Yabancı Sermaye Raporu
Yabancı Kaynak Nedir ve Hangi Formlarda Gelir
Yabancı kaynak, yurt dışında
yerleşik kişi veya kurumlardan alınan kaynaklardır. Bir ekonomiye birkaç
şekilde yabancı kaynak girişi olur: (1) Doğrudan yabancı sermaye yatırımı (yurt
dışında yerleşik olan yatırımcıların ülkede yeni tesis kurmak veya mevcutları satın
almak ya da onlara ortak olmak üzere döviz getirmesi.) (2) Portföy yatırımı
(yabancıların hisse senedi ve tahvil satın almak amacıyla döviz getirmesi.) (3)
Borç verme (yabancıların ülke kuruluşlarına dövizle borç vermesi.)
Türkiye’ye her üç formda da
yabancı kaynak girişi oluyor. Cumhuriyet’in ilk birkaç kuşağı Lozan’da
kapitülasyonları zorlukla kaldırdıkları ve sonrasında da 1954 yılına kadar
Osmanlı dış borçlarını ödemekle uğraştıkları için yabancı sermayeye de dış
borçlanmaya da mümkün olduğunca uzak durmaya çabalamışlardır. Bu uzak duruş
nedeniyle Türkiye’ye 1923 – 1954 arasındaki 31 yılda yalnızca 2,4 milyon dolar
tutarında doğrudan yabancı sermaye yatırımı girmiştir. 1954 yılında Demokrat
Parti’nin çıkardığı yabancı sermayeyi teşvik kanunu ve petrol kanunu
Türkiye’nin kapılarını yeniden yabancı sermayeye açmışsa da yabancı sermaye
girişi sınırlı kalmış, 1954 – 1985 yılları arasındaki 31 yılda toplam 833
milyon dolar tutarında yabancı sermaye girişi olmuştur.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımı; yatırımcının yerleşik olduğu ekonomi dışındaki bir ekonomide bir işletmenin yönetimini denetlediği ya da yönetiminde söz sahibi olduğu uzun vadeli bir yatırım şeklidir.
Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları
Türkiye’ye doğrudan yabancı
sermaye girişinin zirveye çıktığı dönem 2005 yılında Avrupa Birliğiyle tam
üyelik müzakeresine başlama kararından sonradır. Bunu aşağıdaki tablodan
izlemek mümkündür (Diğer başlığı altında uluslararası sermayeli firmaların yabancı
ortaklarından aldıkları krediler yer alıyor.) ( 1923 – 2002 ve 2003 – 2004
yılları için kaynak: Hazine Müsteşarlığı Yabancı Sermaye Raporları, diğer
yıllar için kaynak: Ticaret Bakanlığı, Uluslararası Yatırım İstatistikleri.)
Aşağıdaki grafik 2005 yılından bu yana Türkiye’ye gelen yabancı sermaye ve bunun ne kadarının, yabancı sermaye yatırımı olarak değerlendirilmesi tartışmalı olan, gayrimenkul alımına yöneldiğini gösteriyor (mavi doğrudan yabancı sermaye girişleri, kırmızı yabancıların gayrimenkul alımları.)
Grafikten açıkça görüleceği üzere son
iki yıla gelinceye kadar gibi yatırım amaçlı doğrudan yabancı sermaye girişleri
düşerken gayrimenkul alımı için gelen yabancı sermaye yatırımları yükseliş
göstermiş, son iki yılda gayrimenkul alımı için gelen yabancı sermaye de de
düşüş başlamış bulunuyor.
Türkiye’nin 2003 – 2020 yılları
arasında çektiği doğrudan yabancı sermaye yatırımı toplamı 224,6 milyar
Dolardır. Bu kadar büyük kaynak girişi eğer verimli alanlarda kullanılabilmiş
olsaydı bugün Türkiye’nin dış borçlanma gereksinimi de cari açığı da çok daha
düşük olacaktı. Türkiye 2003 – 2020 yılları arasında Cumhuriyet’in toplam 15,4
milyar dolar doğrudan yabancı sermaye kullanarak yarattığı tesisleri toplam 63
milyar dolara özelleştirmiş olmasına karşılık elde ettiği bu büyük kaynakları
verimsiz alanlarda kullandığı için bugün hala yüksek dış borçlanmaya mahkûm
bulunuyor.
Türkiye Doğrudan Yatırımları 2005 – 2008 Arasında Nasıl Çekti?
Tasarrufları yetersiz olan
Türkiye’nin büyümesinin temelini oluşturan yatırımlarını yapabilmesi için
yabancı kaynaklara ihtiyacı vardır. Bu kaynakları doğrudan yabancı sermaye
olarak çekemediğimiz sürece dış borçlanmayı onun yerine ikame etmek zorunda
kalıyoruz. Risklerin arttığı ve bunun sonucu olarak kurların yükseldiği bir
ortamda bu gidişin enflasyona yansımasını hafifletmek için ister istemez faiz
artışına gidilmek zorunda kalınıyor. Faizlerin arttığı dönemde de yabancı
sermayenin yerini büyük ölçüde sıcak para formunda gelen dış borçlar alıyor.
Tabloda 2005 ile 2008 yılları
arasındaki dönem Türkiye ile Avrupa Birliği’nin tam üyelik müzakerelerini
ciddiyetle yürüttüğü dönemdir. Bu dönemde Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı
sermaye yatırımları tutarı 71,5 milyar dolardır. Bu kadar yüksek yabancı sermaye
girişinin temel nedeni Türkiye’nin bankacılık ve kamu maliyesi alanında Güçlü
Ekonomiye Geçiş programıyla yaptığı reformlar ve AB ile tam üyelik
müzakerelerine başlamış olmasıdır. Yabancı yatırımcılar bu müzakereler
sonucunda Türkiye’nin AB üyeliğiyle demokrasi, hukuk gibi alanlarda Avrupa
müktesebatına ulaşacağını düşündükleri, bir başka deyişle risklerin düşeceğini
tahmin ettikleri için Türkiye’ye doğrudan yatırımlara hız vermişlerdir. Bunun
sonucu olarak bu dört yıllık dönemde (2205 – 2008) Türkiye’ye gelen doğrudan
yabancı sermaye yatırımları tutarı 71,5 milyar dolar olmuştur.
Sonuç ve Değerlendirme
Doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarıyla elde edilecek kaynaklar ileride gelir getirecek alanlarda
kullanıldığı takdirde ülke kalkınmasına önemli katkıda bulunur. Bunu Kore, Çin
gibi uzak doğu ülkelerinin, Çek Cumhuriyeti, Polonya gibi Avrupa ülkelerinin ve
Bulgaristan, Romanya gibi komşumuz Balkan ülkelerinin deneyimlerinden
gözlemleyebiliyoruz. Eğer bu kaynaklar verimli alanlarda kullanılmazsa ülkenin
varlıklarını yabancılara kaptırmaktan başka bir işe yaramaz. Bunun da
örneklerini Latin Amerika ülkelerinde görebiliyoruz.
Türkiye’nin 2005 – 2008
arasındaki 4 yıllık dönemde elde ettiği yabancı sermaye girişini yeniden
sağlayabilmesinin tek yolu risklerini düşürmektir. Bu da hukukun üstünlüğü ve
güçler ayrımına dayalı gerçek bir demokrasi ile başlayacak bir yola girilmesini
gerekli kılıyor. Bu yola girilmesi için herhangi bir düzenleme yapmaya ya da Anayasa
değişikliğine gerek bulunmuyor. Mevcut yasa ve düzenlemeleri yaşama geçirip uygulanmasını
sağlamak yeterli.
Bir gün bunları yapıp yeniden
yüksek miktarlı yabancı sermaye çekmek mümkün olabilirse o zaman bu kaynakları
inşaat gibi alanlarda kullanmak yerine sanayi, teknoloji, AR-GE, eğitim gibi
verimli alanlarda kullanmanın şart olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekir.
Teşekkürler hocam yorumunuz için.
YanıtlaSilDram filmi gibi.
YanıtlaSilHocam selamlar. Uzun süredir yazılarınızı ilgiyle takip eden genç bir okurunuzum. Borsa ve diğer yatırım araçlarıyla kısa süre önce ilgilenmeye başladım. Borsa konusunda yeni başlayanlara tavsiye edebileceğiniz temel analiz ve teknik analiz konusunda bakış açımızı geliştirecek kitaplar var mıdır ?
YanıtlaSilAli Perşembe'nin kitapları iyidir.
Sil20 yıl önce Ali Perşembenin dersini almıştım.
SilO dönem yazdığı kitapları da var.
Vahşi borsada nasıl emin adımlarla yürüyeceğini öğretir.
Bir kaç tane çok güzel yöntemini canlı canlı dinlemiştim.
Bana katkısı oldu.
www.haberust.com a da yazmanızı bekliyoruz hocam
SilYaniltici bilgi veriyorsunuz. Cumhuriyet'in ilk yillarinda cok ciddi yabanci yatirim gelmistir, asagida guzel bir calismadan bolum aktariyorum (dogrudan yabanci yatirim gelmemesi devletcilikten dolayidir):
YanıtlaSil1934 – Sovyet Kredisi: 8 milyon Dolar (14 milyon TL)
1937 – İngiliz (Karabük Tesisleri) Kredisi: 2 745 000 Sterlin (17 milyon TL)
Bu iki kredi ile Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nındaki yatırımların ve
Karabük Demir Çelik tesislerinin dış ödemeleri karşılandı.
1938 yılında ilan edilen 4 Senelik 3 Numaralı Plan kapsamındaki yatırımlar için de iki yeni kredi antlaşması imzalandı. İngiliz kredisi TBMM
tarafından onaylandı. Alman kredisinin ön antlaşması 6 Ekim 1938 tarihinde Ankara’da imzalandı:
1938 – İngiliz Kredisi: 16 milyon Sterlin (100 milyon TL) Bu kredi ile
İngiltere’den 6 milyon Sterlinlik silah 10 milyon Sterlinlik fabrika donanımı alınacaktı.
1938 – Alman Kredisi: 150 milyon Reichsmark (75 milyon TL)
1938 yılında imzalanan dış kredi antlaşmalarının toplam parasal değeri
aynı yıl için devlet bütçesinin % 58’ine eşitti.
Tum makaleye ulasmak icin:
https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/67-68-69.-Say%C4%B1lar-Makaleler-383-398.pdf
Siz yazıyı anlamamışsınız. Tanımları bir kez daha okuyun. Ben yabancı sermayeden söz ediyorum siz krediden (borçtan). İkisi arasında dağlar kadar fark var.
SilBen yazinizdan borcun da yabanci sermaye oldugunu cikarttim madde 3’te oldugu gibi.
SilBen farki cok anlayamadim ama farkli seylerse hangisi daha iyi borc almak mi ‘yabanci yatirimci’ cekmek mi?
Borç bir süre için verilir. Süre sonunda alacaklı faizi ve verdiği borcu alıp gider. Yabancı sermaye burada bir tesis kurar veya kurulmuş bir tesisi alır işletir. Borç geçicidir oysa yabancı sermaye kalır.
SilBorç almakla kalıcı yabancı sermaye çekmek arasındaki farkı anlayamadan Mahfi hoca'yı yanıltıcı bilgi vermekle itham etmek de ayrı bir özgüven. Bu arkadaşa Dunning Kruger etkisini araştırmasını öneririm, durumuna çok uyuyor ama merak etmesin, çaresi var :)
SilHocam merhaba. Iktisat öğrencisiyim yazılarınızı merakla takip ediyorum. Bilgileriniz için tesekkurederim
SilYabancı yatırım sömürgenin yeni yüzüdür. Yatırımcı buradan para kazanmadan mı gidiyor. Karını alıp hesabına katıyor. Yabancı yatırımcının tek yararı istihdam sağlamasıdır. Yatırımı kendi yerleşiklerimiz ile yaparsak ülkeye faydası olur. Yabancı hiçbirşeyden uzun vadede yarar gelmez
SilYanlış anlaşılmasın, 2005-2008 yılları arasında yabanci sermaye fabrika kurmak için yani sanayi yatırımı için değil, bankacılık, otelcilik, AVM vs. yani hizmet sektörü için gelmiştir. Çünkü bu dönemde TL değerlenmiştir, ihracat değil, ithalat para eder duruma gelmiştir. Bu dönem ülkenin hayrina olmadığı da bugün yaşadığımız dışa bağımlılık, ve dolara bağımlı ekonomimizden açıkça bellidir.
YanıtlaSilBurada asıl soru yabancı yatırımların ne için geldiği değil o yatırımlar için gelen parayı bizin ne yaptığımızdır. Diyelim ki yabancı yatırımcı geldi ve bizim bir bankamızı aldı parasını da ödedi. O bankayı satan o parayı alıp yurt dışına çıkardıysa ayrı bir konudur burada o parayla yeni yatırım yaptıysa ayrı bir konudur. Burada o parayla yeni bir yatırım yaptıysa yabancı sermaye yatırımı oraya gitmiş sayılır.
SilAçıklayıcı ve faydalı bir yazı elinize emeğinize sağlık.
YanıtlaSilSağ olun.
SilHocam ben meslek sahibi bir insanim, ogrendigim suki, insanin karakteri ne ise meslegine yansir, biz ahlakli ve kulturlu insanlar yetistirmeden bu ekonomide duzelmez
YanıtlaSilHaklısınız.
SilHocam elinize sağlık. Merkez Bankası 18 Mart'ta faiz artırması gerekir mi? Size göre ne yapması gerekir?
YanıtlaSilSorunun cevabını henüz MB başkanı da bilmiyor.
SilHocayı bilmem, bize göre MB yapacağı pek bişi yok.
Burdan aşşaa kasımpaşa, kasımpaşalı düşünsün.
Yabancı parayı çekerse, adına NovemberPaşa, der sarayında devam eder.
Günün sonunda saraydan atılacak kişi ben değilim, bana en.
Kısa vadede dolar ilk aşamada 8-8,10 aralığına atak yaparsa 18 Mart'ı bekleme fırsatları bile olmayabilir. Teknik açıdan böyle bir atak çok olası görünüyor...
SilHoca türkiyede %17'lik faiz var 20 trilyon dolarlık faizsiz paradan türkiyeye sadece 25 milyar dolar giriyor oda doğrudan yatırım değil çünkü türkiyede risk ortamı var adaletsizlik var
YanıtlaSilHocam, yanıltıcı bilgi itirazında bulunan anonim'in belirtmiş olduğu devlete açılan dış krediler, 3 numaralı madde kapsamına girmez mi? yani: (3) Borç verme (yabancıların ülke kuruluşlarına dövizle borç vermesi.) bunu ülkeye doğrudan borç verme olarak genişletebiliriz sanırım..
YanıtlaSilsaygılar..
Evet
SilCevap için teşekkürler hocam..O halde en faydalı yabancı para doğrudan yatırımdır diyebiliriz. Ancak bana kalırsa bu tartışmaya açıktır. Çünkü doğrudan yatırım söz hakkı da verir kreditöre.. en makulu ucuz faizle finansman bulup, akıllıca değerlendirerek dışa bağımlılığı minimuma indirmek..iş eninde sonunda cari açığı asgari düzeye indirebilmekten geçiyor.. hatta mümkünse sıfırlamak en kazançlısı..
Sildolayısıyla yeni ekonomi vizyonu bu eksende olmalı. Tabii iş işten geçmediyse..
Xyzt..
Doğrudan yatırım da bir nevi ihracattır. Yaratılan bir katma değerin gelecek gelirlerini ihraç edersiniz. Gelen yatırımcının da gelecek gelirlerini artırması için yatırıma zorlayan etkisi vardır.
SilMahfi hocamız yazıyor, doğrudan yatırımı alan bir de yerli kurum var. O para ile ne yapıldığı önemli. Katma değerin esas karşılığını o kurum yerine getirir, verimliliği oluşturan kurum o dur.
Yani, kapitalist bakış açısıyla baktığımızda, katma değerli bir yatırım yapıp onu ihraç edebilen kurumdan aldığı para ile yine katma değerli yeni bir yatırım yapması beklenir.
Bir de işin diğer bacağı var, doğrudan yatırım, eğer kamu işletmesini satın almış ise, kamu o para ile ne yapacaktır? kamu doğası gereği bu parayı başka bir ihraç edilebilir verimli yatırıma dönüştüremez.
Bu konuya ödemeler dengesi açısından (başka hangi açıdan bakılır bilemiyorum ama) bakarsanız, yabancı sermaye girişinin işlevsel sınıflandırılmasında dört farklı türü vardır;
Sil- doğrudan yatırım yabancıların en az 10% oranında yönetim/hisset sahibi olduğu şirketlere yaptıkları sermaye ihracına,
- portfolyo yatırımları, ihraç edilen bonu, tahvil, menkul kıymet (hisset senedi) satın alımları,
- türev piyasası yatırımları, bunlar türev piyasası kontrat yatırımlarını içerir, (Türkiye'de yok denecek kadar azdır)
- ve diğer tüm yatırımlardır, faiz ile borç vermek de bir yatırım kabul edildiği için alınan turm borçlar yabancı yatırım olarak değerlendirilir, bu gecelik borlanma da olabilir, uzun yıllara dayanan borçlanma da.
Burada tek başına şu iyidir, bu kötüdür demek anlamasızdır. Ancak tartışmasız olan tek şey, ister borç almak için, ister doğrudan yatırım gelmesi için ülkenin politik ve ekonomik olarak belirli bir istikrarının olması gerekir. Kimse istikrarsız bir ülkeye yeteri kadar ne doğrudan yatırım yapar, ne borsasına gelir ne de verir.
Yani ilk aşama bu yatırımın gelebiliyor olmasıdır, ondan sonra muhteviyatı tartışılır, çok geliyorsa tabi ki eleme şansınız olur, bizim şu anda böyle bir şansımız yok.
Sermaye tabimi malesef para ile ilişkilendirildiği için, yabancı sermaye diyoruz, aslında gelen 'yabancı para'dır. Yabancı paranın doğrudan gelmesi hemen akıllarda fabrika, üretim, katma değer gibi anlaşılıyor, ancak yabancı bir şirketin, gelip ülkenizde mağaza açması, aradaki distribütör karını sıfıra indirerek kendi kurduğu şirket üzerinden pazarlamak için sermaye aktarması da doğrudan yatırımdır. Yurt dışından borçlandığınızda bu parayı geri ödediğiniz zaman ülkede sermaye kaybı olabilir, doğrudan yatırımda da yabancı şirketin edindiği karı kendi ülkesine götürdüğünde bu sermaye kaybı yaşanır. Tabi ki bu anlatılırken sanki tek doğrudan yatırım fabrika kurmakmış, bilgi birikim aktarılmasıymış gibi anlatılır ancak son 20 yılda gördük ki bunun payı toplam yatırım içerisinde 25%'i geçmiyor.
Özetle, bu mesele ödemeler dengesi meselesidir, o açıdan Anonim 18:53'un dediği bence de doğrudur, mesele cari açığın finansmanıdır, yegane amaç cari açığı kapatmak, ikinci amaç ise cari açığın finansmanını en zararsız ve sürdürülebilir şekilde yapmaktır.
Hocam norveç düşük arge ve teknoloji yatırımına rağmen enerji gelirleri çıkarıldığında bile ekonomi performansı çok yüksek. İktisatçıların norveç paradoksu dediği bu kavrama göre Türkiye nin bu modele göre büyüdüğünü farz etsek bile norveçte piyasa ve endüstride çok yüksek verim söz konusu ancak türkiyenin hala verimlilik sorunu var. Yani türkiye nin yabancı kaynakları arge ve yüksek teknoloji alanlarına yönlendiremiyorsa mevcut büyüme dinamiğini devam ettirebilmesi için mutlaka ekonomide verimliliği yükseltecek kapsamlı yapısal reformları en kısa zamanda hayata geçirmesi gerekmez mi? Aksi halde şu anki büyümenin aslında ilerleyen dönemlerde bir takım olumsuzlukları beraberinde getirmezmi. Kısaca düşük arge ve teknoloji yatırımı ile verimsizliğin bir arada olduğu bu büyüme ne kadar kaliteli olabilir?
YanıtlaSilSn Mehmet Kuzu,
SilTürkiye ile Norveç kıyaslaması hatalıdır. Norveç ile Türkiye arasındaki insan yetenekleri arasında fark vardır.
Misal:
İstanbul ve Norveç de günde aynı miktarda ekmek üreten, ikişer kişinin çalıştığı iki ayrı fırını bile kıyaslarsanız, 10 yıl içinde Norveç teki fırının ürettiği hizmet kalitesinin arttığını, verimliliği artırdığını görürsünüz.
Türkiye için o seviyeye ulaşmak belki şimdi başlansa, sürekli bir barış ortamında 100-150 yıl sonra olur. 50 yıl sonra Türkiye diye bir ülke kalacak mı acaba?
Bir de gerçek ar-ge nedir o konuda yazı yazmalısınız.
YanıtlaSilO konu çok derin ama bir bakalım.
SilHocam, "Meslekte ömür boyu başarı ödülü" almışsınız.
YanıtlaSilBaşarılarınızın devamını, takdir edenlerinizin çok olmasını dilerim.
3vOFXr^OtwH^I9C6
Teşekkür ederim.
SilBir kez daha "BUDUR" dedirttiniz hocam. 👏🏻👍🏻🙏🏻
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilHocam kısaca gelen para yatırım icin kullanılmamış diyebilirmiyiz?
YanıtlaSilAslında yatırım için kullanılmış ama verimsiz, geri dönüşü olmayan ya da çok uzun vadede geri dönüş sağlayan yatırımlar için kullanılmış diyebiliriz. Bazen yatırımların geri dönüşü olmaz. Mesela dış kredi alarak bir baraj inşa edebilirsiniz. Buradan elde edilecek suyu şehirlere dağıtmakla baraj için aldığınız kredinin parasını çıkaramazsınız ama o suyu şehirlerinize sağlamanız da şarttır. Bu yatırımda geri dönüş aranmaz. Buna karşılık alınan krediyle AVM yaparsanız onun da geri dönüşü çok uzun sürer ve üstelik de topluma çok önemli bir yarar sağlamaz. Dış krediler ve yabancı sermaye teknoloji geliştirecek alanlara gelirse o zaman geri dönüşü kolay olur.
SilHocam aydınlatıcı cevabınız için çok teşekkür eder, başarılarınızın devamını dilerim.
SilDış borç, kredi, yabancı yatırımcı lafı uzatmaya gerek yok. 2002'ye kadar 15 küsur milyar dolarlık yatırım yapılmış fabrika kurulmuş. 2002'dem sonra bunlar 60 küsur milyara satılmış. 2002'ye kadar altın yumurtlayan tavuğun yumurtaları yenmiş. Çalışıp para kazanmak zor geldiği ve yapılanlar aptalca bulunduğu için 2002'den sonra 220 milyar borç alınmış ve betona gömülmüş. Böylece daha akıllı olunduğu gösterilmiş.
YanıtlaSilEvet, işin özeti bu galiba.
SilBen çok daha kısa bir özet geçeyim: son 40 yıldır Türkiye’ye dayatılan neoliberal politikalar duvara toslamıştır.
SilNeoliberal taşeronların yıllarca içini boşalttığı Türkiye ekonomisinin asıl trajedisi ise, FED Pandora’nın kutusunu açtığında başlayacak..
Tttyx..
Hocam elinize sağlık. Hocam ben kanun ve düzenlemelerin doğru uygulanmasının yanında, kanun ve düzenlemelerin sorgulanması gerektiğini de düşünüyorum. Mevzuat gov trde yaptığım bir araştırmayla karşıma bine yakın kanun on bine yakın yönetmelik çıktı.(Cumhurbaşkanlığı karar ve kararnameleri hariç) Deyim yerindeyse böylesine bir mevzuat çöplüğü arasında insanların nasıl bir hukuki öngörülebilirlikleri olabilir, aklım almıyor.
YanıtlaSilHocam varlık fonun bilançosunu incelediniz mi ? (https://www.tvf.com.tr/yatirimci-iliskileri/raporlar) İncelediyseniz bilançoyu nasıl buldunuz ?
YanıtlaSilİnceledim. Bu varlıklar Hazinede kalsa o giderler olmayacağı için kâr o kadar fazla olacaktı.
Sil4) Politik yatırımlar (ABD'nin 2.Dünya Savaşı sonrası Marshall Yardımları, bize gelen Katar yatırım ve swapları vb.)
YanıtlaSilHocam tüketim mallarında agresif vergilendirme görülüyor,bu agresyonu neye bağlıyorsunuz?
YanıtlaSilGelirden vergi alamayınca harcamaları vergilendiriyor sistem.
SilTürkiye'nin Avrupa Birliğine girmesini isterim. Sebebi de ekonomiden daha çok hukuk, özgürlük ve eğitim. İkiz açıkları dengede tutarak, ekonomiyi düzeltebilirsin. Hukuk, özgürlükleri ve eğitimi düzeltirsek zaten ekonomide istikrarlı olur.
YanıtlaSilOğlan kıza aşık olmuş, kız istememiş. Biz de ikisinin mutlu olmasını, oğlanın da kendine çeki düzen vermesini isterdik, kız istemiyor. Kız kendine çeki düzen vermiş, kendini yetiştirmiş birini istiyor. Kızın da gönlü olmuş vaktinde belki düzelir, belki düzeltirim diye sözlenmiş, nişana gitmişler. Ancak, gönül de bir yere kadar, hayat uzun, herkesin tek hayatı var, oğlan kendine hala çeki düzen vermemiş, kız sözü bozdu, nişanı attı. Evlenmeyecekler.
Sil1722 ne tesadüf ki, bu sabah bir tanıdığımın kızı nişanı bozmuş, üstüne bunu okudum. Kız da aynı konudan şikayet etmiş.
SilŞangay altılısı bize daha çok uyar.
SilBence de Şangay taraflarına gidelim.
SilÇin yükselen güç, direk Amerikaya kafa tutuyor. Bizi de yanına alırsa, Amerikayı Asyadan silerler.
Hindistan ve Pakistan da katıldılar. Artık onlar Şangay 8'lisi.
SilYanlarına Türkiye de gelirse, oldu mu sana Şangay 9 lusu.
Bunlar birleşirlerse, zil çalar Avrupa ile Amerikayı oynatırlar.
Türk devlet aklı, geleceğin Doğuda olduğunu gördüğü için Şangay birliğine girmeye çalışıyor.
Sn Cumhurbaşkanımız, başbakanlığı döneminde şunları demiştir.
“İster istemez 75 milyonun başbakanı olarak başka arayışlar içine de giriyorsunuz(Ab’ ye alınmama süreci ile ilgili söylüyor), Onun için geçenlerde ben Sayın Putin’ e onu söyledim, bizi şangay beşlisi içine alın, madem neden AB’ ye yakın duruyorsunuz, alın bizi Şangay Beşlisine bizde Avrupa Birliğine Allahaısmarladık diyelim, ayrılalım ordan. Şangay Beşlisi çok daha güçlü çok daha iyi. Hem Pakistan istiyor, Hindistan istiyor onların da talebi var(katılımımızla ilgili) ortak değerlerimizin olduğu ülkelerle bir arada olma şansını da yakalarız.”
Yukardaki arkadaşların dediği gibi, biz AB yi AB de bizi istemiyor. Kendileri kaybeder. Türkiye, değerlidir, öyle kolay kaybedilecek bir ülke değildir. Madem, AB almıyor, Şangay birliğine girelim bakalım ne oluyor. Akkoyun, Karakoyun çıkar meydana.
Sırtını Çin ve Rusya'ya dayamış, kendine güven duyan bir Türkiye ile hiç bir AB devleti baş edemez.
Bildiğim kadarıyla Türkiye Şangay grubuna katılmak için girişimde bulundu ama almadılar. Türkiye'ye üyelik değil gözlemcilik statüsü verdiler. AB'nin adaylık statüsünün bir altında bir pozisyon.
SilTürkiye, Nato üyesi hocam, Şangay birliğine nasıl alsınlar?
SilTürkiye onlar için truva atı olabilir, o riske giremezler. Hulusi Akar, doğru ise, son haftalarda demiş ki, s400 ü 3. bir ülkeye gönderelim. Akar bunu diyebiliyor çünkü Natodayız.
Rusya açısından ise, s400 ün 3. ülkeye gitmesi demek, nato tatbikatlarında s400 ün oyuncak olarak kullanılması demek. Türkiye bağımsız bir ülke olsa, bir bakanı böyle laflar edemeyeceğini bilir, kazara etse bile 3 haftaya o adamı ruslar s400 ün top haznesine koyup karadenize fırlatır.-Espri ile yazdım da, o demecinden bir gün sonra sağlık sorunlarını bahane edip istifa eder-
Türkiye nato bağını koparmadan ve kesin güvence vermeden asla Şangay grubuna giremez. Gözlemci olur.
Silah, her iki grup için de hayati önemde, birbirlerinin teknolojilerini bilmek çözmek, 4 yıl sonra üstün olmak, sıkıştırmak demek. Öyle, ortada bir oyana bir bu yana giden devletlere kimse ciddi rol vermez.
Sayın Anonim 0715,
SilÇok fazla Yeni Şafak köşe yazısı okuduğunuz belli, şiddetle doz düşürmenizi tavsiye ederim. Bahsettiğiniz ülkeler ekonomik olarak hızla gelişmekte olsa dahi daha çok uzun süre dünyanın cazibe merkezi olamayacak kadar geridedirler. Kendi ülkemiz ve saydığınız Şangay 5'lisi, 6'lısı neyse ülkelerin azıcık okumuş ancak kendine gelecek görmeyen vatandaşları sizin tu kaka yaptığınız AB ve ABD'ye gitmek için can atıyor. Hiç birisini içinde bulunduğu ülkenin şartları tatmin etmiyor. Çünkü mesele işin sonunda sadece ekonomik zenginlik veya gelişmişlik değil aynı zamanda bilim, kültür, sanat, edebiyat, teknoloji, hukuk, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi kavramlarda çok yukarılara çıkabilmekte. Bunlar olmayınca ancak Rus oligark veya Çin KP üyesi olursunuz ama yaşamınız ve sevdiklerinizin yaşamı liderin iki dudağı arasındadır.
Hocam, Türk tahvillerini elinde bulunduran ülkelere nereden bakabiliriz?
YanıtlaSilBoşver anonim, biz aldığımıza bakalım, ödemezsek onların derdi olsun.
SilABD Hazinesi kendisi açısından bunu yayınlıyor ama ötekiler yayınlıyor mu onu bilmiyorum.
SilHocam, cok tesekkurler. Bir sorum vardı: Son birkaç senedeki doğrudan yatırımların çoğu Katar menşei. Bu açıdan bakıldığında kompozisyonun değiştiğini ve batıdan gelen yatırım rüzgarının iyice kesildiğini söylemek mümkün olur. (bkz. VW yatırımdan neden vazgeçti.) Başkanlık sistemine geçişin ve Suriye politikasının bu noktada kırılım yarattığını düşünüyor musunuz? Batıdan gelmesi beklenen doğrudan yatırımlar için genellikle yapısal reform ihtiyacını vurguluyorsunuz. Yapısal reformlar bazı feragatleri beraberinde getirir mi? (2 soru oldu :)
YanıtlaSilBatı ile Türkiye artık bir araya gelemezler. Türkiyenin gerçeklerine batı yüzünü dönmüştür. Kendi hatasıdır, batı dünya konjonktürüne bakınca da kaybeden taraftadır. Yükselen güçler doğudandır.
SilTürkiye geleceğin hamlesini yapmaktadır. Ayrıca batı, kendi kendine Kürtlere yatırım yapmakta, onlara sözde devlet vaadi vermektedir. Bu da boş bir çalışmadır. Çin ve Rusya ile beraber çalışan bir Türkiye'ye iki devletin desteği yeter, Batının uyduruk silahlı Kürt gruplarını bölgeden en az 100 yıl bellerini doğrultamayacakları şekilde darbe vurururz.
Batı önce kendine yapısal reform yapsın, sonra bize sıra gelir.
Gayrimenkul kalemi altında doğrudan sermaye gelişi benim olduğum yerde tarım arazilerinin özellikle araplara satışı şelkinde oluyor. Inşallah sonumuz filistinlilerin sonuna benzemez.
YanıtlaSilDoğru.
SilEmeğinize sağlık Mahfi hocam. Her zaman ki gibi kaliteli ve doyurucu bir içerik...
YanıtlaSilSağ olun.
SilSuriyeli bir arkadaşım var; 1999 da İstanbul Teknik Üniversitesinde öğrenci idik.
YanıtlaSilOnun ailesi varlıklı idi.
Türk vatandaşlığına geçiş imkanı arıyordu, o zamanlar gayrimenkul alımı ile geçiş imkanı yoktu ancak şunu derdi, türkiyeden ev almak ile vatandaşlık imkanı olur ise, ailesinden en az 20 kişinin Türk vatandaşı olmak isteyeceğini söylerdi. Suriye'de rahat olamadıklarını, işlerine hükümetin çok karıştığını belirtirdi. Anlamazdık.
Onun söylemi ile bu tablo birbiri ile örtüşüyor.
Fransızcası olduğu için, Fransa'ya Yüksek Lisansa gitti mezun olunca, orada da evlendi. Fransız vatandaşı oldu. Şimdi Kanada'da çalışıyorlar.
Ortadoğu'daki kaymak tabaka için İstanbul, hele bir de 200 - 250 bin dolara ev alınca oturma ve vatadaşlık izni verdiğinde, ciddi bir cazibe merkezi. Türkiye'de gözünü açan, Avrupaya atlıyor. Ortadoğulu iş adamları için de Türk vatandaşlığı vize işlemlerini kolaylaştıran bir unsur.
Yine üniversitede bir arkadaşım, Bulgaristan vatandaşı idi, Türkçeyi biz ona öğrettik (O hababam sınıfındaki H.str esprisinin benzerini de öğrettiydik. Hatırladıkça hala gülerim, dekan dersimize gelirdi, derste dekana küfrettirdiydik. ) Neyse o arkadaş Bulgaristanın AB üyesi olacağını, Bulgar vatandaşlığının çok değerli olcağını, o zaman için çok kolay olduğunu anlatmıştı bulgar vatandaşı olmanın. Sınıftan iki arkadaşımız da bulgar vatandaşı olmuştu. Başka bir bölümden kız arkadaşı vardı, evlendiler, o arkadaş da eş durumundan vatandaş oldu.
Şimdi hepsi AB vatandaşı. Biz de, keko gibi Türkiye AB ye girecek diye gençliğimizde uğraşmadık, ortada kaldık. Adamlar benim maaşı 10 a katlıyorlar.
Neyse, özüne gelirsek, Türk vatandaşlığının cazibesi, gayrimenkul yatırımlarını çekiyor ülkeye.
Başka arkadaşlarım da var, onlar, yurtdışında çalışan Türkler. Onlar da yatırım olsun diye iyi muhitlerden ev alıyorlar. Bulundukları ülke vatandaşı olsalar bile Türkiye den ev alan insanlar. Tabi onlara ev almak kolay geliyor. 2 yılda bir daire alanlar var. Onlar da yabancı vatandaşlıkları ile alıyorlar.
Bir de eskiden Almanya'ya işçi olarak gidenler. Onların da bir kısmı, ikinci nesli aile köklerinin oldukları Anadolu kentlerinden ev, ofis alıyorlar. Kayserili bir müşterim oldu böyle. Babası Kayseri den işçi olarak gitmiş, Alman vatandaşıydı kendisi, Türkiyede şirket kurup, Kayseriden ofis alıyordu. Her sene 2-3 tane alırdı. Onun söylediği de Türk gayrimenkul vergisinin yok denecek kadar az olduğu idi. 10-15 ofisi vardı, yıllık 1000 Euro bile tutmaz derdi vergisi.
Bir başka grup da, emekli olmuş zengin AB ülke vatandaşları. Türkiyeden ev alıp, hem vatandaş oluyorlar, hem tatile geliyorlar. Adamlar, ev aldıktan sonra tatil masrafları bir uçak bileti, bi de BİM den aldıkları yiyecekler. Ev kendilerinin olunca arkadaşları, çocukları da tatile gelebiliyor. Şimdi böyle grup olarak düşündüğünde, bir aile 4 aileyi tatile getiriyor. Otel parası vermek yerine ev almak çok uygun oluyor. Bir de bunların çakal yeni nesilleri var ki, Türkiye den aldıkları tatil evlerini AirBNB den başka turistlere itekliyorlar. Uçak bileti ve yediklerinin parasını da beleşe getiriyorlar.
Avrupalı turistin şöyle bir amacı da var, belli yaştan sonra 6 ay kadar Türkiyede kalanları var. 6 ay kendi ülkesine kira ödemiyor, veya ülkesindeki evini 6 ay başkasına kiralayıp türkiye deki evine geliyor. Emekli maaşına ek bir gelir de işlerine geliyor.
Yani Türkiye cennet, imkanları geniş, kullanmasını bilenler için. Bizim Türkler ülkenin içine etmeseler, ekonomisi ülkenin kafadan 1.5 trilyon dolara kendiliğinden çıkar.
Aynı kanıdayım. Kendi kendimize ediyoruz sonra hakem taraf tutuyor, bizi sevmiyorlarlar, zaten aralarında müslümanları da istemiyorlar gibi bahaneler uyduruyoruz.
SilSelam Hocam, güzel tespitiniz var. Onlar; Ortadoğuya baktıklarında düzensiz ortamı, iş disiplinsizliğini, hukuki düzensizlikleri, beraber proje yapabilecek kapasitede olmamayı, eğitimsizliği kastediyorlar. Ancak, bu grupların tek ortak özelliği müslüman olmaları olduğu için, müslümanlar istemiyor noktasına geliyor.
SilMüslüman, Ortadoğu halkları için kullanılan geniş bir tabir. Ortadoğu da, pratikte müslüman kalmadı, müslüman olduğunu söyleyen insan grupları kaldı. Bu grupların kendileri bile 7yy islamını tanıdıklarında ve bilgi donanımları olduklarında islamı istemeyecek gruplar.
Eğitimsizlik, bu insanlara kulaktan dolma, ben müslümanım kelimesini söyletiyor. Müslümanlara en büyük eleştiriler, müslüman kültürden çıkan aydın insanlardan geliyor.
Geçen aylarda, Türk bir arkadaşım, müslüman siyah bir kaç kişi ile tanışmıştık. Onlar bizi sevdiler. Sonra, polisin olayları ortaya çıktı, müslüman siyahlar kölelik karşıtı söylemleri sosyal medyadan yaymaya başladı. Türk arkadaş, onlara yahu dedi, siz müslümansınız, nasıl kölelik karşıtı olursunuz? Peygamberin köleleri vardı, Kuran kölelikten bahseder, köleliği kaldırmaz. Ayetlerden örnek verdi. Siyahlar da bizim Anadolu halkı gibi, bir gak dedi bir guk dediler, 3 ay sonra dini bıraktıklarını söylediler. Adamlar, kendilerine anlatılanlar ile kitaptaki arasındaki farkı, aldıkları eğitim gücü sayesinde kıyasladı, kendi araştırmalarını yaptı, dini bıraktı.
Müslümanlara, kökten sert eleştirileri, Batılılar yapamaz, İslamın detaylarını bu kültürde yaşayan, araştıran bireyler kadar bilmezler. Onlar görüntüye bakar, ona göre etiketini yapıştırır. Onların yaptığı da doğaldır aslında, bizler de başka topluluklara yaparız aynısını.
Türkiye ve Ortadoğuya gelirsek, işte bu araştırmacı, sorgulamacı eğitim yok, insan karakteri sorgulamayı bilmiyor. Geneli tarihten gelen müslümanım deme alışkanlığının esiri olmuş. Ben aynı köleliği bakın buradan yazıyorum, tanıdıklarıma söylüyorum, haa diyorlar, öyle kalıyor beyne işlemiyor. Arkadan da yazık boş işler ile uğraşıyor, Allah hidayet versin diyorlar.
Batıdan bakan da, eğitimsiz düzensizler kendilerine müslüman dediği için müslümanları istemiyoruz noktasına geliyor.
Kavramlar çok karışıyor, karıştırılıyor. Misal, meşhur Türk politikacı, siyasal islam olmaz, islam siyasi değildir derken, kendisi islamı siyasi olarak mümkün oldukça kullanırken, İslam Peygamberi bile islamı siyaset için kullanmıştır, yeri gelmiş kendi siyasetinin kurallarına islam demiştir. Sonra geniş halk kitleleri başlıyor, islam siyasi değildir diye. Gözlerinin önünde olanı inkar ediyorlar, diyaneti görmüyorlar, devletin camilere olan finansmanını görmüyorlar. İşte batının yüzyıllar önce redettikleri böyle karşılarına çıkınca, onlar istemiyorlar.
Anonim6 Mart 23:59
SilSanada yazık olmuş kardeş.
Değerli Anonim 1858 ciğim :)
SilBiz gene güzel yaşadık, güzel insanlar ile İstanbulun son güzel anlarına şahit olduk. İstanbulda çok güzel projeler yaptık. Şehrin değişik yerlerinde katkım olan projeleri görmek keyif veriyor. Çocuklara anlatıyorum, bunu böyle yaptık, şunu şöyle yaptık diye.
İstanbul benim hayatımın parçası oldu, hayatıma bir anlam kattı.
Viyana dan da bahçeli bir ev aldım ben de, ağaçların altına gittiğimde seriyorum örtüyü, kahvaltıyı yapıyorum. Çalışma iznim var ancak vatandaş olmadım. 5-6 ay sonra bir projem başlayacak onlar ile. Kısmet olursa, çocukları da hazırlıyorum yabancı dil ve eğitim ortamına. İstanbula tatil için gelirim gibi bundan sonra.
2005 – 2008 arası tüm ülkelerde görülmüştür yabancı yatırım artışı...Ayrıca bu yıllardaki yatırım daha çok bankacılığa gitti bunun konut satmaktan ne farkı var?
YanıtlaSilAyrıca o dönem özelleştirme rüzgarı vardı ve bazı şirketlerde yabancı sahipliğine geçti...Bu gerçekten istediğimiz bir yatırım değil..
Konunun AB üyeliğiyle hiç alakası yok.
Bu dediğiniz doğru olsa AB üyeliği umudu bitince de aynı tutarda yabancı sermaye gelmeye devam ederdi. Oysa AB umudu bitince yabancı sermaye gelmez oldu.
Silselam sn kemal,
Sil2002 Türkiye'yi ucuz bir ülkeydi. AB üyeliği, ülkenin değerini artıracak bir bilgiydi. Sermayenin hızla türkiyeye akması sistemin doğası gereği idi.
Ben 2002 de İstanbul Nişantaşı nda seçimlerden hemen önce 2 daire almıştım, toplam 145 bin USD ödemiştim. Kur 1.65ti aldığım gün. O kuru hiç unutmam çünkü evi satan emlakçı, bu bir kumar demişti, ev sahipleri ile sözleşme yaparken. Dolar 1.65 üzerine çıkarsa evi satanlar, altında kalırsa evi alan (ben) kazançlı çıkar. Biraz da alaycı söyleyince aklımda kaldı.
Türkiye ye yatırım geldi, üstüne türk gayrimenkullerini faizler düşünce mortgage ile alma imkanı geldi. Ben ikisini sattığımda 650 bin dolara 2007 veya 2008 di.
AB üyeliğinin bu etkisi varlıklara talebi artırmıştı. Ben hayatımda Türkiyeye gelip ev alacağımı düşünemezdim.
Ben aldım, 5 -6 yılda fiyatlar böyle oldu.
Ben sattım, aradan 12-13 sene geçti, şimdi ilan sitesine bakıyorum, benzeri iki ev toplamda 450 bin USD fiyatta.
İşte çarşı, işte hesap.
AB ekmek kapımız,Çinliler kıçımızdan kan alırlar.
SilÇin devlet politikası, bir ekonomi ile asla cari açık vererek çalışmazlar. Mutlaka cari fazla vermeleri lazım. Türkiye çin ticari dengesine bakınca, Türkiye en büyük cari açığını çine karşı veriyor.
SilAvrupa birliği en azından cari denge unsuruna bakıyor, çin in Allah ı kitabı yok, valla vurdu mu oturtur. adamlar tartışmıyorlar bile, onlar ne derse o.
Çin Amerika'yı haritadan silmeye yemin etmiş.
SilAvrupa da çanak tutuyor.
Amerikalılar da salak, Çin e tonla yatırım yapıp, tonla mal alıyorlar.
Ben Amerikalıların yerinde olsam, Çinden çöp bile almam.
Çin önce Amerika sonra Avrupanın üzerinden geçecek. Arada biz şansına yırtarsak ne mutlu.
Hocam, ne olacak bu Çin'in hali?
SilAdamlar fena geliyorlar.
Adamlar kedi, köpek, böcek, yarasa yer yine yaşarlar.
Hocam yıllardır vurguladığınız reform hareketi paketi bu hafta açıklanıyor hayaller gerçek oluyor.
YanıtlaSilDeform olmasın ben razıyım.
SilBenim bildiğim kadarı ile Türkiye mevcut devleti yurtdışı ile entegre olamaz.
YanıtlaSilYurtdışı sermaye konusunda başarılı olmak için yurtdışı ile entegre olabilen insanlara ihtiyaç var ülke içinde.
Türkiye, halkının yüzde 80 i hem devlet eğitimi hem de gelenekleri itibarı ile gelenekselcidir, dünya da benim bildiğim kadarı ile böylesine kapalı toplumlar için hem sermaye hem de yabancı iki ayrı tabudur. İkisinin aynı cümlede kalıp olarak kullanılması bile bu toplum için mucizedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, Türk bürokrasisindeki hem kurucuların hem de yöneticilerin sağlam bir altyapıları vardı. Onlar Osmanlı son dönem aydın, emperyal eğitim kaynaklarından beslenmiş kültürlü insandılar. Onların çocukları da babalarının geleneğini devam ettirdiler.
Yanlış bir anlatım var, Cumhuriyet ilk dönem aydınları denir bazı insanlardan bahsederken, misal Can Yücel, misal Abidin Dino.
Hem Can Yücel, hem de Abidin Dino ve onların şahsındaki diğer ilk dönem Cumhuriyet aydınlarının aileleri eski Osmanlı aydını ailelerdir. Abidin Paşa nin oğlu Abidin Dino, babasının paşalık yaptığı Adana'ya sürülmüş, sonra hapis, çileler ve sıkıntılardan sonra Parise gitmiştir. Çoğu ilk dönem aydın devlet tarafından istenerek dışlanmıştır. Mevcut Türkiye'nin devleti işte o aydını dışlayan kapalı toplumun devletidir. Türkçe konuşsak bile bizim devletimiz değildir, aydın türklerin devleti değildir, hatta eğitimli beyaz türklerin devleti de değildir. Nobran, gelenekselci anadolu değerlerini kutsayan bir anadolu devletidir.
Maddenin doğası gereği bu devlete sermaye gelmez. Bu tarz devletler, zamanla zayıflarlar kendi kendilerini bitirirler.
Son 3-4 yılın siyasi konjonktürü ile yazmıyorum bunları. Son 50 yılın ekonomik gidişatına bakarak yazdım.
Blogda nacizane yazan çok kişi var, Mahfi hocamız da işin ekonomi kısmını açıklayarak bizleri aydınlatıyor. Hocamızın yazdığı ekonomik göstergeler, işin semptomlarıdır. Sorunun kökeninde devletin ruhu ve anadolu halkının sosyal-kültürel seviyesi yatmaktadır.
Türkiye'nin düzelmesi için dünya ve Türkiye gerçeklerini iyi bilen aydın bir lider, onu da alacağı radikal kararlarda destekleyebilecek yüzde 30-35 gelişim isteyen sorgulayan bir halk kitlesi lazımdır. Öyle bir lider yoktur. Öyle bir halk da yoktur.
Anonim8 Mart 17:15
SilBir insanın tespitlerinin hepsi mi yanlış olur,misal yurtdışı kavramınız batıdan ibaret ortadoğu,afrika yurtdışı değil sanki,kapalı addetiğiniz toplumdan 6 milyon insanımız yurtdışında yaşıyor,aydın diye bahsettiğiniz sanatçılar,marjinal adamlar,devlete gelen sermaye son 20 yılda bütün 20yy toplamından fazlası olmuştur, neticede size de yazık.
2029;
SilDünya üretilen servetinin yüzde 65 i batı dünyası topraklarında, yüzde 75 kadarı da batı dünyası sermayesi tarafından üretilenler. Dünya demek batı demek.
Geride kalanlar da bi zahmet yüzde 25 yapsınlar.
6 milyon insanın çoğu niçin Batı ülkelerinde yaşıyor da diğer dünya güzeli ülkelere gitmiyor?
Aydın diye bahsedilen insanlar arasında kendini yetiştirmişinden marjinaline kadar herkes olur. Hepsine bu toprakların barınma, görüşlerini ifade etme imkanı vermesi gerekir.
Sizin gibi tipler işte benim yazdığım tipik anadolu kültürü insanı, beğenmediği eğitimli ülke insanını marjinal diye ayıran, bölücü, kapalı, farklı düşünce gördüğünde böyle bön bön ezber yazar. Bizim karşıtlığımız cehalete, insana ve düşüncelere değil.
Sizin gibi tiplere değil, yetiştirdiğiniz çocuklara, hayatını heba ettiğiniz marjinal ve normal insanlara üzülüyoruz.
Hocam
YanıtlaSilFree Ironstone sizin arkadaşınız mı?
İlk kez duydum.
SilHocam,
YanıtlaSilSizler gibi Türk ekonomisine fikri katkıda bulunan değerlerimizi istisna tutarak;
Ekonomisinin en üstündeki kişinin at izli - it izli açıklama yaptığı ekonomiye yatırımcı nasıl gelecek?
Aylar geçti, kendisi de yok ortada. Bakanının ortadan kaybolduğu ekonomide yatırımcının güvencesi kim?
Yetkisi olmayan yetkililer
SilMahfi bey
YanıtlaSilDolar/TL'nin 7,73'e yükselmesinin temel sebebi Hakan Atilla'nın istifa etmesi mi? Başka sebepler de var mı?
Çok hızlı yükseldi bugün, sebebini anlayamadım.
İstifadan çok ardında ne olduğu meselesi önemli sanırım.
SilAmerika ile iliskiler olabilirmi?
SilBizim lira gene gümbürdemiş Mahfi Hocam, çarşı pazar karışcak yine.
YanıtlaSilBu yorum da sadece hocam çarşı pazar yine karışacak yazmayıp biraz ek yazıcam.
Hocam, nacizane düşüncem MB faizleri yükseltir ya da azaltır ise çarşı pazar karışır.
Bizim MB niçin TL faizleri ile oynuyor hocam?
Yazılarınızdan anladığım kadarı ile bizim Dolara ihtiyacımız var. Bu durumda bizim dolar veya euro faizlerini yükseltmemiz lazım.
Yabancı yatırımcı için, TL faizlerinin yüksek olması kur riskini de taşıması demek. Kur riskini atmak için alacağı sigorta önlemleri yine dolar faizimizi de yükseltiyor. Hem de TL faiz verene ek yük bindiriyor.
Bunun yerine dolar faizini yükseltse, TL faizleri ile o faizi takip etse daha kolay olmaz mı? Piyasa kendi dengesi içinde TL ye kendi faizini verecektir, arbitrajları bitirecek bir oranı piyasa bulur.
2 hafta da kur yüzde 10 artmış. Bu oynaklık faizlerin doğru olmadığının en güzel göstergesi. Madem MB faiz belirleyemiyor, piyasa belirlemeli, oynaklık bitmeli.
Niye dolar faizini belirlesin diyorum? Çünkü devletin ihtiyacı olan para dolar. TL ye ise ihtiyaç yok. Bu durumda TL faizi ile oynamak hem işi uzatıyor, hem riski artırıyor, hem de güveni düşürüyor.
Yanlış mıyım?
Dolar faizini yükseltince dolar gelmiyor. TL'ler dolara dönüştürülmek isteniyor onunda fiziki dolara yararı yok.
SilHocam, şimdi TL faizini yükseltince de gelmiyor.
SilYukarda arkadaşın yazdığından anladığım, Dolara faiz hedefi verip,
TL faizini ve kurları piyasaya bırakmak.
Yani, TL den dolara geçen geçsin, kalan sağlar bizimdir diyor, piyasa ancak böyle denge bulur diyor.
TL den dolara geçişi engelleyecek kur ve TL faiz seviyesini piyasa bulsun diyor.
Hocam yüksek enflasyon,yüksek kur,yüksek faiz üçlüsüyle ekonomi nereye gider?
YanıtlaSil30 yıl önce öğrenciydim, bir yere gitmez derlerdi, bir nesil geçti bişi olmadı.
SilBundan sonra da bişi olmaz.Venezüella bile toparlamaya başlamış.
Toparlarııız.
Evet doğru bir yere gitmez hep böyle uyduruk kaydırık bir konumda dururuz.
SilReis batırınca biz de batırmış sayılıyor muyuz?
YanıtlaSilHocam işyerinde sistem gitti boşta kaldık. Son yazılarınıza bir bakayım dedim. Uzun zamandır takip edemiyordum sizi. Son yazılarınız genel bakış adına çok güzel veriler ve tespitlere sahip. Ufak bir parantez açarak soru soracağım; gelişmekte olan ülke olduğumuz için kısıtlı tasarruf sebebiyle doğrudan yatırımı ele alıyoruz. Bununla beraber ve bundan - zannedersem- daha önemli ve mümkünse öncelikli katma değerli üretim adına ne yapabiliriz ne söyleyebiliriz? Belli bir seviyeden sonra doğrudan üretimden daha önemlisi katma değerli üretüm diyebilir miyiz? Teşekkürler. Ellerinize fikrinize sağlık.
YanıtlaSilÇalıştığım şirket de 5000 kişi çalışıyor 50 ortaklı bir Türk şirketi para kazandıkları için birbirleriyle sımsıkı bağlılar şirket bu yıl %150 büyüyor ikinci örnek kendim bizde aile olarak kendi işletmemiz var bir nevi ek iş bizde yeni inşaat sürecimizi tamamladık %150 büyüyoruz inşallah anlatmak istediğim bir futbol takımı gibi herkes mevkisini iyi tutar takım arkadaşları birbirine sahip çıkarsa sermaye peşinden geliyor üstelik şuan çok düşük bir talep ortamında yapiyoruz bunları herkese tavsiyem iyi bir takım olun zararda ve karda herkes ortak olsun yoksa bu ülkede paranız çok olsa bile kazanamassiniz tek sorun şu anda piyasalar esmiyor korona gibi insanın boğazını sıkıyor
YanıtlaSilMerhaba hocam;
YanıtlaSilKonu dışı olabilir ama şunu merak ediyorum. Yerli bankaların projelere verebileceği kredi miktarını nereden öğrenebiliriz? Biliyorsunuz belediyeler ve devlet kurumları projeler için yurtdışından kredi kullandırıyorlar. Yurtiçi bankalar bu konuda ne kadar kredi sağlayabiliyorlar bunu öğrenmek istiyorum.
Saygılerımla.
Merhaba Hocam, uluslararası portföy yatırım raporlarını hangi siteden bulabiliriz?
YanıtlaSilhocam benim projem için , gelen doğrudan yatırımlarda hangi ülkenin hangi politikayı uyguladığı bilgisine nasıl ulaşabilrim?
YanıtlaSil