Kitap Değerlendirmeleri

İKİ ROMAN VE BİR BİYOGRAFİ

Stefan Zweig, Olağanüstü Bir Gece (Çeviri: Enver Günsel), Tutku Yayınevi, 2016.
Stefan Zweig’i gençliğimde okumamıştım. Sonradan keşfedip okudum. Bundan yaklaşık 10 yıl kadar önce ilk okuduğum kitabı Satranç’tı. Sonra Amerigo’yı okudum ve hemen ardından da Dünün Dünyası’nı. Her okuduğum kitabından etkilendim. Olağanüstü bir yazarla karşı karşıya olduğumu anladım. Ve gençken nasıl olmuş da atlamışım diye hayıflandım. Son günlerde arayı kapatmak için iki kitabını birden okudum. İlki: Olağanüstü Bir Gece.

Stefan Zweig’in neredeyse bütün eserleri birer psikolojik analiz dersi gibi. Kahramanlarını alır, onların psikolojisini yansıtır ve attıkları adımları o çerçevede ortaya koyar. Bu romanında da paraya ihtiyacı olmayan ve yaşamı boyunca ahlâk, dürüstlük gibi ilkelerden sapmamış bir burjuvanın bir anda nasıl baştan çıkarak bambaşka bir yola girdiğini, bu değişimden duyduğu rahatsızlığı ve mutluluğu bir arada ele alıyor. Vicdanı karşı çıksa da içinden bir ses onu bu yolda devam etmeye teşvik ediyor. Roman bu iç hesaplaşmaları bir dantel gibi işliyor.

Pedro Mairal, Kayıp Parça (Çeviri: Süleyman Doğru), Sel Yayınları, 2010
Bir tanıdığım bu romanı tavsiye edip de bir iki cümleyle konusundan söz edene kadar Arjantinli yazar Pedro Mairal’ı duymamıştım. Konu bana ilginç geldi ve romanı alıp hızla okudum. Roman gerçekten de ilginç bir konuya ve yapıya sahip. İki kardeş babalarının yaptığı adeta bir hatıra defterini yansıtan metrelerce uzun bir resmin kayıp bir parçasını arıyorlar. Uzun aramalardan sonra buluyorlar ve büyük bir sürprizle karşılaşıyorlar. Bu aramaları sırasında geçmişi, aile ilişkilerini gözden geçirip bir çeşit hesaplaşma yapıyorlar. Mairal’ın romanı klasik romanların tadını taşıyor.  

Stefan Zweig, Mary Stuart (Çeviri: Kasım Eğit, Yadigâr Eğit), Can Sanat Yayınları, 3. Baskı, 2019
Doğumundan kısa süre sonra babası İskoçya kralı V. James ve hemen ardından iki oğlu ölünce, Mary Stuart daha bebekken İskoçya tahtına çıkıyor. Bir süre sonra Fransız veliaht Francis ile nişanlanıyor ve hemen sonra Fransa’ya giderek burada on yıl Fransız eğitimi görüyor ve 1558’te Francis ile evleniyor. Babası II. Henry’nin ölümünden sonra Francis tahta çıkıyor. Ancak hastalıklı bir genç olan Francis Aralık 1560′ da ölünce bundan sonrası Mary Stuart için fırtınalarla dolu bir yaşama dönüşüyor. Ülkesine dönüyor, birçok macera yaşadıktan sonra İskoçya tahtına oturuyor, yanlış bir evlilik ve ardından evlilik dışı aşka hikayeleri yaşıyor. Bir yandan İngiltere tahtında hak iddia ettiği için kuzeni İngiltere kraliçesi I. Elizabeth ile müthiş bir rekabete girişiyor. Ne var ki başta Francis’ten sonra Darnley’le yaptığı evliliği olmak üzere hataları ve yanlışları onu ülkesinde hapse düşmeye, oradan kaçıp can düşmanı İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’e sığınıp, onun tutsağı olmaya kadar götürüyor. I. Elizabeth’e karşı girişilen suikaste Mary Stuart‘in de karıştığı kanıtlanınca boynu vurularak öldürülüyor.

Biyografilerin büyük ustası Zweig, Mary Stuart’ın gerçekte de bir roman gibi olan yaşamından roman tadında, sürükleyici, analitik yorumlar taşıyan müthiş bir biyografi yazmış. Dönemin entrikaları, Mary Stuart’ın fırtınalı yaşamı, İngiltere’nin en büyük hükümdarlarından kabul edilen I. Elizabeth’in düştüğü aciz durumlar, kararsızlıklar, Fransa sarayının durumu gibi konuların yanı sıra siyaset bilimi hakkında da son derecede dolu bir kitap. Feodalitenin senyörlerinin, lordlarının kral/kraliçe karşısında ne kadar güçlü olduklarını ders kitaplarından çok daha iyi anlayabiliyorsunuz. Ve oradan giderek Avrupa’da yerel yönetimlerin niçin güçlü olduğunu çıkarabiliyorsunuz. Eğer siyaset bilimi hocası olsaydım bu kitabı öğrencilerime okuturdum. Okumanızı hararetle tavsiye ederim.

EKONOMİ VE FİNANS KİTAPLARI

Aysel Gündoğdu (Editör), Uygulamalı Finansal Tablolar Analizi, Gazi Kitabevi, 2019
Aysel hoca üretmeye devam ediyor. Bu kez de işletmeciliğin, finansın ve muhasebenin en önemli konuları arasında yer alan ve başlı başına bir alt disiplin olan finansal tablolar analizini ele alıp değerlendiren bir kitaba hem yazarlık hem de editörlük yapmış. Konunun uzmanı 14 öğretim üyesinin bölümlerini yazdığı kitap, finansal tabloların analiz edilebilmesi için gerekli altyapıyı ve bilgileri veriyor.

Ekonomi öğrencileri fazla muhasebe dersi görmezler. Bu kitabı onlarla birlikte muhasebe, finans, işletme bölümlerinde okuyan öğrencilere ve finansal tabloları incelemek durumunda olanlara tavsiye ediyorum.

Seda Peksevim ve Osman İlter, Küreselleşme ve Serbest Ticaretten Geri Dönüş: Ticaret Savaşlarının Dünya ve Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Beklenen Etkileri, İktisadi Araştırmalar Vakfı yayını, 2019
Seda Peksevim ve Osman İlter’in 2018 Orhan Dikmen araştırma ödülünü alan bu kitabı, günümüzün en önemli tartışma konularından birisi haline gelmiş olan serbest ticaretten geri dönüş eğilimlerini ele alıyor. Bu dönüşün en önemli yansıması olan ticaret savaşları ve onun getireceği sonuçların yanı sıra antidamping’den kota uygulamalarına kadar uygulamaları da inceleniyor. Kitap ayrıca iki önemli konuda ampirik çalışmalar içeriyor.

Zor ve ağır bir konuyu mümkün olduğunca anlaşılabilir bir şekilde anlatmış bir kitap. Bu konuda bilgileri geliştirmek için okumakta yarar var.

İlhan Eroğlu, Baki Demirel ve Tolga Dağlaroğlu (editörler), 1923’den Günümüze Türkiye’de Para, Kredi ve Kur Politikaları, Ekin Yayınları, 2018
Son dönemlerde para politikası ve onun bir parçası olan kur politikası ekonomi politikasının en önemli uygulama alanı oldu. Eskiden çok popüler olan maliye politikası ise planlı programlı uygulamalardan çok büyük ölçüde günü birlik uygulamalara döndü. Para ve kur politikası maliye politikasına göre anlaşılması daha zor olan bir alan. Bu kitap bu alanı baştan sona ele alıp ortaya koyan bir eser olmuş. Editörler de dahil olmak üzere alanında uzman 20 öğretim üyesinin bölümleri paylaştığı kitabın önemli özelliklerinden birisi konuyu bütüncül olarak ele alabilmesi. Kuşkusuz bunda editörlerin önemli katkısı var. Okurken çok yararlandığım bu kitabı öğrencilere ve para politikasını anlamaya çabalayanlara tavsiye ediyorum.

Erhan Yazgan, Para Politikası: Bir Örnek Olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının Tepki Fonksiyonunun Tahmini, İktisadi Araştırmalar Vakfı yayını, 2016
Kitap, TCMB’de başdenetçi olarak görev yapan Erhan Yazgan’ın doktora tezi. Para teorisiyle ve bu konu üzerine geliştirilmiş literatürle başlıyor, sonra para teorisinin uygulaması olan para politikasıyla devam ediyor. Bir para politikası kuralı olarak Taylor Kuralını özel olarak inceleyen yazar bu konuda ayrıca ampirik çalışmaları da değerlendiriyor. Kitap, TCMB’nin de uzunca bir süredir uyguladığı enflasyon hedeflemesi konusunu ele aldıktan sonra TCMB’nin para politikasını Taylor Kuralı’nı esas alan bir ampirik analizle tamamlanıyor. Kitabı çok beğendim. Teknik bir konu olduğu için ekonomi öğrencilerine, araştırmacılara ve konuyla ilgili kişilere öneriyorum.  

Yorumlar

  1. Hocam merhabalar , 2019 da yeni kitabınızın çıkacağını duyurmuştunuz ?

    tarihi belli oldu mu ?

    Teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son düzeltmeleri yapıyorum. Bir aksilik olmazsa Eylül ayında piyasaya çıkar diye tahmin ediyorum.

      Sil
  2. hocam yeni kitabınızın adı ve konusu nedir?. satın alabilirim ilgimi çeken bir konuysa eğer.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ekonomik kavram ve kurumları anlatan bir kitap. Kolay Ekonominin devamı gibi.

      Sil
  3. Hocam yeni kitabinizin ismi nedir???

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. isim bulmakta zorlandik, adini "yeni Kitap" koyduk, idare edin...

      Sil
    2. Henüz yayıneviyle bu konuyu konuşmadık.

      Sil
    3. Kitabın ismi çok mu önemli senin için.. ismine gire mi okuyacaksın yoksa bu kitabın yazarının kimliğine göre mi..

      Tek derdimiz kitabın adı.. tövbe yaa estahgfurullahh.

      Sil
  4. Sevgili üstat,
    Kitap önerileriniz için teşekkür ederim.
    Stefan Zweig’i sayenizde hatırlamış oldum. Merak ediyorum.
    “Uygulamalı Finansal Tablolar Analizi“ kitabını mutlaka alacağım. İhtiyaç duyduğumuz bilgileri içeren bu tarz kitaplara çok fazla rastlayamıyoruz kitapçılarda.
    Geçmiş bayramınızı kutlar ,iyi pazarlar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, ben de sizin geçmiş bayramınızı kutluyorum, sevgiler

      Sil
  5. Coğrafya kadermidir, yoksa geri kalmış toplumların kendini avutma biçimlerinden bir tanesimidir.
    Sivas’ın Akıncılar ilçesinde doğdum. Kendimi bilmeye başladığımda, sarı toprak ve samanla karıştırılmış çamurla , taşların oluşturduğu toprak bir evde doğdum. Eve ana kapıdan girince ana koridora giriyordunuz.Sol taraf ahırdı.sağ tarafta ise bir kapı ile eve geçiyordunuz.
    Evin köşesinde 3 taşın üstünde kaynayan devamlı bir tencere vardı. Sabah akşam bu tencere kaynardı. Bu ocak tezekle, bulunursa odunla altı devamlı yanardı.
    Büyüyünceye kadar hiç söndürüldüğünü, söndüğünü görmedim.
    ‘’Baba ocağı yakma’’ deyimi buradan herhalde
    Geliyor.
    Evin pencereleri yok gibiydi. O kadar küçüktü ki, şimdilerde banyolardaki havalandırma penceresini hatırlatıyor.
    Ufak ufak büyümeye başladım. Elbiselere çok ihtiyaç yoktu. Zaten alt tarafımız hep açıktı. Suyu çeşmden stillerle taşırdık. 200 metre öteden.
    Yağmur yağınca, ev hep damlardı. Toprak çatılarda loğ vardı, yapmurdan önce çatı loğlansın diye. Çok kadının erkeğin bu loğla beraber çatının çökmesi ile beraber , sakat kaldığını öldüğünü bilirim. Diş problemin mi var, bakkal hayrettin çekerdi. At mı nallanacak, öküzmü nallanacak , vardı birisi işte. Hastamı oldun, kışın olmaya gör, gidemezsin-en büyük ilacın gripin. Tarlalar verimsiz. Arpanın boyu 20 cm sapıyla beraber. Buğday-ah o buğday, elimizle yolacak kadar boyu oluyordu. 3 kardeştik. Biri okudu.
    Daha derinlerine girebilirim.
    Son bir şey yazacağım, anne tarafından dedem savaştan 7 yıl sonra dönüyor. Döndüğünde gece ninem kapıyı açmıyor, karşı gölün ismini , çocukların isimlerini soruyor, o , o mu diye.

    Sen aç, ben aç, yorulmuş anadolu toprakları aç ve verimsiz.komşu aç, alabildiğine uyuşmuş beyinler. Yaşamak bir sanat vesselam.
    Coğrafya kaderdir.
    Coğrafya kaderdir.
    Peki bu coğrafyadan kim çıkar?
    3,5 tane okumuş(ki onlarda bilim için değil-ya devlete kapak atmak için-ya arkasını kurtarmak için)
    Yada biraz garson, biraz kapıcı, biraz hademe, ve çopu inşaatda işçi.
    İşim icabı, tibetde, çinde, hindistanda rusyada ve sayanayacığım bir çok avrupa ülkesinde bulundum.
    Coğrafya kaderdir(tek başına kaderi oluşturmaz ancak-kadere inanmayan birisi olarak söylüyorum-insan hayatının en önemli belirleyici faktörlerinden birisidir-yoksa şansla, tesadüfle bunlar değişebilir- o toprak evlerden bir tanesinden, ........ da çıktı)
    Bir şey söyleyeceğm. Tibette, ölenleri akbabalara atıyorlar.rakım 3500 metre.
    Kader yok, yaşam var. Tesadüf var. (Aslında tesadüfte tesadüf değildir-yaşamın akışı içinde ki herhangi bir andır)

    Norveçi örnek verirler, kardeşim norveçte norveçlilerin yarısı yaşar. Diğer yarısı dünyanın diğer ülkelerindedir. ( niye terketmişlerdir acaba-çünkü o kadar refaha rağmen coğrafi kaderinin içinde iklim kaderi vardır-biraz güneş görmek için-içini ısıtan güneşten bahsediyorum-dua edersin-hızla ya içersin-içersin-içersin yada terkedersin-refahta seni tutar orada ammaaaa)
    İskandinav ülkerine bakınız ülke nüfusları artıyormu.sakın bana onlar medeni az çocuk yapıyor demeyin)
    Petrol coğrafyanın bir armağanıdır norveç için. Araplar içinse De keza öyle.
    Coğrafya kaderdir.
    İrili ufaklı 200 e yakın ülkeden, güney kore ve japonya hep örnek verilir.peki bunlar niye bu coprafyada başarılı diye.
    Çünkü ikiside, batının Kusmen uzak doğuda sözünü dinlemiş uşaklarıdır. İkidide batıyı Taklit etmişlerdir.batı kurum ve kurallarını uygulamışlardır. Aslına bakarsanız, içgüdüsel olarakta, batıya karşı çok güzel hisleri yoktur.
    Bu zırva yazımdan sonra cep telefonundan ve 2000 km Uzaktan bir pazar sabahı bunlar yazılabiliyor.
    İyi pazarlar
    Kadere inanmadan, daha çok çalışmak, üretmek, daha çok üretmek, sonsuzluğun içinde, bir zerre olduğumuzu bilerek, insanca yaşamak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aga bu bölüm kitaplar ile ilgili. Bir önceki yazıya gönder. Yanlış kanaldasın..

      Sil
    2. Evet haklısın Aga.yanlış yere göndermişim.

      Sil
  6. Zweig'a meraklıysanız

    https://www.cafrande.org/stefan-zweig-ozgurluk-vaizi-nietzsche-yukseklerde-beliren-bir-fenerdir/

    YanıtlaSil
  7. Mahfi bey

    Bugün "Ticaret Savaşları" diye üzerinde epey konuşulan olaylar silsilesi, geçmiş yüzyıllarda da yok muydu? Günümüzde yaşananı küçümsemek için sormuyorum bu soruyu.

    Zaten yüzyıllar boyunca, devletler başka devletlere, krallıklar, imparatorluklar, başka krallıklara, imparatorluklara ticaret bazlı hamleler yapmış, tarih bunu gösteriyor.

    Bugünkü "Ticaret Savaşları"na niçin çok şaşırıyoruz?

    Ve bugünkü "Ticaret Savaşları" ile ilgili niçin çok tedirginiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geçmiş yüzyıllar hep ticaret savaşıyla geçti. Ama o zaman küreselleşme yoktu. Her ülke kendi başınaydı. Sadece mal ticareti ( o da sınırlı olarak) serbestti. Bu kez ve ilk kez sermaye hareketleri de serbest. Bu, en ufak bir düşüşte bütün sistemin çökebileceği anlamına geliyor. Tedirginliğimiz bundan.

      Sil
    2. Belki de 15. yüzyılda,Çin’in kendini dünyaya kapatarak başlattığı ticaret savaşının bir benzerini şimdi de abd başlattı.
      İlkinin sonucu Çin için kötü olmuştu.Dünyadaki en büyük ekonomik güç olma konumunu kaybetmişti.
      Bakalım ikincinin sonucu ne olacak?
      Bence bu bloğu takip eden ve konuya meraklı olanların,bu konuda ayakları yere basan tezler üretmeleri gerekir.

      Tarihsel dönemler arasındaki değişen şartları dikkate alan ve geleceğe dönük simülasyonlar içeren tezler.
      Hem tartışabilmek hem de birbirimizden bir şey öğrenmek için bence güzel bir fırsat.
      Tabi ki Mahfi Bey’in moderatörlüğünde.
      Sanırım bu bloğun da zaten böyle bir misyonu var.
      Benim de bu konuda tezim/tezlerim var.Tartışmak isterim.

      Sil
    3. hocam, abd ila çin arasındaki daha çok teknoloji savaşı gibi geliyor bana. çünkü çin özellikle abd menşeli çok uluslu işletmelerden taklit ettiği teknolojiyi artık taklit etmeden de üretir hale geldi ve abd nin en büyük rakibi olmaya başladı. ve giderek daha çok katma değeri yüksek üretim yapabilir hale gelmeye başladı.

      Sil
    4. Sayın Adsız 19:16,
      Bilmiyorum son huwai konusunu takip edebildiniz mi?
      Abd’nin çin’e uyguladığı teknoloji(yazılım) ambargosunu kastediyorum.(Bu arada ambargonun geçici bir süre için ertelendiğini belirtmeliyim.)
      Eğer teziniz doğruysa,abd’nin google vasıtasıyla koyduğu yazılım ambargosunu aşabilmeleri gerekir.
      Huwai ve çin,bu sorunu nasıl çözebilecek teknolojik kabiliyete ulaşabildi mı sizce?
      Bu ambargoya gösterdikleri tepki,sanki hazırlıksız yakalandıklarını gösteriyor.
      Eğer Ambargo yürürlüğe girerse ve huwai marka cihazlara verilen yazılım desteği sonlandırılırsa,bir B planları var mı?

      Sil
    5. adsız 22:05 , abd ila çin arasında yaşananları bence sadece teknoloji savaşı olarak görmek de sanırım yanlıştır. çünkü bugün çin iktisadi büyümesini askeri gücüne de yansıtmaktadır. dünyanın en büyük donanmasına sahip hale geldi. mesela 1 katamaranı vardı bunu 2020 de 3 e çıkarıyor. uçak sayısında 3000 bini geçti 5 bine doğru gidiyor. dünya çelik üretiminde açık ara birinci sıradadır çin. nadir elementlerde birincidir. küresel sermaye için 20.yüzyılın başındaki abd ne ise 21.yüzyılda çin aynı anlama gelmektedir. küreselleşme için abd anti tez çin ise tezdir. teknolojide yoğunlaşan b u savaş ya da rekabet diyelim giderek her alanda kendini hissettirecektir. çünkü trump yönetimi çinin sert yükselişini ve kendi çıkarlarına karşı ciddi tehdit olacağını görüyor. kaldı ki trump küreselleşme karşıtlığını çin üzerinden yürütmektedir. küreselciler ise dolara endeksli kapitalist sisteme karşı çin üzerinden stratejiler üretmekte ve uygulamaktadır. zaten çini en çok çok uluslu şirketler büyütmektedir. mesela abd deki bu devasa şirketlerin finansal ayakları önemli ölçüde abd dedir. neden mi?. çünkü abd nin çinden ithal ettiği yüzlerce milyar dolarlık tüketim mallarının finansmanlarını yine bu devasa işletmelerin iştirakleri olan finans kapital faizle finanse ediyor. yani hem çinde üretip abd ye satarak karlarını artırıyor hem de abd piyasasında ayrıca faiz üzerinden karlılık transferleri yaparak sermaye birikimlerini artırıyor. trump da kendine göre haklı nedenlerle bunu asgariye indirmeye çalışıyor ki ülkesinin menfaatleri adına haklıdır.

      Sil
    6. Sayın Adsız 15:44,
      Sanırım anlattığınız karşılıklı bağımlı ilişkilerden bazı çıkarımlar yapmak mümkün:

      • “Küreselciler” cebininin,Trump abd çıkarlarının peşinde.
      • Abd(Trump) günü kurtarma peşinde,küreselciler geleceği planlama.
      • Küreselciler ve onların faiz kazancına dayalı ekonomik sistemleri için,gelecekte hangisi daha karlı olur:
      1. 330 milyon amerikalının tüketimine dayalı bir ekonominin finansmanı üzerinden faiz geliri elde etmek mi,
      2. Yoksa aynı faiz gelirini,1.6 milyar çinlinin tüketimi üzerinden sağlamak mı?
      (Sanırım konunun bam teli ve geleceği ilgilendiren kısmı tam da bu nokta.)

      Ancak doların küresel rezerv para birimi olarak kalması,sanırım bu planlamanın önündeki en büyük engel.
      Yani çin’in,abd’nin koltuğuna oturabilmesi için,bunun ortadan kalkması veya başka bir şeye evrilmesi gerekiyor!
      Çünkü çin’in abd’ye karşı en önemli rekabet avantajı,parasını devalüe etmesi ve tüm dünyaya ihracat yaparak kazandığı parayı da,yine abd tahvillerine yatırıyor olması.
      Bu model bu zamana kadar çin devletinin bir stratejisi ve çin ekonomisinin de itici gücü oldu.
      Aynı zamanda abd’nin dış açığının kapanmasına ve doların da dünya rezerv para birimi olarak kalmasına(öyle ya da böyle) destek sağladı.

      Peki,
      Ne olacakta dolar tahtından inecek?Ya da nasıl inecek?Kritik soru bu..
      Aslında bazı emareler yok değil;
      Trump’ın dolar üzerinden dünya ticaretine kısıtlamalar getirmeye(iran,venezuella,rusya) çalışması ve ticaret savaşları başlatması,çoğu ülkenin dolarla yaptığı ticareti sorgulamasına ve alternatifler aramasına neden oldu.
      (Rusya dolar rezervlerini azaltmaya başladı,çin uzun süredir altın rezervlerini arttırıyor,ab’den;”neden enerji ithalatımızın % 80’ini dolar ödeyerek yapıyoruz”çıkışları geliyor,ab,iran ile ticaret yapabilmek için yeni bir ödeme sistemini kullanma noktasında,doların dünya rezervleri içinde payı;2001’de %73 iken,2018 sonu itibariye %62 oldu,vs....)

      Peki,
      Yeni dünya rezerv para birimi acaba yuan olabilir mi?
      Yakın dönemde ben bunu pek mümkün görmüyorum.
      Çünkü yuan fiyatı serbest piyasada belirlenmiyor ve devlet kontrolü altında.
      Bu da dünyanın pek kabul edebileceği bir durum değil.
      Ayrıca çin eğer yuanı devalüe edemezse,dünyadaki rekabet avantajını nasıl sürdürecek?Ve küreselcilerin öngördüğü gibi nasıl abd’nin koltuğuna oturabilecek?
      Yuan’ın rezerv para olabilmesi için;çin’in kişi başına düşen milli gelirinin ve tüketiminin bugünkünün en az iki katına çıkması gerekir düşüncesindeyim.
      Belki o zaman çin,yuan fiyatının serbestçe belirlenmesine izin verir.
      Çünkü o kişi başına gelir gerçekleştiğinde,çin gsyh olarak dünyanın en büyük ekonomisi olacak.
      Ayrıca en büyük tüketime sahip bir iç pazara sahip olacak.

      Sanırım bu kripto para denemelerinin özünde de,doları tahtından indirme projesinin bir hazırlığı var.
      Ancak orada da çözümlenmesi gereken noktalar çok.
      Küresel çapta regülasyonlara ihtiyaç var.
      Merkez bankalarının güvencesinde olmayan ve hacklenebilen bir paraya,kim güven duyabilir ki?
      Bu aşamada siz güven duyar mısınız?
      Ben duymam...


      Sil
  8. Merhaba.
    Stefan Zweig’ın Mary Stuart biyografisi için yazdıklarınızda,şu kısım dikkatimi çekti:
    “Feodalitenin senyörlerinin, lordlarının kral/kraliçe karşısında ne kadar güçlü olduklarını ders kitaplarından çok daha iyi anlayabiliyorsunuz. Ve oradan giderek Avrupa’da yerel yönetimlerin niçin güçlü olduğunu çıkarabiliyorsunuz.”

    Kitabı okumadım ama okumuş bir akademisyenin fikirlerini almak isterim.

    • 2017’de İspanya’da yapılan Katalonya bağımsızlık referandurumunun tarihi köklerine ve nedenlerine,yukarıdaki tespitinizden ulaşabilir miyiz?Yoksa orada farklı bir dinamik mi vardı?

    • Referandumun kabul edilmesine rağmen,İspanya devletinin ve AB’nin karşı tavrını nasıl yorumlayabiliriz?

    • Bu noktada Avrupa’nın çifte standardından söz etmek mümkün müdür?

    Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katalanların bağımsızlık meselesi farklı. Onu İskoçlarla İngilizler arasındaki duruma benzetebiliriz. İki ayrı ulus söz konusu. Ve her ulus eninde sonunda kendi yönetimini kendisi yapmak istiyor. Katalanların durumu feodalite geleneğinden çok ulus devletlerin ortaya çıkmasına yol açan Fransız devriminin etkisinde görünüyor.
      İspanya kendi çapında haklı olarak o bölgeyi kaybederek güç kaybı yaşamak istemiyor. AB için de sorun Katalonya'nın yeniden üyelik için başvurması sorunu. AB, içinde bulunduğu birçok sorunun yanına bunu da katmak istemiyor.
      Burada Avrupa'nın çifte standardı var mı emin değilim. Bence sistemlerini korumaya çabalıyorlar.

      Sil
    2. Anlayamadığım kısım şu;
      Katalanlar’ın Fransız devriminin etkisiyle ayrılma kararı almaları,biraz(!) gecikmiş bir aksiyon değil midir?
      1789 yılında ve hemen yanıbaşlarında gerçekleşmiş bir devrimden,21.yüzyılda mı haberleri oldu?!

      İspanya devletinin sağladığı güvence ile iki yüzyıl yaşayıp,bugün biz ayrılmak istiyoruz demek,bana başka şeyler düşündürüyor!
      Kaldı ki artık 19.veya 20. yüzyılda da yaşamıyoruz.
      21.yüzyılın dinamikleri çok farklı.

      Sil
  9. Hocam yazı/konu dışında bir sorum olacak, spekülasyonu pek sevmemenize rağmen fikir vermesi açısından yorumunuzu merak ediyorum. ( 2008 öncesi )Türkiye tek taraflı Euro kullanımına geçseydi bu durumun etkileri neler olabilirdi. Sürdürülebilir bir politika olabilir miydi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir bölgesel yapıya üye olmadan o yapının parasını kullanmanız bence doğru değil. Bu konuyu savunan arkadaşlar bu yolla siyasetçiyi frenlemeyi düşünüyorlar. İçinde olmadığınız bir ortaklığın parasını (üstelik kendiniz basamadığınız bir parayı) kullanarak siyasetçiyi frenlemek çözüm değil. Siyasetçiyi hukuka, ekonominin gereklerine uygun davranışa yöneltmek sadece ve sadece demokrasiyi, eğitimi ve hukukun üstünlüğünü yükseltmekle mümkündür. Öteki yollar zorlama olur ve sürdürülemez.

      Sil
    2. Turkiyenin tek tarafli ve ya karsilikli anlasmaya daylai Euroya gecmesi Bu diplomatik ve siyasi olarak sik ve onurlu bir davranis degildir Cunku Euro bolgesi bolgesel(AB) bir yapinin para birligini temsil eder. Cunku biz ABye uye degiliz.
      Ancak Yerli parayi bir sureligine fiyat istikrari icin guclu stabil rezerv enflasyonu az bir paraya baglamak siyasi bir durum olmaktan cok ekonomik bir hedefi merami belirtir.
      Mamafih Turkiyede Euroya gecmekten cok dolara euroya TLyi sabitlemeyi baglamayi dusuneneler cikmistir.
      Bana kalirsa enflasyonun dustugu tek rakamli rakamlara gerileyip uzun yillar 3 sene %8in altina inmemesi ve burda kalip direnmesi sabitlenmesi durumunda TL, belki bir 5 yilligina bir rezerv paraya sabitlenebilirdi. Boyelleikle %5 ve altina inebilecek bir enflasyon cerecevesini yakaladiktan ve bazi teknik ekonomik mali yapisal sorunlari cozume kavusturduktan ve TLye guveni netlestirdikten dolarizasyonu TLizayona cevirdikten sonra bu bir paraya baglanma sabitliginden bagindan cikardik. O zamanda TLyi belli guven dahilinde birakip serbest kurda yolumuza daha rahat devam edebilirdik.Iste o zaman enflasyonla kalici bir hesaplasma mucadele ekseni yaratirdik. Boyle bir sorunumuzu da bitirmis olurduk

      Sil
    3. adsız 12:02 biz 6 mart 1995 tarihinde ab içinde olmadan gümrük birliğine imza atarak zaten şık ve onurlu duruşumuzu kaybettik ab karşısında. ab nin bizi içine gerçekten alması için en güçlü kozumuz genç pazarımızdı. o nu da zaten gümrük birliğiyle onlara ardına kadar açtık. ab de yokuz ama ab dey miş gibi ticari yükümlülük altına girdik. bizden başka ab ye üye olmadan gümrük birliğine sadece san marino girmiştir.

      Sil
    4. adsiz 16:13
      Dogru katiliyorum gumruk birligine katilmamaliydik. Cunku bunun hem ekonomik hem de siyasi kozu olacakti elimizde. Dahasi sizin de belirttiginiz gibi sik ve onurlu hatta akilli bir dis ticaret politikasi degildi.
      Gumruk birligine girdikten sonra faydasindan cok zararini gorduk. Bir defa tuketim aliskanligimiz zengin ulkelerin ve o ulkelerdeki insanlarin hesabina gore oldu kredli yasam bol harcama surecine canak tuttu.
      Yerli uretim zarar gordu. Belki otomotiv montaj sanayi yan sanayi fayda gordu ama bu ulkenin yerli sanayisi basta gida sanayisi tarim vs zarar gordu.
      Sonucta biz daha mutevazi daha kendi capinda bir tuketim yapimizi korumamiz gerekiyordu. Cari acik veren enflasyonu yuksek bir ekonomi olarak cari fazla veren enflasyonu olmayan ulkeler karsisinda serbest dis ticaret bizi surekli kur ve doviz krizlerine borc krizlerine surukledi.
      Adsiz 12:02

      Sil
  10. Zülfi Livanelinin, Huzursuzluk adlı romanının temalarından biri, Coğrafya Kader midir?(Sayfa 121)

    İbn Haldun bir devletin 120yıl ömrü olacağını öngörmüş ve İbn-i Haldun'a göre devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Buna göre, devletin geçirdiği aşamaları beşe ayırır. Hatta bu beş aşamanın üç ya da dört kuşağın ortalama ömrü olan 120 yılda tamamlandığını ileri sürer. İbn-i Haldun'un bu süreyi tespit ederken, zamanında doktor ve müneccimlerin, normal insan hayatının 120 yıl olduğu iddiasına dayandığı ve bu yüzden devletlerin normal yaşam sürelerinin de 120 yılı aşamayacağını düşündüğü ileri sürülmüştür.

    YanıtlaSil
  11. Yerli tavuk "ATAK-S yılda 314 yumurta veriyor
    https://www.aa.com.tr/tr/yasam/yerli-tavuk-atak-slar-yayginlastiriliyor/62827
    erli tavuk "ATAK-S"lar yaygınlaştırılıyor
    Türkiye'nin ilk yerli yumurta tavuğu olan ve yılda 314 gün yumurtlayan ATAK-S'ların yaygınlaştırılması için Tokat'ta GOÜ Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümünce çalışma yürütülüyor.

    Hocam sizce ATAK-Slerin yayginlasmasi iktisadi olarak arz talep ekseninde yumurta fiyatlarini dusuru mu?
    Rusyaya Avrupaya ihracatimiza katki saglar mi?
    ATAK-S ler sizce bir Yapisal Reform mudur?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi bir girişim, desteklenmeli.

      Sil
    2. Malûm dünyanın 5.sanayi reformunu tartıştığı bir zaman diliminde kahraman Türk evladının tavuğa senede 314 yumurta yumurtlatturarak rusya ya ihracatı arttırma çalışması reformdan da öte birşey birader. Hep böyle devam. Bu şekil ve hızla 3826 yılında bu ülke bu millet kesin dunyanin en güçlü ekonomisi haline gelecektir. 5. Sanayi reformunun amk. Yasasın tavuk reformu.

      Sil
    3. Dünyada 6 milyarın Türk yumurtası yediğini düşünsene, yumurta başına 1 cent kazansak, yılda 15 milyar dolardan fazla para eder.

      Büyük şeylere değil böyle niş alanlara, kimsenin girmediği alanlara girmek lazım. Bilim adamlarımızı kutluyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.

      Sil
  12. Siz PMI verisinde esik sinir rakami olarak hangisini tervih ediyorsunuz? 42 mi 50 mi 45 mi

    YanıtlaSil
  13. Merhaba Mahfi Hoca. Türkiye'de iktisat alanında duyduğumuz okuduğumuz iktisatçıların çoğu nedense hala devletçilik anlayışının savunucuları. Dünyada Keynes veya Hayek, fiscal policy veya liberalizm, supply side veya demand side economics şeklinde bir çok görüşü okumak anlamak varken, bizim ülkemizde 60-80 yılları arası yetişmiş devletçi kafayapısındaki ekonomistlerden başkalarını çok duyamıyoruz. Ya da Korkut Hoca gibi diğer ekstremdeki kişiler var. Aylardır duyduğumuz varsa yoksa ithal ikamesi, ihracat için destekler, devletin fabrikalar kurması... Sanki 1930 yılında yaşıyoruz. Fox TV'ye çıkan eski merkez bankası başkanı bile devlet yardımından bahsediyor. Sizin de genel ekonomi görüşünüz bu yönde olduğunu sanıyorum (ve tabii ki saygı duyuyorum) Önerebileceğiniz, görüşlerine değer verdiğiniz, daha liberal görüşe sahip olan iktisatçılar var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim görüşüm farklı. Bir ekonomide ağırlık ister devlette ister özel kesimde olsun o ekonomide hukukun üstünlüğü, bilimsel eğitim, gerçek anlamda demokrasi gibi unsurlar yoksa kimin ekonomide ağırlıkta olduğunun önemi yoktur.
      Devletin fabrika kurması artık çok anlamlı değil ama doğuda ve güneydoğuda kimse fabrika kurmuyor. Ve oradaki insanlar iş bulamadıkları için başka yönlere kayabiliyor. O zaman devlet gidip orada fabrika kurmalı.
      Özetle Türkiye'de beyazla siyah ayrımı yoktur.

      Sil
    2. Hukukun üstünlüğü ve bağımsızlığı olmadan bir arpa boyu yol gidemeyeceğimiz konusu zaten tartışılacak bir konu değil. Hukuk ile birlikle uzun vadede ekonominin ana yapıtaşı olan üretkenliği arttırmak için de temel ve mesleki eğitim konusunda da ilerleme kaydetme zorunluluğumuz var (ki bunun meyvelerini almak en az 10-15 sene sürer). Bunları tekrar tekrar dile getirmek zorunda olduğunuzun da farkındayım çünkü en büyük önceliklerin bunlar ve ilerleme kaydedemediğimiz belli.

      Bir kaç ay önce sosyal, ekonomik, siyasal reformları özetlediğiniz yazıdan da yola çıkarak, hukuk ve eğitimde belli adımların atıldığı varsayımı ile, sonrası için bir yol haritası çizmemiz de aratık gerekiyor. 23 Haziran'da Ekrem İmamoğlu'nun kazanması durumunda, 2020 sonuna kadar Türkiye siyasi haritasında büyük değişimler olabilir.Hukuk ve eğitim haricinde, kanayan yaramız ihracat-ithalat dengesi. Bunu çözmek zorundayız ve bunu da çoğunlukla özel sektör çözecektir. Artık, TÜİK'in gerçek olmayan istatistiklerini ay ay inceleyip 'vah vah' demek yerine, yapıcı çözümler konusunda iş insanlarının, iktisatçıların, bankacıların konuşması, fikir alışverişi yapması, planlamaya geçmesi lazım.

      Kriz yıllarca sürmeyecek - belki IMF ile hızlıca, belki de kendimiz IMF'nin ne yaptığına bakıp aynısını yapmaya çalışarak yavaşça bu sıkıntılı dönemden elbet çıkacağız. Sonrası için Keynesci, liberal, sosyalist ne kadar uzman iktisatçı varsa, yol göstermeye başlamalı diye düşünüyorum.

      Kore, Taiwan, Şili yakın tarihte ne yapmış? Veya savaş sonrasına gidersek Almanya, Japonya ne yapmış? Daha da geri gidersek, İngiltere Amerika zamanında ne yapmış? Bunlardan ders almak gerekir. Bugün IMF para verse, özel sektör borç krizi çözülse, dolar da 4.5'a düşse, dolarizasyon Merkez Bankası'nın doğru para politikası ile tersine dönse (ki bunların hepsi hızlı gerçekleşebilecek ve birbiri ile alakalı konular) iş bitmiş olmuyor. Biz hep buraya kadar olan kısmı konuşuyoruz. Asıl düşünülmesi gereken bunların sonrası. 60-70 milyar dolar cari açığı hangi sektörlerle kapayacağız? 400 milyar dolar dış borcu ömür boyu rollover mı edeceğiz? Popülizm ile çalkalanan Avrupa Birliği ülkelerini nasıl ikna edip yine Türkiye'ye FDI çekeceğiz? Bir playbook ihtiyacımız var.

      Saygılar, Ömer Birgen

      Sil
    3. Devletin fabrika kurmasi bazi yerler icin gereklidir.
      Issizligin sanayilesmenin fakirligin yuksek oldugu yerlere o yoreye uygun gelismeleri zanaati destekleyecek fabrikalar kurulmasi. O fabrikalara da sadece ve sadece o yorenin insani calisacak olmasi gerekir. Bu fabrikalarin zarar etmemesi icin calisanlarin asgari ucrette calismalari fabrikalarin basina gececek mudurun de en fazla 2 yil is basinda olmasi gerekir. Bu mudurun uckagit yapmasina karsi yoredeki siyasi partilerden ve polis merkezinden askerden birilerinin bu mudurun telefonunu dinlelemesi odasinda bulunmasi sarttir.
      Dahasi o yorede satilan sigara icki gibi urunlerden 5 kurus ekstra vergi alinarak bu fabrikaya aktarilmasi bu fabrikadaki yeniliklere inovasyona kanalize edilmesi sarttir.

      Sil
  14. Mahfi Hocam ilgi ve alakanıza teşekkürler.

    YanıtlaSil
  15. Fatih Kömürcüoğlu10 Haziran 2019 13:56

    Merhaba Hocam, S-400 konusunda hem ABD hem de Türkiye kanadından geri adım atmayacağız açıklamaları geliyor. Ancak bu durum finans piyasasında bir gerilim yaratmadı. Bunun sebebi nasıl olsa 31 Temmuz'a kadar bir çözüm bulunur diye mi yoksa Türkiye en fazla f-35'leri alamaz diye mi düşünülüyor? Yoksa cari açığımızın hızla düşmesi TL'yi güçlendiriyor mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Kömürcüoğlu,

      Sanırım S400 konusu,çok bilinmeyen bir konjonktürden geçtiğimiz bir döneme denk geldi.
      Jeopolitik dengeler,Doğu Akdeniz’deki enerji savaşı,İran’a yaptırımlar,F35 konusu,abd ve rusya’nın Türkiye’ye savunma sistemi satma yarışı,Suriye meselesi,vs...

      Belki de Türkiye için en iyi çözüm,S400’leri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne konuşlandırmaktır...

      Unutmayınız,
      Dış politika ve diplomasi poker oyununa benzer.
      Kartlarınızı diğer oyunculara göstermemek durumundasınız.
      Aynı zamanda elinizin yapabilecekleri/yapamayacakları ile ilgili,rakibe/rakiplere karşı çok soğukkanlı olmak durumundasınız.

      Bu çözülmesi kolay bir denklem değildir.Ama bu denklemi bir çözebilirsek,Türkiye’nin çok büyük kazanımlarla bu süreçten çıkacabileceğini düşünüyorum.
      Türkiye’nin dış politika tecrübe ve birikiminin,artık bu kararları verebilecek olgunluğa ulaştığını düşünüyorum.

      Sil
    2. Türkiye S400 ile ciddi bir hamle yapmıştır.

      Meseleye nereden baktığınıza göre hamleyi yorumlamanız değişir, Amerikan yaptırımı açısından bakan Sn Atilla Yeşilada vb ekonomistler S400 sistemini istemezler.

      Ancak, ülkeleri ekonomistler yönetmez, gerçeğini değiştirmez.

      Amerika Türkiye ye yaptırım uygulayabilecek seviyede değildir, Türkiye yi kaybetmesi onun da ciddi kayıplarına sebep olur, günün sonunda S400 den vazgeçirmek için ücretsiz Patriot sistemi bile kurabilirler. Türkiye kendi kontrolünde olmak kaydı ile S400 leri İran ın batısı, Irak ın Kuzeyi, Suriye veya Kuzey Kıbrıs a kurabilir.

      S400 basında büyütülecek kadar büyük bir silah değildir, ancak Amerikan güdümündeki dünyanın Rusya silah sanayisi ile tanışmasını sağlayacak bir üründür. Türkiye yaparsa biz niye yapmayalım diyeceklerdir.

      Günün sonunda mesele Amerikanın cebinin ne kadar derin olduğuna bağlı, çok derin bir cebi var ise, Türkiye ye yaptırım uygular, bir trilyon dolar daha kaybeder. Onun yerine Türkiye ile anlaşıp, Patriotları uygun ödeme koşulları ile kurması, herkes için daha iyidir.

      Siyaset bu, 24 saat bile uzun bir süredir, bize 2 ay süre verilmiş, 2 ay süre verilmesi demek, ben görmeden işini yap, oldu bittiye getir demektir.

      Türkiye kazanmıştır.

      Sil
    3. Pokerde tüm oyuncular kartlarını masaya koymadan,kimin kazandığını bilmek mümkün müdür?

      Sil
    4. Amerika çark etti bile, önce 2 hafta süre dediler, şimdi 2 aya çıkardılar,
      2 ay sonra da 2 sene bir kullanın, kaldırmazsanız yaptırım yaparız derler, sonra herkes unutur gider.

      Bu işler böyledir.

      Sil
    5. TL'deki değer kaybının çok önemli bir bölümü risklerin artmasıyla ilgiliydi. Risklerin belirli bir sürede realize olmaması piyasada realize olma olasılığının azaldığı şeklinde yorumlanmasına neden olur. Bugünlerde bunu yaşadığımızı düşünüyorum.

      Sil
    6. Adsız 00:01,
      Sanırım haklısınız.
      Süreci başından bu yana düşündüğünüzde,her iki tarafın açıklamalarını ve tonundaki değişimi yan yana koyarak baktığınızda,süreç dediğiniz istikamete gidiyor gibi.

      Sil
    7. adsız 17:40 abd daha önce türkiyeye Kıbrıs nedeniyle ambargo uyguladı. abd türkiyeye istediği takdirde çok rahat ambargo uygular. sadece swift sisteminden bırakın çıkarmayı bize sınırlama getirse dolardan sert vurur. bilip bilmeden sallamayın. abd hala türkiyenin s-400 leri alamayacağına inanıyor. ne de olsa rahip brunson olayında neler söyledi devlet yöneticileri sonra neler olsuğunu gördük yaşadık. abd nin dediği oldu. yine maalesef abd nin dediği olacak göreceksin. s-400 ler asla gelmeyecek. rusya ile aramız fena bozulacaktır. turizmde ve enerjide bu bize pahalıya patlayabilir. türkie ne zaman 1975-1982 arasındaki gibi incirlik ve diğer üsleri abd ye kapatırsa işte o zaman abd bizi ciddiye almaya başlar. şunu kabul ediniz ki biz orta ölçekli bir devletiz abd büyük ölçekli bir devlettir. biz de mit müsteşarının birisinin sır küpü olmasıyla istihbarat devleti olduk sanırken abd de neredeyse tüm alt-üst kurumlar istihbarat kurumu gibi çalışma kapasitelerine sahiptir. sadece 2000 üzerinde think-thank kuruluşu vardır. abd çark etmiş imiş. böylesine bir stratejik konuda abd asla çark etmez çark etmek dediğiniz zaman dünyada akla gelecek ilk ülkelerden birisi de maalesef türkiyedir. özellikle de akepe döneminde bu konuda zirveyi kimseye bırakmıyoruz evelallah.

      Sil
    8. Hindistan var daha sırada!
      https://www.haberturk.com/hindistan-s-400-ler-konusunda-abd-baskisiyla-karsi-karsiya-2488540
      Hatta suudlar bile S400 siparişi verdiler...

      Diplomaside “çark etmek” diye bir şey yoktur.Karşılıklı çıkarlar vardır.
      Stratejiler,taktikler ve hamleler vardır.
      Milli çıkarlar vardır.
      Diplomasi de zaten bu dengeyi kurmak için vardır.
      Müttefikim dediğin bir ülkeye “şantaj” yapıyorsan,nasıl bir yanıt bekliyorsun ki?

      Mesela,
      abd ve ingiltere tarihi müttefikler değil mi?
      Nereye kadardır müttefiklik?
      Ulusal çıkarlara ve güvenliğe zarar getirmeyinceye kadardır...

      Bakalım ingiltere Assange’ı ne karşılığında iade edecek abd’ye?
      Onu bir görelim.
      Çarkları o zaman konuşuruz!

      Sil
    9. S-400 Milli Dini ve onurlu bagimsilikci bir durustur. Dik durmaktir.
      S-400 Milletin durusudur.
      S-400 Yerli ve Milli bir sekilde butun olmakdir
      Ben sahsen bu kadar teorik bilgiden sonra S-400e karsi cikanlari sahsen anlamiyorum.
      Boylesine dini ve milli bir isi niye anlamak istemiyorsunuz
      Bakiniz Izlandada yapilanlar bakiniz Trumpun bizi kardesligimizi birligimizi dirligimizi bozmaya calismasi...
      Birlik olmaliyiz Kardeslik muhabetinde bir olup birbirmize sarilmaliyiz dinde bunu emreder cunku ayni kayiktayiz. Ayri gayri yok hepimiz bu cumhurun yani halkin evladlariyiz.
      Kardeslik bunu gerektirir. Bizi bolmek isteyen secimlere siyasi tartismalara son vermeliyiz istikrarimiz icin guvenligimiz icin S-400e destek olmaliyiz

      Sil
    10. Belki bilmiyorsunuz ama S-400 bizim ürettiğimiz bir sistem değil. Ruslar üretiyor biz onlardan alıyoruz. Yani Rus füzesiyle ABD'ye dik durmak nasıl bir anlayış anlamak mümkün değil. Üstelik bugüne kadar ABD füzeleriyle Rusya'ya karşı dik durduğumuzu iddia ediyorduk.

      Sil
    11. adsız 18:03 daha seçim beceremeyen yerel seçimde birlik olamayan bir ülke için rus yapımı salt türkiyeyi kucağına oturtmak için kendi çıkarları için teknolojisini değil salt füze bataryasını veren rusya giderek savunma ve güvenlik konusunda üzerimizde hegemonya kuracak. geçmişte abd idi şimdi de rusya!. ne fark eder ki!. tek çare tüm ihtiyaçlarını kendiniz üreteceksiniz başka çare yok ne sizin gibiler ne de reisiniz anlayamıyor. biz zayıf oldukça her güç bizi bölmek isteyecektir. dış güçlerin pşanları bellidir önemli olan bizim planımız var mı?. yok gibi görünüyor. bir abd bir rusya bir ab rüzgarın önündeki yaprak gibiyiz.

      Sil
  16. Hocam

    Biz İzlanda'ya gidiyoruz. Siz de gelmek ister misiniz ;-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bana da bileti alın hemen geliyorum.

      Sil
  17. Belki kızacaksınız ama:

    Bence, Ekrem İmamoğlu - Binali Yıldırım programında moderatörlük yapabilecek en kalibreli kişi sizsiniz Mahfi bey.

    Eğilmek yok, bükülmek yok!

    Soru - Cevap

    Soru - Cevap

    ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok abi kızmadık, deli saçması deyip güldük.

      Sil
    2. İlginize çok teşekkür ederim ama bu konuda son derecede iyi yetişmiş, değerli profesyoneller varken benim gibi amatöre birisinin moderatörlük yapması düşünülemez.

      Sil
  18. Merhaba Mahfi Hocam, Türkiye yurt içi ve özel tasarruf oranları verilerini araştırıyorum. Bulabildiğim en son veri kalkınma bakanlığının 2015 yılına kadar olan verisi.Kalkınma bakanlığı da kapandı zaten :-(( Tuik te ya da başka bir yerde Türkiye tasarruf oranları verilerini bulamadım. Sizde koymamışsınız sitenizdeki göstergeler kısmına. Bu kadar önemli bir veriye ulaşmak neden bu kadar zor diye sordum kendi kendime. Ben mi bulamıyorum ya da gerçekten güvenilir bir veri yok mu bu konuda? Hangi kaynakları araştırmam gerekir? Şimdiden teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam cevabı basit,
      Olmayan şeyin verisi de olmaz.

      Türkiye tasarruf yapılabilecek bir ortamı piyasalarda sunmuyor.
      Hanehalkları tasarruf için ya hisse senedi almalı, ya faizde para tutmalı.
      Faizler negatife yakın getiri veriyor, hisse senedi piyasası hanehalkına güven verecek kadar derin ve mevzuatı uygun değil.

      Geriye altın, arsa ve gayrimenkul kalıyor.
      Türk tasarruflarını orada arayabilirsiniz.

      Eğer sermayesi yeterli ve finans bilgisi yüksek bir Türk ise;
      firma tasarruflarını yurtdışına transfer eder, birikimlerini orada yapar.

      Bunun en kolay yolu, yurt dışında kurduğu kendi firmasından yüksek bedel ile mal alması veya hizmet satın almasıdır. Türkiye nin ithalatının bir kısmı esasında sermaye ve tasarruf transferidir.

      Misal, İsviçre'de kurduğum firma için tanesi 0.1Euro centten bebek elbisesini Çin'den ithal ederim, fatura adresim İsviçre, ürün sevk adresini Türkiye gösteririm. Sonra İsviçreli şirketten o bebek elbisesinin tanesi 50 Euroya Türkiye'deki şirketime satarım.

      Masa başında ithalat yapar, o ithalat ile sermayemi transfer eder, Türkiye deki muhasebe hesabında şirket maliyetimi şişirip vergiyi düşürürüm.

      Bebek elbisesi yerine işiniz ile ilgili her konuyu yazabilirsiniz. Benim Türkiye de şirketim var iken, ben eğitim işindeydim, eğitim malzemesi getirirdim.

      İsviçre'de gelir vergisi %5 civarındadır, şirket üzerinden gelen para ile orada yatırım yaparsanız o da düşer.

      Sil
    2. IMF sitesine girin data'yı tıklayın oradan 1980'den bu yana tasarruf/GSYH verisini bulabilirsiniz. Oran değil de miktar lazımsa o zaman oranları aynı yerden bulacağınız GSYH ile çarpın.

      Sil
  19. Sayın Eğilmez,

    Sizin analizinize göre, TCMB, Çarşamba günü faiz konusunda ne yapmalı?

    ('Ne yapar?' diye sormuyorum.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediğiniz gibi oldu Mahfi Bey.
      Peki sizce temmuz sonu fed ne yapar/yapmalı?

      Sil
  20. dünyada iktisadi ve siyasi riskler çok azalmış olmalı ki bist çoşuyor ne güzel. türkiye ekonomisi pozitif fazda büyüyor. sanayi üretimi hızla artıyor. işsizlik tek haneye doğru geriledi. bakınız dolar kuru şu anda 5,76 tl ye geriledi. ne güzel değil mi?. borsanın çıkışı ve kurların gerilemesi tamamen yabancıların oyunudur manipülasyonudur. borsanın %67 sinden fazlası yabancı yatırımcıların elindedir ve dolar bazında da ciddi riskler almış durumdalar. o halde ellerindeki riski yüksek kağıtları satabilmek ve riskli finansal kaldıracı düşürebilmek için borsa yukarı yönlü manipülasyon yapılmalı ve spekülasyon yapılmalı dolar da düşecek algısını güçlendirmeli ve borsada yukarı fiyatlardan satış yaparak tl leri toplayıp ucuzdan dolarları toplayıp piyasadan çıkmak.. bir güzel keriz silkelemek amaçları. yoksa abd türkiye krizi mi bitti abd çin abd rusya gerginlikleri abd iran gerginliği mi bitti yoksa türkiye ekonomisi mi şahlandı. hiçbirisi. yabancılar akepe ile anlaşmalı olarak algı operasyonuna başladılar. akepe İstanbul seçimi öncesi finansal görünüm fazla bozulmasın dedi yabancılar da fırsat bu fırsat makyajlamalarla risklerimizi minimize edelim dediler. kazan-kazan dediler kısacası. ne de olsa akepenin sermaye ile özellikle de london city ile aradı gayet iyidir. swap olayında bile salt akepeye 31 mart öncesi destek için itlaf edilmeyi yeğlediler çünkü bunlardan iyi sermaye kapitalist dost bulamayacaklarının farkında london city. yine aynı oyun sahnede. yersek tabii!.

    YanıtlaSil
  21. Maşallah TL miz şahlanıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ama hala en fazla değer kaybetmiş olan para konumunda. TL'nin değer kaybı yılbaşından bu % 9,4.

      Sil
  22. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  23. Mahfi hocam

    Hayatınızdan sadece 15 dk ayırıp, fizik mühendisi Prof. Dr. Kerem Cankoçak'ın şu uyarılarını izler misiniz ve twitter'da paylaşır mısınız?

    06:25'de, "Türkiye'yi bilimsel araştırmalar açısından geleceği parlak bir ülke olarak görüyor musunuz?" sorusuna verdiği cevap muazzam:

    https://www.youtube.com/watch?v=p2HQd9tvY0g

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir bilim adamı olarak çok doğru tespitler yapmış.
      Özellikle “bilimsel merak” ve devletin bu konuya bakışı hakkında söylediklerine yüzde yüz katılırım.
      Eğer biz çocuklarımızı o merak üzerinden ilham alan bir eğitim sistemiyle yetiştirebilseydik,zaten bu konuları bugün konuşmazdık.

      Ancak bu noktada işi sadece devlete yüklemekte bana çok akılcı ve adilane gelmiyor.
      Ben de merak ediyorum.
      Acaba Türkiye’nin özel sektörü,büyük holdingleri ve şirketleri neden bu alandaki açığı kapatmak için yatırım yapmazlar?
      Sayın Cankoçak’ın dahil olduğu ve benzeri bilimsel çalışmalara ilgi duymazlar.Sponsor olmayı düşünmezler
      Kaynak ayırmazlar.

      O çalışmalarda üretilecek bilginin,yarın yeni bir teknolojik gelişmeye,ürüne veya Türkiye’ye ait bir patente dönüşme ihtimali olamaz mı?
      Onlar önce yolu açsalar,sonrasında da devlete gidip destek isteseler daha verimli sonuçlar almak mümkün olmaz mı?
      Sanırım bizim özel sektörümüzde de bir vizyon eksikliği veya vazgeçemediği bir kolaycılığı var bu anlamda.
      Neyin kolaycılığı diye sorarsanız,kolay para kazanma ve minumum riske girme kolaycılığı derim.

      Sıfırdan banka kurup,bunu milyarlarca dolara satabilecek kadar dünyayı tanıyan ve ekonomiyi iyi bilen yatırımcılarımız var.
      Dünyayı,devlet bürokrasisinden daha iyi tanıdıklarını düşünüyorum.
      Peki neden Türkiye’de bilimin gelişmesine daha fazla katkı sağlamıyorlar?
      Bu konuyu da sorgulamak lazım.

      Sil
    2. Türk çocuklarını bilime yönlendirmek önemli, Türk ailelerinin eğitimli kesimi bu konuda çok hassastır, eğitim eksikliğini hayatında hisseden düşük orta gelirli eğitimi yetersiz Türkler de çok hassastır çocuklarının eğitimine.

      Türkiye de bilim ortamı bulamazlar, ancak, gençlerde bu arzu olunca, kıtaları aşar, ülkeler aşar bilim ortamı bulurlar.

      Aziz Sancar Nobelli en zirve örneklerden, Daron Acemoğlu yine diğer bir örnek. Bunlar ismi geniş kitlelerce bilinen kişiler, ismi bilinmeyen binlerce var.

      Sil
    3. Sayın Adsız (11 Haziran, 16:20),

      Emin olunuz, Kerem Cankoçak (ve onun gibi nice biliminsanı), özel sektörün niçin dahil olmadığı ile ilgili soruları bizden daha fazla soruyorlar. Bu durumun, sadece sizin aklınıza geldiğini düşünmeyiniz lütfen.

      Türkiye'deki özel sektörün de, "devlet tezcanlılığı"ndan farkı yok. İzah edeyim:

      Türkiye'deki özel sektör, henüz emekleme aşamasında. Kısa zamanda, en kolay yoldan kâr marjlarını arttıracak yatırım hamleleri neler ise, onları yapmaya uğraşıyorlar. Tam da bu sebeple, iktidardaki partiyle sürtüşmemek için, onu kızdırmamak için kendi tavırlarına dikkat ediyorlar. Çünkü, devlet de özel sektör de "ahbap çavuş ilişkisi" içinde ekonomiyi yürütmeye çalışıyor. İktidardaki partiler eğer despotlaşmaya başlarsa, onlara meydan okuyacak kuvvette (hem parasal kuvvet, hem inovasyon kuvveti, hem insan kaynağı kuvveti) özel sektör şirketleri henüz Türkiye'de yok. Bu ölçekte şirketlerin Türkiye'de doğup gelişmesi için epey zaman var.

      "Zahmetsiz ve çabuk kâr"dan uzaklaşıp, "ideal" peşinde koşan bir özel sektörün Türkiye'de yeşermesi için, önümüzde uzun yıllar var.

      Biz henüz, "inşaat sektörü"yle büyümeye doyamadık ki, Kerem Cankoçak gibi biliminsanları ile işbirliği yapılsın...

      "Ahbap Çavuş ilişkisi":

      http://www.mahfiegilmez.com/2014/05/ahbap-cavus-kapitalizmi.html

      Sil
    4. Yanıtınız için teşekkür ederim.
      Demek istediğinizi anladığımı düşünüyorum.

      Dünyayı anlama ve geleceği inşa etme vizyonuyla baktığımızda,Türkiye’deki iktidarlar ve özel sektör ilişkisinin oturduğu garip bir denge kurmuşuz biz.
      Bence dengenin adı da:”körler sağırlar birbirini ağırlar” dengesidir.
      Çünkü,zenginleşmek ve refah düzeyi arttırmak isteyen ülkelerin gelecek stratejileri ve bilime yaptıkları yatırımlara baktığınızda,iktidarlarımızın ve özel sektörümüzün birbirlerine veya Türkiye’ye ne anlatıp,neye ikna olduklarının bir önemi yok.
      Bakınız Çin,Güney Kore.Hatta Tayvan
      Nerelerden geldiler şu an neredeler?
      Peki nasıl?
      Bence strateji ve planlama ile...

      Söylediğiniz gibi,tarihsel süreçte ülkelerde emeklemeler olur.
      Ama Ahbap-Çavuş Kapitalizmi ile bir şekilde biriktirilen sermayenin,daha sonra başka bir sürece evrilmesi gerekmez mi?
      Katma değerli üretim,markalaşma,teknoloji transferi,insana daha çok yatırım,yurt dışından beyin transferi,vs....
      Bunları görebilmek için daha ne kadar bekleyebiliriz ki?
      Hem de dünyadaki rakipler giderek artarken ve güçlenirken...

      Sil
  24. Hocam merhaba,

    Stefan Zweig, Olağanüstü Bir Gece kitabinin kaleme alinisi, karakterlerin psikolojileri vs. gibi yanlarini Fyodor Dostoevsky'nin Crime and Punishment kitabina benzetmemiz dogru bir yaklasim midir?

    Saygilarimla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru, aynı şeyi okurken ben de düşündüm. Zweig, belli ki Dostoyevsky'den oldukça etkilenmiş.

      Sil
    2. Zweig baba da mı arakçı çıktı?

      Bu arada kardeş niye Suç ve Ceza yerine İngilizcesini yazdınız?
      Ruscasını yazsan anlarım, ne bu entelim ayağı mı?

      Sil
  25. Mahfi hocam, bakıyorum dolar düşmeye başlayıp,
    enflasyon düşmeye, ekonomi toparlanmaya başlayınca siz de başladınız,
    Futbol,
    Coğrafya,
    Kitap yazılarına...

    Ekonomi yazıları bitti mi hocam?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ekonomi yazıları bitmez. Benim ekonomi dışı yazılarımdan oluşan kitabım var. Yani her zaman yazarım bu yazıları.
      Ekonomi böyle toparlanmaz. Geçici ateş düşüşlerine bakıp hasta iyileşiyor sanırsanız yanılırsınız. Dolar ekonomi değildir.

      Sil
    2. Hocam bizim millet ekonominin ateşini dolardan ölçer.

      Sil
  26. Hocam, yazı için ellerinize sağlık ama ben şu kaynağı bulamadım; 'Seda Peksevim ve Osman İlter, Küreselleşme ve Serbest Ticaretten Geri Dönüş: Ticaret Savaşlarının Dünya ve Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Beklenen Etkileri, İktisadi Araştırmalar Vakfı yayını, 2019'. Yardımcı olabilir misiniz? Nereden temin edebilirim?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İktisadi Araştırmalar Vakfı: 0212 233 21 07
      ya da
      info@iav.org.tr

      Sil
    2. Teşekkür ederim Hocam. İyi çalışmalar diliyorum.

      Sil
  27. Marxin orta sınıfın ortadan kalkacagi tezi hakkinda ne düşünüyorsunuz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Marksizmin sınıf ayrımı farklıdır. Bugünkü literatürle bu ayrımı şöylece ortaya koyabiliriz: kapitalistler (burjuvazi), işçi sınıfı, Proleterler ve küçük burjuvalar (bir sınıf olup olmadığı tartışmalıdır. Çünkü nerede bulunduğunun bilincinde değildir.)
      Marksist teoride komünizm aşamasına varıldığında bütün sınıflar ortadan kalkacaktır.

      Sil
    2. https://marksist.org/mobile/new.php?id=10711

      “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” demiş Marks.
      Yalnız rahmetlinin tezindeki insan,acaba hangi insan?
      Nefs,bencillik,ego ötesi bir insan mı?
      Var mı böyle bir insan?
      Ya da ne zaman vardı?

      Yanılmıyorsam Marks’in,kendi tezinin uygulanabileceğini öngördüğü ideal ülke,dönemin en sanayileşmiş ülkesi ingiltereydi.Çünkü gelişmiş bir işçi sınıfına sahipti.
      Ama piyango,bir tarım toplumu olan ve köylü sınıfa sahip rusya’ya vurdu.
      Hayatın cilvesi herhalde...

      Bu kapitalist süreçten sonra,artık böyle bir insan mümkün mü?
      Çin’in kapitalizme getirdiği yeni yorumu(devlet kapitalizmi),nasıl anlamalıyız?
      Bilemiyorum ama konuşmak ve tartışmak lazım.

      Özellikle kapitalist sistem ve onun türevlerinin(liberal,neoliberal,sanayi4.0,makineler,yapay zeka vs...) dünyayı(insanı) getirdiği noktada.
      Gelecek vaad etmediği/edemediği noktada.

      Sil
    3. Kalkar da kardes, ben goremem.

      Sil
  28. Hocam, Son yillarda Suriyeden Iraktan son zamanlarda da dalga dalga Afganistan Banglales ve Pakistandan cok gocmen geldi gelmeye de devam ediyor nereden bakarsaniz bakin 5-6 milyon bir nufus kitlesi var onumuzdeki yakin zamanda bu sayinin 10 milyona cikacagi soyleniyor.
    Bu insanlar daha cok asgari ucretin 3/1 en kabadayisi 3/2sinin fiyatina calisiyor daha cok insaat firincilik fason isler fason sanayi tekstil sektorlerinde calisiyor.

    Sizce bu ucuz isgucu bizim ihracatimiza katki saglar mi?
    Bizi gelecegin Cin Halk Cumhuriyeti yapar mi?
    Sosyokulturel olarak bizi cok kulturlu ve ekonomik olarak da kulturel olarak ulkemize zenginlik katar mi?
    Bu insanlarin cocuklarini degerlendirisek yatirim yaparsak onlara ileride ulkemize katma deger yaratabilecek beyinler yetistiremez miyiz?
    Yani bugun "Beden Gocu" ileri de "Beyin Gocu"ne ceviremez miyiz kaynaklarimizi burda dogan cocuklarinin egitimine aktarirsak?
    Ileri de ulkemizde demokrasinin gelismesine bu insanlar katki saglar mi sonucta demokrasi farkli insanlarin farkliliklarin bilesimi bir senfoni orkestrasi gibi bisey tabirim ugunsa?

    Sonucta bu insanlar ucuz isgucu olarak gelmisler bu bir tabir-i uygunsa "Beden Gocu" gibi bir sey cunku "Beden Isler"inde calisiyorlar. Ulkemize bir sekilde katki sagliyorlar bu arada kendi kulturlerini orf adet geleneklerini de getiriyorlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazdiklarina bakilirsa az bile gelmisler.

      O kadar ev stogumuz var kardes, gelsinler piyasa hareketlenir degil mi?

      Sil
    2. Ucuz isgucu ihracata katki yapcak olsaydi Rusya ve Avrupa Cinlileri toplardi.

      Sil
  29. Ispanya ve turk ekonomisini karsilastirdiginiz zaman hangisinin daha guclu oldugunu dusunuyorsunuz gerci fert basina dusen gelirde ispanya onde gozukuyor ama bu ortak para birimi olan euro nun kopuk etkisinden olabiliyor olabilir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ispanya ile türkiyenin cds lerine bakınız. dış ticaret verisine cari dengesine işsizlik oranına dış borç stokunun GSYH sine bakınız. makro veriler bildiğim kadarıyla ispanyanın daha iyi. ayrıca ispanyanın onlarca milyar dolar alacağı var türkiyeden.

      Sil
  30. Merhaba Mahfi Hocam,
    Seda Peksevim ve Osman İlter'in kitabını nereden temin edebiliriz

    YanıtlaSil
  31. Sayın mahfi hocam sizi cok sağolsun üniversitedeki iktisat hocamız tanıstırdı belkide çok ilgim olmadıgı için hiç bilmeyecektim .hocamız sağolsun hep sizin makalelerinizi okuturdu derste sınavda sorardı okumamız için onun sayesinde sizi tanıdım ve okumaya devam ediyorum .sizin gibi değerli bir hocayla tanıstıgım için çok sanslı hissediyorum kendimi sevgiler ...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı