ABD ve Avrupa’da da Faiz Enflasyondan Düşük

ABD’nin parası dolar, Avrupa'nın parası euro. Her iki para da rezerv para yani bütün dünyada alış verişlerde kabul edilen paralar.

ABD’nin de Avrupa’nın da dış borcu da iç borcu da dolar ve euroyla ödeniyor. Yani bastıkları parayla hem iç borçlarını hem dış borçlarını ödeyebiliyorlar. 

ABD de Avrupa da yine bastıkları parayla petrol, doğal gaz, altın, buğday gibi her türlü mal ve hizmeti dünyanın her yerinden alabiliyorlar. Paraları, rezerv para statüsünde olduğu için, bu alış verişlerde sorgusuz sualsiz kabul ediliyor.

Amerikalılar da Avrupalılar da kendi paraları dışında bir parayı yatırım aracı olarak kullanmak ihtiyacı duymuyorlar. Çünkü dünyadaki en değerli (geçerlilik anlamında) paralara sahipler. O nedenle bankada mevduat olarak kendi paralarını tutuyorlar ve ölçü olarak hiçbir işlemlerinde başka bir parayı kullanma ihtiyacı duymuyorlar. Dolayısıyla onların enflasyonuyla paralarının dış değeri arasındaki ilişki yüksek değil. Onlardaki enflasyon daha çok para arzının yükselmesinin yarattığı talep artışından ve enerji ve emtia fiyatlarında uluslararası fiyatların yükselişinin maliyetlerde yarattığı artıştan kaynaklanıyor.

O nedenle faizi düşük tutabiliyorlar.

Onların faizi düşük tutmasının paralarının dış değerine etkisi sınırlı kalıyor. Çünkü dediğimiz gibi paraları her yerde genel kabul görüyor.

ABD ve Avrupa faizi artırırsa ne olur?

İnsanlar tasarrufu artırır, harcamalarını azaltırlar. Bu durumda talep kaynaklı enflasyon geriler ama kredi kullanımı pahalanacağı için yatırımlar ve dolayısıyla büyüme de düşer.

ABD ve Avrupa, büyümenin düşüp ekonomilerinin resesyona girmemesi için faizi düşük tutarak enflasyonun bir süre yüksek gitmesine razı oluyorlar. Büyük olasılıkla bir süre sonra Ukrayna savaşının sona ereceğini ve enerji fiyatlarının düşeceğini, tedarik zincirinin onarılacağını ve emtia fiyatlarının normale döneceğini o zaman da enflasyonun düşeceğini umuyorlar.

Bizim paramız TL. TL, rezerv para değil yani bizde ve çok sınırlı bazı dış ilişkilerde alış veriş aracı olarak kullanılabilse de genellikle dış ödemelerde ödeme aracı işlevi göremiyor.

Biz, bastığımız TL ile, dövizli olmayan iç borçlarımızı ödesek de dövizli olan iç borçlarımızı ve dış borçlarımızı TL ile ödeyemiyoruz, alacaklılar dolar ya da euro istiyor. O zaman dövizli iç borçlarımızı ve dış borçlarımızı ödemek için dolar ve euro bulmamız gerekiyor. Öyle olunca bu paralara talep artıyor ve TL değer kaybederken kurlar yükseliyor.

Aynı şekilde petrol, doğal gaz, altın, buğday gibi malları dışarıdan alırken satıcıları bu malları TL ile satmadıklarından yine dolar bulmamız gerekiyor. Bu ithalat için dolar aradığımızda kur yine yükseliyor. 

TL, sürekli iç ve dış değer kaybeden bir para olduğu için tasarruf sahipleri, değerini koruyabilmek için paralarını dolar veya euroya çevirerek saklamayı tercih ediyorlar. Yani aslında birer para olan dolar ve euro, bizde yatırım aracı işlevi görüyor. Ayrıca birçok işlem dolar esas alınarak yapılıyor. İşin en tuhaf yanı devlet de bastığı paraya yani TL’ye sahip çıkacak yerde köprü, otoyol vb. geçiş ücretlerini ve mevduat faizini de kur korumalı mevduat adı altında başta dolar olmak üzere yabancı paralara endeksliyor. Bütün bunlar dolara olan talebi artırıyor ve kur yükselirken TL değer kaybediyor.

TL, bu şekilde yabancı paralara karşı değer kaybettikçe ithalatımız pahalanıyor.

Kurlardaki yükseliş sonucu üretimimiz içinde ithal girdilerin ve yabancı parayla alınan borçların finansman maliyetinin yükü arttıkça üretim maliyetlerimiz artıyor ve sonuçta enflasyon yükseliyor.

Bizim faizi düşük tutmamız paramızın dış değerini düşürüyor, çünkü ülkede devletin de bilerek bilmeyerek teşvik ettiği bir dolarizasyon var. İnsanlar paralarını, enflasyondan düşük faizle TL’de tutacak yerde dövize yöneliyor. Döviz talebi artınca da kur ve enflasyon yükseliyor.

Biz faizi artırırsak ne olur? Artırdığımız düzeye göre olacaklar değişir. Çok zor ama diyelim ki faizi enflasyonu karşılayacak bir düzeye (yüzde 80) çekmiş olalım. Bu durumda harcamalar ve dolayısıyla talep aniden kesilir, tasarruflar artar. İnsanlar birikim için dolar veya euro talep etmeyi büyük ölçüde bırakır, TL’ye ciddi bir dönüş başlar. Bunun sonucu olarak kur geriler, TL, yabancı paralara karşı ciddi olarak değerlenir, ithal girdiler ucuzlar, üretim maliyetleri düşer ve dolayısıyla fiyatlarda gerileme başlar. Bunların sonucu olarak enflasyon da hızla düşüşe geçer. Ne var ki bu hamle sonucunda talep düşüşüyle birlikte kısa vadede üretim ve dolayısıyla büyüme de hızla düşer. Faizler çok yükseldiği için yatırımlar tamamen durur, ekonomi küçülmeye gider. 

ABD ve Avrupa, enflasyonun, hedef olarak gördükleri yüzde 2’nin üzerine çıktığı anda faizi artırsalardı bugünkü enflasyon sıkıntısını yaşamayacaklardı. Her ne kadar faizin fiziksel etkisi zaman alsa da beklenti etkisi derhal kendisini gösterir.

Türkiye ise hatayı enflasyonun yüzde 19 olduğu ve geleceğin net görünmediği bir ortamda faizi yüzde 19’dan yüzde 14’e kadar indirerek yaptı. O dönemde Merkez Bankası, bırakın artırmayı, mevcut faize hiç dokunmasaydı bugün Türkiye bambaşka bir yerde olacaktı.

Özetle söylememiz gerekirse ABD ve Avrupa’nın faizi artırması enflasyonla yani paralarının iç değerinin düşüşüyle mücadele için, bizim faizi artırmamız öncelikle kuru tutmakla ve sonra enflasyonla mücadele için gerekli. Her ikisinde de faiz artırımı büyümeden fedakârlıkla sonuçlanır. Bizde faiz artık yalnızca enflasyonla değil sürekli yükselerek enflasyonu besleyen kurla mücadelenin bir aracı haline gelmiş durumdadır.

Yorumlar

  1. Mahfi bey elinize, ağzınıza sağlık. Çok sade ve güzel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler. Çok aydınlatıcı bir yazı.

      Sil
    2. Hakkaten Mahfi bey köydeki kahvedeki en geri kalmış adam bile anlayabilir . Kaleminize sağlık. Keşke başımızdakilerde anlasa artık

      Sil
    3. Eleştirileriniz genel olarak haklı olmakla beraber iki hususa eksik veya yanlış temas edilmiş. Birincisi, kur korumalı mevduat da dövize endeksli olduğu için döviz talebini artırır denmiş. Ben buna katılmıyorum, vade sonunda para yine tl.de, yani kur korumalı mevduatta kalıyorsa bu bir döviz talebi yaratmaz. Ancak, dövize çevriliyorsa yaratır. Görüldüğü kadarıyla, kur korumalıya yatırılan tl. vade sonunda yeniden kur korumalıda kalıyor bu yüzden döviz talebinde bir artışa yol açmıyor. İkincisi, faiz artışının tl.ye talebi artıracağını ve bunun döviz talebini azaltacağını, bunun da ithal girdilerin fiyatlarını düşürerek enflasyonda düşüşe sebep olacağı söylenmiş, buna kısmen katılıyorum. Evet bizim üretim sektöründeki girdilerin çoğu yarı mamul ithallerden oluşuyor, ama ithalat pahalandıkça bu yarı mamuller yurtdışından ithal edilmek yerine yurt içinde üretilmeye başlandı. Dolayısıyla bu dahi döviz talebini azaltıcı etkide bulunabilir. Öte yandan ithalatın önemli bir kısmı, mamul ürünlerden oluşuyor, yani ithal ediliyor ve satılıyor. Bunların birçoğu yurt içinde de üretiliyor. Bunların azalması da döviz talebinde aşağı yönlü bir etki meydana getirir ve dahili üretimi teşvik eder. Onun dışında gayet güzel bir analiz. Teşekkür ederim.

      Sil
  2. Ülkede enflasyon ve ithalat giderleri bir hayli artarken büyümeye devam etmek ne kadar doğru?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyümek belki iyi ama enflasyonla güdülmüş bir tüketim önderliğinde sağlıksız büyüme iyi değil.

      Sil
    2. Hocam elinize kaleminize sağlık çok net her konuyu açıklamasınız saygılar

      Sil
    3. Hocam büyümek ne oluyor kim büyüyor, vatandaşın bu günkü maaşının alım gücü 2019'a kıyasla bile düşük, kim nasıl büyümüş oluyur bu durumda

      Sil
    4. Adsız 1901,
      Yazdığınız durumda vatandaş küçülmüşse, bazı vatandaşlar küçülen vatandaşın kaynakları ile büyümüş demektir.

      Sil
    5. Mahfi hocam araba ve ev alamıyoruz ne olacak böyle nereye kadar gidecek bu fiyatlar aldığımız maaşı 10 sene 20 sene biyeremi bağlayalım milyon olmuş hepsi şaka gibi fiyatlar

      Sil
  3. Hocam, "TL ile iç borç ödesek de dış borç ödeyemiyoruz" demişsiniz. Hatırladığım kadarı ile Eylül 2021'de iç borç stoğunun 1/4'ü dövizdi, herhalde şu aralar 1/3'e gelmiştir. Yani "at izi it izine karıştı" diyerek instagram'dan istifa eden dahi damadın müthiş buluşu olan "dövizle iç borçlanma" uygulaması sayesinde sizin benden çok daha iyi bildiğiniz üzere artık TL ile artık iç borç da ödeyemiyoruz, iç borç faizleri anaparayı çoktan geçti ve katlayarak büyüyor.

    Kısacası, ekonomiyi öldürdüler, cesedin ayağına halat bağladılar, halatın ucunu Nebati'ye verdiler, çektiriyorlar. Arada sırada cesedin eli kolu çalılara takılıp hareket edince "gördünüz mü, aslan gibi maşallah, bakın nasıl da el sallıyor" diye propaganda yapmaya çalışıyorlar ama herkes o cesedin ölü olduğunu biliyor. Bakalım nereye kadar çekebilecekler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne kadar güzel bir benzetme oldu öyle. Sen de bir blog açı ver orada yaz. Mizahlı ekonomi okuyalım biraz da. Bu aralar ihtiyacımız var.

      Sil
    2. Sevgili Mahdut Mesuliyetli, çok önemli bir noktaya değinmişsiniz. İç borçların da bir kısmı dövizli ve dövize endeksli olduğu için onlara da döviz bulmak lazım. Yazıma ekledim. Katkınız için teşekkür ederim.

      Sil
    3. Adsız 10:07
      Mizahlı ekonomi okumak istiyorsan ekonomi yönetiminin en tepeden en alta yaptığı "ciddi" açıklamaları oku, ben de onlardan ilham alıyorum...

      Rica ederim hocam, eklemeniz bence de iyi olmuş...

      Sil
    4. Mahdut Bey, çaldım valla Türkiye ekonomi tanımınızı ve paylaştım. İsminizi vermedim ama alıntı dedim. Size geri dönerse hiç şaşırmayın.

      Sil
    5. Sayın PMS,

      Mahdut Mesuliyetli'den aldım deseniz de bana dönebilir, sıkıntı yok :))

      Sil
    6. 95-96 üni öğrencisiyken, insanların TV de kendi hayatları yerine lüks hayatları izlemesi dikkatimi çekti. Bir de İstanbul'un o dönemki kentleşme sorunu. Bozuk kentleşme kendi trafiğini yaratıyordu.

      AkMerkez yeni bitirilmiş, sosyete - varlıklı kesimce kullanılırdı, bir kısım parasız üni gençliği de klimalı binada gezip bakınmayı adet edinmişti.

      Şehrin de bozuk yapılaşmasının sonucuydu. AkMerkezde oturanlar AkMerkezde çalışmaz, başka yerlere işe gider, başka yerlerde oturanlar AkMerkeze çalışmaya gelir, sabah akşam iki kere trafiği şişirir, gün içinde de etraftan alışverişe gelenlerin, AkMerkez ofisleri, evleri, işyerlerine hizmet veren servis araçlarının AkMerkeze trafiği olurdu.

      Uzun yazdım, şimdi açıklayacağım.

      Kriz kelimesi çok kullanılırdı, insanların yanlış yere bakması ve şehrin bozuk altyapısı yüzünden, arkadaşlarıma "Hiç kriz olsa, bu kadar araç trafik olur mu? Hiç lüks AVM ler dolar mı?" sözünü kullanırdım. Üretmiştim.

      İnternet yaygınlaşınca, dönemin yaygın forumlarında da çok kullandım. Lümpenler de ekonominin iyi olduğunu savunmak için kullandı.

      98 krizinde üniversite yıllarında, otobüste özellikle Taksim, Beşiktaş, Levent gibi İstanbul trafiğinin yoğun olduğu yerlerde arkadaşlarıma söylerdim, bi kere Beşiktaştan Taksime giderken hacı amcanın tekinin de çok hoşuna gitti, bah gençler ne gözel biliyor, heç griz olsa boo gadder araba yolda olur mu dedi.

      O söz yürüdü gitti, ekşisözlük çıktı, orda da lümpenlerin sık kullanılanları arasına girmiş.

      Yollar dolu, avm'ler dolu sözünün çıkışı budur.

      Sil
    7. ''Herkes o cesedin ölü olduğunu biliyor '' ceset, zaten ölü insan bedeni demektir; anlatım bozukluğu var.

      Sil
    8. Cesedin canlı olduğunu iddia edenlere bir itirazı yok da ölü olduğunu bilenlerde anlatım bozukluğu saptamış arkadaş :))

      Sil
    9. Yazar o son yerde vücut demek istemiş, "herkes o vücudun ölü olduğunu biliyor".

      Yorum yazarken, çoğu kişi aynı anda başka bir iş de yapıyor. Bu tip masum bozukluklar normaldir.

      Sil
    10. Cesedin canlı olduğunu iddia edemezsiniz. Ceset, ölü demektir; ölü olan canlı olamaz. Bu iddia tartışılmaz bile . Iddia sahibini derhal tedaviye almak gerekir aynı zamanda bu iddiayı ciddiye alanları da. Ceset yerine, ''beden'', ''vücut '' gibi kavramlar daha uygundur diye düşünüyorum. Sadece düzeltmeye çalıştım yanlış anlaşılmasın

      Sil
  4. Merhaba hocam,
    Kaleminize sağlık yine çok güzel açıklayıcı bir yazı olmuş. Ek olarak bence faiz artırımı yapıldığı sırada enflasyon düşürülerek süre kazanılmış olunacak. Bu kazanılmış süre zarfı içerisinde yapısal reformları uygulamak gerektiğini düşünüyorum. Aslında çözüm yolları var ve adım adım uygulanabilir fakat bunu tercih etmiyoruz. Umarım bu durum içerisinden bir an önce kurtuluruz(her ne kadar öyle olacağını düşünmesem de) ve ülkemiz için daha kötü günler görmeyiz.

    YanıtlaSil
  5. Hocam MB gevşermi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha ne kadar gevşesin bilmiyorum. Enflasyonun % 78 olduğu yerde faizi % 14'de tutuyor, para da basıyor. Daha ne kadar gevşer ki?

      Sil
    2. MB likit hale geldi, elle tutamıyoruz, az daha gevşerse gaz olup uçacak.

      Sil
  6. Hocam ya kura çıpa yada lirada n sıfır atmak ihtiyacı görürmü?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kur cipasi icin rezerv gerekir. rezerv yoksa serbest piyasadan farkli bir resmi kura donusur cipa olarak belirlenen kur. sifir atma sonrasinda kurda istikrar beklentisi yaratmakla mumkun ve genellikle cok sifirlar olustuktan sonra gundeme gelen bir konu..trx

      Sil
  7. Hocam faiz artışı resesyon getirir,resesyonda iflasları getirir .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Enflasyon böyle devam ederse onlara ek olarak daha kötü gelişmeler de olabilir.

      Sil
    2. enflasyon böyle devam ederse diye sorun olan hem pahalı hemde fakir bir ülke olur diye anladım yanliş mi anladım

      Sil
  8. sürekli soylemek istediklerimizi sizin yazılarınızda okuyunca bir tür kişisel tatmin olusuyor . Umarım sizi okuyanlar sadece aynı mahallenin fertleri degildir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok kez düşünürdüm, nasıl düzeltilir diye.
      Ne Mahfi hocamın, ne bizim tüm mahallenin fertlerinin çabası yetmez.

      Şuraya rastgele bir futbol maçı tribün görüntüsü koydum.
      Kayserispor denk geldi.

      https://www.youtube.com/watch?v=KDBcCoKG-n4
      https://www.youtube.com/watch?v=ujwXcgr_1og

      Gençlerin yüzlerine bakın, teker teker. Kaçı bizim mahalleden?
      Bu gençler için çabalıyoruz, ama bu gençler farkında değiller.
      Şöyle bir bakın, kaç tanesi bunları istemeyi bilecek olgunluğa erişebilir?
      Kaç tanesi fark edebilir?

      Bu çocukların istemesi çok şeyi değiştirir.
      Bu çocuklar bırakın okumayı, hiç Mahfi hocanın ismini duymuş mudur?
      Mahfi Eğilmez'i okuyan mı çoktur aralarında, yoksa Merkez Bankası Başkanı Mahfi Eğilmez'i tanıyan mı!?

      Ceplerinden sigaralarını izinsiz alamazsın, tüm geleceklerini alırsın farketmezler.

      Tüm Türk entellektüel insanı böyle iki bilemedin üç tribünü zor doldurur.
      Hayatımızı bunların babasının tercihleri mahfetti, bunlar da eğittiğimiz gençlerinkini .
      Tuzla'daki eski mahallemde, telefonunu gösterci bir dayı var.
      Gençliğini bilirim, hiç bir işte tutunamaz, orda burda mevsimlik iş bulursa çalışırdı.
      Bir de kötü gecekondusu vardı, tapusuz, öylesine yapılmış.
      Mahallemde öğretmen eşlerden oluşan bir aile vardı, evin hanımı edebiyat öğretmeniydi.
      Dünyanın en nezaketli insanları, temiz konuşanları. Kendileri gibi nazekatli bir kız yetiştirdiler.
      Borçla harçla evlerini almışlardı.
      Dayı, gençliğinde tabi bu insanlarla muhatap olamazdı, iş olursa sabahları getir götürlerini yapar, apartmanlarını temizlerdi. Çoğu da mahallenin insanı parasız kalmasın diye hayrına verilen işlerdi.
      Babam bi ara uğraştı, evi derme çatma, kafalarına yıkılır, hem böyle uygunsuz ev olmaz, başka yere gitsinler, ama dinleyen yoktu, adam sende kime ne gariban gelmiş işte.
      12-15 sene olmuştur, dayı tapuyu alıp, mütahite 5 kat diktirdi. 4 dairesi var, 3ü kirada.
      Öğretmen eşlerden erkek olan vefat etti, evlerini mütahit yıktı, bunlara yine bir daire düştü.
      Mütahitler de eminim düzenin siyasilerine yedirmiştir.
      Anneli kızlı oturup, emekli maaşı ile geçiniyorlar. Kızları da ara ara iş bakıyor, bazen çalışıyor, bazen iş bulamıyormuş, o da devlete girmek istiyormuş.

      O taraftarlar okumuş, bilinçlenmiş bireyler olsa, bu kız üretken aydın bireylerden eş bulsa, anne babası gibi eşiyle çalışsa, üretse.

      Öyle bir zamanda bizler de pek düşünmeyiz herhalde ülke nasıl kurtulur diye?
      Ülkenin sahipleri ülkelerini kurtarırlar.

      Hayat böyle bir yer işte.

      Sil
  9. Hocam patronlar enflasyonu seviyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyüme mi enflasyon mu ikileminde kaldıkları için enflasyonu tercih ediiyorlar.

      Sil
    2. Eskiden bu yanılgıya düşüyorlardi ama artık onlar da uyandı sanırım. Yüksek enflasyon Özkaynaklari ve sermayeyi eritir. Uzun vadede de ekonomiye / patronlara ciddi zarar verir.

      Sil
    3. Yuksek enflasyon is verimliligini bozar. Fiyat belirleme pazarda tutunma etiket belirleme gibi yeni ekstra her zaman gozden gecirilen alanlar olusturur bu alanlarda calisacak kisiler de ekstra maliyettir. Dahasi calisanlar ile patronlar arasinda isin nasil gelistirilecegi yeni urunler yeni pazarlar bulma konulari degil de daha cok zamlar konu edinilir. Yani is konusulmaz... Depolama mal stoku etme maliyeti olusur. Firmalar enflasyoindan korunmak icin onlarda erken bolca hammadde aramali veya toptan mal alimi yaparlar bu mallari korumak icin yeni depolar guvenlik isitma sogutma vs maliyetleri olusur.Hatta zamanla satilmayan elde kalan curuyen korozyana ugramis urunler istemeden israf kavrami verimsizlikle ortusur. Buna gozyumulur.
      Enflasyon iyidir ekonominin carklarinin yaglanmasi icin. Ancak bu belli seviyelerde olursa iyi olur. %4 ve altinda enflasyon herkes icin iyidir diyebiliriz.

      Sil
    4. patronlar enflasyonu degil aldiklari dusuk faizli krediler ve dusen isci maliyetleri sayesinde ettikleri kari seviyorlar. yani kaynak transferini. trx

      Sil
  10. Hocam enflasyon dalgası büyümeye devam edermi?

    YanıtlaSil
  11. Enflasyon borç siler,kişisel görüşüm döviz bulmakta zorlandığımız şu günlerde dışarda enflasyon yükselebildiği kadar yükselsin borçlar tahrip olsun bizim halkımız 2013te birazcık yaşasada hiçbir zaman Refah nedir bilmediği için Enflasyonun yarattığı tahribattan fazla etkilenmez bizim standardımız haline geldi.
    Türk Lirasını değerlendirmek içinde ben olsam bulunduğu iddia edilen Doğalgazı hedge eder 10 senelik kullanım hakkını satar gelen parayla borçları sıfırlayacak düzeye indiririm Halkada derimki bak borç ödedim bu halk nası olsa yer

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye, sürekli olarak bu tür mucize gibi görünen ama geleceği mahveden buluşlarla bu noktaya geldi.

      Sil
    2. @isimsiz 11:24
      Sorunun parçasısın.

      Sil
    3. Kredi notu düşük yerin gazını, malını, mülkünü kimse hedge etmez.

      Enflasyon, eski borcun ödenmesini kolaylar,
      Yeni borcun maliyetini yükseltir,
      Eldeki sermayenin ederini de düşürür,
      Borçlanma kapasiten azalır,
      İstesen de borç alamaz, sermayeyi ucuza kaptırırsın.

      İsimsiz gibileri çok var, bir tane doğru yazıp,
      ardından kendilerince mantıklı ve hayali başka bir olayla bağlayıp, sonuç üretmek, kendince haklı çıkmak.

      Bu mantık dincilerde yaygındır.

      Hayatları boyunca, hayali olmamış bir şeyi sözde ispat etmek için debelene debelene bir gerçek ile ilintilendirme, ardından kendilerince mantık üretip kendince haklı çıkmaya çalışan, hacı, hoca, siyasetçi hitaplarını dinleye dinleye böyle olmuşlardır.

      Geçen kafede oturmuş, yemek yiyorum, karşımda camiide cuma günü, halk kaldırımlara seccade atmış hocayı dinliyor. Duyuyorum. Tabi konu İbrahim kıssası, oğlunu dağa çıkarmış, kesecekken, gökten koyun gelmiş.

      Hınca hınç dolu cami, Şişli meydanı dolu, bir tanesi de demiyor ki;
      "Ağa, madem bu kadar oğul istemiş, niye oğlanı kurban kestiriyor? ", biri demiyor ki
      "Ağa, bu adam nasıl peygamber, hiç oğlanı kestirmeyi vaat eder mi?" biri de demiyor ki
      "Ağa, gökten canlı koyun nasıl iner?".

      Hoca devam ediyor, "şükür ki kurban farz oldu da evlatlar kesilmekten kurtuldu",
      cemaat de bir rahatlıyor, "yaa iyi ki kurban geldi".

      Bunca adam, okumamış. Beyinlerine çocukluktan beri basmışlar hikayeyi, basmışlar sözde bilimle karışmış lafları, beyin iptal olmuş, algılama bitmiş.

      isimsiz aga'ya ne desen boş. bunlara hee he diyecen, böyle zamanlarda malını mülkünü toplayacan, kendine kiracı, işine taşıyıcı yapacan, reislerini sırtlarına almışlar, bi de seni alsınlar.

      Yürrü diyecen üstten, başkaca da muhatap olmayacan.
      Yapamam diyorsan da bu diyardan gidecen, ama asla ve asla aralarına karışmayacan, asla muhatap olmayacan.

      Sil
  12. Mahfi Bey çok sade ve anlaşılır yazmışsınız, teşekkürler.Bütün bu makro veri ve beklentilerin yanında, en azından kısa vade için mikro beklentilere değinirseniz faydalı olacaktır.Çünkü bugünkü enflasyonun peşinden koşma ve bollaşmış para yüzünden suni refaha aldanan çok kişi var.

    YanıtlaSil
  13. Hocam insanların alım gücünün azalması ev araba gibi yatırım olarak kullanılan malların fiyatını düşürecek mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Araba ithal olduğu için kur değişmedikçe ve üzerindeki vergiler düşmedikçe ucuzlamaz. Buna karşılık ev fiyatlarında ciddi düşüler olabilir.

      Sil
    2. Hocam ev fiyatlarında maliyet düşerse mi düşüş olur

      Sil
  14. Emeğinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş. Gayet anlaşılır yalın bir anlatım olmuş 🙏🏻🙏🏻🙏🏻

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler sayın Eğilmez,
      Bu kadar açık bir gerçeklik nasıl ıskalanır.
      Sadece siz ve bir kaç ekonomistin açıklamalarını uygulasalar bu işler düzelir.
      Fakat KİBİR o kadar yüksekki.

      Sil
  15. veysel beyin kitabını okudum. oradada kesin bir borç eşiği vermemiş sadece 1 trilyon üstü potansiyel getirili 800 milyarlık ekonomi yıllık 5 büyümeyle 40 milyarlık bir büyümeyle kısa ve orta dönemli borcumuzu ödeyemeyiz demiş sadece. dünyada neredeyse her var olan ülke bu noktada değil mi? mesela gelişmiş ülke statüsünde olan yunanistanın dış borcu inanılmaz bir boyutta ve euro kullandığı için devalüasyon yapıp ucuzlayamadığına göre daha çok borç alacak. O zaman niçin yunanistandan kötü durumdayız? rezervlerimiz yok dersek yunanistanın rezervleri de o borcu ödeyemez.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru ama Yunanistan doğu politikaları uygulamaya başladı. Biz yanlışta ısrar ederek her alanda daha kötüye gidiyoruz. Asıl gösterge budur yatırımcı veya borç verici açısından: Ekonomi iyiye mi gidiyor kötüye mi?

      Sil
  16. Hocam tespitleriniz çok güzel aklım almıyor sizin gibi usta kalemlerin uyarılarını yöneten sınıf nasıl dikkate almaz bu ısrar neyin hedefi kimleri zengin ediyoruz. Nasil paranızın pul olmasına ve ülkemizin yabancı istilasına bu kadar izin verebiliyoruz

    YanıtlaSil
  17. Çok güzel bir özet olmuş.. Elinize sağlık..Günlük okuyup ettiklerim sonucunda bunuda okyucunca kalıcı net bir bilgi oldu benim için...

    YanıtlaSil
  18. Kaleminize sağlık Mahfi Bey. Sizin gibi ehil kişileri siyasette görebilecek miyiz? Geleceğe dair bir planınız var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ olun. Ben siyaset insanı değilim, bilimle uğraşmayı severim, özgürlüğüme düşkünümdür, hiçbir görüşe veya lidere körü körüne bağlanamam, beğenmediğim bir görüşü destek verdiğim kişi bile söylese savunamam. Böyle insanların Türkiye gibi biat kültürüyle iç içe olduğu bir ülkede siyasete girmesi kolay değildir. Girse bile orada kalması ve yükselmesi çok zordur.
      Öte yandan ben artık 72 yaşındayım. Bizim siyaset zamanımız geçti. Artık gençlerin siyasete girmesi eskinin köhnemiş görüşlerini değiştirmesi gerekiyor. Ben böyle inanıyorum.

      Sil
    2. Değerli hocam. Enflasyon faiz arasındaki fark bu kadar açılmışken tcmbn faizleri bir anda %25e çekmesi de piyasadada anlamlı bir fark yaratmaz o halde. Piyasa bu artışı ancak ekonomik modelde değişikliğe gidildiğine ikna olursa fiyatlar, doğru mudur?

      Sil
    3. Türkiye'nin sorunu faizi çok aşmış durumda.

      Sil
  19. Hocam Selamlar,
    ABD veya AB’nin resesyona girmesi gelişmekte olan ülkelere yarar mı? Yoksa yatırımcılar negatif faiz verse dahi dolar veya Euro’da mı beklerler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ABD ve AB'nin resesyona girmesi gelişmekte olan ülkeleri perişan eder. Çünkü mallarını ihraç edecek yer bulamazlar.

      Sil
    2. Gelismekte olan ulkeler simdiden perisan.

      Sil

  20. Hocam lirada değer kaybı nereye kadar kabul edilebilir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kabul edilebilir sınır aşılalı çok oldu.

      Sil
    2. Bişeycikler olmaz, 17 lira nedir ki? Döviz çok ucuz bu fiyata, ihtiyacınız varsa alın, bi daha bu seviyeleri göremez, sene 30 olunca bu sözümü hatırlarsınız.

      Sil
  21. Eu zoneda durum cok ilginc enflasyon farklari olusuyor mesela bazi ulkeler %21e kadar enflasyon varken bazi ulkelerde genel ortalama %8in altinda enflasyon soz konusu. Eu bolgesinde faiz arttirma konusu cok certefilli bir surece evrilebilir yani kolay olmayabilir.
    EU bolgesi aslinda enflasyon yaratarak issizlik denklemini cozmek istiyor da olabilir paranin degerinin dusmesine razi olarak hem kisisel borclarin hem de kamu borclarinin reel olarak azalmasini saglamak istiyorda olabilir.
    Her ne hikmet gecerli olursa olsun su gercek ortaya cikti enerji donusunumu yapmayanlarin hangi politka uygulanirsa uygulansin basarili olamayacagi bundan oturu enerji bagimliligina karsi politikalar yesil politikalar hatta nukleer santraller gerekliligi apapcik ortaya cikti
    Bana kalirsa artik eski paradigmayla bu isleri anlamamaizin zor oldugu asil gercek olan eski paradigma dusuk enflasyon fiyat istikrari issizlik ne olursa olsun mantigi
    Halbuki gelinen noktada dusuk issizlik kavraminin daha onemli oldugu dusuk issizlik dusuk enerji maliyetleri surecinin daha surdurulebilir oldugu bir surece girildi.
    Bence faiz kavrami artik enflasyon uzerinden ele alinmasi gereken bir yapidan cok daha cok issizlik orani uzerinden ele alinabilecek bir surece evriliyor olabilir. Enflasyon- faiz diyalektigi
    faiz-issizlik orani diyalektigine girmis olabilir. Her iki yaklasimda birbirne diyalektiktik paradoks bir yapi sunmakta ters oranli yapilardir.
    Belkide fischerin miktar teorisi yeniden ele alinip gunumuze uyarlanabilir.

    Yeni bir dunyadayiz. Bence tum para birimleri bakira baglanmali. Issizlik orani uzerinden faiz orani belirlenmeli.

    YanıtlaSil
  22. Hocam ; sizin snalizlerinizi yorumlarınızı okuyunca , kararlarınızı gerçeklere yakın oluyor...Ama ülkemiz insanı okuma özürlü...Prof. ünvanlı veya bekonomist ünvanlı olgun yaştaki bazı kişilerin söylediklerine bakınca insan aklından şüphe ediyor...Gözümüze baka baka 2 kere 2 5 eder diyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuma özürlü olmanın yanı sıra bildiği yanlışları doğru zannetme ve doğrusunu dinlememekte inat etme gibi bir yetişme tarzı var.

      Sil
  23. Hocam merhaba, enflasyonun %80 seviyesinde olduğu bir ülkede faizi %14'de inatla tuttukları halde muhalefetin bu konu hakkında yeteri kadar isyanda bulunmaması, gelecekte iktidar olduklarında da faizi enflasyon kadar yükseltmeyeceklerinin göstergesi olabilir mi ?

    YanıtlaSil
  24. Hocam ABD ve Avrupa enflasyondan neden bu kadar çok korkuyor da %9'a çıktığında hemen faiz silahını çekiyor? Biz yıllarca %70'ler 80'ler civarı yüksek enflasyonla yaşadık. Bir şekilde yaşadık. Enflasyon ABD ve Avrupa'da da bir kaç sene %70'ler 80'lerde dursa ne olur?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. https://marksist.org/icerik/Yazar/5926/mobileRedirect

      Sil
    2. Siz hocamızın paylaştığı yazıdaki aradan sıyrılan nazileri malum parti ile değiştirin.

      Almanya da güçlü bir işçi sınıfı vardı, ona rağmen faşist naziler iktidar olabildi.
      Burda işçi sınıf yok, yerine dinci sınıf var. Naziler ülkeyi savaş ile dağıtınca, işçi sınıf bir şekilde yine üretimi artırdı, ülkeyi toparladı. Tabi ona rağmen bile Almanya ikiye ayrıldı. Malum ülkenin dincileri üretime de yaramaz.

      Ülkemiz ayrılırsa, Kürdistan, Kuzey Suriye veya Arap Cumhuriyeti, BM veya Nato kontrolündeki Batı ve Boğaz lar, Orta bölgesinde dinciler, Kuzeyinde de Rusların hakimiyetinde 5 bölgeye bölünür. Bir daha da birleşemez. Şimdilik uzak ihtimal bu yazayım.

      Türkiyenin kaynakları ile iyice yönetilemez hale geldiğinde, böylesi parçalı bir vaziyet Batının daha çok işine gelir. Niye? Yapılmış ispatı da var. Sevr anlaşması.

      Daha önce Batının, Osmanlıyı Sevr den önceki 100 senede 5 kere, İngiliz ve Fransız ordularının bizzat desteği ile kurtardığını yazmıştım. Hatta, Fransız ve İngiliz askerin her isyana koşması maliyetli olduğu içindir ki , Osmanlı isyanlarını bastırabilsin diye Asakir-i Mansurreyi Muhammediyye diye yenilikçi bir ordunun da kurulmasına ön ayak oldular.

      Batılılar, Stalin döneminde Türkiyeyi Nato birliğine alarak, yine aynısını yapmış gibi oldular. Yani Türkiye'yi bir nevi çökmekten kurtardılar. 1950 deki bir Türkiye Rus savaşı; yine Türkiye'yi çöküşün eşiğine getirecekti. Zira Stalin direk doğu illerini istemişti. Karşılayabilecek gücü olduğuna inansa Türkiye zaten Batı'dan destek istemezdi. Türkiye, kaybedeceğinden emin olduğu için Batının korumasına girdi.

      Askeri korumaların maliyeti yüksektir. Nasıl Osmanlı padişahları bedelini ödemişse, Türk siyaseti de insanı da ödemiştir, ödemektedir, ödeyecektir.

      Kendini korumak zorunda olan batılı ülkeler, ister istemez, enflasyonist ortamlarda sıcak çatışmalara girerler. Ekonomi dinamikleri buna yöneltir. Türkiye gibi ülkelerde daha farklı işler mekanizma.

      Yaşayıp, görüyoruz. Bir sorun çıkıyor, Batı valisince yönetilen sözde bir ortadoğu krallığı hemen swap yapıyor, faizi ile kaynakları daha çok emiyor. Ne bileyim, hemen sahiller limanlar, fabrikalar el değiştiriyor.

      Mevcut hükümet,batı adına ülke kaynaklarını rahat transfer edebiliyor, içerden de ses çıkmıyor. Hal böyle olunca, enflasyon vs gibi ekonomik olumsuzluklar ile yeni bir hükümete geçişe ihtiyaç bulunmuyor. Benim de öyle bir öngörüm yok.

      Ülkeden kaynakları çekemeyecek hale gelirlerse, iç çatışma ile küçük devletler kurdurup, Sevrdeki gibi kaynakları aktarımı sağlanabilir. O ihtimal de uzak.

      Batılı devlet enflasyonu ile Türkiyenin enflasyonunda böyle askeri bir vaziyet farkı var.

      7CWetNmE5sqHx#*e

      Sil
    3. Dinci dedikleriniz 2012'ye kadar hiç de kötü bir iş çıkarmadı. Eski dönemleri de biliriz. Yiğidi öldür hakkını yeme. Son yirmi yılda ciddi altyapı yatırımları yapıldı. Bir kısmı gereksiz ve şov amaçlıydı kabul.
      Batılıların Türkiye hakkında 100 yıl önceki emellerinin aynen devam ettiği safsatadan ibaret. O zaman ki İngiltere ve Rusya ikmal hatlarını açık tutmak zorundaydı. İngiltere için bu Süveyş kanalıydı. Lloyd George için Batı Anadolu'da Türkiye yerine Yunanistan'ın olması daha iyiydi ve bu yüzden Yunanlıları işgale teşvik etti. Rusya için 3 ana ikmal hattı var. Japon Denizi, Baltık Denizi ve Karadeniz (yani Boğazlar) Japon Denizi Rusya'nın nüfusunun toplandığı Batı bölgelerine uzak olması nedeniyle elverişsiz, Baltık Denizi sert bir kışta donarsa veya abluka altına alınırsa geriye bir tek Boğazlar kalıyor ve Ruslar için hayati.
      Ama eskiden olduğu gibi olası bir Türk-Rus savaşında Batılılar NATO olmasaydı yardımımıza gelmezdi. Zira artık Süveyş kanalını İsrail vasıtasıyla koruyorlar.
      Sonuç olarak Türkiye bütün olmuş, parçalanmış Batılı devletlerin umurunda olmaz.

      Sil
    4. 2008 ortasına kadar IMF programı uygulandı. İktidarın yaptığı tek şey o programdan sapmamaktı. 2012'ye kadar da sapmalar olsa bile o programın izinden gidildi. Sonrası kendi programımızı uygularız girişimiyle bugünlere kadar gelen dönem.

      Sil
    5. 0952,
      Yazdıklarım yapılmış ve ispatlanmıştır.
      Batının güvenliği için, Türkiye'nin üzerinde yaşayanlar değil, arsası önemlidir.

      Son Rus-Ukrayna savaşında olduğu gibi, Rusları yıpratmak için Ukraynalılara yazık oldu.

      1950 civarında Stalin ile savaşa girilseydi, tam anlamıyla olmasa bile benzeri bir savaş; Rus ordusu ile Türkiye arasında;
      Kastamonu, Tokat, Sivas, Malatya hattında; bizle Ruslar arasında gerçekleşirdi.
      Türk ordusu, bu hattın batı ile güneyinde yer alır;
      Elazığ, Adıyaman, Urfa üzerinde de silahlı yerel halk ile çatışmalar olur, Türk ordusu bu hattın da batısında dururdu.

      Batı, o dönem bu iki hattın savunulması için günümüz Ukraynasına yaptığı gibi destek verirdi.

      Tesadüfen bu illeri yazmadım, dikkat ederseniz, Kürecik bu iki hattın kesişimindedir. İncirlik, iki hattın gerisine de sarkabilecek lojistik noktasındadır.

      Nato, radar sistemi, füze savunma hattı, bir de lojistik takviye üssü için Türkiye toprakları yarım asırdır kullanılmaktadır.

      Dünya için, Türklerin dinciliğinden ziyade, Sünni İslam toplumunu etkilenmesi önemlidir.
      Sevr sonrasında halifenin sembolik de olsa ayakta tutulması misaldir. Türkiye, Afgan-Pakistan ordu iletişimi de yine Sünni bağından ileri gelir.

      Türk hükümetleri, politik ve ekonomik kaynaklarını batı ile uzlaşı! ile kullandıkları sürece, ülkemiz iç savaş tehlikesi yaşamaz, bölünmez, parçalanmaz.Böyle olduğu sürece, Türk liderler, Türk birliği, İslam birliği gibi fantastik söylemleri rahat rahat yapabilir, bol keseden dünya lideri olabilir, gün aşırı bir Batı ülkesine meydan okuyabilirler, dışardan kimseye zararı olmayan, bilakis ülke içinde masaya yumruk vurduğu iddia edilen lider olmanın karşı konulamaz keyfini sürebilirler.

      Tam diyemedim de, kümesimdeki tavuk gibi, bana yumurta verdiği sürece kümesinde istediği gibi gıdaklayabilir, zararı yoktur. Gün sonunda kümes benimdir, tavuk kendince kümesin sahibi olduğunu diğer sakinlere iddia edebilir, sahiplik seviyesindeki bir tartışma değildir.

      Ekonomi alanında niye yazıyorum, ekonomi ve türkiye gibi ülkelerin siyaseti halen askeri birlikteliklerin gölgesi altında yapıldığı için, güç ilişkisini göstermek için.

      Yoksa, insanlar şaşırıyorlar, yahu 120 küsür milyar nasıl gitti? Nereye gitti? O para gitmeden önce yine hocamızın sayfasında ısrarla bir kaç kere yorum olarak eklemiştim, Türklerin serveti yurtdışına çıkarılıyor, borç olarak geri dönecek demiştim.

      Tabi, bu konunun detaylarına vakıf olduğum için değil, Afganistan, Pakistan, kısmen Irak gibi Sünni ülkelerde Türkiyeden on yıllar önce yapıldığı için. Servet ülkede iken, yönetimi başkasında olsa bile sahibi halktır. Dışarı bir şekilde çıkarsa ve borç olarak içeri girerse, yönetimi yine başkasında olurken, sahipliği uluslar arasına çıkmış olur, iç siyaseti de etkileme gücünü verir yönetene. Bakmadım, ama borçlandırılan kısım, artan iç ve dış döviz borçlarından görülür sanırım, daha iyi yapanlar var.

      Askeri ilişkiler bilinmeden, para hareketi de bilinmez. Bazen insanlar şaşırıyor, yahu nereden geldi Swap diye. Bir bakıyorsunuz, abidik gubidik bir yerden küt diye bir gecede MB'na gelivermiş. Türkiyeye giren insan hareketliliğinden de takip edilebilir mesela, değişmez, Sünni topraklardandır.

      w8#5&4T7%t*Cwa2t

      Sil
    6. Sayın 18:15
      Pele: futbol basit bir oyundur teknik direktörler onu karmaşık hale getiriyor demiştir.
      Uluslararası siyaset de basittir. 2.Dünya savaşından sonra başlayan iki ideolojinin çarpışması NATO ve Varşova Paktlarının kurulması ve olası bir nükleer savaşın yıkıcı etkilerine maruz kalmamak için soğuk savaşa evrildi.
      Batı Sovyetler Birliğini olduğu alana hapsetmek için Müslüman dünyasına Yeşil Kuşak projesini önerdi. Batı ilk başlarda Müslümanın Sünni veya Şii olması ile ilgilenmiyordu. O ayrım 1979 İran İslam Devriminden sonra ortaya çıktı. Humeyni ABD'yi büyük şeytan ilan etmeseydi böyle bir ayrım da olmazdı.
      Batının tek derdi kendisine tehdit gördüğü komünist ideolojinin yayılmasını engellemekti.
      Sovyetler Türkiye'ye saldıracak olsa sadece Doğu cephesinden değil Trakya üzerinden de harekat düzenlerdi. Batının yardımı olmaksızın da Almanların bile dayanamadığı yüzlerce Sovyet tümenine karşı koymamız imkansız olurdu.
      Bizi Stalin tehdit ettiğinde kurtaran bugün sövüp saydığımız ABD'nin yanımızda durması olmuştur. Elbette bizi çok sevdiği için değil komünist ideolojinin bir kale daha fethetmesini istemediği içindir.

      Sil
    7. 2237,

      Pele seviyesindeki oyuncular, sporcu psikolojisiyle, sahada işlerine karışılıp yönetilmeyi bazen sevmez, normaldir. Teknik direktörsüz de maç kazanılmaz. Klüp de ona göre bir teknik direktör bulmak zorunda.

      Biz de eleştiriyoruz, tabi, hayatı değiştiremiyoruz, hayat böyle. Elden geldikçe açıklıyoruz. Hayat anlatılması zor, yazması zor, zor olduğu için usta yazarlar da kendi teknik kurgularını oluşturup üzerine hikaye inşaa ediyorlar ki okuyucunun ilgisi uzun süre canlı kalsın, mesajını net versin.

      Hayatta anlatmak içinse, çok dar bir konuda derin yazmak lazım. Yoksa, ne batı tek bir düzen, ne müslüman dünyası tek bir dünya, ne Türkiye tek bir türkiye, hepsinin içinde kendi çatışmaları var. Hepsi ince ince detaylarını barındırır.

      Batı dünyasının ülkeleri, uzun yıllara dayalı yaptıkları yatırımın maliyetiyle kısa dönemli ekonomik kararlar alamazlar. 1700lerin ikinci yarısından başlar batının Ortadoğu ve Şark toprakları içindeki politik yatırımları. Yani, Türkiyede bir hükümet ile anlaşamadılar diye hemen köprüyü atamazlar, yazmıştım, Osmanlıyı 1800 - 1910 arasında 5 kere orduları ile koruyup ayakta tuttular.

      1800lerin başında, arap dünyası Osmanlıya karşı savaşını kazandı, mekke-medine bölgesinde peygamber mezarı dışında nerdeyse yapı bırakmadı, osmanlı sempatizanı insan bırakmadı, yıllarca hac ibadeti yapılamadı, osmanlı ordusu arap bölgesine giremedi, batı dünyası tuttu arap bölgesini osmanlıya tekrar bağladı.

      ince detaylara girilmeye başlandığında ilişkiler öyle giriftleşir ki, hem zaman, hem aktörler, hem günün şartları ne batı, ne şark tarafında belirgin bir hareketi göstermez.

      Bu işleri Atatürk iyi okurdu. Dönemindeki normal bir insana göre az yaşadı 57 yıl. 67-68 i görebilseydi, ülkeyi o Natoya sokmazdı.

      Yani 1950 de Atatürk olsaydı, Atatürk Ruslarla savaşırdı. Sıcak savaş olmasa bile savaşmaktan çekinmediğini öyle açık mesajla verirdi ki Stalin anlardı(*). Size katılmıyorum, ben de ordumuzda yetiştim, Cumhuriyetin yetiştirdiği kurmaylarla biz Rus ordusunu 1950de yenerdik. şimdi de ben gibi subaylar varsa Rusları yeneriz. Bize özgü bir durum değil, İran da Rusları yener. Ukrayna savaşı başlarken de yorumladım, Rus ordusu bizler kadar saha koşullarına teknik olarak adapte olabilen bir ordu değildir. Ukrayna savaşının başından beri 8 e yakın Rus general vuruldu. Çünkü, geleneksel olarak rus ordusunun saha hakimiyeti zayıftır.

      Yazarı ve yapımcısı farkında olmadan Kurtuluş filmine bu yansımıştır. Çiğiltepeyi alamayan kurmay Reşat bey intihar etmiş, Atatürk, subay ve ara komutan arasındaki iletişim, planlamanın aksaması ve alternatif çözüm sunumu, yeni subay ataması gibi Türk ordusuna ait kıvrak bir yetenek filme yansımıştır. Bu ordunun doğasından gelir. O dönem, sahadaki er ile subay arasında onbaşı, çavuş ve başçavuş rütbeleri vardır. Şehit bir subay, erin saha konumu ve maneviyatını etkilemez.

      Ruslar savaşacak olsa, dediğim hattan girerdi. Doğudan sefer yapar, gemilerle Trabzon ve sahil illerini bombalar, Rizeden ülkeye girerdi. Lojistik yapıları buna müsait, Trakya tarafından girmeye değil.

      İşin, SSCBden çok öncesi var, mesele SSCB-Batı soğuk savaşından önce şekillendi.

      (*) Atatürk, Stalin'den hemen cevap almak için Rus büyükelçiliğini bastı demeyelim de bir gece ziyaret etti.
      Atatürk, başka bir zaman da ordumuza Bulgaristan içine yürüyüş emri vermiş, Türk ordusu Bulgaristan içinde silahlarıyla Sofya'ya doğru yürümüştür. Bu iki hareketi Atatürk'ün Ruslardan çekinmediğinin en resmi ve net işaretidir.

      tZ#8N%X43!b&5k#8

      Sil
    8. 1651

      Diğer verdiğiniz bilgiler doğru olmakla birlikte 1800'lerde Arap Yarımadasını Padişahın ricası üzerine (ki artık ancak rica edebiliyordu) Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa geri almıştır. Batılıların bu konuda herhangi bir dahli yoktur.

      1950'lerden bahsediyoruz günümüzden değil. O zamanlar Sovyetlerin savaş görmüş yüzlerce tümeni vardı. Bizim ordumuzun kullandığı çatal kaşığın üzerinde bile US Army yazıyordu. Sovyet fabrikaları yüzlerce tank uçak üretirken biz Kırıkkale diye bir tank üretmeye çalışmış onu da beceremeyip rafa kaldırmıştık. Uçak filomuzun tamamı yabancı ve farklı farklı ülkelere aitti. Bazılarının yedek parçası bulunmadığı için ağaç dalı bile kullandığımız yönünde rivayetler var.

      1936'da Montrö imzalandıktan sonra Sovyetler Karadeniz üzerinden nasıl bir anfibi harekat düzenleyeceklerdi. O tezinizi ise hiç anlamadım.

      Sil
    9. 0855,
      Farkettiğinize sevindim, şundan Batı yazdım.
      Kavalalı ordu kurarken, küskün Osmanlı kurmaylarından ve Batı askeri yapılarından destek aldı, bu sebeple batı desteği yazdım. İlgili devletlerle diplomasi kurulmadan, onay alınmadan kendi insiyatifi ile gidemezdi. Zamanla Kavalalı kontrolden çıkıp da, kendi insiyatifi ile hareket edince ilerde icabına bakıldı.

      1950lerin başında Atatürk, Ruslarla savaşmaktan çekinmezdi. Yukarda yazdım, saha hakimiyetimiz o dönem de Ruslardan üstündü. Rus uçak ve mekanize birlikleri üreten sanayisi bizden daha iyi olmasına rağmen, uçaklarla o dönem sahada kesin netice vermez. Rus mekanize birlikler de Türkiyeye girmek zorunda. Size yazdığım hattı kontrol ediniz, dönemin uçak etkisini sönümlendirecek kadar içerdedir. Mekanize birliklerin lojistik sorunları olacak.

      Teçhizat konusunda sıkıntı yaşamazdık, Rus ile savaşınca, bize daha üstün teçhizat batıdan gelir.

      1950 Rus ordusunu, türk ordusu Anadoluda yenerdi.

      Tabi ki bu savaş olasılığındaki durum. Atatürk'ün liderliği Rus ile savaştan kaçınmaz ve savaştan çekinmezdi. Ben de savaştan çekinmezdim. Yazdığım gibi olasılık. Atatürk liderliği savaş aşamasına gelene kadar ne gibi politik kıvraklıklar yapardı bilemem, benim yetkinliğimiz ötesinde o kısım.

      Anadolu savaşı, bize zarar verirdi vermesine de, Stalin Rusya'sı kesin bir mağlubiyet alırdı.

      Hatırlatırım, bizden bin beter durumdaki Afganistan savaşı 1950 yılından daha güçlü SSCB'yi çökertti. 1950 Rus ordusu, kesinlikle kaybederdi. Yazdığım hatta bir daha bakınız, savaşı nerede kabul ediyoruz? Hattı nerede oluşturuyoruz? Batı destekli Yunan'ı da benzer taktikle bitirdik. O hatta iyi bakın anlarsınız, Ruslar istedikleri kadar mekanize techizat üretsin, o hatta , o dönem, indirebilirlerse savaşmasalar bile büyük başarı olurdu.

      Montrö'yü de düşünerek, Atatürk savaşı kabul ederdi, Rusların Türkiye ile savaşması için Montrö yü de delmesi lazımdı. Elimizi güçlendiren bir durum olurdu, Türklere batı askeri desteğini de meşru kılardı.

      Dediğim gibi, tamamen Rusların kaybedeceği bir savaş olurdu.
      Yf2uG%2^hH#bV4xY


      Sil
    10. Bilirim siz askerler barış zamanı olası savaş senaryolarını kağıt üstünde çalışırsınız.
      Ama bu şimdiki zaman ve gelecek zaman içindir. 70 yıl öncesi için savaş senaryosu çizmek çok da mantıklı ve gerekli değil. Son olarak şunu söyleyeyim. Ruslar Trakya üzerinden gelip İstanbul'u, Gelibolu Yarımadasını işgal eder ve orada dururdu. Anadolu içlerine girmezlerdi. Onlar da toprak bol, daha fazla toprağı ne yapsınlar. Tek istedikleri Boğazlar.

      Sil
    11. 0929;

      Yazdığınız Trakya bazı sebeplerden olmazdı, Ruslar daha önce denediler yazdığınızı. Çatalca'ya kadar geldiler. Askere bölge insanından kadın olanlardan 500 civarında esir alıp tecavüz ettiler, kadın yetmeyince genç erkek çocuklarına da tecavüz ettiler. Padişah kılını kıpırdatamadı. Osmanlının resmen bitmesi en fazla iki - üç günlük işti.

      İngiltere direk Ruslara savaş ilan edecekti.

      Montrö öncesinde, Atatürk bu durumu farketti. Montrö hazırlandı, İngiltere hemen kabul etti. Atatürk yönetimi Montrö ile Trakya ve boğazları İngiltere ile sağlama almış oldu. Stalin, Trakyaya inerse İngiltere anında tüm Batıyı harekete geçirirdi. Batının güvenliği söz konusu.

      1820lerde İstanbulu almak, Anadolu yönetimini başsız bırakırken, 1950lerde yönetim merkezi Ankara olmuştu, savaşta kesin netice alınması için Ankaraya inmesi lazım.

      1950 Stalin tehditi, sıcak savaş açısından kurusıkı tehditti. İşin akademik ve hukuki kısmı daha büyük tehditti. Atatürk'ü tanımıyorsunuz, öğretilmeyen yanları var. Ruslar ile savaştan hiç kaçınmazdı. Biz Rus ordusundan hep öndeyiz. Mekanize birliklerin o günlerin doğa şartları ve Anadolu yollarından Erzurum güneyine inmesi bile büyük başarı sayılırdı. Bugün bile Ukrayna'da Rus mekanize birlikleri ilerleyemedi. Düşünün. 7000 üzeri Rus mekanize askeri öldü, toplamda 25bin Rus askeri öldürüldü.

      Stalinin SSCB ordusunu düşünürken kurmayları da düşünün, Türk generalleri çoktur. Kafkaslarda, Enver paşanın hatırası canlıdır. Savaşta bizim kafamız daha rahat olurdu.
      Ülke ile Rusyanın savaşını geçtim, küçücük çeçenya da , 1.çeçen savaşında 8bin eski rus ordu subayı çeçen, mekanize birlikleri etkisiz hale getirdi. Ruslar zaferi ilan edemedi. çeçenlerin silah tedariğini bizim ordumuz subayları yaptı. afgan, türkmenistan, hazar denizi, dağıstan üzerinden grozniye mühimat hattı kuruldu. Parasını siz ödediniz, CB özel ödeneklerinden aktarıldı hep masrafları. Biz Ruslardan hiç korkmadık ki.

      İronik olan da şudur, biz Nato'ya girdikten sonra Stalin ölmüş, yeni yönetim tüm Rus iddialarını bir tarafa bırakmıştır. Atatürk, Stalini düşünürken, Rus siyasi geleceği de düşünürdü. İnsanların ölümlü old bilirdi. Savaşa girsek bile 3 yıl sonra Ruslar barış imzalardı.

      Eminim Atatürk barış şartlarına Kafkaslar ve Azerbaycanla ilgili bir şeyler düşünürdü. Hatay'ı alan, Bulgar içine, barış zamanı ordu süren, Stalin in büyükelçiliğine(toprağına, mahremine) randevusuz kafasına göre! hem de mesai saati dışında giren birinden bahsediyoruz. (Ki Stalin o Rus büyükelçisini, adam Rusyaya gittiğinde idam ettirdi. O büyükelçi idam olmadan önce Atatürk, Stalin seni öldürür, gel bana sığın, seni Stalin den koruyalım dedi. )

      Ben gibi düşünen insanlarca, Türkiye tarihinin en büyük fırsatlarından birini Stalin in tehdidinden ürkmesi yüzünden kaçırdı.

      Bir diğer kaçırdığımız fırsat 2003 Irak savaşıydı. Bizim saha raporlarımız savaşa girmek yönündeydi. Irak, hele Kuzeyi yabancısı old topraklar da değil, Hakkari, Edirne, Kayseri kadar bildiğimiz topraklar. Ki, Irak savaşında iki kere ben Irak'a gittim, gözlemci raporlarımıza katkı verdim. El-Sadr a karşı yapılacak bir harekatın ön hazırlık safhasını izledim ve harekat esnasında ordaydım.

      Nato'ya bu şekilde girme kararını Atatürk almazdı ki, iyi ki bir ordumuz, Ege ordumuz, Nato komutası dışında tutulabilmiştir. Nato'ya bu şekilde girmeye hiç gerek yoktu.

      kD5H7H&7e%y436UR

      Sil
  25. Yunanistan ne politikası uyguladıki? borçlarını imfye ödetip birde yarıya düşürtmediler mi ve şu an yine aynı kafada gidiyorlar ama almanyayla hangi güney avrupa ülkesi rekabet edilebilirki her şeyi en iyi almanya üretiyor onlar borçlanmak zorunda değil mi, yani elleri mahkum euro kullandıkları için? sonuçta olan yunanistana borç verenlere olmadımı, mesela onların eurobondlarını alanlar para alabildi mi hiç geri? Türkiye daha iyi durumdayken miktar olarak cdsimiz vb. niçin bu kadar korkunç durumda?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye'nin hangi alanda iyi durumda olduğunu yazarsanız ben de size CDS konusunda niye bu durumda olduğumuzu anlatırım.

      Sil
    2. borç gsyih oranında daha iyi değil miyiz hocam?

      Sil
    3. Arkadaşım ile ben 1000 lira kazanıyoruz.

      Ben 400 TL borç aldım, yüzde 9 faiz ile 36 TL faiz ödüyorum.

      Arkadaşım 1000TL borç aldı, yüzde 1.5 faiz ile 15TL faiz ödüyor.

      Gelirime göre borcum %40. Ödediğim faiz 36TL.
      Arkadaşımın gelirine göre borcu %100. Ödediği faiz 15TL.

      Her yıl, faiz ödedikten sonra bana harcamak için 964TL kalıyor.
      Arkadaşıma 985TL kalıyor.

      Borç gsyih oranı önemsizdir.

      Arkadaşım, benle aynı seviyede yıllık para ile geçinse, aradaki fark ile 47 yıl sonra borcunu bitirir, bu 47 yılda ilk başta aldığı 1000liralık borç da servetine katkı yapar.

      Ben 47 yıl sonra yine 400TL borçlu olurum.
      ---

      Arkadaşım, aldığı 1000 lira borçla servetini yıllık %1 artırsa, her sene benden 10TL fazla servetini artırır.
      Benim borcumla 10 TL fazla kazanabilmek için yıllık %2.5 kazandırmam lazım.

      ----
      Bir de şunu düşün, arkadaşım bankanın ortağı ise, verdiğim yüzde 9 dan ona da pay düşer, sırtımdan kazanç sağlar.

      Sil
    4. ne güzel anlatmışsınız tebrikler

      Sil
  26. Mahfi Hocam, dövize endeksli borçların ödenmesi için döviz neden gereksin anlayamadım. Bu borçlar için ödeme zamanı sadece döviz kurunu esas almak yeterli değil mi? Ödeme TL olarak yapılmayacak mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önünde sonunda bu insanlar o hesaplardan DTH'a dönüş yapacak.

      Sil
    2. Onlar döndükçe, Reyiz de KKM faizlerini artıracak.

      Sil
    3. KKM devam ettikçe faizi de arttıkça fakirden zengine kaynak aktarmaya devam edilecek demektir. Gelir dağılımı daha da bozulacak.

      Sil
  27. 1-Hocam geçenlerde Pegasus’la yurtdışına uçarken, yaptığım alışverişe 130 TL dediler, nakit öderseniz 160 TL dediler. Cebimde hem banknot hem kredi kartı var, düşündüm taşındım nakitle 160 TL ödedim. Düşündümki birkaç sene daha Türkiye’ye dönmeyeceğim, bu banknot cebimde kalacak, bankaya gidip dolara Euro’ya çevirmeye de değmez, eğer beklersem geri döndüğümde değeri 130 TL olan mal alamam belki değeri 50 TL’lik olur, o yüzden 160 TL verdim. Sonuç, kötü parayı kimse tutmak istemiyor, zararına da olsa. 2- Erdoğan hala büyüme büyüme, potansiyelin üstünde istihdamı artırıcı politikalara devam edeceğiz diyor. 130 km hızla direksiyonu titreyen Tofaş’la 170-180 yapıyor. Ya çarpacak ya araba lime lime dökülecek. Benim gördüğüm her ikisi de olacak, hem çarpacak hem de araba pert olacak ve seçimi kaybedecek. Bu sırada kazansa da kaybetse de, çok büyük bir enkaz bırakacak. Her iki durumda da fatura halka kalmış vaziyette. Faturayı (kim gelirse gelsin) seçim sonrası halk gözleri faltaşı gibi açılarak görecek. Kötü günler bitecek, daha kötü günler görünecek birkaç yıl için. Erdoğan hem siyasi, hem sosyal hem ekonomik olarak beceremedi. Amatör büyük hatalar yaptı. AKP Türkiye’yi taşıyamıyor, Türkiye AKP’yi taşıyamıyor. Başta hukuk devleti ve kurumları zedelemek üzere, sırta çok büyük kambur oldular.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Adsız 17:03

      Pegasus örneğinizi önce yanlış mı okudum diye düşündüm, sonra okumaya devam edince olayı anladım. Pegasus, yurt dışında yaşayan ve en az bir yıl TL ile işi olmayacak kişileri ellerinde kalan TL banknotlardan kurtarmak için müthiş bir yol bulmuş, kendilerini tebrik etmek lâzım. Elbette TL'yi bu duruma düşürenlerin de utanmaları gerekir ama buna gelinceye kadar utanacakları o kadar çok şey var ki bu biraz hafif kalır onlar için.

      Dün bir yerlerde bir caps gördüm, çok hoşuma gitti. Tam hatırlamasam da şöyle bir şeydi: Allah'ım bizi utandırma diye dua ettiler, duaları kabul oldu, artık hiçbir şeyden utanmıyorlar...

      Sil
    2. 7 yıl önceden kalma 80 TL vardı, 4 adet 20TL.
      30 küsür Euro ediyordu.

      Ne yaptım, sakladım tabi ki. 4-5 yıl önce plastik selefonla kapladım.
      Şimdi 4 Euro ediyo galiba, ama olsun.

      Memleketimin parası, hatıra diye tutuyorum.

      Sil
    3. Ali Sabancı duymasın, kötü parayı Pegasus'a iteliyorlar diye 200 lira yapar nakit ödemeyi.

      Sil
    4. Abi parayı vermeden bi daha sorsaydın, hostesin yorgunluktan belki dili sürçmüş olmasın?
      Bana fiyatı tam tersi verdiler, 220 TL nakit, 270 kredi kartı.

      Sil
    5. Menü burada. Nakit daha pahalı. https://cdnp.flypgs.com/files/pdf/pegasus-cafe-ic-hat-menusu.pdf

      Sil
    6. Alınan vergileri harcama reformu yapsalar 6 ayda kendini Almanyada yaşıyorsun sanarsın
      1)Dİyanete aktarılan bi halta yaramayan bütçe dudaklarını uçuklatır
      2)Her köşe başına açılan üniversiteler hayrına orda durmuyor aktarılan bütçe....
      3)Yolsuzluk yolu ile devletten alınan paralar....
      4)Yap-Halka SOK-Belki devredersin modeli ile edilen zararların bütçeye yükü
      5)Devletin gereksiz harcamalarının yükü
      Diyeceğim oki bütçeyi bu formu okuyanlar bi odada toplansak biz yapsak 6 ayda sokaktakiler derki burası ALMANYA'dan daha iyi bir ülke basit bir örnek olacak onuda vereyim bunca saçma sapan harcamaya rağmen bütçe dengesi hala korunuyor vahşi açık vermiyor sen birde yukarıda dediklerimi yapsak bütçenin durumunu düşün hayal et sadece sadece HAYAL ET

      Sil
  28. Hocam son düzenlemeyle e-ticaret için ödenen lisans bedeli devlete tek seferde mi ödeniyor yoksa senelik mi ödeniyor?

    YanıtlaSil
  29. Hocam ekonomide konuşulmayan gerçekler varmı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demişler, her söylediğin doğru olmalı, her doğru her yerde söylenmemeli.

      Ekonomide konuşulmayan gerçekler yoktur, her şey konuşulmuştur.
      Her yerde konuşulmayanları vardır :)

      Sil
    2. Her bilimde henüz konuşulmayan daha doğrusu çözümlenememiş gerçekler vardır. Bilim zaten böyle bir şey. Sürekli kendini geliştirir. Sosyal bilimlerde bu çok daha fazla geçerlidir. Çünkü zaman değişir, anlayışlar değişir, algılar değişir, insan değişir, toplumlar değişir o zaman bilim de değişir ve yeni duruma uygun gerçekleri ççzmeye çalışır.

      Sil
  30. Hocam peki içinde bulunduğumuz bu durum yani aslında dövize bağlı enflasyon orta vadede iyi değerlendirebilirsek üretimin artmasına sebep olup ithalatın düşmesini sağlamaz mı? Enerji maliyetlerinin de düştüğü noktada fiyatlarda gevşeme bekleyemez miyiz ? Güçlenen üretim altyapısıyla da daha güçlü ihracat rakamları gelmesini beklemek yanlış mı olur ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok yok öyle işlemez.
      100 Euro mal sattın; 65 Euro su ithal ara malı.
      Sana kaldı 35 Euro pay.
      Üretimi istediğin kadar güçlendir, güçlendireceğin kısım 35.
      65 e dokunamıyorsun. 65lik kısmı tüm dünya için aynı,
      düşerse herkeste düşer, yükselirse herkeste yükselir.

      35 lik kısmın, arsa, kira, işçilik bedelleri var, yerli tedarikçi payı var.
      Diyelim ki işçilik düştü, senden daha düşük Hindistan var, Bangladeş var, Filipinler var,
      Kamboçya, Nijerya, Vietnam var. Ne fiyat verirsen ver, adam altına giriyor, işi alıyor.

      O 65 oranı durduğu sürece; elindeki işçiyle ne yaparsan yap, günün sonunda ithalatın açık verir.

      Sabah kalkıyorum, musluk, tartı, çatal bıçak, evden indiğim asansör, işe gittiğim araba, arabanın benzini, işteki bilgisayar, techizat, müşteriye giderken kullandığım otobüs, minibüs, içtiğim kahve, geçtiğim köprünün mühendisliği, çelik aksamı, elektronik aksamı, hava almak için açtığım pencerenin plastiği, marketteki yazar kasa, geçtiğim güvenlik sistemi, evimdeki havalandırma, çamaşır, bulaşık makinam, buzdolabım, kullandığım diş fırçası, kitap okuduğum lamba; haftasonu kullandığım spor aletlerim, bisikletim, çocukların oyuncakları, eşimin makyaj takımı, emekli büyüklerin bastonları, tansiyon aletleri; maaşımın yüzde 65 ini verip aldığım tüm eşyalar, hepsi ithal.

      Sil
    2. Arkadaşımızın cevaben verdiği örnekteki % 65 orandaki ithal girdilerden bazılarını burada üretmek mümkün değil. Mesela petrol, mesela doğal gaz. Bunlar bütün aramalara karşın bizim topraklarımızda sınırlı miktarda çıkıyor. Anadolu'nun Jeolojik yapısı bu oluşuma ya da bunların bugünkü imkanlarla çıkarılmasına uygun değil. O zaman bunlar dışında kalan girdileri burada üretip üretemeyeceğimize bakmamız ve buna uğraşmamız lazım.
      Güney Kore'de de petrol ve doğalgaz yok ama onlar elektronikte kullanılan çipleri yaparak bambaşka bir alan açtılar kendilerine. Bu tür gelişmeler sağlayabilsek o % 65'i aşağılara düşürmemiz ve çok daha fazla para kazanmamız mümkün olabilir. Biz bunlarla uğraşacak yerde, bunları yapacak insanlar yetiştirmeye uğraşacak yerde, bilim liseleri açacak, üniversitede bütün ağırlığı bilime verecek yerde din eğitimi veren okulları artırmaya uğraşıyoruz.

      Sil
    3. Mahfi Hocam'a ek bilgi. 1980lerin sonunda çip üretimi zararına maliyet çıkardığı için (gereken alt yapı ve üretim süreçleri) Amerikan üreticileri dışarıya fason ürettirme kararı aldı. Taiwan, Kore ve Japonya biz yaparız dediler. Zamanında ilgili olması gereken kişilere bu konuyu sorduğumda zararına iş mi yapılır demişlerdi. Çok genç olmamdan dolayı doğrusunu onlar bilir dedim. Artık yapımızdaki "anında cebime para kalmaz ise ben o işe girmem" temel öngörüye göre teknoloji bize uzak, en iyi tarım ve turizmdir diyorum.
      Benzer bir konu: Rahmi Koç Range Rover işine girmedik, jaguar zarar ediyor diye, TATA aldı, sonra lüks arabalar popüler oldu, tüh dedik dedi. TATA Motors 35 milyar, Koç Ford 5 Milyar.
      Bu arada bunda utanılacak birşey yok, neysek oyuz. Yeterki yolsuzluk, eğitimsizlik, ve hukuksuzluk olmasın.

      Sil
    4. Türkiye artık katma değerli hizmet, mal, sanat, servis, software...vs üretmeden düzelemez. O da bu yönetimle nasıl olacak bilemiyorum

      Sil
  31. Çok teşekkür ederim hocam, her düzeyde insanın anlayabileceği şekilde anlatmışsınız. Beyninize ve kalemininize sağlık.

    YanıtlaSil
  32. Özetle diyor ki; “Kapitalist ve liberal ekonomi sisteminin kusursuz olmadığını ve bu haliyle sonsuza kadar gitmeyeceğini gördük. Sistemin sahibi olan küresel sermaye sahipleri kendilerini sağlama almadıkları hiçbiri çareyi ve reçeteyi hiçbir devlete uygulatmazlar. Kendi menfaatlerine muhalif hiçbir hükümeti yönetimde tutmazlar. Kapitalizmin sebep olduğu bu küresel krizden ancak yine söz sahibi küresel sermayenin belirleyeceği yolda ve âli menfaati gözetilerek çıkılabilir.”
    Yani devletler ve hükümetler kukladır diyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunu kim diyor bilmiyorum ama ben böyle demiyorum. Kimseye kafa tutmaya gerek yok. Bir ülke, daha demokratik, hukuku kollayan, insan haklarına saygılı olsa, okullarında ağırlığı bilime ve yaratıcılığa verse buna kimsenin bir şey diyecek hali yok.

      Sil
  33. Sayın Hocam, ekonomi yönetimi ABD Enflasyonu/ABD Politika Faizi oranını TL için model alıyor sanki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İki mesele var burada: (1) Ekonomi yönetimi diye bir yönetim yok. (2) TL için model hiç yok. O nedenle herhangi bir modeli esas alacak durum da yok.

      Sil
  34. Hocam bazen günlük olaylara verdiğim tepkileri aynı şekilde twit atıyorsunuz. Tabii daha derli toplu bir şekilde ifade ediyorsunuz. Aklın yolu bir diyorum sonra :)
    Teşekkürler

    YanıtlaSil
  35. Mahfi Bey, son 2 yılda sağolsun hükümet bizi mahvetti. Kredi borçları katlandı ve şu an resmen battım. Bankaya 200 000 lira borcum var. Ne yapmam lazım? Ülke batarsa krediler silinir mi? Silinmezse ben bu borcu ne yapmalıyım? Ödemeye çalışırsam bir kaç ay sonra daha da batacağım. Lütfen akıl verin..

    YanıtlaSil
  36. Hocam ileride dövizin aşırı artması sonucu devlet halkın döviz birikimlerine el koyabilir mi?

    YanıtlaSil
  37. Reis büyüksün parti kur oy verelim. :D

    YanıtlaSil
  38. Hocam şimdi merkez bankası faizleri çok yükseltse ve dolar 8-9 liralara düşse asgari ücret 600 doların üstüne çıkmış olacak. Türkiye şu aşamada böyle bir asgari ücreti kaldırabilir mi? Tabi keşke 1000 dolar olsa asgari ücret fakat biz o kadar zengin değiliz gibi görünüyor.

    Bir de merak ettiğim bir şey var. İnsanların şu an hesaplarında dolar tutması ülkenin geleceği açısından iyi bir durum gibi geliyor bana. Yarın bir gün ekonomide düzgün adımlar atılmaya başlansa ve insanlar Türk lirasına dönmeye başlasa elimizde kullanacak dolar olmuş olmaz mı? Tabi bu dolarlar gerçekten var mı yoksa insanların hesabındaki rakamlardan mı ibaret onu bilmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu dediğiniz olursa asgari ücret ve bütçeye yükü değişmez çünkü biz hepsini TL ile ödüyoruz ve hesaplıyoruz.
      bu dolarlar bankalarda yok tabii. Olursa korkun çünkü o zaman banka batıyor demektir. Düşünün parayı size faiz ödeyerek topluyor ve kasada tutuyor. O zaman faizi nereden ödeyecek?

      Sil
    2. Yahu hayal görüyorsunuz. Sermaye kontrolleri olmadan
      Dolar faiz artarsa 30 artmazsa 100 tl olur 1 yıla

      Sil
  39. Mahfi Hocam,
    Bir varsayım olarak şuanda bu faiz politikasından vazgeçip faizler yükseltilip ve kurun düşürüldüğünü düşünürsek;
    Bu yüksek kurlarda düşük faizli TL kredi kullanan, makina yatırımı yapan işveren iflas noktasına gelmez mi ve işten çıkarmalar çok daha fazla artmaz mı ? Sonuçta kredi çekip makina alırken, o makinanın üreteceği ürünün fiyatı 50 Tl ise faizler yükselip kur düştüğü zaman belki ürünün fiyatı 35 tl olacak fakat borcu sabit kalacaktır. Bu noktada iflas kaçınılmaz olabilir. Bu açıdan düşünürsek faizleri bir anda yükseltmek uygulanabilir mi bahsettiğim riskler alınabilir mi veya daha önce örneği var mıdır merak ediyorum, sizlere sormak istedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir gün o noktaya gelince, ki çok fazla zaman kaldığını sanmıyorum, ister istemez faizleri yükseltecekler ve iflaslar çok daha yoğun olarak ortaya çıkacak. Enflasyon biraz daha artarsa insanların satın alma yapacak imkanı kalmayacak.

      Sil
  40. Hocam bankalar kendilerine yatan döviz mevduatı ile TCMB'yle swap yapabiliyor mu? Bu paraların çok önemli bir kısmı fiziki olarak döviz değil diye biliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yapabilirler. Fiziki olarak dursa zaten mevduat faizini ödeyemeyip batarlardı. Çünkü para durduğu yerde para kazanmaz.

      Sil
    2. Peki insanlar döviz mevduatı hesabı açtıklarında döviz neden artıyor hocam? Sonuçta bu insanlar bu hesabı açmak icin döviz talep etmiyor. Ellerindeki tl yi dövize endeksliyorlar. Bankalar da mevduatın vadesi geldiğinde TL ile ödeme yapiyorlar. Buna rağmen insanların döviz mevduatı yapmaları neden kuru artırıyor ortada döviz talebi olmadığı halde ? Teşekkür ederim.

      Sil
    3. TL'nizi dövize çevirip döviz mevduat hesabı açtığınız sizin açınızdan bankadan gidip döviz çekme hakkı doğmuş oluyor. Ver dövizimi dediğinizde bankasının size onun yerine TL vereyim deme hakkı yok.

      Sil
    4. Teşekkürler hocam. Ben de şu şekilde biliyordum. Tcmb malum son 2 senedir hatta daha fazla önemli ölçüde döviz satışı yapti. Döviz mevduatini değil ama satılan doviz rezervlerini swapla geri çekti diye biliyordum.

      Sil
  41. Hocam diyelim ki bütün restoranlarda bulaşıkları makinesiz yıkıyorlar. Sonra hükümet bir karar alıyor ve bütün restoranların endüstriyel bulaşık makinesi edinmesini şart koşuyor. Bu karar her restoranda ortalama 2 kişiyi işsiz bırakacak ve doğal olarak onlarda başka sektörlerde üretmeye gidecekler. Bu bir reform mudur? Ekonomik kalkınma için bu tarz şeyler mi gerekli? Ayrıca böyle bir karar otoriter yapar mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle reform olmaz. Bu teknolojik gelişmedir. Ayrıca hükümet kararıyla da olmaz. Kalkınma, temiz suya, sağlığa, kaliteli eğitime erişim demektir. Çocuk ölümlerinin azalması, yoksulluğun ortadan kalkmaya başlaması demektir. Bulaşık makinesiyle kalkınma olmaz, büyüme olur. İkisi aynı şey değil.

      Sil
    2. Anladım hocam ama sonuçta daha az insan ile aynı ürün üretilecek bu kişi başına düşen geliri yükseltip kalkınma yaşatmaz mı?

      Sil
  42. Kaleminize sağlık hocam. Yurt dışında ikamet ediyorum. Lisans dönemimden bu yana sizi yakınen takip ediyor ve Yatırım tavsiyesi vermediğinizi biliyorum. Ancak yine de ülke bu haldeyken eminim herkes aynı karmaşadayken sormak istiyorum. TL bu kadar değer kaybederken gayrimenkul için her geçen istikrarsız fiyat artışları oluşurken döviz yönünde şu an için çok iyi senaryolar oluşsa da ortam çok belirsizken insanlar kazançlarını hangi yönde değerlendirmeli ?

    YanıtlaSil
  43. rezervler biterse bankalardan döviz alınabilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şu anda rezervler ekside ama bankalardan döviz alınabiliyor.

      Sil
  44. Hocam biraz farklı soru soracağım; tedarik zinciri ve enerji fiyatlamaları sorunu özellikle avrupa için çözülmezse geleceğini nasıl yorumlarsınız?

    YanıtlaSil
  45. Gelecek günlerde etkili bir faiz artırımı görüyor musunuz? Öyle bir olasılık varsa ekonomik küçülmeyi göze alabilecek oranda bir faiz artışı ile TL'yi güçlü duruma getirecek hamle olur mu?

    YanıtlaSil
  46. Rezerv eksiyken dövizi bankalar nereden alıyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İhracat gelirleri var, turizm gelirleri var, navlun gelirleri var bütün dövizler merkez bankasına gitmiyor ki. Bankaların da dövizleri var. Ayrıca merkez bankasının rezervi eksi demek elinde döviz yok demek değil. Rezervi eksiye getiren şey ödenecek borçlar ve swaplar. Onlar ödenene kadar elinde döviz var.

      Sil
  47. Ekonomist dediğim ama dediklerinizi anlıyorum. Yaşanmış geçmiş olaylara, ekonominin temel prensiplerine çok uygun. Şu an uygulanan ekonomik modelin tam tersine, çok daha gerçekçi. Anlamadığım ülkeyi yönetenlerin sizin bu yazdıklarınızı anlamamaları. Bir kez olsun acaba diye düşünme meleği.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanlar ikiye ayrılır: (1) Okuyanlar (2) Okumayanlar.
      Okuyanlar ikiye ayrılır: (1) Okuduğunu anlayanlar, (2) Okuduğunu anlamayanlar.
      Okumayanlar da ikiye ayrılır: (1) Okumayıp sessiz kalanlar. (2) Okumadığı halde konuya girenler.
      Bu gruplar içinde en kalabalığı Okumadığı halde konuya girenlerdir. Çevremizde en çok gördüğümüz insanlar bu gruptakilerdir.

      Sil
  48. Hocam sadece şuna katılmıyorum .Faizi artırdığımızda Dolara olan talep azalmaz en iyi ihtimal yatay seyreder diye düşünüyorum. Biraz dolardan kaçış olsa da yine insanlarımız doları güvenli liman olarak görecektir.

    YanıtlaSil
  49. Faizi enflasyonla eşitleyip IMF'ye gidildiği takdirde resesyondan vs. çıkmamız kaç yıl sürer sizce?

    YanıtlaSil
  50. Mahfi Bey yazınız için teşekkür ederim. Para basarak döviz satın alma işlemi, yerli paranın değer kaybinda oran olarak ne seviyede olur? Bunun bir başa baş noktası var mıdır?

    YanıtlaSil
  51. Hocam merkez bankası elindeki tüm dövizi satsa dolar düşer mantıken. Sonra düştüğü yerden tekrar toplar ve rezervini artırabilir. Ama böyle konuşanlarla dalga geçiliyor. Neden hocam böyle bir şey yapılamıyor mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merkez sattıktan sonra döviz bulursa tabi, neden almasın?

      Daha kolayı var kardeşim.

      + Şimdi dövizi ne ile alıyorsun?
      - TL ile.
      + MB ne basar?
      - TL
      + Bu durumda bassın TL'yi, toplasın dövizi.

      Daha kolay değil mi? Maliyetin de bir mürekkep, bir kağıt; hatta bilgisayar tuşuna basmak.

      Bir daha dalga geçerlerse, bu yazdığımı söyleyin.
      Bassın TL'yi, toplasin dövizi. Beyin bedava.

      Sil
    2. Merkez Bankası'nın rezervi eksi 50 milyar dolar.

      Sil
    3. Peki rezervi olsa ve satsa olur mu hocam?

      Sil
    4. 2308 in yazdığına göre hocam,
      -50 milyar dolar; yaklaşık 900 milyar TL yapıyor.
      Nebaticiim ordan bassın 900 milyar TL, yatırsın Ziraat bankasına,
      bugünkü kurdan çevirsin dolara.

      böylece rezerv 0 olur.

      Sil
  52. Merkez Bankası'nın, dolayısıyla hükümetin, faiz alerjisini gözardı edersek, %80'lik faiz oranı gerçekten göze alınabilecek bir oran mıdır? Yoksa enflasyonu, faizleri artırmaktan ziyade, ülke risklerini ortadan kaldırarak düşürmeye çalışmak daha az maliyetli bir seçim mi olur?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önce faizi enflasyonun üzerine çıkarıp hemen ardından yapısal reformları yürürlüğe koymak gerekir.

      Sil
  53. Sayın mahfi hocam türkiyede 1994 ve 2001 ekonomik krizlerinde bankalar batarken son 1 yıldır ekonomik kriz süren türkiyede bankaların kar açıklaması ve ayakta kalmasının sebebi nedir.Şimdiden teşekkürler mahfi hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Faizlerin düşüklüğü.
      Bankalar MB'den % 14 ile vatandaştan % 18 - 20 faizle borçlanıyor. Bankalar % 35 - 40 ile kredi veriyor. Bankalar kâr etmesin de kim etsin? Ne var ki bu kârlar da kâğıt üstünde. Çünkü resmi enflasyon % 78.

      Sil
  54. Hocam elinize sağlık. Her yazınız bir ders gibi çok teşekkür ederiz. Benim sorum şu olacak; iktidardakilerin bir süredir söyledikleri bir teori var; kur yüksek tutulacak ithalat azalacak, yerli üretime dönüş olacak, üretmediğimiz ürünleri üreterek cari açığımız kapatılacak bla bla.. Teori olarak doğru gibi dursa da bu iktidarın yapabileceği bir şeymiş gibi duruyor mu sizce? bu iş bu kadar basit olmamalı zannımca.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Bu söylediğinizin en başında faiz düşük tutulacak ifadesi de var. Bundan daha boş bir yaklaşım olamaz. Faizi düşük tutarsanız kur yükseliyor. Çünkü insanlar enflasyondan düşük faizle satın alma gücünü kaybettiğini görüyor ve dövize dönüyor. O zaman kur yükseliyor. Kur yükseldikçe dövize dönüş artıyor.

      Sil
  55. Merhaba, konuşulmakta ola ötv indirimi sadece belirli bir tarihten önce açılmış olan döviz hesaplarinı bozdurmak koşulunu sağlayan kişilere yapılması düşünülüyor olabilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ÖTV indirimi değil 1600 cc ve daha düşük hacimli motoru olan arabalarda ÖTV'nin kaldırılacağını söylediler.

      Sil
    2. Hocam bu muafiyetten sadece döviz bozduranlarin yararlanabilecek olması gibi bir koşul getirilse, hiç değilse dövize müdehale etmiş olurlar. Diğer durumda herksin yararlanabileceği bir ötv istisnası zaten arzın çok kısıtlı olduğu piyasada gereksiz ve sebepsiz olacaktır.

      Sil
  56. dünyada borç krizi nasıl olabiliyor? tasarruf eksiği olan ülkeler borçlanmaz mı? tüm ülkeler borçluysa onlara borç verenler kim?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yalnızca devleti düşünüyorsunuz. Borç verenler arasında kişiler, şirketler, bankalar var.

      Sil
  57. Dış güçler ve faiz lobisi

    YanıtlaSil
  58. Degerli hocam,

    Oncelikle kaleminize saglik.
    Ekonomiyi anlamaya calisan biri olarak kara cahil bir soru sormak isterim musaadenizle.
    Devletler politika faizini arttirdiklari zaman insanlar birikimlerini kendi para birimleri uzerinden bankalara yatirip bu mevduatin faiz gelirini elde ediyorlar ya, bu paranin kaynagi ne oluyor?
    Diger bir deyisle Turkiye'de politika faizi %30 olsa bir toplanti sonrasinda, halkin cebine girecek olan para (mevduat faizi) nereden gelecek?

    Sevgiler

    (Yurtdisinda ogrenciyim, Turkce klavyem olmadigi icin kusuruma bakmayin)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bankadan borç alan kişinin geri ödemesi mevduat için yatırana gider aradaki fark da bankaya kalır. Çok çok basit örnekle anlatırsak: %32 ile 1000 liralık borç aldı birisi. Bir diğeri ise 1000 lirasını %30 faize koydu. Borç alanın bankaya geri ödediği 320 liranın 300 lirası mevduat sahibine, 20 lirası da bankaya kalır.

      Sil
    2. Faiz yükselince insanlar elindeki varlikları tl olarak banka mevduatına yatıracak, bankalar da topladıkları mevduatı merkez bankasına yatıracak ( faiz yükselince kredi faizi de artacağı için kredi talep eden de azalmış olacak, yatırım ve üretim azalacak) risksiz faiz gelirini tasarruf sahipleri bankalardan bankalar da merkez bankasından alacaklar. Sonuçta merkez bankası faiz ödemelerinin kaynağını yaratacak (mb için tl ödemek sorun deil zira tl yi o basıyor zaten) yani sorunun cevabı merkez bankası. Ayrıca mb nın mevduat faizi için yapacağı faiz ödemesi ile yaratacağı parasal genişleme kredi çarpanı ile yaratılacak olan genişleme yanında hiçbirsey kalır. Sonuçta faiz artışı piyasada dolaşan parayı azaltarak enflasyonu da aşağı çekecek.

      Sil
    3. Bankalar % 20 yerine % 30 ile para toplarsa kredi olarak kullandırdıkları paranın faizi de % 35 den 45'e çıkar ve mevduatın faizini bu farktan öderler.

      Sil
  59. Dolar 10 olunca otomatik 1 sıfır atılmalı bence. Bir kararnamelik iş. Tek sıkıntı mesela 9.98'de 10.04 oldu ve oralarda dalgalandı mesela, o zaman sürekli 0 atılıp geri koyulması lazım. Bu çok sıkıntılı yaratıyor o nedenle 9.98'e geldiğinde faizi -5 yapacaz demeleri lazım ki hemen hızlıca gap'li şekilde çıksın 11 12'ye ve akabinde 1.1 ya da 1.2 olsun. Bu sefer yapamadık bunu ama 100'e geldiğinde bence denenmeli. Döviz kuru her 10'un katlarına çıktığında otomatik olarak bir sıfır atılması kararnamesi çıkarılmalı. Bu sayede insanların psikolojisi de rahatlar. Mesela döviz 18'den 24'e çıktı diyelim, insanlar hem üzülecek doviz yükseldi diye ama aynı zamanda 100'e de yaklaştığı için de sevinecek. Çünkü bilecekler ki 100'ü geçtiğinde otomatik olarak 10'a düşecek.

    Peki eğer bir anda 1000 olursa ne olacak işte orda da sıkıntı var. Ama o da işin heycanı olacak. Bilinmeyecek. Bununla ilgili soru sorulduğunda yetkililer geçiştirecek. Ekonomi sayfalarında boy boy bu ihtimal üzerine yazılar yazılacak. Mistik bir hava verecek ortama. Millet tartışacak. 1000 olursa 10 a düşmeli diyecek. Diğeri diyecek hayır bir anda 1000'e çıkarsa gap olur kararname işlemez. Öbürü diyecek direk 100'e düşer. Konu hiç bir zaman kesinlik kazanmayacak. Bu sayede millet soyut kavramlarla uğraşacak, olasılık ve matematik hakkında kendini geliştirecek ve biraz olsun ekonominin kötü etkilerini unutacak. Evine ekmek alamayınca bu soru üzerine düşünürken açlığı geçecek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilimde mucizelere yer yoktur. Paradan sıfır atmakla para değer kazanmaz.

      Sil
    2. Fena fikir değil ama bence proaktif davranıp şimdiden üç sıfır atmak daha pratik olur. 1 dolar=0, 018 TL dersek hem millet heyecanla 1 TL olacağı zamanı bekler, hem de ikide bir sıfır atmanın yol açabileceği karışıklık ortadan kalkar...

      Sil
    3. 1155,
      Dolar 10 u geçeli çok oldu, dediğinizi
      20 olmadan yaparsa, ümmete moral, düşmana güven, aklı selim insanımıza endişe olur.

      Yazılım firmalarına, matbaalara, grafikerlere vs de iş çıkar yenisini adapte etmek için, hep inşaatçıya olmuyor.

      Ekonomi uzmanlarına, youtuberlara, twitter fenomenlerine de konuşacak yeni bir konu çıkar.

      Sil
  60. Hocam CB Erdogan'ın 'Enflasyonun köpüğünü aldık' şeklinde bir ifadesi oldu. Ekonomide böyle bir terim var mı ve sizce bu ne anlama geliyor. Almanyadan saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siz Almanya'da yaşadığınız için bilirsiniz, köpük birada olur. Enflasyonda köpük olmaz.

      Sil
    2. En son güccük reyizler köpük dedikten sonra döviz 6 kat arttı,
      büyük reiz dediyse sıkı tutunalım biz,
      alamanya da yaşayanlara ise yeni fırsatlar var demektir.

      Euro 8-9 iken arkadaşım Türkiye tatil planı yapmış, bütçesini ayarlamış.
      Gelmeden iki gün önce Euro 18 i görmüş, 13-14 seviyesinde ülkeye gelmiş,
      Bütçesinin altında tatilini bitirip gitti, çok mutluydu, insan hayatında bir kere böyle denk gelir dediydi.

      Sil
  61. Hocam büyüme refah artışı demek değil midir? Enflasyon olsada refah artışı varken niye enflasyonu durdurup refahı azaltıyorlarki? Konunun biraz cahiliyim açıklarsanız sevinirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyüme refah artışı getirir ama enflasyon kaliteyi götürür ve ülkeyi gelişmekten uzaklaştırır. Asıl olan kaliteyi yükseltip gelişmektir, büyümek onun bir alt aracıdır.

      Sil
  62. Bazıları yüksek faiz düşük kurun sürdürebilir olmadığını söylüyor. O zaman dünyadaki yüzlerce ülke ne yapacak? yani tüm gelişmekte olan ülkeler batacak mı? %1 reel faiz veriyorsun diye niye batarsınki küçük bir bedel değil mi o kadar sıcak parayı elde tutmak için ve zaten tüm gelişmiş ülkelerde cari fazla verenler bile aşırı borçlu yani bu borçlar ödeneceği ilüzyonu olduğu sürece sıkıntı yok sanırım?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İdeal olan düşük enflasyon, düşük faiz ve yüksek büyümedir. "

      Sil
    2. Aynı konsepti değişik biçimde söylesem nasıl olur , büyüme oranının cari açık oranından yüksek olması tutulması bu türk ekonomisinin iyi yansıma verdiği yıllarda bile olmayan birşey

      Sil
    3. Ideal olan dusuk pozitif reel faizdir. dusuk enflasyonun %1 puan uzerinde bir faizoranidir. Bu oran enflasyona endeksli bir sekilde korunarak buyume ve ulkedeki issizlik oranida gozedilerek yukari veya asagi yonlu ayarlanabilir olmalidir. Buda bagimsiz merkez Bankasi araciligla ve dusuk enflasyon kosullarinda olur.

      Sil
  63. Hocam TCMB bankaların tuttuğu döviz karşılıkları ve yabancı ülkelerle yaptığı swap yoluyla elde ettiği dövizleri satabilir mi?

    YanıtlaSil
  64. Hocam, emtia ürünlerinde ciddi düşüşler var; LME (metal) borsası her gün düşüyor. Ayrıca tekstil, inşaat, ambalaj, züccaciye, beyaz eşya gibi sektörlerin ana girdisi (ana maliyet kalemi) olan PETROKİMYA ürünlerinde de son 4 ayda ürüne göre %30-%60 civarında fiyat düşüşü var. Petrokimya ürünleri bebek bezinden, un-şeker çuvalına kadar her yerde kullanılıyor.

    Normalde bu düşüşlerin nihai olarak market raflarına fiyat düşüşü olarak yansıması lazım ancak maalesef yansımıyor.
    Hammadde artarken fiyatı artıran sanayici ve toptancı hammadde düşerken fiyatı gevşetmiyor maalesef. (Kur aynı oranda artmadı)
    Bunun temel sebebi nedir sizce?
    Bu noktada bir denetim mekanizmasının eksik olduğunu düşünüyor musunuz?

    YanıtlaSil
  65. 2018 de içine düşmeye başladığımız kasırganın ilk dalgasında kur ve enflasyon patladı. Şu anda kasırganın ortasındayız ve fırtına yaşıyoruz. Kasırganın çıkış sürecinde de muhtemelen faiz patlaması yaşanacak.
    Bence bankalar kâr etmiyor hazine eliyle zarar kapatıyorlar. KGF,ucuz ve ötelenen batık krediler için devlet bankalarına hazineden görev zararı olarak sermaye eklendi.Özel bankalara bu yapılamadığı için, faiz bilinçli olarak düşürülerek yüksek kâr yoluyla sermaye transferi yapılıyor. Şirketler kkm ,vergi affı gibi yollarla ayakta tutulmaya çalışılıyor. Sonuç;Halk olarak faturanın yarısını ödedik, diğer yarısı yolda...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!