Kitaplar Üzerine Görüşlerim
Amin Maalouf, Uygarlıkların
Batışı (Çeviren: Ali Berktay), YKY Yayınları, 2020
Lübnan asıllı yazar Amin Maalouf,
öykü yazarlığının yanı sıra Ölümcül Kimlikler ve Çivisi Çıkmış Dünya
kitaplarıyla başladığı denemelerine bu kitapla devam ediyor. Bu üçleme içindeki
en karamsar olanı diye nitelendirilen bu kitabında Maalouf, dünyanın dağılışını
anlatıyor. ABD’nin Amerikan rüyasının inandırıcılığını yitirdiğini, birleşme
örneği olarak yola çıkıp dağılmanın eşiğine gelen Avrupa’nın artık kimseye umut
veremediğini, dünyanın nefretini üzerine çeken Müslüman dünyanın durumunu,
yükselen iklim sorunlarını, kaybolup giden özgürlükleri ve etnik düşmanlıkları
vurguluyor. Maalouf’un kitabını okurken ‘Sovyet sisteminin dağılmasının ve
soğuk savaşın sona ermesinin umulanın tam tersine sonuçlar vererek dünyaya
yaramadığı’ şeklindeki tezimin doğruluğunu bir kez daha görmüş oluyorum. Okunması
gereken bir kitap.
Burak Saltoğlu, Finansal Risk Yönetimi, Alef Yayınevi,
2020
Risk yönetimi son derecede teknik
bir konu, ileri derecede matematik ve istatistik bilmeyi gerektiriyor. O
nedenle bu kitabın en hafif deyişle matematik, istatistik ve finans bilenlerin
risk yönetimi konusunda bilgi edinmesini veya risk yönetimiyle uğraşanların
bilgilerini ilerletmeleri için yazıldığını söyleyeyim. Ekonomi veya finans
konularında bilgisi olan ama matematik ve istatistik bilmeyen kişiler kitabın
ilk 80 sayfasını okuyarak risk ve finansal risk konusunda önemli bilgiler
edinebilirler. Burak Saltoğlu’nun kitabı, son 20 – 30 yılda giderek önemi artan
risk yönetiminde uzman ve yönetici olarak görev alanların veya bu mesleğe yönelenlerin
mutlaka okuması gereken bir kılavuz niteliği taşıyor.
Ali Ekber Yıldırım, Üretme
Tüket, Sia Yayınları, 2020
Ali Ekber Yıldırım benim
dikkatle izlediğim yazarlardan birisidir. Tarım ve hayvancılık ve ilgili konular
üzerine yazdığı yazıları kaçırmamaya çalışırım. Özellikle son 20 yılda
Türkiye’nin en ciddi sorunları arasına giren tarım ve hayvancılık sorunlarını,
çok tartışılan tohumlar meselesi, şeker üretimi, soğan sorunları, saman
ithalatı, organik tarım, GDO’lu ürünler gibi konuları tek tek ele alıp kolay
izlenebilir bir üslupla anlattığı bu kitabını hızla okudum. Kitabın sonunda
belki de bütün kitabı özetleyen tokat gibi bir cümle var: ‘Zengin toprakların
fakir insanları olmayı hak etmiyoruz.’ Türkiye’nin sorunlarına kafa yoran
herkese bu kitabı okumasını öneriyorum.
Dursun Ali Yaz, Para, Timaş
Yayınları, 2020
Dursun Ali Yaz, paranın
tarihine en başından yani ‘para yokken durum neydi’ sorusuyla başlıyor ve sonra
yavaş yavaş trampa para, mal para, tartı para, madeni para, kâğıt para ve sanal
parayı anlatarak yolculuğu tamamlıyor. Her bir bölümü birçok kaynağa dayanarak
titiz bir biçimde yazılmış olan kitabı hızlıca okudum ve bildiğim birçok şeye
yeni öğrendiklerimi ekledim. Kitabın ekonomi öğrencilerine, ekonomiyle
uğraşanlara ve özellikle de paranın uzun süren ve hala devam eden serüvenini
merak edenler için çok yararlı olacağını düşünüyorum.
Ayben Koy, Türev Piyasalar,
Seçkin Yayınları, 2020
Ayben Koy, bu kitabında emtia
türev piyasaları, vadeli işlem (futures) sözleşmeleri, opsiyon sözleşmeleri,
swap işlemleri gibi çoğu insana karmaşık ve hatta itici gelen türev ürünlerini
ve bunların yer aldığı piyasaları ele alıp tek tek anlatmış. Bunu yaparken de
karmaşık yapı ve görünümdeki işlemlerin ve piyasaların nasıl çalıştığını mümkün
olduğunca basitleştirerek ve örneklerle destekleyerek açıklamış. Bu çabasının
sonucu olarak finans bilimi okuyan, finansal ürünler ve piyasalar üzerinde
çalışan ya da bu ürün ve piyasalarla ilgili yorum yapan herkese yararlı olacak
bir kitap çıkarmış ortaya.
Stefan Zweig, Vicdan
Zorbalığa Karşı ya da Castellio Calvin’e (Çeviri: Zehra Kurttekin), Can
Yayınları, 2019
Stefan Zweig’in çoğu
kitabından bilmediğim veya eksik bildiğim ya da tamamen farklı bildiğim bazı
konularda yepyeni şeyler öğreniyorum. Bu kitabı da onlardan birisi. Jean
Calvin’i tıpkı Martin Luther gibi bir reform öncüsü olarak bilirdim. Katolikliğin
sert, tartışmasız, katıksız, yanlış anlayışlar ve yaklaşımlar üzerine gelişmiş yapısını
kökten değiştiren iki devrimci olarak okuduk Luther ve Calvin’i. Stefan Zweig,
Calvin’in bu tanıma uygun olmadığını söylüyor.
Cenevre kentinde kendi din yaklaşımını kabul ettirdikten sonra kurduğu
rejimin bir diktatörlük olduğunu, insanların buna karşı direnemediğini anlatıyor.
Calvin’e direnenlerden Serveto idam edilirken Castellio da çektiği işkencelerle
ölür gider. Zweig, sonradan uygarlık örneği olarak kabul edilen İsviçre’de, bu
rejimin yarattığı bağnazlığın 200 yıl boyunca bir tek bilim insanı, sanatçı,
yazar çıkmamasının nedeni olduğunu vurguluyor. Zweig’in mutlaka okunması
gereken kitaplarından birisi.
Hocam merhaba. Teşekkürler kitap önerileri için.
YanıtlaSilEn son işsizlik oranları açıklandı ve geçmişteki krizlerden bile daha yüksek bir işsizlik oranına ulaştı. İşsizliğin kriz öncesi seviyelere tekrar inmesi beklenmiyor. Bunda işsizlik histerisinin de bir payı var mıdır? Teşekkürler.
Kesinlikle var. Bizde 2001 krizi sonrası bir işsizlik histeresisi oluştu.
YanıtlaSilTurkiyede issizlik histerisi olusan donemler
Sil1970 1974 1979 2001
Bu tarihlerden sonraki her donem her yil issizligin dusmeyerek yeni oran uzerinden dengelendigi yani issizlik histerisinekapildigi yillardir.
Turkiyenin kuruldugu 1923den 1969a kadar suredeki ortalama issizlik %3.5-4 bandidir.
hadi ya 2002-2020 arası işsizlik o dönemlerden daha da yüksektir. cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizliği şu anda yaşanıyor. 2001 de bile çift haneli değildi işsizlik. gerçek işsizliğimiz dünyada ilk ona giriyor artık.
SilHocam yazılarınızı takip ediyorum çok beğeniyorum. önerdiğiniz kitaplardan Ali Ekber Yıldırım'ın kitabını en kısa zamanda alıp okumak istiyorum.
YanıtlaSilİstatistiklerden çıkarabildiğim kadarıyla en iyimser değerlendirmeyle bile bu ülkede yaşayan ve okur-yazar kabul edilenlerin ancak %30'u kitap okuyor. İyi kötü bir şeyler okuyanların yani %30'un en azından yarısı, İnternetteki çeşitli konularda yazılan okuyucu yorumlarından, twitlerden vb. den anlayabildiğim kadarıyla ya okuduğunu anlamıyor yahut yanlış anlıyor. Okuyan, okuduğunu anlayan, anladıklarını hayata geçirmek isteyen %30'un %25'i bunun bedelini hayatının bir bölümünü "içerde" geçirerek ödemek durumunda kalıyor. Geriye kalan %30'un diğer %25'ine gözümüz gibi bakalım derim. Okuma önerileriniz için teşekür ediyorum.
YanıtlaSilBurak Saltoğlu benim de hocamdı.
YanıtlaSilRisk Yönetimi konusunda Türkiye'de danışılabilecek en iyiler arasında yer alır.
Askeri hayattan sivil hayata geçiş aşamasında verdiği Finansal Risk konularını kafamda
hep askeri risk ile karşılaştırırdım.
Kendisini takip edenler çok önemli bilgiler öğrenirler.
Twitter adresi burada:
https://twitter.com/buraksaltoglu
Emekleri için kendisine bu mecradan da teşekkürü borç bilirim...
Mahfi Bey
YanıtlaSilİnşaat işçisiyim. İnşa ettiğim daireyi alacak kadar para-ücret-maaş kazanmıyorum. Daireyi inşa eden benim, bütün kuvvetimi, bütün emeğimi vererek çalışıyorum, ama daha çok parası olan gelip o evi nakit ödeyerek alıyor, ben anca taksitle (belki) alabiliyorum.
(İnşaat Mühendisi daha yüksek kazanırken, işçinin daha düşük kazanması; "iktisat bilimi"nde nasıl açıklanıyor?)
Fabrikada işçiyim. Apple-Samsung gibi markaların ürünlerini, fabrikada ter dökerek, belime ağrılar girerek, hız baskısı altında üretiyorum. Telefonları üreten benim, bütün kuvvetimi, bütün emeğimi vererek çalışıyorum, ama daha çok parası olan gelip o telefonları nakit ödeyerek alıyor, ben anca taksitle (belki) alabiliyorum.
(Bilgisayar-Elektronik Mühendisi daha yüksek kazanırken, işçinin daha düşük kazanması; "iktisat bilimi"nde nasıl açıklanıyor?)
Örnekleri çoğaltabiliriz.
"İktisat bilimi", yukarıda bahsettiğim durumları nasıl izâh ediyor?
Adsız 18:02 kardeş,
SilO bahsettiğin ürünler üzerinde kafa patlatıp hayata geçirenler, çalıştığın inşaatların yapım tekniklerini ve cihazlarını geliştirenler şimdi de senin emeğine gereksinim duymadan o bahsettiklerini üretecek robotlar üzerinde çalışıp kusursuz hale getiriyorlar. Az bekle, 5-10 yıla iktisat biliminin izah etmesine gerek kalmadan kendin yaşayarak öğreneceksin...
İktisat bilimi bu duruma çok açıklama getirir.
SilBenim şu anda aklıma gelen alım gücü düşük işçilerin çalıştığı ülkelerde, işçilerin siyasi baskı oluşturup toplam üretilen paydadan daha fazla yasal hak talep edemediğini gösterir.
Türkiye'de açlık sınırı, geçinme sınırı, geçinme endekslerini hazırlayan sivil toplum kuruluşları var, her sene en az iki kere siyaseten dışlanırlar, necip milletimizden de düzenli olarak hakaret yerler.
Marksistler de bu konulara eğilirler, bir yerde de tıkanırlar. Tıkanmalarının da felsefi bir temeli vardır.
Karl Marx bu konulara açıklama getirdi.
Karl Marx'ın çıkış noktasındaki hata şuydu; işçinin rahatı ve mutluluğu nasıl sağlanır diye bir amaç ile felsefi hareket noktası oluşturmadı. İşçinin mutluluğu ve sosyal hayata katkılarına kadar giden bir silsilede çözümler üretemediler. Sınıf çatışmalarına gereğinden fazla odaklandılar.
Marksistlerden de bu konulara eğilenler çok çıkamadı, çıkanları bizzat diğer Marksistler akademide dışladılar. Bir dönem, burjuvaları nasıl huzursuz, mutsuz ederiz üzerine ciddi ciddi eğildiler. İnsanlığı bir bütün olarak ve işçi yaşamını bütün olarak mutlu edilebileceğine eğilerek ele almaları daha güzel olurdu.
@18:02
SilHocaya test ha,bari şıklarıda yazsaydın?Şaka bir yana ödevini hocaya yaptırmak istemiş.
Sayın Mesuliyetli (12 Şubat 2020, 20:55),
SilPeki 5-10 sene sonra tamamen robotların ürettiği ürünleri; robotlar mı satın alacak, insanlar mı satın alacak? Hangisi?
Peki 5-10 sene sonra tamamen robotların inşa ettiği konutları; robotlar mı satın alacak, insanlar mı satın alacak? Hangisi?
Robotlara maaş ödeniyor mu?
İş olacağına varır Mesuliyetli.
SilSayın Adsız 10:05,
SilHer türlü sanayi ve teknoloji devrimini elinin tersi ile iten, sahip olduğu sanayi kuruluşlarını haraç mezat satıp arazilerini millet bahçelerine dönüştürerek yatıp yuvarlanan, tarımını-hayvancılığını öldüren, topraklarını ona buna peşkeş çeken, eğitimini katleden, özgür düşünceyi düşman gören, medeniyete, çağdaşlığa meydan savaşı açan Türk milletinin bu kafayla alamayacağı kesin de kim alır bilmem...
a) Hiç bitmeyecek ve devamlı artacak bir işsizlik.
Silb) İktisat biliminden de gitsen robotlardan da gitsen varacağın yer yine bir Karl Marks finali olur.
c) Stephan Hawking’in gelecek öngörülerine ve uyarılarına bir bakmak lazım.
d)“7 milyar insan bu dünyaya çok fazla,ölümleri arttırmak lazım” kafası.
(Nüfus Kontrolü veya Sosyal Darwinizm-Güçlü olan yaşar!)
e) “Cehalet(kölelik) mutluluktur.”(Talihli Amele-İlyas Salman izle)
Seç birini ya da (f) hepsi. :)
Arkadaşımız, ironi ile "satın alma gücünü" vurguluyor.
SilYaşam standardı, insanca yaşama..
Konu, sonuçta "ülkenin sahip olduğu kaynakların verimli işletilip, eşit/adil paylaşılmasında düğümleniyor.
Yani konunun muhatapı siyaset.
Ülke" kaymaklarının" Nasıl değerlendirildiğinin izi de, net olarak KÖİ, Kamu Özel İşbirliği yatırımlarından izlenebilir. Havaalanları, şehir hastahaneleri, vs.
Deneyin,"ticari sır" olduğu için bilgi edinrmeyeceksiniz;siz, bizzat "Kamu" olduğunuz halde.
Aratın: Kerim ROTA hoşgeldin bebek
Biz, bizim ürettiğimiz kaynağın nereye gittiğinin hesabını sormadığımız; devleti, şehirleri yöneten siyasetçi ile "Toplanan aidatları yönlendiren apartman yöneticisi" arasında aslında hiç bir fark olmadığını anlamadığımız sürece, hiç bir şey değişmez.
İşin ironisi, günümüzde "mühendis te" aylık maaş olarak işçiden çok ta farklı değil..
Orada "sosyal adalet" çok şükür tecelli etti..
Robot konusuna gelince: hastalıklar ve salgın hastalıklar, genelde fakirleri kırar geçirir..
F. B. Dogans
Bu dediklerinizi açıklamak çok basit. Siteyi takip edenler de açıklamışlar zaten ama asıl zor sorular bizden sonraki nesil için olacak. 20 yüzyıla kadar beyaz ırk siyah ırkı vahşi bir hayvan gibi avlamış, alıp satmış, dilediği gibi köleleştirmiş ve dilediğini dilediği kadar öldürmüştür. 50-100 yıl içerisinde üretimin çok büyük kısmını robotlar yaparsa çalışmasına gerek olmayan insanlar ne yapacaklar? Robotların yaratacağı refahı paylaşacak mıyız yoksa insan ırkı robotlara hükmeden (onları üreten ve programlayabilen) gerekli insanlar ve gereksizler olarak ayrılacak mı? Gereksizlere ne olacak? Yaşayacabilecekler mi?
SilSorulara cevap yazanların çoğu; espri ile karışık, Türkiye'nin mevcut hâlini merkeze koyarak ve duygusallığa kendilerini fazla kaptırarak yazmış. Fakat; verilere-araştırmalara dayanan, geleceğe projeksiyon tutmak amacıyla, bilimsel nesnelliğe özen göstererek cevap yazmaya uğraşan neredeyse yok gibi.
SilFabrikalardaki üretim bandını tamamen robotlarla donatıp, işçilere maaş ödeme derdinden kurtulan patronun ürünlerini kim alacak? Robotlar mı alacak? İnsanlar mı alacak? Hangisi?
'Robotlar' ile ikâme edildiği için artık işsiz kalan ve para kazanamayan 'insan', eğer bu ürünleri alamazsa; ticaret, ekonomi nasıl işleyecek?
'Ekonomi'de insan faktörünü atıp, yerine robot-makine faktörünü getirdiğimizde; 'üretim' kısmı muazzam gelişme gösterirken, 'tüketim' kısmı ne olacak?
('Robotlar' yüzünden) artık işsiz kaldığı için parası da olmayan 'insan', robotların ürettiği ürünleri satın alamayınca; ne olacak?
Ürünlerinin insanlar tarafından satın alınamadığını gören patron, kâr edemeyince; ne olacak? Fabrikasındaki robotlara maaş mı ödeyecek? Yoksa, bu robotları söküp atacak ve yine 'insan' mı istihdam etmeye dönecek?
Bu sorulara şu an; net, kesin cevaplar verilemez gibi gözüküyor.
Ama; bilimsel nesnelliğe özen göstererek, verileri-araştırmaları baz alarak, projeksiyon tutmak amacıyla cevap yazabilecekler yazmalı. İşte bu noktada, Mahfi bey devreye girmeli.
Bold kardeş, robotlar insanlar gibi üremiyor. Dünya nüfusunu 1 milyara indirip bunların ihtiyaçlarına yetecek kadar robot üretirsen sorduğun bütün o "bilmsel olarak nesnel" sorularına cevap bulursun. Haaa, bu ne biçim distopik düşüncedir böyle dersen de Greenpeace gibi "son derece barışçıl" bir kuruluşun başındaki kişinin yaklaşık 20 yıl önce "dünya nüfusu acilen 1 milyara inmeli" dediğini hatırlatayım. Bu virüsler falan nasıl oluyor da zırt pırt yeni çengeller çıkarıp başka şekillere dönüşüyorlar, neden 100 yıl önce böyle şeyler yapmıyorlardı da şimdi birden bire yıl içinde 20 kez mutasyon geçirmeye başladılar, HAARP gibi teknolojiler üzerinde neden bu kadar yoğun çalışılıyor hiç düşündün mü?
SilBir arkadaş güzel söylemiş; hastalıklar, salgınlar -ve doğal afetler- fakirleri kırar geçirir. Konuya uygun bir özlü söz de ben edeyim, fakirler kitleler halinde doğarlar, kitleler halinde de ölürler.
Ülkemizin mevcut hali ile ilgili eleştiriler keşke duygusallığa kendini fazla kaptırarak yapılan yorumlar olsa ama hepimiz biliyoruz ki bunlar gerçeğİn ta kendisi, ironik şekilde yazılmaları gerçeği değiştirmez.
Yakın geleceğin dünyasının; tüm klâsik iktisat politikalarının çöpe atıldığı, sadece teknolojik açıdan en ileride olanların hayatta kaldığı bir dünya olacağını görmek için müneccim olmaya gerek yok. Ya o grubun içinde yer almak için gereğini yaparsın, ya da birkaç yıl daha millet bahçelerinde yatıp yuvarlanır, sonra da teknolojik açıdan ileride olanların senin için çizdikleri kader ve alın yazısına razı olursun, bu kadar basit.
[BÖLÜM 1]
SilSayın Mesuliyetli (14 Şubat 2020, 12:57),
Yukarıda sorulan sorular ciddi, zor.
Basite indirgiyorsunuz.
Tüm klasik iktisat politikalarının çöpe atılması mümkün gözükmüyor. Hatırlarsanız, 2008’de Lehman Brothers’ın çökmesiyle tepe noktasına ulaşıp patlayan ve hızla yayılan ‘mortgage krizi’ni dindirmek amacıyla; 1929 bunalımını aşmak için uygulanan programların güncellenmiş versiyonları uygulandı (‘quantitative easing’ ve diğerleri). 2020 yılındayız, 12 yıldır krizin etkileri tam anlamıyla geçmiş değil. İnsan davranışları ve sosyoloji temelli ‘iktisat’ alanında çözüm önerileri; genellikle, geçmişteki hatalardan dersler çıkarılarak oluşturulur. Geçmiş veriler, geçmiş araştırma raporları; güncel ekonomik sorunların çözümüne (güncellemek şartı ile) dayanak teşkil eder. ‘Parasal genişleme reçeteleri’nin, sorunun çözümü için yeterli olmadığı yavaş yavaş anlaşılmaya başlandı; yine, 12 yıllık çözümsüzlük süreci, yeni reçetelerin hazırlanmasına dayanak teşkil eder, ‘iktisat’ böyle bir bilimdir.
Teknolojik açıdan en ileride olanların hayatta kaldığı bir dünyanın yaklaşmakta olduğunu iddia etmek, daha çok, bilim-kurgu alanında eser verenlerin ürettiklerinde ve dedikodu yapmaktan hoşlananların muhabbetlerinde gözlemlenir. Teknoloji alanında çığır açmış şirketler bile, ürünlerini-hizmetlerini satabilmeli ki ayakta kalabilsin. Dünyanın bir kutbunu ‘teknolojik ileri’ diğer bir kutbunu ise ‘teknolojik geri’ olarak bölüp, ileri grupta olanların geri grupta olanları sömürmesinin de bir sonu var. Sömürülecek ‘geri’ler tükendiğinde ne olacak?
Millet bahçelerinde yatıp yuvarlananlar yıllar boyu yanlış yaptılar diye; bu bahçeye hiç uğramayanlar, hiç yuvarlanmayanlar aynı yanlışı yapmak zorunda değil. ‘Öjenik (Eugenics)’ olarak adlandırılan, bilimselliği epey şüpheli bir akım var yıllar boyunca tartışılan. Sizin bahsettiğiniz ‘teknolojik ilericilik ve gericilik’ meselesinin kökü de buraya dayanır. Biraz araştırın isterseniz.
Türkiye’nin mevcut hâlini merkeze koyup görüşler yazmak ile duygusallığa kapılıp biteviye şeyler yazmak, aynı değil. Fabrikalardaki üretim bantlarından ‘insanlar’ çıkarılıp, yerine tamamen ‘robotlar’ konduğunda; bu durumun sadece ama sadece ‘üretim’ ayağı değil, aynı anda ‘tüketim’ ayağı da ciddiyetle düşünülmelidir. Ekonomide ‘kâr’ hâlâ önemli bir faktördür, teknoloji ne kadar ileri giderse gitsin. (Örnek: Türkiye’de, inşaat-emlâk endüstrisinde hiç tecrübe sahibi olmayanların bile, son 18 yılda güruhlar hâlinde, iştahla bu endüstriye girmelerinin nedeni; ‘çabuk ve çok kâr’dır.)
Hastalıklar, salgınlar, doğal afetler (ve türevleri); fakirleri daha çok etkiliyor olabilir. Hâttâ sizin uydurduğunuz; ‘fakirler kitleler halinde doğuyor, kitleler halinde de ölüyor’ olsun. Bütün bunların da bir sonu yok mu? Avrupa’da (daha çok) Alpler’de (Alp dağlarında) ve ABD’de ise (daha çok) California’da, kendilerini ‘teknolojik ileri ve zengin’ olarak kabul edenler, yüksek tepelere, dağ yamaçlarına-tepelerine, (genellikle ‘remote’ alanlara); sığınaklar inşa ettirip, oralara yedek eşyalarını nakil ettiriyorlar, herhangi bir devasa doğal afetten korunabilmek ve/veya ‘fakirlerin sürü hâlinde saldırı ihtimali’ne karşı önlem amacıyla. Bunlar, çözüm mü?
‘Greenpeace’den bahsetmişsiniz; iyi ki, Rothschild, Rockefeller ailelerinin dünyayı ele geçirme plânları, Tapınak Şövalyeleri’nin ‘Kanal İstanbul güzergâhına bıraktığı altınlar’, illüminati ve masonların dünya nüfusunu azaltma projeleri, son aylarda çok konuşulan ‘aşı karşıtlığı’ meseleleri; beyninizi bulandırmamış (mı?)
[Devamı 2. bölümde]
[BÖLÜM 2 - SON]
SilDepremleri de ‘HAARP teknolojisi’ ile yapan ‘dış güçler’in olduğunu söyleyenler epey çok, siz kendinizi bu fısıltılara kaptırmaya epey yaklaşmışsınız galiba (?)
‘Wuhan virüsü (COVID-19)’ meselesinde, insanların olayı çabuk kabullenmesi için; ‘Netflix’te çok sık yayınlanan apokaliptik diziler ve filmlerin aslında birer stratejik hamle olduğunu söyleyenler, aslında ‘Netflix’in de ‘dış güçler’in bir aparatı olduğunu söyleyenler var. Bu ‘fısıltı’dan da haberiniz olsun.
Eğer bilimsel nesnelliğe özen göstermeye niyetlenirseniz, birkaç tavsiye:
Prof. Dr. Öner Günçavdı (iktisatçı), Prof. Dr. Haluk Levent (iktisatçı), Ali Mutlu Köylüoğlu (mühendis):
‘Dünyada ve Türkiye’de vatandaşlık geliri’
Bölüm 1:
(https://www.youtube.com/watch?v=SBcaVv96GXI/)
Bölüm 2:
(https://www.youtube.com/watch?v=dBJ0W1jlCV0/)
Prof. Dr. Öner Günçavdı (iktisatçı), Prof. Dr. Haluk Levent (iktisatçı), Doç. Dr. Ozan Bakış (iktisatçı):
‘Türkiye ekonomisinde verimlilik sorunları’
(https://www.youtube.com/watch?v=rQtgtdQggnQ/)
Adsız bold kardeş, çok uğraşmışsın ama olmamış. Bence tekrar dene :)
SilSayın Mesuliyetli (14 Şubat 2020 21:50),
SilGerçekleri sizin kabul etmeyi istememeniz; gerçekleri yok etmiyor.
Fısıltılarla yaşamaktan hoşnutsanız, aynen devam edebilirsiniz.
Bilgi notu:
SilTürkiye Varlık Fonu'na devredilen "Çaykur":
2017 yılında = 267 milyon TL
2018 yılında = 657 milyon TL
2019, 6 ayda = 369 milyon TL
Toplam = 1 milyar 293 milyon TL zarar etti.
İnsan eğitimi önemli bir konudur.
YanıtlaSilSokaktaki insandan, siyaset kürsüsünde konuşanına kadar, konuştukları kişilerin aldıkları eğitimi gösterir.
Türkiye'de genele yayılmış bir çocuk eğitimi bulunmuyor.
Kitap okumanın öncesinde olgun birey olabilmek, bağnazlığı kırabilmek çok önemli.
Türk insanında, genel olarak "olgun insan" davranışı nadiren görülmeye başlandı.
Türkiye'de yetişmiş 35-40 yaş insanlar ile konuştuğumda, hayat beklentileri ve genel anlamda hareket tarzlarını incelediğimde, duygusal olarak 7 ile 14 yaş arasındaki gençler ile konuştuğumu görüyorum.
Arabamı düzenli bakımına götürürüm, çocukları da düzenli olarak tanıdığım pedagoglar, konuşma, sosyal beceri, davranış terapistleri vb ile düzenli olarak görüştürürüm.
Türk bir pedagog tanıyorum, türkçe konuştuğu için evime 110 km uzakta olsa bile mutlaka ona da gideriz. Türk aileler görürüm orada bazen.
Ona, Türkiyeden gelen bailelerin özel bir farkı var mı diye sormuştum.
Bana, Türk aileleri genellikle ailece terapiye aldığını söyledi, ebebeynlerin davranışlarındaki bozuklukların çocuklara yansıması demişti. Çocukların anormal ebebeyn davranışlara verdiği doğal tepkilerin, anne babalar tarafından anormal davranış olarak kabul edilip çocuğa terapi istemeleri. Anne babaya sizin terapi ihtiyacınız var demeden, aileyi terapiye almanın yolu.
Kendini bilen sağlıklı bireyler kitaplardan daha çok fayda elde edeceklerdir.
Mahfi beyin izniyle şu linkini paylaşacağım.
Youtube kanalının ismi Pedagoji Okulu, Pedagog Adem Güneş düzenli olarak anlatıyor.
Konuşmaktan, ses tonundan, çocuğa sorumluluk öğretme, olgun insan davranışı üzerine yüzlerce video.
İzleyenlerin hayat kalitesini artıracaktır.
https://www.youtube.com/channel/UCjM_LW8lL9miNanR9Qet8VQ
Hocam çok güzel kitap önerileriniz var hepsini temin etmeye ve bulmaya çalışıyoruz fakat yeni çıkan kitaplar okul kütüphanemizde olmadığı için maalesef çoğunu okuyamıyoruz yine de öneriler için çok teşekkür ederiz
YanıtlaSilHocam kitap önerileriniz için teşekkürler,öğrenci olarak sahip olma imkanım
Silolmasada kitapevlerinde okuyup listenizi kaçırmamaya özen gösteriyorum.
20:07, sen yurt dışında iş yapılabilecek ülkelere bak,
Silhedeflediğin ülkenin iş imkanları, çalışma şartlarını araştır.
Okul kütüphanesinde bu bilgiler bulunmaz.
Ben internete karşıyım.
YanıtlaSilİnternet, insanların bilinçlenmesini sağlıyor.
İnternet kapatılsın.
ben ve kendim 2 kişi olarak katılıyoruz bu düşünceye. Bir zamanlar lüks ve merak edilen bir şeydi, zamanla ulaşımı kolay ve ucuz oldu, bağımlılık ve alışkanlık olarak hayatın merkezine oturdu ve kalkmadı. Bir yere gittiğinde elinde telefon yoksa ortamın delisi olup çıkıyorsun, çünkü normal değilsin. :)
SilSayın ümit karaca ve kendisine şahsım olarak ben de katılıyorum. Hele o sosyal medya tam bir çamur, çirkef. ahaber nemize yetmiyor, sadece onların IP'si açık kalacak şekilde tüm internet derhal kapatılmalı...
SilBeyler, iş şaka boyutunda değil, sorunları şaka yolu ile hafifletmenin kimseye faydası yok.
SilTürk insanı nereye gittiğini farketmiyor, aydını da gerçek anlamda farkedemedi.
Paylaşımlarınız için teşekkür ederim. Size bir sorum olacak. Bu kadar çok kitabı nasıl okuyorsunuz. Ben isteyip çabalamama rağmen ayda 1,5-2 kitap ortalamasını geçemiyorum. Özel bir tekniğiniz (okuma, özet, vb.) var mı?
YanıtlaSilTeşekkürler
yazı için elinize sağlık hocam. kitap önerileriniz için de teşekkürler. zaman içerisinde dikkatle bu kitapları okumaya çalışacağım.
YanıtlaSilTeşekkürler, sevgiler
SilMahfi bey, muhtemelen gına gelmiştir size ama dayanıklı bir iktisatçısınız:
YanıtlaSilDolar/TL en yüksek 6,0658 TL oldu. 6,0409 TL'ye kadar geriledi.
8 Şubat'da yazdığınız "Dolar Kuru Niçin Yükseliyor?" (http://www.mahfiegilmez.com/2020/02/dolar-kuru-nicin-yukseliyor.html) yazınız hâlâ geçerli mi?
Ekleyeceğiniz yeni sebepler var mı?
Hoca ana sebepleri ve trendleri yazmış. Bunlar öyle 8 şubattan 14 şubata değişmez.
Silİşi gücü bıraktılar, 6,05 seviyesi kırılmasın diye topyekun mücadele veriyorlar. Biliyorlar ki kırılırsa tutamayacaklar. İpin ucu kaçarsa İş bankası da kurtarmaz...
Sil22:07 kardeş,
SilBu toprakların kadim halkının atasözüdür: "Dolar gördüğü yeri unutmaz!"
Lira neden eriyor?
YanıtlaSilBu yüzden: http://www.mahfiegilmez.com/2020/02/dolar-kuru-nicin-yukseliyor.html
Silbakan albayraktan güzellemeler: herkesin beklentilerinin aksine 2019 yılını büyüme olarak pozitif tarafta bitirdik. tabi enflasyonda olduğu gibi büyüme hesaplamasında da iyi kalem oynattınız hatta öyle ki dünyada elektrik tüketimi daraldığı halde sanayi üretimini artırmayı başarmış tek ülke yaptınız bizi. enflasyonu düşük gösterip büyümeyi olduğundan iyi göstermeye devam ettiniz. son 10 yıldır ekonomiyi dar tabana oturttunuz yani inşaata dayalı ranta oturttunuz. ne hikmetse inşaat 1,5 yıldır adeta sürünüyor ama ekonomi pozitif fazda oluyor nasıl oluyorsa. 1,7 milyar dolar cari fazla ile 2019 yılını kapattık dedi. evet ithalat sert daraldı iç talep sert daraldı kredi faizleri %35 kere dayandı kredi tabanı daraldı. ekonomi net şekilde negatif fazda kaldı istediğiniz kadar sabah akşam inkar ediniz ekonomi çok net şekilde küçüldü ama tüm bunlara rağmen 17 milyar dolar değil sadece 1,7 milyar dolar fazla verebildik. üstelik turizm son yılların en hareketli sezonunu yaşamasına rağmen. utanmadan bunu başarı diye arz ettiniz bizlere. tabi ülkede ekonomi cahili çok fazla ne de olsa. kandırmak kolay. işsizliği cumhuriyet tarihinin en yükseklerine çıkardınız. reel sektörü desteklemeye devam edeceklermiş ve ithalatı destekleyerek kırılganlığı azaltacaklarmış. tabi 1,5 yılda ihracatın ithalata olan ortalama %70-72 lik bağımlılığını azaltmaya başladınız ya kırılganlığımız da azalır. ithalatı destekledikçe ithalat daha da hızlı artmaya başlayacaktır ki aralık ayı cari dengemiz yeniden milyar dolarlık açık vermeye başladı bile. ve bu bile doları 6 tl nin hemen üzerine atmaya yetti üstelik kamu bankalarına döviz sattırılıp kur riski almalarını sağlamanıza rağmen. kırılganlıkları azaltmıyorsunuz bilakis artırıyorsunuz sayın bakan Albayrak!. nasıl mı?. 1- yapay şekilde kuru baskılayarak. 2- yapay biçimde faizleri indirterek.3- reel sisteme nazaran daha sağlam gibi görünen bankacılık sistemini özellikle kamu tarafının kıt kaynaklarını verimsiz çalışan hastalıklı reel piyasa tarafına aktarmasına katalizör olarak bankacılık sistemini de giderek hasta ve verimsizleştirerek. 4- en güçlü çıpamız gibi görünen bütçeyi de giderek bozarak bütçe açığını da hızlandırarak üstelik bunun yanına da cari açığı yeniden koyarak kırılganlığı artırıyorsunuz.5- yaklaşık 1,5 yıldır adeta sabit kur rejimi ortamı oluşturdunuz. kurlarda piyasa mekanizmasına bırakılmamaya başlayan kur hareketleri nedeniyle adeta kur çıpalanmış gibi durmaktadır. bu da olası kur şokunun derecesini artırabilir. özel sektör uzun yıllardır yaptığını bugün kamu bankaları merkezli merkez bankası merkezli olarak mali sektöre yaptırıyorsunuz ve giderek mali sektörün kur riskleri artırılıyor.5- merkez bankası yapmaması gereken işlemleri yapıyor foreks piyasalarda vadeli işlemlere giriyor swaplar yapıyor. merkez bankasının döviz rezervleri iyi yönetilmiyor. siyasal menfaatler için kurlar serbest bırakılmıyor. döviz cephanesi verimsiz kullanılıyor.6- merkez bankasının ihtiyat akçelerine eller uzatılıyor avanslar hazineye aktarılıyor. salt açık olduğundan az görünsün iyi makyajlama yapılabilsin diye. kırılganlıkları böyle azaltıyorsunuz bravo tebrik ederim. durmak yok kırılganlıkları azaltmaya tam gaz devam. yakında kırılacak hiçbir iktisadi değer kalmayacak zaten.
YanıtlaSil14:05 olarak yazımın devamı: son olarak varlık fonu aslında kamu fonudur. kamunun son kalan 15-20 iktisadi kurumunun konsolidasyonu olan bu fonun borçlanmasındaki sınırlama kaldırılıyor. böylece özel sektörün 15 yılda yaptığı yüksek kaldıraçlı aktivasyonları artık kamu bu sözde fon üzerinden yapmaya çalışacak ve kaldıraçları yükseltecek. kümülatif borç stokumuzda artık 750-760 milyar dolardan 1 trilyon dolara doğru gider. bütçe açığı büyüdükçe borçlanılır. merkez para basar direkt kamu bankalarına aktarır oradan da bu fon düşük faizle açığı finanse eder ve sonra da kamu borcu patlar 94-2001 deki gibi bu sefer de kamu merkezli borç krizi yaşarız kurlar uçar gider. bunları kamuflajlamak içinde sözde milliyetçilik ayarlarıyla Libya suriye mısır ırak sudan yemen de sözüm ona yeni Osmanlıcılık adı altında rejim değiştirme oyunlarına kalkışırlar. ülkelerin seçilmiş milli iradelerin seçtiklerini devirmeye emperyal türkiye sevdasına kapılıp küresel merkez güçten finansman dilenirler. sıcak para oluk oluk akarken her türlü milliyetçilik ayaklar altına alınır ama para akmamaya başlayınca birden milliyetçilik ve din sürekli ön plana çıkarılıp dış politika içeriye tahvil edilir. tipik türk siyaseti. böyle siyasetin ekonomisi de böyle olur işte.
YanıtlaSil2023 hedefleri sizce 2033de tutar mi?
YanıtlaSil2033 de bu iktisat politikaları bu siyasal anlayışla türkiye elden gitmiş olur derim.
Siltüketici güven endeksi 55-60 aralığında salınıyor ama nasıl oluyorsa bakan Albayrak %5 in bile üzerine çıkabiliriz büyümede 2020 yılı için!. iç talep ağırlıklı büyüme yapısallığına sahip bir ekonomi için bunu söyleyebilmek rakamlarla oyun oynamaya tam gaz devam edeceğiz demektir. yani %2 lik büyüme %5 gösterilecektir bu net.
YanıtlaSilDeğerli hocam
YanıtlaSilCalvin hakkındaki bilgi gerçekten şaşırtıcı. Yalnız Luther'in iyi bir antisemitist ve Türk düşmanı olduğu Alman kamuoyu tarafından bilinir. Luther'in Türk karşıtlığı üzerine bir de kitabı var. Emeğinize sağlık teşekkürler.
On War Against the Turk, Martin Luther in 1528 de yazdığı kitabıdır.
SilBu kitap üzerindeki Türk lere dair düşüncelerini Luther, 1529 da netleştirmiştir.
Kitapta Papalık düzenine olan karşıtlığı Türklere olan karşıtlığından daha fazladır.
Luther, o kitap ile Türkler ile savaşmanın (papanın yaptığı gibi) dini (kutsal veya haçlı savaşı) boyuttan çıkartılmasını ve savunma boyutunda mantıklı bir savaşa dönüştürülmesini savunur.
Bu düşüncesinde bile papaya bir başkaldırı vardır.
Luther, Türkler ile ordular ile savaşmaktan ziyade, Türkleri kendi hallerine bırakmayı salık verir.
Bu kitap, politik bir kitaptır.
Bu kitabın yazıldığı dönemde Sultan Süleymanın efsanevi Budin galibiyeti ve Viyana Kuşatmasının etkileri politik olarak Alman toplumunu sarmıştır. Az da olsa bazı Alman düşünürler, Alman toplumunun yarı barbar, güdülmeye muhtaç, yönetim becerisi olmayan bir toplum olduğunu Osmanlı idaresinde (sanırım bizlere tanıdık gelen cümleler) bir yönetim altında olmanın gereğini yazmaktaydılar.
Luther'in düşünceleri Türkler ile mücadelede çok etkili olmuştur, politik olarak kendine inananları yönlendirmiştir. Daha sonra göreceğimiz gibi Osmanlının maliyetli Alman seferlerinde karşısına imparatorlar çıkmayacaktır, güçlü Osmanlı ordusu ile hiç bir zaman bahar koşullarında savaşmayacaklardır. Her Osmanlı seferinde Alman prensler Osmanlı hareketini önceden haber aldıkları için varlık ve tarım üretimlerini (gerekirse erken hasat yapıp) Osmanlı ordusu gelmeden, kaçırabildikleri kadarını iç ve Kuzey bölgelere taşıyacaklar, Osmanlı ordusunun karşısına çıkmayarak hem insan hem de ürünlerini koruma yolunu tercih edeceklerdir. Kışa kalan küçük Osmanlı birliklerine ise gerilla baskınları yapacaklardır, Osmanlıyı netice alamadan göndereceklerdir.
Luther'in Türk karşıtlığının mantıkı sebepleri vardır.
Bir önceki yorumda yazdığıma ek olarak, 1528 yılından 1529 yılına kadar Lutherin Türkler üzerindeki düşüncelerinin değişmesinin en büyük sebebi Viyana kuşatmasında ordumuzun net bir askeri netice alamamasıdır.
SilKışın, Türklerin çekilmek zorunda kaldığını gören Alman askeri kaynaklarından beslenen Luther, Türkler hakkındaki düşüncelerini böylece şekillendirmiştir.
Osmanlı için lojistik imkanının zorluğunu ve askeri hareket maliyetinin yüksekliğini gören Luther, Türkler ile savaşmak yerine Türkleri kendi hallerine bırakalım, gelirler ise mantık ile savunma yaparız, noktasına dönmüş, esasında kendisini destekleyen prenslere (polikacılara da) politik olarak moral desteği olmuştur.
Martin Luther'den konu açılmışken:
SilTürkiye'de az rağbet gören "antropoloji" alanında; kaliteli, eski ama güncele işaret eden eserleri çeviren "Pinhan Yayıncılık" vardır.
Tarihin, sadece, "kazanan devletler" ve "kaybeden devletler" arasındaki mücadelelere sıkıştırılmasına inat; eski insanların günlük hayatı nasıldı? Büyük savaşların, bol listeli barış antlaşmalarının etkilerini nasıl hissediyorlardı? gibi sorular üzerine eserler veren tarihçilerin ve antropologların çeviri eserlerini bu yayınevinde bulabilirsiniz.
Mitoloji, dinler tarihi, kültürlerin doğumu-gelişimi-ölümü gibi konularda nitelikli kitaplar da var.
(Not: Maalesef çoğu kitap pahalı.)
İlgilenenler olursa, adresi:
http://www.pinhanyayincilik.com/
"Martin Luther", pek çok konuda tartışmalı bir isim. Onun amaçladığı protestanlık ile "günümüzde yaşanan" protestanlık, aynı değil. (Bu konuda ise [sosyolog] Max Weber'in eserleri incelenebilir.)
Martin Luther; "sekülerlik", "laiklik" konusunun Hristiyanlıkta (ve özellikle Kıta Avrupası'nda) ciddiyetle tartışılmasını (bilerek ya da bilmeyerek) pekiştirmiş mühim bir kişiliktir.
Kitap: Seküler Otorite, Sivil Yönetim
Yazanlar: Martin Luther & Jean Calvin
Çeviren: İsmail Hakkı Yılmaz
Pinhan Yayıncılık
https://www.kitapyurdu.com/kitap/sekuler-otorite-sivil-yonetim/407364.html
Reform'un ilk manifestosu 500 yaşında:
Kitap: Doksan Beş Tez
Yazan: Martin Luther
Çeviren: C. Cengiz Çevik
İş Bankası Yayınları
https://www.kitapyurdu.com/kitap/doksan-bes-tez-karton-kapak/450799.html
hocam merhaba
YanıtlaSiltemel finansal analiz için önerebileceğiniz bir kitap var mı?
https://www.babil.com/uygulamali-finansal-tablolar-analizi-kitabi-aysel-gundogdu
SilHocam merhaba BDDK'nın swap limitini %10a indirmesi tl'yi ne şekilde destekler teorik olarak?
YanıtlaSil"Mahkeme kararıyla yalanlar gerçeğe dönüşseydi, 'Dünya' şimdi dönmüyordu."
YanıtlaSilCem Say
Bilgisayar Mühendisi
https://twitter.com/say_cem/status/364771275488497664?lang=en
Mahfi bey
YanıtlaSilŞu an yasalara göre, bankalar hakkında konuşmak suç mu? Mevzuatı bilmediğimden soruyorum size.
İş Bankası'nda CHP'ye ait olan payın, hazineye devredileceği yönünde haberler yine dolaşıyor ortalıkta.
İsveçli iktisatçı Gustav Cassel, (sonradan Nobel Ekonomi Ödülü alacak olan) öğrencisi Gunnar Myrdal'a "Büyüklerine daha saygılı olmalısın, çünkü terfi kararını biz vereceğiz." demiş, Myrdal da "Evet, ama sizin ölüm ilanlarınızı da biz yazacağız." diye cevaplamış.
YanıtlaSilKaynak: https://twitter.com/say_cem/status/1228676564369465344
https://www.dw.com/tr/tl-beklentileri-negatife-d%C3%B6n%C3%BCyor/a-52406186
YanıtlaSilYabanci analistlerin Ekonomi ve Finans kuruluslarinin 2020 yili sonu Dolar-TL beklentilerinin ortalamasini hesapladim cikan sonuc: Dolar Tl yil sonunda 6.71 bandina geliyor.
En yuksek tahminle en dusuk tahminin ortalamasini alacak olursak sayet rakam: 6.75e geliyor.
Bu yil icin Turkiye enflasyonu ile ABD enflasyonu farkindan ileri gelen hesaplamayla Dolar yil sonunda 6.63 bandina geliyor.
Tum bu rakamlarin ortalamalarini alirsak Dolarin yil sonu olarak TL karsisinda 6.70 bandina gelmesi son derece olasi ve normal bir surece isaret ediyor.
Bu durumda Euro TL kurununda 2020 yili sonuna dogru; 7.30-7.41 bandlari arasinda dalgalanmasi da son derece normal bir seviye ve surec.
Tabii butun bunlar siyasi riskler bolgesel gerilimler savaslar vsden arindirilmis surecler dahilinde ele alinan rakamlardir
Slm hocam ben kendimi iktisat üzerin de geliştirmek istiyorum. Bunun için hangi kitapları okumam lazım.
YanıtlaSil