Türkiye'nin Dünyadaki Yeri
Türkiye’nin dünyadaki yeri neresi?
Eldeki geniş veri setiyle konuya ekonomik, sosyal, siyasal göstergeler ve endeksler
açısından bakarak dünyanın bizi nerede gördüğünü saptamamız mümkündür.
Ekonomik Açıdan Durum
Ekonomik açıda Türkiye’nin dünyadaki
yeri özetle aşağıdaki tablodaki gibidir.
Gösterge
|
2018
|
Yayınlayan Kuruluş
|
GSYH
Sıralaması (1 en yüksek)
|
19/191
|
www.knoema.com (IMF verilerinden derleme)
|
Kişi Başına
Gelir (1 en yüksek)
|
72/191
|
www.knoema.com (IMF verilerinden derleme)
|
Enflasyon (1
en kötü)
|
13/176
|
www.knoema.com (IMF verilerinden derleme)
|
İşsizlik (1 en
kötü)
|
19/109
|
www.knoema.com (IMF verilerinden derleme)
|
Görüleceği üzere Türkiye GSYH
büyüklüğü açısından dünyada en büyük ilk 20 ekonomi arasında yer almakla
birlikte bu büyüklüğünü dengeli ve sağlam bir ekonomik güce döndürememiş
bulunuyor. Bunun nedeni ise aşağıda dünya kredibilite haritasından çıkarılabiliyor
(Kaynak: http://www.worldgovernmentbonds.com/world-credit-ratings/)
Bu harita ülkelerin kredi
notlarını gösteriyor. Harita Standard and Poor’s’un değerlendirme notlarına
göre ülkeleri göstermekle birlikte diğer reyting kuruluşları da aşağı yukarı
benzer değerlendirmelere sahipler. Haritadan görüleceği gibi Türkiye, kredi
notu açısından spekülatif not kategorisinde yani çok riskli ülkeler arasında yer
alıyor. CDS primi de son dönemde oldukça gerilemiş olmasına karşın hala en
yüksek ekonomiler arasında bulunuyor.
Sosyal ve Siyasal Açıdan
Durum
Ekonomik açıdan, büyüklüğüyle
orantılı olmayacak bir görünüme sahip olan Türkiye’nin asıl zaafı ekonomi dışı
alanlar olarak ortaya çıkıyor. Aşağıdaki tablo bu durumu sergiliyor (her göstergenin
kaynağı yanında gösteriliyor.)
Endeks
|
2018
|
Yayınlayan Kuruluş
|
İnsani Gelişme Endeksi (1 en iyi)
|
59/188
|
BM Kalkınma Programı (UNDP)
|
Daha İyi Yaşam Endeksi (1 en iyi)
|
35/38
|
OECD
|
Hukukun Üstünlüğü (1 en iyi)
|
101/113
|
Dünya Adalet Projesi (JWP)
|
Yargı Bağımsızlığı (1 en iyi)
|
111/140
|
Dünya Ekonomik Forumu (WEF)
|
Yolsuzluk Algı Endeksi (1 en iyi)
|
91/180
|
Uluslararası Şeffaflık Örgütü
(Transparency International)
|
Dünya Ekonomik Özgürlük Endeksi (1 en
iyi)
|
81/159
|
Fraser Enstitüsü/Kanada
|
Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi (1 en
iyi)
|
130/144
|
Dünya Ekonomik Forumu (WEF)
|
Ekonomik Kırılganlık Endeksi (1 en kötü)
|
1/145
|
BM Kalkınma ve Analiz Bölümü (UNDESA)
|
Dünya Rekabet Sıralaması (1 en iyi)
|
61/140
|
Dünya Ekonomik Forumu (WEF)
|
İş Yapma Kolaylığı Endeksi (1 en iyi)
|
43/190
|
Dünya Bankası (World Bank)
|
Açık Pazar Endeksi (1 en iyi)
|
53/75
|
Uluslararası Ticaret Odası (ICC)
|
Bilgi ve İletişim Teknolojileri
Gelişmişlik Endeksi (1 en iyi)
|
70/167
|
BM Uluslararası Telekomünikasyon Birliği
(ITU)
|
Bütçe Şeffaflığı Endeksi (1 en iyi)
|
58/102
|
Bütçe ve Politika Öncelikleri Merkezi
(IBF)
|
PISA Öğrenci Başarı Endeksi (1 en iyi)
|
49/72
|
OECD
|
Bu tablo; Türkiye’nin ekonomi
dışı alanlarda daha da kötü bir yerde olduğunu ortaya koyuyor. Tabloya göre en
kötü notların hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve yolsuzluk endekslerinde
olduğuna bakılırsa Türkiye’nin yapısal reformlara başlaması gereken alan olarak
hukuk alanı öne çıkıyor. Türkiye’nin en kötü notu ekonomik kırılganlık endeksinde
olsa da bunun temel nedeninin hukuk alanındaki zaafların yarattığı riskler
olduğunu söylememiz yanlış olmaz.
Türkiye, Atatürk dönemi
sonrasında, hep ekonomiye öncelik vererek reform yapmaya çabaladı. Kiminde
başarılı oldu, kiminde olamadı, ama görünümü pek değiştiremedi. Türkiye’nin
reformlara başlaması gereken alanlar demokrasi, hukuk, eğitim, cinsiyet
eşitliği gibi alanlardır. Bugün artık çok daha açık biçimde görülüyor ki ekonomide
yapılacak reformlar ancak bu tablodaki görünümü düzeltecek sosyal ve siyasal reformlarla
birlikte başlayacaksa işe yarayacaktır.
Sonuç
Biz kendimizi nerede görürsek
görelim, nasıl tanımlarsak tanımlayalım dünya bizi yukarıya aldığım
tablolardaki gibi görüyor. ‘Bunun önemi yok, önemli olan bizim kendimizi nerede
gördüğümüzdür’ diye düşünürsek çok yanılırız çünkü dış borcumuz 434 milyar
dolar ve kur artışı enflasyonu en fazla etkileyen unsurların başında yer
alıyor. Bu konuyu ciddiye alıp riskleri düşürmemiz gerekiyor. Ve işte tam o
aşamada konu ekonomiyle sınırlı olmaktan çıkıp sosyal ve siyasal alanlara
geliyor. Çünkü sosyal ve siyasal açıdan zaafları olan bir ekonomide ne risklerin
düşürülmesi ne yatırımcıların devreye girmesi ne de diğer göstergelerin kalıcı
biçimde düzeltilmesi mümkün görünmüyor.
Teşekkürler.
YanıtlaSilSağ olun
SilHocam merhabalar konu dışı olarak bir soru sormak istiyorum cevaplarsanız çok sevinirim
SilFED'in faizleri arttırması yada azaltması gelişmekte olan ekonomileri ne yönlü etkileyecektir neden FED in açıkladığı faizler bu kadar etkili oluyor.
Aynı zamanda FED'in faiz kararları gelişmekte olan ekonomilerin borç ödeme güçlerini ne yönde etkileyecektir
Fed faizleri arttırırsa abd içindeki yatırımcı parasını abd dışına çıkarmak istemez. Garanti kazanç için faize yatırır. Azaltırsa bizim gibi veya kore gibi gelişmekte olan ülkelerde yatırım yapmayı tercih eder. Bu parayla kore gibi ülkeler teknolojik hamle yaparken bizim gibi ülkeler betona yatırır.
SilEllerinize sağlık, ulu önderin dediği gibi tek ihtiyacımız çok çalışmak.
YanıtlaSilBir de ahlâk
SilHocam ahlak derken güzel bir kelime kullanmışsınız.
SilTürkiye'den çocuklara okumak için arada kitap alır(d)ım.
5-6 yaş için bu yaz 70 civarı kitap aldım, çoğu bilinen bir banka kültür yayın evi ve büyük yayın evlerinin kitapları.
Kitabı okuyorum, kitap kahramanı kurnaz tilki, karganın peynirini nasıl aşırmış onu anlatıyor. Okurken olayı değiştiriyorum, tilki karga kardeş benim de karnım acıktı, lütfen peynirinin birazını da benimle paylaşır mısın şeklinde, sonra da tilki nin peyniri olunca karga ile paylaştı beraber paylaşmanın önemini anladılar filan diye.
Başka bir kitabı okuyorum, aç kalan karabatak kuşu, sazanları başka bir göle taşımak için yalan söylüyor, buna inanan sazanları alıp mideye indiriyor. Değiştiriyorum, sazan balıklarına kuş yardımcı oluyor diye.
Nasrettin Hoca hikayelerini açıyorum, bir kaçında yine gerçek Nasrettin Hoca hikayelerinde olmayan, yazarların kendi eklediği cümleler ile kandırma, korkutma, korkutup diğerinin elindekini alma hikayeleri.
Bir başka hikayede yalan söyleyen bir çocuğa ailesi nasıl kızıyor onu anlatıyor. Ben çocuklara yalan kelimesini bile öğretmedim, hep doğruyu söyleyin diyorum.
Başka bir hikayede öğretmen elinde sopa, yaramazlık yapan çocuklara kızmış, öğretmeni kızdırmamanın gereğini anlatıyor.
Okudukça hikayeleri eliyorum, önce ben okuyorum, elediklerimi bir koliye koyup kaldırıyorum.
Bulunduğum ülke pahalı olduğu için Türkiyeden bir arkadaşı ailesiyle bir haftalık tatillerinde evime aldım. 7 yaşındaki çocukları bizimkine abilik de yapar diye bekliyorum. Çocuk en iyi anaokuluna gitmiş, iyi bir ilkokula gidiyor Türkiye'de, ailesi de efendi temiz insanlar. Çocuk sıraya girmeyi bilmiyor, az da olsa markette gördüğünü istiyor tutturuyor. 5 yaşındaki bizimki bir oyuncak ile oynarken, oyuncağı istemiyor, bizimkine gel dışarda oynayalım diyor sonra oyuncağına konuyor, dönüp seni kandırdım, yalan söyledim dışarı gitmiycez diyor. Bizimki bana dönüyor baba kandırmak ne demek diyor. Ailesi farkında bile değil, farkında olsalar engel olacak sözleri söylerler. 10 gün kaldılar ama bir an önce bitse de gitseler diye bekledim.
Geçen sene 4 yaşındaki çocuğu tatil diye ülkeye getirdim, allah belanı versinden, bir kaç tür hakarete kadar ağzından silmek için aylarca uğraştım. Kedi köpek seven çocuğa kadının biri çıkıyor, aman dokunma elini tırmalar aman yaklaşma ısırır, ağaçlık yerden geçen çocuğa aman ormana yaklaşma yaratık gelir... bir sürü gerçek dışı korkutucu laf. Çocuk dönünce bile 3-4 ay ağaçlara yaklaşmak istemedi, yaratık nedir diye sormaya başladı.
Eş dost ile konuşurken, 13 14 yaş çocuklarına bir olay anlatıyorum, çocuklar ana fikri yakalayamıyor. Anlattığımı anlamıyor. Temel matematik bağlantılarını arada yokluyorum, mantık ilişkisini kuramıyorlar.
Pedagojik olarak bu kitaplar nasıl yayılmaya başlamış? İnsanımızın farkındalığının bitmesiyle. İnsanımız öyle kanıksamış ki, artık yazılanın ne olduğunu ve ne mesaj verdiğinin farkına bile varmıyorlar. Toplum işte böyle böyle temelden çökmeye başlar.
Sonra diyorlar ki, çalıyor ama çalışıyor.
Kamuya ait bir kurum başkanı şimdi siyasetçiye yakın firmaların parasını paravan olarak başka derneklere aktarıyormuş.
Millet hala yerinde duruyor, afedersiniz ama oy verdiğiniz milletvekilleri ne işe yarar?
Sizler ne işe yararsınız?
Sene 2017 malum seçim yapıldı, ben sandık görevlisiyim, şüpheli işler oldu, itirazımda hemen beni polis otosuna koyup karakola aldılar. İnsanlara anlatıyorum, görüyorlar, ama hep susuyorlar. Bir değil iki değil, bana da artık gına geldi, malı mülkü sattım, ceketi aldım gittim.
Çok doğru tespitler, tebrik ederim.
SilTürkiye'nin ilk yapısal reformu kafa yapısı ve zihniyet üzerine olmalıdır.
YanıtlaSil-Yargı reformundan avukatlara yeşil pasaportu
-Eğitim reformundan Japonya'daki haremlik üniversiteyi anlayan düşünce yapısı bu ülkeye yargı veya eğitim namına hiçbir şey katamaz
Beyefendi bu haremlik üniversitenin orijini Japonya'da. Türkiye'de ilk ortaya çıksa ortalığı yıkardınız. Bence siz düşünce yapınızı değiştirin.
SilDoğru yazmışsınız bayım.
SilEmrah bey, "Sizin" düşünce yapınız doğru.
SilDini, kültürü, eğitimi, demografik yapısı, dünyayı algılama ve dünya üretimine katkısı, kısacası her şeyi bizden farklı bir kültürle TEK KESİŞTİĞİMİZ NOKTA, KADIN/ERKEK EŞİTSİZLİĞİ..
Sizin noktanız Japonya'nın diğer her şeyini bir yana bırakıp," sadece kadınlar için üniversitesini örnek alınması
Oysa bu konuda Suudi Arabistan da örnek alınabilir, niye tee Japonya örnek alınıyor?
Adsız ve unknownların şaşırtıcı nezaketlerine ad ve soy adlarını da eklemeleri dileği ile..
Fikret DOĞANLAR
DİBE NOT: Sinsilik gibisi yok!
Bu uygulamanın orijini Japonya falan değil,bilip bilmeden yazıp çizmeyin
SilVe evet,ortalığı yıkardık.Üniversite gibi bilim yuvalarında;
"Acaba kimin kızı kimin oğluyla ne yapıyor"
diye düşünen sapık çağ dışı zihniyeti kabul etmiyoruz!
Eğitimi reform bile kurtaramaz. Yıkıp baştan yapmak lazım. Alın size profesör: Yıldız Teknik Üniversitesi profesörü Bedri Gencer, Elazığ'da meydana gelen ve 41 vatandaşımızın ölümüne neden olan deprem için skandal bir çıkışta bulundu. Gencer, depremin Elazığ'ı vurmasını çocuk yaşta evliliğin yasaklanmasına yordu. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bedri-gencerden-skandal-deprem-cikisi-cocuk-evlilikleri-yasaklandi-265814h.htm
SilO adam gerçekten profesör mü?Onu bir araştırmak lazım
SilSiyasal islâmcı kafalar reform yapamazlar, bu kadar basit. Başımızda siyasal islâmcı yöneticileri tuttuğumuz müddetçe tablo her geçen günle daha da kötü olacaktır, nitekim oluyor. Bu durum sadece bizde değil, dünyanın her yerinde geçerlidir çünkü islâm ideolojisi reforma uygun bir ideoloji değildir, hatta her türlü reforma düşmandır. Girdiği bütün ülkelerde mevcut sosyoekonomik yapıyı reforme etmek bir yana sadece deforme etmiştir, bundan sonra da böyle olacaktır. Gün gibi ortada olan bu yalın gerçeği görmek için daha neler yaşanması gerekiyor, bilemiyorum.
YanıtlaSilGençler bu siyasiler ile olmaz diyormus (muhalefet dahil). Bence de çok haklılar. Siyaset kurumu bu kadar kirliyken ancak halisinasyonlar ve büyuk belalar üretir.
SilHaklısınız! Mevcut yönetimin derdi Katar'la birlikte ülkeyi yağmalamak. Reform, ancak hırsızlıktan arınmış bir iktidar tarafından yapılabilir.
Silİslam kadar liberalizm düşmanı olduğun gün söylediklerini ciddiye alabilirim.
SilIslamin oldugu ve girdigi heryer her toplum her ulke sanki Atom bombasi dusmus gibi...
SilIslamda ozgurluk yok.Islam ulkelerinde ortam yok. Kadin ozgur degil. Yok hukmunde! Kadini cirkin etmis cirkinlige mahkum etmis hurriyetini elinden almis hapsetmis bir diyar sozkonusu.
Gelir dagilimi yok. Islam cografyalari fakir ama liderleri onde gelenleri dunyanin en zenginleri arasinda.
Bilim yok bilimsel teknolojik bulus yok. Varsa da ben bilmiyorum. Universiteler neredeyse karsiligi olmayan diplomalarla ruhlarda sinif atladin imaji uyandirma cabasinda birbirleriyle yarisiyor.
Kentler yok kent kavrami yok kentli de dogal olarak yok. Var olan kentlerin her biri Karaci gibi kirli altyapisi bozuk evler gecekondu tarzinda carpik en ufak bir felakette birak felaketi yanginda itfaiye ambulans giremeyecek duzeyde sehirlesme var.
Sanat yok heykel tiyatro resim neredeyse yok hukmunde sanki boyle sanatlar hic yokmus gibi
Karsilikli guven yok toplumlar kendi aralarinda hem toplumsal bazda hem birey bazinda guvensiz herkes etnik koken mezhep tarikat cemaat aile kabile soy sop baglaminda birbirnden guvensizlik temelinde kopmus. Butun bunlari birakin bireyler "bu bana uckagit atar mi tokat yer miyim bundan" havasinda urkekliginde sosyal ilikiye belki ticari iliskiye az sayida giriyor ya da giremiyor. Boyle olunca isbirligi yatirim diyalog uzlasma kavramlari yok oluyor yok humune evriliyor.
Yolsuzluk 1.numara. Haram diye diye agzindan dusurulmeyen islam toplumlari yolsuzlukta adeta birbirleriyle yarisiyor. Yolsuzluk yoksullugu ahlaksizligi piyasa dengesizligini besledikce yolsuzluk daha da bir artiyor.
Mahdut Mesuliyetli30 Ocak 2020 09:22
SilGercek Islam bu degil
Yorumunuza katılmıyorum. Halk tepki verirse bunu mutlaka sandık olarak anlamayın. İktidarın ilk yıllarındaki gibi yapabilirler.
SilAdsız 17:35 bana liberal mi demiş anlamadım, küfretse daha iyiydi :)
SilArkadaşlar, siyasal islama göre hırsızlık ancak onların ideolojileri ile yönetilen ülkelerde ve kendilerinden olanlara karşı yapılırsa suçtur. Bizim gibi estek-köstek sürünen demokrasiler bile onlara göre yıkılması gereken kafir rejimlerdir, kendi kafalarına göre çizdikleri şeri hükümlerle yönetilmeyen ülkeler daru'l harp'tır, malı mülkü ganimettir, hırsızlık değil haktır. Olaya bu gözle bakarsanız ülkemizde yaşananları daha iyi anlayabilirsiniz.
Siyasal islâmın en yakıcı yönlerinden biri cehaleti yüceltmesi, kutsaması, toplumun en cahil kesimlerini toplumun önüne alim diye çıkarıp rol model yapmasıdır. Televizyonlarda alim diye dolaştırılan tiplere bakın, üniversitelerin haline bakın, eğitimin ne noktaya geldiğine bakın. İşte bu, cehaletin kutsanmasıdır. Her ülkede cahiller olur, hatta toplumun büyük kesimi eğitimsiz de olabilir. Bu durumu düzeltmek nispeten kolaydır ama cehalet devlet politikası olarak yüceltilip baş tacı edilirse bununla mücadele etmek çok zordur zira bütün cahiller kendilerini alim zannetmeye başlarlar. Şu anda ülkemizde yaşadığımız en büyük felaket budur.
Siyasal islâmda üretim yoktur, insan hakkı yoktur, evrensel hukuk yoktur, insani olan her şey suçtur. Zaten siysasal islama göre insan sadece kendilerinden olandır, geri kalanlar onlara göre insan değildir. Bu yazdıklarımın hepsinin kutsal kitaplara göre (Kur'an, Kütüb-i Sitte) dayanakları vardır.
Siyasal islâmda millet kavramı yoktur, ümmet kavramı vardır. Bu nedenle siyasal islamcı bir iktidarda kendisi gibi inanan/düşünen müslüman Somalili-Sudanlı-Libyalı, farklı düşünen kendi vatandaşından çok daha değerlidir. Kendi vatandaşı da müslüman olsa bile.
Bu liste daha çok uzatılabilir, kısa keseyim. Ne yazık ki gerçek islâm budur sayın adsız 19:28. Keşke olmasaydı.
21:45 Mahdut Mesuliyetli, BRAVO!
SilHERKES AYILSIN.
Sn Mahdut,
SilBen size siyasal islamdan bir örnek vereyim, siz de başkalarına daha sonra anlatırsınız.
"İstanbulu fetheden komutan ne güzel komutandır, askerleri ne güzel askerlerdir"
diye bir hadisi tüm türk milleti bilir.
Adam, gitmiş Kerbela da peygamber torunlarını kesmiş, yetmemiş kafalarından top yapıp askerlerine oynatmış,
Sonra medineye gitmiş, bulduğu tüm cennetlik sahabeyi kesmiş, kadınlarına sokak ortasında tecavüz etmişler, sahabeden yaşayan 900 kadar kadına tecavüz etmişler.
Ardından Mekke'ye gitmişler, Kabeyi mancınık ile yıkmışlar, ateşli toplar ile yakmışlar.
kabe yanınca şunu demişler, muhammed toprağın altına girmişti, şimdi dini de toprak altına girdi.
Tabi adamın tebaası müslüman ve çok kızgın.
Adamın (yezit) istanbul a sefer yapacağı tutmuş, millet askere girsin, kumandana bu kadar olaydan sonra itaat etsin diye uydurdukça uydurmuşlar hadisleri.
işte bu hadis yezid için ortaya atılan hadislerden sadece birisi. müslüman tebanın gazını almak için üretilmiş. bu gerçeklikten siz düşünün binlerce yıl boyunca siyasal islam neler yaptı neler?
Sn Adsız 18:01
SilBahsettiğiniz Yezid, bildiğiniz gibi Muaviye'nin oğludur ve şöyle demiştir: "Kur'an, islâm yalandır, Muhammed bunu tamamen bizim kabilemize (yani ümeyyeoğullarına) üstünlük sağlamak için uydurmuştur." İlgilenenler, kendisi ile ilgili bu ve benzer detaylı bilgileri Aydın Tonga'nın "Emeviler" kitabında referansları ile bulabilirler.
Bunun önemi nedir derseniz, siyasal islâm dediğiniz şey zaten Emevi düzeninin günümüze uydurulmuş halidir. Peki Emevi düzeni nedir derseniz, islâm peygamberinin kayınbiraderi ve eski vahiy katibi, yani Kur'an yazıcılarından Muaviye tarafından kurulmuş ilkel emperyalist ırkçı Arap devlet düzenidir.
Muaviye bunu tek başına mı kurmuştur? Elbette hayır. Muaviye'yi Şam havalisine vali olarak tayin eden halife Ömer, kurduğu devlete ilk islâm donanması kurma izni dahil (bu sayede İspanya fethedilip Endülüs Emevi devleti kurulmuştur) ölçüsüz maddi-manevi devlet desteği sağlayan da yakın akrabası halife Osman'dır ki bu halife Osman Kur'an'ı derletip son haline getiren halifedir, Ümeyyeoğullarındandır, akrabalarına sağladığı sınırsız destek yüzünden istifa etmesi istenmiş, direnmiş ve kendisine verilen süre sonunda görevinden ayrılmadığı için muhalif bir grup tarafından öldürülmüştür. Öldüren grubun başında da ilk halife Ebubekir'in oğlu, peygamber'in eşi Aişe'nin erkek kardeşi vardır.
Yani demem odur ki siyasal islâm dediğimiz şey, tüm müslümanların yana yakıla şikâyet ettikleri Emevi islâmından başka bir şey değildir. Gerçek islâm budur, geri kalan tüm "islâmlar" sonradan uydurulmuş, islâmi/Emevi-Abbasi akınlarından korunmak için çevre topraklarda geliştirilmiş görünürde islâmi, özde islâmi olmayan inanç sistemleridir. Bunun farkında olmayan ama bu modifiye islâmlardan herhangi birine sahip müslümanlar ise gerçek islâmi uygulamaları gördüklerinde "gerçek islâm bu değil" diye feryat etmektedirler, günümüzde önümüzdeki en büyük paradoks budur.
Ağzına sağlık. Kudurmuşsun milleti.
SilTam hedeflere olasamasak da mevcut olanın en iyisi bu. Yapıcı olmak ve taşın altına elimizi koymak lazım. İslam hayatımızı her alanda etkiliyor. Çünkü müslümanız.
SilTeşekkürler Mahfi Bey. Siz ve sizin gibi birçok aydınımız "adalet" kavramının bir parti adı olmaktan çıkıp hukukun üstünlüğü ilkesini şiar edinerek adil olması gerektiğini dile getiriyor. Hangi partiden olursa olsun hiçbirimiz adalet kavramına inanmıyoruz. Hakimlere ve savcılara, kamu kurumlarına, yardım kuruluşlarına güvenmiyoruz. Yasım sadece AKP hükümetini görecek kadar fakat çocukluğumda insanlar biribirlerine ve kurumlara daha çok güveniyordu gibi hatırlıyorum. Bu doların 6 olmasından çok daha büyük bir kriz. En büyük korkum da başımızdakilerin demokrasi güçlü ekonomi için şart değildir bakınız Çin fikrine daha çok saplanmaları Ulusların Düşüşü kitabında anlatılan bir çok sömücürü devlet bürokratının örneklediği gibi.
YanıtlaSilEğer ekonomik büyümeyle ekonomik kalkınma ve gelişme arasındaki farkları bilmiyorsak Çin demokrasi dışı güç konusunda örnek olabilir. Çin büyük bir ekonomidir ama asla kalkınmış veya gelişmiş değildir. Kalkınma ve gelişme bambaşka şeyler ister ve onlar da büyük ölçüde adaletle, demokrasiyle ve eğitimle olur.
Silhocam her büyüme kalkınma değildir; ancak her kalkınma büyümeyle sonuçlanır.
SilÇin'in kalkınmasını ölçmek yersiz. Siyasi açıdan sosyalizmle yönetilen bir ülke.
SilDevlet vatandaş için değil, vatandaş devlet için vardır düşüncesi hakim. Ee böyle bir ülke için kalkınma kavramını kullanmak doğru olmuyor.
Vatandaş devleti güçlendirmek için var.
Size boşuna sapına kadar batılısınız ve propaganda yapmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz yazmamıştım. Sebebi bu işte kendinizi objektif sanıyorsunuz ama olamıyorsunuz. Kavga etmek için yazmıyorum bunu bende böyleyim.
Bazı davranışlarımızın farkına varıyoruz bir türlü.
çin büyük olabilir, bir numara olabilir ancak dünyayı çine yedirmezler.
Silçin dünyayı istiyorsa savaşa hazır olmalı, öyle bir savaşı da çin kazanamaz.
Türkiye çin yanında olursa, batıya çok yakın olduğu için çin den önce badem ezmesi olur.
Ayrıca çin borcunun nerdeyse tamamı batı ülkelerine, çin ihracatının yüzde 80 ini batı sermayeli şirketler yapıyor.
çin i parayla şişirip şişirip öyle bir vururlar ki bir değil beş çin olsa cin çarpmışa döner, öyle yiyecek börtü böcek de bulamazlar, birbirlerini kesip yerler.
Tabloya bakınca potansiyelinin altında kalmış bir ülke görüyorum.
YanıtlaSilPotansiyelin ne olduğu biraz karışık. Eğer bu ülkenin potansiyeli mevcut durumdan yüksek olsaydı bu durumu iyiye götürmeye çabalardı.
SilHaklısınız hocam. Sadece görmek istediğimizi görüyoruz bazen.
SilPotansiyelimiz yüksek kelimesi siyaseten uydurulmuş bir büyülü kelimedir. Herkesi tatlı bir rüyaya sarar.
SilPotansiye kelime anlamı ile az bir efor ve kaynak ile yüksek bir getiri üretebilecek sistemi belirtir.
Ülkeler için ise az bir kaynak yatırımı ile hazır olan ülke yüksek katma değer üretir.
Dünyada potansiyeli yüksek ülkeler, Norveç, Kuzey Avrupa, İsviçre, Almanya, Amerika, Çin, Japonya gibi ülkelerdir. Bunlara dışardan kaynak verirseniz daha fazla verim alırsınız. Misal Çin bir yatırırsınız dünya çapında üretim yapan fabrika sahibi olursunuz, Amerika bir yatırırsınız dünya çapında satış yapan markanız olur, endonezya, bir yatırırsınız, büyük bir üretim üssü kurarsınız.
Türkiye de böyle bir imkan yoktur, yatırırsınız geri alamazsınız.
Türkiye için potansiyelinin altında kalmış değil, Avrupaya yakın olması sebebi ile potansiyelinin üzerinde bir yerde duran ülke demek doğrudur. Batı sermayesi Türkiyeden çıkarsa, millet birbirini yer ülke içinde.
Sn emreozk, peki türkiyenin potansiyeli nedir?
SilMesela Batı Avrupa nın biraz altında olan yıllık 40 bin euro kişi başı gelirden hesap edip,
3.2trilyon dolarlık ekonomi midir diyeceğiz?
Sevgili Mahfi Hocam , sizin en net ve sık belirttiğiniz görüşünüz uzun zamandır yapısal reformların başlatılması yönünde. Bu kolay kolay olmayacak gibi görünüyor peki sizce nasıl bir kırılma yapısal reformları artık zorunlu kılar ?
YanıtlaSilSaygılarımla
Umut Demircan
Giderek zorlaşıyor gibi çünkü insanlar mevcut durumu bu ülke için veri kabul etmeye eğilimli hale geldiler.
SilEğer yeterince yavaş bir şekilde toplumu yozlaştırırsanız halk açlıktan ölse bile karşılık vermez
SilCanlı kurbağayayı haşlama çok klişe olacak ama yazalım yine buraya
İç savaş veya yeni bir devlet kurmadan yapısal reform olmaz. Tabi yeni devleti kimlerin kuracakları önemlidir.
SilOsmanlıdan TC ye geçişte, Osmanlıdan Yunanistan a geçişte, Osmanlıdan Mısır a geçişte kurucu kadrolar önemli yer aldılar.
Bunlar arasında en şanslısı TC oldu. Aralarında Osmanlıdan kalan yetişmiş insan kaynağı en çok Türkiye Cumhuriyeti kurucu kadrolarında bulundu. Yunanistan ve Mısır bu yüzden çok çektiler. Eğer istanbul Yunan elinde olsaydı, şimdi Türkiye ile Suriye arasında bir fark olmazdı, kurucu yetişmiş insanlar büyük ihtimalle Yunan tarafında kalırdı.
Durumunu sonradan avantaja çevirebilen de Yunanistan oldu.
Yapısal reformlar Türkiye de başlamaz, Türkiye batı devletleri batırmak isteyene kadar böyle sürünür gider, bölüşmek isterlerse önce iç savaş sonra BM güvenlik gücü sonra da bölüşen ülkelerin askerleri gelir. Bu işler böyledir.
Petrol yok, doğal gaz yok, altın yok, elmas yok. Bıraksalar, vizeyi alsak çoğumuz 2 dakika durmaz. Rusya hali hazırda sıcak denizlere indi. 3, 4 yer var işte uçak kaldırıyorlar, silah yığmışlar. O da onlardan çok bize yarıyor.Yahu kim Türkiye'yi ne yapsın? Bizim dünyadaki yerimiz, yapmamız gereken şeyler belli de işte birilerinin işine gelmiyor.
SilBu kadar abartmaya gerek yok illa savaş çıkmak zorunda değil. Altı üstü hukuk ve eğitim reformu yapacağız. Saltanatı kaldırıp cumhuriyet kurmuyoruz =) Dünyada reform yaparak kalkınan onlarca örnek ülke var.
SilSn 1041, tam da yazdığınız gibi, saltanatı kaldırıp cumhuriyeti kurmaya çalışıyoruz.
SilŞu anda saltanat var.
Dünyada reform yaparak kalkınan onlarca ülke malesef yok, topu topu 8-9 tane var.
Altı üstü hukuk ve eğitim reformunu ülke 250 yıldır yapmaya çalışıyor.
Abartmaya gerek yok, Tuzlaya gidiyorum, çoğu kişi Arnavut göçmeni, bulgar göçmeni.
Ülkenin içinde milyonlarca Suriye göçmeni, yüzbinlerce Irak, Afgan göçmeni.
Bu kadar adam bu ülkede nasıl beslenecek, siyasette katılımcı olacak, huzurla eğitim alacak?
Yine çok güzel bir yazı olmuş hocam emeğinize sağlık.
YanıtlaSilMahfi Bey, yine bize kristal bir ayna tutarak gerçeklerle yüzleşmemizi sağlamışsınız.
YanıtlaSilÖncelikle işe gerçeklerle yüzleşmekten başlamamız gerektiğini düşünüyorum. Problemi tam olarak anlamadan gerçekten çözmemiz mümkün değil. Yanlış çözümler, çözdüğümüzü zannettiğimiz problemleri hep büyütmekten başka bir işe yaramadı maalesef. Artık basiretli olmamız gerekiyor. Tavsiyelerinize katılmamak mümkün değil. Saygılarımla, Teşekkürler.
Herkese iyi günler. Bu yorumda hemen her yazının altında çoğu gereksizce sorulan soruları cevaplarıyla özetleyeceğim. Önem sırasına göre değil aklıma geldiği ölçüde yazacağım.
YanıtlaSil1) Hocam dolar, altın vb. ne olur?
Cevap: İçinde bulunduğumuz şartlarda sağlıklı kur tahmini yapılamaz. Ayrıca hocamız yatırım tavsiyesi vermiyor.
2) Hocam borsa ile ilgili bilgi verebilir misiniz?
Cevap: Borsa, hocamızın derin bilgi sahibi olduğu bir konu değil.
3) Hocam ama kısa vadede ne yapmamız gerekir?
Cevap: Kısa vadeli önlemler kısır döngü yaratır. Kısa vadeleri uç uca eklersek uzun vade olur.
4) Hocam hala TÜİK vb. kurumlara güveniyor musunuz? Bu analizlerinizi ne derece doğru yapar?
Cevap: Hocamız kullanıyor çünkü elde başka veri yok. Sadece hocamı değil IMF, OECD, WEF vb. kurumlar da kullanıyor. Ayrıca hocamızın mantığı şudur: Veriler yanlış osla da trend doğruyu gösterir.
5) Hocam X kişisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Hocamız kişilerle değil sistemle ilgilenir.
6) Hocam ekonominin başına siz veya sizin gibiler bulunsa keşke.
Cevap: Sistem düzelmeden kişilerin etkisi olmaz.
7) Hocam siyasete girmeyi düşünmüyor musunuz?
Cevap: Düşünmüyor.
8) Hocam neden televizyona çıkıp bunları söylemiyorsunuz?
Cevap: Hocamız zamanında yapıyordu ama malum nedenlerden programdan çıkarıldı. Ayrıca böyle konularda televizyon kısıtlı bir kitleye hitap ediyor, hocamız buradan daha çok kişiye ulaşıyor.
9) Hocam bıkmadınız mı?
Cevap: Hocamız bıkmaz arkadaşlar.
10) Hocam hâlâ umudunuz var mı?
Cevap: Umut her zaman vardır.
11) Hocam yorumumu neden yayınlamadınız?
Cevap: Yüksek ihtimal hakaret içeriyordur, düşük ihtimal gözden kaçmıştır. Hocamız da insan.
12) Hocam katılım bankacılığı ve kâr payı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Kâr payının faizden farkı yok. Böyle bir sistem var çünkü buna talep var.
Muhtemelen daha fazla vardır, benim aklıma gelenler bunlar.
Iktisatta (ve siyasette) 'sistemler'i var eden ve yok eden; insanlardir.
SilInsan (kisi) faktörünü yok sayarak analiz yapmak; eksik ve hatali sonuçlar verir.
Mahfi bey, bunu hep atliyor.
Ne kadar para, o kadar demokrasi.
YanıtlaSilPara yoksa, demokrasi de yok.
Demokrasi olmadan da para olmuyor sayın adsız 10:48. Siz demokrasiden uzaklaştıkça demokratik ülkeler, kuruluşlar da sizden uzaklaşır. Beğenin, beğenmeyin, kızın kızmayın ama para da güç de bugün sizden bin kere daha demokratik batı dünyasında. Oradan uzaklaştıkça kasaları boşalmış bir merkez bankası, kamu bankaları ve bir süre sonra kesekâğıdına dönüşecek banknotları basacak darphanenizle baş başa kalırsınız.
SilSaudi Arabistanda para cok ama demokrasi yok. Hindistanda para nispeten az (resmen fakir ulke) ama gayet iyi yerlesmis bir demokrasi var. Tezin curutuldu.
SilKlâsik sömürge olmayı kabul eden bir liboş daha. Para aksın yeter ne güzel
SilDünyaya illa kapitalist kafayla bakmamız gerekmiyor. Kendimize ait bir model çizebiliriz. Hem dünyayla rekabet edecek hem de değerlerimize uygun.
SilPara Katarlı Araptan akıp İstanbul'un, Trakya'nın, Ege'nin, Akdeniz'in en güzel yerlerini kapatınca yerli ve millisin, batıdan kalıcı yatırım olarak gelip istihdam yaratınca, ülkeni kalkındırınca sömürge olmaya hevesli liboş. Bak, vakti zamanında dedeleri topraklarını siyonist kuruluşlara satan yerli ve milli Filistinliler şimdi ne vaziyette hacı, şu saksıyı çalıştırın biraz.
SilHangi kurumsal kapasite ile model kuracağız? Kızılay'ın vergi kaçırmaya (pardon kaçınmaya) aracılık edildiği bir ülkede hiç bir model kuramazsınız. Bizim modelimiz anca katılım bankası gibi olur. Faizin adına kar payı deriz yeni model kurduk sanarız.
Silİslamcıların ağzından ne zaman batı sermayesi karşıtlığı duydun?
SilBatı yatırımları ülkeyi hiçbir zaman kalkindirmadi. İstihdam yarattı o konuda haklısın.
Bu bloğu takip eden herkes seni taniyor Mahdut. Senin gibi olmayan herkese İslamcı muamelesi yapmayı kes lütfen.
Sen bunu bitirersen söz bende herkese liboş demeyi keserim.
Ama bloğu kısır döngüye çeviren ilk kişi sensin ne yazikki. Senin yüzünden sen şucusun bucusun diye konuşmak zorunda kalıyoruz. Biliyorum ki ben yapmasam ilk fırsat bulduğunda sen yapıyorsun.
biz türkler de araplar gibi olduk para gelsin de nasıl gelirse gelsin. orta doğuluymuşuz aslında. para varsa her şey var her şeyi biliyorsunuz para yoksa hiçbir bilgin yok yani paran kadar bilgilisin paran olmadığı kadar cahilsin mentalitesini hemen kaptı bu halk. ne güzel değil mi?.yeni türkiye!.hiç bir bilgisi olmasa da herkesin her şeyi bildiği diyardır yeni türkiye!.
Sil12:34 Hacı, senin bir kuyruk acın var da hangi mesajdan anlayamadım gitti :)
SilBu blog Mahfi hoca'nın kendisine yazılar yazdığı bir blog, yorumları da uygun görürse o yayınlıyor. Eğer bir gün benimkileri yayınlamamaya başlarsa anlarım ki yanlış bir iş yapıyorum, o zaman kendime çeki düzen veririm ama senin gibi ne dediği, ne olduğu belirsiz tipleri fazla ciddiye alamıyorum, kusura bakma. Bana ne istersen onu diyebilirsin, sıkıntı yok, beni kategorize etmeye çalışıp bir türlü becerememek seni mutlu ediyorsa aynen devam et ama ben senin yerinde olsam o zamanı üç-beş kitap okuyup anlamlı yorumlar yapabilir hale gelmek için harcardım. Şu halinle tepedeki saksıya toprak doldurup çiçek eksen daha yararlı olur, en azından çevrene bir güzellik katarsın :)
Sayın adsız 12:34 kardeşim, tam da soruna parmak basmışsın. Ben hiç İslamcılardan batı sermaye karşıtlığı duymuyorum. Çoğunluğu Alman, ABD, Fransız, Hollanda ve İngiliz bankalarından olmak üzere 400 milyar usd borç alıp ülkece bir güzek yedik. İslamcıların batıdan borçlanmaya hiç itirazını görmedim. İsteseler buna engel olurlardı. Peki bu 400 milyar dolar elimizi kolumuzu batıya karşı bağlamıyor mu? Bağlıyor. Bağlayacağını bile bile borçlanıyoruz. Sonra yok Almanya Deniz Yücel'i ajan olarak gönderdi ülkemizi bölmeye çalışıyor, yok Brunson ajan ABD ülkemizi bölüyor. Hollanda, Fransa, İngiltere zaten bölücü. Bu edebiyatı yapıyoruz. O zaman bölücülerden borç para almayacaksın. Zaten bugün ajan dediğimizi yarın serbest bırakıp ülkesine gönderiyoruz. Bu edebiyat çok sıktı herkesi.
SilSıradan bı ekşi sözlük veledisin sıktın artık.
SilBırakta millet yorum yapsın görgüsüz hocanın bile yazı altında 2 yorumu varsa senin 50 tane oluyor. Kalk ekran başından biraz hava al gerçek insanlarla tanış. Bu kadar nefret bitirir adami.
Sayın Adsız 15:40
SilBatı sermayesi birkaç şekilde gelir ama ben iki uç örneği vereyim, islâmcıların hangilerine taraftar olduğuna, hangisine karşı olduğuna da siz karar verin:
1- Ciddi ve büyük firmaların yaptıkları, büyümeye, istihdama katkı sağlayan, ülkenin gelişmesine ve medeni dünya ile entegre olmasına, haliyle de yargısından sosyal hayatına kadar kendisine çeki düzen vermesine katkı sağlayan doğrudan büyük yatırımlar...
2- Ulu Hakan Sultan 2. Abdülhamit han'ın yaptığı gibi Filistin topraklarını Rothschild ailesine rehin bırakarak Galata bankerlerinden borç alınan paralar...
https://www.kitapyurdu.com/kitap/rothschildler-ve-osmanli-imparatorlugu/424957.html
mahdut bey, türkiye özellikle son 10 yıldır zaten rothschild hanedanlığının kontrolündedir. 2010 öncesindeki politikalara bakarsanız abd ve rockefeller ağırlığı görürsünüz sonrasından bugüne bakınız ihvancı politikalarla rothschild finansörlüğündeki İngiltere politikalarını görürsünüz hükümet politikaları olarak!. türkiye üzerinde hala sert rothschild-rockefeller rekabeti vardır.
SilMahdut Mesuliyetli
Silkendine GEL
Adsız 16:59
SilO aile, bu aile değil önemli olan. Batı'ya meydan okuyoruz adı altında ülkeyi parsel parsel rehin bırakarak kimden borç alırsanız alın sonuç değişmez. Bunu Osmanlı imparatorluğu ile gördü, yaşadı bu topraklar. Zaten Arap sermayesi dediğiniz de 5-10 batılı ailenin kontrolündedir. Sağdan soldan işgal altındayız, bizim hacılar halâ batıyla cenk ettiklerini zannedip ülkenin ipini çekenlere kayıtsız şartsız destek veriyorlar, bunları söyleyenleri de vatan haini falan ilan ediyorlar.
Adsız 16:15
SilO troll maaşları bizim vergilerden ödeniyor, yok öyle yattığın yerden para kazanmak. Çalış biraz hacı, kötü alıştırmışlar sizi :))
hocam tablo cok net teşekkürler bu ülke daha iyi tablolara laik lütfen her kez birşeyler yapsın
YanıtlaSilYapıcı yorumunuz için teşekkür ederim. Şu an yapabileceğiz gençsek kendimizi geliştirmek, tecrübeliysek deneyimlerimizi gençlere aktarmak ki Mahfi Hocam zaten onu yapıyor. Yoksa mevcut seçim sistemiyle iktidar değişse de reformları yapacak hükümet gelmeyecektir çünkü oy kullananların talepleri farklı.
SilHocam, tablonuzda Yolsuzluk Algı Endeksinde sıralama ile skor karışmış sanırım. Sıralamada 180 ülke içinde 91 deyiz. Skorda 100 üzerinden 39 dayız.
YanıtlaSilTabloda skor değil sıralama yer alıyor.
SilHocam , tablonuzda 91/100 yazıyor, 91/180 olması lazım değil mi? Keşke 91/100 olsaydı ama nerdeee
SilŞimdi anladım, sağ olun hemen düzelttim.
SilHocam teşekkürler, elinize sağlık. Derli toplu ve anlaşılır bir tablo. Ülkenin durumu ne yazık ki pek iç açıcı görünmüyor. Veriler 2018 yılına ait. 2019 yılı verileri biraz daha olumsuz sanki. 'Turpun büyüğü heybede' mi?
YanıtlaSilHaklısınız bozulma artıyor. 2019 henüz hepsinde tamamlanmadığı için 2018 verilerini aldım.
SilBu bloğa kendi açık adımla yorum yazmaya korkuyorum. Allah biliyor ya kendim için değil. Başıma bir iş gelir de yaşlı anam-babam üzülür diye. Sanırım en acı olan bu.
YanıtlaSilEn kötüsü bu. İnsanların korkudan kendi kendisine sansür uygulaması. Blog sahibinin yerine koyun bir de kendinizi.
SilSoyadınızı içselleştirdiniz galiba. Çok azaldı sizin gibiler. AİHM bile kurtarmıyor artık insanlar iyice sindi.
SilSimdi anladin mi hukukun ustunlugu skalasinda neden 101/113 sirada oldugumuzu?
SilMahfi Hocam arkadaş yazınca aklıma geldi. Bu blogda yazdığı yorumdan dolayı ceza alan ya da kovuşturma geçiren oldu mu?
SilMahfi Hocam arkadaş biraz abartmamış mı? Yasalara uyduğumuz sürece herkes istediğini yazabilir. Bu aralar böyle yorumları çok görüyorum. Bir şey mi oldu acaba blog içinde?
SilTwitter üzerinden gerçek isimlerini kullanmadan yazı yazanların psikologlar tarafından bir vaka olarak araştırılması gerekir.
SilBu blogda yazan, yorum yapan hiç kimse ne soruşturmaya uğraďı ne de ceza aldı.
Silhttps://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/nur-yuzlu-ihtiyar-5601929/
Silaçık adıyla görüşlerini açıklayanların başına neler geldiğini Yılmaz Özdil anlatmış.
Değerli hocam iyi günler. Sizi seven sınıfınızda ders almamış ama ders alsaydı en büyük ödüllerden biri olarak gören yazılarınızı okuyan öğrencinizim. bir sorum olacaktı. kemal derviş in türkiye ekonomisinine katkısı olmuş mudur? bankacılık sisteminin sağlam temellere oturtulması gibi. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilTürk toplumu isim koymayı seviyor. Kemal Derviş'in uyguladığı program onun adına mal edilmiş olsa da aslında A'dan Z'ye bir IMF programıdır. Kemal Derviş, programın uygulayıcısıydı. Ve başarıyla uyguladı. Türkiye, ciddi bir krizden kısa sürede çıktı.
Silhocam derviş üzerinden uygulatılan ımf programı türkiyenin cari işlemler açığını patlattı. düşük kur-yüksek reel faiz uygulamasıyla ithalat cenneti olduk. tasarruf açığımız büyüdü. dış dünyanın tasarruflarına bağımlılığımız çok arttı. yanlış programdı ama aşırı finansal genleşmelere bağlı olarak bu yanlış politika finanse edildiği için iyiymiş gibi göründü. türkiye asla krizden çıkmadı. bilakis üretim krizini iyice büyüttü. istihdam krizini büyüttü. sıcak para tüm defoları geçici olarak kapattı. kurlara faizlere yansıyınca kriz diyoruz. oysa ekonomi yıllardır krizdedir.2001 de de sıcak para bulununca krizden çıktık denildi. krizden çıkılmadı daha büyük krizler için zemin yaratıldı.
SilKemal Dervis programi tipik bir IMF programidir. IMF programlari da ziyadesiyle Ortodoks Iktisadi programlardir. IMF programlari genel olarak; Oncelikli hedefler harcamalarin kisilarak ucretlerin dondurularak ozellestirme yapilarak vergi icadlari ve artislari yapilarak Siki mali Butce dengesini gozeten buna uygun hukuki alt yapiyi olusturan cari dengeyi yuksek reel faiz yuksek reel kur denklemninde cozmeyi amaclayan programlardir.
SilKemal Dervis programi 2001 Nisan ayinda baslamis programdir. Kemal Dervis programi sayeisnde Turkiyede 2001 yilinin kasim ayindan itibaren kurlar istikrara kavusmus piyasa faizleri de dusmeye baslamistir. 2001 yili itibariyle Turkiye cari fazla veren bir ekonomi olmustur. Bu program sayesinde cuzi bir cari acikla 2002de buyume hedeflenenin ustunde olusmustur.2003den itibaren Butce dengesi belirgin sekilde duzelmis Programin Ilerleyen yillarinda hedeflenen tek rakamli enflasyon rakamlari belirmistir. 2005 yilibasi itibariyle program, 2001 sartlarinda onceden belirlenen hedeflenen bir cok veriye fazlasiyla ve hatta bazi hedeflere de cok erken ulasmistir. Program 2005 yili basi itibariyle hem anlasma bakiminda hem iktisadi gercekler piyasa dinamikleri bakimindan miyadini doldurmustur. Bunu hem bugun hem de o gunlerde bir cok ekonomist dile getirmistir. Boylesi bir imf ortodoks programi sonrasi Yeni bir yapisal reforma dayali programa ihtiyac varken, o donemin siyasi erkleri tercihen programi ozellikle 2006dan sonra gevseterek uygulamayi secmistir.Bu durum bizi dolayli vergiler yoluyla ic maliyetleri arttirarak butce disiplini saglamaya bunun uzerinden dis konjokturun de etkisiyle faiz oyunlariyla salt faiz politikasi ile ekonomiyi yonlendirme kolayciligina itmistir.Bu da Kemal Dervisin uygulamya koydugu programin yasayla olusturdugu "Merkez Bankasi Bagimsizligi" kavramini zamanla deforme etmistir.
Mahfi Hocam hükümet tarafından IMF Türkiye'nin içişlerine karıştığı şeklinde itham edildi. Keza IMF'ın Türkiye'nin çıkarlarına değil para babalarının(artık kimse onlar) yararına çalıştığı şeklinde toplumda da algı yaratıldı. IMF ve Türkiye ilişkisi için ne söylersiniz? IMF gerçekten devletlerin içişlerine karışır mı? IMF'ın yararına çalıştığı devlet kurum veya şahıs var mıdır?
SilKemal Dervişin ne kusuru var?
SilProgram çoğu hedefine ulaşmıştır, adam programı toplasan 14-15 ay uygulamış, sonrasında da iktidar değişmiştir.
Seçimde bile sıkı bütçe uygulandığı için tüm meclis partileri seçimleri kaybetmiştir.
2005 yılı sonrasında Kemal Dervişin de yapılması lazım dediği yeni düzenlemeler ve ayarlar programa konulmamıştır.
Koymayan iktidar da Akp iktidarı ve ekonomi sorumlularıdır.
Program dünyaya verdiği güven ile Türk tarihinin en büyük yatırımlarını çekmeye başlamıştır ülkeye.
Ülke daha önce hazırlanan yapısal gelişimler ile AB üyeliğine tam üye olmak üzere siyaseten AB sürecine başlamıştır. Bu süreci donduran da akp iktidarıdır.
Merkez bankası bağımsızlığı, bağımsız kurullar, özerk bankalar vs hepsi ortadan kaldırılmıştır.
Türkiye 90 yıllara geri dönmüştür.
Düzelmesi için tekrar bir kriz, zorla yine bir IMF programı, iktidar değişimi ve yeniden reformların ele alınması gereklidir.
Kemal DEVİLSH'in 2 şapkası vardı:
Sil1.Teknokrat; davet edildi, dışarıdan bakan yapıldı ve acı reçeteyi yani olması gerekeni yazıp uyguladı..
2. Siyasetçi; Rahmetli Cem İpekçi'nin kurduğu/kuracağı partinin içerisinde olacakmış gibi davrandı, olmadı/olmak istemedi ve bu günlere geldik.
Belki, acı reçeteyi yazan olarak yıpranmak istemedi.
Bilerek ya da bilmeyerek siyasi dengeyi bozdu.
O dönem öncesinde ve sonrasında Türkiye'de olmadığı için, "O dönemi bilen ve heyecanı bizzat yaşayan olarak, aklım hep komplo teorisine kayıyor.
Biz, aslında 2002 krizi ile küme düştük.
Şimdi fark ediyoruz..
F. B. Doğanlar
DİBE not: Çağrım her kese..
Lütfen gerçek isim ve kimlikle yorum yapın.
Kemal Dervisin uygulamya soktugu tipik bir imf programidir. Bu programlar ortodoks temelli iktisadi anlayisa dayalidir. Kelimenin tam manasiyla Ekonomik istikrar programidir. Aci recetedir. Bu turlu tipik imf programlari ortalama 3 yil ile en fazla 5 yil surer. Iktisadi hedefler tuturulduktan kamu dengesi enflasyon ekonomik istikrar guven saglandiktan sonra yapilmasi gereken IMF ile daha gevsek ama onun gozetiminde onun verdigi destekle yeni bir program yapmak piyasalarda guveni tazeleyerek kendi ic dinamiklerimiz dahilinde "Yapisal Reformlar" adi altindan hukuk egitim sanayi tarim demokrasi vs alanlarinda kalici reformlara girismektir.
SilTurkiye, Kemal Dervisin programini basariyla uygulamis sonucunu almistir. Hedeflerine ulasmistir. Kemal Dervis programi iyi midir kotu mudur tartismasi bir yana boylesi IMF turu ortodoks iktisadi progragmalardan sonra yapilmasi gereken Yapisal Reformlara peyder pey baslamak olmaliydi. Onun da tarihi en erken 2005 en gec 2010 araligindaydi. yani 2005-2010 arasinda Yapisal Reformlara baslanmaliyidi. Yani Kemal Dervis turu IMF ortodoks ekonomik programlarinin basarisi Yapisal reformlarla taclandirilicakti. Maalesef 2005-2010 arasinda bu yapilmadi. Bu firsat kullanilmadi halbuki konjokturel olarak bu tarihler arasinda dis dunyada Turkiyeye destek tam dis dunyada finansal guven para ise neredeyse fulldu. Biz ise sadece faiz oyunlariyla ozellikle de 2010den sonra faiz indirerek ekonomiyi yonetebilecegimizi dusunduk. Hos bu durum bizi bir sure idare etti. Ama 2014den sonra artik idare etmemeye basladi ve geldik suandaki duruma.
Kemal Derviş, neoliberal politikaları iyi bilen bir isimdir.
SilTürkiye de o dönem bu konular üzerinde kalem oynatabilecek iktisatçı sayısı az olduğu için, ve Türk devleti kadroları bu ekonomik düzene hazır olmadığı için ülke malesef başaramadı.
Bunun sorumluluğun şu veya bu diye kişilere atmamak lazım. Türk toplumu ekonomik yapı olarak dünya rekabetine tekstil dışında hazır değildi.
Her yazınızı dikkatle, özümseyerek ve anlayarak okuyorum.sizi geç tanıdığım icin kendime kızsamda daha çok okuyarak arayı kapatıyorum. Teşekkürler
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
SilMerhaba değerli hocam
YanıtlaSilBirde trend yön sürekli geriye doğru. Örneğin GSYH bazlı sıralamada 17.likten 19'geriledik. Diğer endekslerde de durum farklı değil sanırım. En azından düşüş durdurulsa dahi başarıdır. Bazen yerinde saymak yani durumu ve konumu koruya bilmekte başarıdır.
Emeğinize sağlık teşekkürler.
Evet maalesef dediğiniz gibi düşüşler söz konusu.
SilHocam bence en kötüsü pisa verişi, yani geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızda da maalesef ışık yok .
YanıtlaSilSanki orta yaş ve ileri yaştakilerde ışık var da, çocuklarında ışık olsun.
SilPisa da ortalama düzeyde olmamız demek, dolaylı yoldan Türk aydınının da,
Türk akademisinin de, Türk ileri gelenlerinin de dünya genelinde orta düzeyde olması demek.
Pisa testinde en yüksek puanları alan ülkeler sıralaması yine
Dünyanın entellektüel birikimine bakınca da aynısı.
Butun endekslerde kotu oldugumuzu biliyordum da en sok edicisi ekonomik kirilganlik endeksinde 1. olmamiz.
YanıtlaSilOnu da en ufak oynaklıkta TL'nin en hızlı değer kaybı yaşayan para olmasından çıkarıyorlardır muhtemelen.
SilBu arada, GSYH siralamasi kendi basina pek fazla birsey ifade etmiyor. Mesela Hindistan, Endonezya, Brezilya, Meksika hepsi siralamada Turkiye'nin uzerinde yer aliyor. Bunun sebebi nufuslarinin kalabalik olmasi. Hanginiz Turkiye yerine bu ulkelerden birinde yasamak isterdi (Brezilya'yi tercih edebilecek genc erkek okuyuculari haric tutuyorum).
YanıtlaSilBrezilyalı gençler de Türkler gelsin diye göbek atıyor, bekliyordu.
Silhocam, rahmetli gazi mustafa kemal Atatürk ün uyguladığı karma ekonomik model ila j.maynard Keynes in iktisat modeli arasında benzerlikler ile farklılıklar nelerdir?. rica etsem kısa da olsa değinir misiniz?.
YanıtlaSilAtatürk'ün uyguladığı iktisat politikalarını Keynes ile ilişkilendirmek bence çok doğru değil. Keynes'in önerdiği politikalar daha çok sanayileşmiş ülkelere yönelik ve bu ülkelerin yaşadığı makroekonomik sorunlardan çıkış reçetesi sunuyor. Atatürk'ün Büyük Buhran öncesi ve sonrası uyguladığı politikalar farklılık gösterse de amaç oldukça geri kalmış bir toplum olan Türkiye'de yerli bir burjuvazi, sermaye yaratmak. Yani, Keynes modeli teknik bir iktisadi modelken Atatürk'ün modeli bir varoluş mücadelesi.
Silbenim yukarıdaki soruma lütfen hocamız sayın eğilmez cevap versin bir başkası değil.rica ediyorum.
Silhayır atatürkün uyguladığı politika bir karma ekonomik modeldir. devleti direkt ekonomiye dahil eden ve devleti ana motor yapıp özel sektörü yani müteşebbisleri de tali motor haline getiren genişleyici maliye politikalarına dayalı üretim kadar para arzını hedefleyen düşük enflasyon artışının olduğu yüksek istihdama dayalı tasarruf artırıcı büyüme modeliydi. devleti ve onun organizasyonel gücünü ön plana alan yanlarıyla Keynes benzeri yönleri olan bir modeldi dikkatinizi çekiyorum bir modeldi salt geçici bir politika değildi. ama tabi piyasacılığı kutsayan ve dünyayı borç bataklığına sokan neo liberallere bakarsan geçici idi konjonktür gereğiydi oysa m.k.atatürk liberalizmi deneyimledi ve liberalizmin istenilen ölçüde artı değer yaratmadığını gördü. bu yüzden de devlet kapitalizmi olan sosyalizmi ön plana çıkardı.
SilBence 21:19 un yanıtı mükemmeldi.
SilKeynes, devletin harcamaları artırmasını, özel sektörden mal ve hizmet talep etmesini istedi.
SilTürkiye'de özel sektör yoktu o dönem, devlet harcamasını karşılayabilecek. Türkiye de sermaye de yoktu, Türkiye devlet eli ile bir şeyler üretmeye çabaladı.
Üretilenler o dönem için acil ihtiyaçlar olan, şeker, pamuk, dokuma, kumaş, demir çelik, bez gibi Avrupa ülkeleri için çok geride kalmış sanayilerdi.
İkisini bu açıdan kıyaslamak anlamlı değil.
Keynes in ülkesinde ekonomi durmuş, özel sektör durmuş, işçi alamadığı için fabrika üretemiyor, fabrika işçi çıkarıyor, işçi daha da az alıyordu.
Türkiye de ekonomi yoktu ki!
adsız sen de tıpkı 16:06 gibi tipik basmakalıp neo liberalci tayfa gibi bakıyorsun da ondan 21:19 un yanıtını üstelik mükemmel bulmuşsun. yani mükemmel ezberi mükemmel anlatmış pardon yazmış oldu.
SilAdsız 17.04 verilen cevabı beğenmediysen niye beğenmediğini ifade et. Beğenmedim diye sıvışmak kolay ne de olsa !
Sil"Biz kendimizi nerede görürsek görelim, nasıl tanımlarsak tanımlayalım dünya bizi yukarıya aldığım tablolardaki gibi görüyor. ‘Bunun önemi yok, önemli olan bizim kendimizi nerede gördüğümüzdür’ diye düşünürsek çok yanılırız." Hocam elbette dünya bizi bu şekilde görüyor. Şunu unutmayalım ki aynı yabancılar Çanakkale Savaşında Türkler yamyam diye propaganda yapmışlardı. Türkiye kurtuluş mücadelesini verirken kemalist millici subaylardan Anadoludaki çapulcular olarak bahsetmişlerdi. En son uluslararası hukuka aykırı şekilde sözde Ermeni soykırımı ile Türkiye'yi mahkum etmek istiyorlar. Doğu Akdenizdeki meşru haklarımızı gaspetmek istiyorlar. Türkiye kendi içinde demokrasi, insan hakları, liyakat gibi konularda sorun yaşayabilir ancak burada siz dahil bütün arkadaşlar Atatürk örneğinde olduğu gibi ülkemizi aşağılayan, haklarımızı gaspetmek isteyenlere karşı birleşmelidir. Bu birleşme eleştiri hakkından vazgeçmek anlamına da gelmez. Birleşmeliyiz ki 100 yıl evvel barbar diye nitelendirdikleri bu ulustan Atatürk önderliğinde tokat yiyenler Türkiye'ye operasyon çekmeye kalkışamasın.
YanıtlaSilAtatürk döneminde de birleşmedik bence. O birlik, bütünlük görüntüsü Atatürk'ün kişisel karizmasından kaynaklanıyor.
Sil17:39 hangi yabancı bizi böyle tanımladı, hangi gazetelerde bu yazdığınız yamyam meselesi yazıldı? kim türklere yamyam dedi?
SilKim Anadolu subaylarına çapulcu dedi?
(Başka bir konuda çapulcu diyeni tarih kaydetti).
Bu soruların cevapları sizde yok gördüğüm kadarıyla.
Dünyada bir kısım insan bunları diyebilir. O ülkeler tek bir gruptan oluşmuyor, onlar da Türkiye gibi çok ses çıkan ülkeler.
Rus basınında son bir yılda çıkan haberlerden size yazayım.
Türkiye'ye şu anda Suriye için terörist besleyici diyen yazarlar var(Putin e yakın olanlardan),
Türkiye'ye Libya için bölücü, Amerikanın uzantısı diyenler var (Sosyalistlerden),
Türkiye için parçalanmalı diyenler var(Putine yakın olanlardan)
Türkiye gibi çok sesli olmalıyız diyenler var (Putin i eleştirenlerden).
Hocamızın bu yazıda bahsettiği, herkesin nabzına göre gitmek yerine evrensel doğruların peşinden giden insanların çoğalması gerektiği.
Adsız 17:39
SilAtatürk; emperyalist güçlere karşı gerçek bir kurtuluş savaşı verdi, kazandı ve yeni, çağdaş bir devlet kurarak o döneme göre çok ileri devrimlerle taçlandırdı. Günümüzde ise onun kurduğu bu çağdaş devleti ve devrimlerini yıkmak isteyen, perde arkasında el ele kol kola olduğu emperyalist güçlere perde önünde "bize operasyon çekiyorlar" diye sözde ayar veren, Atatürk binbir etnik kökenden gelen bu halkı nasıl millet haline getiririm diye düşünüp dahiyane çözümler üretirken onun tam tersine, bu halkı nasıl etnik-dini kökenli olarak ayırabilirim diye kafa patlatan, millet fikrini reddeden, halkının yarıdan fazlasını dışlayan, yok farzeden, ezmeye çalışan ümmetçi bir yönetim anlayışına sahibiz.
Bir aralar "aynı gemideyiz" masalı vardı, o pek tutmadı galiba. Şimdi yeni moda olarak günümüzdeki yönetimi Atatürk'le özdeşleştirip "aman, Atatürk dönemi gibi birlik olalım" masalı mı çıktı?
Bu blog'da daha önce de yazdım, Atatürk tez ise günümüzdeki yönetim antitezdir. Lütfen bu tip benzetmeler yapıp Atatürk'e saygısızlık etmeyelim...
Mahmut Mesuliyetli, yani binbir etnik koken tek bir etnik kokene mi indirilmis ne orasini pek anlamadim. Repertuar da var mi ona da cevap?
SilAdsız 23:21
SilTek bir etnik kökene indirilmemiş, tek bir isim altında toplanarak "Türk milleti" haline getirilmiş. Buna da formül "ne mutlu Türküm diyene" şeklinde bulunmuş. Bunun çok basit bir nedeni var sayın adsız, onu da repertuardan sizin için çıkarayım. Bir milleti millet yapan en önemli özellik "ortak dil"dir. Bu topraklarda konuşulan en yaygın ortak dil ise "Türkçe"dir. Ben Türkiye'nin her bölgesine gittim, Türkçe konuşarak herkesle anlaşabildim ama Trakya veya Hakkari'de Lazca konuştuğumda kimse beni anlamadı mesela. Akdeniz bölgesinde, Ege'de Çerkesçeyi denedim, garsonlar İngilizce zannedip "Tuborg or Efes" diye sordular. Belki de Lazcam veya Çerkesçem çok parlak olmadığı içindir, onu bilemem :)
Şaka bir yana, bir ülkeyi bölmek isteseniz önce ortak dilinden başlarsınız. Neden ülkemizin bazı bölgelerinde resmi dilin Türkçe dışı yerel bir dil olması için bu kadar bastırıldığını düşünüp cevabını bulabilirseniz bu bilgiyi gerektiğinde kullanmak üzere kendi repertuarınıza ekleyebilirsiniz.
At yalanı ...... Maşallah Çerkesçe Lazca biliyorsun. Latince de biliyosundur sen.
SilHacı, ben Çerkes kökenliyim, bu nedenle az da olsa Adigece bilirim. Bir ara ikisi de Kafkas kökenli dil, benziyorlar mı diye araştırmak babında az biraz da Lazca öğrenmiştim, hiç benzerlikleri olmadığını görünce ilgim kaçtı ama ondan da üç-beş cümle öğrenmiş oldum bu arada. İşin komik tarafı ne biliyor musun? Senin uç örnek diye verdiğin Latince var ya, onu her ikisinden de çok daha iyi bilirim :)
SilLatinceden de beş on kelime öğrenmişsindir o zaman
SilHocam Hititler üzerine yeni çalışmalarınız olacak mı?
YanıtlaSilŞimdilik yok.
SilDur kardeş, ortalık karışık bir de hititler çıkartmayınız şimdi,
Silen son bir hitit sembolü vardı ankarada o da tarihe gömüldü.
Bigmac endeksine dayali kur tahmin analizine guveniyor musunuz?
YanıtlaSilBigmac endeksin verdigi veriler sizce olmasi gereken kur verileri mi? Salt Turkiye adina Turk lirasi baglaminda sormuyorum. Diger para birimlerinin karsilastirmali olmasi gereken seviye bakimindan soruyorum.
Bize genel bir cerceve cizebilir misiniz bu baglamda?
Big mac maliyeti içinde et, sebze, yağ, peynir, sos, ekmek, kira, enerji ve işçi giderleri yer alıyor. Tabii ki anlamlı bir veri ama çok da anlam yüklememek lazım. Londra ve Newyork piyasalarında her gün tüm convertible para birimleriyle milyarlarca dolarlık türev işlem yapılıyorken kur tahminini bigmac'e dayandırmak çok da anlamlı değil.
SilBir tek tüketim malına dayalı olarak satın alma gücü paritesi belirlemek çok doğru değil.
SilTesekkur ederim yanitlar icin. Sahsi gorusum bir Bigmac endeksi bir nuve sunar ancak kesin ve net degildir muglak bir durumu da beraberinde getirir. Hatta bana kalirsa bir kulturden cikarsak sayet "Hamburger Kulturu" daha cok Anglosakson dunyaya ait bir kulturdur.O dunyanin yasam sosyal ekonomik formuna uygun bir yeme icme adabidir. Yemek kulturudur.
SilMesela bir Italyan icin hamburger amerikalidan daha farkli tuketim kategorisinde ve algisinda yer alir. Yil boyunca yemese bile eksikligini hissetmez. Bir baska kultur icin mesela Yunanli icin ihtiyaci olmayan kulturunde hic olmayan bir yemektir bir yeme icme kulturudur. Hatta bu uzakdogulu icinde gecerlidir.Belki de yiyenlerde iktisadi literarturde snop olan pahalli olukca yemeye itibar saglamaya talebi artan donuk yeme icme kulturudur bigmac.
Bu vesile ile ben bu endeksin salt kulturel formlar dahilinden yola cikarak en azindan bu kulturel formlarin yeme icme kulturu dahilinde "Arz-Talep" kavramini daha saglikli yansitacagi olgusundan yola cikarak daha cok yasam kulturu acisindan Anglo-Sakson dunyaya belki isminden hareketle Hamburgtan tureyen ismiyle Almanyayi da katarak bu dunyadaki capraz kur hareketlerine endekslerine daha uygun oldugunu dusunuyorum.
ABD,Kanada, Ingiltere, Avusturalya, Yeni Zellanda, Almanya
Bu ulkeler arasindaki kur endeksleri arasindaki baglantiyi daha iyi aciklar. Sonuc olarak ister begenin ister begenmeyin bir yasam kulturu yeme icme adabi olarak bu ulkelerdeki yasam formu bigmacin toplumsal manada zengin fakir demeden isadami isci demeden bekar evli saymadan genel kabulune dayanmaktadir
Bahsettiginiz hamburgerin genel gecer kendi yasam formlarina uygun bir yemek kulturu oldugu toplumlarda Bigmac herkesime herkese hitap eder. Arz ve Talep cakismasi daha saglikli isler. Dahasi, bu bahsedilen ulkelerdeki genis ag tabani genis zincirler agi sayesinde de piyasa dinamikleri acisindan mekan-zaman baglaminda Bigmac daha erisilebilir ve herkesin zaman mekan baglaminda erisebildigi bir surec yasar. Bu da arz-talep ekseninde piyasa fiyatinin daha gercekci belirlenmesinde onemli bir rol oynar.
SilDiger turlu bir uzakdogu ulkesinde hindistanda yunanistanda akdeniz hattinda ise boyle bir surec daha aksaktir. Kulturel form olarak genel gecer bir form degildir toplumlarin genis kesimi tarafindan Bigmac. Dahasi zincir aglarinin kisitliligi azligi ise zaman-mekan baglaminda erisilebilirligi de kisitlar. Bu da Arz-talep ekseninin zincir aglarin daha genis cok oldugu Anglo sakson ulkelere gore daha aksak daha sagliksiz islemesine sebebiyet verir.
Boyle olunca cok az sayida insan tarafindan kisitli ve dar bir cevre tarafindan istikrarsiz(ayda bir iki defa) temelde tuketilen bir urune donusur. Dahasi bu tur durumlar snop efekti yaratmasi bu turlu toplumlarda cok yuksek olasiliktir. Tum bu durumlar hasebiyle arz-talep ekseni saglikli islemez bir Anglo sakson ulkelere gore Bigmac ya cok ucuz olur ya da oldugundan cok pahalli olur.
Bana gore bigmac endeksini anglo sakson ulkeler arasindaki fiyat doviz kuru baglaminda karsilastirmak daha saglikli sonuc verebilirken Amerika ile Hindistani, rusya yunanistan vietnam vs karsilastirmak saglikli sonuclar vermeyebilir.
Bigmac en iyi bana kalirsa ABD-Kanada denkleminde cok iyi calisir.Ikisi de hemen ayni kulturel yakin komsu ulke. Ticari alis - veris aralarinda yogun. Hele hele gida hayvancilik tarim urunleri alim satiminda cok duyarli bir ticaret var aralarinda. Zaten her iki ulkede nafta ulkesi. Bigmac endeksi; ABD-Kanada dolarlari icin bence karsilatirma analizinde tabiri uygunsa cuk oturur. Dogru veriyi cok yuksek oranda verir kanatindeyim.
SilHocam,
YanıtlaSilYıllardır yapısal reformların son derece önemli olduğunu bir iktisatçı olarak yazdınız, yazmaya devam ediyorsunuz. Ben de yazılarınızı büyük bir keyifle takip ediyorum. İktidar sahipleri bu gün bu yapısal reformlara başlasa en az 10 yıl bir düzelme süreci öngörebilir miyiz? Ancak siyasiler bunu göze alamazlar, koltuklarından olurlar ve yaptıkları onlarca uygunsuz işler ortaya çıkar diye düşündüğümden geleceğe çok da umutla bakamıyorum.
Saygılarımla
Maalesef
SilYargı reformu yapıldığı takdirde ilk bu reformu yapması gereken kişiler yargılanması gerektiği için böyle bir reform olmayacaktır. Bu ne yaman paradoks böyle :)
YanıtlaSilHocam iyi günler, yazınız için teşekkürler. Evrensel temel gelir hakkında ne düşünüyorsunuz? Önemli bir yapısal reform olabilir mi?Yazılarınızdan birinde bu konuya değinmeyi düşünür müsünüz?
YanıtlaSilHocam Örneklerle Kolay Ekonomi kitabınızda Türkiye'nin dış rekabete açık daha az cari açık ve daha çok iç üretim modeliyle büyümesi gerektiğini söylediniz ve eğer dış rekabete açık yapmazsak kamu kesimi açıkları oluşacağını söylediniz. Burada kamu kesimi açıkları oluşmasının mekanizmasını birkaç örnekle açıklar mısınız? Yani herşeyi içeri de yaparsak neden kamu kesimi açığı oluşuyor. Anlayamadım.
YanıtlaSilhocam, güzel bir açıdan yakalamışsınız, her türkün en büyük merakıdır: nasıl gözüküyoruz? diye sormak, Time dergisi kapağına çıktık mı? ne diyorlar hakkımızda.. sonra bazan hayal kırıklığı, bu gavurlar zaten böyle, bizi sevmezler, türkün türkten başka dostu yok, bazan sevinç nidaları, işte g20ye girdik, holywooda rakibiz, bizi kıskanıyorlar.Ancak ekonomi bilmi affetmiyor, satın alma gücü paritesinden de baksanız, gönlümüzdeki yüksek hedefleri (ingiltere, fransa, almanya, japonya..) yakalamak mümkün olmuyor. birkaç bin kalori ve insanca hayat dediniz mi, "çok çalışır az kazanır" noktasında kalıyoruz, 6 saat çalışmayla yakalanan noktalara ancak 3 gün çalışırsak ulaşıyoruz. Beni şoka uğratan ekonomik kırılganlık endeksi oldu, referansınıza güvenmekle beraber, nasıl hesaplandığını anlamak için kaynağa gidip, UNDESA websitesinde bulayım dedim, ama alışık olmadığımdan çok vakit kaybedince vazgeçtim. 1/145!!! yani dünyanın en kırılgan ülkesi haline geldiysek vay halimize!! Buradaki kırılganlık anlayışını açarsanız sevinirim. Tamam, içeride durum iç açıcı değil belki ama talep kırıldı, enflasyon düşüyor, vergiler yükseltildi, büyüme yavaşlatıldı, adeta gönüllü imf programı uygulanıyor, her nekadar öncelikleri -taraflı siyaset- keyfine göre belirlese de. Çünkü benim yurtdışı gelirleri tespitlerime göre; dış ilişkilerde al kaide, nusra destekleme devamlılığı sayesinde, eski osmanlı coğrafyasında rejim değiştirme operasyonu yapan ABD.den epey gelir etmiş, malzeme sökmüş ve etmeye devam ediyor olmamız lazım, neticede buralarda kaosun devamlılığı tesis edildi, kaosu engelleyen diktator sistemleri alaşağı edilip, yerinde kalan enkazın kendi kendisine yol bulması için "imkan" sağlandı, rejim ihracı/sokuşturması başarılı olmadığı durumlarda da, bu "shithole" ülkeleri kendi haline bırakmanın daha doğru olduğu politikası geliştirildi, bu sayede bizim stabilitemizin sağlam kaldığı görüldükçe, önemimiz daha da arttı, keza suriyedeki pozisyonlarımız ve mülteci gelirlerimiz de sabit hale geldiğine göre buradan da bütçeye birşeyler geliyordur, katarın korunması için yaptıklarımız da katarın gaz gelirlerinin bir bölümünün, -kağıt, tarla, imar hakkı vb resmi görünüşlerde- bize transferini garantiliyor. geleneksel libya pozisyonumuz yakında netleşmiş olacaktır ve oradaki kadim destekçilerimizle birleşerek anadoluya doğru bir nakit akışı sağlanacaktır, Açıkcası, askeri giderlerin fevkinde bir tutarda, stratejik pozisyonumuzu değerlendirildiği, militer politika gelirlerinin (bir, fetih siyaseti seviyesinde olmasa da) içeriye aktığını düşünüyorum. Rus veya ABD hegemonyasının en mühim yerel işortağı halimizi nakite çeviriyoruzdur herhalde, her nekadar, Büyük ve temiz para sahiplerinin eğittiği endekslerden onay almasak da, bunların sekonder oyuncular üzerinden yönettiği piyasalar, halen yüzümüze kapanmış değil, yani bu imminent fragility konusunu bir açarsanız çok faydalı olacaktır.
YanıtlaSilSanatçı toplumun önünden giden insandır.
YanıtlaSilBeyin Göçü Videosu
https://www.youtube.com/watch?v=59zfis3N3lM
Dikkat: Levent Kırca içerir.
en kötüsü de Cinsiyet Uçurumu endeksi.bir ülkede kadının adı yoksa gerisine bakmaya gerek yok.
YanıtlaSilteokratik bir monarşiye dönüşen ülke.
Mahfi Bey, "böyle şeyleri takmayın kafanıza" deyip geçiştirmeyeceğinize eminim.
YanıtlaSilHaftasonu felsefeyle bağlantılı soru sorup sizi meşgul ettiğim için özür dilerim ama görüşleriniz ve tavsiyeleriniz önemli:
"Bilerek (üzerinde düşünerek, tartarak, test ederek, muhakeme ederek) inanmak"
ile
"Bilmeden (üzerinde düşünmeden, tartmadan, test etmeden, muhakeme etmeden) inanmak" arasındaki farklar sizce nelerdir?
0, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 (...) rakamları göremiyorum, koklayamıyorum, hissedemiyorum, tadamıyorum, duyamıyorum ama hayatımın her anında kullanıyorum; fiziki olarak yoklar, ama inanıyorum.
Şöyle diyenler de var: Allah'ı göremiyorum, koklayamıyorum, hissedemiyorum, tadamıyorum, duyamıyorum ama hayatımın her anında; fiziki olarak yok, ama inanıyorum.
SilBakalım soruya Mahfi beyin yaklaşımı, cevabı ne olacak.
Herkesin inancı veya inançsızlığı kendinedir. Kendisinden başka kimseyi ilgilendirmez.
SilKiliselerde, camilerde, sinagoglarda, tapınaklarda insanlar niçin biraraya geliyor öyleyse Mahfi bey?
Sil"Kendisinden başka kimseyi ilgilendirmez." teziniz çökmüyor mu?
Mahfi bey aslında çile çekmek ile hakikate erişilebileceğine inanan bir keşiş.
SilAma insanlara bu yönünü göstermek istemiyor. Gizliyor.
Hiç ilgisi yok. Hakikate ulaşmanın tek yolu bilimle uğraşmaktır.
SilKiliselerde, camilerde toplanan insanların rada toplanmaları da kendilerini ilgilendirir.
SilEvet evet haklısın Adsız1 Şubat 2020 21:47 arkadaşım, Mahfi hoca çile çekiyor.
SilBilimsel düşünceyi bu ülkede bir türlü anlatamamanın çilesini!
70 yaşına geldi, çilesi bitmedi adamcağızın!
Hakikate sadece bilimle ulaşılır önermesi yanlıştır. Bilimadamlarının kilise ile mücadeleden kalma din düşmanlığını sürdürmeleri ve dahası diğer dinleri de çağdışı olarak nitelendirmeleri aslında bilimi yeni dinleri olarak kabul etmelerindendir.
SilBen bilimden başka bir şey tanımam diyenlere o zaman şöyle meydan okuyayım. Hadi ruhu araştırın. Yapabiliyorsanız bir benzerini laboratuvarda üretin de görelim.
Gördünüz mü siz de ister istemez aynı yere geliyorsunuz: Hakikate yalnızca bilimle ulaşılacağı düşüncesine. Aksi taktirde ruhun araştırılmasını bilim adamlarından istemez kendiniz bilim dışı bir yolla araştırırdınız.
Sil'Hayatta en hakiki mürşit ilimdir' (Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir.) Kemâl Atatürk.
Sayın Fatih Kömürcüoğlu,
SilBilim ve din oksimorondur. Haliyle de bilimden başka bir şey tanımam diyenler bilimi din olarak kabul etmezler, sadece gerçeğin peşinden giderler. İnançsız yaşamın mümkün olmadığına "inananlar", haliyle insanların ille bir dini olması gerektiğine de "inandıklarından" bilimin izinden gidenler bunu mutlaka kendilerine din yapmışlardır şekline bir "inanca" sahiptirler ama gerçek böyle değildir. Bakın sadece "inanmak" denen fiili bırakıp "bilmek" fiiline geçseniz ne kadar çok saçmalıktan kurtuluyorsunuz.
Bu arada, bilim insanları ruhun bir benzerini yaptılar. İsmi bilgisayar. Fişe takınca ruhu devreye giriyor, fişten çekince ölüyor. Ölüm korkusu insanları öyle saçma sapan araştırmalara itiyor ki sizin dediğinizi de yaptılar, insanları ölümden hemen önce ve ölür ölmez tarttılar, arada üçyüz küsur gram fark çıktı, ruhun ağırlığının bu kadar olduğu saptandı. Sonra inançsız bilim insanları yine işe limon sıktılar, çıkıp "saçmalayıp durmayın kardeşim, o tidal volüm" dediler, hevesler kursaklarda kaldı...
Mahfi Eğilmez'e analiz malzemesi:
YanıtlaSilT.C. İletişim Başkanlığı'nın hazırladığı "kanalistanbul.gov.tr" adlı sitede, projenin maliyetiyle ilgili bilgiler verilmiş:
(https://www.kanalistanbul.gov.tr/tr/hersey/kanal-istanbulun-toplam-maliyeti)
"Kanal inşaat maliyeti 75 milyar TL olarak öngörülmüştür. Proje İstanbul'un tarihi dokusunun korunması, İstanbulluların emniyeti, güvenliği ve ülkemizin menfaati içindir. Bu parasal bir büyüklükle ölçülemeyecek kadar değerlidir. Hayata geçirildiğinde elde edeceğimiz uluslararası ticaret hacmi ve ülkemizin stratejik öneminin artması da parasal olarak değerlendirilemez."
Bugüne kadar İstanbul Boğazında çıkan kazaların yarattığı sonuçlarla İstanbul'u etkilemiş depremlerin yarattığı sonuçlara bakarak o 75 milyar TL'nin kanala mı yoksa binaların depreme dayanıklı hale getirilmesine mi harcanması gerekeceğine karar vermek için bir analize bile ihtiyaç yok.
SilAdsız 18:34
SilBu iktidar döneminde yapılıp, hayata geçirildiğinde baştan hedeflenen olağanüstü sonuçlara ulaşmış tek bir proje gösterir misin bana? Hani mesela en azından hazineden para aktarılmadan, proje aşamasında hedeflenen/hesaplanan geliri elde etse o da kabulümdür.
Şunu dersen de kabulümdür: "Hacı, sen ayakta uyuyorsun, o projelerle ne olağanüstü hedefler gerçekleşti de senin haberin yok. Anladın sen onu." :)
Mahfi bey sizin şu sözünüzü hatırlıyorum:
Sil"Her tercih, bir başka vazgeçiştir."
Kanal İstanbul projesini de bu yaklaşımla analiz ediyorsunuz sanırım?
Vergim nerede?
YanıtlaSilsorusu
hukuku da getirir, hukukun olduğu yerdir.
Herkes sorsun
'Vergim Nerede?'
Gelir vergisi stopaj yoluyla kesilen, harcamalarında ödediği vergi fiyatın içine gizlenen insanlar vergi ödediğinin bilincinde olamaz. O nedenle vergiden çok poşetin paralı olması, doğal gaz ve elektrik faturalarını şişmesi ya da yardım derneklerine bağışlanan paraların yolsuzluğa kurban girmesi toplumda çok daha fazla yankı buluyor.
Silhocam baltık kur endeksiyle pmi endeksinin paralel olması gerekmez mi? son dönemde baya bir birbirine zıt gitmişler nedeni ne olabilir
YanıtlaSilÇok da zıt değiller, ikisi de bir kararsızlık görünümü sergiliyor.
SilBaltik endeksi uzun yillardir takip ediyorum. Gecmis verilerine de bakiyorum. Son donemlerde ozellikle de son 2.5 yildir kararsiz bir istikrarsiz grafikler ciziyor. Boyle durumda Baltik Endeksi gibi sinirli sayida klasik makro iktisatcilarin ilgilendigi veriyi Teknik Analizcilere financilara haval ediyorum. Belki onlar yapacaklari teknik analizlerle zaten bir yonuyle spekulasyona meydan vermeyen makro bir borsa olan Baltik endeksinin nereye gidebilecegini uc asagi bes yukari gorebilirler.
Sil1. olduğumuz bişey var mı diye bakayım dedim bakmaz olaydım hahahaha
YanıtlaSilHicbir seyin kaynagini paylasmamissiniz. Olmadi bu makale.
YanıtlaSilDEĞİŞEN YAŞAM HABERLERİ !!!!
YanıtlaSilBu hayatın bir dönüşümü! Benim adım Mrs Busarakham, ben Tayland'lıyım. Belirli bir finansal analiz nedeniyle, geçen ay yürüttüğüm sözleşme planlandığı gibi gitmedi. Bu yüzden kredi almaya karar verdim, ancak kötü kredi puanım nedeniyle asla onaylanmadı. Birkaç gün önce, organizasyonumdan bir bayan geldi ve bana% 2 faiz oranı ve daha iyi bir ödeme planı ile DIVINE MOON İŞBİRLİĞİ KREDİ ŞİRKETİ'ni çevrimiçi anlattı. Ve bana DIVINE MOON İŞBİRLİĞİ KREDİ ŞİRKETİ'ne yönlendirilene kadar birkaç kez kandırıldığını söyledi. Sonra onlarla divinemooncooperativeloan@gmail.com adresinden iletişime geçtim ve bana çok mutlu olduğum krediyi verdiler.