Bir Sepet Kitap
Stefan Zweig, İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar (çeviri: Kasım
Eğit), Can Yayınları, 2019 (24. Baskı)
Zweig’in bir kitabını okuduğunuzda
diğerlerini de okuma isteği doğuyor içinizde. Hele ilk okuduğunuz kitabı Dünün
Dünyası ya da Mary Stuart ise bu istek çok güçlü oluyor. İnsanlığın Yıldızının
Parladığı Anlar’da Zweig 14 önemli olayı anlatıyor. Bu 14 olayın kahramanları
arasında Kristof Kolomb, Fatih Sultan Mehmet, Napolyon, Tolstoy, Lenin gibi
isimler var. Bazı bölümler çok önemli bazıları o kadar da önemli değil gibi (ya
da bana öyle geldi.) Zweig, bu kitaptaki olayları öykü tadında anlatmış. Ama
eğer Zweig’in sadece bir eserini okuyacaksanız bence ya Dünün Dünyasını ya da
Mary Stuart’ı okuyun.
Emre Alkin, İktisattan Çıkış, Destek Yayınları, Kasım 2019
Emre hoca, çok hoş bir kitaba
daha imza atmış. Kitabı elinize aldığınızda hemen okumak istiyorsunuz. Adı bile
başlı başına bir davet mektubu gibi: İktisattan Çıkış. Son zamanlarda, okullarımızda
öğrettiğimiz iktisat derslerinin artık bugünün gerçek dünyasına tam olarak
uymadığı, mesela ekonomi biliminin temelinde yer aldığı iddia edilen insanın
rasyonel davrandığı kabulünün gerçek yaşamla ilgisinin olmadığı öne sürülüyor.
Emre Alkin bu ve bunun gibi konuları akıcı, hafif dalga geçer üslubuyla ve
basitleştirerek ele alıp irdeliyor. Bu çerçevede birçok önemli soru soruyor ve
yanıtlıyor. Hızla okunabilen ve çok şey öğrenilen bir kitap. İktisatla ilgisi
olanların ve hatta ilgisi olmayanların okumalarında yarar var.
Ertuğrul Kumcuoğlu, Müsteşar, Kronik Yayınları, 2019
Ertuğrul Kumcuoğlu, Maliye
Müfettiş Muavini olarak başladığı meslek yaşamında üst düzey görevlerde bulundu.
Maliye Müsteşarlığı, Büyükelçilik yaptı ve milletvekili oldu. Birçok dönemi
iyisiyle kötüsüyle yaşadı. Bu anı – belgesel kitabında çocukluğundan hatta daha
öncesinde babasının ve annesinin yaşadıklarından ve aktardıklarından başlayarak
bugüne kadar edindiği deneyimleri bir roman tadında paylaşıyor kitabında. Kitabın
en önemli özelliği zorluklar ve başarısızlıklar karşısında yılmadan uğraşıp
çalışarak eninde sonunda başarıya ulaşılabileceğini gerçek yaşam öyküleriyle anlatması.
Yaşama atılır atılmaz CEO olacağını sanan genç kuşak için bu kitap çalışmanın
yanı sıra sabırlı olmanın da şart olduğunu vurgulayan çok önemli bir rehber.
Sigmund Freud, Psikanalize Giriş: Rüya (Türkçesi: A. Can İdemen), Cem
Yayınevi, 2019 (5. Basım)
Freud’un rüyalar üzerine
denemelerini Mülkiye’de birinci sınıftayken okumuş ve çok etkilenmiştim. Marx’ı,
Darwin’i, Freud’u o yıllarda başladım okumaya. Hepsi birbirini farklı alanlarda
tamamlayan düşünürlerdi. Freud’un rüyalar üzerine yazdıkları müthiş etkileyicidir.
İnsan ilk okuduğunda tokat yemiş gibi olur. Beyninde çoğu kez sansürlediği
şeylerin yüzüne vuruluşunu yaşar bu denemeleri okurken. Aradan neredeyse 50 yıl
geçtikten sonra bir kez daha okudum Rüyaları. Yine çok etkileyici geldi bana.
Aklınızla sansürlediğiniz gerçeklerle yüzleşmek istemiyorsanız bu kitabı
okumayın.
Hıfzı Topuz, Meyyale, Remzi Kitabevi, 2019 (39. Basım)
Hıfzı beyle iki yıldır TÜYAP
kitap fuarında aynı saatlerde Remzi Kitabevi standında imza gününde buluşuyor
ve yan yana kitaplarımızı imzalıyor, sohbet ediyoruz. Meyyale’yi okumamıştım
ama hep iyi şeyler duymuştum hakkında. Bu sefer hazır oradayken aldım ve Hıfzı
beye imzalattım. İyi ki de öyle yapmışım. Aldıktan hemen sonra hızlıca bir göz
attım ve çok ilgimi çektiği için hemen okumaya başladım, bitirene kadar da
elimden bırakamadım. Hıfzı Topuz’un, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş yıllarında
Padişah II. Mahmut’un eşi ve Padişah Abdülaziz’nin annesi olan Pertevniyal
Valide Sultanın yazdırdığı Sergüzeştnâme’den ve diğer belgelerden yola çıkarak
yazdığı bu belgesel roman gerçekten baskı sayısını fazlasıyla hak eden bir
eser. Bir yandan sarayda büyüyen Ubıh kökenli Meyyale’nin öyküsünü okurken bir
yandan da döneme ilişkin pek çok bilinmeyeni öğrenme fırsatı doğuyor. II. Mahmut,
Abdülaziz ve Abdülhamit dönemlerini herkesin kolayca anlayabileceği bir romana
dönüştürmek gereken büyük beceri. Mutlaka okuyun derim.
Ilginc gorunuyor:)
YanıtlaSilHocam Fed yeniden parasal genislemeye gider mi?
YanıtlaSilPetrol fiyatlarinda bir yukselis bekliyor musunuz?
Dunyada para piyasalarinin ve finanscilarin rahatlamasi icin faiz artislari ne zaman baslar?
Selamlar
Yosi izrahi
Fed daha küçük çapta bir parasal genişlemeyi farklı bir yolla yapıyor zaten.
SilSelam Hocam Fed bir genişleme yapıyor yapmasına ama bir türlü adına genişleme demiyor.
SilHerkes Fed ile dalga geçiyor, genişleme olmayan genişleme filan diye Fed in yaptığına isim bulmaya çalışıyorlar.
Genişlemeyen genişlemeci Fed, sizce daha da genişler mi? Avrupa genişledikçe, Çin de iyi genişliyor, Fed de genişlemek durumunda değil mi?
Büyüdüğümüzde o dünyayı deneyimleyebilmek de farklı bir heyecan yarattı hepimizde :)
YanıtlaSilHocamızın daha önceki önerileri arasında vardı sanırım bu kitap. Emin Çapa da önermiş olabilir emin olamadım şu an 🤔
YanıtlaSilHocam bir farkındalık yaratmaya ne dersiniz; siz veya gönüllü takipçileriniz bu blogda yayımlanan makalelerinizi oluşan ve bunu da ses kaydı olarak yazının altına ekleseniz olur mu? Görme özürlü arkadaşlarda faydalanır. Ekran okuma programları var ama bu şekilde daha kolaylık olur onlara.
YanıtlaSilBunu yapanlar var. Youtube da yayınlıyorlar makalelerimi.
SilBen önermiştim. En beğendiğim romanlar arasındadır.
YanıtlaSilHocam benim de Zweig'in en sevdiğim eseri Amok koşucusu, tavsiye ederim.
YanıtlaSilhocam merhaba, görüşlerine değer verdiğimiz diğer ekonomist hocalar da ülke bugün batacak yarın batacak deniyor uzun zamandır ama nasıl olduğunu öğrenmekten korktuğum bir şekilde devam ediyor ülke aynen.Peki bu nereye kadar böle gidebilir.Yılın son ayı ve yenı yılın ilk 3 ayı için öngörünüz ne hocam? Dolar ve Altın kurları nasıl hareket edecek acaba
YanıtlaSilSelam Miraç bey,
SilSeni de beni de gömer batmadan önce, böyle gider merak etmeyin.
Bir ekonomi alimi der ki;
- Ey insanlar, büyük batışa değil küçük batışa hazır olun!
Yanındaki talebeleri sorar, üstadımız o küçük batış nedir ki?
Alim cevap verir,
- Senin ve ailenin ekonomik olarak batışıdır. Senin, ailenin çalışma çağında iş bulamamasıdır, iş için gittiğin patronun sana iş yok diye ağlamasıdır, kenarda kıyıda iş bulabileceğin sürede dayanacağın birikmişinin olmamasıdır, kirayı ucu ucuna denk getirmenizdir der.
----
Yarın döviz ne olacak, 4 ay sonra altın yükselecek mi tarzında sorular buzlu badem yiyen müreffeh insanın göstergesidir. Parası var ki piyasa ne olacak diye soruyor derler bunlara. Parası olmayan niye sorsun?
Parası olmayan için dolar ha 3 olmuş ha 15 olmuş ne farkeder?
Neyse şaka bir yana, Türkiye'de asgari ücret kabaca 320 Euro. 150 Euro alan emeklilerimiz var, işsizlik %15lere dayanmış, gençlerin %27 si işsiz.
Şair der ki,
" Gençlerine iş bulamayan ülkenin batması haktır, sen gençliğe sahip çıkarsan ülken batmayacaktır."
O ekonomistlerin bahsettikleri konu buradan başlıyor. Ülke en iyi projeksiyonlarda bile önümüzdeki 3 yılda genç işsizliğini çözemiyor. Ülkenin ödemesi gereken fatura büyüyor, çalışan nüfus oranı azalıyor, bir milyon kişinin geliri yok, erken emekli olmak istiyor, erken emekli olurlarsa onların parasını da sayıları azalan genç çalışanlar ödeyecek.
Ülkenin servetinin azaldığının göstergesidir bunlar. Türkiye asgari ücretinin en kötü şartlarda 500 Euro seviyelerine gelmesi gerekir.
Cebi fakir olanın fikri de fakir oluyor, Çin gibi maaş alsa bile Çin gibi üretemiyor. Bugün Çinliler 320 Euro yu beğenmiyor.
Ülkede demokrasi rafa kalktı, para gelmiyor, olan para gidiyor. Cemaate yakın olanlar iş buluyor, liyakat bitmiş. İnsanların tek eğlencesi TV başında çay için leblebi(çeşit kuruyemişe para yetmiyor) yemek olmuş. TV de aHaber izleye izleye kafalar bi milyon olmuş. 2 hafta önce Nevşehir sanayine gittim, millet tavla arası Kılışdar esprileri yapıyor, biri Reis oluyor diğeri Kılışdar, biri diğerine laf atıyor. Etraftaki 5 6 sı gülüyor. Zaman böyle geçiyor.
Sonra, entellektüel boş boş soruyor "Where is the sanat?"
Alacak verecekli esnaf soruyor "Where is the adalet?"
Reis, Fatih Terim misali diyor, "Look at the tabela"
Kimsede çözüm yok, çıkış umudu yok.
Mahfi Hocam merhaba,
YanıtlaSilSize ait bir mail adresi bulamadığım için maalesef buradan yazıyorum:
Ben Kocaeli'de otomotiv sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın muhasebe-finans departmanında çalışıyorum. Aynı zamanda firmanın 6 ayda bir yayımlanan kurumsal dergisinin editörlüğünü yapıyorum. Derginin Ocak 2020 sayısının hazırlıkları içerisindeyim ve bir sayfaya "2019'da Türkiye'de Ne Oldu?" başlığıyla bir tür almanak koymak istiyorum. Bu sayfada spor, siyaset, ekonomi, sanat kategorileriyle ilgili uzman görüşlerine de yer vermek istiyorum. Daha önce Emre Özpeynirci, Erdal Sağlam, Osman Arolat gibi isimler yardımcı olmuştu. Bu sayı için, ekonomi ile ilgili, 2019'da ne olduğuna ve 2020'de neler olabileceğine dair uzunluğunu sizin belirleyeceğiniz bir değerlendirme yazısı rica edebilir miyim?
Mail adresim: gkhnaksoy@gmail.com
Teşekkürler.
dünya ekonomisi kanaatimce adım adım 1929 benzeri bir buhrana ilerliyor. ancak bu defa buhran gelişmiş değil gelişmekte olan ekonomiler merkezli olacak gibi. gelişmekte olan ekonomiler özellikle 2008 krizi sonrasında borç stoklarını çok daha fazla artırdılar. finansal kaldıraçlara fazla yüklendiler. bu ekonomiler yavaşladıkça borç stoklarını çevirme güçleri düşecektir. ödemeler sisteminde kırılmalar artacaktır. Venezuela, Arjantin,şili bunların arkası 2020 yılında hızla artacak gibi görünüyor. ki buna en başlarda türkiye de dahildir. türkiye unuttuğu tarımı yeniden çok güçlü şekilde hatırlamak zorundadır. tarım ve tarıma dayalı sanayide yeniden 1930-1940 arasında yaptıklarını yapmalıdır. mesela türkiye enflasyon sorununu tarımsal üretimi yeniden planlı şekilde artırarak gıda bazında ciddi derecede düşürebilir ve enflasyon olgusu daha enerji ve türevlerinde yoğunlaşabilir ve enflasyonist baskıyı daha az hissettirebilir. olmaz olmaz olan gıdada düşük enflasyon hane halkları üzerindeki ekonomik baskının nispeten hafiflemesini en azından enerjideki zamların etkilerini hafifletebilir. ayrıca tarıma dayalı sanayimizi de bu şekilde daha üretken kılabilir ve daha sürdürülebilir büyüme ivmesi yakalanabilir. ancak elbette ki dijital devrimin çok yaklaştığını hesaplarsak bunu yeni üretim protezlerine uygun yapmak ve alt yapıyı buna uygun oluşturmak gerekecektir. fakat bunun için gerekli beşeri alt yapı maalesef eğitim sistemsiz hale getirildiği için yok görünüyor. sanayi 4.0 dönemine maalesef çok kötü bir iktisadi hukuki sosyal ve demografik yapısallıkla giriyoruz ve bu büyük handikaptır. gelecekte organik tarımın önemi fazlasıyla artacaktır. en azından bu yönde şimdiden tarıma yatırımları artırmalıyız. tabi bunu yaparken de hinterlandımızı da buna uygun biçimde oluşturmalıyız. fakat biz maalesef hinterlandımızı son 15 yılda ciddi derecede daraltmış bulunuyoruz. yeniden dış politikamızı yurtta sulh cihanda sulh ilkesine göre yapılandırmalıyız. aksi halde üretsek de ihraç edebileceğimiz pazar hızla daralacaktır. coğrafi konumumuz organik tarım için gayet uygundur. bölgemizin tarım üssü olabiliriz. Hollanda gibi yüz milyar doların üzerinde tarımsal ürünler ihracatı yapabiliriz. gazi m.k.atatürk sanayileşme için sermaye birikimi ve bu birikimin de öncelikle tarımsal üretimi artırmaktan ve buna dayalı sanayi üretiminden geçtiğini yani bir nevi tarım-sanayi entegrasyonu oluşturmaktan geçtiğini anlamıştı. yine yeniden buna fazlasıyla ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. yaklaşan büyük krizi şehir nüfusunu azaltıp köy nüfusunu artırarak yine yeniden tarımsal üretimi artırarak fırsata çevirebiliriz. ancak temel sorun özellikle son 15-20 yılda maalesef kolayca borçlanarak tüketime alıştırılmış toplum olmuş olmamızdır. bunu değiştirmek elbette çok sancılı olacaktır. ancak büyük değişimler büyük sancılarla olabiliyor. bu sancıları yaşamamız ve 17 yıllık büyük hovardalıkların bedelini ödemek mecburiyetindeyiz. ya toptan ülkemizi kaybederiz ya da bedeller ödeyip yeni bir sayfa açarız. üçüncü bir yol maalesef ufukta bile görünmüyor.
YanıtlaSilKardesim para basmaktan baska care yok yok yok!
SilDunya ekonomilerinin bol bol para basip piyasaya surmeleri lazim.
Borc girtlaga dayandi cunku.
Bol bol para basip piyasaya surseler piyasa hareketlenir buyume artar.
Ulkemizinde sorunu bu para basimi az merkez bankasi para bassa piyasaya surse emin olun ekonomi atak yapar.
para basmak çare olsaydı abd Avrupa Japonya gibi gelişmiş ekonomilerin merkez bankaları bilançolarını kat be kat büyüttüler. peki ne oldu?. sadece kolay para nedeniyle aşırı borçlanma meydana geldi. sorun yapısaldır. yapısal sorunları da asla para politikalarıyla çözemezsiniz. para politikaları sadece zaman kazandırır çözüm üretebilmek adına. Türkiye'de 2017 yılında kgf ile para dağıtıldı. 250 milyar tl gibi ciddi hacimde kredi genleşmesi yapıldı. ne mi oldu?. 2018 deki kur şokuna zemin oluşturuldu. çünkü sorunlu iktisadi yapı stokuna kredi mekanizmasıyla kaynaklar enjekte edildi ve sorunu büyüttük. şimdi de reel tabanda büyümüş sorunları giderek bankacılık üzerinden finansal sisteme doğru yayıyoruz. kendi kendinize çelişiyorsunuz. neden mi?. yazınızda borç gırtlağa dayandı diyorsunuz hem de borçlarımızı artıracak şekilde para basalım diyorsunuz. basılan paraları bedava dağıtacaksanız borç olmaz bu seferde çok güçlü ve hızlı ortaya çıkacak talebi karşılayabilecek arz kapasitemiz yok. büyük arz açığı ortaya çıkacak. bu açığı da ithalatla kompanse edebiliriz ki bu da yeniden büyük cari açık demektir ve yeni kur şokları demektir. çare asla para basmak değildir. çare iktisat paradigmasını değiştirmektir. ülke gerçekleriyle barışık realist bir iktisat modellemesi yapmamız şarttır. yeni bir iktisat modeli ve buna uygun beşeri sermaye için uygun eğitim sistemi ve uygun hukuksal alt yapı ve iktisadi büyümede bölge ölçekli yaklaşımlar üretilmelidir. mesela Marmara bölgesi tek başına bu ülkenin iktisadi büyüklüğünün %40 ını oluşturmamalıdır. özellikle deprem riski yüksek bölgelere yoğun yatırım kötü bir sermaye mobilizasyonudur. bugün İstanbul için Marmara için büyük deprem yaklaşmış bulunuyor. özellikle İstanbul özelinde olası ciddi yıkım ekonomide ciddi yıkım ve zayıflama demektir. o nedenle analitik bir iktisadi program gerekiyor. makro ekonomik sermaye mobilizasyonu çok daha optimum olmalıdır. anadolunun deprem riski nispeten düşük alanlarına daha fazla ağırlık verilmelidir. ayrıca adsız 20:05, ülkemizin sorunu para basıp basmaması değildir; hepimizin her şeyi bildiğini zannetmesi kadar cahil oluşumuzdur. dünya ekonomisindeki sorunların başında sanayi kapitalizminin yerini ciddi derecede finans kapitalizminin almış olmasıdır. 1971 den bu yana abd merkezli olarak doların altınla bağının tamamen koparılmasıyla reel olarak karşılığı olmayan dolar sınırsız şekilde basılmaya başlandı. sınırsız paraya geçiş yapıldı. barter sistemi kalktı. bu kolay parayı o da giderek spekülatif karlılık güdüsünü tetikledi. o dönemden bugüne artan oranlarda net negatif fazlı bir finansal genleşme yaşanmaktadır global ekonomide. yani finansal genleşmeler reel üretim protezlerinde güçlenme ve büyümeden çok yeni finans kapital üretim protezleri olan türevselleşmeleri getirdi. sanal zenginlik ve buna dayanan tüketim artışları meydana geldi. ekonomiler sanal şekilde varlık değerlerinin finansal kaldıraçlara fazla yüklenilmesiyle şişirilmesi sonucunda cari fiyatlarla büyüdü ama reel olarak asla aynı seviyede büyümedi. üretim hacmindeki artış ila varlık değerlerindeki artış marjları çok net şekilde varlık değerleri fazında büyümüştür. sistem üretim protezlerinden giderek koptu. kısaca bu kadar açıklayabilirim size!. para basmak hele ki şu saatten sonra kırılganlıklarımızı arşa çıkarmaktan başka pek de bir işe yaramaz. hatta ikinci ve daha büyük dibi görürüz derim.
SilSelam Apollonia kardeş, siz kaç yaşında o farklı dünya ile tanıştınız?
YanıtlaSilBen, Cin Ali serisi ile ilk kez bizim ilçeden daha farklı ilçeler olduğunu öğrenmiştim. Dünya kısmına daha geçemedim.
Mahfi hocam,
YanıtlaSilEğer beni kırmazsanız, bir dahaki kitap değerlendirme yazınızda şu kitapla ilgili de görüşünüzü yazar mısınız:
Tahıla Karşı: İlk Devletlerin Derin Tarihi
Yazan: James C. Scott (antropolog)
Çeviren: Akın Emre Pilgir
Yayınevi: Koç Üniversitesi Yayınları
Tanıtım sitesi: https://press.ku.edu.tr/kitap/tahila-karsi/
‘Barbar’ olarak adlandırılan kavimler, ‘insanlıktan nasibini almamış uygarlık düşmanları’ mıydı; yoksa, tarımsal üreticinin ürün fazlasına el koymak için asıl devletle yarışan bir ‘gölge devlet’ miydi?
Uygarlık tarihi, gerçekten, kitaplardaki gibi mi yaşandı; yoksa, zamanımızı kendilerini ‘uygar’ görenlerin kendileri hakkında yazdıklarını okuyarak mı geçiriyoruz?
Neolitik devrim, insanlığın tarihindeki en büyük atılım mıydı; yoksa esasen, çoğunluğun azınlığa hükmetmesinin vesilesi mi olmuştu?
Uygarlık; Mısır’ın, Yunan’ın, Roma’nın ve diğer parıltılı egemenliklerin uç uca eklenmiş hâli mi; yoksa, asıl insanlık binlerce yıl bu anlatının dışında mı yaşadı?
Her bir uygarlığın ‘çöküşü’, insanlığın geri dönülmez kayıplar yaşadığı bir trajedi miydi; yoksa, kaçınılmaz bir son, hâttâ bir ‘layığını bulma’ hâli miydi?
Tahıla dayalı beslenme ve kentlere toplanmış nüfus, mümkün olan en iyi yaşantı biçimi miydi; yoksa, egemenler açısından en uygun olan bu muydu?
Antropolog James C. Scott, ‘Tahıla Karşı’ adlı kitabında, anaakım tarih anlatısıyla yüzleşmemizi sağlayacak sorular soruyor.
Zweig'in Kendileriyle Savaşanlar biyografileri var hocam onu öneririm.
YanıtlaSilHocam merhaba, tum yazilarinizin yeri ayri tabii ama ozellikle kitap onerisinde bulundugunuz yazilari heyecanla bekliyorum. Su ana kadar alip okuyup pisman oldugum oneriniz olmadi. Tesekkurler, selamlar
YanıtlaSil