Ceteris Paribus Kaldırılınca Ne Olur?

İktisatçılar bir konuyu incelerken basitleştirici bazı varsayımlar kullanır. Bunların en yaygını ‘ceteris paribus’ yani 'diğer şeyler değişmeden kalırsa' varsayımıdır. Diğer şeyler de değiştiğinde analiz tamamen farklı bir hal alır. 

Bir ülkede yatırım kararları (I) birçok değişkenden etkilenir: (1) Gelir ve gelirdeki artış (veya azalış) ya da ekonomik büyüme veya küçülme. Gelir artışı talep artışına, talep artışı üretim artışına o da yatırım artışına yol açar, gelir azalışı ise tam tersini getirir. (2) Enflasyon ve faiz oranları. Enflasyon ve faiz oranları düştüğünde kredi alıp yatırım yapmak karlı hale gelir ve yatırımlar artar, enflasyon ve dolayısıyla faiz oranları yükseldiğinde ise tersi olur. Dolayısıyla yatırım kararları, faiz oranlarından etkilenir. Bu arada harcamalarındaki artış nedeniyle kamu kesimi borçlanmayı artırırsa bu da faizlerin yükselmesine (crowding out etkisi), harcamaları azaltırsa faizlerin düşmesine (crowding in etkisi) yol açar.  (3) Sermaye miktarı. Yatırım yapılması için o yatırıma harcanacak kadar bir sermaye birikiminin var olması ve bu birikimin yatırımcının emrine sunulması gerekir. (4) Risklerin derecesi. Riskler, yatırımcının yatırım yapıp yapmama konusunda göğüslemesi gereken zorluklardır. Risklere örnek olarak savaş hali, tabii afetler, ekonomide hızlı bozulmalar, siyasal kargaşalar sayılabilir. Risklerde artış olursa ve bu nedenle yatırımcı, yatıracağı paranın karşılığını elde edemeyeceğini düşünürse yatırım yapmaktan vazgeçer. (5) Döviz kuru. Eğer yatırımcı yatırımı karşılamak için dış kaynak kullanacaksa o zaman döviz kurundaki değişim etkili olur. Yatırım yaparken aldığı döviz kredisinin o dönemde geçerli kuru ile geri ödeme taksitleri sırasında geleceğini tahmin ettiği düzey arasındaki fark yatırımdan sağlanacak gelirden yüksekse o zaman bu yatırıma girmez. (6) Diğer değişkenler. Bunlar arasında teknoloji, zevkler ve tercihler, teşvikler gibi kalemler sayılabilir. Bunlar da yatırım kararını etkiler

Bu saydıklarımızı fonksiyonel bir ilişki çerçevesinde göstermek istersek yukarıda sıraladığımız değişkenlere ilişkin harfleri kullanarak şöyle bir eşitlik yazabiliriz:

I = f (Y, i, K, R, E, O)

Yani yatırım kararı (miktarı) (I); gelirin (Y), faiz oranının (i), sermaye miktarının (K), risklerin (R), kurların (E) ve diğer değişkenlerin (O) bir fonksiyonudur (f.)

Buradaki bütün değişkenleri aynı anda ele alırsak sonucu ve hangi değişkenin hangi derecede bu sonuçta etkili olduğunu görmemiz mümkün olmaz. Çünkü bu değişkenlerden bazısı olumlu bazısı olumsuz yönde hareket etmiş olabilir. Örneğin gelir artışı yaşanırken enflasyon ve dolayısıyla faiz düşmüş, buna karşılık karşı karşıya bulunulan bir savaş tehlikesi nedeniyle riskler arttığından kur yükselmiş ve kurdaki yükseliş enflasyon ve dolayısıyla faizler üzerinde artış yönünde baskı yapmaya başlamış olabilir. Ayrıca bir değişkendeki değişme bir başka değişkeni değişmeye itmiş olabilir. Örneğin risk artışı, kuru, o da enflasyonu ve faizi yükseltmiş olabilir. İşte bu karmaşayı giderebilmek için iktisatçılar ‘ceteris paribus’ varsayımını kullanırlar. Şimdi bu varsayımı kullanarak yukarıdaki fonksiyonel eşitliğe yeni bir şekil verelim. Bu eşitlikte kısa dönemde geliri (Y), sermaye miktarını (K), riskleri (R), döviz kurunu (E) ve diğer değişkenleri (O) sabit tutarsak eşitlik şöyle bir görünüm alır:

I = f (i) ceteris paribus

Bu eşitliğin yanına ceteris paribus yazdığımızda yatırımları etkileyen diğer değişkenleri sabit tuttuğumuzu ifade etmiş oluruz. Eşitlik bu haliyle bize şunu söyler: Diğer değişkenler değişmediği takdirde yatırımlar ekonomideki faiz oranının bir fonksiyonudur. Bir başka ifadeyle büyük değişiklikler yaşamayan, sakin bir ekonomide yatırımları en fazla etkileyen değişken; faiz oranıdır.

Yatırımları etkileyen birçok değişken saydık, sayamadıklarımızı da diğer değişkenler adı altında tek kalemde topladık ve iş ekonomide yatırımları tanımlamaya gelince ceteris paribus varsayımına dayanarak yatırımları kısa dönemde faiz oranı belirler dedik. Bu doğru bir yaklaşımdır. Bunun iki önemli nedeni vardır: İlk neden, özellikle kısa vadede, faiz oranının eşitlikteki bütün diğer kalemleri temsil edecek biçimde hareket etmesidir. Bir başka ifadeyle kısa dönemde gelirde, enflasyonda, kurlarda, risklerde ve diğer değişkenlerde ortaya çıkabilecek değişimlerin tamamı faize yansır ve dolayısıyla faiz tek başına bu değişimleri temsil eder. Ne var ki bunun olabilmesi için ekonomide faiz oranlarının piyasa kurallarına (arz ve talep dengesi) göre serbestçe belirleniyor olması gerekir. Eğer faiz oranları bu şekilde ortaya çıkıyorsa gelirdeki, kurdaki, enflasyondaki, risklerdeki değişimleri temsil eder, yansıtır. Mesela kur yükselişi ya da risklerdeki artış enflasyona o da faize yansır. Dolayısıyla faiz, yatırımlar için bütün diğer değişkenleri temsil eden bir nitelik taşır. Buna karşın eğer faizler ekonomide piyasa kurallarına göre serbestçe oluşmuyor, müdahale altında kalıyorsa o zaman bu işlevi göremez. İkinci mesele daha çok uzun vadeyi ilgilendirir. Uzun vade için analiz yaparken sabit tutulan değişkenlerdeki sabitlik tek tek kaldırılır, ceteris paribusun yerini ‘mutatis mutandis’ yani ‘değişmesi gerekenler değiştirildi’ yaklaşımı alır ve eşitliğin nasıl geliştiği analiz edilir. O zaman eşitliğin ilk haline döneriz:

I = f (Y, i, K, R, E, O) mutatis mutandis

Ekonomi yasaları, teorileri, hipotezleri, tezleri genellikle normal koşullar için geliştirilir. Örneğin faizlerin serbestçe, piyasa koşullarına göre belirlendiği, fiyatlara ve kurlara müdahale edilmediği bir ortamda kısa dönemde yatırım kararlarını faizlerin belirlemesi normaldir. Buna karşılık faizlerin piyasa koşullarına uygun olarak serbestçe belirlenmediği, fiyatlara ve kurlara müdahale edildiği bir ortamda yatırım kararlarını ne kısa dönemde ne de uzun dönemde faizler tek başına etkileyemez. Yatırımcı, böyle bir ortamda risklere yani reyting notlarına ve CDS primine bakar. Bu ikisine müdahale imkânı olmadığı için gerçekleri oradan görür ve yatırım kararını ona göre verir. Çünkü faiz gerçeği yansıtmamaya başlamıştır. Bu durumda yatırım kararları ilginç bir şekilde risklerin bir fonksiyonu halini alır:

I = f (R) Ceteris paribus

Bu anlattıklarımdan iki sonuç çıkar: (1) Ceteris paribus varsayımı kaldırıldığında mutatis mutandis konumuna geçilebilmesi için piyasanın kabul edilebilir müdahaleler (mesela merkez bankasının faizleri yönlendirmesi gibi) dışında bir müdahale altında olmaması gereklidir. Eğer bu durum geçerli değilse yani faizlere, fiyatlara ve kurlara müdahale ediliyorsa o zaman mutatis mutandis konumuna geçilmez onun yerine bambaşka bir fonksiyonel ilişki ortaya çıkar: I = f (R.) (2) Bir sosyal bilim olan ekonomi bilimi normal koşullara göre geliştirilmiş görüşler çerçevesinde ele alınır ve anlatılır. Eğer bir ülkede normal olarak kabul edilen koşullar (örneğin faizlerin, fiyatların, kurların serbest piyasada biçimlenmesi) söz konusu değilse bu durum ekonomi biliminin yetersizliğini değil o ülkenin kural dışılığını gösterir. Bu durumda teoriyi değil ülke uygulamasını sorgulamak gerekir.

Yorumlar

  1. Ekonomi biliminin ilke ve gerekliliğini çıkmaza iten neden kural dışılılık!
    Yazınız için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocam Allah için sadece ne ilişkisi var diye sordum niye böyle anlattınız olumlu mu olumsuz mu?

      Sil
  2. Olayın özü ..bol borc bir miktar ekonomi..hazine garantileride bu borc rakamına dahil degil..
    ◙ disaridan borc iceride verilen ev ve tüketici kredileri
    ◙ disaridan borc iceride verilen ve batması yasak olan ticari krediler
    ◙ disaridan borc ve ve yapılan transfer ödemeleri (kamu maaşları vs)
    bir müddet sonra sandalyeyi cekerler..ne zaman..kim bilir..bir gece ansızın belki de...

    YanıtlaSil
  3. Hocam Keynesyen öğretilerinin hakim olduğu bir piyasada " mutatis mutandis " durumuna geçebilir miyiz ? Asıl olarak sormak istediğim devletin etkin bir şekilde piyasaya müdahalelerde bulunması kesinlikle kural dışılığını getirir mi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Getirir. Mesela fiyatlara müdahale karaborsaya yol açar. Faizi düşük tutmak kuru yükseltir ve o da enflasyonu yükseltir. Devlet piyasaya müdahale etmek yerine piyasaya müdahale edenlere müdahale ederse işler düzelir.

      Sil
    2. Hocam bu tür cevaplarınıza bayılıyorum, sağlıklı günler

      Sil
  4. Ekonomi nasıl hayatın içinde anlatılır?
    Mahfi üstadın her çalışması bunun bir kanıtıdır.
    Tıpkı bu yazısında olduğu gibi.
    Emeklerinize sağlık üstadım. Okudukça yenileniyoruz sayenizde.

    YanıtlaSil
  5. Keşke tek sorunumuz devletin faize müdahalesi olsa. Devlet ve sermaye halkı koyun sürüsü görüp çakallar gibi üstüne çökmüş vaziyette.
    Devlet para basıyor, halk kredi kullanıyor tüketimi artırıyor, sermayenin iç piyasa satışları, kar marjı ve miktarı artıyor. Biraz ihracat yapıyorsa yurt dışındaki paravan şirketi üzerinden düşük fiyata (muhtemelen görünüşte maliyetinin bile altında) fatura ediyor. Böylece hem ihracattan para kazanıyor, hem de şirketın kârını düşürerek iç satıştan kaynaklanan kârdan kaynaklanan vergilerden de kurtuluyor.
    Devlet ise artan ticaretten kaynaklı kdv ve ötv, ihracat vergileriyle gelirleri arttığı için bol keseden har vurup harman savurmaya devam ediyor.
    Şimdi soru;
    Bu işin zarar edeni yok mu?
    Cari açık doğru mu?
    ihracat birim değeri doğru mu?
    Oluşan borcu kim ödeyecek?

    Çoğu üretimde işçilik maliyeti, toplam maliyetin %5 i civarında iken, üretim yaparken toprağa, suya, havaya saçtıkları zehiri hesablar, üzerine bir de yukarıdaki soygunu katarsak o kadar reklamla yapılan istihdam katkılarının anlamı var mı. Yoksa bugün karnımızı doyurmak için yarın çocuklarımızın sefil hayatlarını mı kuruyoruz.
    Vatan, millet, devlet nedir kimindir bir sorsak iyi olur bence.

    YanıtlaSil
  6. Sayın Eğilmez, güzel yazınız için teşekkür ederim. Rasyonel Zihniyeti ve İrrasyonel Zihniyeti çok güzel açıklamışsınız. Ülkemiz her alanda İrrasyonel Zihniyet ile yönetiliyor ve Halkımızın önemli bir kısmı da İrrasyonel Zihniyeti seviyor, çünkü kendisi de aynı zihniyette.

    YanıtlaSil
  7. Hocam merhaba, Ekonomide Analiz kitabınızın 213.sayfasında enflasyonun düşük olduğu zamanlarda insanların otomobil televizyon vb dayanıklı tüketim mallarını değiştirmeyi geciktirdiğini söylemişsiniz. Bunun mantığını kafamda oturtamadım. Kendi ailem ve çevremden gördüğüm kadarı ile enflasyonun yüksek olması dolayısıyla bir buzdolabını 10 yıl ya da bir telefonu 4 5 yıl kullanıyoruz. Yani tam tersi enflasyonun yüksek olması dayanıklı tüketim mallarının değişme süresini geciktirmesi gerekmiyor mu? Bu konuda beni biraz aydınlatır mısınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Enflasyonun sıfır faizin de sıfır olduğu bir durum farz edin. Bu durumda mevcut buzdolabınızı, televizyonunuzu değiştirmek için acele etmezsiniz. Çünkü enflasyon olmadığı için fiyatlar artmıyor ve kredi alacaksanız faiz de artmıyor. Bu yıl da alsanız buzdolabını gelecek yıl da alsanız aynı fiyat. Oysa enflasyonun her yıl yükseldiğini faizlerin de sürekli arttığını düşünün. Fiyatlar daha da artmadan bir an önce buzdolabını vb değiştirmek istersiniz. Çünkü her geçen gün kullanacağınız kredinin faizi artıyor ve alacağınız dolabın da fiyatı artıyor.

      Sil
  8. Hocam insan/eğitim kalitemizi yükseltmeden ne ekonimik ne de politik ilerleyemeyeceğiz galiba.

    YanıtlaSil
  9. Hocam yazi icin teşekkürler. Emeginize saglik. Basit anlaşılır ve güncel olarak anlatmizsiniz. Yazilarinizdan cok istifade ediyorum. Gunumuz ekonomik yapisindaki görünümü de son cumlelerinizde ifade etmişsiniz anladigim kadarıyla.

    YanıtlaSil
  10. Elinize saglik hocam, ama malum evlada anlatir gibi anlatilmadigi icin yine anlamayacatir ekonomi idaresinden sorumlu tek adam. Kaldi ki homo economicus diye varsayilan birisi de var teoride. Is buradan basliyor esasen.. yok oyle birisi. Rasyonel karar alma aniyla, etki arasindaki zaman boslugunda halki yasatiyor ihvanci siyaset. Bu oyunu, basariyla surduren, kontrollu kaos yurutup global hegemonya oyununda, basarisiz surduren ise, lokal dikta oluyor.

    YanıtlaSil
  11. Merkez Bankası yanlış karar verdi. Faiz artırması gerekirdi. Bunun acısı ileri de çıkacak. Benim tahminime göre enflasyon yıl sonu en iyi ihtimalle %16,5 olabilir. Türkiye'de hem maliyet hem de talep enflasyonu var. Ağırlıklı olarak maliyet enflasyonu var. Talep enflasyonu olduğunu ise çıktığı açığına bakarak biliyoruz. Bilime dönmeden bu işin içinden çıkamayız. Yerimizde saysak iyi ama biz geriliyoruz. Ayrıca Tüik'in kendi veriler arasında çelişkisi var. Üfe %44, Tüfe %18,95 iken ciro gelirleri nasıl olurda %63 artar? İşin içinde baz etkisi olduğunu biliyorum ama Tüfe-Üfe arasındaki fark bu kadar yüksek iken ciro gelirinin bu kadar artması bana inandırıcı gelmiyor. Ya tüfe-üfe arasındaki fark yalan ya da ciro geliri yalan. İki veri birbiriyle çelişiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. MB'nin faiz artırması gereğine ben de katılıyorum ama tek başına faizle bu sorunları çözmek mümkün değil. Arkası gelmediği sürece faiz artırmak anlamlı değil.

      Sil
  12. Hocam yazınızı okuyunca aklıma şu atasözü geldi. "Yarım hekim candan eder, yarım hoca(imam) dinden eder." Her şeyi faize bağlayıp diğer değişkenleri görmezden gelenlerde maalesef ülkeyi ekonomiden edecekler. Tabloyu çok güzel özetleyen bir yazı olmuş emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  13. Saygıdeğer Hocam;
    Biz iktisatçı olmayan ama belli oranda iktisat okumuş meraklılar için ne kadar basit ve bir o kadar etkili açıklamışsınız. Çok teşekkür ederiz.
    Beri yandan yatırım kararlarını etkileyen değişkenleri sıralarken, 6.maddede yer aldığını yazdığınız ve anladığımız kadarı ile diğer değişkenler kadar etkili olmayan argümanlar, ilk 5 maddenin yanında pek önemsenmiyor. Bana göre, ülkelerin ya da ekonomilerin yönetimlerinde bilimsellikten ve piyasanın kendisini şekillendirmesi gerçeğinden bihaber; liyakatsiz, pek çoğu yetersiz, muhteris ve hain kişilerin rol alıyor olması, ilk 5 değişkenin de önüne geçen bir etki yapmaktadır.
    Dini neşriyat dinletilerek daha verimli ve rantabl olacağına inanılan muz üretimini tanıtan ve onu atayan üst akıl ile "ceteris paribus"tan "mutatis mutandi"ye geçme konusunun ne anlamı kalıyor ?
    Kısacası değişkenlerin tümünde, düğmeye basan, komutu veren ve sürdürülebilmeyi kontrol eden İNSAN faktörü, 1 no.lu değişken değil midir ?
    Örneğin, bizatihi siz; Başkanlık Sistemi öncesi ve sonrası Türkiye ve sanıyorum Romanya verileri ile ilgili makalenizde, sayıların, verilerin ne kadar değiştiğini yaptığınız tablolar ile sergilemiştiniz.
    Anlıyoruz ki; iktisadın ve muhasebenin kendisi bir yana, felsefesini bilmeyen ve önem vermeyen ya da bunları bilse bile dikkate almayan kadroların yön verdiği ülke ekonomilerinde, değişkenlerin durumu ve ceteris paribus veya mutatis mutandi'ler yazılarda, kitaplarda kalacak, bazıları bildiğini okuyacaktır.
    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  14. Ceteris paribus bilimle kehanet arasındaki ince çizgi. Onunla da olmuyor onsuz da. Ceteris paribus'la bilimsel bir model oluşturuyorsunuz biz avam ceteris paribus'u dikkate almayıp model çalışmıyor diyoruz. Ekonomistler durumu açıklayınca gerçek hayata uymayan modeli ben ne yapayım diyoruz.
    Ceteris paribus'u ekonomiden çıkarınca bilim, ortamı terk edip yerini kehanete bırakıyor.
    2008 krizini doğru tahmin eden Nouriel Roubini'ye de bilim adamı değil kahin diyorlar.

    YanıtlaSil
  15. Hocam yine çok kaliteli ve güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık.Emlak fiyatları sürekli artıyor ama halkın bu oranda kira ödeyecek gücü kalmadı ne yazık ki.Önümüzdeki 2-3 yıllık süreçte emlak fiyatlarını nasıl görüyorsunuz?artış devam mı edecek?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Emlak fiyatlarının zirveye çıktığını ve önünüzdeki dönemde eğer vergi indirimi ya da faiz indirimi gibi destekler de olmazsa düşüş olacağını tahmin ediyorum. Tabii enflasyon olduğu için yükseliyor görünecek ama dolarla bakarsak düşüş olacak diye düşünüyorum.

      Sil
  16. Aaah ah! Bunları sizin karşınıza geçip sizden o güzel vurgularınızla dinlemek ne hoş olurdu hocam. Keşke televizyona çıkıp şunları etraflıca bize bir anlatsanız... ya da ara sıra Atilla YEŞİLADA gibi youtube da anlatın ona da razıyız. Resul ÖZTAŞ sizi saygı ile selâmlıyor. Sağlıcakla kalınız.

    YanıtlaSil
  17. Hocam merhaba

    "(3) Sermaye miktarı. Yatırım yapılması için o yatırıma harcanacak kadar bir sermaye birikiminin var olması ve yatırımcının emrine sunulması gerekir." cümlenizde yer alan "yatırımcının" ibaresinden önce "bu birikimin" ibaresinin eklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet onu yazınca daha net oluyor. Ekledim, teşekkür ederim.

      Sil
  18. Biz neden gelişemiyoruz, bizden neden önemli değerler çıkmıyor, dünya çapında tanınmış ne kadar bilim insanımız var diye düşünür dururum. Mahfi Eğilmez benim idolümdü, onun Nobel Ekonomi Ödülü/Nobel İktisatçı Ödülü almasını hayal ederdim ve böyle bir şey olsa ne kadar gurur duyacağımı düşünürdüm. Tabi prosedürler ve dünya bilimine katkıların ölçülmesi meselesinin çok yanı var. Böyle bir değerin böyle bir sonuca layık olduğunu düşünürdüm. Mahfi Eğilmez kendini böyle bir konuma hiç yakıştırmadı mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah. Bizde her alanda çok değerli bilim insanları var.

      Sil
  19. Hocam merhabalar çok basit bir soru soracağım. Bir piyasa ekonomisinde aggregreate gelir artmasına rağmen enflasyonun artmaması gibi bir olasılık olabilir mi?

    YanıtlaSil
  20. Hüseyin Karagün25 Ağustos 2021 12:24

    Hocam sanırım bizde ceteris paribus diyemiyoruz çünkü sabit degişmeyen olarak kabul edecek yok hepsi degişken maalesef. Yazı için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  21. Hocam elinize sağlık iktisat bazıları için karışık olabiliyor günlük konuşma diliyle bu kadar teknik bir konuyu anlatmak zor olabilirdi ama siz bunu başarmışsınız.

    YanıtlaSil
  22. Gelir artışı talep artışı yaratıyor. Talep artışı ise Ülke içinde üretim artışı yaratmıyor maalesef. Çünkü döviz kuru baskılandığı için ithalat artıyor

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!