Krizden Çıkışın Anahtarı
2001 Krizi
2001 krizi aslında 2000 Kasım
ayında başlayan ama geçmiş on yıldaki birikimi içeren bir finansal kriz olarak
çıktı. Türkiye, 2001 krizine girerken dünya ekonomisi konjonktür olarak çıkış
eğilimindeydi. Yatırım iştahı giderek artıyor, likidite bolluğu yaşanıyor, risk
alma iştahı kabarıyordu. Sermaye hareketlerinin serbest kalmasıyla küreselleşen
sistem, geçmiş dönemlerle karşılaştırılmayacak kadar hızlı bir çıkış eğilimindeyken
petrol ve emtia fiyatları durağan bir görünüm içindeydi.
Türkiye 2001 krizine girdiğinde
özetle durum şöyleydi: İktidarda üç partili bir koalisyon hükümeti vardı. Bütçe
açığı, enflasyon ve faizler çok yüksekti. İşsizlik yüksek ama Türkiye’nin
geçmiş ortalamasına göre alışılmış bir düzeydeydi. Cari açık Türkiye gibi
ülkeler için makul sayılabilecek bir düzeydeydi. Kamu kesimi borç yükü yüksek,
özel kesim borç yükü düşüktü. Bankacılık kesiminin batık kredi oranı yüksekti. Bunlara
ek olarak Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye miktarı düşük, TL’nin değer
kaybı hızlıydı. Enflasyonun yüksekliği insanların TL’ye güvenini sarsmış para
ikamesi (dolarizasyon) çok yüksek düzeylere çıkmış, yabancı para mevduatın
toplam mevduat içindeki payı yüzde 57 oranına ulaşmıştı.
2001 Krizi Sonrası
Uygulanan Program
Türkiye, krize girdikten sonra
IMF ile ortak bir ekonomi programı uygulamaya girişti. Bu program bankacılık
kesimini yeniden yapılandırma, büyümeyi destekleme, kamu açıklarını ve
enflasyonu düşürme üzerine kuruluydu. 2008 yılının Mayıs ayına kadar devam
etti.
Program öncesinde ve program boyunca
Türkiye ekonomisinin başlıca göstergeleri şöyle bir görünüm sergiledi.
2001
|
2002
|
2003
|
2004
|
2005
|
2006
|
2007
|
2008
|
|
Büyüme
(%)
|
-6,0
|
6,4
|
5,6
|
9,6
|
9,0
|
7,1
|
5,0
|
0,8
|
USD
/ TL Kuru
|
1,23
|
1,51
|
1,50
|
1,43
|
1,35
|
1,44
|
1,30
|
1,50
|
Enflasyon
(Yılsonu, %)
|
68,5
|
29,7
|
18,4
|
9,4
|
7,7
|
9,7
|
8,4
|
10,1
|
İşsizlik
(%)
|
7,8
|
9,8
|
9,9
|
9,7
|
9,5
|
9,0
|
9,2
|
10,0
|
Bütçe
Dengesi / GSYH (%)
|
-11,9
|
-1124
|
-8,8
|
-5,4
|
-1,5
|
-0,5
|
-1,6
|
-1,8
|
Kamu
Kesimi Borç Yükü (%)
|
76,1
|
72,1
|
65,7
|
57,7
|
50,8
|
44,7
|
38,2
|
38,2
|
Cari
Denge / GSYH (%)
|
1,9
|
-0,3
|
-2,4
|
-3,5
|
-4,2
|
-5,7
|
-5,5
|
-5,2
|
Tabloda
bazı çarpıcı noktalar var: (1) Büyüme 2001 krizi sonrasında hızla yükselmiş ve
2008’e kadar potansiyel büyüme oranının (yüzde 5) hep üzerinde kalmış görünüyor.
(2) USD/TL kuru kriz sonrasında 2008’e düşük gitmiş, bir başka ifadeyle
TL değerli kalmış bulunuyor. (3) Enflasyon çok yüksek oranlardan hızla
gerileyerek çift hanenin altına düşüyor. (4) Bütçe açığı ciddi oranda geriliyor.
(5) Bütçe açığının düşmesi sonucu kamu kesimi borç yükünde ciddi bir gerileme
ortaya çıkıyor. (6) Bütçe açığının düşmesine karşılık cari açık yükselmiş
bulunuyor.
Krizden
çıkışın faturalarından birisi işsizlikteki artış diğeri cari açıktaki yükseliş
olsa da bu tablo krize girmiş bir ekonominin krizden başarılı bir biçimde
çıkışını özetliyor. Böyle bir çıkış kolay bir iş değildir. Çünkü uygulanacak
ekonomi politikası araçları birbiriyle çelikili sonuçlar yaratır. Krizin
yaşandığı 2001 yılı sonunda enflasyon yüzde 68,5 iken ekonomi yüzde 6 küçülmüş yani
slumpflasyona girmiş görünüyor. Bütçe açığı yüzde 12’ye yakın ve kamu borç yükü
yüzde 76’nın üstünde bulunuyor. Böyle bir ortamda enflasyonla mücadele etmek için
sıkı para ve maliye politikası izlense işsizlik daha da yükselir, ekonomik
küçülme hızlanır. Ekonomideki küçülmeyi tersine çevirip büyümeyi sağlamak için
gevşek para ve maliye politikası izlense büyüme toparlanabilir ve işsizlik
düşebilir ama bu kez de enflasyon yükselir, bütçe açığı artar ve kamu borç yükü
tümüyle denetimden çıkar.
IMF ile Birlikte Uygulanan Program Neyi
Değiştirdi de Ekonomi Politikası Farklı Amaçları Çelişkiler Yaratmadan
Yakalayabildi?
Ekonomi
politikası uygularken amaçlar ve araçlar arasındaki çelişkiyi çözebilmenin tek
yolu beklentileri değiştirmektir. Kriz sonrasında IMF ile birlikte uygulanan
ekonomi programı bu beklenti değişikliğini yaratmayı başardı. Bankacılıkta
yapılan yeniden yapılandırma, kamu hesaplarının mali disiplini sağlayacak
biçimde yeniden belirlenmesi, kamu açıklarının düşürülmesi, paradan altı sıfır
atılması ve Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması olumsuz
beklentileri olumluya çevirerek yatırım ortamını adeta yeniden kurdu. Türkiye’ye
tarihi boyunca girmediği kadar doğrudan yabancı sermaye yatırımları girmeye
başladı, piyasada ortaya çıkan döviz bolluğu TL’nin değerlenmesine ve TL’ye
olan güvenin yeniden kurulmasına yol açtı.
Aşağıdaki
grafik 2002 – 2008 arasında bu yana toplam mevduatlar içindeki yabancı para
mevduatlarının payını ve USD/TL kurundaki gelişmeyi gösteriyor.
Grafikteki noktalı çizgiler eğilim
çizgileridir. Eğilim çizgileri dönem boyunca USD/TL kurunun aynı düzeyde
kaldığını, buna karşılık yabancı para mevduatların toplam mevduatlardaki payının
yüzde 60 dolayından 30’un altına gerilediğini gösteriyor. Bir başka ifadeyle bu
dönemde Türkiye’ye döviz girişi bolluğunun yarattığı gelişmeyle USD/TL kuru
neredeyse sabit kalmış, para ikamesi tersine dönerek bir ters para ikamesi ya
da de-dolarizasyon yaratmış görünüyor. Bu gelişim bize olumsuz beklentilerin
tersine dönüşünü gösteriyor.
Beklentiler bu şekilde olumlu
hale dönünce yatırımlar canlanmaya başladı, kamu yatırımlarının yerini özel
kesim yatırımları aldı, yatırımlar arttıkça büyüme de canlandı. Kamu kesimi bu
dönemde açıkları azaltarak borç yükünü düşürdü, kamu kesimi piyasaya borçlanma
amaçlı olarak yüklenmeyi bırakınca zaten döviz girişi bolluğunun olumlu
etkisiyle düşüşe geçmiş olan enflasyon daha da düşmeye yöneldi. Bu düşüşle birlikte
faizler de hızla geriledi.
Birbiriyle çelişir görünen bu
amaçlara birlikte ulaşılabilmesinin anahtarı beklentilerin olumlu hale
getirilmiş olmasıdır. Rasyonel bekleyişler teorisinin ‘beklentiler
gerçekleşmeyi belirler’ tezi doğrulanmıştır.
Ekonomide Yeniden Bozulmalar
2008 yılının ortasında ABD’den
başlayarak yayılan küresel kriz Türkiye’nin IMF ile ortak programını bitirdiği
yıla denk geldi. Yapısal reformlara devam etmeyen ve Avrupa Birliği ile tam
üyelik müzakerelerini eski hızıyla yürütmeyi bırakan Türkiye’ye doğrudan
yabancı sermaye girişi giderek azaldı. Enflasyon bir türlü yüzde 5’lere
düşürülemedi ve sonrasında yeniden yükselişe geçti. Enflasyondaki artışta TL’nin
dış değer kaybı yani USD/TL kurunun artışı da etkili oldu. Bütün bu
gelişmelerin sonucu olarak yavaş yavaş TL’ye güven yeniden sarsılmaya başladı.
2013 – 2018 arasında ekonomik göstergeler
aşağıdaki tabloda gösteriliyor.
2013
|
2014
|
2015
|
2016
|
2017
|
2018
|
|
Büyüme
(%)
|
8,5
|
5,2
|
6,1
|
3,2
|
7,4
|
2,6
|
USD
/ TL Kuru
|
1,90
|
2,19
|
2,74
|
3,02
|
3,66
|
4,76
|
Enflasyon
(Yılsonu, %)
|
7,4
|
8,2
|
8,8
|
8,5
|
11,9
|
20,4
|
İşsizlik
(%)
|
9
|
9,9
|
10,3
|
10,9
|
10,9
|
13,5
|
Bütçe
Dengesi / GSYH (%)
|
-1,0
|
-1,1
|
-1,0
|
-1,1
|
-1,5
|
-2,0
|
Kamu
Kesimi Borç Yükü (%)
|
31,4
|
28,8
|
27,6
|
28,3
|
28,3
|
32,2
|
Cari
Denge / GSYH (%)
|
-6,7
|
-4,7
|
-3,7
|
-3,8
|
-5,6
|
-5,5
|
Tablo, 2013 yılından itibaren ekonomide
ortaya çıkan bozulmayı açık biçimde ortaya koyuyor: (1) Büyümenin ivme kaybettiği
ortaya çıkıyor. (2) TL’nin, Dolara karşı sürekli bir değer kaybı içine girdiği
anlaşılıyor. (3) Enflasyonun yükselmeye başladığı gözlenebiliyor. 2018 yılında
bu yükseliş doruk noktasına çıkmış bulunuyor. (4) İşsizliğin arttığı görülüyor.
(5) Bütçe açığı dönem boyunca bozulmadan kalıyor. (6) Kamu kesimi borç yükü son
iki yılda yeniden artışa geçmiş bulunuyor. (7) Cari açık hep yüksek seyrediyor.
2013 sonrasında ortaya çıkan bu
gelişmeler sonucunda yabancı para mevduatların toplam mevduatlar içindeki payı
artmaya yani para ikamesi (dolarizasyon) yeniden ortaya çıktı.
Grafiğe bakıldığında yabancı para
mevduatların toplam mevduatlar içindeki payının 2013’den başlayarak yeniden
arttığı görülebiliyor. Söz konusu pay 2019 başında yüzde 51 düzeyine tırmanmış
durumdadır. Bu yükseliş bize TL’ye olan güvenin kaybolduğunu ve beklentilerin yeniden
olumsuz hale geldiğini gösteriyor.
2018 yılının son çeyreğinde
ekonomik büyüme yüzde 3’lük bir küçülmeye dönünce ekonomi yüzde 20’nin üzerinde
enflasyonla birlikte slumpflasyon eğilimine girdi. Bu ortamda 2019 yılına
ilişkin beklentiler de tümüyle olumsuz bir hal aldı.
Beklenti Bozulması
Türkiye ekonomisinin bugün
geldiği nokta ile 2001 krizi sonrası arasında büyük bir fark yok. Ekonominin
ivmesi kaybolmuş, göstergeler bozulmuş durumda. Tıpkı 2001 krizinde olduğu gibi
enflasyon çok yüksek ve ekonomi küçülme eğiliminde. Ve en önemlisi beklentiler tümüyle
olumsuz hal almış durumda. Bu gidişi tersine çevirmenin ilk adımı beklentilerin
düzeltilmesi. Ne var ki beklentilerin düzeltilmesi 2001 krizi sonrasındaki
kadar kolay değil.
Bu zorluğun nedenlerini şöyle
sıralayabiliriz: (1) 2001 krizinden bir süre sonra iktidar değişmiş, krize yol
açan politikaları uygulayan iktidarın yerine yeni bir siyasal iktidar gelmişti.
(2) Yeni siyasal iktidar demokratikleşme adımları atmaya başlamıştı. (3) 2001
krizi sonrasında IMF ile ortak bir program yapılmış, IMF’den çok yüksek maddi
imkân sağlanmıştı. (4) IMF ile program yapılması dünya finans çevrelerine güven
vermişti. (5) 2001 krizi sonrasında dünyadaki konjonktür uzunca bir süre olumlu
devam etmiş, dünyada likidite bolluğu var olmuştu. (6) Türkiye, 2001 krizini
izleyerek, az sayıda ama önemli bazı yapısal reformları uygulamaya sokmuştu. (7)
Türkiye, Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlayarak doğrudan
yabancı sermaye akımlarını ciddi miktarda çekmeye başlamıştı.
Bugün bu sayılanların çoğu yok:
(1) Türkiye’yi bugüne taşıyan siyasal iktidar devam etmektedir. (2) Türkiye son
yıllarda demokratikleşmede geri adımlar atmış bulunuyor. (3) IMF ile bir
program bu aşamada mümkün görünmüyor. (4) Dünya finans çevrelerine güven
verecek bir imkân ortada bulunmuyor. (5) Dünyada konjonktür parlak değil. Küresel
sistemin resesyona girip girmeyeceği tartışılıyor. (6) Türkiye 2001 krizinden
sonra devreye soktuklarına ek olarak yeni hiçbir yapısal reformu uygulamaya
sokamadığı gibi 2001’de yaptıklarını da kısmen bozmuş durumda görünüyor. (7)
Türkiye Avrupa Birliğinden uzaklaşmış bulunuyor. Doğrudan yabancı sermaye
yatırımların gelişi neredeyse yalnızca yabancılara konut satışına dönüşmüş olduğu
görülüyor.
Bunlara ek olarak başka bazı
olumsuzluklar da söz konusu: (1) Hukukun üstünlüğü ilkesi onarılması zor
biçimde zedelenmiş durumda. (2) Türkiye, TL’nin konvertibilitesini zedeleyerek,
faiz serbestliğini bozarak, bağımsız kurulların ve kurumların bağımsız
çalışmasını sıkıntıya sokarak uluslararası finans çevrelerinde ciddi saygınlık
kaybıyla karşılaşmış bulunuyor. (3) Dış politika sorunlarla dolu görünüyor.
Çözüm Yolu
Bu durumdan çıkabilmek zor
olsa da bazı adımlar atılarak çıkış yoluna girmekten başka çare yok. Defalarca
yazıp anlattığım yapısal reformları burada bir kez daha tekrarlamayacağım.
Merak edenler blogdaki yazılarıma bakabilirler. Onun yerine en önemli adımlara
değineceğim. Bu adımların ilki hukukun üstünlüğü ilkesini, yargı bağımsızlığı, güçler
ayrımı, kamu kesimi hesaplarının tümüyle şeffaf hale getirerek yeniden yaşama
geçirmektir. Hemen ardından teşviklerin ürün ve üretici bazlı olarak ele
alınmasından başlayıp tarım ve hayvancılık kesimini de içeren sektörel
reformlara girilmesi gerekir. Diğer yapısal reformlar bunları izleyerek
yapılmalıdır.
Beklentileri düzeltmeden
gerçekleşmeyi olumlu kılmak mümkün değildir.
mahfi hocam hükümetin karşılıksız para basığına dair yorumlar çıkmaya başladı.böyle bir durum söz konusu mu?
YanıtlaSilParalar esasen karşılıksızdır.
SilMahfi Hocam ben bir İşletme öğrencisi olarak size birkaç şey danışmak istiyorum mail adresinizi alabilir miyim?
SilABD 2008 sonrası tarihi boyunca bastığı doların birkaç mislini bastı. Kötü bir şey oldu mu? Biraz da biz basalım onlardan ne eksiğimiz var. Hocam şaka bir yana ABD'nin bastığı bu paranın bize ne gibi bir zararı dokunur?
SilHocam ülkenmizin gelir getiren yerleri satildı daha da borçlandi 2001 krizi gibi kurtulamayız ne yapmaliyiz .
SilYapılandirma yapılandırma yep yalan oldu ne olacak sonu fırtınamı .
SilHocam 2001 dalgalı kura geçişten sonra ABD enflasyonuyla ülkemiz enflasyonunu karşılaştırdım ve dolar kurunun olması gereken yere baktım... Hocam haklıymışsınız.
SilDoların 2018 yıl sonunda olması gereken seviye 4,70 TL imiş. Ancak 4 ay için olan farkı hesaplarsak bu fark da %6 olsa bugün dolar kurunun 5.00 tl lerde olması gerekirken 5,60 larda. Yani %12 yüksek.. Peki düşmesi için ne yapılması gerekiyor? Faizlerin arttırılması. Faizler artınca ekonomi daha da bozulmayacak mı? Bu durumda yine iktidarın tasarruf yapmasından başka seçenek yok. Bu şekilde faizler düşecek faizler düşünce enflasyon düşecek, enflasyon düşünce dolardaki artış da duracak..
Sanırım 2001' den sonra olan şey de buydu , IMF programıyla kamu kemer sıktı, faizler düştü enflasyon düştü ardından kur düştü..
Bu durumda en iyi para politikası, ne düşük kur yüksek faiz, ne de yüksek kur düşük faiz.
En iyi para politikası,
1-)kurun olması gereken yerde olması (Enflasyon farkı nereyi işaret ediyorsa orası)
2-)Faizin mümkün olan en düşük seviyede olması
3-)Enflasyonun faizlerden düşük olması ama %2'den de az olmaması..
Sayenizde çok şey öğrendik teşekkürler selamlar...
Yıl------------Enflasyon
2001 ----- 68.53
2002 ----- 29.75
2003 ----- 18.36
2004 ----- 9.32
2005 ----- 7.72
2006 ----- 9.65
2007 ----- 8.39
2008 ----- 10.06
2009 ----- 6.53
2010 ----- 6.4
2011 ----- 10.45
2012 ----- 6.16
2013 ----- 7.4
2014 ----- 8.17
2015 ----- 8.81
2016 ----- 8.53
2017 ----- 11.92
2018 ----- 20.3
Kümülatif enflasyon-----% 256.45
ABD 2001-2018 kümülatif enflasyonu %34
Aradaki Fark % 222... Normal koşullarda dolar kuru %222 artmış olmalı.
Yıl----------Dolar kuru
2001 ----- 1.46
2018 ----- 5.30
Dolardaki artış ((5,30/1,46)-1)*100=% 263
Enflasyon farkına göre olması gereken artış = % 222
Enflasyon farkına göre, 2018 yıl sonunda olması gereken dolar kuru=1,46+(1,46*%222)=4,70 TL
Mahfi Hocam elinize sağlık, tuttuğunuz altın olsun. Herkese iktisat dersi verirken ,en karamsar durumda bile, hem UMUT'un ve de ÇÖZÜM 'ün olduğunu söylüyorsunuz.
YanıtlaSilElbette. Doğruyu yapar, hatada ve yanlışta ısrar etmezseniz çözüm her zaman vardır.
SilBunca yikimdan sonra cözüm hic de kolay olmayacak. Hatta imkansiz gibi. Bu kisir döngü sürüp gidecek.
SilTurkiyede uzun yillardir yaşanan bir sessiz devrim(!) Sureci var. Bu kriz bu devirmenin faturasidir.
SilAaah benim canım hocam ahh , doğru söylüyorsunuz da an itibariyle "hukukun üstünlüğü "ve "yargı bağımsızlığı" istanbul seçimleri bağlamında var mı?!
SilSelam Adsız 14.35,
SilBir insana her tuttuğun altın olsun denir mi?
Düşünsene, hocanın her tuttuğu altın olsa, hayatın ne anlamı kalır?
Bir insana hakaret etmek için bence her tuttuğun altın olsun denir,
bazı şeyler olduğu gibi kalmalı.
:)
Tuttuğu altın olursa adam aç kalır yahu. Sağlık dile, aşk dile. O parayı zaten kazanır.
SilHocam Türkiye'de hiç yüksek kur düşük faiz politikası uygulandı mı? Singapur, Güney Kore, Tayvan, Tayland şimdi de Çin hukuk devleti olmadan refaha erişti/erişiyor. Yüksek kur, ihracat, taklit ürün, teknoloji hırsızlığı kalkınmayı sağlıyor. Kalkındıktak sonra demokrasi, hukuk vs. geliyor sanki.
YanıtlaSilYüksek kur son 2 yıldır var işler daha da kötüye gitti.
SilEvet hocam ama baskılanmaya çalışıldığı için yükseltilen faiz de var. Faiz taban döviz tavan olmalı.
SilFaizler iki yıldır istem dışı yüksek. Devlet politikası olmalı hâlbuki. Sicak para da gelmez hem.
SilÇin hala gelişmekte olan bir ülke. Kişi başına düşen gelirin 30-40 bin dolara çıkmış olması lazım refaha erişti demek için. Daron Acemoğlu'na göre Çin bunu asla başaramayacak.Önce hukuk devleti olacaksın.
Sil@annibal. Ulusların düşüşü kitabını ben de okudum, Daron Acemoğlu'nun çalışmalarına saygı duyuyorum ama sosyal bilimlerde bir olayı öngörme cürreti bir hayli zor diye düşünüyorum. Kurumsal iktisadın gelişimi ve elimizdeki yeni veriler ne kadar hukuk devleti kavramının vazgeçilmez olduğunu söylese de, bu durum Çin için farklı gelişebilir. Tarihin Otoriteryan dönemleri liberteryan kesimi kadar meydan okuyucu bir güçte olmuştur. Sürdürülebilirlik açısından bakacak olursak varolan büyümeyi devam ettirmek için yapısal reformlar gerekebilir. Ama bu devlet hukuk devleti değil, hiçbir zaman müferreh olamaz demek çok büyük bir iddia.
SilAncak bir ustanın elinden çıkabilecek sadelikte,harika bir özet.
YanıtlaSilSayın Eğilmez,
YanıtlaSilNeyin yapılması gerektiğini (yapısal reformlar) birçok kere vurguladınız. Artık bu reformların kim tarfından ve nasıl yapılması gerektiğini konuşmak gerekmiyor mu?
Hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığını, güçler ayrımını kaldırarak bu güne gelmiş bir hükümetten, bunları tekrar yerli yerine koymasını beklemek mantıklı mı? Mevcut hükümet bunları yapmak ister mi?
Onu ben bilemem. Benim işim doğruyu söylemek. Kim ne yapar nasıl alır bu söylenenleri ben orasını bilmem.
SilMevcut hükümet bunları yapmak istemez tabi,yaparsa çalıp çırpmak zorlaşır,bu da iktidardan vaz geçmek anlamına gelir..2001 krizinde IMF'nin dikte ettirdiği şeffaf ihale yasası takip eden yıllarda hükümet tarafından delik deşik edildi.Şimdi son seçimde büyük şehirleri kaybedince ihale yasasında yeniden değişiklik yaparak önemli ihaleleri Cumhurbaşkanı onayına tabi tutacaklarını söyledi akp yetkilileri.Görebildiğim kadarıyla hükümetin zam dışında yapacağı bir reform yok.
SilBu yapısal reformları imf'den kredi almadan yapmak mümkün mü?
YanıtlaSil3 - 4 yıl önce yapsaydık mümkündü.
SilHoca diyor ki.. Care IMF. Aslinda IMF den baska care yok diyor.
SilAydınlattığınız için teşekkür ederim Mahfi Bey.Şimdi 2001 yılındaki kriz ile mevcut dönemdeki benzerlik ve farklılıkları görebilmem adına verimli bir yazı olmuş.Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilHocam trump ile birlikte yönetiminin uyguladigi antikapitalist politikalar( fed in sürekli faiz yükselterek bizim gibi ülkeleri zora sokması, abd-çin ticaret savaşı, meksikaya duvar örme hikayesi vb) dünyaya böyle baktığımda sanki mevzu 2001 deki liberal dünya düzeninden farklı. Neredeyse her ülkeyi bebek endüstri tezini benimsemiş kıvamda görüyorum. Iğneyi tabiki önce kendimize batırmalıyız. Tonla hatamız var ancak yeni dünyada siyaset ekonominin de ötesine geçmiş gibi. Bunu abd nin ikircikli tavrından dolayı söylüyorum. Nereye kadar IMF in kapısını çalacağız?
YanıtlaSilBu reformları yapmamakta inat ettiğimiz sürece IMF'nin kapısını çalmaya devam edeceğiz.
SilSıcak paraya bağımşı bir ekonomi kurarsan Fed'in her hareketinde ekonomin dalgalanır. Sen önce ekonomini sağlıklı temeller üstüne inşaa et.
SilHocam şu durumda KDV ve ÖTV'yi arttırıp, kurumlar vergisini ve gelir vergisini düşürmek ne sonuç verir?
YanıtlaSilDeğişmez.
SilYurtiçinde üretilip tüketilen için öyle, ancak dış ticaret açığına etkisi olumlu olmaz mı? Yoksa tamamen göstermelik siyasi bir tutum mudur bu?
SilKötü etkiler.
SilTürk ekonomisi, yurt dışından alım ve satım üzerinde bir denge ekonomisidir.
Hem alım hem de satım dengeli olmalıdır.
Bugünlerde çok popüler oldu, ithalatçılara çakmak veya ithalatı pansuman yöntemler ile azaltmak.
Tüm hastanelerde ithal cihazlar var, yerli cihaz üretimi imkansız, o cihazlar eskidiğinde ne olacak? Çocuğu hastaneye götürmenin bedeli artmayacak mı? Devlet büyüyen sağlık açığı için daha çok borç almayacak mı? Daha çok borç daha yüksek faiz ile olmayacak mı?
Türkiye kara taşımacılığı yapan bir ülke, tüm araçlar yurtdışından geliyor, tüm araçlar mazot yakıyor. KDV ÖTV arttığında, yediğiniz domates fiyatı artmayacak mı?
Kurumlar ve gelir vergisi artınca, vergi geliri düşünce, devlet daha çok borç istemeyecek mi? İç piyasayı daha fazla daraltmayacak mı? Faizi artan ihracat firması yurtdışından kredi almayacak mı? Dış borç ta artmayacak mı?
Bugün yaşadığımız sorun tekrar etmeyecek mi?
Özetle Mahfi beyin yazdığı gibi Değişmez.
Masraflı hastalar kendi haline bırakılabilir. Tedavi olmak isteyen daha yüksek bedel ödemek zorunda kalırsa görürüz kim gerçekten tedaviye muhtaç kim abartıcı. En kötü ihtimalle vakıflar var. Devlete sorumluluk vermek israftır. Alternatif olarak dua ile koruma ve tedavi yapılır.
SilGıda fiyatı artması güzel. Bunu obeziteyle mücadele olarak görürüm. Bir lokma felsefesine de uygun.
Vergiler düşerse devlet harcamalarını azaltabilir. Özellikle israfa sebep olan sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik masraflarına önlem alınmalı. Çok daha ucuza duacı memurlar timi kurulup sıkıntılar çözülür. Bu durumda bolca istiğfar çok önemli.
Selam ve dua ile.
15.03 laf olsun diye konuşmuşsun,
SilSanırım senin çok paran var, bir bebek hasta ise, ona özgü ilaçlar,
mamalar dünyanın parası, bırak asgari ücreti aylık 9-10 bin TL geliri olan orta halliler bile o bakımı yapamazlar.
2013 te benim yeni bebeğime lazım olan mamanın fiyatı 105 USD idi,
bugünkü kur ile 600 TL civarında, her ay 10 kutusunu devlet karşıladı, 2 kutusunu ben aldım.
14 ay kullandık, benim maddi gücüm vardı, zorlarsam tamamını kendi param ile alabilirdim.
Şimdi internetten arattım, o mama, Aralık 2018 te fiyatı yaklaşık 390 TL ile 450 TL arasında imiş.
Şubat ayından beri tedarik edilemediğini yazmış forumlarda insanlar, kimi 3 ay kullanmış, kimi 7 aydır kullanıyormuş, bitince çaresiz kalmışlar, ellerinde fazla olanlar diğerlerine ihtiyaç duyanlara satmış. Mart ayından itibaren hiç kalmamış.
İnsanlara doktorlar muadil başka bir markayı öneriyorlarmış şimdilik o gelene kadar, muadil mamanın bedeli 280 TL ile 330 TL civarında. 2013 te bize doktorlar muadilini kesinlikle önermemişti, muadil mama kullanan ve ilgili sağlık sorununu yaşayan bebeklerde ilerde vitamin eksikliğine bağlı diğer hastalıkların ve kemik gelişim sorunlarının çıktığını 6 yıl önce bize söylemişlerdi.
Şimdi o insanlar bunlardan çekiniyorlar.
Sen gelmiş burada ebelek ebelek konuşuyorsun.
İyi, gıda fiyatı artsın, aç kalan insanlar senin annenin babanın karnını deşsin, elindeki 3-5 kuruşluk çantayı çalsın, sonra sevdiklerin pahalı ilaç bulamayıp tahtakaleye yolcu olsun.
Ne güzel, dalga geçmek, bu ülkenin başına ne geliyorsa böyle ciddiyetsiz, cahil tipler yüzünden geliyor.
Çünkü dalga geçmekten işi deliliğe vurmaktan başka insanların elinden bir şey gelmiyor. Ne yapalım hepimiz toplu intihar mı edelim?
SilMerhaba hocam birey olarak bu gibi kriz ortamlarında kendi ekonomimizi ve birikimizi nasıl yönetmemiz gerekiyor
YanıtlaSilSizin tercihinize kalmış. Ben bir şey diyemem.
SilNe yönetmesi kardes.. Böyle bir dönemde yönetim mi olur. Birimin mi var? Bagla parani Altin`a bekle kardes. Asla üzülmezsin.
SilAltin dogru secim, veya ne cins olursa olsun doviz de ayni isi gorur. Altini ve dovizi bankada tutmayin, ozellikle altin sertifikasi almayin. Ne alirsaniz alin evde yastik altinda saklayin.
SilHocam merhaba. Biraz düşünme yetisine sahip ve iktidardan doğrudan bir çıkarı olmayan herkes yapısal reformların gerekliliği konusunda hemfikir. Ama bu demokratik dönüşüm mevcut iktidarın politikalarına ters ve yakın gelecekte de ihtimal görünmüyor. Diğer taraftan; yapısal reformlara sıcak bakan yönetimleri de iktidara taşıyamıyoruz. Toplum bu kişi ve partilere güvenmiyor. Benim de dahil olduğum görece eğitimli genç jenerasyon için daha demokratik bir ülkeye yerleşip yaşamaktan başka bir çare kalmıyor.
YanıtlaSilSorunları ve çözümleri anlatan güzel bir özet olmuş, elinize sağlık.
YanıtlaSilHocam güzel yazı olmuş yine tebrik ederim. IMF ortaklığı bir anlamda benim dediklerimi uygularsan ekonomin kötüye gitmez gereken finansal desteği de sağlarız ama sözümüzden çıkmayacaksın ortaklığı değil midir ? Avrupa Birliği ve Kamu Maliyesi dersi görmüş biri olarak ülkeler o birliğe kayıtlı fakat o birliğin sadece ekonomik ve parasal birlik olmadığı biliniyor fakat oraya girmenin şartı olarak bazı ülkeler Türkiye'de demokrasinin olmadığı görüşündeler sanki o ülkelerde demokrasi çok iyi gidiyormuş gibi davranıyorlar arka bahçeleri demokrasi kavramını hiçe saymıs gerçekten çok kötü bir bicimde fakat ön bahçede durum tam tersi tavır sergiliyorlar bu durumda Avrupa Birliği hikayesi bu saatten sonra tamamen müzakerenin bitmeyeceği fakat olumlu da devam etmeyeceğini gösteriyor. Son olarak hukuk üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı konusunda hak veriyorum evet yapısal reformlar kitabını da okudum tek başına ekonomi politikası bir yapısal reform değildir ancak hukuk üstünlüğü, yargı bağımsızlığı tekrar yerine oturursa ekonomi iyi yöne doğru gider demek bence çok yanlış çünkü varolan kriz kesinlikle yanlış yatırımların sonucu yanlış ekonomi politikaları örneğin; Ar-ge yatırımları 7 yıl öncesinde bu kadar değerli olsaydı hükümet destekleseydi TOKİ arka planda kalsaydı hem teknolojik anlamda hemde endüstri açısından geleceğe dair daha iyi bir ekonomiyle karşı karşıya kalırdık. TOKİ birinci sırayı alınca doğal olarak diğer tüm birinci sırayı paylaşması gereken alternatifler geri planda kaldı bu da ekonomiyi zor duruma soktu konutlar elde kaldı diyebiliriz burada tabi ki sadece TOKİ tek sorumlu değildir demek istediğim yapısal reformlarla birlikte bu kez hukuk üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı gelirse sanki ekonomi daha iyi olacak gibi bir algı yaratılıyor 2008 de hukuk üstünlüğü vb kavramlar ülkemizde uygulandığı için mi düzeldi bu ekonomi tabi ki hayır bu yüzden ben yapısal reform konusunda ilkelerle olur bu iş kısmına katılmıyorum hatam varsa affola hocam düşüncelerimi dile getirmek istedim takipteyim, esen kalın.
YanıtlaSilElinize sağlık hocam
YanıtlaSilSağ olun.
SilYapısal reformlaarr
YanıtlaSilOnce Nikolay Cavusesku... Sonra yeni gelen hukumet zaten yapar bu reformlari.
SilHukukun üstünlüğü,yargı bağımsızlığı,güçler ayrılığı v.d. çiğnenerek,yok edilerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kuruldu (Erdoğan Rejimi). Dolayısıyla eski rejime (parlamenter demok.) dönmeden yukarıda sözü edilen konularda değişiklik yapılması mümkün değildir.Erdoğan bunları yaparsa bindiği dalı kesmiş olur,başka bir deyişle gücünden taviz verirse iktidardan olur..Mevcut koşullarda pansuman tedbirlerle durumu idare etmeye çalışacaktır.
YanıtlaSilYa da savas ekonomisiyle..
SilHocam çok güzel yazınız için teşekkürler. Bence artık yarım yapılan işler tam sonuç vermeyeceği için, yapısal reformlarında kimisini yapıp çoğunu yapmadan tam olarak gelişmeyi beklemeyelim. Türkiye'de değişmesi gereken çok fazla sorun var. Bunların hangisi saysak sorun çıkarıyorsunuz deniliyor. Vergi sistemi değişmeli, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, demokratik özgür anayasa, üretim yenilenmeli, eğitim reformu seçim sistemi değişmeli baraj kaldırılmalı. Seçtiğimiz kişiler konusunda işin ehli ve liyakat sahibi olmalı ve mutlaka eğitim kriteri getirilmeli. Tüm milletvekili olacaklar konusunda uzman doktora yapmış olmalı. her önüne gelen tanıdığı olan vekil belediye başkanı olmamalı. şeffalık sözde değil belgeli olmalı. hangi birini söyleyelim.
YanıtlaSilBence sağ partiler tamamen birleşsin sonuna kadar denesinler sonunda halk yapamayacağını anlayınca insanlar işte ozaman işin ehli liyakat sahibi bilimsel gerçekçi politikalar isteyecektir. Bizim halkımızın çoğunluğu öngörü sahibi değil, hatta öngörünün ne olduğunu bile bilmiyor. işte bu noktada sizin gibi gelecek hakkında öngörüleri tespitleri bilimsel olan insanları dinlemektense , günü kurtarmak için güzel sözle kandırılıyor. En güzeli kendileri görsün ve acısını çeksin. Güzel söz vardı 1 müsibet 1000 nasihattan daha iyidir diye, işte tam öyle olsun yoksa sürekli aynı noktaya gelecez yıllarca bugün kurtulacaz yarın yine aynı şeyi yaşayacağız. Biz bu kafayla devam ettikçe sürekli borç paraya ihtiyaç duyacaz ve hiç değişmeyecek sürekli para buldukça iyiyiz zannedecez parayı yatırıma dönüştürmeyi dengeli her sektörde gelişmeyi beceremeyeceğiz.
Hocam, Ege Cansen, ekonominin yapısal bozukluğu dış-borç-kolik olmasıdır diyerek; iktisatçıların kahir ekseriyeti ''Bu millet dış borç almadan yaşayamaz'' batıl inancının abonesidir diye ekliyor..Siz de bu kahir ekseriyetin içindemisiniz?
YanıtlaSilBu bir batıl inanç değil. Geçmişe bakılınca bunun bir gerçek durumu yansıttığını görebiliyoruz.
SilTürkiye dış borç almadan asla ve asla yaşayamaz.
SilDış borcu almadan yaşayabilmek için Alman ekonomisi gibi verimli çalışan bir ekonomiye sahip olmak gerekir.
Türkiye ekonomisinde tarım dahil olmak üzere, 200 yıl önceki sorunları bugün bile yaşayan sektörler vardır.
Bu yapı ile ekonomi verimli olamamakta, fakirlik üretmekte, bunların sonucunda da yurtdışı üretim ile borca mecbur kalmaktadır.
Ege Cansen çok ama çok üstten çok genel bir bakış açısıyla konuyu değerlendiriyor, biraz daha Türkiye özeline gelmesi gerekir.
Çok toparlayıcı,zihin açıcı ve önümüzü görmeye yardımcı olacak bir yazı.
YanıtlaSilElinize ve emeğinize sağlık.
Yalnız bir ekleme yapmak isterim ve bunun da özellikle 2013’te başlayan makro verilerdeki bozulmaya(2.Tablo) etkisinin ne ölçüde olduğunu da sormak isterim.
22 Mayıs 2013’te abd merkez bankası başkanının yaptığı açıklama,sanırım Türkiye’deki makro verilerin bozulmaya başlamasının miladi gibi görünüyor.
abd merkez bankası parasal genişlemenin sona ereceğini ifade ediyor ve bir takvim açıklıyor.
Bu tarihten sonra,dünyanın en büyük rezerv para biriminin sahibi olan abd merkez bankasının,bu süreci nasıl yönettiğini izliyoruz.
Benim görebildiğim kadarıyla,fed in parasal genişlemeyi sonlandırma stratejisinin HER TAKTİK ADIMI DA,Türkiye ekonomisindeki makro verileri belirleyen ASIL belirleyici konumunda.
Sanırım bu durumu da,Türkiye’nin büyümek için dış tasarruflara bağımlılığına ve borçluluğuna bağlamak mümkün.
Üstelik bu dış borcun kabaca 3/2’si de para birimi olarak dolar cinsinden.
Zaten sizin de 2014 teki yazınızda( http://www.mahfiegilmez.com/2014/05/faiz-lobisi-hakl-ckt.html#more) grafik ve rakamlarla çok güzel izah ettiğiniz gibi,ucuz para döneminin sona ermesi Türkiye’nin tüm makro verilerindeki(CDS,Faiz,döviz,borsa) bozulmanın başlangıç tarihi gibi görünüyor.
Yazınızdaki verilerin yanına 2009-2013 arasındaki verileri de koyup tüm resme bakabilirsek,sanırım bu bize daha iyi bir perspektif kazandırabilir...
Türkiye’nin mutlaka yapması gereken yapısal reformları(eğitim,vergi,hukuk) dışarıda bırakarak sormak isterim.
Mevcut iktidarın 2002 den bu yana ekonomide neleri başarıp başaramadığının ölçtüğümüzde ,SADECE büyük merkez bankalarının parasal hamlelerinin belirlediği bir başarı performansından bahsetmek ne kadar doğru olur?
ab nin abd nin ve genel olarak batının,Türkiye’den siyasi tavizlerini arttırdığı dönemlerin,özellikle dış kaynak ihtiyacının arttığı dönemler denk gelmesi bir tesadüf müdür yoksa planlama mıdır?
Eğer böyle bir korelasyonu tespitedebiliyorsak, özellikle osmanlının tanzimat sonrası dönemindeki batı ile ilişkiler süreciyle bir paralellik görebiliyor musunuz?
Şimdiden teşekkür ederim.
Elbette tesadüf değil gayet planlı ama sorun şu ki bizlerde o planlara çok yardımcı oluyoruz işlerini çok kolaylaştırıyoruz. Burda akpartiyi suçlamak çözüm değil. Bakın mahfi bey ne diyo 30 sene öncede aynı uyarıları yapıyordum belki başka hocalarda kırk elli sene önce aynı uyarıları yapmasına rağmen iktidardaki partilerin kendi bildiklerini okuduklarını ve defalarca ekonomik krize maruz kaldığımızı gördük. Demeki a partisi b partisi sağcısı solcusu fark etmiyo. İktidara gelince ekonomiyi ekonominin temel ilkeleri ile yönetmeyip ahbap çavuş sistemeyile yönetmesinden kaynaklanıyor. Peki neden öyle yönetiyolar bunlar akılsız insanlar değil niye öyle yapıyorlar sorusunun cevabıda şu iktidara gelen parti dört sene sonraki seçimi kazanmanın ona oy veren veya teşkilatta çalışanlarına ulüfe dağıtma derdine düşüyor. Bunu her iktidara gelen parti istisnasız yapmıştır. Demekki sorun parti sorunu değil sistem sorunu var. Seksen anayasası öyle bir hazırlanmışki gücü elinde bulundurana ye iç hesap verme denmiş.
SilEmeğinize, yüreğinize sağlık hocam. Sağolun, varolun.
YanıtlaSilİyi ki varsınız.
Saygılar...
Teşekkür ederim.
Sil10 Nisanda yapısal reformlar açıklanacak. Bunlar neler olabilir? Piyasanın beklentilerini yerine getirirmi?
YanıtlaSilAz kaldı, göreceğiz.
SilVergi paketlerinden baska birsey olmayacak. Yapisal reformlar aciklanmayacak cunku yapilmayacak. Secim sonuclarina yapilan itirazlar ve mazbatalarin verilmemesi bu ulkede hukuk reformu filan olmayacaginin gostergesi. Yeni vergi paketlerinden baska birsey cikmayacak. Haziranda $ 8.80 TL. Temmmuzdan sonar S-400 krizi ile birlikte 12 TL.
SilIc piyasanin beklentilerini yerine getirecegini dusunuyorum. Ancak dis piyasanin beklentilerini yerine getirebileceklerini sanmiyorum. Secim doneminde uygulanan ekonomi politikalari guveni cok sarsti. Dis yatirimcilarin beklentisi, her seyden once guvenilirlik ve ongorulebilirliktir. Analistler olarak parasal riskleri her zaman takip edebiliriz. Sayilar acik ve her yerde. Ancak Erdogan'a karsi cok buyuk bir guvensizlik var. Ne yazik ki sanildigi gibi yatirimcilar Erdogan'in politik egilimleri ile falan kesinlikle ilgilenmezler. En onemli sey para kazanmaktir dogal olarak. Isin butun amaci cunku. Ancak istedigi her seyi yapabilecek liderler, dis yatirimcilar icin cok buyuk bir ongorulemezlik katiyor. Bu ongorulemezlik hem Turkiye icin cok buyuk bir yuk olacaga benziyor.
SilNot: Hata yapmis olabilirim yazarken. Turkce'm olmasi gereken kadar iyi degil. Uyarirsaniz duzeltebilirim.
Hocam temmuza kadar ödenmesi gereken kamu+özel sektör borcu 179 milyar dolarmış, Merkez bankasının rezervi 20 milyar dolarmış, yerleşiklerin döviz hesaplarında 170 milyar dolar varmış bunlar doğrumu manipulasyonmu şayet doğruysa bu paranın ödenebilme imkanı varmı aydınlatırmısınız? Teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilBu rakamlar doğru değil.
SilDogrusu nedir Hocam?
SilKismen dogru, yil sonuna kadar odenmesi gereken borc bu kadar. MB'nin net doviz rezervi 16.5 M $ kadar (brut daha fazla tabiki ama MB'ye ait degil geri kalani ve bir kismi da altin olarak tutuluyor zaten). Doviz hesaplarindaki para sadece fiktif kayittan baska birsey degil, bunun karsiligi efektif doviz yok bankalarda veya MB'de.
Silmerkezin net döviz rezervi 16,1 milyar dolardır. brüt rezerve bakmayınız. önemli olan tamamen net döviz rezervidir. o da kısa vadeli dış finansal yükümlülüğümüzün sade %8.0-8,5 kadarını oluşturabiliyor. bu da risk primimizi cds puanımızı sürekli yüksek tutmaktadır.
SilHukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığını, güçler ayrımını düzelttim diyelim 16 senedir bozulan bu yapı beraberinde esasın kültürünüze götürdü. Bunu tekrar bu kültür nasıl ve kaç senede otururki. Yargıya güven kanun reform ile yarin duzelir mi ki.
YanıtlaSilHayır, en az 10 - 15 yıl sürecek.
SilHocam bu konudaki indeks 10-15 sene önce 100 ise bugün çok daha aşağılarda olduğunu biliyoruz. 126 ülke arasında 109. imisiz. Bu nedenle 10-15 sene sonra belki eski halimize yaklaşırız. O da bunu isteyen bir yönetim olursa. Belki.
SilHukuk, demokrasi tarihimize bakıyorum da 1960'dan bugüne geriye gidiş var. Anayasaların gelişimi çok iyi bir fikir veriyor. Bizim son yıllardaki anayasa değişikliklerimiz de ilerlemeden ziyade gerileme yönünde.
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-47415566
Iste bu sayilan alanlardaki yikim ve kaybedilen süre aslinda sadece 17 yil degil. 30-40 yila bedel bir yikim yasadi bu ülke. Düzeltmek asla mümkün degil. Kaldi ki Milli Irade böyle istemiyor. Daha gecen hafta herseye ragmen %52
SilBu millet bindi bir alamete gidiyor kiyamete. Hersey kendi istegiyle oldu. Ne gam.
Sanki bu ülkede 80 yıldır hukukun üstünlüğü vardıda akp geldi yıktı gibi konuşuyorsunuzya bende buna ayar oluyorum. Aç oku 24 61 80 anayasasını. Hadi ilk ikisini boşver bak bakalım 80 anayasasına nasılda jakoben devletçi olduğu görün. Hsyk yargıtay vs gibi kurumların kanun yapısına bakın. Bu ülkede hiçbir zaman gerçek bir kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanmadığını göreceksin. Daha önce bu kurumlar başka zihniyetin elindeymiş şimdi başka zihniyetin elinde. Daha önce bu zihniyet hukuk yok diyordu şimdi sizler hukuk yok diyorsunuz. Kimse kafasını kaldırıp da ulan 30 sene öncede yoktu şimdide yok demiyo. Güya parlamenter sistemimiz vardı. 80 anayasasını yazan ileri demokrasi hayranı adamlar öyle bir yazmışlarki yüzde otuz oyla anayasayı bile değiştirebilecek çoğunluğa ulaşabiliyosun. Erdoğan 2002 de iktidara geldi. Ondan önceki hükümetler neden yüzde on barajını kaldırmak istememişler. Bu ülkede hiçkimse demokrasiye inanmıyor. Atatürkçüsüde milliyetçiside islamcısıda laikide aklına gelecek her akımlar demokrasiyi hedefine gideceği yolda bir araç olarak görüyor. Öyle gördükleri için bu ülkede hiçbir zaman batı standartları oturmuyor. Hiç unutmuyorum bu ülkede tvlerde şu tartışma geçiyordu belediye parkları kamusal alandır başörtülüler parklara girebilirmi giremezmi tartışması yapılıyordu utanmadan. Ozamanlar hukuk devletiydik şimdi değiliz öylemi.bu ülke gerçek bir hukuk devleti olsaydı anayasası son derece ileri demokrasi örneği ile yazılmış olsaydı bu ülke gerçek bir kuvvetler ayrılığı ilkesi olsaydı ne mhp denen bir parti olurdu ne akp ne chp ne hdp. Hepimiz ikiyüzlüyüz kimse kusura bakmasın.
Sil30 yıl önce yoktu diyerek bir yere varılamaz. Bugün niye yok sorusunu sorarsanız bir yere varılır.
SilAslında önceki durum devlette bir güç bölünmesini ve denge unsurunu getiriyordu. Şimdi ise tek adamın gece aklına ne geliyorsa sabah onu yaptığı düzene geçtik. Daha mı iyi oldu?
SilHocam, içinde bulunduğumuz kriz ile 2001 krizi arasındaki kıyaslama mükemmel olmuş gerçekten emeğinize sağlık. Sosyal medyada ekonomi konusunda ya çok iyimser ya da çok kötümser videolar/yorumlar var. Sizi 90 lı yıllardan beri takip eden biri olarak her zaman rasyonel yorumlar yaptığınızı görüyorum. Zamanla sizler gibi üstatların artması gerekirken, nabza göre şerbet veren tiplerin medyada daha çok görünmesi üzücü. (Böyle bir medya yapısında tabii normal) Ekonomiyi döviz/borsa/altın dışında hiçbir veri üzerinden değerlendiremeyen bir toplum haline getirilip iyice cahilleştiriliyoruz. Güzel günler gelir umarım.
YanıtlaSilTeşekkürler, sevgiler
SilHocam harika özetiniz için teşekkür ediyoruz.
YanıtlaSilMevcut iktidarın ilk geldiği dönemde genel politikalarına paralel olarak ülke içinde de farklı etnik ve ideolojik gruplara da barış ve sevgi ile yaklaşmasından bahsetmediniz (belki konteksten çıkartılabilir). Böyle bir ortam tekrar oluşmadan (ülke içinde herkesin birbirine saygı duyduğu) güven sağlanması mümkün müdür? Mevcut iktidarın herkesi hain, diğer herkesin de iktidarı hain gördüğü bugünkü ortamın devamı durumunda, alınacak ekonomik tedbirler ne oranda başarılı olabilir?
Teşekkür ve saygılarımı sunarım
Haklısınız, toplumsal barış, karşılıklı hoşgörü vurgulanması gereken çok önemli konular. Hukukun üstünlüğü içine var diye düşünüyoruz ama ayrıca vurgulanmayı hak ediyor bunlar.
SilHocam çok teşekkürler, kaleminize sağlık....
YanıtlaSilBenim gördüğüm 2001 krizi sonrası iyileşen ortam korunamamış; çünkü türkiyenin geçmişten bugüne gelen sosyolojik, tarihi, kültürel ve feksefi temelleri zaten bunu koruyocak yeterlilikte değildir. Yani suçu iktidarda aramak yersizdir çünkü siyasiler mevcut toplumun dinamiklerinden çıkmıştır. Bu yapıdaki toplumun dinamiklerine bakınca zaten fazlasını beklemekte saçma olur.
Demem o ki; 100 km sürati zor yapan bir araba yokuş aşağı gidince 150km/sa sürat yaptı diye arabanın iyileştiğini düşünmek çok iyi niyetli yada safça oluyor. Arabayı iyileştirmek çözüm olabilir ancak örneğin arabanın motorunu değiştirmek için gereken boşluk varmı. Bana göre Türkiye gibi bir ülke için yok. Tarihte bunun hep böyle olduğu örneklerle dolu... Saygılarımı sunuyorum
Teşekkürler
SilHocam, yapısal reform dediniz mi, iş yokuşa sarıyor, meclismatik demokrasisinde yapısal reform demek, peşkeş bitti demek anlamına gelir. gücün kendisini sınırlaması demek. bu gibi geçişler ancak kriz ve yıkım sonrasında olur, o da yeni gelende akıl, irfan, vizyon, ajanda ve kurumsal birikim varsa. yapısal reform; hukukun üstünlüğüne inanmayan, tramwaydir inecegimiz duraga kadar bineriz demokrasisi tasfiye edilmedikce hayaldir. politika verimli gecim kapisi kaldikca, lideri yala para kazan saptamasi hep gecerliyse, taze gelen, neden kendiliğinden gücünü sınırlasın? yeni rejimin adı güçler birliği ve otokrat demokrasisi, bu ortam hukukun üstünlüğünü barındırmıyor.
YanıtlaSilDoğru ama birileri bunu kabul etmiyor diye doğruyu söylemekten vazgeçmememiz lazım.
SilMükemmel makale Mahfi Bey.
YanıtlaSilSıkıntı belli. Mevcut yönetim hukukun tarafgirliği, bağımlı yargı, bağımlı kurumlar ve nepotizm üzerinde oturuyor. Bunları düzeltemez.
Daha dogrusu düzeltmek istemez.
SilHocam elinize sağlık yine güzel bir çalışma olmuş. Konu dışı olacak fakat sormak istiyorum, Çarşamba günü açıklanacak reformların enflasyonu tek haneye düşürecek etkiye sahip olabileceğini düşünüyor musunuz zira Berat Albayrak bir konuşmasında agustos ve eylül ayında enflasyonda tek haneyi göreceğiz dedi bunun dayanağı bu reformlar olabilir mi siz ne düşünüyorsunuz ?
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Ne açıklanacağını bilmiyorum ama ne açıklanırsa açıklansın burada dediklerimiz olmadan başarı olsa da geçici olacaktır.
SilElinize sağlık hocam çok güzel bir yazı olmuş
YanıtlaSilHukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığını unutun. Mümkün değil. Işlenmiş anayasal suçlar var. Türk Telekom'un herkesin gõzü önünde soyulması var. YIP'lerde ülkenin milyarlarca dolar zarara uğratılması var. Yapilan yolsuzluklarla ilgili pek cok Sayıştay raporu var. Say say bitmez.
YanıtlaSil. ..
Olabilir ama biz doğruyu söylemeye devam edeceğiz.
SilHocam güzel yazmışsın da IMF 'siz bir seçenek yok anlaşılan :)
YanıtlaSilAyrıca Çözüm Yolu için olmazsa olmaz diye sunduğun hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanması, yargı bağımsızlığının sağlanması, güçler ayrımı ilkesinin sağlanması, kamu kesimi hesaplarının tümüyle şeffaf hale getirerek yeniden yaşama geçirilmesi gibi konular çok doğru ancak bu ülkede olması mümkün değil.. Bunu sıradan bir vatandaş olarak ben biliyorum da koskoca profesör olarak siz nasıl bilmiyorsunuz anlayamadım.. Aslında bunların hiç birisi AKP öncesi de yoktu, hatta hiç bir zaman da olmadı ama AKP öncesi yalandan da olsa, göstermelik de olsa biraz vardı diyelim.. Oraya mı dönsek diyorsunuz bilmiyorum.. Bahsettiğiniz hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını güçler ayrımını ortadan kaldırmak için onca referandum yapmış bir iktidar var ve buradan geri döneceklerini sizin aklınız nasıl kesiyor bunu da anlamış değilim..
Bunlar olmazsa Çözüm yolu yok diyorsanız, kısadan hisse Çözüm yok demektir. Çözüm yok demek için de bu kadar istatistik, analiz grafikler vs. neden uğraştınız ki ?
Serdar bey, "yalandan da olsa, göstermelik de olsa" dediğiniz dönemde bu ülkede bakanlar, başbakanlar Yüce Divan'da yargılandı. Kimi beraat etti, kimi mahkum oldu. Mükemmel değildi deseniz doğrudur da bugün yaşanmakta olan rezillikler hiçbir zaman yaşanmadı. Estek-kösteğin çok ötesinde çalışan bir Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi vardı. Yüksek hakimler, Doğan görünümlü Şahin gibi ne olduğu tam anlaşılamayan Cumhurbaşkanı görünümlü bir parti başkanı ile çay toplamaya gitmiyorlardı meselâ. Bu iktidar dönemine kadarki hiçbir seçimde YSK, muhalefetin itirazlarını otomatiğe bağlanmış gibi reddederken iktidarın itirazlarını ne olursa ve kim tarafından yapılmış olursa olsun kabul etmezdi meselâ. Turgut Özal gibi son derece tartışmalı bir Cumhurbaşkanı'nın döneminde yapılan referandum bile çok küçük bir farkla onun istemediği yönde sonuçlandığı halde sonuç geçerli kabul edildi ve geçersiz oyları tekrar tekrar sayalım gibi akla ziyan öneriler getirilmedi meselâ.
SilBu örnekler çoğaltılabilir de gerek yok sanırım. Sosyal evrimde amaç geçmişteki kusurlardan ders alıp daha ileri hamleler yapmaktır. Biz ise T-rex olarak başlayıp tavuğa dönüştük, halâ "eskiden de kusurlar vardı canım, ne olacak" diye avunuyoruz. Yakında tavuğu da kestiklerinde bakalım elde ne kalacak.
Hocam, başta siz olmak üzere aklı başındaki pek çok insan yıllardır yapısal reform dedikçe iktidar sadece paraları betona gömerek yapı stokunun artırlmasını anladı. Şu anda atıl durumdaki 2 milyondan fazla konut stoğuna baktığımızda kendi açılarından yapısal bir reform yaptıkları görülüyor. Hayatı boyunca Atatürk'e özenip onu geçmek, tarihe çok daha kuvvetli, silinmez bir iz bırakabilmek için Atatürk'ün saygınlığını yok etmek, milletin gönlünden çıkartmak ve yerine geçebilmek amacıyla her yolu denemiş bir iktidarın sonunda geldiği nokta, Atatürk'ün tamı tamına antitezi olabilmekten bir adım öteye gidemediğine göre yapısal reformu da daha büyük, daha yüksek, daha pahalı, daha görkemli, daha çok insanı zengin etme potansiyeli olan yapılar inşa etmek olarak algılamaları normaldir. Acı olan, bu iktidarın aklının farklı, uygar, evrensel normlara uygun herhangi bir şeyi algılayabilmekten çok uzak olması, bu nedenle gidişatın her geçen günle daha da beter hale dönüşecek olmasıdır.
YanıtlaSilNe kadar acı olsa da gerçek bu. Gerçeği görenler zaten gördü. Görmemeye direnenler de bunun böyle olduğunu yaşayarak öğreninceye kadar sıkıntı çekmeye devam edeceğiz. İşin sonu mutlaka iyi olacak ama biz görür müyüz bilmem...
Bakalım yaşayıp göreceğiz.
Siluzaya dört şeritli yol yapacağız desek bizim seçmenimiz yine inanır diyen anlayışla hiçbir şey olmaz. ayrıca bunların uzayla ilgili hayalleri dahi betondan ibarettir. sözün bittiği yer.
SilElinize sağlık Mahfi bey, yine açık net çözüm yolunu da işaret eden güzel bir yazı.
YanıtlaSil2001 krizinde batan bankalar olmuştu, sizce önümüzdeki süreçte de banka mudileri vs. Olur mu yine
Teşekkürler. BU kez reel sektör daha kötü durumda. Ama reel sektör ile finansal sektör ikiz kardeşler. Birbirini etkileyecek.
SilSayin Hocam, bilgilendirici bu güzel yazinin 2. paragrafinda aslinda su anda icinde bulundugumuz ekonomik krizin vehametini anlatiyor. 2001 krizine göre fazlasi var eksigi yok.
YanıtlaSilBu sefer kasip kavuracak gibi..
Cözüm yolunu acikladiginiz sektörlerdeki yapisal reformlarin tek care oldugunu yaziyirsunuz.. %100 katiliyorum.
Pekiyi Hocam bu Kadar derin bir krozden cikmak icin son 5-6 yildir poülist ekonomik programlar uygulayan akp hükümeti bu Kadar uzun vadeli cözümler üretecek bir programi uygulamaya sokar mi?
Bana göre is artik icinden cikilmaz hale gelmis. saydiginiz özellikle" hukukun üstünlüğü ilkesini, yargı bağımsızlığı, güçler ayrımı, kamu kesimi hesaplarının tümüyle şeffaf hale getirerek yeniden yaşama geçirmektir"" maddelerin uygulamasini mümkün görüyormusunuz.
iktidarma kalmalarinin baslica sebebi yukarida saydiklarinizin darmadagin edilmesinden gecer. akp de biliyor bu saydiklarinizi düzeltir ve bu yönde reformlar yapar ise 6 ay bile iktidarda kalamaz.
Hocam bunlar buralardan besleniyorlar.
Hele Seffaflik diyorsunuz ya… affiniza siginara cok güldüm Hocam. Sayistayi darmadagin bir topluluktan bahsediyoruz Hocam. Ellerinde sadece nemaladiklari yandas bir medya var hepsi o..
Ben doğruyu yazmaya devam edeceğim. İsteyen dinler, isteyen yapar istemeyen yapmaz. Orasını bilemem. Ama gün gelir doğru kendisini kabul ettirir.
SilYeni bir kemal derviş gelir mi hocam acı reçete mi gerekecek takrar
YanıtlaSilKemal Derviş'ten kaynaklı bir mucize yok. Olay IMF programı ve ortaya koyduğu para idi.
SilIMF parası alınır ise, elbette o paranın yönetimi ve şartlarını kontrol için birileri gelir.
SilSayın hocam gazi maliye öğrencisiyim okulumuza/okulunuza ziyaret etmeyi düşünüyormusunuz yakın zamanda lütfen gelin...
YanıtlaSilUmarım doktora derecemi aldığım okula gelip bir konferans verebilirim.
SilBu kriz siyasi krizin ekonomiye yasattigi bir krizdir. Krizin koku siyasidir o nedenle ekonomik onlemlerle cozulemez. Mutlaka siyasi reformlarla ilaveten egitim reformu ile baslanmalidir.
YanıtlaSilBence hukuk reformu öncelikli ama ardından eğitim gelmeli haklısınız.
Sil2001-2008 yillari arasinda Turkiye'de astronomik faizler uygulanmistir. Bu yillarda faizler reel olarak 20-30% civarlarindadir. Bugun bile reel faiz 3-5% civarlarindadir. Kur bu yuzden degerlenmistir. Bugunlerin mimari bu yillarda uygulanan yuksek faiz dusuk kur politikasidir. Boyle bir faiz politikasi ile TL mevduatlarin artip, YP mevduatlarin azalmasini basari olarak gormek icin gercekten ya saf ya da bilgisiz olmak gerekir.
YanıtlaSil2001 krizi sonrasi bankacilik alaninda 'yeniden yapilandirma' dediginiz sey kamunun bankalarin sermayelerini guclendirmesinden baska bir sey degildir. Gelen dogrudan yatirimlar da Turkiye'de banka satin almalar icin gelmistir, fabrika kurmak icin felan degildir. 2001'e kadar 10-20% civarinda olan yabancilarin banka yatirimlari, 2008'de 60%'lara kadar artmistir.
Bugun disa bagimli, uretim gucunu yitirmis bir ulkenin olusmasinin yegane musebbibi olan yillar 2001-2010 yillarinda gudulen politikadir. Para piyasalarini ihya eden bu politika, sonunda issizligin arttigi, buyumenin durdugu klasik sonucu beraberinde getirmistir.
Surekli kandirilan iktidar; oylari banka sahiplerinden degil de halktan aldigini hatirladiktan sonra, 'guclu TL namusumuzdur' soyleminden, 'faiz lobisi' soylemine gecmek zorunda kalmistir.
Ayrica sunu cok merak ediyorum, madem faizi olmazsa olmaz goruyorsunuz, neden faiz oranlarini o yaptiginiz tablolara eklemiyorsunuz?
Faizi olmazsa olmaz görmüyorum. Sadece faizin sebep değil sonuç olduğunu, sebebin enflasyon olduğunu söylüyorum. Faiz takıntısından kurtulur ve enflasyona odaklanırsak faizi kendiliğinden çözüleceğini göreceğiz. 2005 sonrasına bakarsanız enflasyon düştükçe faizin nasıl düştüğünü göreceksiniz.
SilOrtadoğu inanışlarında faiz haramdır.
SilBunun sebebini daha önce başka bir arkadaş yorum olarak yazmıştı.
Tahminen, 5 ile 7 bin yıl boyunca Orta doğu insanına çoğu ticari işlemi yasaklayan Mezopotomya (ve Sümer )Rahipleri, kendi inşa ettikleri dini inanışları ile halkın faizden kopmasını, hatta sadece halkın değil, varlıklı kral ve prenslerin de faizden kopmasını sağladılar, gücü ellerinde tutmanın gereği olarak.
Ardından gelen tüm inanışlar, Mezopotomya halkının o inancı üzerinde inşaa edildiği için günümüzde de faizin haram olduğunu düşünen insanlar vardır.
Bu insanları, neredeyse son 10bin yıl boyunca, dini inanç üzerinden, o dine inanmayan ama inanıyormuş gibi davranan insanlar yönetmiş ve kaynaklarını ellerinden almışlardır. Günümüzde de bazı Ortadoğu toplumlarında bu tarz yöneticiler vardır. Bu yeni bir şey değildir.
Neticede faize inanıp inanmamak bireysel bir tercihtir,
İt ürür kervar yürür misali herkes yoluna devam eder.
Hocam merhabalar, ülkemizde IMF'den borç almak kötü olarak algılanıyor ama 2001 krizinden IMF yardımıyla çıktık bunun nedenini merak ediyorum. 2. Olarak sizce bugün ülkenin bu durumdan kurtulması için IMF'den borç alması mı iyi olur almaması mı?
YanıtlaSilBorç almasın desek bile borcu almadan krizden cikar mi diye de ilave yapalim. 2001deki krizin kaç kati artti sorunlar.nüfus daha azdı, borc azdi, butce acigi fazlaydi sadece. Simdi tuttugun yer kurur. Biraksalar da tutup refah bir ulke yapsak ulkeyi. Herkesi tasarrufa davet ediyorum. Once cb maasindan mv maasindan baslayip guzel bir maas indirimine gitmek lazim. Yurttasiyla hemhal olmalilar ki samimiyetleri ortaya ciksin.
SilYanlis soru sorarsan yanlis cevap alirsin. Turkiye'nin IMF'den borc almak disinda baska caresi var midir diye sorman gerekirdi. Bu guven kaybi ile baska caresi yoktur cunku kimsa dana yuksek miktarda ve uygun faizle borc vermez artik. Turkiye su an iflasin esiginde gozukuyor yurt disinda. IMF'nin borc vereceginin de garantisi yoktur ayrica.
SilIMF ucuz kaynak sağlar, ancak ancak, IMF nin o paranın sahiplerine (ki Türkiye'nin de küçük bir payı var) sorumluluğu var.
SilIMF o parayı sorumsuz kullanır ise, IMF parasının sahipleri IMF yi kapatalım derler.
Bu sebeple o paranın kullanımına denetim getirir.
Şimdi bu yazdıklarımdan IMF tabirini çıkarıp, istediğiniz kurumun ismini koyabilirsiniz. Dünyada bu miktarda para verebilecek bir finans kurumu olmadığı için IMF tek çaredir.
IMF'nin alternatifinin Çin olduğunu iddia edenler vardır.
Çin'den de para alınabilir, teorik olarak şu aşamada bu mümkündür.
O paranın da sahibi Çin halkıdır, Çin hükümeti o parayı verir, ancak o parasının sahibi olan Çin halkının yararına olacak şekilde verir.
O yararın miktarı dönüşü ne olur ben bilemem.
Hocam merhaba,
YanıtlaSilYapisal reformlarin yapilmasinin bu saatten sonra ekonomi uzerinde yapmasi gereken etkiyi yapabilecegini sanmiyorum. Oncelikle ne reform yapilirsa yapilsin, seffaflik konusunda cok buyuk eksigimiz var. Secimden once yapilan devlet harcamalari herkes tarafindan beklendigi icin uretimde beklenildigi kadar yukselme yaratmadi aksine enflasyonu da muhtemelen ateslemis olacagini tahmin ediyorum. Bunu onumuzdeki aylarda gorecegiz.
Turkiye'nin cok acil dovize ihtiyaci oldugu cok acik. Yatirim potansiyeli cok yuksek diger gelismis ulkelerle kiyaslayinca. Ancak suan ki yonetimle yapisal reformlarin ve seffaflasmanin bile yatirimcinin algisini degistirmek icin yeterli olacagini sanmiyorum. Ne yazik ki ekonominin matematik yonu ne kadar onemli olursa olsun, sosyal yonu her seyi degistiriyor. Ongorulebilirligin saglanmasi cok onemli ve bunun icin Turkiye algisinin degistirilmesi gerekiyor. Turkiye'nin suan da onunde cok uzun bir 4.5 sene olacakmis gibi duruyor.
Not: Turkce'm o kadar iyi olmadigi icin hatalar yapmis olabilirim. Anlasilir gibi duruyor ama suan da.
O nedenle önce hukuk reformu diyoruz.
SilEnflasyon için tüm teori kitapları her şeyden önce hep talep daraltıcı politikaları öneriyor. Arz cephesinden bakan neredeyse az gibi duruyor. Faizleri düşürüp, ekonominin üretici ve tüketici tarafına birazcık güven verip yatırımlar ile arz cephesinden gitsek sonuçlar değişir mi hocam? Her yerde hukukun üstünlüğü denilip duruyor. Hiç-bir ülke de saf biçimde üstünde değil. Güç kimse olursa bu hukuk denen yargı bağımsızlığı denen şeyleri zedeliyor. Biz biraz da batı özentisi bir toplum olmaktan vazgeçip kendi öz kültürümüz ile bağlantı kursak bazı şeyler değişmez mi hocam?
YanıtlaSiliyi akşamlar..
Öyle değil o dedikleriniz. Kendi öz kültürümüz nedir onu bir tanımlarsanız ne yapacağımızı görebiliriz.
Sil@23:59
SilNedir bizim öz kültürümüz? Ben şunları görüyorum:
1) Çalıyorsa benim paramı çalıyor!
2) Çalıyor ama çalışıyor!
3) Şu enayilere bak, ben emniyet şeridinden hepsini arkada bıraktım...
4) Aman ben çöp atınca mı doğanın dengesi bozuluyor sanki?
5) Bu kadar okumuş da ne olmuş sanki...
6) Şu inşaatı yapalım, tapusunu filan sonra düşünürüz. Nasıl olsa af çıkar.
7) Böyle sanatın içine tüküreyim.
8) Ben kimim sen biliyor musun?
.
.
.
Batı özentisiymişiz!!! Sen hayatında hiç batıya gittin mi? Batıyı ne sanıyorsun acaba? Hiç bir aile değerleri olmayan, ahlakı olmayan, birbirini kazıklayan, kendisine-çevresine-doğaya ve hayvanlara hiç bir saygısı olmayan bir toplum mu sanıyorsun? Olana da kanun acıyor mu sanıyorsun? Git Almanya'da yere tükür bakalım ne oluyor? Git İngiltere'de sınavda kopya çek bakalım ne oluyor? Git Amerika'da vergi kaçır bakalım ne oluyor? Batılı ülkelerin her hangi birinde otomobiline çakarlı far yaptırıp emniyet şeridine gir bakalım ne oluyor? Bu örnekler her konuda çoğaltılır. Bu ülkelerin hukuku genel anlamda çıta olarak bizden çok daha yukarıda, ilaveten %95 oranında yakının varsa bir suçtan sıyıramıyorsun. Genel anlamda suçsuzu koruduğu için bu ülkeler yatırım yapılabilir ülkeler. Bizim hukuk standartımızda buraya yatırım yapan şirket yarın ya kanun değişirse diye düşünmez mi?
Batıda insanlar genelinde dürüst, saygılı, analitik, soruşturmacı-araştırmacı. Bu yüzden bizden ilerideler. Bizde öz kültür dediğin şey bunların zerresini barındırmıyor. Ne insani değerler olarak, ne hukuki olarak ne de eğitim seviyesi (okumuş insanlar da dahil) olarak küçümsediğin Batı medeniyeti ile aşık atamayız.
ADSIZ 15:08, bana kendi akrabalarımın çoğunluğu siyasal olarak onlar gibi düşünmediğim için daha doğrusu onlar gibi biatçı olmadığım için dinci ve kinci olmadığım için işletme fakültesi mezunu olduğum için çok kitap okuduğum için bu kadar okudun da ne oldun sanki sözünü çok duyuyorum. ben de diyorum ki; sizin gibi olmadım ya o bana zaten yeter diyorum. yukarıda yazdıklarınızın altına şahsen imzamı atarım. gerçekten bu halka az bile oluyor bence daha da beterini yaşamalı. ilkesiz, karaktersiz ve her şeyi sadece makamına ve sahip olduğun servetin varsa onun büyüklüğüyle değerlendiren akla ve ilkelere önem vermeyen ,yabancıların verdiği 650 milyar dolarla kendini bi halt zanneden ukala bu topluma çok az bile oluyor. biz kim batı medeniyeti kim?. bazen gazi M.K.ATATÜRKE bile kızıyorum keşke bu halkı ingilterenin elinden kurtarmasaydı. en azından bir Hindistan olabilirdik. belki adam olurdu bu halk.
SilHocam Atatürk olmasa Hindistan olmazdık, Arabstan filan olurduk (onların da petrolü var hoş) en iyi ihtima Pakistan filan olurduk. Bu ülkenin kurucuları sayesinde hala ayaktayız. Bu ülkenin kurucuları sayesinde sen yetiştiğin aileden farklı bir birey olabilmişsin.
SilSelam, 11.12;
SilBiz ne Hindistan ne Arabistan olurduk.
Ne olurduk sana yazayım.
İzmir ve etrafındaki bir kaç il Çanakkaleye kadar kuzeyde, Antalya ya kadar güneyde
Yunan toprağı olurdu.
Çanakkale, İstanbul ve Trakya, dış işlerinde bağımlı tıpkı doğu avrupa ülkeleri gibi iç kargaşa yaşayan küçük bir devlet olurdu.
Kars Ardahan Erzurum İran sınırı ortasına kadar Doğu anadolu, ermenistan parçası idi.
Güney doğu, Kürtler, Türkler ve Araplar arasında Irak gibi bir devlet idi.
İç anadolu Türk nüfusun yoğun olduğu fakir bir ülke idi.
Artık ne kadar Türk kalır, ne kadar huzur olur bilemezdim, ancak şundan eminim,
ortada cami diye bir şey kalmazdı, belki bir kaç tarihi cami, tıpkı balkanlardaki gibi müzelik dururdu.
Ne olmazdı derseniz, kesinlikle bugünkü hacı hoca takımı olmazdı, çoğunun kökünü Ermeniler, Yunanlar ve Araplar kuruturdu.
Laiklik ve laikler diye bir şey hiç olmazdı.
Kısaca, Balkanlara bakın, bir de Irak a bakın. İkisi gibi bir yer olurdu ülke.
Türkiye geçmişte de-50 sonrası- bir çevre ülkeydi.geçmişte de iktidarlar çoğunlukla kompradordu.
YanıtlaSilfilipin tipi bir demokrasimiz vardı.
ancak akp ile işler değişti artık devletin yeni sahipleri kendi monarşilerini inşa etmeye başladılar.
önceki hükümetin kriz sonrası ekonomi programı sayesinde bir takım taktik hamlelerle ve takiye ile bu süreci yürüttüler.monarşiyi inşa süreci demokratikleşme gibi sunuldu.
sonuç ülkede artık filipin tipi demokrasi de yok onun yerine körfez tipi sultanlık var.
güçler ayrılığı hukuk devleti anayasal düzen kağıt üstünde-2017 de meşru olmayan sonucu hileli plebisit ile-bile yok.dolayısıyla "yargı bağımsızlığı hukuk devleti şeffaflık"gibi taleplerinizin gerçekleşmesi söz konusu değil.iran-endonezya-pakistan arasında bir yerde olacağız.kurbağanın ısınan suya alışması gibi de alışacak millet bu duruma.iktisadi veriler analizler siyasi analizler olmadan eksiktir.üst yapı-olumsuz anlamda-değişti artık.doğrudan yabancı sermaye gelse de gelmese de ekonomi belli bir"istikrar"kazansa da kazanmasa da bu ülke artık bir sultanlık rejimidir.
Tarihten, o dönemin koşullarından kopuk inceleme ve analizlerle bir yere varılamaz.
SilBu millet sultanlık rejimini 100 yıl önce kovaladı. Tarihte çok önemli bir olayın tekrarı ancak o olayın ve kişilerin karikatürü şeklinde tezahür eder biliyorsunuz. Sultanlık rejiminin ve o dönemin sultanlık tayfasının kovalanması tarihe kazınmış çok derin bir olaydı. O rejimden sonra Atatürk ve ekibi tarafından hayata geçirilen Cumhuriyet rejiminin sultanlığa özenenler tayfasını kovalaması ise olsa olsa Kemal Sunal filmlerini hatırlatan bir kara mizah senaryosu şeklinde olur...
Silmillet kovalamadı ATATÜRK silah arkadaşları kovaladı. halk padişahlık yani kulluk düzeni devam edecek diye destek verdi ATATÜRKE. gerçekçi olalım cumhuriyet bu halka 10 numara büyük geldi.
SilAdsız 17:15
SilMilletin desteği olmasaydı kimse hiçbir şey yapamazdı. Atatürk ve silah arkadaşları da bu milletin içinden çıktı. Bu kadar kötümser olmayalım. O zaman da Sultanlık yanlıları, Pontus yanlıları, İskilipli Atıfı v.s. yüceltenler vardı, bugün de var. O zaman da onları kovalayan millet vardı, bugün de var. Hatta bugün hem oranları hem de nitelikleri çok daha yüksek, bunu da görelim. Zaten görmeyelim diye kendilerini paraladıkları gerçek bu...
Hocam IMF şartları aşırı ağır diye söylentiler var ağır şartları var evet ama başka çıkış yolu yok anladığım kadarıyla siyasi iktidar IMF kapısını yalanlıyor ama başkada çaresi yok gibi gözüküyor IMF siz çıkma oranımız sizce % kaç? Teşekkür eder iyi geceler dilerim
YanıtlaSilSadece IMF ile de çıkmak kolay değil. Ondan önce hukuk reformu yapmak gerekir. IMF o işlere karışmaz.
SilIMF şartları ağır değil, Türk yöneticilere ağır geliyor.
SilHocam s-400 konusu Türkiye yi ABD blogundan uzaklaştıracak gibi görünüyor ekonomiye ağır yaptırımları olur gibi kurlardaki kriz süreci hızlandırır mı?
YanıtlaSilGelecek henüz net görünmüyor.
SilBana göre bir çok Türk ekonomisti, ekonominin göstergesi olarak büyümeyi baz alıyor. Bu son derece yanlıştır. Çünkü siz dışarıdan kredi ile para bulursunuz, bu para sisteme girer insanlar ucuz faizle kredi bulup çok para harcar ve ekonomi büyür ama bu sanal bir büyümedir .
YanıtlaSilÇünkü büyümeye rağmen işsizlik artmıştır... Bizim 2001 sonrası yaşadığımız büyüme işte sanal büyümedir çünkü işsizlik sürekli artmış...
Bu durumda yapılması gereken şey, ihracatı=üretimi arttırıcı, ithalatı=tüketimi azaltıcı çözümler getirmektir. Bu da yüksek kur düşük faiz politikasıdır. Hep diyoruzya sebeplerle sonuçları karıştırmamalıyız diye..
Ülkemizde yaşadığımız şey, Kur arttığı için ekonomininin bozulması değil, ekonomi bozulduğu için kurun artmasıdır. Çünkü ekonominin bozulduğu bir ülkede faizler artar ve o ülkenin parası değersizleşir.
Eğer bu kısır döngüden çıkmak istiyorsak ekonomiyi düzeltmek için düşük faiz yüksek kur politikasına geçmek zorundayız. Efendim ihracatçı kur yükseldiği için mal alamıyor gibi bir itiraz saçma ötesidir. Çünkü kur yükseldiğinde ihracatçının da cirosu artacaktır.
Eğer %40 devalüasyona rağmen bir ihracatçının işi bozuluyorsa suç finansmanını ayarlayamayan firmadadır.
Ege Cansen bunu yıllardır söylüyor bir kere de bunu denese Merkez bankası kıyamet kopmazki .?
Faiz zaten düşük (birçok banka maliyetinin altında faizle kredi veriyor zorlanarak) kur da zaten yüksek. Daha nasıl olacak bilmiyorum. 150 - 160 milyar dolarlık ihracat yapmak için 200 milyar dolarlık ithalat yapan bir ülkede kurun daha da yükselmesi nasıl sonuçlanır düşündünüz mü?
SilHocam ; kur yüksek değil düşük. Sadece Apple firmasının cirosu, Türkiye'nin tüm GSYİH'sından yüksek. ABD 'nin işsizliği %3, Japonya'nın %2,7 , Almanya'nın %5... Bu ülke paralarına karşı Tl'nin çok daha değersiz olması gerekir ki biz ihracatımızı arttırabilelim.
Silİhracatın İthalata bağımlılığı %80 civarında ise 160 milyar lık ihracat için, 128 milyarlık ithalat yapılıyor demek. 200 milyar dolarlık ithalatın geri kalan 72 milyarlık kısmı son maddedir.
Şimdi biz global kapitalist sistemin, "Üretim yapmayan ülkenin para değeri düşsün, bu sayede daha çok ihracat yapıp ekonomisi toparlansın" şeklinde çalışan düzeltme mekanizmasını çalıştırmazsak, ekonomi toparlanmaz.
Bu mekanizmanın çalışması için koşullar,
1-)Sanayiniz olacak (Bizde var) Venezuela'da sanayi yok sadece petrol var petrol fiyatları düşünce battılar.
2-)Milli para biriminiz olacak ve değersizlenebilecek (Yunanistan'da drahmi kalktığı için bu mekanizma Yunanistan'da işlemedi ve Yunanistan battı..)(Bizim milli para birimimiz var..)
1998 yılında kur, 0,3 tl idi,2002 yılında 1,65 tl oldu Yani 5 yılda %550 devalüasyon oldu ve 2002 den itibaren V tipi çıkışımızı yaptık. Ancak burada faizler çok daha düşük olması gerekirken olmadı ve dolarda 8 yıl boyunca artış olmadı. Bu da cari açığımızı arttırdı..
Şimdi merkez bankası, faizi düşürüp kuru yükseltmezse, L tipi resesyon yaşayacağız ve işsizliğimizi asla düşüremeyeceğiz.Para bulup büyüme gerçekleşse bile işsizlik düşmeyecek..
Burada faiz konusundaki dengesizlik şudur: Merkez bankasının gösterge faizi %23 iken bankalara %19'dan kredi vermeleri için baskı var. Bu baskı ise, tüm finans sektörünü zorluyor.
Burada yapılması gereken şey, merkez bankasının faizleri kademeli olarak düşürmesi ve bu düşük faizin Merkez Bankasına getireceği görev zararını azaltmak için İktidara tasarruf yönünde baskı yapmasıdır.
İktidar, tasarruf yaptıkça ilk başta işsizlik yükselecek,ardından düşüşe geçecektir..Ancak devlet tasarruf yapmaya başladıktan itibaren, DİBS faizleri düşecektir ve Merkez bankasının gösterge faizleri,DİBS faizlerine yakın olacaktır ve banka görev zararı yazmayı durduracaktır.
Faizlerin düşmesiyle birlikte kur yükselecek, ihracat ve turizm sektörü öncülüğünde cari açık fazlaya dönecek ve doların artışı dengeye oturacaktır. Bu noktadan sonra kurda artış olmayacak ve enflasyon da artmayacaktır. Saygılar.
HOCAM HER 100 BİRİM ÜRETİMİN %65 İ ORTALAMA BAZDA İTHALATA BAĞIMLI. 150 MİLYAR DOLARLIK İHRACAT İÇİN 230-240 MİLYAR DOLAR İTHALAT YAPIYORUZ. YANİ SİZİN 200 MİLYAR DOLAR DAHİ İYİMSE KALMAKTADIR.
Siliyimser
Sil"Burada yapılması gereken şey, merkez bankasının faizleri kademeli olarak düşürmesi ve bu düşük faizin Merkez Bankasına getireceği görev zararını azaltmak için İktidara tasarruf yönünde baskı yapmasıdır." İktidara baskı yapacak kimse varsa o da reis-i cumhurdur. Dediğiniz zor. Kaldı ki MB kademeli olarak faizleri indirirse reel faiz ne olur? bankadaki mevduatlar nasıl etkilenir? faizler inince az olan sıcak para faiz getirisi yerine borsaya girer mi? Bunlar üzerinde de düşünmek gerekir.
Bir de Avrupa resesyona girerse senin görece ucuz malını Avrupa hâlâ almak ister mi? "İhracatı patlatalım" varsayımıyla ülke toptan patlar.
SilBir de üretmen için ara malı, yatırım malını alabilmen kolay mı olur? Kurları patlattıktan sonra...
SilEge Cansen'in bakış açısını çok iyi biliyorum, pek çok ekonomist kişisel olarak da kendini tanıdığı için direk eleştirmek istemiyor, yaşından dolayı üzmek istemeyenlerin de sayısı fazla.
SilTürkiye özelinde halkın TL ye güveni olmadığı için, döviz her seferinde yükselecek diye normal olması gerekenden daha fazla döviz talebi oluşur. Bu fazla talep, ekonominin cari fazlasının etkisini azaltacak bir davranış sergiler.
Nasıl olur?
İçerde döviz geliri olmayan insanlar, ülkede üretilmeyen malları satın alamaz hale gelir, fakirlik artar, dışarı kaynak transferi hızlanır.
Halk bunu nasıl hisseder?
Hastalar hastaneye gittiğinde, ucuz antibiyotik bulamaz,
Çiftçi pahalı mazot ve girdiler sebebi ile iç piyasaya üretim yapamaz, iç piyasadaki insanlar aç kalmaya, gıda fiyatları alım seviyelerinin üzerine çıkmaya başlar,
TL bazında para kazanan insanlardan, döviz bazında para kazanan insanlara doğru servet transferi oluşur,
Şimdinin mahalle zenginleri yerine, nerede yaşadığı belli olmayan, çoğu yurtdışında ikamet eden zenginler üretir,
Para politikası araçları işlevlerini kaybeder,
Halk fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşer.
Türk halkı bir Çin halkı değil, alıp satmak zorunda olan bir halk, dengeyi bir taraf lehine bozamazsınız. Çin de bozabilirsiniz, Çin hükümeti bozdu da, Almanya'da bozabilirsiniz, Alman hükümeti de bozdu. İngiltere'de bozabilirsiniz, ama Türkiye'de bozarsanız, halk çok acılar çeker.
"150 - 160 milyar dolarlık ihracat yapmak için 200 milyar dolarlık ithalat yapan bir ülkede..."
SilHocam bu cümlenizde bir hata yok mu? Sanki tüm ithalat ihracat için yapılıyor, anlamı çıkıyor.
Bakın bir arkadaşımız da ihracat için 200 milyar USD değil 240 milyar USD harcıyoruz diyor.
Siz büyük ihtimalle net ihracattan bahsettiniz ama konuyu bilmeyen arkadaşlarımız için kafa karıştırıcı olabilir.
Elinize sağlık Mahfi Bey.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilHocam tablo olarak verdiğiniz (2001 -2008 ) veriler ile verilerin altında maddeler halinde yaptığınız açıklamalarda yer alan 2.madde hatalı ve çelişkili.
YanıtlaSil2.Madde açıklamasında; kurun kriz sonrasında 2008 e kadar sürekli düştüğü, bir başka ifadeyle TL nin değer kazandığı ifade edilmiş.
Oysa hemen üzerinde yer alan tabloda ve gerçekte böyle bir durum gerçekleşmemiştir.Lütfen kontrol ediniz, selamlar.
(Trend çizgisine bakıldığında) Kur düşük kalmış olmalıydı, düzelttim, teşekkür ederim.
SilMahfi Hocam ,bu güzel engin yaziniz için teşekkür ederiz .
YanıtlaSilAma bir de şöyle bir şey dille getirdiniz ;"sıkı para ve maliye politikası uygulanırsa işsizlik daha da artar " tam tersi olması gerekmez mi Hocam ?
Teşekkürler .
Hayır. Para ve maliye politikası sıkı olursa likidite daralır, vergiler artar, kamu harcamaları azalır bu da özel kesimi daraltır ve işten çıkarmaları artırır.
SilHocam seçim sonrası zam haberleri ufak ufak gelmeye başladı ve bu süreç devam edecek şuan ki bu durum başlangıç olarak görüyorum. Yeni zam haberleri gelmeye başladıkça enflasyonda yükselme eğilimi devam edeceğine göre alım gücü düştükçe bizim ekonomimiz de tüketime dayalı olduğuna göre 2019 büyüme tahmini olan 2,3 oranı tutturmak imkansızlaşmayacak mı.
YanıtlaSilBunlar olmasa da bu gidişle o tahmini tutturmak mümkün görünmüyor.
SilBence yapılması gereken tek şey; işini ehline vermek. Devlet yapısı tepeden tırnağa liyakat esasına göre yapılandırılmalı ve tam yetki verilmeli ,siyasetçilerle kendi işlerine bakmalılar.
YanıtlaSilHocam dünyada bir resesyon bekliyor musunuz? Biz ülke olarak her şeyi doğru yapsak bile imf ve parasal desteği yeterli olmayabilir. Çünkü Arjantinde olmadı ve onların bizimki gibi jeopolitik problemleri de yok. Bizde jeopolik riskler çok yüksek ayrıca İstanbul u kaybetmeyi kabullenemeyenler ülkeyi siyasi bir açmaza dahi sokabilirler. Küresel resesyonu da buna eklersek imf li imf siz işimiz her durumda çok zor hocam.
YanıtlaSilHocam elinize sağlık, yine çok güzel bir şekilde özetleyerek, basitleştirerek ve karşılaştırarak herkesin anlayabileceği şekilde yazmışsınız. Benim gibi ekonomiden anlamayan biri bile durumun ne olduğunu anlamamı sağladınız teşekkürler...
YanıtlaSilSevgili Hocam, bu güzel makaleniz icin tesekkürler tekrar.
YanıtlaSilMerak ettigim bir husus var. Sürekli ve hakli olarak yapisal reformlardan bahsediyorsunuz. Süphesiz ki bu reformlar zaman icinde halka yansiyacak, refah seviyesi ve ekonomik canlanma buna bagli olarak artacak. bunlari uzun uzun yazmaya gerek yok yillardir yaziyorsunuz zaten.
Pekiyi Hocam, bu halk bu reformlarin ne oldugunu biliyor ve farkinda mi? 17 yilda ülkeyi her alanda Reform yapma ihtiyaci seviyesine getirenleri bu halk secmedi mi? Sectikleri ekip bu ülkeyi isin icinden cikilmaz hale getirmedi mi?
Simdi kalkip ayni kisilerden Reform beklemek de neyin nesi.. Kaldi ki halk da 3-4 il disinda her ne kadar yerel secim sonuclari olsa bile %52 ile daha bir hafta önce secmedi mi?
Bakiniz su anda gecersiz oylar sayiliyor. Medyada yer aldi gecersiz oy örnekleri.
Polis memuru oldugu belli bir vatandas oy pusulasina "3600 ek gösterge polisin hakkidir" yazmis ve mühürü AKP ye basmis.
Yine bir baskasi tüm oy pusulasi üzerine EYT yazmis ve bos oy kullanmis.
Bizim köyde buna " Tencere yuvarlanmis kapagini bulmus" derler.
Ben de diyorum ki Reform veya adina ne derseniz deyin.. Bunu halk isteyecek. Ezici bir cogunlukla isteyecek ki gerceklessin. Kendisini Suriyeden ithal sogan ve patates yiyecek hale getirenleri durmadan, bikmadan, usanmadan biat ve itaat ile sececek. Sonra Mahfi Egilmez gibi kala kala birkac vatansever aydin Reform Reform diye biryerlerini yirtacak fakat bu düzen devam edecek. Bu mümkün degil. Hele ülkenin geldigi bagnaz seviye ve kutuplasma ile parti devleti yolunda ilerleyen bir ülkede asla mümkün degil.
Biliyorum bircok kisi tekrar kizacak. Ben hakli oldugumu düsünüyorum.
Bir defa daha diyorum.. Beter olsunlar. Layik olduklari sekilde yönetiliyor ve yasiyorlar.
Günaydin Hocam..
YanıtlaSilBuyurun size Reform...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan İstanbul açıklaması:
"""14 bin oyla seçimi kazandım demeye hiç kimsenin hakkı yok"""
Bir defa daha soruyorum Hocam..
"Bu ülkeden hala bir umudunuz var mi.?"
Bu aciklamanin karsisina cikabilecek bir babayigit bu ülkede var mi? Göreceksiniz hep bir agizdan baslayacak su andan itibaren yandaslar. Alkislayacak yine milyonlar..
Sorayim mi yine Hocam.. " Bu ülkeden hala u...……?
CUMHUR NASILSA BAŞKANI DA ÖYLE OLUR. ESKİDEN CUMHUR NASILDI ŞİMDİ NASIL?. ESKİDEN HERKESİN CUMHURBAŞKANI SEZER DEMİRELLER VARDI ŞİMDİ ERDOĞAN VAR. REFERANDUMDA MİLYONLARCA MÜHÜRSÜZ OY GEÇERLİ SAYILIP DA ATI ALAN ÜSKÜDARI GEÇMİŞ OLUYOR DA 15-20 BİN NET VE AÇIK ŞEKİLDE FAZLA OY ALAN ÜSKÜDARI GEÇEMİYOR. İŞTE YENİ TÜRKİYE TAM DA BUDUR. BENİM BU ÜLKEDEN DEĞİL HALKTAN UMUDUM YOK. BENCE TÜRKİYENİN NE EKONOMİK NE DE HUKUK SORUNU VARDIR. BENCE TEK SORUN HALKIN BİZATİ KENDİSİDİR. BU HALK DA ÇOK AĞIR BİR DARBE YEMEDEN DÜZELMEZ. O YÜZDEN DOLAR 12 TL OLDUN İŞSİZLİK %50 OLSUN. ENFLASYON %100 FAİZLER %110 OLSUN. VE YILLAR SÜREN BİR 1929 BUHRANI GİBİ İKTİSADİ DEPRESYON YAŞASIN TÜRKİYE Kİ KALICI BİR ÇIKIŞ YAŞAYABİLELİM. AKSİ HALDE BU HALKTAN ADAM FİLAN OLMAZ.
SilMahfi Hocam elinize sağlık.
YanıtlaSilYazılarınız bana göre, tarihe tanıklık edecek doküman niteliği taşıyor.
Rakamlar hep oradaydı ama bu hale bir tek siz getirebilirsiniz.
Tekrar teşekkürler.
Geçmiş krizlerde bir iki ay içinde enflasyon farkı verilirdi, şimdi altı ayda bir veriliyor. Yani şimdi daha katı hissediyoruz enflasyonu.
YanıtlaSilhocam, 2001 sonrasındaki türkiye iktisadındaki gelişmeleri olumlu olarak nitelendirdiniz. bana göre olumlu değildir. neden mi?. eğer oluk oluk sıcak para akmasaydı ne faizler geriletilebilirdi ne de ne de enflasyon göreceli olarak tek haneye indirilebilirdi. düşük kurdan ithalatı patlatarak herkes enflasyonu düşürürdü. bu asla başarı değildir. önemli olan hatta bana göre gerçek başarı tarihte hiç görmediğimiz biçimde 600 milyar doların üzerinde sabit ve sıcak sermaye girişleri yaşandığı uzun bir konjonktürde GSYH olsun GSMH olsun bugünkünün iki kat üzerine çıkarmaktır. hala 760-770 milyar dolarlık bir hasılamız var. bütçe açığıyla büyümeden bir başka ve daha da tehlikeli gördüğüm cari işlemler açığına dayalı büyüme geçildi. iç borç stokunu da bütçe açıklarını da tamamen uluslar arası sermaye akımlarına dayalı olarak azalttık. üstelik tasarruflarımız 2001 den daha da düşüktür. üstelik artık karlı ve verimli çok sayıda kamu işletmesi de artık yabancı sermayenindir bizim değildir. 2002-2008 arası tamamen bir illüzyondur. gerçi imalat sanayimizin 2008 yılına kadar üretiminde artış oldu. bu da biraz istihdam yarattı elbette. fakat 2008 sonrasında hızla inşaata dayalı düşük prodüktivitesi olan rantiye ağırlıklı ihracata konu olmayan dövizle borçlandıran tl ile gelir sağlayan büyüme modeline geçiş maalesef bugünkü yüksek kur riskinin ve dış finansman gereksiniminin en büyük sebebidir. ekonomimiz asla 2001 sonrasında iyi olmadı. tüm zafiyetleri devasa dış finansal genleşmelerle kapattık. kamufle ettik. 2015 sonrasında kademeli olarak bu kamuflaj kalkmaya başladı. eğer bir ekonomi hem bütçe açığı hem cari işlemler açığı hem de tasarruf açığı veriyorsa yani üçüz açık veriyorsa sürekli o ekonominin iyi olduğunu bana kimse anlatamaz. hatta mahfi hocam siz bile anlatamazsınız. kusura bakmayınız lütfen ama ekonomimiz özellikle son 25 yıldır hele de son 17 yıldır asla iyi olmamıştır.
YanıtlaSilben akpli bir hükümetin krizden çıkacagını sanmıyorum.hükümet başta kaldıkça sittin sene türkiye krizden çıkamaz.çünki sayın hocamızın defalarca anlattıgı yapısal refomlara hükümetin ,billhassa tayyip erdoganın bakışı belli.bu reformlar hayata geçerse akp nin işine gelmez.akp cahillikten yandaşlıktan ve yoksulluktan beslenen parti.kısacası bu hükümetin gitmesinden başka türkiyenin çaresi yok.degişim olmassa son derece karamsarım.
YanıtlaSilbilgin varsa konuştıur millete cahil yandaş diyerek hakaret edeceğine eğer varsa ilmini konuştur boş boş çene yapma
SilUnknown niye gocunuyorsun!. şükrü bey doğruyu söylüyor. yani körler ülkesinde görenleri hasta olarak yaftalamayı bırakınız. milleti olduğundan yüksek gösterenler gaz verenler asıl millete kötülük yapıyor. milletin cehaletini ve okumayı araştırmayı sevmemesini yüzüne vurmak hakaret değildir. ben de bu halkın kör kütük cahil olduğunu ve hatta cahil olduğundan bile haberinin olmadığını söylüyorum. hangi aklı başında millet bop eşbaşkanı olduğunu defalarca söyleyen ve üstelik bunu da gururla dile getiren bir anlayışa sürekli oy verir ki. akepe cehaletin cebine para sıkıştırmanın rantın yolsuzluğun ikiyüzlülüğün iktidarıdır. yani ilkesizliğin iktidarıdır. ama merak etme artık deniz bitti bitiyor. bakalım sürekli akepeden para alan 15 milyon nemalanan kesim nemalar kesilince ne yapacak. ben söyleyeyim ne yapacaklarını: bizden daha çok kovacaklar akepeyi. bekleyiniz ve görünüz.
SilUnknown, Şükrü bey gördüklerini ve bildiklerini paylaşmış, cahile cahil demek ne zaman suç oldu?
SilHem cahil, hem yandaş insanlar ülkenin düzenini bozuyor, buna göz göre göre izin verenlerin hepsi bu ateşte yanacak, kurtuluş yoktur bundan.
arkadaşın belliki yarası var.yarasına bastık
SilHocam ,Perincek (kendisine saygim var ) bu krizden uretimle cikariz lafini nasil buluyorsunuz? Ben sahsen cok klasil dumduz ve genel buluyorum komynizm ureterek batti hersene ayni seyi ureterek batti ,sorunum uretim miktari degil yapisi ve yenilkcilik
YanıtlaSilBence bu kriz degil sikinti kriz imf nin onune para talebiyle dusuldugu zaman en azindan benim resmi tanimim ,resesyonu bile kriz olarak tanimlamam dusuncemdir
YanıtlaSilHocam, biliyorsunuz seçimlerden önce MB VIOP'da short pozisyon açarak dolar kurunu kontrol etmeye çalışıyor, iktidar yanlıları da buralarda MB'nın ne kadar akıllıca işler yaptığını anlatıyorlardı. Bu aralarda ne VIOP ne de short pozisyon sözü duyulmaz oldu. Bizler o aralar MB'nın VIOP'da terste kalan ilk merkez bankası olacağını yazıyor ve uyarımızı yapmaya çalışıyorduk.
YanıtlaSilPeki ne oldu da bunlardan hiç bahsedilmez oldu? Zira MB çok kötü terste kaldı. MB'nın yaptığı işlemlerde kullandığı kaldıraç oranları v.s. şeffaf biçimde açıklanmadığı için tam rakamı bilmiyoruz ama genelde en çok kullanılan 1/10 oranı ile işlem yaptıysa şu anda 300 milyon TL zararda. Daha da vahim olan, pozisyonları henüz kapatmadığı için dolar kuru yükseldikçe zarar daha da artıyor. Eğer pozisyon kapatmak için long pozisyon açmaya başlarsa VIOP'da dolar kurunu iyice zıplatmak zorunda kalacak.
"Zihni Sinir Proceleri" ile iş çevirmeye kalkan kurumların yaptıklarını, o güne kadar kimsenin aklına gelmemiş dahiyane buluşlar olarak gören ve alkışlayanlara ithaf olunur. Umarım krizden de buna benzer yöntemlerle çıkmaya kalkmazlar.
Nisan ayı başında, Mart ayını kapattığında, Merkez Bankası 250Milyon TL kadar ilk üç ayda VOIP ten kar elde etti. Bu gerçekleşen.
SilMart ayında yaklaşık 5.40 civarında kur maliyeti olduğu için üç aşağı beş yukarı 96 ile 99 Milyon TL arasında zarar yazdı, Merkez bankası.
Bu zarara rağmen ilk 3 ay 250Milyon TL kar elde etti.
Nisan için şu aşamada zararda. Nisan maliyeti yaklaşık 5.60TL olmalı,
bu seviye üstünde sürekli zarar yazacak.
Haziran için maliyet kuru 5.70TL civarında, bunun üzerinde Haziran ayı zarar yazacak.
Ağustos için maliyet kuru 5.90TL,
Ekim için maliyet kuru 6.04TL,
Aralık için maliyet kuru kabaca 6.20TL
bu fiyatların üzerine çıktığında zarar, altında kaldığında kar yazacak ilgili aylarda.
Ocak ayında kabaca 5.50 TL maliyet var iken kur 5.20li seviyelerde olduğu için 130Milyon TL civarında kar yapmıştı.
Şubat ayında ise kabaca 5.58TL maliyete karşın 5.30lu seviyelerdeki kur Merkez Bankasına 220Milyon TL civarında kar getirmişti.
Bu yıl için ortalama maliyeti merkez bankasının 5.75TL, bunun üzerinde kabaca zarar yazar, aylara bağlı olmak ile beraber.
Şahabeddin bey, herhalde siz de 1/10 kaldıraçla hesap yaptınız. MB birkaç haftadır yeni pozisyon açmıyor. Nisan ve Haziran vadeli kontratları duruyor, Mayıs vadeli kontrat açmadı. Nisan maliyeti hemen hemen tahmininizle aynı, 5,59, üzerinde zarar yazacak. Bunları nasıl kapatacağı da belli değil. Long pozisyon mu açacak, uzlaşı fiyatını mı bekleyecek, başka bir yol mu izleyecek, kimse bilmiyor. Seçim öncesi pozisyonlarının çoğundan kâr ettiğini biliyoruz, önemli olan daha önce de yazdığımız gibi şimdi terste kalmış olması ki sizin de takdir edeceğinizi düşündüğüm üzere, bir merkez bankası için hiç hoş bir durum değil. Yani iş kâr-zarar hesabının ötesinde saygınlık ve güvenilirlik sorunu. Yoksa bu rakamlar merkez bankasını ne batırır ne çıkarır.
SilHocam elinize sağlık ilk tabloda 2002 sütununda -1124 gibi bir rakam var. Sanırım -11,24 olacak. Teşekkürler saygılar.
YanıtlaSilMükemmel kalem. Mükemmel kelam. Uygulayabilecek olana can kurban
YanıtlaSilHocam yazılarınızı okuyup anlamaya çalışıyorum. Ekonomist değilim ekonomidende pek anlamıyorum. Ancak merak ediyorum ekonomi bir bilimse doğru yol bir tane değilmidir? Blombergte farklı ntvde farklı ulusalda farklı ahaberde hepsinden farklı yorumlar değerlendirmeler var. Bu kriz yaşanmasa ülkem adına çok mutlu olurum ancak siyasi görüş benzerliğimiz olan sizin gibi çok değerli hocalarımızın yanılması beni çok derinden üzecektir!
YanıtlaSilReform Reform diyoruz da. Sadece Ocak ayinda 27 Bin ton sogan ithal eden Türkiye Cumhuriyetinde yapilmasi gereken reformdan bahsediyoruz. Soganin kilosu 10 TL. Diyelim ki yarin tüm Reform kararlarini acikladik. Bir ay icerisinde tekrar sogan mi ihrac edecegiz? Pekiyi ya diger kalemler ve sektörler.
YanıtlaSilBu bohca dikis tutmaz artik.?
Tarım bakanı dedi, paramız var ki alıyoruz.
SilBu saçma laf bir yana, reform için önce insan gerek, yürek gerek, sonra reform olur.
Türk insanı şu anki sosyolojik hali ile reform yapamaz.
Hocam sizde dahil birçok kişi olması gerekeni söylemiş, fakat nasıl yapılacağına dair kimse birşey demiyor. Yapmak söylemden daha zor anlaşılan. Leyla
YanıtlaSilLeyla hanım, hele yetkili birileri hocaya "nasıl yapacağız" diye sorsunlar, cevabını verir merak etmeyin. Henüz o noktaya gelemedik. Daha "bir önceki teğet geçti, bu seferkini de hallederiz Allahın izniyle, onların doları varsa bizim Allahımız var" aşamasındayız.
SilTürkiye'de ciddi bir kriz ortamı var ancak birileri görmek istemiyor hocam. Seçimler falan hikaye millet artık cebindeki parasına bakıyor o kazanmış bu kazanmış milletin umrunda değil. Ekonominin en çok ön planda tutulduğu dönemi yaşıyoruz şuan ama birileri bunun farkına seçim sonrasında bile varamamış gibi görünüyor
YanıtlaSilYanıt verdiğiniz için teşekkür ederim.
YanıtlaSilÖncelikle şunu belirteyim;
Mahfi Bey’in yazısına vermeye çalıştığım cevap tamamen bir sorgulama niyeti taşımaktadır.
Yoksa kişiler veya partiler özelinde bir yorum yapma gayretim yoktur.
Sizin de çok iyi tespit ettiğiniz gibi bu bizi,Türkiye için gelecek vizyonu planlayabileceğimiz bir sonuca taşımaz...
Oysa derdimiz sorgulamak olmalı.
Peki neden sorgulamak?
HAKİKATİ ulaşmak için.
Peki neden hakikate ulaşmak?
Neden önemlidir bu?
Çünkü ALGILADIĞIMIZ İLE NESNEL GERÇEK arasında bir fark olup olmadığını bilmek zorundayız.
Çünkü yaşadığımız çağ,teknoloji destekli bir ALGI ÇAĞIDIR.
Kitleler,”ALGI GERÇEKTİR” mottosuyla yönlendirilip,yönetilmektedir.
Büyük devletler,devlet dışı aktörler,büyük uluslararası şirketler ve dünyada söz sahibi olmak isteyen kim varsa,oyunu öncelikle bu sahada kurmaktadır!
Oysa algıladığımız şey,her zaman nesnel gerçek değildir.
Teknoloji destekli algı çağında;fikirler,inançlar,rakamlar ve hatta tarih bile,içi boşaltılarak manipüle edilebilmektedir.(kitlesel medya,sosyal medya vs.)
O nedenle dijital kaynaklı bilgileri,mutlaka kitaplardan ve farklı kaynaklardan teyit ederek bir kanaate varmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Her konuda olduğu gibi,ekonomik sorunlarımızla ilgili fikirlerimiz de ancak NESNEL GERÇEĞE ulaşabilirsek bir anlam ifade eder.Yoksa gerçek diye kabul ettiğimiz şey,aslında sadece gerçek süsü verilmiş bir ALGIYSA,zaten işin başında gömleğin düğmelerini yanlış iliklemeye başlarız.
Bu noktadan hareketle alacağımız her aksiyonun bizi nereye götürebileceğini de,sanırım sadece ALLAH bilir.
Yani bu çağda önümüze gelen her bilgiye,şüpheyle ve ihtiyatla yaklaşmak zorundayız.
Bu nedenle farklı görüş ve verileri bilmek,sorgulamak ve analiz etmek önemlidir diye düşünüyorum.
Buna bir de tarihsel bir bakış açısı ekleyebilirsek,hakikate ulaşmada daha emin adımlarla ilerleyebiliriz.
Soru sorabilmeliyiz.
İçi dolu sorular sorabilmeliyiz.
Ve cevapları da ısrarla istemeliyiz...
İyi günler.
Katiliyorum size novumpelvis (her ne demekse)
SilAlgi yönetimi böyle birseydir iste. Nesnel gercek ile algilanan arasindaki farktir,
Tipki 13 yil FETÖ ile ülkeyi talan edenlerin, hicbirsey olmamis gibi su anda kendileri disindaki tüm kurum kisi ve olusumlari gayri milli, darbeci, fetöcü ve terörist olarak Kabul ettirebilmeliri gibi birsey.
Maalesef bunu yiyen milyonlarca milli vatandasimiz hala mevcut. Iste bu yüzden bu ülkede bu saatten sonra Reform meform olmaz diyoruz.
Aklini, düsünme ve degerlendirme yetisini kaybetmis, girtlagina kadar din ve inanc sarmalina batmis bir toplumdan bu saatten sonra bir cacik olmaz.
Söyledikleriniz ve söylediklerimiz sadece bu ve buna benzer sütunlari süslemekten baska bir ise yaramayacak. Süphesiz ki yazdiklariniz dogrudur ve ancak layik olan tolumlarda bir deger ifade eder.
Hocam merhaba,
YanıtlaSilPaylaşmış olduğunuz verilere baktığımda şuan enflasyonun yüksek olmasının sebebinin aslında döviz kurunun yükselmesine bağlı olarak fiyat artışları olduğunu söyleyebiliriz; ancak 2001 yılında yaşanan krizde enflasyon rakamı %68 lerde olmasına rağmen dolar/tl kuru istikrarlı bir grafik çizmiş. Bu bağlamda 2001 krizinden farklı görünüyor. Bunla ilgili bir yorumunuz var mı merak ediyorum açıkçası.Teşekkürler.
ımf, türkiye ekonomisi için 2019 ortalama olarak -%2,5 büyüme yani küçülme tahmini yaparken ilginçtir 2020 için ise tersine %2,5 büyüme tahmini yapmış. yine 2019 ortalama işsizlik 12,7 tahmini yapmış ki daha aralık ayında son resmi işsizlik oranı 13,5 oldu. hem küçülme hem işsizlik nasıl azalıyor anlamış değilim. yine 2020 de işsizlik %12 nin altında tahmini yapmış. diyelim ki tahmin ettiği gibi %2.5 büyüme oldu yine de işsizlik asla %12 nin altına inemez. belki de ımf 2020 için türkiyenin kendisine geleceğini düşünüyor ve dış girdi sağlayarak yeniden yavaş da olsa büyüme başlangıcı yaptırabileceğini düşünüyor. ve/veya yarın saat 11:00 sonrasında hazine ve maliye bakanının açıklayacağı pakette sıkı para-genişleyici maliye politikası uygulayacağı sinyalleri aldı bu nedenle bir yıl sonra yeniden toparlanma ve işsizlikte azalma trendi öngörüyor. öyle olsa dahi bu sadece kurları sert şekilde zıplatır ortada ne para ne de maliye politikası bırakır derim. para-maliye politikası ne kadar uyumlu olursa o derece ekonomide dengelenme olasılığı güçlenir. önce enflasyon kontrolü elzemdir derim. faizleri ve kurları da ancak enflasyon ciddi derecede kontrol altına alınabilirse nispeten düşürebilir ve borç stoklarını da çevirme kapasitelerimizi artırabiliriz. yani slumpflasyondan resesyona geçmeli oradan da yeniden ılımlı büyüme ile fazla cari ve bütçe açığı vermeden toparlanmalıyız. ancak bu da ciddi derecede küresel konjonktüre bağlı ki o tarafta da resesyona doğru gidiş emareleri görülmeye başladı. bu durum finansal piyasalarda sıkışmalara neden olarak ciddi bir finansal türbülansı tetikleyebilir ve bu durumda daha sert küçülme riskleriyle de karşılaşabiliriz. eğer eskisi gibi bütçe açığı artışlarına dayalı büyüme moduna geçersek içeride tasarruf kıtlığımız olduğundan ki eskiye nazaran daha düşük tasarruf hacmine sahibiz maalesef; dış kaynak transferleriyle kamı dış borç stokunu büyüterek bütçe finansmanı sağlanması olur ve bu da bu sefer daha önce pek de başımıza gelmeyen hem bütçe açığı artışı hem de cari işlemler açığı büyümesi paradoksallığına neden olabilir. büyük bir açmazın içinde bulunuyoruz iktisaden.
YanıtlaSilMahfi hocam mailleriniz adina hatirlatma yapmak isterim :)
YanıtlaSilUluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye'nin bu yıl yüzde 2.5 daraldıktan sonra 2020'de yüzde 2.5 büyüyeceğini tahmin etti. IMF'nin enflasyon tahmini ise 2019 için yüzde 17.5, 2020 için yüzde 14.1 olacagini aciklamis.
YanıtlaSilHocam ben sahsen böyle iyimser bir tahmini imf ile kadayifin altinin isitilmaya baslandigini sezinliyorum.
Krizin en baba seviyesi gelmeden 2020 de 2,5 büyümeyi bile öngördügüne göre..
Mahfi bey
YanıtlaSilİstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesinin pek çok ülkenin bütçesinden büyük olduğu söylemi abartı mı, gerçek mi?
Baklayı ben çıkarayım ağzımdan.
YanıtlaSilReisin en çok korktuğu şey, gezi gibi bir olaydır.
Reform isteyen bundan sonra meydanlara çıkmalıdır,
Atatürk ün reformlarını bu millet af edersiniz d.tünü kaldırmadan elde etmiştir,
O yüzden kıymetini bilemezler.
Dünyada hukuk ta, ekonomik reform da d.tünü kaldıran halkların hakkıdır.
Gerisi kimsenin umurunda değildir.
Iste budur.
Silyüzde yüz haklı bir görüş. Hediye olarak verilen şeyin kıymeti bilinmez. Zorlukla elde edilen şeyin kıymeti bilinir.
SilEkonomik faaliyetlerin de varlık nedeni insan ihtiyaçları ve sorunları.Ekonomi insanlar için var. Bu gerçeği görebilmek daha sağlıklı düşünmeyi ve davranmayı sağlar.
YanıtlaSilMerhaba hocam, verileri devam eden yıllar için de tabloya aktarmak amaçlı araştırıyorum, ancak büyüme rakamları bulduğum kaynaklarda sizinkinden biraz farklı (örneğin 2001 -5,7 iken sizde -6,0 gibi) acaba farklı yere mi bakıyorum? Soru basit gelebilir, anlayışınıza sığınıyorum, saygılarımla.
YanıtlaSil*% 3 faizli kredi oranı sunar
YanıtlaSil* Nakitsiz Girişimci İçin Sigorta
* Para garantisi
* 10,000 TL'den 100,000,000 TL'ye kadar kredi teklifi
İyi kredi puanıyla, Credit Financier Home, bireysel veya şirket veya kooperatif derneklerine, endüstriyel ve kişisel çıkarlar için teminatlı krediler ve teminatsız krediler sunar.
İletişim Adresi:
WhatsApp: +15184181390
Doğrudan posta:
creditfinancierhome@gmail.com
hocam ellerinize sağlık tertemiz ve net anlatım.
YanıtlaSil