Yaban
Yaban, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun çok tartışılmış, çok beğenilmiş bir o kadar da eleştirilmiş romanıdır. Yaban’ı belki de en iyi özetleyen cümleleri Fethi Naci yazmıştır:
‘Yaban, dünyadan elini eteğini
çekmek isteyen bir aydın kişinin acı ve korkunç bir hakikatle karşı karşıya
gelmesinin tepkilerini anlatır. Aydın kişi ile köylüler (acı ve korkunç
hakikat) arasındaki düşünce ayrılığı bütün ayrıntılarıyla verilmiştir. Sağ
kolumu ben onlar için kaybettim diyen Ahmet Celal, bir yandan da köylülerin
geriliği, cehaleti karşısında aydınlar takımını suçlayan bir aydın kişidir.
Yakup Kadri hep Ahmet Celal'in karamsar gözüyle bakar olaylara, kişilere: Ama
bu, söylenmesi yürek isteyen birtakım acı gerçeklerin söylenmemesine engel
olmaz. Yaban'ın en önemli yanı da burasıdır. Ne var ki Yakup Kadri'nin, Ahmet
Celal'e, Emine'den biraz sevgi görünce, Türk köylüsü ile Türk entelektüeli
arasındaki acıklı davadan hiçbir eser kalmadığını söyletmesi kişiyi
yadırgatıyor; pek ucuz bir çözüm yolu gibi görünüyor. Ama roman sonunda
Emine'yi bırakmak zorunda kalan Ahmet Celal'in Bize gene yol göründü, demesi
sembolik ve epey karamsar bir anlam kazanıyor: Aydınlar yollarında gene yalnız
yürüyecekler.’
Selim İleri’nin yazdıklarına da kulak vermek gerekir:
‘Yakup Kadri, yarı aydının şaşkınlığını, üzüntüsünü anlatırken ilginç bir ikilemi de vurgular. Bir yanda ulusal bağımsızlık sorununu önemsemeyen, önemsememe durumunda olan köylüler; öbür yanda, önemsenmeyişin bilincine henüz varamamış bir Ahmet Celal... Şunu belirteyim: Yaban bu tür açılımlarıyla ustalığa ermiş bir yapıt. Kendinden sonra yazılmış birçok aydın–köylü karşıtlığı romanına önayak olmuş, yol göstermiş.’
Şimdi de romandan bazı alıntıları paylaşayım.
“Talim, terbiye, iyi örnek, bunların hepsi geçici şeylerdir. Ve çevre
değiştirmedikçe, insanın değişmesine imkân yoktur. Bu küçük mülahazadan,
Türkiye'deki yenilik ve garpçılık hareketlerinin, neden başarısızlığa uğradığı
sorununa kadar çıkabiliriz.”
‘Gün geçtikçe daha iyi anlıyorum: Türk entelektüeli Türk aydını, Türk
ülkesi denilen bu engin ve ıssız dünya içinde bir garip yalnız kişidir. Bir
münzevi mi? Hayır; bir acayip yaratık demeliyim. Öyle ya, bir insan tasavvur
edin ki hangi ırktan, ne cinsten olduğu belli degildir. Kendi vatanı addettiği
memleketin dibine doğru ilerledikçe, kendi kökünden uzaklaştığını hissediyor.
Hissetmese bile etrafında nasıl olan boşluk, soğuk ve itici hava, ona her an
kendi toprağından sökülmüş bir aykırı, bir acayip nebat olduğunu bildiriyor.
Her memleketin köylüsüyle okumuş yazmış zümresi arasında, aynı derin uçurum var
mıdır? Bilmiyorum! Fakat okumuş bir İstanbul çocuğu ile bir Anadolu köylüsü
arasındaki fark bir Londralı İngilizle bir Pencaplı Hintli arasındaki farktan
daha büyüktür.’
‘Lakin işte görüyorum ki, bir çanak suda bir damla zeytinyağı gibiyim.
Ne karışıyorum, ne de dibe çökebiliyorum. Bize, bunun için toplumun kaynağı
diyorlar galiba.’
‘Şimdi ne görüyorum? Anadolu... Düşmana akıl öğreten müftülerin,
düşmana yol gösteren köy ağalarının, her gelen gasıpla bir olup komşusunun
malını talan eden kasaba eşrafının, asker kaçağını koynunda saklayan zinacı
kadınların, frengiden burnu çökmüş sahte sofuların, cami avlusunda oğlan
kovalayan softaların türediği yer burasıdır.’
‘Bunun nedeni, Türk aydını, gene sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan
kitlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir
posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek
hakkını kendinde buluyorsun. Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin.
Bir kafası vardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde
yaşadığı bir toprak vardı! İşletemedin. Onu, hayvani duyguların, cehaletin,
yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında
bir yabani ot gibi biti. Şimdi, elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin
ki, ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi?’
‘Bir gün, Bekir Çavuş'a verdigim söze rağmen, kendimi tutamadım:
“Ayıptır. Düşman böyle seyredilmez” dedim.
Kümenin içinden bir ses:”
Nolacak, bize dokunmuyor ki” dedi.
Bunun üzerine, keyifleri bozulmuş insanlar gibi homurdanarak
dağıldılar. İçlerinden yalnız Salih Ağa pabuçlarını sürükleyerek benden yana
geldi. Sırıtarak ve biraz da hışmımdan korkarak:
“Sen öyle diyon emme, bunların bize faydası oldu. Görmüyon mu, hiçbir
yanda kargalardan iz kalmadı. Harman yerinde, tahılı hep yirlerdi.”
‘Bir gün, Bekir Çavuş fena bakarak söyledi:
“ Düşman, tee İzmir'de idi, sağdan sataştılar, soldan sataştılar.
Herife rahat vermediler. Buralara kadar gelmesine sebep oldular. Ne diyeyim
bilmem ki, Allah sebep olanları...,”
Elimin tersiyle suratına bir tokat aşketmek istedim. Fakat kendimi
tuttum. Ve ona son defa olarak, vatanın bütünlüğü hakkında bir fikir vermeye
çalıştım:
“Bir Türk için İzmir ne ise Sivas da odur. Diyarbakır ne ise Samsun da
odur. İzmir zaptolundu mu, bütün Anadolu'nun ilmiği düşmanın elinde demektir.
Orası kurtulmayınca burası kurtulamaz.” Bekir Çavuş sözümü kesti:
“Haydi be, sen de... Bu lafları sen başkasına anlat.”
Yaban’ı gençliğimde okumuştum ama
ne kadarını anlamıştım hatırlamıyorum. Geçenlerde tekrar okudum: Müthiş bir
roman. Mutlaka okuyun derim
Hakikate ulaşmak isteyen yolu yalnız yürümeyi ve bu yol da çile çekmeyi göze almalı.
YanıtlaSilBöylesine kıymetli bir eseri değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim.
Hocam, bu arada kitabınızı merakla bekliyoruz.
Yolda
Sil🇹🇷🙏Teşekkürler
YanıtlaSilHatırlattığıniz çok teşekkürler. Maalesef ben dahil üniversite sınavına girerken isimlerini ezberledik ama bir vakit bulup ta kitabı okumadık . Bizlere de ama eğitim sistemini ezbere dayandiranlara da. 40 yaşıma gelince eğitim eksikliğini daha iyi anladım
YanıtlaSilBaltik endeksinin adeta selale formasyonu gibi dususe gecmesi iyi bir durum gelecek acisindan hem emtialar hem hammadde hem navlun fiyatlari baglaminda gelecek icin umut veriyor. Insallah bu fiyatlarduser de fakir fukara sikintiya dusmez. Koronaya gfelince Turkiyede fincan kulpa girdi dunyada w formasyonuna girdi benim sahsi gorusum aralik ortasinda buyuk sikintilar soz konusu. Gecen kasimda hem Turkiyede hem dunyada daha iyi noktadayiktik koronada suan trend yukselis egiliminde
YanıtlaSilBen farklı yorumlayayim; Baltık endeksi düştükçe enflasyon düşecektir. Enflasyon düştüğünde dolar ülkesine geri döner. Navlunda 2022 fiyatlanmakta, piyasalar deve kuşu formatında. Sonrasında ise abd de daha yüksek enflasyon bekliyorum. Doğru mu düşünüyorum bilmem ama son doğal gaz zammı düşüncemi destekledi, abd enflasyonu kaç ise bizde onun *10 u oluyor. Şimdilik diyelim çünkü yenen hurmalar onu da bozacak sanırım.
SilOkumayan/sorgulamayan/aklını kullanmayan bir toplumu, o toplumun aydınları aydinlatamaz... Beynin kapağını açmayan birine ne ogretebilirsin ki...
YanıtlaSilBir kapağın nasıl açılacağını bilmezseniz zorlarken kırarsınız. Köy enstitüleri o kapağın nasıl açılacağını öğretmek için kurulmuşlardı ama bu ülkenin en büyük şanssızlığı olan tarikat ve aşiret baskıları sonucu kapatıldılar. Aydınlanma, sadece onu isteyenlerle gerçekleştirilemez. Asıl mücadele istemeyenlere karşı verilmelidir...
SilHocam ozet icin teşekkürler. Sunu belirtmek isterim: Köy Enstitüleri cehalete karsi bir savasti. Onlari korumak acmak kadar onemliydi fakat halkın cahil kalmasını bunun sonucundada daha kolay gudulmesini saglayan bir grup bu Köy Enstitüleri kurulduğu günden bu yana karşı cikti. Günümüzde de en büyük suçun insanin aydınlanması olduğunu düşünüyorum. Ne kadar bilimden ve rasyonellikten soz edersem o kadar karsi direnç olusuyor. Yaban romanindan aldigiz bolumler günümüzün özeti gibi.
YanıtlaSilSayın Adsız 11:04,
Sil"Bir grup" denince sanki küçük bir gruptan bahsediyormuş gibi oluyoruz. O grup, dinî dogmalardan, cehaletten ve yoksulluktan beslenen tüm tarikat, cemaat ve aşiretlerdir. Bunlarla Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde mücadele edilmeye çalışıldıysa da özellikle 1950 sonrası siyasette ağırlıklarını artırmaya başlamaları ve popülist sağ siyasetçilerin de oy uğruna bunların önünü sonuna kadar açmaları ile bugünlere geldik. Günümüz siyasetinde ön plana çıkan din ağırlıklı cehalet ve yoksulluk üreten kaderciliğe dayalı politikalar hiçbir şekilde tesadüf değildir, tek amaçları halkın aydınlanmasının önünü kesmek ve iliğine kemiğine kadar sömürmektir. Bu işin tek ilacı da çağdaş bilimsel eğitimdir. Batı, doğru teşhis koyup doğru tedavi uyguladığı için bugün bütün dünyaya yön verebiliyor. Biz de bu ülkede aydınlanma istiyorsak önce hastalığın adını doğru koymak, sonra da doğru tedavi uygulamak zorundayız...
Sn. Mesuliyetli; aynı Batı’nın soğuk savaşı kazanmak adına 1950lerden itibaren güzel ülkemizi nasıl ayrıştırdığını da yazın
SilSayın Mahdut Mesuliyetli
SilVurgu olarak küçük bir grup anlasilmis olabilir. Kastım bu grubun gunumuze kadar büyüyerek gelmiş olmasi. Beslendigi kaynaklarida siz gayet acik bir sekilde yazmışsınız. Yanit icin tsk ederim
Sn Adsız 13:30
SilYorumumda batının doğru teşhis ve tedavi ile bütün dünyaya yön verebilir hale geldiğini belirttim ki sizin yazdığınız konu da bu yönlendirmeye dahildir. Batının o ayrıştırma meselesinde tarikat, cemaat ve aşiretleri nasıl parmağında oynatarak kullandığını da isterseniz siz yazın. Ya da isterseniz tarikat ve cemaatlerin isimlerini liste halinde yazın, ben de karşılarına hangi ülkenin gizli servisine çalıştıklarını ekleyivereyim. Aşiretler için ise bu kadar çabaya bile gerek yok, onların durumu zaten belli...
Sn Adsız 17:10
Rica ederim...
Her kitap yaşamın üç farklı evresinde okunmalı. İnsan her evrede farklı bir anlayışa ve bakış açısına sahip oluyor.
YanıtlaSilDoğru ama o kadar çok okunacak kitap var ki buna imkan olmuyor.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilGençken okuduğum çoğu klasik kitap için aynı şeyi yapmaya çalışıyorum. Bazı kitaplar insan hayatının her çağında tekrar okunmalı bence
YanıtlaSilDoğru diyorsunuz.
SilSelam hocam,
YanıtlaSilTürk okumuş insanı ile Türk aydınlarının 300 yıllık birikimi arasında köprü olmadığının en güzel sunulduğu eserlerden birisini bize tekrar hatırlatmışsınız.
Tıpkı ekonomide aynı hatalar nasıl yeni paketlenerek halkın önüne sunulursa, türk okumuş kesimi de anadolunun sorunlarına aynı hatalı söylemleri kendince paketleyerek sunuyor.
Türk devlet ve toplumunun sorunlarına çözümler bizlerden 250 yıl kadar öncekiler tarafından yazılmış, çizilmiştir. Onlardan nerdeyse 150 yıl sonra yaşamış olan Yakup Kadri, Yaban ile türk okumuşlarına kendilerini bir kere daha yansıtmıştır. Yakup Kadri den 100 yıl yine aynını yaşıyoruz.
Batı bürokrasisi için Türkiye özelinde doğuya bakış Sevr dir. Türk insanı da kendi umursamazlık ve bilgisizliğinde Sevr'i aşacak toplumsal gelişimi gösterememektedir. Müstemleke valisi atanamadığı için Batı, malesef Türk siyasi düzenini, halkın bilgisizliği ve eskiden mensubu olduğum TSK'nın gücünü kullanarak çizmektedir. Nihayetinde kısır ve serveti batıya peşkeş çekilen bir toplum yönetmektedirler.
Özellikle kendine sağcı diyen Türk ahalisinin, 300 yıllık geçmiş türk aydınlarının birikimlerine ulaşım kanallarını da, türk nasyonalist partinin kıbrıs kökenli devşirme başbuğ lideri tıkamıştır. Sağ tarafın da hayatın rasyonel çözümlerine ve siyasete ulaşım kanallarını tıkamıştır.
Ispatı çokdur da ben bir tane sağdan misali, gençlere tavsiyelerde bulunan, adalet partisi siyasetçisi Ali fuat başgil ile vereyim, o da kendince elini taşın altına koymak isteyip siyasi yetkilere aday olunca nasyonalist partiye bağlı subaylar tarafından "hayatınızı garanti edemeyiz" diye korkutulmuştu. Dikkat ettiğiniz üzere öbür taraftan aydınlar nasıl öldürülmüşlerdir. Bunlar hep bilinçlidir, ülkenin sağ ve sol elini tutan yer aynıdır. Yani, işlem farklı yöntem ile hem sağa hem de sola yapılmaktadır.
Şimdi okuyanlarınız ekranlarda siyasi figürler görüyorsunuz, yıllardır türk haberi izlemiyorum, bir kaç tane yeni çıkmışlar, hiç birini de takip etmiyorum, işte onların hepsi ve en güçlü gördüğünüz lider de dahil kukladır. Son twit mesajınızda Marshall şartları arasında Köy enstitüsü kapatılmasını yazmışsınız, batı tarafından nasıl çok bilinçli bir cendereye toplumun alındığını çok net farketmişsiniz. O dağın görünen kısmı. Ben görünmeyeni yazayım, siyaseti de batı istihbaratçıları dizayn ediyorlar, partilerin merkez, il ve ilçe teşkilatlarına kadar çetelelerini tutuyorlar.
Çözüm diye arada türk siyasetini düzeltmek için türk ahalisinin bilinçli kesiminin özellikle iktidar partisine gitmesini bu sebeple tavsiye ederim. Batı istihbaratının yerli siyasi insan kaynağı kanallarını zehirler, tıkarsınız. Muhalif partiler de aynıdır merak etmeyin, ancak iktidar partisinde bilinçli insanlar ülke kaynağının akışına direk etkide bulunur. Her neyse.
Kozmik odalar kilit idi, oralardaki vatan çocukları bunları iyi kötü dengeleyip pasifize edebilirdi, Ordunun da köy enstitüsü gibilerdi. Dikkat edin, kozmik odadakiler temizlendikten sonra nasıl o sözde sağcı, vatansever denilen subaylar ülkenin meclisini bombaladı, hayret ediliyor değil mi? Emin olun gene yaparlar. Bizim devlet geleneğimizde misali çoktur, asker isyan eder, sultanı değiştirir, ya da sultan isyancı kellelerini alır ardından asker bi bakar gene isyan etmiş. Kelle almak ile çözülmez bunlar. Günümüz dünyasında ahalinin devletine sahip çıkması ile çözülür. Kozmik oda sonrasındaki mevcut devlet ise hiç bir şekilde ahalinin değildir, kendilerine yeni devlet kurmaları ile çözülür.
ZcNT68VZeE#6^3@D
A Celal üyesi olduğu yönetici krema sınıfın isteklerini vatan millet sakarya sosuyla pazarlıyor aydın maskesi ile :) / Gittiği köydeki insanlar da açlıktan ölen yarı göçebe çiftçiler,bu garibanlar kendilerini düşünmek yerine onlara sormadan savaşa giren imparatorluk neden yenilmiş bunu mu düşünecekler?
YanıtlaSilEklemeyi unuttum,Aynı aydın maskesi takmış üst yeniçeri takımı yine halka sırtını döndüğü için 70 yıl sonra 2002'de tamamen devleti kaybetti,köylüler iktidar oldu,keşke böyle olmasaydı.
YanıtlaSilKöylü milletin efendisidir.
SilKemal Atatürk
Köyüne dön
SilAhmet Celal, köye gitmeden önce Werther'i okusaydı daha yararlı olurdu.
YanıtlaSil25 yil önce Ortaokulda okuduğum bana okuma zevkini aşılayan kitapların başında gelir. Hatirllartiginiz için teşekkürler.
YanıtlaSilSevgiler
SilÇok iyi anımsatma ve "yalnız kalmayı beceremeyen", kendinden korkan, yanaşan ve düşünce liderliği de yapamayan çağdaş "Türk aydını"nın kimliği ile ülkenin durumu arasındaki benzerlikler.. Yaban'ı yeniden okumalıyız.
YanıtlaSilÇok doğru
Sil"Yaban" bugün okunduğunda o zamandan bu zamana çok şeyin aynı olduğunu görmek ironik...
YanıtlaSilNe yazık ki öyle.
SilYakup Kadri
YanıtlaSilBehçet Kemal
Şevket Süreyya
Sabahattin Ali
Falih Rıfkı
Bunlar eserlerinin hepsinde edinilen tüm gayrı durumları niye böyle olduğumuzu anlatıyor aslında.
Sözün "ahlak" kelimesinin başındaki şarka dikkat ediniz: Bu ahlak doğruluğu ve fazileti gayet dar bir ölçüde benimser. Hususi ve şahsi ayıplar ve menfaate ait yolsuzluklar için müsamahasızdır. Ancak ne yalanı, ne de zulmü ahlaksızlık sayar.
YanıtlaSilFalih Rıfkı Atay, Zeytindağı
Türk enerjisi ancak planlaşmış, nizamlaşmış, inzibatlaşmış bir çarka takıldığı zaman mucizeler doğurur.
YanıtlaSilHiçbir tarafı yapılmamış olan bir vatanın bayrağı Kahire’ye dikilmek için havaya giden bu enerji, boş anadoluyu zengin ve ümranlı bir vatan yapmak için hiçbir vakit kullanılmadı.
Türk, harpte kullanılmış, kıymetlendirmiş, destanlaştırılmış, sulhte ise bırakılmıştır.
“En iyi çelikten yapılan, demiri et gibi kesen bu kılıç, sulh kılıfının içinde paslandırılmış, tekrar fırsat çıktığı zaman kanda yıkanmış ve ateşte parlatılmıştır.”
Şöyle bağıranlar:
- Altın değeri ormanlarımız işlenmiyor.
- Paha biçilmez madenlerimiz toprak altında yatıyor.
- Dünya değeri mahsullerimiz tekniksizlikten ölüyor.
Haksızsınız: biz, ormanlarımızı, madenlerimizi, mahsullerimizi ve sanayimizi değil, biz Türk’ümüzü işletmiyoruz.
Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı
Mustafa Kemal, Büyük Harbe girmek aleyhinde idi: Kafa ve sanat adamı olduğu için!
YanıtlaSilMustafa Kemal, Kurtuluş Harbini bırakmak fikrinde asla bulunmadı: Vatan adamı olduğu için!
İşte size bütün kitabın özü: İlim ve vatan adamı olunuz.
Hiçbiri yalnız başına, ne sizi, ne de milletini kurtarabilir.
Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı
Merhabalar,
YanıtlaSilBen de bu yaz okumuştum Yaban'ı. Onlarca yıl önce yazıl bir kitabın günümüzü iliklerimize kadar nasıl hissettirdiğine şahit olmuştum. Yaban aslında aydının cahillerin arasındaki yabanlığı anlatmıyordu. Yaban aslında cahil insanın dünya ile arasındaki yabancılığı anlatıyordu. Hocam böyle bir coğrafyada yaşamak gerçekten çok zor. Kendini Ahmet Celal gibi hissetmeyen bilime değer veren, okuyan, sorgulayan bir insan var mı? Yüzyıllar boyu aydınlar hep yabandı. Yine yaban. Belki de yaban kalmaları gerekiyor. Aydını aydın yapan cahilliğe yaban olması değil midir zaten?
İktisadi meseleler haricinde böyle içerikler çok iyi hissettiriyor hocam. Farklı insanlarla ortak hislere sahip olmak insana güven duygusu aşılıyor. Bana güven veriyorsunuz hocam. Güven... Sevgilerimle.
Çok teşekkür ederim. Sevgiler
SilHocam, öncelikle emeğinize sağlık.
YanıtlaSilYaban romanından beri değişen bişey pek yok Anadolu coğrafyasında..osmanlı anadoluyu hep asker deposu olarak görmus ve yatırim yapmamış, yüzyıllar içinde de halk ona göre şekillenmiştir. bu paradigmayı Atatürk, radikal bir şekilde kırmak istemiş olmasına rağmen pek başarılı olamamıştır maalesef. Çünkü osmanlıcı zihniyet buna engeldir..
Belki değişen tek şey Anadolu insanının önemli bir bölümünün büyük şehirlere göç ederek bu kültürü oralara taşımış olması. Ne yazık ki büyük şehirlere gelseler de ayrım ortadan kalkmadı, hatta belki biraz daha keskinleşti.
SilÇok doğru Hocam. Çarpık kentleşmeden tutun bozuk ekonomik sisteme kadar her sorunun kaynağı aynı aslında: insan kalitesi..Esasında Atatürk devrimleri ve vizyonunun momentumunu kıran ilk gelişme, 1950 yılında demokrat parti ile başladı. 1980 sonrasında Turgut Özal ile hız kazandı ve nihayetinde mevcut iktidar son noktayı koymak üzere..
SilTüm bu önemli kırılımların arkasında küresel emperyal sermayenin desteğinin olduğunu sanırım siz, bizden daha iyi biliyorsunuzdur.
Candan açtık cehle karşı bir savaş,
Ey bu yolda and içen genç arkadaş,
Öğren öğret halka hakkı gürle coş,
Durma durma koş..
Öğretmen marşından bu mısraları bu gün kaç öğretmen yürekten söyleyebiliyoru geçtim, bu marşı bilen öğretmen var mıdır artık emin değilim..
Köyden şehre gelmiş ama şehrin havasını soluyamamış köyde öğrendiği dere kenarında kilim yıkamayı şehirde de aynen uygulamış hep mağduru başarılı bir şekilde oynamış hazine hırsızı gecekondu tayfasında Yeşilçamın da büyük suçu var derim. Zira bu kesimi hep haklı gösterdi. Lütfen hatırlayın Kemal Sunal filmleri….
SilHocam öncelikle insanlığa yapmış olduğunuz katkılardan dolayı teşekkür ederim. Hem yazılarınızı hem de altındaki yorumları takip etmeye çalışıyorum fakat özellikle yorumlar kısmından edindiğim gözlemlerimi bu vesileyle paylaşmak istiyorum. Ülkemizin kendisini aydın gören kitlesinin bir aynaya ihtiyacı vardır ve kendisiyle yüzleşmek zorundadır. Bu noktada Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmi iyi bir başlangıç olacaktır. Öte yandan toplumumuzun farklı sosyolojik yapılarına rağmen problemleri aynıdır ve çok kompleks bir yapıya sahip değildir. Örneğin; burada veya herhangi bir platformda iktidar ve muhalefet partilerine yaptığım veya yapılan eleştirileri göz önünde bulundurarak içinde bulunduğum hayatı değerlendirdiğimde, problemler arasındaki farkları şu şekilde özetleyebiliyorum makro ve mikro. Şu örnekle ifadelerimi canlandırmak isterim; ülkedeki tek adam rejiminin bir benzerini veya benzerlerini şirketlerimizde de görüyoruz. Çoğu yöneticilerimiz adeta kendi feodalitesini oluşturmuş ve sizin orada yer edinebilmeniz için liyakatınızın değil sadakatinizin ön planda olması gerekiyor. Özetle; burada okuduğum yorumların bir çoğunun popülist söylemden öteye gitmediğini ifade etmek isterim. Anadolu haklının problemlerinden şikayetçi “aydın” kesim çözüm için ne yapmakta, kim taşın altına elini koymakta? Netice itibariyle meselenin bütüncül olduğunu kabul etmeliyiz ve önce kendimizden başlamalıyız.
YanıtlaSilBu bir sistem meselesi. Sistemi yanlış kurduğunuz anda her şey bozuk gidiyor. Köy Enstitülerini kaldırmak büyük hata. Yeniden kurmak lazım.
SilOkul yıllarımızda Yaban’dan çok bahsedilmişti Mahfi Hocam.Ama okuma merakının bizi henüz teslim almadığı tarihlere denk geldiği için,elime bile aldığımı hatırlamıyorum.
YanıtlaSilBu başyapıtı bize tekrar hatırlattığınız için teşekkür ederim.
Roman okumayı bırakalı uzun zaman olmuştu ama sanırım Yaban’a da sadece bir roman gözüyle bakmamak lazım.Zamanın ruhunu kavramamıza yardım edebilecek bir eser gibi görünüyor.Henüz okumadığım bir kitap üzerine daha fazla bir yorum yapmam doğru da olmaz.Okuma listeme ekledim.
Romanla ilgili Fethi Naci ‘nin ve Selim İleri’nin görüşlerini sayenizde öğrenmiş olduk.
Ama sizin Yaban hakkındaki görüşlerinizi yazıda bulamadık hocam.(Alıntılanan kısım hariç)
Siz ne düşünüyorsunuz?
Dostum bu roman sana ağır gelir . Bence kısa hikayelerden başla. Hoca yazının sonunda romanla ilgili fikrini söylemiş . Bunlar hep okumamaktan oluyor işte...
SilTebrik ediyorum hocam. Kıvama geldiniz. Elinizdeki fenerin ışığını görüyoruz artık. O büyük bir Güneş olacak. Arkadayız. Durmak yok...
YanıtlaSilNe gördünüz bilmiyorum.
SilPeki bu kitabın mesajı ve mesajın yaşamla ilişkilendirilmesi nedir yani bu kitap bize ne öğretiyor
YanıtlaSil''Suç aydınlardadır.'' Aynı anlatım aynı örnekleme Grigoriy Petrov tarafından Beyaz Zambaklar Ülkesinde romanında yapılıyor. Bu roman daha eski.
YanıtlaSilSuç aydınlardadır diyordu aynı şekilde Grigoriy Petrov.
YanıtlaSilBu ülkenin başına ne geldiyse aydınlardan geldi. Hep aydınlanıp gittiler.
YanıtlaSilMahfi bey, Yakup Kadri’nin “ Yaban” romanının benim anılarım da özel bir yeri vardır.Yaban kitabının Yakup Kadri'den ıslak imzalı bir örneğini kütüphanemde saklıyorum.Yanlış hatırlamıyorsam 70’li yılların başında Remzi Yayınevinden çıkan sarı kapaklı bir nüshasını imzalatmak için adresini telefon rehberinden tespit ettiğim Yakup Kadri’nin Ankara’daki Cinnah Caddesi üzerinde giriş katında bulunan evinin kapısını amcamın oğlu ile birlikte çaldım.İçeride TRT çekimleri vardı.Bizim geldiğimizi duyan Yakup Kadri çekimlere kısa bir ara vererek iki ortaokul öğrencisi olan bizi yanına çağırdı.Kitabı imzalamadan önce bize bu kitabı okuyup okumadığımızı sordu.Daha sonra da Türk aydını tarafından bu kitap nedeniyle nasıl kamuoyunun da linç edildiğini bir öğretmen gibi tane tane anlattı.Kitabı imzalamak için oradaki TRT ekibinden bir kalem istedi.Kendisine uzatılan “ Yeşil” renkli tükenmez kalemle bu kitabı imzalamak istemedi.Herhalde yeşil rengi bir gericiliğin sembolü olarak gördü.Kitabını kendisine uzatılan “ Kırmızı’ tükenmez bir kalemle benim ve amcamın oğlu adına imzaladı.Hala Yakup Kadri’nin kırmızı ıslak imzalı Yaban kitabını özenle kütüphanemde saklıyorum..Sizin de işaret ettiğiniz gibi bu kitap günümüzde Türk aydını ile eğitilmemiş halk arasındaki çelişkiyi çok güzel anlatmakta ve hala da günümüzde bu durum güncelliğini korumaktadır..Saygılarımla ..
YanıtlaSilFeza Üstünkaya