarak nitelendirilemez. Bırakacakları şeyin enkaz olacağını 80 civarı IQ'ya sahip bireyler bile bilirler çünkü. Bunların yaptığı işlere deney demek bence deney kavramına hakarettir. Hiçbir şey bilmedikleri halde her şeyi bildiklerini zanneden, hiçbir şey olmadıkları halde kendilerini dünyanın en üstün kişileri olarak gören çapsızların, işler kötüye gittikçe içgüdüsel olarak korkuya kapıldıkları, kafası kesik tavuk gibi sağa sola saldırdıkları, tüm düğmelere birden bastıkları bir ülkede yaşamak bahtsızlığına uğradık maalesef. Tek tesellimiz, bu işin fazla uzun sürmeyeceği beklentisi...
YanıtlaSilÇok doğru. Bizim laboratuvar normal laboratuvarlar gibi değil de bir çeşit risklerin gerçekten olup olmadığını test etme merkezi gibi çalışıyor.
SilMahfi üstadım …yazı çok özlü ve İktisat İlminin esasını yanlış yorumlamamaya çok katkısı olacak. Kalemine sağlık. Sindirerek okunur ise ; bu ilme gönül verenlerin epeyce faydalanacağı kanaatindeyim. Teşekkürler.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilElinize sağlık hocam, çok iyi ifade etmişsiniz. Özellikle yabancı uzmanlar için Türkiye ekonomisi tam bir laboratuvara dönüşmüş durumda, hani ekonomik Frankeştaynı icat edebilecek cinsten girişimlerle ilerleyen bir müessese bu. Yabancı uzmanlar için sonuçları izlemek varsayım ispatları açısından çok ilginç. Bize ise duygusal ve vicdani olarak kayıtsız kalamadığımız bir durumu gene de mesafe ile, nefes bile alamadan, aceleyle incelemek düşüyor. Gerçekten iyi bilgi donatımı, soğukkanlılık ve sabır istiyor.
YanıtlaSilSağ olun. Evet maalesef tüpte gaz kaçağı olup olmadığını anlamak için kibrit yakarak kontrol etmek gibi işler yaptığımız bir test merkezi haline döndü ülke.
SilÜlkede yapılanların sonuçlarını da manipüle etme çabası var, yani bir şey denenmiş olabilir ancak sonuçları olduğu gibi paylaşılmıyor bu sırada başka bir şey deneniyor yine sonuçları farklı paylaşılıyor daha sonra da tüm bunların sorumlusu olarak kendi dışında yaşanan gelişmeleri adres gösteriyorsunuz, bir labaratuardan çok sirk diyelim çünkü ancak orada doğru olmadığını bildiğiniz halde birşeyleri farklı göstermek gayreti mevcut. David Copperfield'in sahneyi yönetme ustalığını siyasi olarak gösterebiliyorlar.
SilHocam bana kalırsa gelişmekte olan ekonomileri anlamak, buralardaki verilere bakabilmek için akademinin dar ufuklu teorilerinden sıyrılmak gerekiyor. Bunun içinse yeni teoriler bulmaya gerek yok. İyi bir iktisat tarihi okuması yapmak yeterli olacaktır. Ancak burda da benim gördüğüm kadarıyla, okullarda klasik iktisat metinleri okutulmuyor, onun yerine bu metinlerin skolastik yorumları; kilisede gibi okutuluyor. Bunlar benim seçmeli aldığım ekonomi derslerine bakarak yaptığım yorumlar, umarım yanılıyorumdur.
YanıtlaSilEkonomi bilimi eğitimi de bütün bilimler gibi size belirli bir çerçeve sunar ve çalışma disiplini verir. Ekonomi gibi insana ve topluma dayalı sosyal bilimlerde her şeyi anlatmaya, tartışmaya olanak yoktur. O nedenle asıl iş öğrenciye düşer. Ekonomi, yaşam boyu çalışılacak, sürekli yeni şeyler öğrenilecek ve ona göre sentezlere ulaşılacak bir daldır. Zaman değişir, insan değişir, sosyal bilimler de değişir.
SilSayın hocam öncelikle emekleriniz için teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilHükümet yetkililerinin söylemlerinden anlaşıldığı kadarıyla faiz oranları gelişmiş ülkelerdeki oranlara çekilmesi hedefleniyor. Tâbi ki bu süreçte enflasyon, önümüzdeki yıllarda da yüksek seyir edecek gibi görünüyor. Sorum şu ki faiz oranları istenilen seviyeye çekildiğinde ve enflasyon verileri pik noktaya ulaştığında ekonomide, kademeli olarak normalleşmeye dönüş bekleyebiliriz miyiz? Bu süreç sizce kaç yıl sürer?
Türkiye'nin durumu gelişmiş ekonomilerden farklı. Onların hukuk, demokrasi, özgürlük, kadın hakları gibi alanlardaki sorunları bizden çok az. O nedenle onlar faizle veya vergilerle oynayarak düzeltme yapabilirler. Bizde faizleri yükselterek yapılacak iyileşme uzun ömürlü olmaz. Çünkü dediğim gibi bizim sorunlarımız ekonomi dışında da dağ gibi birikmiş durumda. Her şeyden önce dış borç alabilmek yabancı yatırımları çekebilmek için itibarımız yeterli değil. Son üç yılda uluslararası itibarımızda inanılmaz bir gerileme yaşandı.
SilLaboratuvar bana Taraf gazetesinde yayınlanan bir yazıyı çağrıştırdı. İyi ki saklamışım. O yazıyla birlikte toplumları biçimleyen ana mekanizmaların iskeletine ilişkin yazımın linkini ve bir miktar alını ekliyorum.
YanıtlaSilYÖK: BİR YAPI & KÜLTÜR LABORATUVARI
https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/671231319715495936/yok-kulturu
Marksist altyapı/üstyapı kavramsallaştırmasını model olarak alıyorum. Ama altyapı deyince sadece ekonomik altyapıyı/sistemi değil her türlü sistemi kastediyorum.
Ekonomik altyapı/sistem içinde envai çeşit yapı/sistem bulunuyor. Tabii bir marksist, bütün diğer sistemlerin ekonomik altyapıdan türediğini söyleyebilir. Ama ABD'deki (kapitalist ekonomik sistem) yüksek öğrenim sistemi ile Türkiye'deki(yine bir tür kapitalizm) yüksek öğrenim sistemi arasında dağlar kadar farkın olması bu düşünceyi zayıflatıyor.
Ülke içindeki sistemler sadece ekonomik altyapıya değil, toplumu belirleyen diğer mekanizmaların bileşimsel etkilerine bağlı. Örneğin Türkiye'deki vesayet sistemi ekonomik altyapı olarak bir tür kapitalizmi benimserken yüksek öğrenim sistemine YÖK'ü layık görmüştür.
https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670841128416919552/toplumun-mekanizmalari
TOPLUMUN MEKANİZMALARI
Toplum, her birinin kendine özgü kültürel/yapısal(içinde yaşamış olduğu sistemler) tarihinin sonucunda şekillenen ideolojik/kültürel/zihinsel dünyası olan değişik bileşenlerden/alt kümelerden (birey, aile, küçük gruplar, alt kültürler, büyük gruplar, vs) oluşur. Bu bileşenlerin her biri, zaman içinde, içinde bulunduğu yapısal/coğrafi ve kültürel ortamlar ve kendi mevcut kültürel/zihinsel/düşünsel oluşumunun etkileşimleriyle yavaş yavaş değişir, başkalaşır, dönüşüme uğrar.
Toplum bileşenlerinin davranışları, tepkileri, kültürü, zihinsel yapısı dört farklı gücün etkisi altında, dört farklı zaman dilimi altında oluşur. Birincisi evrim mekanizmasının oluşturduğu çok uzun dönem(Evrimsel Zaman; Bin Yıllar, On Bin Yıllar), ikincisi Braudel'in uzun zaman etkileri şeklinde betimlediği coğrafyanın(doğanın) etkileri (Coğrafi Zaman; yüz yıllar, bin yıllar), üçüncüsü, Braudel'in orta vade etkileri dediği yapısal(sistemsel) etkiler (Sistemsel Zaman; on yıllar, yüz yıllar), dördüncüsü de kültürel, ideolojik, düşünsel etkilerden oluşan üstyapı faktörlerinin oluşturduğu kısa dönem(Kültürel Zaman; yıllar, on yıllar).
Tabii bu deneyin diğer alanlara da sirayet eden kümülatif sonuçlarını hesaba katmak gerekiyor. Kırk yıllık YÖK sisteminin yaptığı kümülatif tahribatın büyüklüğü, değeri, yayıldığı alanlar nedir. Bunların hepsine bakmak lazım.
SilBu sürede yetişen öğrencilerin, akademisyenlerin kalitesindeki gerileme, böyle yetişen öğrenci ve akademisyenlerin üretime katkısı, üretim kalitesi ve miktarındaki gerilemenin kümülatif sonuçları ve sirayet ettiği alanlar. Hepsini hesaba katmak lazım. Devasa bir zarar.
Sayin Hocam, Türkiye Dr.Mengelenin Auschwitz Birkenau da kurdugu laboratuar ve deneylere benzer bir ekonomi laboratuari ve uygulama alanina dönmüs durumda
YanıtlaSilRisklerin gerçekte var olup olmadığını test ediyoruz.
SilHocam yanlış düşünüyorsunuz. Ekonomi bilimine hizmet ediyoruz ama tersten hizmet ediyoruz. Ne yapılmaması gerekiyor ise onu yaparak sonuçlarını tüm dünyanın görerek böyle saçma karar alınması neticesinde nelerle karşılaşabileceklerine örnek oluyoruz. Bu ekonomi bilimine bir nevi hizmet değil de nedir hem de maliyeti çok yüksek bir hizmet ...
YanıtlaSilEvet ama ülkeye ve toplumumuza hizmet veremiyoruz.
SilHocam ülkede bilim arka kapıdan kovulmuş. Liyakatın yerini tarikat bağlantısı, bilimin yerini nas almış. Bu durumda bu ülke insanı hem maddi anlamda hem zihinsel anlamda niye yoksullaşıyor diye sorgulamanın da bir anlamı kalmıyor. Özgür düşünceden, bilimden, hukukun üstünlüğünden hazzetmeyen bir zihniyetin ürünü bugün bulunduğumuz yer. Sessiz kaldıkça cüretleri artıyor. Her alanda bugün dünü yarın da bugünü aratacak kadar kötü bir gidiş içindeyiz.
YanıtlaSilMaalesef öyle.
SilHocam yazı için teşekkürler. K ve L tipi resesyon hakkında bilgi verebilirmisiniz ?
YanıtlaSilK tipi de L tipi de toparlanma çeşitleridir ve resesyon sonrası toparlanmanın nasıl olacağını anlatır. K tipi toparlanma: Ekonominin farklı dallarında görülen iyileşme sonucu "K" şeklinde bir grafik meydana getirmesiyle oluşur. Böyle bir iyileşme sonucunda bazı sektörler güçlü bir büyüme gösterirken diğer sektörler zayıf performans gösterir.
SilL tipi toparlanma: Ekonomide büyümenin sert düşmesi, eksiye dönmesi ve toparlanmanın bir süre gerçekleşmemesi anlamına geliyor.
Hocam selamlar,her zamanki gibi bilgi dolu ,anlaşılabilir yazınız için emeğinize ,yüreğinize sağlık.
SilBu kadar kötü bir dönemi yaşadığımız için bizden sonra gelen nesiller her şeyin yoluna girmesinden sonra geriye bakıp,bizlere acıyacaklar.Boşu boşuna, hiç uğruna yaşatılanlara isyan edicekler.Halbuki bu coğrafya hem bizim düzgün yaşamamıza yetecek her şeye sahip,hem de dünyanın kalan kısmının huzurunu sağlayabilecek alt yapıya sahip.Yazık oldu,yazık oluyor.Maalesef😞
Hocam yazınız alanınız ile ilgili bölüm aydınlatıcı ancak tıbbi örneğinizde her ne kadar örnek olsa da zatüre teşhisine yönelik emar çekilir ifadesini kontrol etmenizi öneririrm zira direk grafi yada bilgisayarlı tomografi ifadesi daha doğru olur
YanıtlaSilHaklısınız o yanlış olmuş, hemen düzelttim. Teşekkürler, sevgiler.
SilHocam, konuyu işbilmezlik değil de bir sermaye grubunun çıkarını gözetmek şeklinde okuyabilir miyiz? Milyonlarca göçmenin ülkeye doldurularak neredeyse bedava iş gücü sağlanması, her yere üniversite açarak üniversite mezunlarının maaşlarının düşürülmesi, düşük faizlerle bir grubun vatandaşın cebinden fonlanması gibi eylemler bana sanki bilinçli yapılıyormuş gibi geliyor. İstenen şey orta sınıfın ortadan kaldırılarak ülkenin köleler ve efendiler şeklinde ikiye bölünmesi sanki. Orta sınıfın olmadığı yerde demokrasi de işlemez ve efendiler istedikleri gibi at koştururlar.
YanıtlaSilHaklı olabilirsiniz.
SilSn Adsız 12:45
SilSiyasal islâmın hayalindeki devlet düzeninde sınırlı sayıda kişiden oluşan bir efendi zümre ve onlar için çalışan köleler vardır, başka sınıfa yer yoktur. İslâm, köleliği kaldırmak için girişimlerde bulunmuş, toplumu buna hazırlamıştır falan deseler de köleliği kaldırmak bir yana sistematikleştirmiştir, 1400 yıldır da bütün islâm ülkelerinde uygulama böyledir. Kur'an'da zaten Şura 27'de açık açık "herkese çok rızık verilse dünyada düzeni bozulacağı, bu nedenle kimilerine az, kimilerine çok rızık verilerek düzenin sağlandığı" belirtilir...
Şalvarlı ve sarıklı kabile yapıların olduğu yerden ancak böyle ses çıkar ve demokrasiyi ümmetçiler zırvasının paravanı olarak kullanıp güya milletimin sesi diye yuttururlar. Her şeyin içi boşaldı. Burada bilimden söz etmek ancak insanın kendi kendini avutmasından öteye geçmez. Benim alt soy bağım daha yok. Cumhuriyet sonrası böyle karşı devrimin olması ve bu ülkede bilimin görünürde var ama kendisinin olmaması benim suçum değil. Çevremin suçu hiç değil. Ben mevcut iktidarın ilk seçiminde oy kullanma ehliyetine bile sahip değildim. Ne yaptıysa Atatürk'ün aydınlanma ve insanlık için onur duyulacak kazanımların yanlıs anlaşılması yaptı. Ben 1930lu yıllarda yasasam eminim daha iyi olacaktı...
SilSayın Mahdut, Siyasal İslam ile İslami Siyaset ayrıdır. Siyasal İslam dediğiniz gibiyken İslami Siyaset Hz. Ömer, Ebu Bekir misali mal-mülkün dağıtılmasını, yönetici ve halk eşitliğini esas alır. Kölelik ise düşmana karşı caydırıcı kuvvet olmasıyla kalkmamış bir istinat ve İslamın yayılması için kuvvet teşkil etmiştir. Laiklikte siyasal islam yasaktır, islami siyaset serbesttir. Örne
Silğin, referandumla, hırsızın elinin kesilmesine, nafakanın 1 yılla sınırlandıırlmasına karar vermek gibi. Siyasal islam riyakardır, bkn. Necmettin ERBAKAN'ın kızı ve miras taksimi.
Bunların kök sebebi devletin milleti ile yaptığı para arzı sözleşmesine yani “alım gücü" sözleşmesine ihanetidir. Şahsi görüşüm, reel büyümden daha fazla para basmak süte su katmak gibidir ve sözleşmeye ihanettir. Merkez Bankası'nın kendi tasarrufunda aldığı kararlar ile serbestçe para arzını artırması reel büyüme ile sınırlandırılmalıdır. Bu oranın üstünde artış için referandum v.b. gibi meramını şeffaflıkla açıklamak zorunda kalacağı demokratik kurumların anayasaya girmesi gerekir. TCMB bağımsızlığı yetmiyor, hızlıca yozlaşıyor. Yüksek para basma kararları vatandaşa kadar inmeli. O zaman israf projeleri, hazine garantili garabetleri yapamazlar.
YanıtlaSilHer şeyin başında cehaletin giderilmesi var.
SilHocam, radikal gazetesinin arşivi tekrar kapatılmış galiba. Oradaki yazılarınıza artık ulaşamayacak mıyız?
YanıtlaSilEvet maalesef Hürriyet Gazetesi eski Radikal arşivini kaldırdı. Yapabileceğimiz bir şey yok.
SilMerhaba hocam millet ittifakı seçimi kazanırsa sizi ilgili bakanlıkta görmek isteriz
YanıtlaSilBen hiçbir şekilde siyasette yer almayacağım. Kişisel kanım gençlerin siyasete girmesidir. Bizler geçen yüzyılın insanlarıyız. Kendimizi ne kadar yenilesek de bu yüzyılın insanlarının bakışı bizden farklı. Biz sokakta misket oynayarak büyüdük, sevgilimizin elini tutarken birisi görür mü diye korkarak gençliğimizi geçirdik, bugünün gençleri çok daha farklı yerlerden geçtiler. Bizim farklı koşullanmışlıklarımız var. O nedenle bence artık gençler olmalı siyasette ve onlar yönetmeli ülkeyi.
SilBizim yapacağımız şey fikrimiz, tavsiyemiz sorulduğunda (ya da sorulmadığında) görüşümüzü açıklamak ve paylaşmak olmalıdır.
İsabetli bir karar. Parti genel başkanlarının, milletvekillerinin , siyasetçilerin yerlerini gençlere bırakma zamanı geçmiştir bile.
SilBunlar dünyada emtiya fiyatları artar,resesyon gelirken hem kuru tutup, hem maliyetleri denetliyor hemde faizleri enflasyonun yüz puan altında tutuyorlar.Ülkeye çin(işkencesi)modeli uyguluyorlar.Bir sirkte bir cambaz düşünün: ipin üstünde denge kurmaya çalışırken,aynı anda ipten düşmeden hem ateşli bir çemberin içinden geçen bir akrobat hemde bu arada komiklikler yapmaya çalışan bir palyaço olmaya çalışsın,hemde neyseki benden terbiyecilikte yapmamı beklemiyorlar diye düşünürken, ipin ucunda bir arslan geburaya! gelburaya canım diye onu çağırsın.üstelik düşününki bu kişi normalde bu işlerle aslında hiç alakası olmayan bir trapezci olsun.aynen böyle.bu hayatı pamuk ipligine bağlı elemanın ipten düşmeme ihtimali neyse,sonbaharda kurun,enflasyonun fırlamama ihtimali o kadar..
YanıtlaSilEkonomik gerçekleri siyasetin nasıl bozabildiğini yaşayıp görüyoruz. İleride iktisat eğitiminin " neler yanlıştır" konusundaki derslerinde yerini alacaktır..
YanıtlaSilAslında nelerin yanlış olduğu zaten doğruyu bilenlerce biliniyor ama yanlışta ısrar edenler kabul etmiyor.
SilBence et fiyatlarina karsi deve ciftlikleri kurulmalidir. Boylelikle ucuz bir sekilde bol et ihtiyaci karsilanabilir hem de anadolu develer kervanin tarihsel gelenegine donebilir. Ayrica bir cok arap var onlar bu konuda ulkemize katma deger sunabilir. Turkiye biranda deve eti ihracatcisi olarak cari acini ve enflasyonun kapatir.
YanıtlaSilmahfi bey şimdi hükümetin yapması gerekeni halk yapsa harcamalarını kısıp kredi çekmeyi bıraksa ( sizin daha önceki yazınızda servet etkisi paradan kaçma gibi) birikim yapmaya çalışsa bu seferde ekonomik durgunluk mu baş gösterecek ülkemizde yani sürekli birşeylerin fiyatı artıyor ve biz halkda bazen buna çanak tutuyoruz kendi kendimize zam yapıyor alım gücünü düşürüyoruz tek yol merkez bankasınca faiz arttırmak mı şu anda
YanıtlaSilHalk böyle bir şey yapmaz. Biz hiçbir şeye çanak tutmuyoruz hepimiz yaşamaya çalışıyoruz. En azından iki yıl önceki standardımızı korumaya çalışıyoruz. Bütün yollar denendi. Yanlış olduğu defalarca örnekleriyle anlatılmasına rağmen bütün o boş, saçma yollar denendi. Ve ne yazık ki bir yıl önce faizi düşürmemekle sağlanabilecek denetimi şimdi sağlamak için tek yol faizi enflasyonun üzerine çıkarmak. Tabii o da yetmeyecek. Çünkü hükümet öylesine bir itibar kaybı yaşıyor ki tek başına faiz artırması hiçbir şeye yetmeyecek.
SilAk partiliyim dindarim durustum sizi ilgiyle takip ediyorum.
YanıtlaSilEğitimim biteli 3 yıl olacak ama bu yazı insanı her türlü heveslendiriyor. Teşekkür ederim Mahfi Hocam.
YanıtlaSilSevgiler
SilÜstad kaleminize sağlık faizlerin düşürülmesiyle diğer para birimleri ve emtia ve gayrimenkul fiyatlarının yükselmesi TL nin cezalalandırılması ve bir servet transferine olanak sağlamıştır
YanıtlaSilKesinlikle
SilMahfi hocam merhaba.Yazılarınızı severek okuyorum Uluslararası ilişkiler birinci sınıfım ekonomiye merakım olduğunu fark ettim.Temel bilgilerden başlamak istiyorum.Rica etsem kaynak önerisi yapar mısınız.
YanıtlaSilBenim Kolay Ekonomi kitabımla başlayın.
Silhocam , sosyal bilimlerden mezun olmayanlara finansal okur yazarlık çok zor geliyor . kendimi bu alada geliştirmeye çalışıyorum. sizin örneklerle kolay ekonomi kitabınızı okudum , ekonomi öğrencileri için kitap tavsiyelerinize de baktım. bunların haricinde önereceğiniz bir şey var mı acaba ? hala ekonomi yayınlarını izlerken zorlanıyorum ve anlamadığım terimler çoğunlukta oluyor
YanıtlaSilBenim Ekonominin Temelleri kitabımı okuyun.
SilMerhabalar hocam size birkaç ay önce sizin yazılarınızı ve kitaplarınızı okuduktan sonra akademik hayatta başarılı olduğumu ve hiçbir hedefi olmayan benim geleceği dair umutla dolu olduğumdan bahsetmiştim sizde Twitter'da paylaşmıştınız bu yazınızı hocam neredeyse bütün günümü çalışmaya ayırıyordum hedeflerime her geçen gün daha çok yaklaşıyordum fakat okuldan mezun olupta Ankara'ya memleketime döndüğümde büyük bir felaketle karşıya kaldım babamın bir ameliyat süreci oldu ve akabinde babamı kaybettim hayatta en çok sevdiğim insandı kendisi benim değişimimden gurur duyuyordu ben de her şeyimi babamla paylaşırdım bu ölüm beni inanılmaz etkiledi birçok şey benim için anlamsızlaştı motivasyonumu kaybetmiş durumdayım siz de babanızı kaybettiniz yazılarınızdan okuduğum kadarıyla siz de çok etkilenmişsiniz sizi çok sevdiğim ve idol olarak gördüğüm için bu durumu sizinle paylaşmak istedim bu durumla ilgili bana diyeceğiniz bir şey var mıdır
YanıtlaSilHocam elinize, emeğinize sağlık. Gelecekte bir noktada, umarım olmaz ama, eğer Türkiye borçlarını ödeyemez hale gelirse, devletin ihraç ettiği eurobondların durumu ne olur?
YanıtlaSilSaygılar.
Hocam benim de aklıma takılan bir soru var .
YanıtlaSilŞimdi faizler artmalı mı azalmalı mı her şey deneniyor ve asıl kalıcı sorunun üretmek olduğunu herkes söylüyor.
Bir ülkenin zenginlikleri arasında yer altı ve yer üstü kaynakları dışında insan gücü çok onemli bir kaynak olduğunu biliyoruz. Elimizde bunca işçi, mühendis, mimar işsiz bekleyen milyonlarca iş gücü olmasına rağmen bu insanları bir araya getirip neden üretime yönelik bir fabrika, döviz getirebilecek eğlence parkı vb gibi şeyler üretemiyoruz. Daha doğrusu bu işlere girişmek için neden dışarıdan yada içeriden gelecek yatırımlara ihtiyacımız var? Neden para basarak bu iş gücünü organize edip sonra ortaya çıkan ürünlerden yada hizmetlerden gelecek olan dövizle bastığımız paraya karşılık bulmuş olmuyoruz? X süre içerisinde amorti ettiğini düşünürsek sonraki seneler için kara girmemiz gerekmez mi? Bastığımız para öyle yada böyle piyasaya girince TL de bir değer kaybı olacaktır farkındayım ancak x süre sonunda bu değer geri kazanılmış olmaz mı ve sonrasında da TL değeri ilk güne göre artışa geçmez mi ?
Atıyorum parayı basıp tüketime sürmüyoruz sonuçta direk döviz getirebilecek üretime ve hizmetlere yönlendiriyoruz bu sayede işsizlik çok düşük rakamlara çekilip hızlı büyüme elde edilemez mi?
Sizce bu konuda mantık hatası mı yapıyorum? Ya da bu bahsettiklerim zaten başka ülkelerde uygulanıyor mu?
Saygıdeğer Hocam,
YanıtlaSilSon zamanlarda okuduğum iktisat çalışmalarının birinde yazar; ''Sosyal bir bilim olan, dolayısıyla laboratuvarı da olmayan ekonomi biliminin ve iktisatçıların yaşanılan ekonomik resesyonları birer laboratuvar olarak kabul edebileceklerinden'' bahsediyor. En büyük gerçeklerin resesyonlar & krizler tarafından ortaya koyulduğu yaklaşımı sizce de hoş bir yaklaşım mıdır. Bir musibet bin nasihatten yeğdir. Smith'in karşısına Keynes' i, Keynes'in karşısına Friedman' ı, sonra Friedman'ın karşısına tekrar Keynes'i çıkaranda krizler. Şubat 1994, 2001, 2008, 97 Doğu Asya, 2002 Arjantin, 2011-Yunanistan, 98 Rusya.. Krizler değişse de, laboratuvar sonuçları, tahliller ve reçeteler değişse de krizlere benzer yanlış politikalar/hedefler veya hatalı para politikarı ile gidiliyor. Gidilecek. 1973'ü Opec dışsallığı sebebiyle bir kenara koyarsak finansal şokların temel unsurları değişmiyor. Değişmeyecek. Sevgiler. Saygılar.
"Analiz yapabilen bir iktisatçı olmak için çok çalışmak ve çok okumak gerekiyor. Bu okumalar yalnızca ekonomi alanıyla da sınırlı kalmamalı." Bizlere okuma/kaynak önerilerinde bulunur musunuz Mahfi Hocam ? Şimdiden teşekkür ederim...
YanıtlaSilHocam, özellikle enflasyonla mücadelede denenen politikaların sonuçlarına vurgu yaparak tutarlılık eksikliğinin önemine dikkat çekmişsiniz. Peki, Türkiye'nin ekonomi politikalarında tutarlılık ve istikrar sağlamak için hangi adımlar atılabilir ve bu konuda yapılacak değişiklikler ekonomiye nasıl bir yön verebilir?
YanıtlaSil