Tüketim, Gösteriş Tüketimi, Züppe Etkisi, Veblen Etkisi ve Sürü Etkisi

 Tüketim; mal ve hizmetlerin, ihtiyaçlarını ve/veya isteklerini karşılamak amacıyla insanlar tarafından kullanılmasıdır. Ekonomi bilimi açısından gelir (Y) iki şekilde kullanılır: Tüketim (C) ve tasarruf (S):

            Y = C + S

Tasarruf; gelirin tüketilmeyen, ileride tüketilmek üzere saklanan kısmıdır. Gerek tüketim gerekse tasarruf gelirin ve faizin (i) fonksiyonudur (ceteris paribus)[i]:

            C = f (Y,i)

            S = f (Y,i)

Gelir yükselirse tüketim de tasarruf da yükselir. Düşük gelirlerde tüketim çok daha fazla yükselir, yüksek gelirlerde tasarruf daha fazla yükselir. (Reel) faiz yükselirse tasarruf yükselir, tüketim ise düşer.

İki türlü tüketim malı vardır: Dayanıksız tüketim malları; kullanılmaya başlandığında kısa sürede tükenip yok olan mallardan oluşur: Ekmek, çay, simit gibi. Dayanıklı tüketim malları; uzun süre kullanılabilen malları ifade eder: Buzdolabı, araba, saat gibi.  

Sokak konuşmasında yatırım olarak adlandırılan bireysel ev, araba, altın, döviz alımı ekonomi biliminde tüketimdir. Buna ek olarak insanların sergi gezmesi, maça, sinemaya gitmesi de tüketimdir.

Toplumun bir kesiminin geliri, bırakın tasarruf yapmayı tüketim harcamalarına yetmez. Bu kişiler çoğunlukla eksi tasarruf yaparlar yani borçlanarak gelirlerinden fazlasını tüketim için harcarlar.

Gösteriş tüketimi; parası olmadığı halde statü kazanmayı umarak pahalı saat, son model cep telefonu ya da kıyafet alan, moda yerlerde yiyip içmeye çalışan insanların tüketimini anlatan bilimsel bir olgudur. Parası olan insanların bu tür tüketimi gösteriş tüketimi değildir. Tipik örneği; düşük gelirli bir kişinin borç harç en pahalı cep telefonunu almasıdır.

Züppe etkisi; yüksek gelirli insanların bir tüketim ürününe olan taleplerinin düşük gelirli insanların talebine ters orantılı olmasıdır. Bu durum sıra dışı, pahalı ya da özel ürünlere sahip olmak isteğinden doğar. Bir ürün ne kadar az bulunuyorsa züppe değeri o kadar yükselir. Tipik örneği; kişinin çok daha az kişide bulunan çok pahalı bir saati almasıdır.

Veblen etkisi; fiyat yükseldikçe kalitenin de yükseleceği inancından kaynaklanan etkidir. Tipik örneği; iyi bir restoranda pahalı şarapların ucuz şaraplara göre daha fazla talep görmesidir.

Sürü (bandwagon) etkisi; kişinin, çoğunluk görüşünü benimsemesi, başkaları tüketiyor diye aynı şeyleri tüketmeye yönelmesidir. Tipik örneği; kişinin, çoğunluğun kullandığı marka güneş gözlüğünü satın almasıdır.  



[i] Ceteris paribus: Ekonomide sıkça kullanılan ‘diğer değişkenler sabitken’ anlamına gelen Latince bir deyimdir.

Yorumlar

  1. Hocam yazınız çok güzel olmuş.
    Psikolojik tüketim diye bir şey var mıdır?
    Yani kendini kötü hisseden insanlar bir şekilde satın alınca rahatlıyor, mutlu olduğunu zannediyor. Sonra yine başa dönüyor. Aslında satın aldığı şeye hiç ihtiyacı yok ama alıyor.
    Bu tüketim biçimi için neler söylenebilir acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet aslında ihtiyaç dışı yapılan tüketimin çoğu o kapsama girebilir. İnsanın parfüm kullanması kendisini daha iyi hissetmesine yol açıyorsa bu kapsama girer mesela.

      Sil
    2. Bu satın alma davranışını dini bir ritüeli yerine getirmekle eş değer tutuyor ve avm,stad, üniversite vb yerlere ya da tüketim alanlarına tüketim katedrali, ibadethane diyor George Ritzer, Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek kitabında. Benim tavsiyem olurdu, Mahfi hocanın müsaadesiyle.

      Sil
  2. Tasarrufu örneklerle açıklayabilirmisiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gelirinizden harcamayıp ayırdığınız para tasarruftur. Bu parayı ister dövize veya altına çevirip yastık altında tutun isterseniz bankaya yatırın sizin için tasarruftur. Ekonomi açısından tasarruf sayılması için bankaya yatması lazım. Çünkü yastık altında tuttuğunuz paranın ekonomiye bir yararı yoktur.

      Sil
    2. Hocam yazınızda döviz alımı yatırım değil, tuketimdir demişsiniz, burada ise tasarruf olarak nitelendirmissiniz. Bence herhangi bir mal alımı için döviz alımı sözkonusu olduysa döviz alımı tüketim olarak değerlendirilemez (yerli para gibi doviz de medium of exchange olarak kullanılmıştır). Tasarruf amacıyla döviz alındıysa, döviz alımının tüketim olarak düşünülmesi zaten mümkün değildir. Ne dersiniz? Saygılarımla

      Sil
    3. ''Halk arasında gayrimenkule, altına yatırılan para tasar­ruf olarak adlandırılsa da ekonomi bilimi açısından tasar­ruf, başkalarının kullanımına hazır tutulan para demektir. Bankadaki mevduat tasarruftur. Bu para, sahibine faiz geli­ri kazandırırken ihtiyacı olana da kredi olarak kullandırılır.''

      Mahfi hocanın kitabından alıntı yaparak size cevaplamış oldum :)

      Sil
  3. hocam resmen nöroiktisat ya da nörofinans yazısı yazmışsınız.

    YanıtlaSil
  4. Hocam kaleminize sağlık. Benim başka bir konuda sorum olacak. Merkez Bankası haftalık repo ihale faiz oranını 2 puan artırdı yani şu an % 10,25. Ancak, zaten fiili olarak uygulamakta olduğu ortalama fonlama maliyeti zaten % 10,60 düzeylerinde olduğununu dikkate aldığımızda aslında faizi düşürmüş olmuyor mu? Dolayısıyla, tüm dünyaya duyurduğumuz politika faizinin bu durumda kısa vade dışında bir etkisinden söz edebilir miyiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önemli olan Geç Likidite Penceresi fonlama faizinin de otomatik olarak % 13,25'e çıkmış olması. TCMB ortalama fonlama maliyetini eski haliyle 11,25'ten öteye artıramayacaktı oysa şimdi 13,25'e kadar artırabilecek.

      Sil
    2. Anladım hocam teşekkürler. Ama, keşke bunu zamanında yapsalardı şimdi kur bu düzeylere gelmezdi. Rezervler de azalmazdı.

      Sil
  5. İktisatci degilim ama İlgiyle takip ediyorum hocam sizi keşke daha fazla yazabilseniz

    YanıtlaSil
  6. Bir süredir faizin enlasyonun altında seyretmesinin tasarrufu düşürüp, tüketimi arttırdığını düşünüyorum
    Tüketim artınca, talep artmış oluyor, bu da enflasyonu arttırıyor.
    Ekonomi konusunda beklentilerin olumsuz olması bu durumu biraz olsun frenliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabii bütün ekonomiyi faize göre ayarlamaya çalışıp onu da yanlış belirleyince böyle bir sonuç çıkıyor, haklısınız.

      Sil
  7. Bu durum mevduat faizlerinin artmamasına etki ediyor mu hocam? politika faizi yerini GLP faizi kullanılmasının amacı,faizi çok yükseltmedik imajını korumak mı? yoksa mevduat faizlerine yükseltmemek mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Görüntü mevduat faizi ama asıl amaç kredi faizini artırmamak. Çünkü mevduat faizi artınca kredi faizi de artıyor.

      Sil
  8. Mahfi Hocam; Bu faiz indirimi ''faiz takıntım yok.Gerek duyarsam artırırım''imajı yabancı yatırımcıyı ikna eder mi?Yabancı fonların gelmemesi sadece ekonomi yönetiminin hatası mı? Yoksa yabancı yatırımcıda ülkenin dış siyasetini hizaya getirme amaçlı ekonomi dışı hedefleri olabilir mi? Gerçi yönetim hep bunu dile getiriyor ama. Dış fonların böyle hedefleri olabiliyor mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye ekonomiyi yalnızca faizle ya da hatta ekonomi politikasıyla toparlama çizgisini çoktan geçti. Olsa olsa kapkaç bazı fonları çekebilir ondan da yarar gelmez.

      Sil
  9. Anladım hocam teşekkürler. Keşke zamanında artırsalardı da kur ve rezervler bu düzeylere gelmeseydi. Yine geç alınmış bir karar tıpkı 2018 yılında olduğu gibi. O zamanlar da daha sonradan çok yüksek oranlarda artırmak zorunda kalmışlardı, yine öyle olacak gibi görünüyor.

    YanıtlaSil
  10. Fatih Kömürcüoğlu25 Eylül 2020 20:33

    MODERN KAST SİSTEMİ

    Çok uzak olmayan geçmişte Almanya'da kapılara köpekler ve Yahudiler giremez, benzer şekilde ABD'de de köpekler ve zenciler giremez yazılırdı. Günümüzde bu yazı fiyat etiketlerine şifreli olarak yazılıyor. Bir suyun 5 TL, bir çayın 20 TL, bir lahmacunun 150 TL olduğu, en ucuz giysinin 1.000 TL'den başladığı mekanlar aslında kapılarına fakirler giremez yazısı asmış oluyor. Tek ilerleme ise artık böyle mekanlara köpeklerin rahatça girebiliyor oluşu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben, "helal" kazanç olması şartıyla lüks tüketime karşı değilim. Makul düzeyde gelir eşitsizliğine de piyasaya da karşı değilim. Makul gelir eşitsizliği deyince de İskandinav sosyal demokrasilerini 0.15-0.20 civarında gini katsayılarını kastediyorum. Her türlü lüks tüketim serbest olmalı ama yüksek vergi kesilmesi şartıyla. O vergiler de piyasanın yol açtığı büyük eşitsizliği sosyal devletin yumuşatması için kullanılacak elbette. Yani "yoksulların" yararına. John Rawls'un Bir Adalet Teorisi adlı kitabındaki iki ilkesinden birini, eşitsizliğe ancak yoksullara yaraması şartıyla izin verilmesi, karşılamak için yani.

      Züppelik konusu açılmışken bizim ORTA SINIFLARIN ŞIMARIKLIK VE BENCİLLİĞİ'ne değinmeden geçmemek lazım. Çok örneği var, herkes karşılaşmıştır. Önceki yazınızda yorum yapanlardan bir kısmı mesela. SORUNLARI GÖRMEZDEN GELSEK OLMAZ MI, diyordu bazıları.

      https://artigercek.com/haberler/18-yasindaki-furkan-yasamina-son-verdi-bir-araba-ev-ugruna-yillarimi-harcamak-istemiyorum

      18 yaşındaki Furkan yaşamına son verdi: Bir araba, ev uğruna yıllarımı harcamak istemiyorum
      'İş hayatı bana çok yorucu geliyor. Hem içten hem dıştan yıpranıyorum.'

      Çok can yakıcı ama böyle o kadar çok insan var ki, hiçbirini farketmeden pervasızca yaşıyoruz.

      Sil
    2. Fatih Kömürcüoğlu26 Eylül 2020 15:06

      Havyar, istakoz, kakım kürkünden elbise, timsah derisinden ayakkabı lüks mallardır. 2 liralık çayın 20 liraya, 15 liralık lahmacunun 150 liraya satılıyor olması onları lüks tüketim malı yapmaz.

      Sil
    3. Haklısınız Fatih bey, bunlar lüks mallar değil. Ama ana fikir değişmez. İster statü göstergesi olarak tüketilsin, ister lüks mal olarak tüketilsin. Mümkün olduğunca yasaklar azaltılsın. Çoğunluğun yararına yüksek vergiler konulsun. Ha, papağan gibi aklıma ilk gelen çözümü söylüyorum. Daha iyi çözümler bulunursa onlar uygulansın tabii. Mesele olabildiğince özgürlük. RAWLS'un birinci ilkesi o da. RAWLS'un değindiği çok hayati bir konu da insanların en büyük mutluluk kaynaklarından biri olan kişisel değer duygusu. Furkan kardeşimizin ve onunla benzer konumu paylaşan milyonlarca insanın en büyük dertlerinden ikincisi de budur bence. Kanımca 2 liralık çayın 20 liraya, 15 liralık lahmacunun 150 liraya satılması yasaklanınca daha iyi olmaz. Hem bu (şımarık) zenginler mutsuz olur. Hem bu işten para kazanan işletmeler ve çalışanları. Hem de bu harcamalardan alınacak yüksek vergilerin dağıtılacağı yoksullar. Bu insanlar buralarda harcayacakları parayı yardım faaliyetlerine harcamaz büyük olasılıkla. Gider yurt dışında harcar mesela. Daha iyi olmaz kesinlikle. Ayrıca birçok büyük firmanın ürün farklılaştırma ve/veya markalaşma yoluyla yüksek fiyatlara sattığı ürünlerin de yasaklanması gerekir. Yoksulların bu ürün ve hizmetleri kullanamaması da bir kayıp değildir.

      Sil
    4. Konular birbiriyle bağlantılı oluyor genelde. Daha önce değişik ortamlarda defalarca sözünü ettiğim bir konu daha var, bütünlük açısından söz etmeden geçmek olmaz. Murat(Sevinç) Hoca'nın değişik vesilelerle gündeme getirdiği, bir sistemin temel harcını oluşturan 'ortalama' insan/birey ve bu bireyi şekillendirmek için yapılacaklar.

      İktisat bilimi yıllarca kapitalizmin temel harcını oluşturan birey için, homoeconimucus paradigmasını kullandı.
      https://en.wikipedia.org/wiki/Homo_economicus
      'The term homo economicus, or economic man, is the portrayal of humans as agents who are consistently rational, narrowly self-interested, and who pursue their subjectively-defined ends optimally.
      In game theory, homo economicus is often modelled through the assumption of perfect rationality. It assumes that agents always act in a way that maximize utility as a consumer and profit as a producer,[2] and are capable of arbitrarily complex deductions towards that end.'

      İlgilenenlerin bildiği gibi Kahneman, bu temeli, zaaf sahibi bireyi merkeze alan ‘PROSPECT THEORY’ ile takviye etti. (eski) İskandinav Demokrasilerinin 0.18 gibi gini katsayılarına sahip gelir dağılımlarının olabildiğince sorunsuz kabul görmesi ve benimsenmesi için uzun süren neoliberal düzenin yarattığı ortalama bencil ve benmerkezci bireyin ’EMPATİK BİREY’e dönüştürülmesi zorunlu.

      Temel eğitim müfredatına eklenecek empati geliştirme, farkındalığı arttırma, duyarlılığı geliştirme, ve bunun gibi hasletleri oluşturmayı hedef alan egzersizler, psikodrama oyunları, tiyatro oyunları, öyküler, masallar, rol değiştirme oyunları, vs ile ağaç yaşken eğilir düsturuna uygun olarak küçük yaşlarda ‘EMPATİK BİREY’ formasyonu sağlanmalıdır.
      Elbette farklı ailelerden/alt kültürlerden (toplumun ideolojik aygıtı – TİA) gelen ve değişik genetik miraslara sahip bir farklılıklar yumağı aynı derecede empati, farkındalık geliştirmeyecektir. Ama toplumun empati ve farkındalık ortalaması yükselecek, İskandinav Sosyal Demokrasilerine yaklaşan bir sosyal devlet sistemini nispeten gönül rahatlığıyla benimseyecek ve sahiplenecek bir yurttaş tabanı oluşacaktır.

      Sil
    5. Furkan gibi milyonlar var ülkemizde. Hiçbirinin farkında olmadan "dolçe vita" yaşayıp gidiyoruz. Biz orta sınıflar yani.
      Soma faciasında yeraltında kalan oğlu için "benim oğlum yüzme bilmez ki" diyen anne.
      Ve yırtık lastik ayakkabalarıyla soğukta üşümüş bir kuş gibi babası.
      Her ikisinin yüzüne de fakirlik damgasını vurmuş.
      Ve bu talihsiz amcamız geçtiğimiz günlerde koronadan vefat etmiş.
      Steinbeck'in Gazap Üzümlerinde iç burkucu satırlarla betimlediği milyonlar.
      Oysa, her canlı bu evrendeki en önemli canlıdır.
      Canımız ve bize evrende bahşedilen süre, bu evrendeki en kıymetli hazinedir.
      Ama milyonlar için bu hazine gazap üzümlerine dönüşüyor.
      Ve bundan hepimiz sorumluyuz.
      Oysa biz bu uçsuz bucaksız evrende bir adayız.
      Ve hepimiz bu adanın aynı haklara sahip, eşit üyesiyiz.
      ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR.


      'No Man is an Island'
      No man is an island entire of itself; every man
      is a piece of the continent, a part of the main;
      if a clod be washed away by the sea, Europe
      is the less, as well as if a promontory were, as
      well as any manner of thy friends or of thine
      own were; any man's death diminishes me,
      because I am involved in mankind.
      And therefore never send to know for whom
      the bell tolls; it tolls for thee.

      Sil
    6. https://artigercek.com/yazarlar/alp-altinors/acligin-gozbebekleri

      11 Eylül 2019’da Ankara’nın göbeğinde, Kızılay Güvenpark’ta Recep Peker adlı emekli, banka borçları sebebiyle maaşına bloke konulması üzerine “İşsizim, açım, adalet istiyorum” diyerek, benzin döküp kendisini yakmış, yaralanmıştı. Yazıya onun gözbebeklerini görsel olarak koydum. Lütfen bakın o gözbebeklerine.

      ----------------------------------------------------------------------------------------------

      YETENEK DE ARAZ DA, NİMET DE KÜLFET DE BİREYE DEĞİL TOPLUMA AİTTİR

      1. Emek yeteneğin aktif olarak kullanımıdır(Tanım)
      (Acıları da arazların, eksikliklerin aktifliğinin sonuçları olarak görebiliriz.)

      1.1.Zeka bir yetenektir(Tanım)
      1.2 Kas gücü bir yetenektir.(Tanım)
      1.3.Dayanaklılık bir yetenektir.(Tanım)
      (Yorgunluğa dayanma , dolayısıyla (çok) çalışma da yeteneğin sonucudur)
      ……………………………………………………………………………………………………………
      ……………………………………………………………………………………………………………
      1.i Güzellik bir yetenektir. (Tanım)
      1.j Ses güzelliği bir yetenektir. (Tanım)
      ……………………………………………………………………………………………………………
      ……………………………………………………………………………………………………………

      2.Meşru bir değerin aktif kullanımı ve pasif kullanımı sonucu elde edilen değer meşrudur.

      (Liberal postulat)
      (Emeğin aktif kullanımı ücret ve kar üretir)
      (Birikmiş emeğin kullanımı rant ve faiz üretir)
      (Aslında kar hem aktif hem de pasif emek kullanımınından doğar)
      (Bu tanımlara göre emek ve birikmiş emek meşru ise ücret, kar, rant ve faiz de meşrudur)

      2.1.İnsanın kendi meşru değerinin aktif kullanımı sonucu elde edilen değer meşrudur.
      2.2.Bir insanın gönüllü olarak devrettiği (birikmiş)meşru değeri meşrudur.
      2.3 Bu kurallara göre (2.1 , 2.2) biriktirilmiş değer meşrudur.
      2.4.Biriktirilmiş meşru değerin kullanımı sonucu elde edilen değer meşrudur.
      2.5.Başka hiçbir değer meşru değildir.

      3.Yetenek bireyin meşru değeri değildir.

      3.1.Yetenek insanın kendi meşru değerinin aktif kullanımı ile elde edilen bir değer değildir.
      (Bireyin yeteneği elde etmek için aktif olarak kullandığı meşru bir değer yoktur)
      3.2.Yetenek bir insanın gönüllü olarak devrettiği meşru bir değer değildir.
      (Yetenek ana baba tarafından gönüllü olarak devredilmiş olsa bile , onların meşru bir değeri değildir)
      3.3.Yetenek biriktirilmiş meşru bir değer değildir.(2.3 , 3.1 , 3.2)
      3.4.Yetenek (bireye ait)meşru bir değer değildir.(3.1 , 3.3)
      3.5.Yeteneğin kullanımı ile elde edilen değer meşru değildir.(2 , 3.4)

      4.Yeteneğin kullanımı ile elde edilen değer topluma aittir.

      4.1.Yetenekten elde edilen değer ya bireye ya da topluma/türe aittir.
      4.2. Yetenekten elde edilen değer topluma/türe aittir.(3.4 , 4.1)

      5.Gelir eşit dağılmalıdır.

      5.1. Gelir yetenek ile elde edilen bir değerdir.(Tanım)
      5.2. Gelir topluma/türe aittir.(4.2 , 5.1)

      Sil
    7. Bunu da söylemezsem çatlayacağım.

      Bütün bu TRAJEDİLER, %90'ı MÜSLÜMAN olan BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİN yaşadığı topraklarda gerçekleşiyor.

      Sil
    8. Konular birbirine bağlanıp bir ağ gibi iç içe geçince, laf da bir türlü bitmiyor.

      ‘Türkiye'de, Fenerbahçe Cumhuriyeti sağlıklı başarılı ve ilkse bu ülkede her şey mutlu ve huzurludur. Esnafın yüzü güler, perakendeci ve toptancıların tezgahında mal kalmaz. Tiyatrolar, sinemalar, sazlar, barlar meyhaneler fuldur. Stadlar Türkiye'nin her vilayetinde lebaleptir. Fenerbahçe gittiği her kente kendi ile birlikte büyük bereketini götürür, i...ler diye uğurlanmasına rağmen.

      Fenerbahçe Cumhuriyeti ortalıkta yoksa, Türkiye yoktur, futbol yoktur, bolluk yoktur, insanlar yoktur, canlılar güç nefes alır ve bu ülke kısa süre sonra yaşayan yer olmaktan çıkıp, mezarlık olur. Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte,adı konamaz... ‘
      İslam ÇUPİ, 19 Eylül 1985

      ‘Türkiye'de Fenerbahçe Amerika'dır,öbür kulüpler bütün dünya...Bütün dünyada darbeler bir kelle düşürüp yerine başka kelle koyabilir, sosyalizm, komünizm beklenmeyen yumuşama resitalinin tuşlarına doğru parmak uzatabilir, utanç duvarı, özgürlük kuleleri, yıldızı tek ve kırmızı saraylar yerle bir edilebilir, dünya döner, yaşam bir başka biçimde çığlıklar atar sabahlara...Ama paranın tek sahibi giderse, hayat biter. O zaman dünya rekabeti değil, dünya mezarlığı kurulur bu yaşı başı belirsiz yuvarlak kürede...’
      İslam ÇUPİ, 05-09-2000

      Bir dev gibi seviyordu Fenerbahçe’sini İslam Çupi adlı dev. Hayallerindeki sevgiliyi yazıyordu . Güzelliğin büyülü soluğuyla üflüyordu gerçekliğe. Sevgilisini yükseklere, idealar evreninin en tepe noktasına yerleştirmişti. Onun ideası gönlünü aydınlatıyor, o ideanın ışığında gördüklerini yazıyordu. Gelip geçici varlıklar evreni, algıların alanına giriyor, her an değişiyordu, İslam Çupi ise kalıcı olanı, güzel olanı arıyor, gönlündeki değişmeyen güzeli yazıyordu. Sanat için sanat yapıyordu. Onun yeri ayrıydı. O tezdi.

      Hıncal Uluç ise küçük yaşlarda felsefe okumuştu. Küçük yaşlarda okuduğu felsefe onu bir mantık adamı yapmıştı. O da futbol dünyamızın tez anti tez kardeşlerinden Galatasaray’ın taraftarıydı. Galatasaray’ın Alp Yalman döneminde başlayan atılımlarını en iyi şekilde yorumlamış, kısa zamanda düzeltilmesi güç olan zayıf alt yapıya karşı, futbolun üst yapısını başarının anahtarı olarak öne çıkarmış, Mustafa Denizli ile birlikte UEFA kupasına giden yolun zihinsel taşlarını döşemişti. O anti tezdi.

      Sevmek, gerçekten sevmek İslam Çupi’nin yaptığı değil. Hıncal Uluç’un yaptığı. Sevdiğinin gerçekten iyi, güzel, ‘büyük’ olması için bazen, belki de çoğu zaman canını yakmak gerekebilir. Tatlı Perşembe’de Dock’un tatlı serseri arkadaşlarından Hazel’in Dock ve sevgilisi Suzy’nin arasını yapmak için Dock’un kolunu kırması gibi mesela. Fareler Ve İnsanların dokunaklı finalinde Lennie’nin can dostu George’un, onun daha çok acı çekmesini önlemek için Lennie’yi öldürmesi gibi.
      Sevginin gösterilmesi, çoğunlukla böyle trajik eylemler gerektirmez. Ama eleştirmek, kınamak, biraz canını yakmak, uyarmak, kısacası ‘dürtmek’; onaylamak, övmek, takdir etmek kadar önemlidir. Sevgi sadece coşkun akan bir pınar olmamalıdır. Sevgi coşkudan daha çok emek içermelidir.
      Ülkeyi, milletini, yoksulları, dinini sevmek coşkulu sözler, gösteriler, ritüellerle olmaz. Özveri ve emek vardır gerçek sevginin hamurunda. Söylemesi kolay ama söylemeden olmaz, söylemekle başlayacak ne olacaksa.

      Sil
  11. Hocam Twitter'da bu yazınizdan Starbucks alışkanlığını gösteriş tüketimi ve züppe etkisi ile açıklayan yazılar gördüm. Sizce böyle bir bağlantıya katılır mısınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gösteriş tüketimi yeterli geliri olmadığı halde gelirine göre lüks malları sırf gösteriş yapabilmek için almaya çalışan insanlar için kullanılır. Bu durumda geliri geçimine yetmediği halde pahalı bir mekanda etrafa hava atmak için borç harç bir şeyler içen kişi gösteriş tüketimi yapıyor demektir. Buna karşılık yeterli geliri olan bir kişi için böyle bir mekanda kahve içmek gösteriş tüketimi değildir.

      Sil
  12. İnsanlar parasını bankaya neden yatırısın el konulursa burası türkiye

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye tarihinde ne zaman insanların bankadaki paralarına el konuldu? Şüpheciliğin de bir sınırı olmalı, bu sağlıklı bir ruh hali değil.

      Sil
    2. Bu dönem Türkiye tarihinde yapılmayan ve yapılmaz denilen ne varsa yapıldı, insanlar hiç bir şeye şaşırmıyoruz yani.

      Sil
  13. Az önce Twitter'da birisi resim olarak tweet paylaşmış öyle gördüm.

    Bu yazıyı kullanıp, Patronlar Dünyası isimli mecra Starbucks gizli reklamını yapmış.
    Yazıda Starbucks geçmiyor bile.

    5 yılı geçmiştir bu Patronlar dünyası denen mecrayı okumayalı, böyle paçavra yazılar yazarlar.

    Ticari bir mecra, bu yazının ücretsiz dağıtım için telif sözleşmesi de içeriğin değiştirilmeden paylaşılması şeklinde.

    Benim de Türkiye'de iken, bir portalım vardı, 5 editör ile özgün teknoloji haberleri yapardım. Milliyet, Hürriyet, Zaman, Donanim Haber onlardan da diğerleri link bile vermeden içeriği kullanırlardı. Ülkede telif hakları yasası uygulanamayınca avukat, icra, hukuki davalar da fayda etmiyor. Uğraşmaktan bıkmıştım, tüm editörleri işten çıkardım. Kapattım o mecrayı, 9 yıl olmuştur.

    Sonra aynı içeriklerden yabancı dille bir portal açtım, personeli de yurtdışından tuttum. Hem dilimi o dilin kullanımı üzerine geliştirdi, hem de tutunca, yurtdışına yatırımcı olarak çıkmamı sağladı.

    Türkiye de olsam, Mahfi hocam gibi bu ayak takımı ile uğraşmak gerekecekti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşin kötüsü bu ayak takımı da değil. Okumuş yazmış koca koca insanlar. Benim yazımı okumadan sazan gibi dalıyorlar konuya.

      Sil
  14. Acemi nalbant gavur eşeğinde öğrenirmiş(nal çakmayı) Bizim acemi nalbant bizim yani müslüman eşeğinde öğreniyor. Eşek ve biz de acemi nalbantı seyrediyoruz.

    YanıtlaSil
  15. "Züppe etkisi" altında olan kesim yazınıza alınganlık gösterdi. Buna bazı firmalar da dahil oldu, etkiyi yani ekonomik bir olguyu savunanlar da oldu... Eskiden gösterge düşük maaşla Amerikan sigarası idi , şimdi ise "züppe etkisi" nin birçok göstergesi var... Teşekkürler Mahfi Bey...

    YanıtlaSil
  16. Hocam ekonomi yönetimine" ekonomiye giriş 1" dersi vermiş. Anlayana 🤗🤗ne yapsın ,durum gerçekten vahim. Bir ev hanımı bile daha iyi idare eder .şaka değil bu

    YanıtlaSil
  17. Hocam, sigaranızı ZİPPO yada TOKAI marka çakmakla yakabilirsiniz. Her ikiside aynı işlevi görür İKAME dır birbirlerine; Ancak ZİPPO çakmak kullanırsanız sigarayı daha da fazla yakmak zorunda kalabilirsiniz. lakin bize has iki ATASÖZÜMÜZ burada devreye girer....
    "Ayranı yok içmeye " VE "Görmemişin bir oğlu olmuş....."
    Elinize kaleminize sağlık.

    Ahmet DALLI

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zipponun sesine cak sesine hayranim
      Tokainin sesi ise cik cik sik

      Sil
  18. Hocam, ayranı yok içmeye tarzı bir ülkede yöneticilerin 10-15 özel uçak, lüks helikopterler, üçer beşer saraylar, yüzlerce maybach falan edinmeleri ne etkisi?

    Öyle bir ülke düşünelim ki halkının yarıdan fazlası açlık-yoksulluk sınırında, çalışanların %60'ı asgari ücretle çalışıyor, merkez bankası rezervleri onmilyarlarca dolar ekside, bütçe açığı ayyuka çıkmış, borçlar arşa ulaşmış ama devletin kimi memurları balayına helikopterle çıkıp geceliği binlerce dolar olan otellerde kalıyorlar, saraylarda ağırlanıyorlar, diğerleri lüks otomobillerden inmiyorlar, ülke dışarıdan biraz daha borçlanıp mevcut bir su kanalına paralel ikinci bir kanal açmaya çalışıyor, 10 hastane yapılacak paraya 1 hastane yaptırılıp 9 hastane parası o hastaneyi yapanlara hediye ediliyor, günde 5 bin araç geçmeyen yerlere sanki 40 bin araç geçecekmiş gibi garanti verilip köprüler yaptırılıyor, uçak inmeyen havalimanlarının bulunduğu bölgelere ikinci havalimanları konduruluyor.....

    Böyle bir ülke muhtemelen yoktur ama eğer varsa yöneticilerinin ayrı, onları yönetici yapıp orada tutanların ayrı ve yepyeni tanımlarla bilimsel literatüre girecekleri kesin...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1 hastane yapıp 9 hastane parası sadece hastaneyi yapanlara verilmiyor. Çoğunu kendileri alıyor.Yasal süreçlere uydurulmuş bir soygun düzeni. T.C. tarihinde bir eşi yok.Yap işlet devretlerin çoğu bu amaçla yapılıyor.Bir iktidar değişimi durumunda gelenin başarılı olma şansı sıfıra indiriliyor.Bende kanıksadım artık.Bu memlekette fakirlik,adaletsizlik,düzenbazlık,karaktersizlik bitmez.Çoğunluk düzenbaz çünkü.Benim çocukluğumda (53 yaşındayım) Yaşadığım köyde insanların çoğu cahildi ama erdemliydi.Borcuna sahiplenir.ahlaksızlığı kınar ve dışlarlardı. Şimdi o köy de düzenbazların yaşadığı yer oldu.Nasıl bu kadar dejenere olduk.Davranış eğitiminde nasıl bu kadar çuvalladık.
      Bence de çoğunluğun bu kadar ahlaksız olduğu böyle bir halk az bulunur.

      Sil
  19. Sevgili üstat,
    insanların tüketim alışkanlıklarının türlerini oldukça sade ve anlaşılabilir bir dille anlattığınız bu kıymetli yazınızı şirketim de farklı seviyelerde görev yapan bütün çalışanlarımla paylaştım.
    İyi hafta sonları ve sağlıklı günler diliyorum.

    YanıtlaSil
  20. Hocam, ben Almanyada kredi faizleri ucuz Turkiyede de euro yukseldi konut fiyatlari Almanyadaki bizler icin ucuz.
    Soyle bir sey dusunuyorum almanyadan kredi cekip Turkiyede konut almak sonucta Almanyada devlette caliisyorum. Bu konuda tavsiyeniz nedir

    Berlinden Selamlar
    Safak Salda

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Safak Salda demek Almanyada devlette standupculuk yapıyorsunuz ne mutlu size.

      Sil
    2. Anonim kardeş, bazı insanlar tek işi bile hakkıyla yapamazlar, kimileri ise aynı anda birden fazla işi başarı ile yürütebilirler. Bu bir kapasite meselesi, anlamayabilirsiniz ama en azından saygı gösterin bence...

      Sil
  21. Hocam

    İş bulamadığım için araba yıkama istasyonunda çalışıyorum

    Molalarda sizi okuyorum

    Sizi çok seviyorum iyi ki varsınız hocam

    YanıtlaSil
  22. Hocam inanın insanlara ekonomiyi sevdiriyorsunuz. Kendi başınıza birçok ekonomi eğitimi veren sözde üniversitelerden kat be kat fazla öğretici bir tarzınız ve yeteneğiniz var. Selam ve saygılarımla değerli hocam.

    YanıtlaSil
  23. Hocam yıllık "gerçek" tüketici enflasyonunu takriben hesaplayabilirmisiniz?

    YanıtlaSil
  24. Sayın hocam,
    Yazılarınız son derece bilgilendirici ve bizim gibi insanlar için sade ve anlaşılır. Çok teşekkür ederim.
    Size teknik bir sorum olacak. Bu dolar kurlarını takip ederken ekranda anlık değişen rakamlar var. Bu rakamlar nasıl oluşuyor. Evet döviz kurları piyasadaki arz talep dengesi içinde oluşuyor. Bunu anlıyorum, ancak ekrandaki rakamlar nereden geliyor. Bankalar arasında bir veri ağı mı var, anlık olarak kimin doları kaçtan alıp sattığını takip eden? Yoksa merkez bankaları arasında bir sistem mi var. Yani ben bankadan bir milyon dolar alsam piyasa buna nasıl oluyor da tepki veriyor.
    Cevaplarsanız çok sevinirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel soru, bende merak ettim, keşke hocamız görse soruyu.

      Sil
  25. Hocam, Ülke ithalatımızın %10-12 si lüks tüketim malları.Cari açığın azaltılması için bunu yasaklayabilirmiyiz

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!