Cumhuriyet Projesi
Afganistan’ın yaşadıklarını yazılı ve görsel medyadan izleyince aklıma 4 Kasım 2010’da o zaman köşe yazısı yazdığım Radikal Gazetesi’nde yayınlanmış bir yazım geldi. İzninizle onu hiç değiştirmeden bir kez daha paylaşacağım:
Şimdilerde dile getirildiği gibi tek bir proje değildi başlangıçta cumhuriyet. Birçok projeyi içinde taşıyan bir idealler bütünüydü. Projelerden birisi demokrasiyi getirmekti. Asıl olan cumhuriyet değil, demokrasi kuşkusuz. Ve demokrasi için cumhuriyetin şart olmadığının en önemli kanıtı da İngiltere ya da İsveç gibi monarşiyle yönetilen ülkeler. Bunların hepsi doğru ama Türkiye açısından cumhuriyet aynı zamanda demokrasi demekti. Çünkü Türkiye’de bugün sahip olduğumuz bütün demokratik haklar cumhuriyetle geldi. Ki bu haklar geldiğinde tek parti iktidarı vardı ve demokrasiden söz etmek mümkün değildi.
O projeler bütününün en önemli parçalarından birisi kadın erkek eşitliğiydi. Hatta cumhuriyet, tek bir projeye indirgenecekse bir kadın projesi olduğunu bile söylemek mümkün. Kadını, itildiği ikinci sınıf konumdan çekip çıkarmayı, onu toplumun içine katmayı, erkeklerle birlikte, omuz omuza çalışmasını sağlamayı ve böylece toplumun yaratıcılığını arttırmayı hedefleyen bir projeydi. Cumhuriyeti kuranlar, kadının erkekle birlikte çalışmadığı, evine kapandığı, üretimden çekildiği, yarışmaya girmediği bir ortamda ilerleme olmayacağını görmüşlerdi.
Batı’nın bizden en önemli farkının kadının erkekle yan yana olmasıyla ortaya
çıktığını, kadının birinci sınıf insan olduğu bir toplumun ileri gittiğini fark
etmişlerdi. Osmanlı’nın bütün Ortadoğu’yla birlikte geri kalmasının temelinde,
kadının geriye itilmesinin yattığını anlamışlardı. Kadını öne çıkarma projesini
hayata geçirdiler. Hâlâ o projenin etkisiyle öne çıkmaya devam ediyor
kadınlarımız.
Son günlerden bir örnek olarak
Dünya Şampiyonası’nda finallere giden Kadın Voleybol Milli Takımımızı
gösterebilirim kadın projesinin başarısı konusunda. Türkiye’de kızlar, çeşitli
baskılar nedeniyle erkeklere göre çok daha az sayıda katılıyorlar spora. Rakip
takımların çoğunun ülkesinde böyle bir sıkıntı yok. O ülkelerde kızlar herhangi
bir baskıyla karşılaşmadan spora girebiliyor. Sınırlı da olsa bizde kızların
spora girmesini sağlayan itici güç cumhuriyetin kadın projesi ve çeşitli
kuruluşlarımızın kız takımlarına verdikleri doğrudan ya da dolaylı
sponsorluklardır.
Cumhuriyetin projelerinden birisi
de kamu iktisadi teşebbüslerini kurmaktı. Bugünlerde geri zekâlılıkla bir
tuttuğumuz o proje olmasaydı, sanayimiz asla buralara ulaşamazdı. Ben
özelleştirmeden yana bir düşünceye sahibim. Ama bu düşünce yapısı o dönemde
KİT’lerin kurulmasının gerekliliğini inkâr edecek bir bağnazlığa götürmüyor
beni. Hatta şimdilerde özellikle Doğu ve Güneydoğu’da yeni KİT’ler kurmanın
doğru olacağını savunuyorum. KİT’ler o bölgede işsizliğin çözümüne yardımcı
olarak teröre kayan gençleri kurtarabilir. Bazı KİT’ler özelleştirildikten
sonra tarım ve hayvancılığımızda yaşanan çöküş bize kategorik karşı çıkışların
doğru olmadığını anlatıyor.
Bir yandan kızların örtünmesini isteyen, bir yandan onların şortla yaptıkları sporlarda elde ettikleri başarıları alkışlayan, bir yandan KİT’lerin satılmasını savunan, bir yandan da hayvancılık çökünce devleti göreve çağıran bir toplumuz biz. Bunun gibi yüzlerce çelişkimiz var. Bu çelişkilerle bu aşamaya varmış olmamız demokrasinin değil, cumhuriyetin başarısıdır. Bundan sonraki başarıları da umarım demokrasi getirir.
Eğer bir projeyse cumhuriyet, ona en çok sahip çıkması gerekenler kadınlardır.
Çünkü proje başarısız olursa en çok onlar kaybedecek.”
Türkiye'nin demokrasi konusundaki en büyük handikapı, yüzyıllardır beyinleri islâmın çok şirin bir barış dini olduğu yalanı ile yıkanmış geniş halk kitleleri, yani tatlısu müslümanlarıdır. Gerçek islâmın ne olduğunu bilen, haliyle de şeriat isteyen radikal kesimin toplum içindeki ağırlığı %10 civarında olmasına rağmen islâm konusunda zerre bilgisi olmayan ama kendilerini dibine kadar müslüman olarak tanımlayan tatlısu müslümanlarının "müslüman ahlâksızlık yapmaz, çalmaz, çırpmaz, kadına saygılıdır, aklı ön plânda tutar, Allahtan korkar, kul hakkı yemez" tarzı gerçekle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan saplantıları nedeni ile siyasal islâm sonunda iktidar olmuş ve demokrasinin altı tamamen oyulmuştur.
YanıtlaSilBu saplantı o kadar yaygındır ki günümüzde muhalefet kesimi bile her konuşmasına "bizim yüce dinimiz, Allahtan da mı korkmuyorsunuz, yüce peygamberimiz" tarzı sözlerle başlamaktadırlar. Eğer ülkemizde demokrasi'yi yeniden inşa etmek istiyorsak ilk yapılması gereken şey, gerçek islâmın Taliban, Işid, El Kaide gibi örgütler tarafından temsil edildiğini halkımıza anlatmak, eğer yine de kafalarındaki o hayali islâma inanmak istiyorlarsa da bunu vicdanları ile sınırlı tutacak şekilde Laiklik ilkesini güçlendirmektir...
Din konusunu tartışmak kimseye bir fayda vermiyor. Onemli olan dünya insanı olabilmek ve sağlık, huzur ve mutluluğun peşinden kosmaktir. "Insani insan diye severim" "yurtta sulh cihanda sulh" Yaşam penceresinden bakmalıyız, şiddet, nefret, öfke kimseye bir sey kazandirmaz.
SilToplumsal şiddet, nefret, öfkenin temelinde yatan din, özellikle de ortadoğu kökenli dinler olgusunu görmeyi reddederseniz dünya insanını bırakın insan bile olamazsınız çünkü bu dinlerin temel görevi insanın evrimsel insanlık özelliklerini yok edip sadece kendilerine hizmet eden köleler haline getirmekir. Bunu tartışmak ise özellikle gençlerin dünya insanı olmalarına büyük fayda veriyor...
SilMahdut Bey; "bu dinlerin temel görevi insanın evrimsel insanlık özelliklerini yok edip sadece kendilerine hizmet eden köleler haline getirmekir." bilgisi nerede yer alıyor? Dinin; insanların içinde var olan ölmemek, yok olmamak, ebedi yaşamak isteği ve sadece bedenden ibaret olmayan ve varlığı tartışmasız olan ruhunun tatmini bedenen ölümden sonra gelecek ebedi bir hayatın ve yaratıcının varlığını ve ve insanın ne kadar da kainata etki edebilecek en kudretli varlık olmakla birlikte, yinede aciz ve yaratılmış bir varlık olduğunu ders veren bir tarafı olabilir mi?
Silİnsanlar ister İslâmiyet'e inanır ister sizin şurda söylediğiniz Evrim'e "insanın evrimsel insanlık özelliklerini yok edip" İsterse devrime. Bunu ne siz ne biz ne ben ne sen kimse karışamaz. İslâmı ve gerçek İslâmı "gerçek islâmın Taliban, Işid, El Kaide gibi örgütler tarafından temsil edildiğini halkımıza anlatmak, eğer yine de kafalarındaki o hayali islâma inanmak istiyorlarsa da bunu vicdanları ile sınırlı tutacak şekilde Laiklik ilkesini güçlendirmektir..." bu gibi örgütlerle bir tutmanız zaten zihniyetinizin ne kadar bozuk ve İslâmiyeti Kurânı Kerim ve Hadislere göre yaşamaya çalışan kendi halinde milyonlarca insana saygısızlık bu yaptığınız. Kimse size evrimcisiniz veya dini reddiye içinde olduğunuz için böyle bir saygısızlık yapmıyor. Atatürk o dönemde tek parti döneminde olduğu halde sizin gibiler gibi davranmadı Kuranı, Sünneti dini kendi halinde yaşayan Anadolu halklarına karışmadı. Yazık! Elbette böyle davranacak: "muhalefet kesimi bile her konuşmasına "bizim yüce dinimiz, Allahtan da mı korkmuyorsunuz, yüce peygamberimiz" tarzı sözlerle başlamaktadırlar." muhalefet. Ne yapacak? bu insanların yaşam haklarını elinden mi alacak? Sizin zihniyetiniz iktidar olsa demek ki başka birşey yapmayacak
SilSayın Adsız 12:02,
SilBu "varlığı tarışmasız olan ruh" bilgisi dinler dışında nerede yer alıyor? Ya da "ölümden sonra gelecek ebedi bir hayatın ve yaratıcının varlığı" ortadoğu kökenli, Mezopotamya efsanelerinden derlenerek oluşturulmuş dinlerin masallarla dolu kutsal kitapları dışında herhangi bilimsel bir bulguyla gösterilmiş mi?
Size tavsiyem, ölümden bu kadar korkmayın. İyi insan olmaya çalışın, çevrenize ve tüm evrene elinizden geldiğince katkıda bulunun. O zaman ölümden bu kadar korkmaz, günü gelince huzur içinde ölür ve toprağa karışır gidersiniz.
İçine doğduğunuz ülkeye göre etiketleri değişmekle birlikte temelde büyük farklar taşımayan bu dinlerden birinin tuzağında ömrünüzü ölüm ve cehennem korkularıyla geçirirseniz bu söylediklerimi yapma olanağı bulamazsınız çünkü dini emirlerin ne size, ne de çevrenize bir faydası vardır. Zaten amaçları da bu değildir, onların tek amacı sizi korku (ölüm-cehennem) ve umut (sonsuz hayat-cennet) ikileminde yaşatıp iliğinize, kemiğinize kadar sömürmektir. Siz bu emirleri yerine getirip yaratıcıyı (ve haliyle o dinin kodamanlarını, o dinden çıkar sağlayan kesimleri) memnun edeceğim diye uğraşırken evrimin size kazandırdığı insanlık özelliklerinizi tümden yitirir, günü gelince de korku içinde ölür, toprağa karışır gidersiniz...
Sayın Adem Deniz,
SilCevap verirken kendisi gibi düşünmeyenlerin (fitne çıkaranlar, müşrikler v.s.) öldürülmesini emreden bir inanca sahip olduğunuzu aklınızın bir köşesinde tutarsanız daha sağlıklı bir fikir alışverişi olacağını düşünüyorum.
Son cümlenizin yanıtı ise basit; bu ülkede sadece müslümanlar veya inançlılar yaşamıyor, sürekli tek bir dine ait söylemleri kullanmak, iktidar olsun, muhalefet olsun devlet adamlığı ile bağdaşmadığı gibi laiklik ilkesine de aykırıdır ve aslında anayasal bir suçtur ama ülkemizde laiklik sözde bile kalmadığı için kulaklar bunlara o kadar alışmış ki kimseye ters gelmiyor. Kısacası laiklik ilkesinin eksiksiz uygulanması ve en azından devlet adamlığı sıfatı taşıyanların da bu gibi söylemlere dikkat etmesi ile sorun kimsenin yaşam hakkına dokunmadan kolayca çözülür...
Sayın mahdut öncelikle anayasal suç diye bir kavram olmadığını belirtmekte fayda var. Suç, ceza kanununda belirtilmiş fiillere verilen bir isimdir. Anayasayla suç da ceza da oluşturulamaz. "Dinimiz, peygamberimiz" gibi ifadelerin kullanılmasının ise laikliğe aykırı olduğunu düşünmüyorum, tam tersi laiklik din ve vicdan hürriyeti demektir. Siyasetçi de olsalar insanların inançlarını istedikleri gibi ifade edebilmeleri demektir. Laikliği iyi anlayarak va anlatarak insanlara kötü ve korkulacak birşey olmadığını göstermemiz gerekir.
SilSayın Abc,
SilLaiklik elbette kötü ve korkulacak bir şey değildir, en başta siyasetçilerin tüm dinlere, inançlara ve inançsızlığa eşit yaklaşmalarını gerektiren bir kavramdır. Bu nedenle hangi din ve inançtan olursa olsun sorumlu hiçbir siyasetçinin söylemlerinde sürekli tek bir dini-inancı vurgulamaması gerekir zira siyasetçiler belli bir zümreyi değil tüm toplumu temsil etmek üzere görev yaparlar. Bu konuda size İsmet İnönü ile ilgili bir anıyı anlatayım: Bir mitingde yaptığı konuşmadan sonra çevresindekiler "paşam konuşmalarınızda hiç dini vurgular yapmıyorsunuz, halkın böyle bir beklentisi var" dediklerinde "konuşmanın sonunda Allaha ısmarladık dedim ya" diye cevap verir. Sorumlu bir siyasetçinin konuşmalarında dinle ilgili vurgusu bunun ötesine geçmemelidir. Onca yıldan ve kötü tecrübeden sonra toplum olarak bunun önemini kavrayamamış olmamız, demokrasi ve laiklik konusunda öğrenecek derslerimiz ve alınacak yolumuz olduğunun da göstergesi anlaşılan.
Anayasal suç diye bir kavramın ceza kanunda bulunmaması konusunda haklısınız, gerçekten de ceza yasalarında böyle bir suç yoktur. Anayasayı yazanların; siyasetçilerin ikide bir anayasayı çiğneyeceklerini öngörmemelerinden kaynaklanan bir durumdur, bir sonraki anayasa ve ceza yasası düzenlemesinde mutlaka gözden geçirilmesi gerekir ama anayasa maddelerinin sürekli çiğnenmesinin hoş görülmesini de gerektirmez. Anayasalar çiğnenmemek, uyulmak üzere yazılırlar, bu nedenle de siyasetçiler anayasaya uyacakları konusunda namus ve şerefleri üzerine yemin ederler. Bu yemini ettikten sonra nasıl davranacakları ise ceza yasası ile düzenlenmemiş, onların namus ve şereflerine bırakılmıştır...
Mahdut Bey; "çünkü dini emirlerin ne size, ne de çevrenize bir faydası vardır." çok iddialı değil mi? Tüm sosyal ve ekonomik bilimler temelde, toplumların kargaşadan uzak ve adaletli bir gelir dağılımını sağlamak üzere ne kadar başarılı sonuçlar ortaya koyabiliyor. En basit zekat vermesi gerekenler verseler, hem zengin fakir arasındaki kin ve düşmanlıklar hem de ekonomik uçurum azalacaktır. Zekat emrinin kime ne faydası var diyebilir miyiz?
SilAyrıca Psikoloji bir bilim dalı var. Ölüm ve sonrası için, kendi isteğinle gelmediğin ve kendi isteğinle gidemediğin bir hayat var ve sonrası için (ahiretin olmadığına hangi bilimsel delil var?) bu kadar emin olmamak lazım. Zira ...“Keşke toprak olsaydım!” diyerek dövüneceği gün gerçekleşecek...NEBE SURESİ:40
Sayın Adsız 10;37,
SilSizden istirhamım, lütfen dininizi öğrenip öyle cevap verin. Kur'an'da geçen zekâtla sadaka arasında fark yoktur, çeşitli ayetlerde yoksullara yardım edilmesi önerilir, o kadar. Ne bir zorunluluk, ne de bildiğiniz tipte oranlar vardır. Sizin de tahmin edeceğinizi düşündüğüm üzere, toplumların kargaşadan uzak ve adaletli bir yaşam sürmelerinin yolu, Kur'an'da tavsiye edildiği üzere zenginlerin yoksullara gönüllerinden koptuğu miktarda yardımından değil, çağdaş bir toplumda olması gerektiği gibi sosyal politikalarla yoksulluğun giderilmesi ve gelir adaletinin sağlanmasından geçer ama Kur'an zaten kişilerin kimine az, kimine çok rızık verilmesini bizzat Allah'ın kurduğu düzen olarak tanımlar. Bunun nedeni olarak da "herkese çok rızık verilse kargaşa çıkacağını" söyler, yani Kur'an'a göre Allah, gelir adaletsizliğini toplumsal düzeni sağlamak için yaratmıştır.
Ayrıca şunu da belirteyim, zekât konusunda islâmın başlangıç döneminden itibaren islâm ülkelerindeki uygulama, bunun devlete verilen bir vergi olmasıdır. Ülkemizde de pek çok islâmi firma ve kişi gerekli yerlere gerekli miktarda zekâtlarını verdikleri için vergi ödememektedirler.
Önce inandığınız şeyin ne olduğunu öğrenin, sonra isterseniz inanmaya devam edin ama bilgi olmadan körü körüne inanç kadar tehlikeli bir şey yoktur...
Kadın-Erkek eşitliği martavalı kadını ucuz iş gücü olarak kullanmak işine gelenlerin illüzyonundan başka bir şey değildir. Zira kadınla erkek eşit değildir. Eşit değildir demek kadın erkekten daha aşağı demek de değildir. Sadece eşit değiller.
YanıtlaSilKadınlar da bunu bilir ve mesela niye sadece erkekler askerlik yapıyor biz de yapmak istiyoruz demezler. Tüm spor branşlarında kadınlar ve erkekler karşılıklı yarışmazlar çünkü eşit değiller.
Kadının iş ve sosyal yaşama daha fazla dahil olmasının kapitalist sisteme en büyük getirisi ucuz iş gücünün yanında daha fazla tüketicinin piyasada olmasıdır.
Hocam, umarım Radikal gazetesinde yazdığınız günlerin ardından görüşlerinizde de radikal değişiklikler olmuştur. Sihirli değnek arayışı sizin gibi bir bilim insanına yakışmıyor. Cumhuriyet kuruldu da ne oldu? Hadi takvimi 2002'de durduralım. Cumhuriyet Türkiyesi dünyaya ne verdi? Sistem iyi çevresi mi kötü? Cumhuriyetin kurucularının halkın değer yargıları ile ilgili problemleri vardı. Suçu halkın dinine ve kültürüne attılar. Atatürk'ün Türk müziğinin radyolarda çalınmasını yasaklattığı gerçeğini görmek istemiyorsunuz. Dinini yaşamak isteyenlere yaşattığı zorluklar da bu anlayışın ürünüydü. Gelişmek için din mi değiştirmemiz gerekiyor ben anlamadım.
O kadar büyük bir yanılgı içindesiniz ki nereden başlayacağımı bilmiyorum. Atatürk Türk müziğinin hayranıydı, Atatürk'ün Türk müziğini yasaklattığını söylemek gerçekten cehaletin zirvesidir. Gelişmek için din değiştirmemiz gerekmiyor, Atatürk'ün yaptığı gibi dinimizi çağdaş yorumlara açmamız gerekiyor. Çevrenize bir bakın sizin savunduğunuz yolla, kadını ikinci planda tutarak gelişmiş, kalkınmış bir tane ülke var mı? Ama ne desem boş biliyorum.
SilHocam son cumleniz super olmus, bilmedigini biomeyen bir arkadas, kacarak uzaklasmak lazim..
SilBu arkadaşın "halkın değer yargıları" dediği ve cumhuriyetin kurucularının problemli olduklarını söylediği şeyler; kadınlar dûn (eksik) yaratıklardır, serkeşlik ettiğinden şüphe ettiğiniz karılarınızı dövün, iki kadının şahitliği bir erkeğinkine eşittir, kadınlar mirastan eksik pay almalıdır, kadın tek başına evin dışına çıkmamalıdır, çıkarsa da çarşafını üzerine almalı, duvar dibinden yürümeli, erkeklerle göz göze gelmemeli, erkekler dörde kadar eş alabilir, ellerinin altındaki cariyeler müstesna gibi islâmi hüküm ve öğretiler. Zaten belli ki kendisi de bunları savunuyor.
SilDinin 21. yüzyılda, üstelik iyi-kötü okumuş bir insanı ne hale getirdiği ortada. Siz bir de Afganistan'daki, diğer islâm ülkelerindeki durumu düşünün. Cumhuriyet'in kurucuları iyi ki bu değerlerle kavgalıymışlar demekten başka yapacak bir şey yok...
SilBir üretici olarak şunu soyleyebilirim size. Gıda fiyatları daha da artacak. Bunun en büyük sebebi üreticilerin artan girdi maliyetleri(%100-200 civarinda)ve asıl büyük sorun yaşanan olağanüstü kuraklık. Kuraklık sebebi ile dehşet verici ürün kaybı var ve bir de kuraklığa yangın eklendi, yangın alanları ve olağanüstü kuraklığın yaşandığı bölgeler aynı ve bu bölgeler gıda uretiminde ülkenin lokomotifi. Maalesef fiyatlar daha da artacak!!
Klasik, cahil avlamak için kullanılan basit kelime oyununu yapmış. Kadın, erkek eşit değildir deyip, fiziksel özellikleri sıralamaya başlarlar. Çünkü cahil insanlar fiziki görünüme bakıp kıyaslamayı kolay yaparlar. Ordan da ne alaka ise, genelleme yapıp, göremedikleri hukuk, iş ortamı eşitliği, eşit fırsat hakkı, eşit yargılanma hakkı, eşit ifade hakkı gibi temel insan haklarını kadınlar için yok sayarlar.
SilTabi unutmamak lazım ki, kadın için temel insan hakkını yok sayan erkek için de saymıştır. Bunları söyleyenler, feodal güdüleri sonucu güçlü olan erkeği kullanıp kadını ezerek kendine menfaat etme güdüsündedir. Yukardaki de aynı. Verdiği mesaj kendi klanının erkek egemenlerine bakın ben de sizdenim mesajı, yalakalık yaparak aidiyet kazanma güdüsü. 2 yıla yakın Afganistan da görev yaptım, kadının satın alınıp satıldığı bölgelerde alt kademe erkekler kadın bulamaz, kadınlar zenginlerin elindedir. Diğer yönetimindeki komşu kasabaya saldırmak, mal gibi kadını da ganimet olarak alma yoludur. Bastığı evdeki istediği kadın onundur. Çatışma olmadığında, kadın kıtlığında, mevsim kış olduğunda, basit menfaat karşılığı erkekler arası cinsel ilişki artar.
Türk halkında, malesef bu genelleyerek dışlama hakim. Zayıf bireylere toplumsal hoşgörü, onlara eşit fırsat hakkı tanınması, kadına pozitif ayrımcılık gelişemedi. Feodal köklerden gelen sosyal bir gelenek. Eğitim ile yıkılmaz. Toplumsal bir istek ile yıkılır. Öyle bir istek müslüman toplumlarında yoktur. Afganlara bakın, Türkiyenin farklı bir benzeri. Siyaseten de yoktur, Türkiyede çoğunluğu alan azınlığın siyasi hakkını hiçe sayar. Cumhuriyet adında gizlenmiş feodalist faşistlik yürür.
Türkiyeden sermayeyi ve batı ile ilişkileri çekin elinizde Afganistan kalır. CB nın da bahsettiği benzerliktir bu. CB doğru söylemiştir. TR dan sermaye ve batı ile ilişkileri çektiğinizde, feodal yöneticiler, din sınıfı ile toplum üzerine egemenlik kurar, zaman ile elinize kuru bir ülke geçer.
Geçen İlber Ortaylı hoca aksini savunmuş. Osmanlı da böyle bir şey olmadı, selefiyet gelmez, korkmayın demiş. Doğruyu çarpıtarak söylemiş, selefiyetin gelmemesinin sebebi Batı ile ilişki ve batı ile rekabet etme zorunluluğu ile Anadolu halkının kesile kesile bitmeyen zengin etnik yapısı idi. Osmanlı zamanındaki etnik zenginlik azaldı, bir de batı için TR ucuz iş gücü hala. İlber'in kutbu böyle merkeziyetçi Türk-İslam Sentezi değerlerine hakim gücü pusulasında gösteriyor.
Asker kökenli olunca iyi bilirim; Osmanlı ordusundaki, biz İlber gibilere has devşirme oğlanı derdik. Padişahtan daha fazla padişahçıdırlar. Gitti eski padişah, yaşasın yeni padişah derler. Çağın gerekleri yerine, müesses nizam içindeki güç odağına yanlarlar. Topluma veya orduya faydaları olmaz. Teknoloji, hukuk, toplumsal yenilik getiremezler.
Misal biz Türk kadını askere alınsın, köylerden feodal kökten bir yıl bile olsa kurtulsun, eğitilip toplum ıslahında kullanılsın derdik. Yapılamazdı, yapılamadı da. Kadın, feodal kökenlinin malıdır çünkü, yapmak istersen tepkisi Ankaradan, feodal yönetimlerin üzerinden beslenen sözde Cumhuriyetçi siyasilerden gelirdi.
Devşirme demişken, ordunun da yüzkaraları arasındadır çoğu, Osmanlı da isyan, TC de darbe yapanlar arasında görürsünüz. Bir şekilde dış bağlantıları hep vardır. Ordunun itibarını da yerle bir ederler. Ordumuzda, Kıbrıs devşirmesi Alparslan bir ihtilal yapmıştır, sözüm ona milliyetçiymiş, milliyetçilerin tabutuna çivi çakmıştır, Arnavut devşirmesi Kenan da 80 de bir darbe yapıp siyasi hayata çivi çakmıştır.
Sevgiler
Z^?nV5GLQZz![.[d
Adam o kadar cahil ki, kadın erkek eşitliğinden kas gücünü anlıyor. Bu galiba Taş Devrinde yaşıyor. Ama ne desek boş, böyle bir 'zekayı' muhatap almamak lazım.
Sil"Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir."
YanıtlaSilMustafa Kemal Atatürk bu ilke ile Türk'ün şanlı kurtuluş savaşını başlatmıştır. Çaresizlik içerisinde bulunan halktan milli bir direniş ordusu oluşturmuştur. Kan ile barutu buluşturan Ulu Önder yitip gitme tehlikesinde bulunan Türk Milletine dirilme fırsatı vermiştir.
Atatürk tebaa konumundaki halka millet vasfı vermiştir. Kadını, erkeği ile özgür ve aydın nesillerin oluşmasına imkan açmıştır.
Cumhuriyet Türk milletinin karakterine en uygun yönetim biçimidir.
Cumhuriyet'i namus bilen Türk gençleri hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmayacak kadar inançlı, Atası Mustafa Kemal kadar dirayetlidir.
Umarım ve dilerim öyledir.
Sil"Hatta şimdilerde özellikle Doğu ve Güneydoğu’da yeni KİT’ler kurmanın doğru olacağını savunuyorum." Hocam buna yüzde yüz katılıyorum, devlet her KİT için kâr edecek diye bir şart yok, bütçe dengesini etkilemeyecek kadar olmak üzere zarar edeceği kesin kit kurulup o bölgenin işsizlik ve terör sorununun çözümünde faydalı bir etki sağlanmalı. Hatta bu kurulacak KİT emek yoğun bir sektörde olmalı (tekstil, ayakkabı vb). Kim bilir burada çalışanlardan işi öğrenip atılım yapacaklar da çıkar belki
YanıtlaSilDevlet aklına hakim olan insanlar bunu 60 - 70 yıldır söylediler. Yaptırılmadı, yaptırılmayacak da. Asker içinde onlarca kez bunun başlangıç olduğunu duydum. Daha da ötesi, binlerce kişinin finanse edileceği atelyelerin bedeli düşen bir helikopterden daha ucuz diye hesaplayanlar bile oldu.
SilBilmediğiniz bir konu, o bölgenin yönetiminde kimin karar verici olduğu. Karar vericiler bölgede iş imkanı kısıtlı, tarım imkanı kısıtlı halk kitlesi istiyorlar. işsiz güçsüz, umutsuz insanlar ne olur?
İşte o insanlar bilerek ve istenerek o kadere itildiler.
O bölgenin karar vericisi ne İran ne Türkiye, ikisi de pasif olarak oyunda kendi rollerini oynuyorlar. Daha da ileri gideyim, bölgede saha ve su kontrolü için su,baraj yapımının maliyetini de siz ödüyorsunuz. Hiç bir işe yaramayan barajlara HES adı altında ödüyorsunuz. Bu işler sizin cebinizdeki para ile yapılıyor. Daha ötesini de yazayım mı? O bölgenin ağaçlık alanları kesiliyor, orman köylüsünün geliri de bitsin diye.
Türkiyenin yaptıkları ve yapmadıklarının benzerini niçin İran tarafında da aynen görüyoruz? Biliyor musunuz? Cevabını bulduğunuzda pembe hayaliniz son bulacak.
Askerken o sahada çalıştım ben, Kandil dağına kadar gittim. Gerçek hayat bazen anlatılan masallardan farklıdır. Sizin paranızla yapılanlar, o bölgenin ilerde daha da karışacağını benim gibi insanlara gösteriyor. Oraya fabrika, aşırı ama çok aşırı olağanüstü bir durum olmadığı sürece, hiç bir zaman götürülmeyecek.
Daha ne diyeyim? Bu mekanizmaya siz KİT kurduracaksınız? Bazen çocuklar bile bu kadar geniş hayal gücüne sahip olamıyor. Hangi güç ile yapacaksınız?
K8%4vl9n*#g!1vf!
Gecen Cihangirde otururken bir tartismada soyle bir dusunce olustu Taliban rejimide belki demokrasiye .
YanıtlaSilevrilir. Ne bileyim kadin haklari vs..Cihangirde kafede espresso icerken solcu arkadaslarimizla talibana destek vermenin yerinde oldugunu dusunduk.
Ekonominin çok iyi olduğunu varsayarsak bütün sorunlar çözülecek mi ? Herkes rahatlık ev araba alma imkanı olurmu arz -talep ilişkisi hangi yönde seyreder acaba vs vs vs
YanıtlaSilSon günlerde olan bitenlere bakınca Cumhuriyetimizin ve kadınlarımızın değer ve önemi anlaşılır umarım
YanıtlaSil.
Hocam 11 yıl önce yine çok güzel özetlemişsiniz, tebrik ediyorum.
YanıtlaSilMahfi Bey, kesinlikle haklısınız sizin gibi bir bilim insanına yakışır bir analiz olmuş. Ekonomik, sosyal, siyasi ve teknik sebepler, ülkemizde önemli bazı alanlarda devletçiliğe yönelmeyi zorunlu kılmakta. Zira pedagoijk ve yetiştirici niteliğe sahip bir KİT işletme anlayışı kritik bir reçete. Günümüz dijital çağında ferdi ve özel girişimcilerle yapılamamış şeyleri bir an evvel hayata geçirmek oldukça elzem. Tabii konu dijitalleşme olunca toplum ve devlet hayatında olaylara bilimsel gözle bakmayı, hurafelere, dogmalara sapmadan aklı hakim kılmayı benimsemiş olmak da elzem. Bu konunun islam ile örtüşmediği çıkarımını yapmak ise "şirktir, putperestliktir."
YanıtlaSilİlgili şahsın yazdıklarına gelince. Sanırım vatandaşımız "Türk Müziğinin yasaklanması" ile Atatürk'ün Batılılaşma Hareketine dem vurmuş. Belli ki Batılılaşma ile (tıpkı "Olimpiyat yarışlarındaki Kadın-Erkek eşitsizliği" benzetmesinde olduğu gibi) insana ve kişiliğine verilen değer, akılcılık, özgürlük ve eşitlik gibi hümanist kavramlar yerine "Tutucu Hristiyan anlayışı"nı benimsemiş olsa gerek. Batı medeniyeti müşterektir. Hristiyanlığın malı değildir, Atatürk'ün gözünde.
Cumhuriyete gelince; bilindiği üzere eski Türk cumhuriyetlerinde han seçimle işbaşına geliyordu. Ancak sonraki dönemlerde cumhuriyet fikir uygulamalarına rastlamak mümkün değil. Haklısınız adı mutlakiyet olan ama geçmişi işlevsel olarak cumhuriyet anlayışı ile yönetilen birkaç devlet var. Ama Atatürk bizim geçmişimizdeki 800 yıllık bir kesintiden dolayı Cumhuriyet rejimini tercih etmiştir. Amacı da oldukça açıktır. "Hükümet ile Millet arasındaki ayrılığı yok etmek". Cumhuriyette kaide mutlak surette seçimdir ve süre ile sınırlıdır. Ömür boyu hizmet ki sonuçlarını geçmişte yeterince tecrübe ettik, devlet başkanı için ırsi gücünü zorlamaya yöneltir. (Hubris Sendromu)
Arkadaşın yukarıda yazdıklarını okuyunca Atatürk'ün 1922'de öğretmenlere olan hitabı geldi aklıma. Aktarayım; "Bugün eriştiğimiz nokta gerçek kurtuluş değildir... Kurtuluş cemiyetteki hastalığı ortaya çıkarmak ve iyileştirmekle elde edilir. Hastalık ilim ve fennin gösterdiği yolla iyileştirilirse, hasta kurtulur. Fikirler, manasız ve mantıksız safsatalarla dolu olursa, o fikirler hastadır. Aynı şekilde içtimai hayat akıl ve mantıktan uzak, zararlı bir takım görüşler ve geleneklerle dolu ise, cemiyet felce uğrar... Milleti kurtarmak için, fazilet, iyi niyet, fedakarlık elbette son derece gerekli vasıflardır. Ancak yetmez. Aynı zamanda ilim ve fen lazımdır. Milletimiz için çalışanların, mesleklerinde uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır..."
Tüm bu ifadeler aslında tartışmaya gerek duyulmayan, çoktaan içselleştirmiş olmamız gereken zihniyet yapısıdır. Ayrıca bu ifadeler evrenseldir, tıpkı evrensel olan islam dinimiz gibi olup dinimize aykırılık teşkil etmemektedir. Aksini savunanlar iyi niyetli değildir, bu nedenle de fikirlerini zorlama yoluyla mantığa büründürenlerdir.
Diyeceksiniz ki, işinden zaman ayırıp neden cevap verdin. Haklısınız Dostoyevski'nin dediği gibi "Konuşarak anlatılmaz herşey bazen susmak yeter aslında" Ya da Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki, “Müslüman kimseyi susmuş ve vakur gördüğünüz zaman ona yaklaşınız! Çünkü o, hikmeti telkin eder.” Çünkü susmanın kerametini bazı insanlar anlamıyor. Ben bu ülkemi, insanlarımı çok seviyorum. Ama bu ülke Atatürk'ün liderliğinde çok büyük fedakarlıklarla tesis edildi. Mesneti olmayan, iyi niyetli olmayan, akıllarımızı ve kalplerimizi bulandıran içten ve dıştan tüm hareketlere karşı sensörlerimiz hiç olmadığı kadar açıksa, hatta biraz fazla hassas isek, bilinsin ve anlayış gösterilsin istiyorum.Zire çok büyük emeklerle geldik bu günlere.
İyi niyetli görüşleriniz, katkılarınız için naçizane çok teşekkürler. İçten Saygılarımla
Bugün haberlerde görüp hayretler içerisinde kaldığımız, ayıpladığımız erkekleri de, takdir edip düşüncelerine katıldığımız, yarattığı değerlere katkıda bulunmaya çalıştığımız erkekleri de kadınlar yetiştirdi. Bu noktada yönetim biçiminden ziyade, toplumun kadına olan yaklaşımı ülkelerden, coğrafi konumdan çok tamamen tüm dünyayı ilgilendiren bir mesele.
YanıtlaSil"Eğer bir projeyse Cumhuriyet, ona en çok sahip çıkması gerekenler kadınlardır. Çünkü proje başarısız olursa en çok onlar kaybedecek.” Bu cümleye tamamen katılmakla birlikte bir ekleme de yapmak istiyorum. Kadınların kaybettiği ortamda bu durum birkaç kuşağı birden etkiler, dolayısıyla toplum düzenini altüst eder. 2021 yılında hala bu konunun tartışılması bile, aslında bir dönem baskılanan, hor görülen, saygı duyulmayan kadınların yansımasıdır. Kadının mutlu edildiği ve mutlu olduğu ortamda da, kız veya erkek cinsiyet ayrımı yapmaksınız, mutlu insan yetişir.
Mutlu, mantıklı, üretken insanların yetiştiği toplumlarda da bilim tartışılırken, inanç gibi tamamen kişisel meseleler arka planda tutulur.
Bir kız çocuğu annesi olarak, coğrafi konum ve inanç bağımsız bugün yaşananları büyük bir üzüntüyle takip ediyorum. Bu korkunç olaylara olumlu yönde nasıl bir etkide bulunabilirim diye düşündüğümde de başta kızıma ve sonra etrafımdaki insanlara katabileceklerimi düşünüp, belki bundan 10 yıl sonra bu temadaki bir yazınız için geçmişe refere etmemenize sebebiyet verecek olumlu birkaç durumda benim de katkım olsun istiyorum.
Bizde kuşa bak deyip memleketin gelecek 30 yıl gelirini bile ciro ettirip kendi ve yandaşlarına yolsuzluk mezesi yapanların bir kısmı türk ulus devletini henüz yok edemedikleri için kahroluyorlar. Böyle bir günde bile talibana hayranlıklarını saklıyamıyor bazıları.
YanıtlaSilBence islam insan ile kul arasına hiç kimse giremez derken, islam topluluklarının devlet olup güç kullanarak herkesi zorla kendileri gibi yaşamaya zorlaması hem islamı yozlaştırmış hemde gücün zehiriyle daha dört halife zamanında bile toplumu zehirlemiş. Sırf bu güç sevdası yüzünden siyasal olmayan islam olamıyor. Kim gücü eline geçirirse de halkını soyuyor. Bakınız yakınlara!
Sayın Eğilmez, yazınız, öngörünüz için teşekkürler. Temel sorunlarımızdan birini dile getiriyorsunuz. Bu sorun, yaklaşık son100 senenin sorunu olan Medeniyet - Tutuculuk çekişmesidir. Tutuculuk bilindiği üzere Ülkemizde çok eskilerden beri uygulanan bir uygulama idi. Mustafa Kemal ve Silah Arkadaşları Tutuculuğa karşı , Medeniyet uygulamasını hayat geçirmeye başladılar. Buna karşı Tutucular, Medeniyete karşı aşağılama kampanyasını başlattılar, böylece Medeniyeti ezeceklerini, Tutuculuğu hakim kılacaklarını düşünüyorlar. Medeniyete karsı aşağılamada kadın erkek eşitsizliğinden tutunda , Atatürk ve Silah arkadaşlarını aşağılamaya, Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar sloganlarına kadar her yolu deniyorlar. Son günlerde bu çekişme, çatışmaya dönüştürüldü ve Medeniyete karşı her şey mubah kabul edilir oldu. Medeniyet olarak batıyı, batı medeniyetini öngördükleri için batının bize düşmanlık yaptığını, batıdan uzak durulmasını, hatta intikam alınmasını kabul ettirmeye çalışıyorlar. Medeniyet , düşmanlık , kin, nefret, intikam duygularını reddeder. Ancak Tutuculuk, kendine mutlaka bir Düşman, Şeytan bulmak zorundadır ve buna karşı kin, nefret, haset, inat, intikam duyguları beslemek zorundadır diye düşünüyorum, acaba yanılıyormuyum ?
YanıtlaSil5G, Starlink, yapay et, genetik bilim... vb gelişmeleri gören Yusuf Kaplan, Abdurrahman Dilipak gibi muhafazakar yazarlar feveran ediyor. Allah - din korkusu ile insanları binlerce yıldır ne güzel korkutuyorlardı. Atatürk 'e hâlâ Yahudi, deyip aşağılamak isteyenler için Bill Gates, Elon Musk' ın projelerinin insanın beynine hükmetmeye çalışmak olduğunu biliyor olsam bile razıyım. İllahlah bere! 19 yıl geçmiş, yoksulluk sınırı 9 500 lira, açlık sınırı 2.800. Asgari ücrete bir bakın, memur maaşına bakın. 1950 - 1960'e kadar oluşturulan maddi üretim ve yetişen okumuş aydın yoğunluk niteliği 70 yılda oluşturulamadı ne yazık yazık.
YanıtlaSilGöz göre göre Suriye:yi karıştırdı, şimdi de Afganistan 'a karışıyoruz. Bir üst akıl var ve bu adamları başımızda tutuyor. CB gider yerine H. Akar, H. Fidan' ı getirirler.
12 Eylül darbesini yaptıranlar taaaa o zamandan planladıkları.
Umarım Mahfi Hocam siz benim kadar karamsar değilsinizdir. Yazınız için teşekkür ederim, elinize sağlık
Türkiyede şuanda cumhuriyetmi var monarşimi?
YanıtlaSilSuanki sistem monarsiye dayali grup saltanati.Denge-Balansi ise kendi icinde mikro duzeyde karisik iliskiler agi baglaminda
SilHocam konuyla alakasız ancak bir süredir kafamı kurcalayan bir sorunum var:
YanıtlaSilCumhurbaşkanı son mb başkanı değişikliği yaptığında;maliye bakanın görevi bırakmasından dolayı birkaç aydır süren pozitif trend&hava birden değişti ve birkaç günde bu dönemdeki bütün kazanımlar kaybedilip berat beyin istifa ettiği zamandaki kur seviyesine dönüldü.bu başkan değişikliğinin böyle bir etki yaratacağı bile bile bunun yapılması ise müsiad yönetiminde dahi cumhurbaşkanının aslında kendi otoritesini tesis etmesinin yanında ülke ekonomisinin iyi&kötü olmasını mevzu bahis etmediği şeklinde bir algı yarattı ki(bence bu çok tehlikeli), berat beyi maliye bakanı seçtiğinde dahi insanlarda bu algıyı yaratmamıştı,tam tersi ekonomiye enbüyük önemi veriyorki dümeni damadından başkasına vermedi dendi,itiraz edenler olabilir ancak en azından akp seçmeni böyle düşündü..bana katılıyormusunuz?yerli-yabancı herkesin aklında kalan bir soru(n) bence bu..bunun ilerde ekonominin geleceğine dair bir güvensizlik unsuru olabileceğini düşünüyormusunuz?
Yukarıda Spartacus adı ile yazan kişinin görüşlerine katılmıyorum. İyi ki Atatürk varmış. Ulu önder insanlık tarihinin şu ana kadar gelmiş geçmiş en büyük insanıdır. Her alanda dahidir. Yüz yıl sonra bile söyledikleri bire bir gerçekleşiyor. Atatürk bizim milletimizin en büyük şansıdır. Dindaşlarımızın hiç biri başka İslam ülkelerine gitmiyor. Türkiye'ye geliyor. Türkiye üzerinden batıya gidiyor. Kadın ve erkeğin eşit olduğu ülkelere gidiyorlar. Bu bile tek başına Cumhuriyet projesinin ve yapılanların ne kadar doğru olduğunu göstermeye yeterlidir. Savaş meydanlarında kaybettikçe, kaybetmenin zorlaması ile, buna çözüm bulmak amacı ile zaten Atatürk'ten önce bir takım yenilikçi hareketler başlamıştı ve yapılmıştı. Ancak bunlar bir sistemden yoksun, bölük pörçük, tutarsız ve yetersiz girişimlerdi. Ulu Önder bunları da kapsayacak şekilde sağlam, tutarlı ve mükemmel bir sistem kurdu. Ama (Allah gani gani rahmet eylesin) ömrü yetmedi. Sonraki nesiller de maalesef bunu devam ettiremediler. Sorun ne Atatürk'te ne de kurduğu sistemde. Sorun Atatürk'ten sonrakilerin işin hakkını verememelerinde. Ancak bu haliyle bile Ulu Önder ve Cumhuriyet uygulamaları bize çok şey kazandırdı. Atatürk samimi ve hakiki bir Türk Milliyetçisi. Bu aziz millete sempati duyan bir kişinin Atatürk'ü sevmemesi en basit şekli ile hayatın olağan akışına aykırıdır.
YanıtlaSilSamimi ve bilinçli bir Müslümanın da Türk'e ve Atatürk'e antipatik olması kabul edilemez. En basit şekli ile kendi içinde tutarsızdır. Rahmetli Seyit Ahmet Arvasi: "Ben Seyit'im, yani peygamber soyundanım, yani Arap'ım. Ama Dünya'da 3 Türk kalsa biri ben olurum. Dünya'da 2 Türk kalsa bunlardan biri gene ben olurum. Dünya'da tek Türk kalsa bu gene ben olurum" diyor. Bu sözü söylemesinin sebebi Türk'ün İslam'a yaptığı hizmetlerden dolayıdır. Ben de kısaca görüşlerimi ifade etmek istedim. Sürçü lisan ettim ise beni mazur görmenizi diliyorum. Selam ve saygılarımla. Av. Cahit Can YANIK/İST.
Hocam, dolar ne olur? :)
YanıtlaSilDolarin yonunu eylul ayindan sonraki surec belirler. Fed kararlari ileriye donuk kritik. Suan cari denge Turizm eksikligine ragmen iyi gidiyor. MB faiz indirmezse dolarda cok buyuk kipirdamalar olmaz ancak peyder pey artis her zaman olasidir ancak bu sicrama turunde olacagini dusunmuyorum.
SilHocam çok yorum yapılmış okur musunuz bilemiyorum ancak yazamadan geçemeyeceğim.
YanıtlaSilBenim düşüncem Doğu Anadolu bölgesinde özellikle Ermenistan ve akabinde B.İsrail 'in toprak talebi olan kesişim kümesinin ortasında(Örneğin: Muş, Bingöl, Bitlis) şu an için 5M 'luk vergiden olabildiğince muaf bir yeni kent yaratma fikri. Özellikle İstanbul'da fiziki olarak olması gerekmeyen şirketleri, futbol kulüplerini bu bölgeye taşıyarak çeşitli kolaylıklar sağlayarak nüfus yoğunluğunu batıdan seyreltme, hem de doğu anadolu için iş sahalarının açılması, gelirin tüm yurda yayılmasının sağlanması büyük ve olumlu katkı olacaktır. Sadece Kit'lerle kısıtlı ve belli çerçevede olabilir. Ancak Astana örneğindeki gibi modern bir şehir doğumuzun ve ülkemizin vizyonuna büyük katkı sağlar. Ayrıca toprak talebi olan ülkelerin fikirlerini de toprağa gömer... Bir ara CHP'nin doğuda bir lojistik merkez planı vardı ayrıca...
Bir liberal olarak ben de çoğu alanda kit'lerin desteklenmesinin bizi hızlandıracagi konusunda fikir sahibi oldum sayenizde hocam. Teşekkürler
YanıtlaSil