Gayrimeşru Borç Kavramı Üzerine Bir Değerlendirme

Devlet, kendisini oluşturan kişi ve kurumlardan ayrı olarak bir (tüzel) kişiliğe sahiptir. Devleti yönetenler (hükümetler) değişir ama bu değişiklik devletin değişmesi anlamına gelmez. Bu noktada karşımıza idare hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan ‘yönetimin devamlılığı ilkesi’ çıkar. Bu ilke çerçevesinde örneğin bir hükümet borçlanmışsa, onun yerine gelen hükümet bu borcu ödemekle yükümlüdür. Genel kural bu olmakla birlikte her genel kuralın istisnaları olduğu gibi bunun da istisnaları vardır. Uluslararası hukukta bir borcun geri ödenme zorunluluğu her zaman tartışılmaz bir konu olarak kabul edilmiyor. Eğer tartışmaya konu olan borç, gayrimeşru borç (İngilizcesi odious debt, tiksindirici borç diye de çevriliyor) kategorisinde kabul edilen bir borçsa o zaman geri ödenmesi de tartışmalı hale geliyor. 

Uluslararası hukukta, gayrimeşru borç olarak adlandırılan borç tipi; meşruluğu tartışmalı olan, örneğin despotik bir yönetimin, halkının yararına değil kendi yararına, gücünü artırmak ya da iktidarını sağlamlaştırmak için aldığı borçlara verilen addır. Bu tür borçlara normal borçlara uygulanan rejimin uygulanmaması gerektiğini öne süren hukukçular var. Bu görüşte olanlara göre bu tür borçlar, devletin borçları olarak değil, devleti yönetenlerin kişisel borçları olarak kabul edilebilir.

Bugünkü anlamda gayrimeşru borç kavramı ilk kez Rus hukukçu Alexander Nahum Sack tarafından 1927 yılında ortaya atılmıştır. Sack, bir borcun gayrimeşru borç olarak kabul edilebilmesi için borçlanma şeklinin yanı sıra harcanma şekli ve yerinin de kamuoyunun onayı dışında olması ve buna karşılık bütün bu bilgilerin kredi verenlerin bilgisi içinde olması gerekliliğine dikkat çekiyor. Sack’a göre: ‘Eğer despotik bir yönetim ülkenin ihtiyaçları yerine kendi despotik rejimini güçlendirmek ve insanların ona karşı çıkmasını bastırmak için borçlanmaya gidiyorsa bu borç o ülke halkı için gayrimeşru borç sayılır.’

Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi alınan borcun halkın değil yönetenlerin yararına kullanılması bir borcun gayrimeşru borç olarak kabul edilmesi için yeterli olmuyor. Söz konusu borcu verenlerin de verdikleri bu borcun devleti yönetenlerin kendi durumlarını güçlendirmek için kullanacaklarını bilmeleri gerekiyor. Eğer borcun alınıp verilmesinden önce bu borcun bu amaçlarla kullanılacağı konusunda ortaya konulmuş ulusal ya da uluslararası uyarılar, bildiriler varsa bunlar, borç verenler tarafından verilen borcun kamu yararına kullanılmayacağının kanıtı olarak kabul edilebilecek uyarılar olarak dikkate alınmalıdır.

Gayrimeşru borçların çeşitleri arasında en bilinenlerini üç başlıkta toplamam mümkün: (1) Kamuoyunun yararına kullanılmayan borçlar. (2) Suçla ilişkili borçlar. Bunlar da ikiye ayrılıyor: (a) Konusu suç oluşturan borçlar, (b) Bir suç işlenmesine yol açan borçlar. (3) Yasa dışı borçlar. Bunlar da ikiye ayrılıyor: (a) Yasalara aykırı olarak alınan borçlar, (b) Yasalara uygun olarak alındıktan sonra yasalara aykırı olarak kullanılan borçlar.

Güney Afrika’daki ırk ayrımı rejimi zamanında, Filipinlerde Ferdinand Marcos döneminde, Zaire’de Mobutu yönetimi sırasında alınan borçlar gayrimeşru borçlar için tipik örneklerdir. Türkiye Cumhuriyeti üstlenip ödemiş olsa da Osmanlı borçları da gayrimeşru borçlar için bir örnek oluşturuyor. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı yönetiminin, kreditörlerin de zorlamasıyla, toplumun yararına olmayan, kimi savaş finansmanı, kimi saray inşası için aldığı dış borçlara Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri sırasında itiraz etmemiş ve Osmanlı borçlarından Türkiye’ye düşen payı üstlenmek ve ödemek durumunda kalmıştır. Bunun başlıca iki nedeni vardır: İlki; gayrimeşru borç kavramının Lozan Antlaşması görüşmeleri sırasında henüz ortada olmamasıdır. Dolayısıyla o tarihte öne sürülecek bir itirazın altının hukuksal bir dayanakla doldurulması mümkün değildi. İkincisi; Lozan Antlaşması görüşmeleri sırasında Türkiye’nin birincil hedefi kapitülasyonları kaldırtmaktı. Lozan görüşmelerinde Türkiye’nin karşısında yer alan ve Osmanlı Kapitülasyonlarından yararlanan ülkelerin temsilcileri kapitülasyonların kaldırılmaması için Türk tarafı üzerinde büyük baskı kurmuşlar, bu nedenle görüşmelerin zaman zaman kopması söz konusu olmuştur. Sonuçta Türkiye, Osmanlı borçlarından kendisine düşen kısmın ödenmesini kabul etmek suretiyle kapitülasyonların kaldırılmasını sağlayabilmiştir.   

 


Kaynaklar:

Robert Howse, The Concept of Odious Debt in Public International Law, United Nations Conference on Trade and Development, Discussion Papers, No 185, July 2007

Christoph G. Paulus, The Evolution of the “Concept of the Odious Debts”

https://www.zaoerv.de/68_2008/68_2008_2_a_391_430.pdf

Jason Manolopoulos, Greece’s Odious Debt, Anthem Press, 2011.

Pierre Penet, Rethinking Odious Debt,

https://www.researchgate.net/publication/328465212_Rethinking_odious_debt

Michael Kremer and Seema Jayachandran, Odious Debt, April 2002,

https://www.imf.org/external/np/res/seminars/2002/poverty/mksj.pdf

Ilias Bantekas, Renaud Vivien, Odious Debt as a Claim Under International Law: Lessons Froh the Greek Debt Truth Committee,

https://bura.brunel.ac.uk/bitstream/2438/12826/4/FullText.pdf

Ilias Bantekas, Renaud Vivien, On the Odiousness of Greek Debt, European Law Journal, Wol. 22, Issue 4, July 2016. https://onlinelibrary.wiley.com/doi/full/10.1111/eulj.12184

Yorumlar

  1. Olası bir iktidar değişikliğinden sonra birilerinden uluslararası hukuka uygun şekilde söke söke alınacak çok para var gibi görünüyor...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tüm insanlık tarihi için bir genelleme yapacak olursak:

      Aynı gen = Aynı beyin = Aynı yönelim = Aynı sonuç = Aynı kader = Aynı felaket

      Büyük devletler bunun için vatandaşlarını özenle seçer.
      Her sınırdan geçene pasaport vermezler.
      Büyük devlet olmanın sırrı budur.

      Sil
    2. Selam Sn Mahdut,

      Çok güzel bir istek yazmışsınız, keşke yazdığınız gibi olsa isterim.

      Benim gibi bir kaç kişi, iktidarın asla değişmeyeceğini düşünüyoruz. İktidar olarak fertleri ve partileri kastedmiyorum. Genel gidişat ve düzen.

      Bugünleri en iyi bu devletin kurucusu görmüştü. Yani Türklerin bir gün ciddi bir siyasi açmaza gireceğini.

      Ülkenin iki kurucu babası vardır, biri Atatürk diğer İnönü'dür. Ata'mız devlet teşkilatına hakim bir insan değildi, devleti İsmet Babamız kurmuştur. Rejime ve ruhuna Atatürk karar vermiştir. Atatürk'ün istediği doğrultuda giden devleti İnönü kurmak için çaba sarfetmiştir.

      Kurucu olarak İnönü'yü diyorum, bugünleri gördü diye. 1946 sonrasında görme ötesinde iyice emin oldu. Emin olmasına oldu da, halktan yani alttan gelen bir şeyler lazımdı, halktan bir şey gelmiyordu, gelemezdi, gelmeyecekti. Korku da vardı, çok korktular, hem millete kaderini vermeye korktular, hem de millet hazır değildi, kendi kaderini almaya korkardı. Kendi başlarına o ekip bir şeyler yapmaya çalıştı, ama olmadı.

      Böyle başladı, sözde demokrasi hikayesi. Hikayeydi, gerçek değildi hiç bir şey, örtü üzerine örtü ile miş muş gibi yapıldı. Olmadı. Olamazdı. Çok hata da yapıldı, halka yanlış da yapıldı.

      Bu konuları iyi bilen bir general büyüğümüzden dinledim, hem İnönü, hem Turhan Feyzioğlu ile yakınen çalışmış biri. Özellikle 1950lerin güney doğu ve doğu anadolusunda siyasi olarak aktif çalışmış biri. O da aynını derdi. Türkiyede tek parti vardır. İktidar diye bildiklerinizin hepsi aynıdır.

      Tüm halkı kucaklayıcı liderler ülkeye gelmeycek. Malesef, hep bir kısım halkı dışlayacaklar. Bu yapının doğasında var. İnönü farkettiğinde geç kaldı, teşhisi de koyamadı, koyup uygulamaya ahali de yok idi. Bin yıllık ortadoğu tarihinde belki bir geçiş devleti denemesi olarak Türkiye Cumhuriyeti tarihteki yerini alacak.

      Ülke halkı sanırız, diğer ortadoğu halkları gibi büyük bir acı yaşamadan farklılıklarımızın büyük bir zenginlik olduğunun farkına varamayacak.

      4enZ2&tZ9Ff7zf0w

      Sil
    3. Sn Adsız 04:51

      Cevabınıza teşekkürler. Bu ülkenin yaşayacağı olumlu radikal değişiklikleri görmek için önümüzde uzun yıllar olsaydı neden derin bir yanılgı içinde olduğunuzu detayları ile anlatırdım ama önümüzde sadece aylar kaldığından bekleyip hep beraber görelim diyorum çünkü tekrar anlıyorum ki çoğu insan ancak yaşayarak öğrenebiliyor.

      Kısaca şu kadarını belirteyim, bu ülkenin kaderini belirleyen tek kişi Atatürk'tür, gerisi - İnönü dahil - detaydır. Bunu onları küçümsemek için söylemiyorum, hepsi çok değerli insanlardı ama olmasalar yerleri başkaları ile doldurulabilirdi. Bu tanıma uymayan tek kişi Atatürk'tür. Bu günlerin geleceğini kimin gördüğünü ise gençliğe hitabe diye bilinen metni tekrar okursanız daha iyi anlarsınız.

      Bu günler o günlerden biliniyordu, yaşanması gerekiyordu, yaşandı ve bitti. Kim biliyordu derseniz, Atatürk biliyordu, zaten bu nedenle hiç kimseye güvenmeyip ülkeyi gençlere emanet etti. "Halktan bir şey gelmiyordu" dediğiniz bu ülkede çok değil 8 yıl önce gençlerin önderliğinde dünyanın en büyük demokratik kitle hareketlerinin başında gelen gezi olayları yaşandı. Cevabı fazla uzatmamak için 1968 gençlik önderlerinden, hayatlarını feda ederek neler başardıklarından falan hiç bahsetmeyeceğim.

      Fazla kalmadı sayın Adsız, hep beraber bekleyip yaşayarak öğreneceğiz...

      Sil
    4. Umulur ki, sizin istediğiniz yönde bir gidişat olur Sn Mahdut. Hayatta yanılmış olmayı en çok istediğim bu tarz beklentilerimdir, yanılmış olmak beni çok mutlu eder.

      Vj4lLlX^5up##1U6

      Sil
  2. Selam Hocam,
    Türkiye'yi sizler gibi takip edemiyorum, Türkiye'nin uluslar arası piyasalardan aldığı böyle bir gayrimeşru borcu var mıdır?

    Bilgim dahilinde olan, Türkiye konuşlu bankaların iç siyaset finansmanı için verdiği proje kredileri. Kredinin çıkması için lazım olan garantiyi de hazine üstleniyor. Yanılmıyorsam, bazı siyasiler bu garantiyi kabul etmeyeceklerini deklare ediyorlar.

    Durum bu ise, krediyi aldıranlar açısından;
    Kredi alındığı gün, iç siyasi faydası görülmüştür.
    Kredi alındığı gün, para yurtdışına çıkmıştır.
    Kredi alındığı gün ucuz proje yapılmıştır.

    Net maddi zarar : Alınan Borç - Ucuz Proje
    (İleri vadeli hazine garantisi iptal edilir)

    Muhalif siyasetçinin söylemleri böyle ise, hazine garantisini ve ileri vadeli ödemeleri kaldıracak, zarar banka sistemine yüklenecek, yine kamu garantisi ile bankacılık sistemi rahatlatılacaktır. Yani yapanın yanına faydası kalacaktır.

    Şöyle bi muhasebe çıkardım.
    Projeyi kazançlı göstermek için Hazine 2000TL proje garantisi verir.
    200TL net değeri olan proje için Yandaş Şirket 1000TL kamu bankasından borç alır.

    200TL proje yapılır, 800TL yurtdışına aktarılır (MB ucuz döviz sağlar).

    Yurtdışı şirketler, 800TL izini kaybettirir.
    (Misal: bitcoin gibi takip edilemeyecek enstrümanları alırlar, para anonim olarak esas sahiplerinin yurtdışı bitcoin cüzdanlarına geçer, lazım oldukça iç siyaset finansmanı için başka yurtdışı firmalardan ülkeye gelir. )

    Olası iktidar değişimi, kamu garantisini iptal eder ki, kamunun maddi olarak hiç bir işine yaramaz. Elde bankacılık sistemine verilmiş 800TL net zarar var. Bu zararı kamulaştırırlar. (Yandaş Şirketlere ve Fertlere rücü edilirse, 800TL yanında devede kulak denilecek olan 1-2TL gibi yine kamudan alınmış miktar ele geçer.)

    Züğürt tesellisi ile insanları muhalif siyasetçi oyalıyor gibi geldi.
    Yukardaki sistem mevcut siyaset finansman sistemi değil midir?
    Yanlış anladıysam şimdiden okuyuculardan özür dilerim.

    (Damat ilk ekonomi bakanı olduğunda ülkenin servetini dışarı çıkaracaklar diye yazmıştım, bu siyaset finansman kredilerinin de dış kredi yerine MB kaynaklarının kullanımıydı. )

    V97M%LnNdBBhrfz9

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de sizin gibi düşünüyorum uzun zamandır. Bu iğrenç borç kavramını muhalefet ortaya attığında önce şaşırdım.

      Bizim muhalefet özellikle son 20 yılda halka hoş gelen boş söylemler üretti. Türkiye'nin yurtdışından aldığı bir iğrenç borcu yok.

      Hükümetin yaptığı dediğiniz gibi şu sırada
      1. Yerli bankacılık sistemini kredilendirmek,
      2. Kredili projelerini sanki kazançlıymış gibi göstermek için hazine garantisi vermek,
      3. Bankacılık sistemi üzerinden dış kredi almak, ki hükümet kredisi değil bunlar.
      4. MB döviz kaynakları ile içerde olmayan dövizi -ve dışardan proje kredisi ile alınamayan dövizi- elde edip yurtdışına çıkarmak, yani kazancı (veya sahtekarlığı) realize etmek.
      5. İktidar devam ettiği sürece de garantiler ile devam edebildiği kadar devam etmek.

      Saygılar

      Sil
    2. Ustat bu hesaba göre 200 liralık projeye 1000 lira kredi çıkaran kamu bankası yöneticilerinin iktidar değiştiğinde yargılanması gereklidir. Çünkü banka yöneticisi , ttk'ya göre basiretli tüccar gibi davranmakla mükelleftir.

      Xyz..

      Sil
    3. Sn 4 Temmuz 1457, yanlışım olabilir ancak kamu yöneticilerinin banka tarafında imzalardan sorumlulukları yasal olarak alındı diye hatırlıyorum.

      Banka yöneticileri o yasaları bizden daha iyi biliyor. Ona göre risk payını proje içindeki krediden fazlası ile almışlardır.

      İsmi lazım olmayan bir Türk banka yöneticisinin çocuğu, Londra da iyi bir yerden iki tane dükkan satın almıştı geçenlerde. epey de yüksek bir bedel ödemesi yapmış. Basında konu olmuştu, bu adamlar rüşvet ile servet yapıyorlar, gelip Londra da fiyatları şişirip bizlerin piyasasını bozuyorlar diye. Haber içeriğinde sonradan görme ifadesi yok ama kolay para kazanıp bu işlere girdikleri için bu işleri ve şehri bilmiyorlar yaptıkları işler de sorunlu oluyor gibi ifadeler vardı.

      Sil
    4. Yargıyı londra'da arayanların londra'da dükkan sahibi olması şaşırtmıyor doğrusu.. ingiliz muhipleri cemiyeti v.2.0

      Musilaj sadece marmarada değil..

      Sil
  3. Hocam gene borçla harçlamı döndüreceğiz memleketi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 450 milyar dolar borcunuz varsa ve tasarruflarınız yatırımlarınıza yetmiyorsa ayrıca doğrudan yabancı sermaye de çekemiyorsanız başka çareniz yok demektir.

      Sil
    2. Al takke ver külaha devam.

      Sil
  4. Saygideger hocam, Turkiye Cumhuriyeti Osmanli yonetiminden ayri bir devlet olarak kurulmadi mi? Bu durumda, Osmanli kapitulasyonlari neden otomatik olarak Turkiye Cumhuriyeti'ne de gecerli oluyordu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu dediğiniz o kadar kolay olsa bugün Türkiye Cumhuriyetini kapatır Türk Cumhuriyetini kurar bütün borçlardan ve uluslararası taahhütlerden kurtulurduk. Ne yazık ki öyle olmuyor.

      Sil
    2. Ayrıca Osmanlı borçları sadece Türkiye'ye kalmadı. Borçlanılan dönemlerde Osmanlı toprağı olan ülkeler arasında paylaştırıldı. Bulgaristan, Yunanistan gibi...

      Sil
    3. Selam Adsız1 Temmuz 2021 17:31;
      Osmanlı borçları, Osmanlı eski mülkü üzerinde kurulan tüm devletler arasında pay edilmiştir. Yani Mısır, Yunanistan ve Türkiye en büyük parçalar oldukları için, en büyük borçlar bu ülkelere kalmıştır.

      Borcun yüzde 62 si Türkiye'ye kalmıştır. Çok büyük kısmı bu borçların silinmiştir. Diğer Osmanlı ülkelerinin de silindi.

      Şurada Atatürk döneminde borçlar ile ilgili komisyonun TCMB nezdinde yaptığı resmi çalışma metni. Hangi ülkelere ne kadar borç verildiği yazmaktadır.

      https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d04/c015/tbmm04015061ss0226.pdf

      Şu linkte de borçlar görüşmesi ve kanun metni bulunuyor.

      https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc012/kanuntbmmc012/kanuntbmmc01202234.pdf

      Mahfi hocamızda bugün bir tweet ile borç senetlerinden birinin resmini göstermiştir. Yukardaki kanunda Mahfi Hocamınız paylaştığı 0,159,913 1.Tertip senetin de bulunduğu tüm senet gruplarının faiz, miktar detayları bulunmaktadır.

      uoiQd8035b!9PNXd

      Sil
    4. hocam arkadaşı mazur görün, millet borç batağında hacizler ile uğraşıyor. Şimdilerde yeni öğrendiler şirket kapanınca borçların da sermaye sorumluluğu kadarının ödenip gerisinin alınamadığını. Acaba diyorlar, devleti de şirket gibi aç kapa yapsak alacaklılardan korunur muyuz?
      Devlet aç kapa ile borçlarının temizlenmediğini öğrenecekler.

      Sil
    5. Türkiye Cumhuriyetini kuran kadronun hem askeri hem de siyasi olara %90 ından fazla kadrosu direk Osmanlı dan geçiş yapmıştır; devlet kurumları da dahil. İstanbul dahil tüm işgale uğramamış topraklara da talipsin: o zaman devamlılık bir zorunluluk haline geliyor, hem bizim hem de karşı taraf için.

      Sil
  5. Tiksindirici borç öz-darbe ya da kendi kendine darbenin bir sonucudur. Anayasal düzen(anayasalı değil) öz darbe ile ortadan kaldırıldığı için iktidarı denetleyen hiçbir erk, kurum (bağımsız medya, özgür üniversite)vb. kalmamıştır. Denetlenemeyen hesap vermeyen bir yönetim(monarşi) sorumsuzca hareket eder borçlanırken de saltanat mensuplarının çıkarını düşünür.Tiksindirici borç sonuç olduğuna göre öncelik onu doğuran monarşiyi ortadan kaldırmaktır.Zulme karşı
    direnme hakkı da tam burada ortaya çıkar, tamamen meşru anayasal bir haktır.

    YanıtlaSil
  6. Kıymetli Hocam, yazınız yine müthiş.

    YanıtlaSil
  7. Gayrimeşru TDK anlamı, yasaya aykırı olan. Makaledeki tanımlardan biri: Yasalara uygun olarak alındıktan sonra yasalara aykırı olarak kullanılan borçlar.

    YanıtlaSil
  8. Az yiyin.
    Babannem derdi ki. "Az yiyen çok yemiş, çok yiyen b*k yemiş". Bunu derken kendisi de çok yemezdi.

    Yeni trend...

    "Ama ben çok yiyecem. Çünkü gözüm aç". Son Türk Atasözü.

    YanıtlaSil
  9. Kısa, net ve öz bir makale. Özellikle son 10 yılın borçlanın kahir ekseriyeti burada bahsedilen borçlardan oluşmakta gibi görünmektedir. Rantabl olmayan yeni projeler için finansman da aynı mahiyette olacağından tahkim vs de değişecek yeni iktidarın haklı çıkacağı kesin gibi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ olun. Ama odious debt kavramı rantabl olmayan yatırımları pek kapsamıyor. Buna karşılık mesela çevreye zarar vereceği bilimsel olarak kanıtlanmış bir alana yatırım için alınan borçlar bu kapsama girebilir.

      Sil
    2. Çevre ile ilgili uluslar arası anlaşmalara imza atmış ülkeler daha dikkatli oluyorlar. Türkiyenin taraf olmadığı bazı anlaşmlar var, o anlaşma maddelerince çevre şartlarına uymuyor diye Türk verimsiz yatırımlarını bu kategoriye sokamayız.

      Sil
  10. Diyelim ki bir ülke, kocaman doğal bir ormanı(ekosistem boyutunda) kesip pavyon yapmak istiyor. Ve pavyonu yapacak paraları yok. Uzak diyarlardan bir ülkeden sigortalar dahil bilmem kaç bitcoin kredi alıyor. Ormanı kesip yakıp (ekosistemi) mahvediyor. Pavyonun açılışında da her yerde drone gösterileri, efendime söylüyim hologramlar falan. İnsanlar giriyor çıkıyor, yatırım kazançlı. 3 yıl sonra diyelim ki hükümet küresel ısınmada erimiş, adeta arktikte buzullar gibi. Yerine gelen hükümette, uzak diyarlardaki Albegasi (alfabetagamasigma) ülkesine; Bu gayrimeşru borç olan bitcoini ödemiyoruz diyip, ödemez mi ? Ama sonuçta yatırım, maddi olarak kazançlı olabilir. Olan Ekosisteme olmuş.

    YanıtlaSil
  11. Özür diliyorum ama sizi eleştirmek gibi olmasın. Yazın bir kaç paragraf daha devam etmeliydi. Beğenmedim desem kendime dürüst davranmam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam Sn Adsız,

      Sizin beğendiğiniz gibi bir kaç paragraf ekler misiniz?

      "Beğenmedim desem kendime dürüst davranmam." yerine "Beğendim dersem, dürüst olurum." yazsaydınız anlam açısından nasıl bir fark olurdu?

      Sil
    2. Olumsuz birşey yok yazdığımda. Sadece yazı devam etmeliydi. Bunu söyleme özgürlüğüm var galiba değil mi?

      Sil
    3. Bence de eleştirinizde olumsuz bir yan yok. Ama bu yazı devam etse güncel konuların tartışmasına girecek ve bilimsellikten subjektifliğe geçecekti. O nedenle devam etmedim.

      Sil
  12. Üstad elinize sağlık. Yine çok güzel bir yazı.
    Uluslararası hukuka da güvenmiyorum. Kaşıkçı cinayeti için Araplara birşey yapabildiler mi. Yada M.City avrupadan men oldu finansal fair play nedeniyle birşey olmadı. Parası olanın haklı olduğu bir devirde yaşıyoruz malesef.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İş para meselesine gelince biraz farklıdır.

      Sil
  13. Mahfi Bey, sizce mevcut iktidarın değişimi ve değişse bile bu şekilde mevcut bazı borçların reddi ne kadar olası?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunu benden ziyade uluslar arası hukuk uzmanları söyleyebilir. Ama çevreye zarar vereceği bilimsel raporlar ve değerlendirmelerle kanıtlanmış olaylarda o işler için alınan borçlar bu kapsama girebilir diye düşünüyorum.

      Sil
    2. borç verecek kurumlar yapılacak işin çevreye ve diğer farklı unsurlara zarar verşp vermeyeceğinin çalışmasını yapmadanmı bu paraları veriyorlar

      Sil
  14. Hocam yazi için teşekkürler. Günümüzde de benzer bir borçlanma yapısıyla karşı karşıyayız diye düşünüyorum. Yazınız günümüz borçlanma yapısını özetlemiş aslında.

    YanıtlaSil
  15. Hocam sıcak paracılara ne oldu?

    YanıtlaSil
  16. Paraların hiç ödenmemesi neredeyse olanaksız ama ihaleyi yerine getiren şirketlere şunu şunu eksik yanlış yapmışsın, şöyle şöyle eksiklikler var, dolayısıyla ben sana hak edişini ödemiyorum diyerek bunları bir süre öteleyebilirler. Onu da ne kadar öteleyebilirler bilinmez. Elbette olası bir iktidar değişikliğinde şimdi "para mara ödemeyeceğim" diyenler bu sözlerinin arkasında ne kadar durabilirler, asıl soru bu bence. Benim yanıtım hiç duramayacakları yönünde.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çevreye zarar vereceği bilimsel raporlar ve değerlendirmelerle kanıtlanmış olaylarda o işler için alınan borçlar bu kapsama girebilir diye düşünüyorum.

      Sil
  17. Çok öğretici ve bilgilendirici bir yazı. Emeğinize sağlık hocam.

    YanıtlaSil
  18. Sn Hocam,
    yine güzel ve aydınlatıcı bir yazı yazmışsınız.
    Son paragrafta değindiğiniz kapitülasyonlarla ilgili eklemek istediğim bir iki cümle var.
    Malum kelime Fransızca kökenli ve biz Türkçe'ye "yabancılara tanınmış ayrıcalık" olarak geçirmişiz.
    Nazi işgali altındaki Fransa hakkında bir belgesel izlerken, Fransızca "capituler" fiilinin, düşmana boyun eğme, düşmanın dayatmalarını kabul etme anlamında kullanıldığını duyunca çok şaşırmış ve hemen sözlük karıştırarak "capitulation" kelime anlamını araştırmıştım. Kelimenin ilk anlamı, gerçekten de boyun eğme, teslim olma olarak geçerken tarihsel olarak sadece Osmanlı için bizim bildiğimiz anlamda "tanınan ayrıcalık" anlamında kullanıldığını öğrenmiş oldum.
    Bir devlet nasıl olur da ticaret anlaşması yapıyorum diye "boyun eğme" anlaşması imzalar, gerçekten inanılır gibi değil.

    YanıtlaSil
  19. Hazine garantileri ile gayri meşru borç kavramı birbiriyle örtüşmüyor gibi. Eğer finansmana hazine garantisi verilmiyorsa sadece geçiş sayısı garantisi veriliyorsa ne olacak? Borcu alan özel şirket. Hazine geçiş garantisi verip altında kaldığında şirkete ödeme yapacak. Ödemeyeceğiz restinin iktidarı paniklettiği görülüyor ama galiba sadece biraz pazarlık gücünü zayıflatacak. Bu kavramı öne sürerek geçiş garantisini ödemekten imtina edilemez gibi.

    YanıtlaSil
  20. Hocam tüm yazdıklarınız gibi bu da gayet açık, anlaşılır ve ölçülü. Ülkemizde sürekli haberleri ile karşılaştığımız, kabul edilebilir sınırların dışında ve akıl dışı borçları kendi aralarında anlaşma yaptıklarından ve devlet borcu olduğundan, 'minare-kılıf ikilisi yaratıldı' diye düşünüyordum. Yazınızdaki hukuki olasılık umutlandırdı. Umarım ileride adil ve arif bir yargılama ile bu haksızlıklar giderilir. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  21. Hocam derslerden dolayı kitabınızı alamamıştım. Şu an İnferis aldım ve inşallah hemen okumaya başlayacağım. Hem bu yazı için hem de kitap için elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  22. Hocam hukukçulara taş çıkarmışsınız vallahi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Ben Mülkiye'de, Hukuk Fakültesinde okutulana yakın hukuk okudum. Sonra da müfettişliğim ve kamu kesimi yöneticiliğim sırasında uygulamasını yaşadım.

      Sil
  23. Hocam degerli yorumlariniz icin tesekkurler.

    YanıtlaSil
  24. Hocam ellerinize sağlık yine çok güzel bir yazı olmuş.
    Hocam yazıyla alakalı değil ancak eski bir Maliye Başmüfettişi olduğunuz için bir konuda görüşünüzü merak ediyorum. Maliye Bakanlığı tekrardan Maliye Müfettişliği kadrosu ihsas etti. Maliye Bakanlığında meydana gelen bu yapı değişikliğinin nedenleri ve meslek hakkında görüşlerinizi merak ediyorum. Şimdiden teşekkürler hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Bu ihdas edilen kadro eski maliye müfettişliği değil yalnız. Benim zamanımdaki maliye müfettişleri maliye bakanlığı dışında devletin bütün kurumlarında, derneklerde, vakıflarda da teftiş, inceleme ve soruşturma yetkisine sahipti. Ayrıca bankalarda inceleme yapmaya ve vergi incelemesi yapmaya da yetkiliydiler. Yasa dışı bir durum saptadıklarında yazdıkları raporu kimseye sormadan savcılığa verebilirlerdi. Bu öyle değil. Bu, bildiğimiz bakanlık teftiş kurulu. Yani yalnızca kendi teşkilatıyla ilgili teftiş ve soruşturma yetkisine sahip.

      Sil
  25. Çok değil 6 ay önce "bu iktidar devrini çoktan kapattı, yolcudur Abbas" dediğimizde bir dayak yemediğimiz kalıyordu. Şimdi yorumlara bakıyorum da herkes bu gerçeği kabul etmiş, paraların peşine düşmüş, alabilir miyiz, alamaz mıyız tartışıyor. Eh, bu da bir gelişmedir :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kuzey Irak ve Suriyede insanları özellikle Suriyeden fidye için kaçırıyorlar. Ailesi fidyeyi ödeyebilirse ne mutlu, ödeyemez ise, bilin bakalım ne oluyor?

      Kaçırılan insanlar, adını anmayalım, bir ülkeye götürülüyorlar ve orda YPG mensubu diye hapse atılıyor, belge ve kanıtları da ÖSO o ülkeye sunuyor. Uluslararası insan kaçakçığını teşvik eden bu ülke kim acaba? O ülkenin iktidardındaki Abbas giderse, yerine gelcek olan yeni Abbas bu durumu kabul edip o tazminatları ödeyecek mi?

      Peki bunlar gayrimeşrudur deyip, yeni Abbas kulağının üzerine mi yatacak? Yeni Abbas kulağının üzerine yatmaz ise, hem ÖSO, hem de o devlet insan kaçakçılığını kabul etmiş olacak. Bir de tabi belediyelerin sahte pasaportlar ile Avrupaya yaptıkları insan kaçakçılığı var. Yani o ülkenin yeni Abbas'ını bu sorunlar bekliyor. Ben yeni Abbas adaylarına baktım, hiç biri bu konulara girmemiş.

      Türkiyenin sizin bildiğinizden çok daha derin gayrimeşru sorunları var. Gayrimeşru Borç tatlı su balıklarının uğraşacağı türden bir sorun.

      Sil
    2. Sizin sorununuz ise herkesin bilip çeşitli nedenlerle dile getirmediği ya da getiremediği gayrimeşru işleri sadece sizin biliyor olduğunuzu sanmanız. Abbas'ın yolculuk bileti kesildiğinde neler bilmediğinizi öğrenip çok şaşıracaksınız, şimdiden kendinizi hazırlayın derim...

      Sil
  26. Güzel yazı ama sadece bilginin demagoji için kullanılması açısından anlam ifade ediyor. Birincisi, uluslararası etkiye de sahip böylesine devasa bir projeye muazzam paralar bağlayan kreditörler o projeyi çevreye etkisi dahil her açıdan değerlendirmeksizin fonlayamazlar. Bu basit bir yatırım projelerini değerlendirme ve temel finansman kurallarından biridir. İkincisi, projeyi yapanlar uluslararası yeterliliğe sahip çevresel etki değerlemesini, analizini ortaya koymaksızın böyle bir işi kotarmayı bırakın, adım dahi atamazlar. Üçüncüsü, çevresel etki değerlemesi, analizi yapılmış bir projeden doğan borçların faraza, yeni hükümet tarafından yine de reddedilmesi onlarca yıl sürecek mahkeme süreçlerini ve sonuçta itirazı yapan hükümetin ve devletin uluslararası piyasalardan dışlanmasını, elinin ayağının kilitlenmesini doğurur. Dördüncüsü, reddedeceğim diyen ekip bütün bu süreçleri bal gibi bilmektedir ve reddedeceği falan da yoktur. Bu, sadece, bilinçli biçimde yürütülen stratejik yalan, çarpıtma ve ajitasyon siyasetinin söylemi olmaktan ibarettir. Eğer, mâhut ekibin iktidar olması gibi bir talihsizlik vuku bulursa bütün bu sözde meydan okumalar unutulur, yukarıda birkaçını sıraladığım gerekçelere yenileri eklenerek kamuoyuna "elimiz kolumuz bağlı, mecburuz ey ahali" kıvamında sunulur, proje devam eder. Rant için yapılmaktadır dedikleri projeden candaş ve yoldaşlar için pay ayrılarak konu kapatılır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hangi projeden ve kimlerden söz ettiğinizi bilmiyorum ama bu yazı genel, bilimsel bir yazıdır. Öte yandan gayrimeşru borç olarak değerlendirilen bir borçlanmada alınan para borç verene geri ödense dahi onu alanlardan talep edilmesi şeklindeki kişisel sorumlulukları ortadan kaldırmıyor.

      Sil
    2. Arkadaş belli ki kanal güzergâhına yakın bir yerlerden 2-3 dönüm kapatmış, şimdi Langa hıyarı yetiştiriciliğini öğrenmek zor geliyor. Kusuruna bakmamak lâzım, havadan milyonlar kazanmak varken ithal mazotla tarlayı sür, ithal gübre at, ithal ilâç kullan, o zamana kadar dolar kim bilir kaç olur onu düşün, zor yani. Bu kadar kızmasını hoş görmek gerek :)

      Sil
    3. Hatalardan birincisi, kimse uluslararası piyasadan Türkiyenin projelerine finansman sağlamyor. Doğrusu, Türkiyeye devlet garantili borç veriyorlar, Türk devletinin ne yapacağına karışmıyorlar. Yani ilerde birisi kanal istanbulu çinliler finanse etti diye söylerse anlayın ki Çinliler türk devletine devlet garantili borç vermişler, karşılığında türkiyeden bir şeyler garanti almışlar demektir. Türkiye ister kanal yapsın, ister fabrika karışmazlar.

      Hocamızın yazdığı gibi kişisel olarak karar verenlere rücü ettirilir, ancak kişilerin malvarlıkları o borçları karşılamakta yetersizdir.

      Türkiye kanalı iktidar değişse bile yapacaktır. Mevcut türk muhaliflere baktığımızda, yaptıracakları aşikar bir şekilde durmaktadır.

      Yani hepinize geçmiş olsun.

      Sil
    4. Sağdan, soldan, islâmi kesimden, etnik hassasiyeti olan kesimlerden v.s. muhalif tüm parti liderleri, belediye başkanları, daha da önemlisi halkın çoğunluğu o kanalı yaptırmayacaklarını alenen beyan ederlerken, bununla da kalmayıp, kanalın yapılmaması için şimdilik ellerinden gelen tüm girişimleri yaparlarken ve yetki ellerine geçtiğinde projeyi tamamen iptal edeceklerini tüm bilimsel gerekçeleri ile açıklarlarken "yaptıracakları aşikâr bir şekilde durmaktadır" sözünüz bence anglo-saksonların "wishful thinking" dedikleri duruma uygun düşüyor. Google'da bu sözün Türkçe karşılığını arattığınızda hüsnü kuruntu, olumlu bir şekilde ümit besleme gibi tanımlar çıkıyor. Kısacası, hayal olduğunu çok iyi bildiğiniz halde gerçekleşmesini umarsızca arzuladığınız bir şey için umut beslemek diyebiliriz.

      Bence kendinizi fazla yormayın, oralarda araziniz varsa bir an önce elden çıkarın ya da tarımsal üretim nasıl yapılır öğrenmeye başlayın derim...

      Sil
  27. Bir ülkede: Hırsızlar, Sahtekarlar, Yalancılar, İftiracılar için Cennet.

    Dürüst, Adaletli, Ahlaklı, Bilgili insanlar için Cehennem ise, Toplumun çoğunluğu cahil ve yönetenleri yalancıdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cennet ve cehenneme fazla kafanızı takmayın. Bakış açınızı değiştirin mutlu oluyorsanız hayat güzel, mutlu olamıyorsanız hayat sıkıcıdır. Samimi duygularımla söylüyorum sağlığınız varsa hiçbir takıntıya esir değilseniz olumsuzlukların içinde bile kendinize yeni kapılar bulursunuz ve mutlu olmaya başlarsınız. Ülke gündemi yönetilenden yana değilse, yönetilenler uykudadır ve hayatı boşuna yaşıyorlardır. Siz de buna eklemlenip psikolojinzi ve sağlığınızı bozmayın. Değişim bireyin içinden başlar. Siz iyiyseniz herkes iyidir.

      Sil
    2. Kendi bahçemizi güzelleştirelim. Devletin sorunları büyük, onları bizler etrafımızı güzelleştirmeden çözemeyiz. Türkiye ve ortadoğu sorunları, çözülecektir elbet ama bir 50 sene, 60 sene gerekir.

      Sil
  28. Sayın Eğilmez, güzel ve anlaşılır yazınız için teşekkürler. Genel olarak hala Yönetim yani Hükümet ile Devlet arasındaki farkı sarih olarak anlayamadığımız anlaşılıyor. Ayrıca bence gelişmiş Ülkelerde, Lideri (yani Başkanı veya Başbakanı) Halk yönlendirir, gelişmemiş Ülkelerde ise Lider (yani Başkan veya Başbakan) Halkı yönlendirir. Ülkemizdeki gelişmişlik seviyeleri, Liderin Halkı yönlendirmesi veya Halkın Lideri yönlendirmesi durumuna göre yani seçimlerin neticesinde İllerimizin durumuna göre değişmektedir. Neticede konu, Halkın layık olduğu Yönetim şekline göre yönetileceği / yaşayacağı haline gelmektedir diye düşünüyorum, acaba yanılıyor muyum?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yapıcı eleştirileriniz dinleniyorsa orada demokrasi vardır, dinlenmiyorsa orada demokrasinin esamesi okunmaz. Herkes ülkenin bütün olarak kalkınmasını istiyorsa nerede bu gelişmişlik? Sizin dediğiniz gibi kimse sesini çıkarmıyorsa toplum layığını bile bilmiyordur.

      Sil
  29. Hocam merhaba ,benim bir küçük süalim var.Dünya genelinde oluşan kriz ve bilhassa savaşın silsilesi olarak altın gibi emtia fiyatları neden artmaktadır?

    YanıtlaSil
  30. Borçlar konusunu ben de çok merak ettim ve çok güzel bilimsel bir makale okumuştum. Osmanlı ilk borçlanmadan almış , günümüze kadar olanları yazmış. T.C. ilk devlet adamları Osmanlıyı asıl yıkan unsurun borçlanma olduğunu bildikleri için borçlanma dan çok korkarlardı diye yazıyordu. Marşal yardımları, borçların ödenememesi, 1958 iflasın açıklanması ve aslında günümüzde dahi bitmeyen bir borç sarmalı. Şimdi de hiçbir yatırım getirisi olmayan, elimizdeki olan doları da götüren ödeme garantili ...

    YanıtlaSil
  31. Değerli hocam
    1 ile 10 arasında bir ölçek üzerinden değerleme yaparsanız (10 Gayrimeşru borç olmak üzere) kanal için alınan finansmana kaç puan verirsiniz?

    YanıtlaSil
  32. harika bir makale olmuş, elinize sağlık hocam.

    YanıtlaSil
  33. Hocam yazıyı okurken konunun şuan gündemde olan KÖİ garantilerine getirileceği ve muhalefetin ödemeyeceğiz çıkışına bağlanacağı hissiyatı oluşuyor. Nitekim naçizane fikrim "Gayrimeşru Borç Kavramı ve KÖİ Garantileri Açısından Bir Değerlendirme" şeklinde devam yazısının dikkat çekici olabileceği şeklindedir. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  34. borç kavramı ,parası rezerv olan üikeler için bır sanal kavramdır ,zaten basıp enfls yaratmadan borçlarını ötekilerim üzerime yüklüyorlar

    YanıtlaSil
  35. bu kredileri, katar üzerinden çin vermedi mi? borçları ödensin diye değil, ödenmesin diye verdiler. Ödenmedikçe de biryerlere çinliler el koyuyorlar, koymaya devam edecekler. çinlinin nesine gayrimeşru borcu anlatacaksın, ülkenin gırtlağına yapışır öde paramı diye. çinliler batının amerikanın mahkeme kararını niye dinlesinler?

    YanıtlaSil
  36. Hasan Hüseyin Ersin10 Temmuz 2021 14:38

    Hocam yazdıklarınızdan şöyle bir çıkarımda bulunabilir miyiz; Köprüler, yollar ve hastaneler için verilen garantiler ve yapılan ödemeler iktidar değişikliği durumunda askıya alınabilir ve hatta iptal edilebilir mi? Böyle birşey yapılırsa hukuken zor durumda kalınır mı?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!