Korumacılık ve Türkiye
Uluslararası
Ticarette İki Farklı Yaklaşım
Uluslararası ticaret konusunda
başlıca iki teori vardır: Liberal teori ve milliyetçi teori. Liberal teori
yandaşları Adam Smith’den bu yana uluslararası ticaretin serbest olmasını,
korumacılığa yer verilmemesini savunurlar. Onlara göre uluslararası ticaretin
serbestliği uluslararası refahın artmasını sağlar. David Ricardo ile doruk
noktasına varan bu yaklaşım uluslararası ticarete giren her ülkenin kazançlı
çıkacağı iddiasındadır. Milliyetçiler tersi düşüncededirler. Onlara göre uluslararası
ticaretin serbestliği ülkelerin gelişmelerine sekte vurur. Milliyetçi teorinin
temelini oluşturan yerli sanayiyi korumayı amaçlayan ithal ikameci görüşler
Amerikan Hazine Bakanı Alexander Hamilton tarafından 1700’lerin sonuna doğru ortaya
konulmuştur. Bu iki görüş zaman içinde birbiriyle çekişerek küresel sistemde
zaman zaman serbest ticaretin zaman zaman da ithal ikamesine dayalı
korumacılığın öne geçtiği bir gelişim tutturmuşlardır.
İthal ikamesini savunanların
temel dayanaklarından birisi ‘bebek sanayileri koruma’ görüşüdür. Buna göre bir
ülkede yeni kurulan bir sanayi varsa bu sanayi hemen dış rekabete açılmamalı,
tıpkı yeni doğmuş bir bebeğin kendisini koruyabilecek aşamaya gelene kadar
ebeveynlerince korunduğu gibi gümrük duvarlarıyla korunmalıdır. Ondan sonra
gümrük duvarları kaldırılıp rekabete açılabilir.
Liberal görüşü savunanlar bu
yaklaşımın yanlış olduğu iddiasındadırlar. Onlara göre bu tür duvarların
arkasında korunmaya alışmış bir sanayi hiçbir zaman rekabete hazırlanamaz ve
sürekli korunma kalkanı arkasında kalmak ister. Bu, siyasetçilerin de çoğu kez
işine gelir ve dolayısıyla serbest rekabete geçiş gerçekleşemez. Liberaller bu
konuda dünyadan birçok örnek kullanmakta ve görüşlerini doğrulamaktadır.
Değişen
Yaklaşımlar
Zaman içinde yaşanan gelişmeler her
iki tarafın da görüşlerinde değişimlere yol açtı. Gelişmekte olan ekonomiler,
çoğu kez gelişmiş ekonomilerden aldıkları teknolojiyle kurdukları çeşitli
sanayi dallarında gelişmiş ekonomileri geçmeye başladılar. Bunun iki nedeni
var: (1) Gelişmekte olan ekonomiler teknoloji geliştirmeyle uğraşmayıp en son
teknolojiyi hazır aldılar. (2) Başta emek olmak üzere teknoloji dışında
üretimde kullanılan girdilerin bazıları gelişmekte olan ekonomilerde daha
ucuzdu. Dolayısıyla bir süre ithal ikamesine dayalı korumacılık politikası
uygulayarak bebek sanayilerini geliştiren başta uzakdoğu ülkeleri olmak üzere bir
kısım gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkeleri bazı alanlarda geçmeye
başladılar. Bunu tıpkı biri daha yaşlı diğeri daha genç iki koşucunun yarışına
benzetebiliriz. Yaşlı olan çok daha gelişmiş ayakkabılarla koşarken genç olan
eski model ayakkabılarla koşuyor ve geride kalıyor. Genç olan koşucu da aynı
gelişmiş ayakkabıları giyince öne geçmeye başlıyor. İşte bu aşamada liberal
görüşü savunanlar bu kez ‘yaşlı sanayileri koruma’ düşüncesini ortaya atarak
koruma duvarları uygulama yoluna gitmeye, milliyetçi görüşü savunanların bir
bölümü de serbest ticaret politikasının üstünlüklerini ileri sürerek bu tür
koruma duvarlarının kaldırılmasını savunmaya başladılar. Aşağı yukarı bugün ABD
ile Çin’in durumu budur. Yakın geçmişe kadar ABD serbest ticareti, Çin ise
kısmi de olsa korumacılığı savunuyordu, bugün roller tamamen değişmiş durumda
bulunuyor. Bunun nedeni ABD’nin yaşlanmış sanayisinin Çin’in genç ve ucuz
sanayisiyle rekabet edememesidir. Yavaş yavaş diğer ülkelerin de içine girdiği
bu gelişme dünyaya yayılacak olursa bazıları bebek sanayilerini bazıları da
yaşlı sanayilerini ileri sürerek bu etkileşime katılacak ve korumacılık yeniden
egemen olacak demektir.
Gerek bebek sanayileri gerekse
yaşlı sanayileri koruma yaklaşımının belirli sürelerle kısıtlanması en makul
yol gibi görünüyor. Bir sanayi birimi sonsuza kadar bebek muamelesi göremez. Bir
süre sonra ayağa kalkıp rekabete girmesi gerekir. Yaşlanmış bir sanayi tesisi
de sürekli korunarak yaşaması sağlanamaz. Belirli bir sürede onun da yenilerle
rekabet edecek biçimde yenilenmesi gerekir. Dolayısıyla her ikisi için de bir
süre sınırı saptanıp uygulanmalı.
Türkiye ve
Korumacılık
Türkiye, 1930’lardan başlayarak
korumacılığı benimsedi. Yeni sanayileşmeye çalışan bir ekonomi olduğu için
kurduğu sanayileri bebek sanayi yaklaşımı çerçevesinde ithal ikameci bir
politikayla koruma altına alması doğaldı. Bu korumayı sağlamak için 1920’lerin
ikinci yarısından itibaren ve ağırlıklı olarak da 1930’larda peş peşe
düzenlemeler yapıldı. Gümrük vergileri yükseltildi, ithalatta Teşvik-i Sanayi Kanunu,
Sanayi Planları uygulamaya kondu, Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu çıkarıldı,
ithalat kotaya bağlandı.
Türkiye, ithal ikameci politikaya
1980’lere kadar bazen önlemleri hafifleterek bazen ağırlaştırarak devam etti.
Korumacılık bu kadar uzun süre devam edince gelişmeyi durduruyor ve bir çeşit
tembellik yaratıyor. Yüksek gümrük duvarları ve miktar kısıtlamalarına dayalı
bir ithalat rejimi birçok sanayi dalında dünya ile rekabet edemeyecek ürünlerin
üretilip dünya üretiminden daha pahalıya tüketiciye satılmasına yol açıyor.
Türkiye’de de böyle oldu ve dünya ile rekabet konusunda Türkiye sanayisi geride
kaldı. 1980’lerden başlayarak kısıtlamaları kaldırmaya yönelen Türkiye, ithal
ikameci korumacı sanayileşme politikasını yavaş yavaş terk edip ihracata yönelik
sanayileşme politikasına geçiş yaptı. Böylece Türk sanayisi dünya rekabetine
açılmış oldu. Bunun sonucu olarak ihracat artmaya ve ihracatın ağırlığı sanayi
mallarına kaymaya başladı.
Aşağıdaki tablo 1923’den 2017’ye
kadar Türkiye’nin dışticaretindeki gelişmeyi gösteriyor (sayılar milyon Dolar
olarak okunmalı.)
Yıllar
|
İhracat
|
İthalat
|
Ticaret Açığı
|
1923
|
51
|
87
|
-36
|
1930
|
71
|
70
|
1
|
1940
|
86
|
53
|
33
|
1950
|
263
|
286
|
-22
|
1960
|
321
|
468
|
-147
|
1970
|
589
|
948
|
-359
|
1980
|
2.910
|
7.909
|
-4.999
|
1990
|
12.959
|
22.302
|
-9.343
|
2000
|
30.700
|
53.100
|
-22.400
|
2010
|
121.000
|
177.000
|
-56.000
|
2017
|
166.000
|
224.000
|
-58.000
|
Tablo, 1980 sonrasında ihracatta
büyük bir sıçrama yaşanmış olduğunu ortaya koyuyor. Bir başka deyişle Türkiye
uluslararası ticarette ithal ikamesine dayalı korumacılığı bırakıp da ihracata
dönük sanayileşmeye dayalı sisteme geçince ihracatı hızla artmış. Yalnız burada
tablonun ortaya koyduğu bir başka gerçek daha var. İhracat artarken ithalat da
benzer bir biçimde artıyor, dolayısıyla dışticaret açığı sürekli bir artış
içinde bulunuyor. Türkiye’nin ihracatının yaklaşık yüzde 65’i ithal girdilerden
oluşuyor. Bir başka deyişle Türkiye, üretim ve dolayısıyla ihracatını
artırabilmek için ithalatını da artırmak zorunda kalıyor. Bu durumda Türkiye’nin
yapması gereken şey üretimde kullandığı ithal girdilerden ileride dünya ile rekabet
edebilecek olduklarını burada üretmektir. Bunun yolu da teşvik sistemini
yeniden ele almaktan geçiyor.
Türkiye, teşvik sistemini, ithal
ettiği malları burada üretebilmek için kullanacaksa mesela 5 yıl süreyle ilgili
girdinin üretimi için teşvik vermeli, gümrük koruması sağlamalı, gerekiyorsa
parasal ve düşünsel açıdan destek vermeli, özetle geçici ve kısmi ithal ikamesi
yaklaşımı uygulamalı. Böyle bir uygulamaya girilecekse çok dikkatli olmak,
ithal ikamesini asla geçmişte olduğu gibi sürekli korumacılığa yol açacak biçimde
kalıcı kılmamak gerekir. 5 yıllık süre bittiğinde o mal, dünya fiyatlarıyla
rekabet edebilir hale gelse de gelmese de koruma kalkanları kaldırılmalı.
Böyle bir yaklaşım Türkiye’nin üretimini
ve dolayısıyla ihracatını, ithalata bağımlı olmaktan bir ölçüde kurtaracak ve
dışticaret açığının düşmesini sağlayacaktır.
Değerli hocam merhaba.Sizden bir tavsiyeye ihtiyacım vardı.Bloğunuzda takip ettiğimiz yazılardan büyük dersler çıkarma fırsatı buluyorum.Yazılarını takip edeceğimiz tavsiye edeceğiniz başka ekonomist hocalar varmıdır?
YanıtlaSilVardır tabii ama ben yazmayayım. Unuttuğum olursa ayıp olur.
SilÖzel olarak yazsanız en azından hocam oda olmazmı?
SilUgur Gurses (ekonomi Alla Turca), Ugur Civelek (Aydinlik, Dunya - parali), Atilla Yesilada (Para Analiz), Murat Muratoglu (sozcu), Ege Cansen (Sozcu), Abdurrahman Yildirim (Haberturk), Yaman Toruner (Milliyet), Deniz Gokce (Aksam). Ilk 4'u youtube kanallarina cikiyorlar hemen her hafta. Ugur civelek haftada 2 defa cikar, moderator Halil Nebiler'in oksukruklerinden geri kalan zamanda cok guzel konusur. Murat Muratoglu Erkan Sahinoz ile Ekoparazit programi yapiyor youtube'da her hafta mutlaka seyredin, bu haftaki konuklari Atilla yesilada idi. Atilla bey'in kendi youtube kanali da var ve cok guzel. Bugun Ugur gurses'in programi da konuldu youtube'a. Zaman zaman Emin Capa'da baska kanallara ckiyor. Ayrica benzer sekilde Mustafa sonmez de konuk oluyor bazi kanallara. Hepsini arayin youtube'da her gun. Aliskanlik yapiyorlar haberiniz olsun, aynen Mahfi hocanin blog'u gibi.
SilSağolun
SilNecmettin Batırel - Türkiye gazetesi.
SilÜstadı tek geçerim, her görüşü okumakta fayda vardır.
Kaleminize sağlık hocam, teşekkürler
YanıtlaSilTeşekkürler
SilYuksek Katma değeri olabilecek ürünler vs için uygulanmalı ithal ikameci yaklaşım ve dediğiniz gibi hocam devamlı olmamasina dikkat edilmeli.
YanıtlaSilKesinlikle
SilHocam sorum dün açılışı yapılan Socar "Star" petrol rafinerisi ile ilgili olacak.
YanıtlaSilAnladığım kadarıyla Azerbaycan firması olan Socar Türkiyede ham petrol işleme rafinerisi kurdu ve Azerbaycandan ham petrol Türkiye'ye gelerek burada işlenecek ve ülkemizde ilgili alanlarda bu ürünler kullanılacak.
Peki ham petrol ülkeye yine döviz cinsinde gelmeyecek mi? Yani burada amaçlanan daha uyguna ham petrol ithal edip burada katma değeri yüksek ürünlere dönüştürmek ve ilgili alanlarda bu ürünleri kullanmak ve bu ürünlerin ithalatını azaltmak ya da tamamını burada üretmek mi olacak.
Bir nevi.
SilYorumunuzun ikinci kısmı doğru yani ham petrolden buyuk olan oranda ithalat yapılan katma değerli urunler (dizel, jet yakıtı vs) üretilecek. Ancak kullanılacak ham petrol Azeri petrolü değil, tesis daha düşük gravitedeki Irak, Suriye tipi petrol işlemek üzere optimize edilmiş bir tesis. Yan ürünleri de yine Petkim ile işbirliği içinde uc ürünlere çevrilecek.
SilHocam emeğinize yüreğinize sağlık,sizi yakından takip ediyoruz.Geçmişin kavramları,imkan ve kaabiliyetleriyle geleceğe yön veremeyiz,Dünya duvara tosladı sürekli çıkış arıyor,biz dünü yeni keşfetmeye öğrenmeye çalışıyoruz,olmaz olmuyor..
YanıtlaSilteknoloji,inavosyan,Nano...Eğitim ,Eğitim, Eğitim.
Aynen
SilSevgili hocam, 25 Ekimde MB. den nasıl bir karar çıkar tahmininşz nedir. .? Şu durumda faizleri dahada arttırabilşrlermi, C.başkanı buna müsade edermi.. ? Tşkr.
YanıtlaSilFaiz artisi bence su asamada ise yaramaz sadece sorunlari geciktirir ve ayrica faiz arttikca belirsizlik ve ic piyasa dinamiklerinde yavaslama oluyor. 100binlirasi olan bir kisi bile vadeliye giriyor ayrica kredi ile donen kurumlari kitliyor. Bana gore doviz ile ugrasmayi birakmalilarki kendi gobegimizi kesmeyi ogrenmeliyiz. Dolar 10 lira olsunki kendi kaynaklarimizla bilime ve öz kaynaklarla uretime yönelip tembellikten kurtulalim.
SilNasıl? Bütün demokratik kurumların içi boşaltılırken aslında ağzımızdaki ekmeğe göz diktiklerini görmeyerek mi? İfade özgürlüğü başta olmak üzere temel özgürlük ve anayasal güvencelerinden güvenlik sopasıyla hemen vazgeçmeye teşne olarak mı? Sonuçta teşvik sisteminin doğru e verimli işlemesi doğrudan demokratik kurumların denge ve denetleme işlevini yerine getirmesine göbekten bağlı değil mi? Demokratik kurumlarınız yoksa, doğal ya da beşeri kaynağınızın/varsıllığınızın olması bir şeyi değiştirmiyor. Toplum olarak bu zenginliğe sahip çıkamıyor, başkalarının sizden çalmasına seyirci oluyorsunuz sadece. Yani sorun kur ya da faiz ya da başka bir enstrümanın kullanılmasında değil, onu kullanacak iktidarın demokratik olup olmamasında.
SilBu sefer faiz artirmayacaklar. Dovize bir faydsi olmaz, bosuna artirdiklari ile kalirlar.
SilSn Cumhurbaşkanımızın dediğine piyasa gelmeye başladı.
SilDöviz fiyatları faiz ile beraber arttıkça arttı.
Artık faizleri düşürmek gerekiyor, kimse yatırım yapmıyor,
mal almıyor vermiyor, piyasa durdu.
Merhaba hocam farklı bir konu hakkında sorum olacak size. Örneğin arabalarda ötv oranlarının düşürülmesi ile vergi gelirinin arttıracağına olanak tanıyan kanunun çıkartılması aşamasında bu fikir nereden başlıyor ve nasıl yol alıyor? Bakanlık müşavirlerinden mi, genel müdürden mi ya da daire başkanı ya da bakanlıktaki herhangi bir uzmandan mı yada herhangi bir memurdan mı başlıyor bu süreç. Bu araştırmayı kim yapıyor milletvekilleri mi? Değişik bir soru sanırım :)
YanıtlaSilHepsi.
SilOn yılda 20 milyar dolar ete ödedik
SilYaklaşık 50milyardolarlik hubbat aldık simdide un alıyoruz bence araba uretemeyiz ama bugday et üretebiliriz katma değeri en yüksek .urün tarım urürünle riske
80euro dekara destek veren AB ülkeleri bizim sadece 18 tl gelse rekabet yap
Yani, devlet is adamlarina veya sanayicilere mutlak degil makul garantiler vermeli. Onlara servetlerini surekli artirma sozu vermemeli veya bu algiyi yaratmamali, verilen tesvik veya imkanlar dahilinde beklenen hedefleri yakaladıklari takdirde devamliliklarina destek olacagini kanun ve politikalarla bildirmeli ve şekillendirmeli.
YanıtlaSilSirketlerin bilancolari nihayetinde devletin bilançosu olacagindan devlet de kamunun yani halkin menfaatleri dogrultusunda siyaset belirlemeli. Hedeflere ulasamayan sektör veya sirketler icin duzenlemeler yapilmali, gerekirse bu şirket ve/veya sektorler koruma halkasinin disinda birakilarak kaynaklar umut vadeden yeni sektor ve sirketler icin kullanilmali. Çünkü devlet sadece "birileri" icin degil A'dan Z'ye herkes icin olmali.
Olur, bunu baskana soyleyeyim de hapisanede ziyaretime gelir misiniz?
SilABD yeni teknolojileri ortaya çıkarmanın peşinde şimdiki korumacılık algısının sebebi de son yıllarda sattığı ve dağıttığı parayı geri çağırıp dünyada resesyona sebep olması sonucunda ülkelerin siyasi ekonomik politik istikrarını bozarak yeni teknolojilere ulaşamadan alıcı konuma düşmesidir.
YanıtlaSilYoksa ABD bizden daha iyi biliyor kurduğu sistemleri ve düzeni fakat biz sanki ABD yanlış yapıyor böyle yapılmamalı Trump kafası çalışmıyor cahil falan diyorlar yani buna gülerim her yapılanın bir karşılığı mutlaka vardır ABD de bizim Ekonomistler siyasiler hepsi Trump ülkeyi batıracak diyor yani siz daha iyisiniz öyle mi. Bakın ABD dünyayı yönetiyor ve ABD batacak yada Dolar artık bitti kimse güvenmiyor bunlar hepsi yeni getirilecek sistem için yapılan oyunlar tıpkı Ortadoğuda yaptıkları teröristleri destekleri gibi ABD yanlış yaptı denilir ama ABD Askeri yoktur hepsi kiralık taşören firmanın yolsul cahilleri toplatılır cihat yaptırılır yani kendi din öğretileri kendilerine satılır.
2019 Türkiye kriz yılı 2020 aynı şekilde devam eder IMF gelir 5 yıl program yapılır bağlanırız sonrasıında 2025 yılı zaten teknolojilerin ortaya çıkışıdır. Bitcoinler farklı sanal paralar çalışması yapılan yeni düzende zaten Dolar olmayacağı için artık itibarı olması da gerekmez anladınız sanırım kısaca dolara güven kalmaz dedikleri zaten istenmiyor yeni dünya düzeni teknoloji savaşları olacak ama dünyaya ticaret savaşı diye yutturulacak ve korumacılık adı altında diğer ülkelerden önce tüm teknolojik güce ulaşma çabasının ürünü bununla 1 taş ile binlerce kuş vurulacak ticaret finans heryerde çökünce tam bağımlı ülkeler olacak bu işin maskesi korumacılık
Ne bitcoin ne Cin Yuan'i ve de baska kripto para $'i tahtndan indiremez, hayal gormeyin ve Abdullah Ciftci seyretmekten vazgecin youtube'da.
SilBencede ABD çok iyi kurnazca yönetiliyor ve turmp ta çok uygun lider buna herşey olğan akışında gözrünse zaten herkes herşeyi görür sözde FED ile TRUMP kavga ediyor aslında bu sözde kavga yine ABD ekonomisine yarıyor. İsrail kudüsü başkent ilan ediyor ABD elçiliğini taşıyacam diyor ve yapıyor kimseninde gücü yetmiyor şuan ABD ye laf söyleyebilen yok ve ABD istediği anlaşmaların hepsinden vazgeçiyor kimse ağzını açamıyor aslında adamlar her istediğini adım adım yapıyor bizde sanki ABD yanlış yolda izlenimi veriliyor halbuki adamların yeni yapacağı anlaşmalar bile hazır zamanını bekliyorlar zamanı gelince yapılıyor.
SilBugün ortadoğu meseleside çok doğru herkesi kavga ettirdiler istedikleri liderleri getirdi desteklediler sonra istediğini yapar hale geldi düşünün ABD Suriyeden çekiliyorum dese ne olacak Komşuları ile kavgalı ortadoğu olacak yarın İsrail suriyeye savaş açacam dese İran ile suriye birlikte olur kalanlar ABD taraftarı Irak Suudi Arabistan Türkiye Mısır hepsi aynı taraftan ama kendi aralarında bile ayrılar Suriye tarafı olmaya çalışsan kavgalı ülkeyiz diğer taraftan İsraile göz göre göre destek olmuş olacaksın bence sonunda beklenen ortadoğu savaşın hazırladılar ufak kıvılcımda yangın çıkacak şuan istediği yerlere istediği terör örgütlerini destekleyip silahlandırdılar Türkiye resmen çuvalladı ve hala Trump bu işi bilmiyor deniliyor gerçekten Siyaset bilimi çok zeka oyunu gibi çok uyanık zeki akıllı bilgi gerektiriyor.
Ekonomi işin ülkeleri güçsüz bırakmak kendi içinde güç savaşları kaos oluşmasını sağlamak bunu da Türkiye fazlasıyla yerine getirdi umarım düşündüğüm gibi olmaz ama bizim gibi akılsız ve cahil toplumların başına pislik yağar bu ayet te aynı şekilde geçiyor.
Beklenen Deprem için fay hatları hazırlandı şimdi kendimiz fay üzerinde kaldık gerçekten cahiliz toplum olarak.
Korumacılık yada sözde ticaret savaşları bu işlerin maskesi olacak Yeni Dünya düzeninde biz güdülen olacaz öyle görünüyor
6015 Sayılı Devlet Desteklerinin İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun ve ilgili alt mevzuat uygulansaydı, bugün farklı bir ekonomiden bahsediyor olurduk. Mevcut teşvik sistemi, firmaları teşvik etmekten ziyade sübvanse eden, iç piyasada rekabeti bozarak yenilikçi ve nitelikli firmaları dışlayan, verimsiz firmaları ayakta tutan bir sistemdir. Avrupa ülkelerinde teşviklerin GSYH'ya oranı %1 civarındaki iken Türkiye'de bu oran %5'e yaklaşmakta ancak ortaya çıkan katma değer ise AB ülkelerinden çok daha azdır.
YanıtlaSilmerhabalar ithal girdilerden olup türkiyede üretebileceğimiz mallar neler olabilir? en önemlileri nelerdir?
YanıtlaSilpaslanmaz çelik, alüminyum, karbür, diğer çelikler. Petrolden üretilen, plastik hammaddesi en önemlisidir. Yapabiliriz fakat irade bunu istemiyor.
Silhttp://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Yayinlar/Raporlar/Enflasyon+Raporu/2018/Enflasyon+Raporu+2018-III
SilBağlantıyı açın, TCMB nin raporunda sayfa 56 da kutucuk 4.2 de bu konuda yapılmış bir yazısı mevcut.
Bir okuyun sonra iradeden bahsedelim.
Tarim ve hayvancilik tartismasiz ilk sirada olmali.
Sil1940 yılında bir ilki ve bir sonu yaşamışız keşke bu oran artarak günümüze kadar gelebilseydi , evlatlarımıza daha güzel daha aydınlık bir ülke bırakılbilseydik ,gelecek çok kaygı verici ...
YanıtlaSilHocam bazı konularda farklı düşünüyorum. Bütün ülkeler serbest ticaretten önce korumacılığı düşünür buna Sanayi devrimini gerçekleştirmiş İngiltere dahil. Merdivenle yukarı çıkarlar sonra o merdiveni yukarıdan aşağı atarlar ki başka ülkeler kolay kolay çıkamasın.
YanıtlaSilSorum şu: İngiltere sanayi devrimini yapmamış olsaydı , dışarıdan bir sürü mal ithal etseydi Adam Smith gibi bir yazar dünya ticaretinin refahı arttırdığını anlatan bir kitap yazabilir miydi?
Ama teorik olarak arttırmadığını da ispat etmelisin.
SilAma sıkıntı Adam Smith'in söylediğinde değil,
Sıkıntı tüm ülkeler bu ticaretten zenginleşerek (refah demiyorum) çıkabilir mi? Ama bununlada sınırlı kalmayacak, bu zenginlik bir kesimin elinde toplanmayacak toplumun herkesimine dağılacak. Bu mümkün mü?
Adam Smith 1790'da öldüğünde İngiltere daha sanayi devrimine girmemişti.
SilJames watt 1763 buharlı makine icadı..1776 kitanın yazımı. Birazcık ileriyi de görmüş olamaz mı Smith?
SilHocam merhaba ben size kadın girişimcilerin Türkiye kalkınmasına etkilerini ve kadın girişimcilere nasıl destekler verilmeli bunlarla ilgili bilgi alabilir miyim
Sil5 yıllık süre bittiğinde o mal, dünya fiyatlarıyla rekabet edebilir hale gelse de gelmese de koruma kalkanları kaldırılmalı.
YanıtlaSilBuradaki ifadeye koruma kalkanlari hemen kaldirilmamali yavas yavas kaldirilisa belirli bir takvim bandinda daha iyi olur alisma evresi yenilenme rekabette yeni fikirlerin olusmasi saglanir boylelikle...
Mesela diyelim ayakkabi sektoru baglaminda konuyu ele alirsak(rakamlari atiyorum mazur gorun)
Malum Cinden vietnamdan ucuz yollu urunler geliyor hatta bazi yerli firmalar tedarikciler markalar o bolgelerde uretim yapiyor. Boyle bir durumda
Gumruk vergisi %10sa yurt disindan getirilen ayakkabilar icin %25 yapilir. 5 yil boyunca bu oran ithal edilen tum ayakkabilar icin uygulanir. 5 yilin sonunda da oran her bir yil icin o 5 puan indirilir 3. yilin sonunda da eski gumruk vergisi tarifesine ulasilir. Belki de buna ek olarak Y.icinde uretilen ayakkabilarin KDVsi %18se %10 indirilebilir. Ithal ayakkabilarda ise oran aynen devam edebilir.
Belki bu surec icinde Bu turlu firmalara tasarim destegi yabanci dil bilen eleman destegi tesviki verilerek bu elemanlarin istihdaminin vergiden muafiyeti saglanarak sektorun yenilikci tasarima ergonomiye odakli gelismesi y.disi baglantilari takip edebilen olmasi saglanabilir.
Boylesi bir uygulamanin daha akilcil daha rasyonel analitik dengeci hatta ve hatta daha politik dis munasibete iliskilere daha uygun oldugu kanisindayim
saygilarimla
Sayın hocam izniniz olursa aydınlanmak amacıyla birkaç soruyu cevaplamanızı rica edicem.
YanıtlaSilYerleşiklerin döviz mevduatı tutmaları ekonomide tl adına ne tür sıkıntılar getirir ve merkez bankası bu durumu engellemeli mi?
Dövize yapılan müdahele ile rezerv eritilmesi doğru bir yaklaşım mıdır?
Merkez bankası viop da işlem yapması ne derece etiktir.
Saygılarımla.
Merkez Bankası neden viopta işlem yapıyor sayın Adsız 21.Ekim.2018 04:01.
SilSn.çimen bana göre " elinde döviz tutma sat düşüş trendine katıl ki ben alttan ucuza tekrar toplayayım " demek istiyorlar.
SilBu yöntemle seçmene 'bakın dolar nasıl düştü ayaklarımın altında şimdi" deme şansı olacak ama kaybedilen rezerv pahasına...
Ama olmadı ki soruyu ben sormuştum...
Yine de teşekkürler.
Sn mahfi hocam ne der acaba?
Saygılar
(Hocam sayenizde finans okur yazarlığımız arttı. Sağ olun var olun)
MB'nin VİOP'da olması tamamen yanlış bence de.
SilMerkez bankası parayı korumak için her piyasada işlem yapabilir,
SilBu sayede hazineye bir katkısı da olur kar elde ederse,
Daha güzel ne olabilir ki hemen herkes karşı çıkmış.
Hocam Çin neden gelir vergisini dusuruyor?
YanıtlaSilCinde insanlar borclu birbirlerine karsi borclular.
SilDahasi Cinde ihracata yonelik buyume artik bitti.
Cin, ic piyasaya yonelik ic tuketime yonelik buyumeye ihtiyaci var Normal olmasi gereken dogal buyume orani %6-6,5 koruyabilmesi icin.
Cok fazla dile getirilmeyen ama soylenmesinde beis yanlislik gormedigim Cinde kendi girisimcisine ihtiyaci var.Cunku Cinde grisimci dedigimiz sinif daha cok y.disi kaynakli ya da devlet ve devletin destekledigi bir takim kisiler kaynakli Boylelikle Devletin el koydugu gelirin bir kismi bireylerde kalmasina ihtiyac var. Bu durum yeni girisimcilere sebebiyet vermesini istiyorlar
Yukaridaki nedenlerden oturu Cin, gelir vergisini dusurmekte dusurerek bireylerin ellerine daha fazla para gecerek yeni girisimlerin yeni ic tuketim kaabiliyetlerinin alanlarinin bireylerin ellerinde daha fazla paranin olmasini ekonominin borc-alacak baglaminda daha rahat donerek 6-6,5luk dogal buyume oranin devamini istiyorlar gelir vergisini dusurerek
Her aileye 1 cocuk sinirlamasinin kalkmasi da ayni sebepten. Ic tuketimi canlandiracak insana ihiyac var.
SilYazı çok güzel ve dünyadaki durumu da gayet güzel özetlemiş. Fakat Türkiye'nin gelişememesindeki temel faktör, türkiye'de kurumların gelişmek yerine geriye gitmesidir. Türkiye'de yatırımcı iklimi her geçen gün erozyona uğraşmıştır ve bu haliyle de ne yerli ne yabancı doğrudan yatırım çekememektedir. Türkiye'nin mevcut problemleri korumacılıkla yada liberal yaklaşımla çözülemez çünkü sorunlar bununla alakalı değil.
YanıtlaSilHocam yıllardan beri devletimiz bir çok sektöre ve irili ufaklı bir çok firmaya teşvik vermiş ancak bu teşviklerin takipçisi olmamıştır.
YanıtlaSilAsya kaplanları ile aramızdaki farkı burada aramalıyız sanırım.Hep suistimale açık sübvansiyonlar bizi krizlere sokmuştur.
Ekonomideki plansızlık kıt kaynakların betona gömülmesi neticesinde bu ağır krizi hep beraber yaşayacağız.
Adam smith o yüzden haklıdır. Devlet regülasyonları yapmalı ve inavasyona yönelik beşeri kaynağa teşvik vermelidir. Başka hiç bir şeye karışmamalıdır.
Yaşadığımız tüm krizlwrin arkasında hortumlama kaynakların verimsiz yerlere harcanması yatıyor.devletin malı deniz
Yemiyeni döveriz anlayışı bu toplumun bilinç altına işlediyse biz her on yılda bir krize gireriz.
Size sorum şu dpt ülkemizde neden etkin görev almaz.5 yıllık planlar neden gündemden düştü.
Saygılarımla
Hocam, cari açık ile dış ticaret açığı arasındaki farkı söyler misiniz??
YanıtlaSilCari açık
SilBir ülkenin ithal ettiği malların ihraç ettiği mallardan fazla olma durumudur. Bir ülkenin ithal ettiği mallara ve hizmetlere ödediği miktar, ihraç ettiği mallar ve hizmetlere ödediği miktarı aşıyor ise cari açık oluşur. Cari açık ülkenin dış işlemlerinin hesaplanmasında önem taşır.
Dış Ticaret Açığı
Yurtdışına satılan malların değerleri toplamı olan ihracatın, yurtdışından ülkeye giren malların değerleri toplamı olan ithalattan düşük olması durumudur.
Lütfen yaa. sirf soru sormak icin soruyorsun. Mahalledeki iktisat 1. sinif ögrencisi bir komsuna sor.. O sana en ince ayrintisina Kadar anlatir.. Iktisat 1. sinif bulamazsan Lise son sinif bir ögrenciye sor, IPhone nundan 10 dakikalik arastirmada sana kitap yazar.
SilProf. Steve Hanke, yıllık enflasyonumuzun %58 olduğunu hesaplamış. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda??
YanıtlaSilBiraz saygı göster Mahfi Bey'e ve son iki yada üç yazısında birinde aynı soru sorulmuş ve cevaplanmıştı. Hatta o zaman yüzde 80 demiş, soranın yalancısıyım.
SilProf. Steve Hanke şunu demek istemektedir TUİK verileri gizliyor söylenen veriler doğru değil benim yaptığım analizlerde sonuç şunlar diyor.
SilYemen % 88
Sudan % 129
Türkiye % 58
Arjantin % 115
İran % 255
Zimbamya % 177
Venezuella % 60.324
Dün attığı Enflasyon rakamları bunlar 20.10.2018 tarihli Twitter paylaşımı
Yüzde 80 dediği günde bir arkadaşımız bir açıklama yapmıştı Steve Hanke için. Bir ülke parasının değer kaybı kadar enflasyon olması gerektiğini söylüyor.
SilYani TÜİK verileri gizliyor demihor, TL yüzde 58 değer kaybettiyse fiyatlar genel düzeyi bu kadar yükselecektir diyor. Ben değil o arkadaş bunu paylaşmıştı.
Şimdi enflasyon yuvarlak yüzde 25 oldu. Yani bir önceki yılı 100 sayarsak 25 puan arttı. Önümüzdeki yılda enflasyon 25 ler civarında olursa toplamda endeks 156 olur ki 56 puan yansımış oluyor.
İşin özü şuanda yüzde 58'dir diyorsa hesap yapmasını bilmiyor demektir. Ki geçen hafta yüzde 80 demiş, bu durumda hessp bilmezliğini ortaya koyar.
Yok değer kaybı yüzde 58 oldu, bu oran kadar genel fiyat düzeyi BİR VAKİT DİLİMİNDE artacaktır diyorsa buna çoğu kimse karşı çıkmayacsktır. Bu durum tıpkı dolar 10 TL olacak mı sorusuna verilen cevap gibir. Evet bir vakitte 10 TL olacaktır. Bir yıllık TÜFE değil bu 18 ay olur 24 ay olur bu oran kadar artacaktır.
İşin özü adamın bir cümlesini alıp kendimizce anlamlar (niyetler) yükleyerek buraya aktarmak değil marifet.
Zimbamya'da en cok yetisen tarim urunu nedir? Bildiniz, bamya. Dogrusu Zimbabwe olacakti, Ingiliz somurgesiydi kendisi bir zamanlar.
SilMahfi Bey 26 Eylül'deki yazısının altında benzer bir soruya "Bizde bir söz vardır: Ya dayak yememiş ya da sayı saymasını bilmiyor diye. Bu da o hesap." şeklinde cevap vermişti.
SilSteve Hanke, bir ülkedeki enflasyonun devalüasyona eşit olması gerektiğini, zira yeryüzündeki her şeyin dolar ile fiyatlandığını düşünüyor. Soru şu: Dolar iki katına çıkınca kiraya zam yapıp iki katına mı çıkardınız?
Hanke Reis, yine sağlam bir ot çekmiş, ardından twit atmış.
Silhocam merhaba.Halil seyidoğlu ulus.ikt kitabında bebek sanayi tezinin ithal ikameci stratejiye değil ihracata dayalı stratejiye daha yakın olduğunu söylemiş ve sebebini de koruma geçicidir ve her sektöre değil sadece ülkenin ihracat potansiyelini artırabilecek ilerde sanayileşmiş ülkelerle rekabet edebilecek sektörlere koruma getirilmelidir diye belirtmiş.Farklı kaynaklarda da ithal ikamecilikle bağdaştırılan bir teori.Sizce hangisi?
YanıtlaSilBenim yazımda savunduğum gibi geçici ve kısmi bir ithal ikamesi ihracatı teşvike yarar. Ama uzun süreli ve genel bir ithal ikamesi ihracata hizmet etmez.
SilHatta kitabından bir alıntı yapayım: ''bu sanayileşme stratejisine göre her endüstrinin değil, yalnızca gelişme potansiyeline sahip olanların seçilip korunması gerekir.O bakımdan tez, tüm endüstrilerin korunmasını öngören ithalat ikamesi stratejisinden tamamen farklı bir anlayışa sahiptir.''
YanıtlaSilHocam bu dediginiz 10.Kalkinma planinda ithalata olan bağımlılığı azaltma eylem plani olarak yok muydu? Sizce bu planlar yeterli değil mi? Yoksa firmalar mi istekli değil?
YanıtlaSilPlan var uygulayan yok.
SilHocam tl değer kaybedince borsa neden yabancı bazında ucuzluyor? Tl değer kaybettiğinde yabancı aynı dolarla daha fazla tl elde ediyor bu kısmı anlıyorum ama yabancılar eninde sonunda piyasadan çıktığında aynı yüksek dolardan tl lerini bozduracak. dolayısıyla değişen bir şey olmaz?
YanıtlaSil2018 yılbaşında değeri 1 milyar TL olan bir şirketin değeri dolar olarak (1.000.000.000 / 3,78 =) 265 bin Dolar iken bugün (1.000.000.000 / 5,65 =) 177 bin TL. Dolayısıyla bu şirketlerin hisse değerleri de dolar olarak düşüyor.
Sil265 milyon Dolar ve 177 milyon Dolar değil mi hocam?
SilHocam yapısal reform olarak tüketim toplumundan,modern tarım toplumuna dönüşüm sağlanması,sürdürülebilir
YanıtlaSilbüyüme için yeterli olur mu?
Olmaz. Sanayi ve hizmetlerin büyümesi şart.
Sil2018 yılının modern tarımı tabiki sürdürülebilir büyüme için yeterlidir. Her yıl ABD kadar tarım ürünü patenti alan bir türkiye çok rahatlıkla gelişmiş ülkelerin gelir seviyesine ulaşabilir.
SilSadece tarımla gelişmiş ülkelerin gelir seviyesine ulaşmış bir ülke var mı?
SilABD'nin GSMH'sinde tarım ve tarımla ilgili sanayi dallarının payı %5,5. ABD'nin nüfusu 325 milyon, Türkiye'nin 80 milyon. Her yıl ABD kadar tarım ürünü patenti alsanız bile sadece tarımla uğraşarak ABD'nin kişi başı gelirinin %20'sine ancak ulaşabilirsiniz. Kaldı ki bu bile mümkün değil, zira ABD'nin yüzölçümü 9.833.517 kilometrekare, Türkiye'nin 783.562 kilometrekare; yani biz ABD'nin %8'i kadar yüzölçüme sahibiz,onlar kadar tarım üretimi yapmamız pratikte mümkün değil.
SilNe kaddar haklısın, Türkiye olarak ürettiğimiz ürünleri tarlada bırakacağız başka hiçbir ekonomik faaliyete katılmayacaklar. Ürettiğimiz domatesi taşıyan lojistik şirketlerimiz olmayacak. Bu ürünleri satan marketler hiiç olmayacak. Kaliteli ve uygun fiyatlı üzüm üreteceğiz ve sadece bunların üzerine oturup bekleyeceğiz. Şarap vs yapmayacağız. Bu kaliteli ürünleri satan Lokantalar oteller hiç olmayacak. Yemeklerimiz ucuz ve güzel olduğu için turizme de katkı sağlamayacak. Tarım konusunda üniversitelerimiz dünyanın en iyilerinden biri olacak ve tonla para dökerek orada okumak isteyen yabancı öğrenciler de olmayacak. Mezunlar dünya çapında önemli pozisyonlara hiç gelemeyecekler.
Şirketlerimiz geliştirdikleri patentler sayesinde başka ülkelerde hiç bir faaliyette bulunmayacaklar. Sadece türkiye için türkiyede üretim yapacaklar. Tohum fide vs asla satmayacağız.
Ve son olarak bu şirketlerin ve üniversitelerin faaliyetlerini yürütebilmeleri için gereken adil ve şeffaf kanunlar ve kamu kurumları, düşünce ve ifade özgürlüğü, mülkiyet hakkının tam olarak korunması da olmayacak.
Tarladaki ürünü kaldırmak için kullandığın amele vardır, bilirsiniz,
Silişte o amele hizmet sektörü oluyor.
Hocam, türkiye ithal ikameci ve korumacı politikalar dünyada egemen iken bir türlü sanayisini dış rekabete hazır hale getiremedi. 1945 sonrasında tarımda gelişim sağlayı kendi kendine yeten ve hatta tarım ürünü ihracatı yapan bir ekonomi iken tarıma dayalı sanayi hamleleri de yapmadı. adeta sürekli belli bir alanda uzmanlaşıp ekonomisini o tabanda yığılımlı hale getirdi. hatta aslında tarımda da tam olarak potansiyellerini kullanamadı zira atatürkün toprak reformunu devam ettirmedi. kamu işletmeleri çağdışı siyasal zihniyet nedeniyle hep arpalık gibi kullanılıp verimsizleştirildi. bu da sürekli bütçe açıkları doğurdu. bu açıklar da zamlarla kompanse edilince hiper enflasyonla tanışmaya başladık. haliyle sanayimizi güçlendirecek tasarruf kapasitemiz yok edildi. üzerine bir de hiç hazır olmadığımız halde ki; bu zihniyetle de asla hazır hale gelemezdik, 24 ocak 1980 kararlarıyla hızla liberalleşmenin önünü açtık. düşük sermaye birikimi ve tasarrufu olan sanayimizi dışarının büyük sermaye gücünün önüne atıverdik. serbest faiz kararı gibi ucube kararlarla birkaç tasarrufu fazla olan içimizdeki sermaye gurubuna kobilerden fahiş faizlerle sermaye transferlerinin yolunu da açtık. rantiyeciliği güçlendirdik. sermaye hızla daha da dar bir tabanda toplanmış oldu. bunların üzerine yanlış iktisat ve para politikası da eklenince ithalat sürekli cazip hale getirildi. sanayimiz hızla dış girdiye dayalı üretim organizasyonu yapabilir duruma getirildi. bu yüzden de asla cari işlemler açığı ve dış açık vermeden büyüyemeyen bir iktisadi yapı stoku oluşturmuş olduk. zaten 2001 krizi sonrasın da ise tamamen uluslar arası sermaye güçlerinin kontrol edip yönlendirdiği bir türkiye haline geliverdik!. bugün milli gelir dediğimiz gelirimizin esasen %70 ini yabancı sermaye üretiyor ne yazık ki!. hızla küreselleştik. sadece iktisadi değil siyasal olarak da küresel sermayenin denetimindeyiz artık. ben karma ekonomik modelden yana bir iktisat anlayışına sıcak bakıyorum. önce liberalleşme sonra sanayileşme olmaz!. önce sanayileşme ve sanayi toplumu olma sonra liberalleşme olur. biz atla arabanın yerini değiştirdik ne yazık ki!. atı arkaya arabayı öne koyduk. ayrıca hocam türkiye olarak sadece bir iktisadi alanda değil birkaç iktisadi alanda uzmanlaşabilirdik. bir ülke hem sanayide hem de tarımda büyüyebilir. biz maalesef bunu yapamadık. saygılar hocam...
YanıtlaSilTürkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2015 yılı yabancı kontrollü girişim istatistiklerini açıkladı. Yabancı kontrol oranı yüzde 14,1 olarak gerçekleşti. Üretim değerine göre; 2015 Yıllık Sanayi ve Hizmet İstatistiklerinin tamsayım kapsamındaki girişimlerde yabancı kontrol oranı yüzde 14,1 olarak gerçekleşti.
SilYabancı kontrol oranı 2014 yılında yüzde 13,8 iken, 2015 yılında yüzde 14,1’e yükseldi. Bu oran 2012, 2013 yıllarında sırasıyla yüzde 13,6, yüzde 13,4’tü.
Bu istatistik artık yayınlanmıyor. 2016 ve sonrasını bilmiyoruz.
Bu arada hocam türkiye ihracatının &65 ini değil %75 ini ithal ediyor artık. 2008-2009 kriziindeyken %65 idi dış bağımlılığımız. artık %75 civarındadır ki bu bile ortalamadır. bazı sektörler de bu oran %90 civarına kadar çıkmış bulunuyor. yani siz fazla iyimsersiniz bu konuda!. saygılar..
YanıtlaSilBu konuda elinizde bir araştırma yazısı mevcut mudur?
Siltimur çimen ekonominin kendisi söylüyor zaten. ekonomi konuşuyor. 15 yıl önce yıllık bazda %4 ve üzeri büyüdüğünde cari açık veren türkiye ekonomisi artık %2 bile büyürken ki bizim gibi bir ekonomi için bu durgunluk sayılır; cari açık verir hale geldi. peki bu nasıl olabilir?. elbette girdilerdeki ithalatın payı daha da arttığı için!.. trollük yapmaktan düşünmeye pek fırsatınız kalmıyor sanırım bay çimen!.
SilEkonomi söylüyor demek bilimsellikten uzaklaşmak demek. Bilimsellikten uzaklaşmayalım ve seviyeyi de yerlere düşürmeyelim lütfen.
SilHerşeyden önce ortalama yüzde 75'i neye dayanarak söylediğinizi sordum. Kesin bir rakam söyleyince bir dayanağınız olduğunu düşünmüştüm. Bunu paylaşmanızı istemiştim sadece.
Cari açık vermek için ve açıkta da artış olması için illa yüzde 75 mi olması gerekiyor, ekonomi size bunu mu söylüyor.
O ekonomiye sorar mısınız yılda 80 milyar-100 milyar dış ticaret açığı verdiğimiz dönemlerde ithalat payı kaçmış. Sizin mantığınızla gidersek 2018 yılında dış ticaret açığı 30 milyar usd lere düştüğüne göre, üretimdeki ithalat payımız azalmış olması gerekir değil mi? Ama gerçekte artmış dahi olabilir. Bunu bilebilmek için ekonomi söylüyor demekten daha fazlasına ihtiyaç var.
Siz bence kendinize fırsatlar yaratıp düşünmeye adayın kendinizi.
Üretimdeki ithalat payı farazi olarak;
Yüzde 30 dan 35'e artarsa da cari açık veririz, cari açığımız artar, yüzde 50den 55e artarsada aynı şey olur.
Ve niye yüzde 75? Niye yüzde 80 değil. Hadi ben yüzde 85 diyorum. Trollükten muhalifliye mi geçeceğim biranda. 85 kardeşim trollük yapıp niye 75 diyorsun?
Peki ya gerçekler ne olacak?
İthalatın GSYH içindeki payı yüzde 25ler civarındaysa üretimin içindeki ithalat payı nasıl ortalama yüzde 75 olabilir?
Bu sorulması gereken bir soru değil mi?
Sizin tavrınız ne peki? Küfür etmeden cevap yazamıyor musunuz? Sorumda ne varki, desteksiz atmanızın sorumlusu ben miyim?
Ev ödevlerinize iyi çalışın. Oranı bilmiyorsanız; üretimin içindeki ithalat payı yıllar boyu artış göstermekte" dersiniz olur biter.
Dayanağınız yoksa bu şekilde yazmalısınız.
Saygılarımla sayın adsız.
Bizim muhasebe mesleğinin bir ilkesi vardır; bir vergi kanunu üzerinde yorumda bulunursan karşı taraf bunu hangi kanun/tebliğ/içtihata göre yorumladığını sorar. Bir oran, tutar verirsen bunu ilgili metinlerde görmek ister. Maliye bunu söylüyoru kabul etmez. Ki maliyeden bir memur hatta müdür bile söylese kabul etmez. Elinde birinci sınıf bir dayanak olması gerekir.
SilTavsiyem sende bu ilkeden şaşma.
Sn. Adsız, Eylül ihracatı 14,5 milyar USD, Eylül ithalatı 16,4 milyar USD.
SilTimur Çimen
SilLagaluga yapma
Bize plan değil
Pilav lazım
Olur patron😊
SilBildiğim bir pilavcı var. Pilav üstü tavuk, nohut ne ararsan var.
timur çimen benim cevabımın neresinde küfür var anlamadım. size küfür etmedim bu bir. ikinci demişsiniz ki kanıtınız yok sallamayın. bu ülkede hiçbir kurumun sunduğu veriye itimat etmediğim için naçizane diyorum ki türkiye ekonomisi tarihini biraz araştır timur çimen diyorum. türkiye ekonomisi 2002 yılına kadar hiçbir zaman son 15 yılın 10-11 yılını düşük kur ile geçirmemiştir. dolayısıyla da hiç bu derece ithalat girdileriyle üretim yapmaya teşvik edilmemişti. dolayısıyla üretimde girdilerin içerisindeki ithalat payı ciddi oranlarda artmıştır. ancak artık naçizane bu ülkedeki hiçbir veri paylaşımını sağlıklı bulmadığımdan dolayı kendimce olası bir tahmin de bulundum. kaldı ki cari açığın en büyük sebebinin dış ticaret açığı olduğunu biliyoruz.4 yıldır dalgalı şekilde kurlar yukarı yönlü oldu. ama cari işlemler açığımız yine de yüksek seyretti. neden?. çünkü dış ticaret açığımız yükselmeye devam etti. niçin kurlar yükselirken hala dış ticaret açığımız ve dolayısıyla ithalat artışımız devam etti peki timur çimen?. çünkü içeride ara malları üreten yerli üreticiyi öldürdük de ondan. tamam mı?. ve bu da üretimde dış girdi bağımlılığımızı ciddi derecede artırdı. kısacası ben size diyorum ki türkiye ekonomisi hasta ve hastalığının düzeyinde maalesef belirgin şekilde artış yaşandı bu artık elle tutulur gözle görülür hale geldi. artık komalık hale geldi komaya almamız lazım diyorum. siz diyorsunuz ki; hayır hani bunun kan testi idrar testi falan da filan da!!. kaldı ki hastanemizin sağlıklı veriler verebilecek kurumsal yapısı da yok edilmiş. siz salt uydurma verilere bakmaya devam ediniz timur bey.
Siltimur çimen bey ilkelerden bahstmiş. bu ülkede ilke olması için kurumsal yapıların ilk önce ilkeli olması gerekir. benim şahsımın ilkeli olması bu ülkeye bir değer kazandırmaz ama kaybettirmez de timur bey. ilkeli olmaktan bahseden siz özellikle son yıllarda uygulanan beton ekonomisini yere göğe sığdıramıyordunuz. size göre bilimsellik sanırım salt neo liberalizm modasına uymaktır. o modelin önünüze sunduğu sözde verilere bakmaktır. bugün dünyada tüm merkez bankaları ve birçok iktisadi kurum veri bağımlısı olmuş durumdadır. peki iktisadi sorunlara çözüm önerileri üretebiliyorlar mı?. kesinlikle hayır!. neden?. çünkü sadece hastanın testlerine bakkıyorlar. ancak hastanın anatomik yapısallığını incelemiyorlar. genetik yapısını dikkate almıyorlar. tıpkı sizin türkiye ekonomisine olan bakış açınız gibi. çok açık ve net şekilde 2002 öncesi türkiye ekonomisinin dış girdi bağımlılığı %50 üzeriydi. ancak son 15-16 yıldır uygulama para ve iktisat politikaları nedeniyle bu oran ciddi oranda artmıştır. çünkü bu kur düzeyleriyle bizim çoktan dış fazla vermemiz ya da çok daha düşük dış açık vermemiz gerekirdi. benim açımdan olay bu kadar nettir. siz dersiniz dışa bağımlılık ortalamamız %60 dır ben derim ki %70 dir. sonuç değişmemektedir. ciddi bir dışa bağımlılık hacmimiz bulunuyor. sizin yaptığınız sadece bu bahane ile ego tatminidir timur bey.
SilYorumunuzun altına yazdığım tek şey şu aşağıdaki soru;
SilBu konuda elinizde bir araştırma yazısı mevcut mudur?
Başka hiçbirşey yazmadım. Sadece basit ve cevaplanabilir bir soru. Ama siz bana saldırarak dediniz ki;
"....trollük yapmaktan düşünmeye pek fırsatınız kalmıyor sanırım bay çimen!."
Bu peşin hüküm ve küfür için elinizde bir dayanağınız var mı? Bir soruya basitçe bir soruya verilmesi gereken tepki bu mu?
Bu şeilde tepki vereceğinize siz benden istersiniz, ben size dayanaklarımı sunarım. Siz bunlar hakkında görüş beyan edersiniz, eleştirirsiniz. Ben sizi dinledim, siz de beni dinleme nezaketi gösterirdiniz. Güzel seviyeli bir fikir alışverişi olurdu. Bakınız tartışma demiyorum. Çünkü ithal girdi oranının yükseldiğini sizinle atışmaya (tartışma ortamı yaratmadığınız için) girmeden önce de biliyordum.
Ekonominin, reel sektörünün bu yapısının makro ekonomik dengemizi bozduğunu kabul etmek için illa ithal girdi oranının ortalama yüzde 70 olması gerekmiyor. Türkiye ciddi oranda üretim yapıyor. Yüzde 10 luk tutarı bile ciddi rakam yapar. Türk sanayisini çok hafife alıyorsunuz. Ve bunu hiçbir dayanağa temellendirmeden dillendiriyorsunuz.
Bu aşamada şunu ifade etmeliyim. Üretimi yapan Ak partı değil, Türkiyenin özel sektörüdür. İhracatımızı yapan Ak parti değil, Türk özel sektörüdür. Size ne sorumda, ne de yazdığım hiçbir yazıda övgü olmamasına rağmen övünmüşsem Türk Özel Sektörü için övünmüşümdür.
Ne trollüğüm kaldı ne beton ekonomisi övücülüğüm nede egoluğum. Hangi yazımdan çıkardınız tekrar soruyorum size?
Burada uzun zamandır yorumlar yapıyorum. O yorumlarının çoğunda TL nin aşırı değerli oluşundan bahsetmişimdir. TL nin her dönem rekabetçi bir kur düzeyinde olması gerektiğini savunmuşumdur.
Müteaahhitleri tutmuşsam bu beton ekonomisini övdüğümden değil, kendilerine çok güzel bir gol pası gelmiş, golle sonuçlandırmasalardı beceriksiz derdik. Hata müteaahhitte değil, bizi yıkanın Bankaların konut kredileri için yurt dışından borçlandıkları uzun vadeli döviz kredileridir. Bu noktayı kaçırırsak aynı hatayı tekrar tekrar yaparız.
Yine dikkat çekmek istediğim bu noktada da savunduğum Ak parti değil, Türk Özel Sektörüdür. Müteaahhitlerimiz yapmasaydı bu binaları, yurtdışı müteaahhitler yapardı.
Bana da kimse söylemesin dövizin bol aktığı o günlerde şu parti müteaahhitliği yasaklardı, konut üretimini sınırlardı diye.
Ama yine size kendimi anlatamadım. Ümidim de yok. Çünkü peşin hükümlüsünüz. Tek tipçisiniz. Size soru soran, yazdıklarınızı koşulsuz kabul etmeyen herkes Ak partili ve onun trolüdür değil mi? Zaten bu çözülmeden ne tartışabiliriz ki?
Çünlü gerçeğe ulaşmanın hiç bir önemi yok. Size yazdığım cevapların, soruların hiçbir cümlesinde yukarıdaki peşin yargılarınıza neden olacak tek bir harf dahi yoktur. Tekrar okuyun.
trollük yapan sizin gibiler peşin hükümlüdür. burada nedense sadece siz bana böyle peşin hükümlüsünüz ithamında bulunuyorsunuz. ben özel sektörü savunmam hele liberal ekonomi modelini hiç savunmam dünyayı getirdiği vaziyette ortadadır. hala VERİ DİYORSUNUZ BEN DE SİZE DİYORUM Kİ BU ÜLKEDE HANGİ VERİ DOĞRU VE SAĞLIKLI ?. BANA GÖRE YOK. SAĞLIKLI OLMAYAN VERİLERE GÖRE DE YORUM YAPMAM. MESELA TÜİK'İN İŞSİZLİK-ENFLASYON GİBİ VERİLERİ GERÇEĞİN NE KADARINI YANSITYOR. BANKACILIK SİSTEMİNDE BATIK KREDİ ORANININ GÖSTERİLENDEN YÜKSEK OLDUĞUNU GAYET İYİ BİLİYORUZ.BENİM SİZE BİR TÜRLÜ ANLATAMADIĞIM HUSUS ŞUDUR: VERİLER ÜZERİNDE OYUN OYNANABİLEN YAZILABİLEN OLGULARDIR. MANİPÜLASYONA FAZLASIYLA AÇIKTIR. KURUMSAL KİMLİKLERİN YERLE BİR EDİLDİĞİ BİR ÜLKEDE HALA VERİLERDEN DEM VURUYORSUNUZ. BENİM YAZDIKLARIM KANIN DEĞİLDİR. BU PARTİ LAFINI DA YAZMASAK İYİ OLUR DERİM. ÇÜNKÜ BEN ZATEN BU ÜLKEDE EN GÜVENİLMEZ UNSURUN PARTİLER OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM. KONU PARTİLER ÜSTÜDÜR. KONU TÜRKİYEMİZİN GİDEREK İLKESİZLEŞMESİDİR. SİZ VERİLERE GÜVENEREK YORUM YAPARSINIZ BEN GÜVENMEDİĞİM İÇİN DE EKONOMİNİN REELİNE BAKARIM. EKONOMİK REALİTE VERİLERİN GÖSTERDİĞİNDEN DAHA KÖTÜ DURUMDA OLDUĞUMUZU GÖSTERİYOR. BU ÇOK NETTİR. BENİM AMACIM ASLA SİZİ RENCİDE ETMEK DEĞİLDİR. BİRBİRİMİZDEN ÖĞRENECEĞİMİZ BİLGİLER DE OLABİLİR. ASLINDA ORTALAMA OLARAK AYNI EKONOMİK SORUNA İŞARET ETMİŞİZ. SADECE VERİLERE GÜVENMEKLE GÜVENMEMEK KONUSUNDA BİR TARTIŞMA YAŞADIK O KADAR TİMUR BEY. SAĞLICAKLA KALINIZ.
SilOoo ortalık karışmış,
SilMillet birbirine giriyor,
Timur Çimen burada uzun uzun birilerine yazı yazacak vakit buluyorsa,
piyasada iş kalmamış demektir.
Piyasada iş kalmayınca ister %65 olsun ister %75 ne fark eder?
Bazı ekonomistler TL nin hala değerli olduğunu, krizin asıl nedeninin düşük kur yüksek faiz politikası olduğunu söylüyorlar. Sizce bu doğru mu?
YanıtlaSilOnlar ekonomist değil ihracatçıdır.
SilSayın Eğilmez, yazınız için teşekkürler. Ancak sadece ithalatın korumacılığı veya serbestliği tarafından bahsediyorsunuz. Konunun diğer tarafı da; ihracatın desteklenmesi veya desteklememesidir. Bence her iki tarafta aynı öneme sahiptir. İhracatın desteklenmesi, ihraç mallarının fiyatlarının düşürülmesidir, veya daha ucuza mal edilmeleridir. Gelişmekte olan Ülkelerin büyük bir çoğunluğunda üretilen ve dışarıya ihraç edilen malların fiyatlarının düşürülmesi; elektrik, petrol, gibi enerji fiyatlarının pahalılığı, vergilerin yüksekliği, finansal kredilerin pahalı olmaları sebebiyle mümkün olamamakta ve rekabetçi olamamaktadır. Ülkemizde pahalı olan bu mallar, gelişmiş Ülkelerde daha ucuza kullanılmakta, böylece gelişmiş Ülkelerde ucuzluk (düşük enflasyon) sağlarken, bizim gibi gelişmekte olan Ülkelerde, pahalılık (yüksek enflasyon) yaratmaktadır. Her ne kadar ihracata destek sağlanmaya çalışılıyorken, enerji ve temel vergiler sebebiyle bu destekler çok yetersiz kalmaktadır diye düşünüyorum, acaba yanılıyor muyum?
YanıtlaSilDoğru tespitler.
SilTek neden o değil.
YanıtlaSilHocam yazınız çok güzel olmuş öncelikle sağolunuz. Şimdi hocam ülkemizde ileri düzey teknoloji mallarının olmasını hepimiz isteriz ama biliyoruz ki ileri düzey teknolojiye sahip teknolojik aletlerin AR-GE’ ye ayırması gereken paralar milyar dolar. Biz 2018 yılında AR-GE ye 5 milyar TL ayırdık. Ama bir telefon markası sadece AR-GE için 45 milyar dolar ayırdı. Bizim 45 katımız diyebiliriz. Yani bizim kalkınmamız için gereken teknolojiye biz nasıl sahip olabiliriz bu durumda. Kalkınmamız için nitelikli bir takım ürünler ihraç etmemiz gerekiyor ama bu mümkün olabilir mi? Bilmiyorum. Yurt dışındaki ülkeler de borç para vermezler bunun için. Almanya 35 milyar dolar kredi veriyor ama ne için? Biz o parayla Alman şirketlerle ithalat yapıyoruz, tren yollarını onlara yaptırıyoruz vs. Yüksek teknolojili mal üreteceğimizi bilseler hiçbir ülke kalkıp kredi de vermez. Bizim kalkınmamız için yapısal reformlar falan hep diyoruz ama sonuç; diyanete ayrılan pay artırılıyor, bilime ayrılan pay her geçen yıl azalıyor. Ben merak ediyorum bu diyanet ne yapıyor. Sonuçta gördük ki 150.000 hocanın yapamadığını bir rahip yaptı. :):)
YanıtlaSilHocam benim içtiğim gazoz dan %10 ÖTV alınırken zenginin mazotundan neden alınmıyor ? cevap verirseniz sevinirim..
YanıtlaSilBenzinden ÖTV alınıyor. Vergi adaleti tartışılabilir, ama gazozdan vergi alınıyor, benzinden alınmıyor yorumu doğru değil.
SilSayın Adsız 23.23 aman doğruları dillendirmeyin trollükle suçlanabilirsiniz çünkü 😊
SilZenginlerin yat için kullandığı mazottan bahsediyor arkadaş ucuz mazot alıyor diye neden zenginlerin mazotundan ÖTV alınmıyor diye sorar kendileri.
SilKamuoyunda 'torba tasarı' olarak bilinen Bazı Vergi Kanunları ile Kanun Tasarısı'na eklenen bir maddeyle, sade gazoz, meyveli gazoz, limonata, nektar, alkolsüz bira, enerji içerecek, soğuk çay ve meyveli içeceklerden yüzde 10 oranında Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) alınmasına karar verildi. 17.11.2017 tarihli torba yasada yapılan düzenlemede içeceklerde ÖTV % 20 den % 10 a düşürüldü fakat kapsamı genişletildi birçok içecek için ÖTV getirildi. Arkadaş doğru söylemiş gazoz da % 10 ÖTV var. Zenginlerin kullandığı mazotta yani özel yat deniz taşıtları grubunda ÖTV yok ve bu çok fazla istismar edildi bu kanunun amacı dışında sadece balıkçı kamu taşıtları nakliyeci değil artık kaçak mazotta çığır açtılar. Bencede zengin amcalar yat gezilerinde neden ÖTV ödemeden mazot alır saçmalıktır.
SilTimur Çimen senin doğru dediğin yanlıştır araştırmadan yazma trolsün demeyecem ama bilgisizsin ozaman da bilemeden yazma lütfen. Birde doğruları dillendirme gibi yazmışsın araştırmadan bilmeden komik duruma düşersin.
https://www.dogrulukpayi.com/iddia-kontrolu/ozkan-yalim/ozel-yatlar-icin-yakitin-litresi-1-25-liradan-aliniyor-ciftciler
SilBir okuyun lütfen. Bu bir.
İki. Arkadaş sorusunu tam sormamış. Desenize o arkadaşa, mazot deyip neden yat mazotu olarak belirtmemiş diye. Öyle değil mi sayın Adsız 18:17. Peki verdiğim linkteki yazıyı okuyunca ne diyeceksin?
Ama şunu söyleyeyim, arkadaş yat mazotlarından neden ötv alınmıyor şeklinde söyleseydi bu tip bir yorum yapmaz, konuyu araştırır sonuç ne ise onu paylaşırdım. Ben olmayan birşeylerden bahsetmiyorum sizin benim için yaptığınız gibi.
Hangi konuda bilgisizliğimi ispatladınız? Sıfır. Ama demediğim şeyler üzerinden yorumlar yaparak herşeyi bana atfedebiliyorsunuz. Ne yapyım başım üstüne. En azından bilgilendirmek ve bilgilenmek için çaba sarfediyorum.
Burada komik duruma düşen ben değilim.
Tekrar ediyorum soruda yat mazotundan demiş olsaydı arkadaş, yukarıda verdiğim linkteki gibi araştırır öyle yorum yazardım.
Komiksin, bilgisizsin demenizin bir başka sebebi var, ama neyse önemli değil Sayın Adsız.
Ama bu da gol değil😊
Buarada bir şeyi yanlış anladınız onu farkettim. Adsız 23:23 "....gazozdan vergi alınıyor, mazottan alınmıyor yorumu doğru değil" derken siz galiba gazozdan vergi alınmıyor, yat mazotundan alınıyor diye yorumladınız. Ama arkadaşın dediği, gazozdan da, motorinden de vergi alınıyordu. Söylediği doğru mu? Doğru. O zaman ben de onaylayarak hata yaomış mıyım? Hayır. Hata kimde; soruyu eksik soran arkadaşta. Bizim suçumuz ne?
SilBak bu açıdan da gol değil😊
Ama sen beni takip etmeye devam et, samimiyetle söylüyorum illaki hatalı cümleler kuracağım. Ama iddiam o dur ki, hepsi belgeye dayalı, gerçeklerle temellendirilmiş olacak.
Şaşırtmacalı (güldür güldür) sorular kapsam dışı 😊😊😊
http://www.denizticaretodasi.org.tr/sayfalar/OTVsizYakit.aspx
SilÖTV'siz YAKIT ALIM DEFTERİ ONAY İŞLEMLERİ
ÖTV'siz Yakıt Alım Defterleri Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı bağlısı 51 Liman Başkanlığı tarafından hazırlanarak, 6 Seri No.lu Tebliğ gereği Odamızca tasdiklenmektedir.
2018 yılı itibariyle YAD'lerine Odamız tarafından yapılan tasdik ücretleri aşağıdaki tabloda belirtildiği şekliyle uygulanmaktadır.
ÖTV siz yakıt alımı yapanlar şirketlerdir özel yat sahipleri bu şirketlerden kaçak olarak temin eder şirketi üzerinden özel yatlarına mazot aktaranlar bu sistem ile mazot tedariki yapar bu konuda sıkıntı vardır ve çözülememiştir. Ticari olarak faaliyette olan şirketler mazot hakkını alır ve satar bununla ilgili çok fazla yolsuzluk vardır limanda çalışanlar bu işleri bilirler. Özel yat için yani şahıslar için ÖTV siz mazot yok denilir fakat yan komşudan yada şirketi üzerinden tedarik edilir.
Gazoz u içen, o gazozu buradan alıp içmek zorundadır.
SilYani gazoz içen vatandaşımız, yani siz, gazoz içmek istediğinde Yunanistan'a veya Kıbrıs'a gidip o gazozu almazsınız.
Yat sahibine gelince; o ister ise mazotunu Yunanistan veya başka bir ucuz ülkeden alıp,
seferine devam edebilir. Dilerse yatını en ucuz marina olan ülkeye demirleyip, yat vergisi en düşük ülkenin bayrağını çekebilir. Yatına ulaşmak için yapması gereken sadece bir uçak bileti parasıdır. Aldığı indirimler bunu fazlası ile karşılar.
Bu sebeple yatçıdan vergi almıyor.
Hocam her zaman yabancı doğrudan yatırımlar iyi birşey midir?Yabancı doğrudan yatırımlarla kalkınabilir gelişmiş bir ülke olabilirmiyiz yoksa ne olursa olsun kendi tasarruflarımızla kendi yatırımızı yapmak zorundamıyız.
YanıtlaSilBir başka sorum yüksek teknoloji ihracatı bizi gelişmiş ülke yapacak deniliyor ama ne,nasıl yaptığımızda önemli değil mi? Bakın Meksika ve Malezya bizim onlarca katımız ileri teknoloji ihracatı yapıyor...
https://www.google.com/publicdata/explore?ds=d5bncppjof8f9_#!ctype=l&strail=false&bcs=d&nselm=h&met_y=tx_val_tech_cd&scale_y=lin&ind_y=false&rdim=region&idim=country:MYS:MEX:TUR&ifdim=region&hl=tr&dl=tr&ind=false
Peki kalkındılar ve geliştiler mi hayır.
Kişi başı GSYH(Nominal) USD GSYH(Satınalma Gücü Paritesi) USD
Türkiye: 10,540 27,050
Malezya: 9,760 29,140
Meksika: 9,320 19,940
Ve bu ülkelerde asgari ücret malezya'da Türkiyenin yarısı Meksikada 4'te 1'i....Üstelik bu ülkeler net petrol ihracatçısı özelliklede meksika.
Liyakatsızlık ve kayırmacılığın tavan yaptığı ülkelerde verilen teşvikler hazine üzerinden vatandaşa uygulanmış bir yük veya salma mıdır?
YanıtlaSilYani hocam böyle bir ülke ekonomisinde verilen teşvikler kriz yaratmaz mı?
Teşekkürler bu şansı verdiğiniz için değerli hocam..
Kriz yaratmaz belki ama iyi sonuç vermeyeceği de açık.
SilTeşekkürler
Hocam şuanki son durumda dolar çok dusmuyor iç pazar enflasyon ü artıyor ülke ihracat la gidiyordu son durumda ihracatcilarida vurcak bu durum ne kadar sürdürülebilir her harekette piyasanin alanı daralıyor bu surdurulebilir bir ekonomimi hiçmi acil durum eylem planımız yok bu konuda fikriniz nedir tşk
YanıtlaSilBen fikrimi defalarca söyledim: (1) Gereksiz harcama yaratan projelerden hemen ve tümüyle vazgeçeceğiz. (2) Fazla konuşmayacağız. (3) Tarihe bağlı bir yapısal reformlar listesi ilan edip yargıyı bağımsız kılacak adımı derhal atarak bunları hayata geçirmeye başlayacağız. Yapısal reformların neler olduğunu da bu blogda defalarca yazım.
SilHocam bu Kaşıkçı olayı nedir sizin gözünüzde.. Ben hiçbir şey anlamadım.
YanıtlaSilHiç kimse tam olarak anlamadı. Soruşturma yapılabilirse anlayacağız herhalde.
SilAdam olduguyle kaldi. Trump sus payi olarak yeni ihaleler alacak ve Saudiler ABD'ye bir korunma parasi odeneyek. Turkiye'de sakal istemeye kalkti, cevap olarak YPD'ye 100 milyon dolar bagis yapti Saudi. Ne demisti Trump, biz korumazsak 2 hafta zor dayanirsin prens olarak. Iste simdi korunma sebebini de kendileri yaratmis oldu. Kasikci'nin evlenme kagidi New York'daki konsolosluktan alinamiyor muydu? Neden Istanbul'a gonderdiler adami? Oldurulebilecegini biliyorlardi cunku basindan beri dinliyorlardi Saudileri. ABD istedigini almak icin once sebebini yaratir, hep boyle olmadi mi bu?
SilMig.29 bende bu soruyu sordum. Neden ABD den almadı.
SilYine bu hususta başımıza bir bela gelecek gibi görünüyor. Herşeyi bedavaya getirmeye çalışan Trump, kafasındaki ortadoğu dizaynını Selmana yaptıracak anladığım. Selman bize diş biliyordur şu anda.
Hocam yazılarınızı takip ediyorum ve bazen sizin gibi değerli insanlar varken Mc kinsey gibi şirketler den neden medet umuluyor düşünmeden edemiyorum.
YanıtlaSilsizden bir ricam olacak , temel analizi (şirket değerlendirmesi için ) öğrenmek istiyorum bununla ilgili olarak önerebileceğiniz bir kayannak var mı? teknik analizi ögrendim ama temel analizde kaynak bulamadım
Teşekkürler
Teşekkürler
Teşekkür ederim.
SilBu konuda ne yazık ki benim bildiğim bir kitap yok. Ali Dönmez'in kitabını överler ama ben okumadım.
Hocam, yerli ikame mal üretmek için makine almak lazım. Bizde yeni makine yapacak makine teknolojisi yok. Bu teknoloji ve alt yapı olmadıgı için gelişime ayak uyduramazlar. Yeni makine getiremez getirirlerse de maliyet artar. Korumacılıgı kaldırdıgın anda vay bittik vay yandık derler.
YanıtlaSilHocam sizi cok severek takip ediyorum université öğrencisiyim kendimi gelistirmek için ders kitaplarına mi çalışmaliyim yoksa Başka kaynaklaramj
YanıtlaSilİkisi de çok önemli.
SilHocam, yerli ikame mal üretmek için makine almak lazım. Bizde yeni makine yapacak makine teknolojisi yok. Bu teknoloji ve alt yapı olmadıgı için gelişime ayak uyduramazlar. Yeni makine getiremez getirirlerse de maliyet artar. Korumacılıgı kaldırdıgın anda vay bittik vay yandık derler.
YanıtlaSilhocam iş bankası hisseleri ve şişecam söylentilerini nasıl değerlendiriyorsunuz ? bir de bu kadar kısıtlı istihdam olanakları yaratan ve düşük ücretler sunan,yüksek enflasyon sarmalına yakalanmış bir ekonomi zaten resesyonda değilmidir ?
YanıtlaSilBu söylemleri çok yanlış buluyorum. Üç nedenle: (1) Miras hukukunu hiçe saymak ileride çok sıkıntı yaratır. (2) Bu söylentiler borsanın değerini düşüyor. (3) Yabancı yatırımcı hukukun hiçe sayıldığını gördüğünde buraya yatırım yapmaz.
SilResesyonun özel bir tanımı var: İki çeyrek üst üste küçülme yaşamak.
Silsayın hocam, tüik asla küçülme yaşadığımızı açıklamaz. yine kağıt üzerinde bazı ayarlamalar yapar.
SilDegil, herseyin ozu tek adam sistemi ve memlekette hukuk olmayisi.
YanıtlaSilBütün gelişmiş ülkeler ABD,İngiltere,Fransa,Japonya,G.Kore,Çin fark etmez kalkınmalarını korumacılığa borçlulardır, daima kalkınmalarının bir evresinde korumacılığı kullanmışlardır....
YanıtlaSilTürkiye'de korumaclıkla doğru olanı yapmıştır ancak G.Kore gibi devlet desteği altında korumacı bir ihracata dönük sanayileşmeyi biz yapmadık...G.Kore şirketlerini içer de korurken dış pazarda onları rekabete zorladı ne olursa olsun ihracat yapmaya zorladı.
Çocuklarımızı belli bir yaşa kadar korumak zorundayız ama daha sonra yavaş yavaş sorumluluk zorundalar en sonunda da artık tek başına ayakta kalıp ihtiyaçlarını kendileri karşılamak zorundalar..Aksi durumda 30-40'lı yaşlarında hala çalışmadan ebeveylerinin evlerinde yaşayan asalaklar olurlar.
verdiği teşvikleri planlamayan, denetlemeyen, hesap sormayan, şeffaflık ilkesinden bi haber devletin rekabetçi sanayisi elbette olmaz.
SilCds Türkiye primini nerden görüntülüyorsunuz ? Bloomberg ht de bir sıkıntı var, sayfa bulunamadı diyor.
YanıtlaSilBen Invesiting.com ve paragaranti.com üzerinden takip ediyorum. Bloomberght de sıkıntı var birkaç haftadır.
Silparagaranti diye bir site var ordan bakiyorum bnde bloom hata verdiginden beri
SilHocam çok teşekkürler, çok güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık 😊
YanıtlaSilSağ olun
SilTicaret savaşları yazınızdaki eksik kalan kısmı tamamlayan bir yazı olmuş, elinize sağlık.Madalyonun iki yüzü.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilHocam, dolar kurundaki gerilemede merkez bankasının döviz rezervini biraz eritmesinin bazı bankaların bilançolarını olduğundan daha iyi göstermek için açığa döviz satmalarının ve brunson ın serbest bırakılmasını finansal piyasaların fazla abartmış olmasının etkisi olduğunu düşünüyorum. şöyle ki hocam; eğer ciddi bir dış kaynak girişi olsaydı piyasa faizlerinde gerileme yaşanırdı zira tahvil faizlerimiz neredeyse aylardır aynı yüksek seviyesini koruyor. kısacası sanki yapay bir kur gerilemesi yapılmış gibi geliyor bana hocam. ne dersiniz?. saygılar....
YanıtlaSilDoğrudur
SilGünaydın mahfi bey,
YanıtlaSilİçinde bulunduğumuz kriz özel sektör odaklı ve kısmen de kamu payı da var deniliyor. Daha önceki kirizler gibi içinden kolaylıkla çıkılabilecek bir deneyiminiz yok, bu durumu ilk defa tecrübe edeceğiz deniliyor.
Sizce kurtarılması yada batmasına izin verilecek şirketleri kim tesbit etmeli.
Böyle bir operasyona gerek var mı?
Sevgili hocam vatandaşın hazinesinden özel şirketlerin ve olası sıkıntılı bankaların kurtarılması etik midir?
Üstelik ücretlilere zam verilmemesi dahi dillendirilirken...
Teşekkürler...
Mahfi bey
YanıtlaSilBirgül hanım sizi yanlış anlamış olabilir mi?
Siz hiç, "Dünya Bankası ne derse onu yapalım, IMF ne derse onu yapalım. Gerçek yapısal reformlar, onların işaret ettikleridir." demediniz ki.
Dış ticaret açığının katlandığı dönemlere bakın. Demokrat Parti dönemi, Özal dönemi, Ak Parti dönemi. Zihniyetler aynı
YanıtlaSilSayın hocam
YanıtlaSilYazılarınızı üniversite yıllarından bu yana keyifle takip ediyorum. Bu yazınız ithal ikameci dönemin ülkemizin kalkınmasına kontrolsüz bir biçimde dışa açılmaktan daha çok sekte vurmuş gibi gözüktüğünü hissettiriyor. Ancak ben bu kısma katılmıyorum. Bu gelişim sürecini GATT (daha sonra DTÖ olmuştur) ile birlikte değerlendirmek gerek. GATT tarım ve tekstil dışındaki mallara ilişkin tarifeleri serbestleştirme yoluna giderek Türkiye ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin bebek endüstrilerini tabiri caizse bitirmiştir. Doğal olarak uygulanan ihracata dayalı büyüme modeli montaj ekonomisine bürünmüştür. Bu bağlamda Türkiye'nin hazır olmadan dışa kontrolsüzce açıldığını söylemek yerinde bir tespit olacaktır. Acı olan ise mukayeseli üstünlüğe sahip olduğumuz tarım ve tekstilde de ithalat yapar duruma geldik.
Saygılar.
Otomotiv sektörü acil ÖTV indirimi bekliyor: Maçın sonuna geldik, 90. dakikada gol atılmalı
YanıtlaSilEylül ayında yüzde 68 daralan otomotiv pazarındaki kayıpların ekimde de devam ettiği ve satışların geçen yıla göre yüzde 72 düştüğü belirtiliyor. Yılın son 2 ayına ellerindeki stoka bağlı olarak büyük bir stresle giren otomotiv sektörü devletten acil ÖTV indirimi bekliyor. “Maçın sonuna gelindi ve 90. dakikada gol atılmalı” deniyor.
Hürriyet'ten Emre Özpeynirci'nin haberine göre, Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) Başkanı Ali Bilaloğlu geçtiğimiz hafta ‘Acil önlem şart' açıklamasıyla sektörün içinde olduğu zor durumu anlatmıştı. Bu açıklamanın sebebi kura bağlı artan fiyatlar ve faizler sonrası ocak-eylül döneminde yüzde 26 daralan pazarın en iyimser tahminle yılı yüzde 40 küçülerek tamamlayacak olmasıydı.
Yani ODD'ye göre toplam satışlar yıl sonunda ancak 600 bin adetler seviyesine ulaşabilecek. Açıkçası bu öngörünün bile gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor. Zaten bu toplantının ardından yapılan yorumlarda da 600 bin adetlerin çok iyimser tahmin olduğu, pazarın 575 bin adetlere ulaşmasının bile bir önlem olmazsa mucize olacağı dile getiriliyor.
Çünkü kur ve faizlerdeki artışa bağlı olarak eylül ayında yüzde 68 düşen satışlar firmaların indirim ve faiz kampanyalarına rağmen ekim ayında daha da fazla daralmış gibi görünüyor. Sektör yetkililerinin yaptıkları açıklamalarda pazarın ekim ayı sonunda eylüle yakın bir seviyede gerçekleşeceğini bunun da bir önceki yıla göre yüzde 72'nin üzerinde bir küçülme anlamına geldiğini belirtiyorlar.
Ekim ayında toplam otomobil ve hafif ticari araç satışlarının 25 bin adetler civarında olması beklenirken, geçen yıl aynı dönemde 92 bine yakın satışın yapıldığı hatırlatılıyor. Ekim ayında satışların 25 bin adet seviyesinde gerçekleşmesi halinde 10 ayda yani ocak-ekim döneminde pazardaki toplam daralma geçen yıla göre yüzde 35'i aşacak. Bu da pazarın son iki ayda da benzer performans göstermesiyle daralmanın yüzde 40'ları rahat aşacağını ortaya koyuyor. Geçen yıl ocak-ekim döneminde Türkiye'de 720 bin otomobil ve hafif ticari araç satılırken, bu yıl ekim ayındaki 25 bin adetlik beklenti gerçekleşirse, pazar 10 ay sonunda 460 bin adetlere gerilemiş olacak.
KRİZDEN ÇIKIŞIN YOLU: ÖTV İNDİRİMİ
Yani ODD'nin yıl sonu öngörüsünün bile gerçekleşmesi, hükümetin desteğine bağlı. Çünkü eylül ve ekimde 25 bin adetlerde kapatan pazarın kasım ve aralık aylarında 70+70 bin adetlerin üzerine çıkması gerekiyor ki, şu anki yüksek fiyatlar ve faizlerle bu pek mümkün gözükmüyor. Geçen yıl son 3 ayda 330 bin adede yakın otomobil ve hafif ticari aracın satıldığı Türkiye'de şartlar böyle devam ettiği takdirde pazarın 120-130 bin adetlere gerileceğine kesin gözüyle bakılıyor. O yüzden satışların artması için acil müdahale gerekiyor. Sektör yetkilileri artık maçın sonuna gelindiğini ve devletin acil önlem alması gerektiğini belirterek, "90'ıncı dakikada golü atmalıyız" yorumunu yapıyorlar. Bu noktada ÖTV indiriminin tek çözüm olduğunu olmazsa son 2 ayda durumun çok daha vahim olacağından endişe ediliyor.
Son iki aya ilişkin ÖTV indirimi bekleyen otomotiv sektöründe bazı yetkililer ise şu açıklamayı yapıyor: "Eğer bir ÖTV indirimi yapılacaksa bu eldeki stokların model yılı değişimi öncesinde eritilmesi için kasım-aralık ayında yapılmalı. Sadece kasım-aralık döneminde bile yapılırsa en azından eldeki stoklar eritilir ve sektöre yardımı olur. Devlet de otomotivden elde ettiği vergi gelirini artırır. Aynı zamanda sadece 2 ay için geçerli olursa, ithalatı da artırmaya sebep olmaz çünkü firmalar 2 ay için sipariş verip araç getiremez. Süre yeterli olmaz."
https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201810221035769806-otomotiv-sektoru-acil-otv-indirimi-bekliyor-macin-sonuna-geldik/
Türkiye de trafiğe kayıtlı araç sayısının 22 milyon 645 bin 85’e ulaştığı görüldü bu temmuz 2018 itibarı ile olan güncel sayı. Bence otomobile yatırım yapmayı bırakmalı fazlası var gerek yok daha fazla araç almaya. Siz belki otomobile yatırım demezsiniz doğru katılırım fakat para otomobile yatırılınca yada aktarılınca günü kurtarmaktan başka birşey olmaz ekonomide rakamları tutturmayı bırakıp ne yapılması gerektiğine bakılması lazım. İsterse hiç satılmasın otomobil bence çok önemli değil elimizde fazla konut stoku olduğu gibi fazla araç stoku da oluştu hemde çok fazla gereksiz sayıda. lütfen otomobile ve inşaata teşvik yapılsın demeyin yeterinden fazlası yapıldı siz şirketler olarak dönüşüme bakın bu sektörler doydu artık geri kusmaya başladı fazlasınıda sorun burada.
SilYazınızda sadece şu kısım, metninizin akışında büyük bir boşluk olduğunu ortaya koyuyor:
YanıtlaSil"1980’lerden başlayarak kısıtlamaları kaldırmaya yönelen Türkiye, ithal ikameci korumacı sanayileşme politikasını yavaş yavaş terk edip ihracata yönelik sanayileşme politikasına geçiş yaptı. Böylece Türk sanayisi dünya rekabetine açılmış oldu. Bunun sonucu olarak ihracat artmaya ve ihracatın ağırlığı sanayi mallarına kaymaya başladı."
İki sorum var:
(1) "24 Ocak 1980 Kararları"nı eleştirenler de, yüceltenler de var; bunlara dalıp konuyu uzatmak maksatlı sormuyorum. Asıl sorum şu: Bu kararlar, Türkiye ekonomisinin o yıllardaki durgunluğunu üzerinden atmasına, silkelenmesine yardımcı oldu mu? (Bu kararların, 1990'lara, 2000'lere, 2010'lara yansımalarını sorMUyorum. Sadece 1980'lerin ilk aylarındaki, ilk yıllarındaki etkilerini soruyorum.)
(2) Yıllar yılı "ithal ikameci" üretim yapısını uygulayan Türkiye, 1980'de pat diye, hakikaten dünya ile yarışabilir bir düzeye ulaştığını düşündüğü için mi birdenbire "ihracata yönelik sanayileşme"ye başladı? 1979'da dünyadaki hiçbir sektörde rekabet edebilir bir ürün üretemiyor iken, 1980'de pat diye "ihracata yönelik sanayileşme"ye başlamak, Türkiye'nin kendisini dev aynasında görüyor zannetmesi, böbürlenmesi değil mi?
Sorumu umarım yanlış anlamamışsınızdır.
"İhracata yönelik sanayileşme"ye başlamak için, bir ülkenin önce yıllar boyunca, birikimli olarak, teknolojik atılım-yenilik yapması, ürünlerinin dünya genelinde tanınır hâle gelmesi gerekir. Ancak bu aşamada, "ihracata yönelik sanayileşme"ye başlamak doğru bir adımdır. Yıllar yılı dünyada hiçbir sektörde rekabet edebilir bir ürün üretemeyen Türkiye, ne oldu da, 1980'de bir mucize gerçekleşmiş gibi, "ihracata yönelik sanayileşme"ye başladı?
Yeteri kadar antrenman yapmayan bir sporcu, olimpiyatlara katılabilir, ve hâttâ ödül de kazanabilir. Fakat bunu sürekli kılamaz.
Antrenmanlı bir sporcu ise, ödül kazanamasa bile, kendi klasmanındaki (ve daha üst seviyelerdeki) diğer sporcularla rekabet etmeye daima hazırdır. Nefesi hemen kesilmez, kuvveti hemen düşmez.
Dünyada ilgi görebilecek, rekabet edebilecek hiçbir şey üretemeyen Türkiye'ye 1980'de ne oldu da, birdenbire "ihracata yönelik sanayileşme"ye başladı Mahfi bey?
Sorunuzun yanıtı sorunun içinde var zaten. 12 Eylül darbecileri Yunanistan'ın NATO'ya girişine koyduğu vetoyu hangi amaçla kaldırdıysa 24 Ocak kararlarını da aynı amaçla aldı.
Sil1-) Bu kadar büyük bir değişim kararırın orta-uzun vadeli etkilerine bakmak, 1980’lerin ilk yıllarındaki olağanüstü yaşananları da hesaba katarsak daha doğru olur diye düşünüyorum. Nacizane.
Sil2-)Türkiye’de o dönemde yöneticilerinin dünya ile yarışabilir durumda olmadığını bilmemesi mümkün değil. Ama buna rağmen böyle bir dönüşüm yaşanmalıydı. Böyle bir dönüşüm yaşamamızın içsel ve dışsal sebepleri vardı. İçsel sebebi için küçük bir tarihi yolculuğa çıkalım. Türkiye kabaca 1960-1980 yılları arasında ithal ikameci politika uyguladı. Gümrük duvarlarıyla korunan sanayi, bu yıllarda büyük oranlarda büyümüş fakat bu hal aynı zamanda rekabete kapalı bir durum arz ettiği için ürün kalitesi de düşük kalmıştır. Ayrıca sanayi de yaptığı üretimin aramalı-hammaddesini yurtdışından tedarik etmiş ürettiği nihai ürünü iç piyasaya satmıştır. Bu da ülkeden o ürün için yurtdışına döviz çıkışına sebep olmuştur. Örneğin 1000 tl’lik bir çamaşır makinesinin birçok parçası yurtdışından getirilip burada montaj yapılırken; bu parçalar için yurtdışına mesela 700 tl döviz veriliyordu. Bu da büyük bir döviz açığı oluşturuyordu. Buna mukabil döviz girdisi büyük ölçüde tarım ihracatından geliyor ama yetersiz kalıyordu. İşte bu ekonomik görünüm içerisinde 70’li yılların ilk 3-4 senesinde işçi dövizleri girişleriyle döviz açıklarını kapatılabildi ancak 1973 petrol amborgası, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası ambargolar ve siyasi çalkantılar nedeniyle daha da şiddetli şekilde artık bu durum sürdürülemez hale gelmişti. Dolasıyla artık sanayinin ihracata yönlendirilip döviz geliri sağlaması gerekiyordu. Dışsal sebebi ise küresel ekonominin gidişatı bu yöndeydi. Özellikle ABD, İngiltere bu dönüşümü gerçekleştiriyordu.
Dolayısıyla dünya ile yarışabilir durumda olduğu için veya kendini dev aynasında gördüğü için değil gerek içsel gerek dışsal sebeplerden bir dönüşüm gerekliydi. Ayrıca pat diye de olmadı mesela bu dönüşümün en önemli unsurlarından biri olan dalgalı kur rejimine 1989’da geçilebildi.
Küresel çapta bir olimpiyattı bu. Türkiye buna katılma kararı aldı. Eğer katılmasaydı olimpiyatlarda dahi olmayan bir ülke olacaktı. Antreman yapmaya da olimpiyatlara katılma kararıyla başladı zaten. Olimpiyata katılmayan bir sporcu neden olimpiyat şartlarında başarılı olacak şekilde antreman yapsın ki. Ayrıca bugün az sayıda da olsa dünya çapında şirketlerimiz var ise olimpiyatlara katıldığımız içindi.
Az önce yazdığım yorumda "1989'da dalgalı kur rejimine geçildi" diye yanlış yazdım. Doğrusu "1989'da sermaye hareketleri serbestliği getirildi. 2001 krizinden sonra yenilenen stand-by antlaşmasıyla dalgalı kur rejimine geçildi." olacaktı.
Silgürsel bey, türkiyenin yeterli tasarruf birikimi ve sermayesi yokken dışa açılması pat diye girmektir. sermaye hareketlerinin serbestliği 32 sayılı kararla 1989 da sağlandı. yani ekonominin finansal tarafında nispeten daha yavaş ancak reel ekonomi tarafında hızla dışa açık ve liberalleştirilme yapıldı. çin ekonomisi hala tamamen dışa açık olmamasına rağmen olimpiyatlarda olmayan bir ülke midir?. milli gelir olarak bugün dünya ikincisidir. neden çünkü gümrük duvarlarını yavaş yavaş ve son derece planlı bir şekilde kaldırmıştır ki hala tam açık da değildir. buna rağmen devasa boyutta sabit yabancı sermaye yatırımları çekebilen bir ekonomidir. bunun nedenlerinden birisi de pazarına girmeyi çok kolaylaştırmamış ve pazarının değerinin artmasını sağlamıştır. oysa biz 1996 gümrük birliğiyle batı kapitalizminin açık pazarı haline geldik. bugün az sayıda dünya çapında şirketlerimiz var demişsiniz. bizim bir apple gibi bir samsung gibi Mercedes BMW gibi Volvo gibi ıkea gibi şirketlerimiz var da bizler bilmiyor muyuz?. ayrıca 1980 öncesinde cari işlemler açığı gibi bir sorunumuz yoktu. 1980 sonrasında ortaya cari açık sorunu da çıkmaya başladı. ve artık çok kronik bir sorun haline geldi. bütçe açığı sorunumuzun yanına bir de cari işlemler açığı sorununu eklemeyi başardık. tasarrufumuz artmadı hatta bilakis sıcak para emdikçe emdi yüksek reel faizlerle ve tasarruflarımız daha da azaldı. naçizane ne olursa olsun isterse 30 yıl sürsün hazır olmadan liberalleşme olmamalıydı.
Sil[KISIM 1]
SilGürsel (22 Ekim 2018 18:29)
1980 öncesi Türkiye ekonomisinin geçirdiği aşamaları kronolojik olarak yazmışsınız, bunları zaten biliyordum, yine de sitede konu hakkında bilgisi olmayanlar için iyi bir hatırlatma yapmış oldunuz, teşekkürler.
İlk soruya verilen cevabın “kısa dönemli” etkisi: Evet, “24 Ocak 1980 Kararları”nın, Türkiye ekonomisinin silkelenip kendine gelmesine yardımcı olduğu.
“24 Ocak 1980 Kararları”nın kısa ve uzun dönemli etkilerini ayrıntılı şekilde yazışmaya şimdilik vakit ayırmayalım. O yıllardaki karar alıcıların hangi saikleri gözettiği, haklı olup olmadıkları, “uzun dönemli” plan yapıp yapmadıkları gibi pek çok başlık, konuyu arapsaçına çevirir. “24 Ocak 1980” konusunu burada bitirip, asıl kısma geçiyorum.
Daha açık sorayım:
(1)
“Örneğin 1000 tl’lik bir çamaşır makinesinin birçok parçası yurtdışından getirilip burada montaj yapılırken; bu parçalar için yurtdışına mesela 700 tl döviz veriliyordu. Bu da büyük bir döviz açığı oluşturuyordu.”
Dünya geneli beyaz eşya sektöründe rekabet edebilecek ürünlerimizi “zamanında” üretemedik, “montaj”a razı olduk, şimdi üretip, özellikle Avrupa ülkelerine ihracat yapıp övünmek “geç kalınmış bir övünme” değil mi? (Dikkat ederseniz, bugün “yerli otomobil” projesine de aynı zihniyetle kalkışıldı. Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye...)
→ → →
[KISIM 2]
Sil(2)
İthal ikameci üretim yapısı yıllarca sürdüğü için Türkiye ekonomisinin “tembelleşmesi”; Türkiye 1980’de pat diye “ihracata yönelik sanayileşme”ye başladığında bitti mi? Dikkat ederseniz, bugün Türkiye ekonomisi ihracat rekorları kıran seviyelere ulaşmış olsa da, yine, dünya genelinde ilgi görebilecek, çeşitli sektörlerde rekabet edebilecek ürünler hâlâ geliştireMEdi, “tembellik” hâlâ devam ediyor.
“İthal ikameci üretim yapısı” ile “ihracata yönelik sanayileşme” arasında farklar kuşkusuz var. Birbirlerine göre üstünlükleri gözetilir, hangi yapının hangi aşamada uygulanması bir ekonominin gelişmesine katkı sağlar; bunlar üzerine uzun uzun kafa yorulabilir, örnek olaylar defalarca incelenebilir.
1980’den 2018’e...
38 yıl geçmiş...
Az zaman değil...
Bugün, Dolar/TL kurundaki dalgalanmalar karşısında şiddetli depremler geçiren Türkiye ekonomisinin vahim durumu ortada. “İhracata yönelik sanayileşme”nin bir merhem olacağı da gözükmüyor; çünkü hammadde, ara-malı, sermaye-malı ithalat oranımız, ihracat oranımızdan katbekat fazla. İhracat yapmak için ithalat yapmaya eroinman gibi bağımlıyız, çünkü tembeliz.
Bugünkü sorun, “ithal ikameci üretim yapısı” ile “ihracata yönelik sanayileşme”den birini tercih etmek değil; eğitimin nitelikli hâle getirilmesine, inovasyona başlaMAmakta ısrarcılık gibi görünüyor.
Bugün en büyük iki sorunun, Türkiye’deki “tek adam rejimi” ve “yargının bağımsız olMAması” gösterilebilir. Peki, özellikle “Türkiye özel sektörü”nün 1980 - 2002 arasında aklı nerede idi? Madem artık “ihracata yönelik sanayileşme”ye geçildi, 22 yıl boyunca niçin “inovasyon”a önem vermediler? 22 yıl yetersiz bir süre mi?
“Türkiye özel sektörü” bu 22 yıl boyunca dünya genelinde ilgi çekebilecek birşeyler üretebilmiş olsa idi, 2002’de RTE ve AKP hegemonyasının başlayıp 2018’e gelene kadar geçen sürede, en azından Türkiye ekonomisi daha sağlam olabilir, döviz kurlarındaki her dalgalanmada zangır zangır titremez, “özel sektör” 1980’den 2018’e geçen sürede inovasyonun önemini anlayıp dünya genelinde rekabet edebilecek ürünleri ihraç ederek, Türkiye’nin mevcut ekonomik krizini nispeten az hasarla yaşamasını sağlayabilirdi. Hiçbiri olmadı...
Yarın öbür gün siyaset sahnesinden RTE ve AKP gitse bile, Türkiye ekonomisindeki bütün aktörler “tembelliği” üzerlerinden atmadıkları müddetçe; “ithal ikameci üretim yapısı”nı ve “ihracata yönelik sanayileşme”yi tartışmanın pek önemi yok.
RTE ve AKP’nin hegemonya kurduğu yılın öncesine bakarsak; en azından, 1980 - 2002 arasında (22 upuzun yıl!) dünya genelinde ilgi çekebilecek inovasyon yapmayı ciddiye almayan “Türkiye özel sektörü”nün hiç mi kabahati yok?
Şimdi de, 1980 - 2018 arasında Türkiye ekonomisinin geçirdiği aşamaları mı kronolojik olarak yazacaksınız Gürsel bey?
Ne yazık ki “Türkiye özel sektörü”, siyaset sahnesindeki aktörlere boyun eğMEyecek kadar cesur değil.
“Kısa dönemli rant” elde etmek için, siyasetçilerle sarmaş dolaş olmayı ciddiye alan “Türkiye özel sektörü”nün; “ithal ikameci üretim yapısı”nı ve “ihracata yönelik sanayileşme”yi ciddiye almasını bekleMEmeliyiz.
“Eğitimin niteliği” ve “inovasyon” meseleleri ise; falan üniversitenin filan salonunda düzenlenen “girişimcilik” konulu konferanstaki “Microsoft PowerPoint” ve “Apple macOS Keynote” sunumlarında kullanılan birer malzeme, ham hayal. Laf çok, icraat yok; tıpkı bu “blog”da yaptığımız gibi...
Bu blog icraat makami degildir.
Silİcraat makamı olması için de çabalamalıyız.
Silhocam gelir vergisinin oranlarının düşürülmesi enflasyonla mücadelede çin modeli başlıklı haberlere konu oldu..sizce bu verginin düşürülmesi enflasyonda etkin politika aracı olur mu yoksa talebi artıracagından enflasyonu artırır mı ?
YanıtlaSilbir ülkenin ihracatla büyüyebilmesi için öncelikle iç piyasada arz açığının olmaması hatta fazlasının olması gerekiyor. türkiye ekonomisi 24 ocak 1980 kararları alınırken arz açığı yaşayan bir ekonomiydi. nasıl ihracata dayalı büyüyebilir ki!. dışa açık ekonomiler abd Avrupa gibi ekonomilerde genel olarak arz fazlası vardı ve bu fazlalıkları eritmek için neo liberalizm rüzgarı estirdiler bizim gibi 3. dünya kafasındaki ülkelere benimsettiler. ihracata dayalı büyümek değil maalesef ithalata dayalı büyüme yapısı kuruldu. arz açığı olan biz bu açığı ithalat yoluyla kapattık. mesela bugün de ihracat yaptıkça batıyoruz neden mi?. çünkü: girdilerin %75 i ithaldir de ondan. o halde ihracat yapacağız diye döviz borçlanmak rasyonel değildir. öncelikle içeriye olan arz açığımızı kapatmalıyız ki arz-talep dengesini stabil hale getirebilelim. enflasyonun düşürülmesi herkese zorla %10 indirim yaptırarak değil iç piyasaya dönük üretimle mümkün olabilir. tabi bu durumda iç kaynaklara dayalı girdi hacmini artırmak zorundayız. hazır tl reel değer kayıpları yaşıyorken. içeride üretim daha ucuz hale geliyor artık. ancak bunu elbette ki korumacılık duvarları varken yapsak çok iyi olacaktı. son yıllarda aşırı döviz borçlanması yapmak ve borç stokunu biriktirmek yüksek finansal kaldıraçlı hale gelmek bu konuda önümüze çok yüksek ve kalın bir set görevi görüyor ne yazık ki!. yanılıyor muyum hocam?. iyi çalışmalar..
YanıtlaSilİhracat yaptıkça batıyor muyuz? Bence ilk önce bu cümleninizin doğruluğunu teyit etmek için bir model oluşturun. Girdilerin yüzde 75'i ithal olduğunu vardayarak;
Sil100 milyar ihracat - 75 milyar ithalat = 25 milyar usd cepte.
200 milyar ihracat - 150 milyar ithalat = 50 milyar usd cepte.
Bakın ihracatımızı arttırdıkça döviz bazonds 25 mikyar usdlik kar 50 milyar usd olmuş ve siz buna batma mı diyorsunuz?
İhracat yapacağız diye dövizle borçlanma rasyonel değildir diyorsunuz, ilk önce arz açığımızı kapatmalıyız diyorsunuz. Peki sizin oranınıza göre üretimin içindeki ithalat payı yüzde 75 olduğuna göre, ihracatta yapmazsan vari açığın artmaz mı?
İçerideki arz açığını kapatmak için 100 milyar usd lik bir üretime ihtiyaç olsun;
75 milyar usd ithalat yapacaksın, ihracat bizi batırıyor diye sıfır çektireceksin bunun sonucunda 75 milyar usd cari açık vermiş olacaksın. Öyle değil mi?
Yine trollükle suçlanacağım ama dayanamıyorum ne yapayım?
Bak aşağıda bir arkadaşımızın yorumu var Adsız 22.ekim.2018 22:19 ne güzel yazmış bir mantık hatası var mı?
Sen de bana kızmadan önce ortaya koyduğum yorum tutarlı mı diye bir sor kendine. Sonraki yorumların için iyilik yapmış oluyorum sana.
Saygılarımla,
Timur Çimen (23 Ekim 2018 07:31)
SilGaliba anlayamadınız:
“Adsız 22 Ekim 2018 19:17” ile “Adsız 22 Ekim 2018 22:29”, aynı kişi. Yazdığı iki yorumda, Türkiye’nin 1980’de pat diye “ihracata yönelik sanayileşme”ye geçtiğini söylüyor. “Ekonomik liberalleşme”ye koşar adım girdi, acele etti, yeteri kadar antrenman yapmadı, diyor. Haklı.
Türkiye ekonomisi, ihracat yapmak için çok yüksek miktarda ithalat yapmaya eroinman gibi bağımlı bir ülke.
Muhtemelen, muhasebeci olmanızın verdiği kamçılama ile rakamlar üzerindeki hakimiyetinizi ortaya koyup, Türkiye ekonomisinin nispeten iyi durumda olduğunu ispata uğraşıyorsunuz.
Şu hususu ıskalamamalısınız:
AKP’nin “eski”lerinden Ali Babacan’ın dile getirdiği mühim bir söz vardı. (AKP cenahından bu sözleri duymak ilginç olduğu için örnek verilmiştir. Başka bir sebep yoktur.):
“Türkiye ekonomisinin rakamsal büyüklüğü ve ihracat miktarı geçmiş yıllara göre gayet iyi. Fakat, kompozisyonun bileşenlerine baktığımızda, sanayi alanında hâlâ geride olduğumuz ortada. Sanayiye dayalı büyümeye geçemediğmiz müddetçe, Türkiye ekonomisi hayalini kurduğu seviyelere ulaşamaz.”
Siz, rakamları ortaya koyarak, “yanlış” bir şey yapmıyorsunuz. Haklısınız.
Fakat, rakamlar, “hormonlu büyüme”nin neticesi; bunun da farkında olmalısınız. Ateşi yükselmiş bir hastaya, onu geçici olarak ayakta tutabilecek bir iğne injekte ederek günü idare etmesini sağlayabilirsiniz, ateş seviyesini iğne enjekte edip “rakamsal olarak” ayarlayabilirsiniz. Fakat, hakiki tedavi başlamadığı sürece, o hastayı, daha ağır günler bekler...
Muhasebecilik iyi bir meslektir. Rakamların büyüsüne kapılmamak, daima kompozisyonun bileşenlerini incelemek gerekir. “Supplement” kullanarak vücut geliştirmeye uğraşan kişiler ile, düzenli antrenman yaparak vücut geliştirmeye uğraşan kişilerin “rakamsal testleri” aynı sonucu verebilir, dikkatli olmalısınız.
sayın timur çimen yazımı dikkatle okursanız önümüzde korumacılık duvarları varken bunu yapabilirdik şeklinde yazmıştım. belli ki yazılarımı dikkatli okumuyorsunuz. şu am bu yapısallıkla elbette ihracata ağırlık vermeliyiz. zira bir kere dışa tamamen açık hale getirdik kendimizi. o halde azami derecede döviz kazandıracak üretim kapasitelerimizi zorlamalıyız. tabii ki bu konuda sizinle hemfikirim. zira şu anki yapıda içeriye ağırlıklı üretim yapsak bu çok yüksek dış girdi bağımlılığı nedeniyle zaten dövizle borçlanmak zorundayız. ve içeride üretim değerlerimizi dolarla euro ile satamayacağımıza göre bu durumda cari açık arşa çıkar. ancak ben 1980 öncesi iktisadi konjonktürü kastetmiştim. saygılarımla..
SilTimur bey
SilGörüşlerimizi sizi müşkül duruma düşürmek için yazmıyoruz. Yanlış anlamayınız.
Siz dahil hepimiz bu platforma katkı sağlamaya, gölgede bırakılmış kısımları aydınlatmaya çalışıyoruz.
Saygılar...
Sayın Adsız 15:14 seviyeli cevabınız için teşekkür ederim.
SilŞu cümlenize istinaden yazmıştım;
"....mesela bugün de ihracat yaptıkça batıyoruz neden mi?. çünkü: girdilerin %75 i ithaldir de ondan. "
Ben bu ihracat yaptıkça batıyoruz tarzı cümleleri köşe yazarlarından da okuduğum için biraz tepki gösterebiliyorum ister istemez.
Doğru cümle 100 birim ihracattan 40 birim kazanıyorken artık 25 birim kazanıyoruz olmalı. Bunu kabul ederim, ama ihracattan batıyoruz demek doğru bir mantık değil.
Size demiyorum ama şöyle bir hastalığımız da oluştu, adam ülkeye döviz kazandırmış millet bizi batırıyorsun diye taşlayacak ihracatçıyı. Betona boğdu diye müteaahhidi taşlayacak, bankaları taşlayacak. Bizi birbirimize düşürür bu tavır.
Sayın Adsız 16:53 ben kendimi müşkül duruma düşmüş hissetmiyorum. Aksine bana haklısınız deseniz daha az sevinirdim. Tartışmaları, fikir alışverişlerini severim. Zevkle yazıyorum şuan.
SilVe neyazık ki ben müşküle düşmedim.Neden mi? Bir görüş ortaya koymadım ki😊
Yaptığım sadece ihracat yaparak batmanın mümkün olamayacağı idi. Bu cümleyi yazısına koymasa hiçbir sıkıntı olmayacaktı.
Bu arada Sayın Adsız 12:17 ben 12:19 ne güzel yazmış derken aslında 12:29 demek istediğimi anladığınız için şimdiden teşekkür ederim.
SilBıkmadan size de aynı şeyi söyleyeceğim. İhracata nedeniyle batıyoruz denilemez. Artık cebimize ihracattan daha az para kalıyor diyebilirsiniz. Ötekinde kurguyu yanlış yaparsak ilerisi için doğru modeller kuramayız.
İşte ben size galiba anlayamadınız değil, hakikaten beni anlamadınız diyeceğim. Yazımın neresinde var arkadaşımızın yazdıkları tümden yanlıştır diye. Gösterin lütfen.
Sadece neyi izah etmeye çalışmışım, ihracatla batmayacağımızı.
Muhasebesel bir ilkeyi bu yorumda değil üstlerdeki bir yorumda söyledim. Ben size yüzde 75 olmadığına dair araştırmalar gösterebilirim beğenir beğenmezsiniz.
Fakat orada da sorduğum sadece bir soru. Bir soru sordum. Bana verilen cevabı oh olsun diye okumuşsanız size de diyecek bir şeyim yok.
Hayır bu şekilde düşünmüyorsanız, bana yazarak göstermiş olduğunuz zahmeti neđen bu arkadaşımız için göstermediniz? Sizin cemaatinizden olmadığımı düşündüğünüz için mi?
Diyebilirdiniz, bir soru sordu diye neden trollükle suçluyorsun diye? Troller soru sormuyor.
[KISIM 1]
SilTimur Çimen (24 Ekim 2018 20:14)
“Bıkmadan size de aynı şeyi söyleyeceğim. İhracata nedeniyle batıyoruz denilemez. Artık cebimize ihracattan daha az para kalıyor diyebilirsiniz. Ötekinde kurguyu yanlış yaparsak ilerisi için doğru modeller kuramayız.”
“Rakamların büyüsü”ne kendinizi çok fazla kaptırdığınız için bıkmadan aynı şeyleri söylüyorsunuz.
Bıkmadan anlamaya çabalayınız: Türkiye ekonomisinin büyümesinde ve ihracat hacminde sanayinin kapladığı yer çok küçük. “Batıyoruz denilemez” dediğiniz şey, su almaya devam eder; siz de boğulabilirsiniz, bir daha muhasebecilik mesleğinizi icra edemeyecek duruma düşebilirsiniz, dikkat.
Teoride “ülke” batmayabilir, fakat pratikte “insanlar (muhasebeciler dahil)” batabilir, dikkat.
“Yazımın neresinde var arkadaşımızın yazdıkları tümden yanlıştır diye. Gösterin lütfen.”
Bahsettiğiniz kişinin yazdıklarını tümden yanlışlaMAdınız. “Rakamların büyüsü”ne kapılıp yazmaya devam ettiniz. Unutmayınız: Rakamların büyüsüne kapılmamak, daima kompozisyonun bileşenlerini incelemek gerekir. “Supplement” kullanarak vücut geliştirmeye uğraşan kişiler ile, düzenli antrenman yaparak vücut geliştirmeye uğraşan kişilerin “rakamsal testleri” aynı sonucu verebilir, dikkatli olmalısınız.
“Muhasebesel bir ilkeyi bu yorumda değil üstlerdeki bir yorumda söyledim. Ben size yüzde 75 olmadığına dair araştırmalar gösterebilirim beğenir beğenmezsiniz.”
Anlamaya çabalayınız:
Mesele, “rakamlar”ı oluşturen öğeler ne? Bileşenler ne? “Hormonlu büyüme” var mı, yok mu? Eğer bu konu üzerine eğilmezseniz; McKinsey’le bile anlaşıp, istediğiniz “araştırma”ları getirip gösterebilirsiniz, önemi yok.
“Rakamların büyüsü”ne kendinizi çok fazla kaptırıyorsunuz. Türkiye ekonomisindeki büyüme ve ihracat hacminde sanayinin kapladığı yerin çok küçük olduğu “gerçeği”ni ıskalıyorsunuz, dikkat.
“Fakat orada da sorduğum sadece bir soru. Bir soru sordum. Bana verilen cevabı oh olsun diye okumuşsanız size de diyecek bir şeyim yok.”
Hayır, “oh olsun” diye okuMAdım.
“bana yazarak göstermiş olduğunuz zahmeti neđen bu arkadaşımız için göstermediniz? Sizin cemaatinizden olmadığımı düşündüğünüz için mi? Diyebilirdiniz, bir soru sordu diye neden trollükle suçluyorsun diye? Troller soru sormuyor.”
Bahsettiğiniz kişinin (Adsız 22 Ekim 2018 09:21) şu kısmı “girdilerdeki ithalatın payı daha da arttığı için”; rakamların büyüsüne kapılMAyıp, gerçeği öz şekilde ifade ettiği için, yeterlidir.
Bahsettiğiniz kişi “trollük” ifadesini size yöneltmiş, siz de cevabınızı vermişsiniz.
Herhangi bir cemaat, tekke, dergâh, camia, kilise & havra cemaati, ashram, siyasi parti yaşlılık kolları, vakıf, falan-filan dayanışma derneği vb.’leri ile temasım yok.
→ → →
[KISIM 2]
SilSon:
Bilimsellikten uzaklaşmanın bir başka veçhesi de, “rakamların büyüsüne kapılmak”tır. Rakamları sağlıklı, doğruya en yakın tespit etmek (özellikle muhasebecilik gibi bir meslekte) mühimdir. Fakat bu ehemmiyet, rakamları büyülü hâle getirMEmelidir. Siz, rakamları sağlıklı, doğruya en yakın tespit etmek hususunda haklı olarak ısrarcısınız; fakat, büyülü hâle getiriyor, kendinizi kaptırıyorsunuz. Türkiye’nin ekonomik büyümesi %15 gibi bir seviyeye zıplasa, en sıradan muhasebeci bile; “Bu büyüme oranı hakikaten sağlıklı bir şekilde ölçüldü mü? Eğer bu oran doğruya en yakın ise, hormonlu büyüme mi, değil mi?” diye sormalı, büyümedeki kompozisyonun bileşenlerini titizlikle incelemeli, takip etmelidir.
“Hata müteaahhitte değil, bizi yıkanın Bankaların konut kredileri için yurt dışından borçlandıkları uzun vadeli döviz kredileridir.”
Unutmayınız: Müteahhitlerin “kredi” talep etmesi de, bankaları, yurt dışından borçlanmaya daha fazla teşvik eder. İnşaat sektörü üretim yaparken, müşteri de konut alırken; bankalardan “kredi” talep eder. Hiçbir banka durduk yere, yurt dışından oluk oluk döviz getirme heyecanına kapılmaz. Hatırlayınız: Bankalar, iş yaptıkları ülkedeki sosyolojik-siyasal-düşünsel iklimi yakından takip eder, müşterilerin satın alma davranışlarını sürekli izler; “bedelli askerlik için kredi çeşitleri”ni sunan Türkiye’deki bankalardır. Eğer bedelli askerlik yasası yürürlüğe girMEmiş olsa ve ülkedeki insanların koşa koşa şubelerine gelMEyeceklerini gözlemleseler idi, bankalar bu tür kredi dağıtma kampanyalarına hiç başlaMAyacaktı.
Bir ülkenin büyüme kompozisyonundaki ağırlık, üretim yapısı “inşaat ile büyüme” ise, o ülkedeki bankalar da ayakta kalabilmek, kâr elde etmeyi sürdürmek için, müteahhitlerin düzenine ayak uydurmak, yeri geldiğinde onlara liderlik de etmek zorundadır. Türkiye’de onyıllar boyunca süren düzen, buydu. Dolar/TL kurundaki yükselişin ekonomide yarattığı depremlerden sonra gelinen vaziyet ortada: Iskaladıkları “sanayi ile büyüme”nin kıymetini anlayanlar, zırıl zırıl ağlıyor; hem müteahhitler, hem bankalar.
Türkiye ekonomisi, ihracat yapmak için çok yüksek miktarda ithalat yapmaya eroinman gibi bağımlı bir ülke. Muhasebecilik iyi bir meslektir. Rakamların büyüsüne kapılmamak, daima kompozisyonun bileşenlerini incelemek gerekir. “Supplement” kullanarak vücut geliştirmeye uğraşan kişiler ile, düzenli antrenman yaparak vücut geliştirmeye uğraşan kişilerin “rakamsal testleri” aynı sonucu verebilir, dikkatli olmalısınız.
elinize sağlık hocam...blogunuz ufkumuzu açıyor, teşekkür ederim...
YanıtlaSilHocam.. Herseye muktedir, bilim, ilim, sosyolji, siyaset, egitim, antropoloji, turizm, tarim, iktisat, tip, ve buna Benzer bilimum herseyi cok iyi bilen Sayin Cumhurbaskanimiz sizi de cok yakindan ilgilendiren müthis bir aciklama yapmis..
YanıtlaSilAynen asahidaki gibi..
"""Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, girişimcilerimize yüksek faizle değil düşük faizle kredi imkanı verilmesi gerektiğini ifade ederek, “Bu verildiği anda girişimci daha yatırım yapacak. Bu yatırım istihdamı getirecek, üretim farklı hallere gelecek. Temel bir ilke söyleyeyim, akademisyenlerle çatışmaya girebilirim ama o ayrı. Onlar ispat etmeden konuşuyorlar. Biz ispat ile konuşuyoruz. Biz faizi aşağı çektik faizi azaltınca enflasyon da düştü. Bir ilke söylüyorum faiz sebep enflasyon neticedir. Bilmeleri ve öğrenmeleri lazım. Ben damdan düşen adamım, onlar sayfa arasından konuşuyor ama bunu yaşayanlar bunun böyle olduğunu gayet iyi biliyorlar” demis """
Hocam ben sahsen artik bu aciklamadan sonra sizin blogunuzu takip etmekten vazgeciyorum.. Haberiniz olsun..
Siz okuduktan sonra bir daha iktisat ve ekonomi konusunda yazmayi düsünüyormusunuz?
Erdoğan, acaba oluk oluk sıcak para akmasaydı faizler düşer miydi. ikincisi düşük kurlara dayalı olarak ithalatı patlatmasaydın acaba enflasyon düşer miydi?. bu soruların cevaplarını bizler gayet iyi biliyoruz ancak her şeyi bilen sayın Erdoğan nasıl bilemez şaşırtıcı değil mi!!!..
SilDoğru söylemiş faiz artırırsan enflasyon düşer, faiz düşürürsen de enflasyon çıkar. dengede tutmak içinde arz ve talep dengesi olması lazım. Eğer arz talebe yetişmiyor ise fiyat çıkar ve tam tersi arz talepten fazla ise fiyatlar düşer. Bunun için ithalat ile beslenen ekonomi ve sıcak para ile dönmeye çalışan finans hiçbir zaman dediğiniz gibi olmaz sonuçta dışarı bağlı kaldığınızda kontrol sizden çıkar.
SilCumhurbaşkanının dediği dünyaya para dağıtılınca ucuz bedava para diyelim buna kredi imkanları kolaylaşmıştı ama şimdi paralar geri isteyince mecbur faizler çıkıyor çünkü o parayı getirmek için daha fazla para istiyorlar sizden. yani sebep sonuç kendi politikaları yada yanlışları diyelim.
Madem ekonomide faiz düşünce enflasyonda düşüyor düşürsün ozaman vergileri bakalım maaşları giderleri nasıl karşılayacaklar hep beraber görelim ekonomi canlanır yatırım artar kendisi yapsın kimse kimsenin elini tutmuyor.
Adsız 22 ekim 2018 16:30, Türkiye'de 24 ocak 1980 kararları esasen 12 eylül 1980 askeri darbesi sonrasında uygulanmaya başlamıştır. yani biraz da gayri ihtiyari olarak neo liberal politikalara geçiş yaptırılmıştır. dolayısıyla türkiye ekonomisi kesinlikle dış ekonomik rekabete hazır değildi. sanayi prodüktivite kapasitesi düşük idi. zira daha iç piyasasının talebini karşılamakta zorlanan bir üretim gücü vardı ve arz açığı olan bir ekonomik yapısallığı vardı. yeterli sermaye birikimi yoktu. özellikle serbest faiz uygulamasıyla çok dar kesimde toplanmış olan tasarruflar fahiş faizlerle sermaye birikimi kıt üretici kesimlere kullandırıldı. üretici kesimler üretti istihdam yarattı kar elde etti ancak bu değerlerin büyük kısmını faizler üzerinden dar elit kesime aktarmak zorunda kaldı ve dolayısıyla da kobilerde ciddi bir sermaye birikimi olmadı ki zaten bu yüzden ekonomideki işletmelerin içerisinde kobi oranı çok yüksektir. büyük ölçekli işletme sayımız çok azdır. ayrıca söz konusu süreçte kambiyo rejimini de hızla regülatif olmaktan çıkarıp deregülatif hale getirince türk lirası konvertibl yapılınca ve finansal piyasa derinliğimiz az olunca spekülatif ataklara fazlasıyla açık hale geldik. çünkü tasarrufu kıt bir ülkenin finansal piyasalarının yeterli derinliği olamaz. ayrıca finansal piyasalarına ve borsasına da dışa açılmayla beraber tasarruf fazlası olan dış piyasa oyuncuları egemen olmaya başlar. aslında dışa açılma kademeli yapılabilirdi. hızlı entegre olma isteği maalesef ciddi bağımlılık yarattı. 1989 32 sayılı kararla sermaye hareketleri serbestliği sağlandı. üretimi düşük ve buna paralel olarak yüksek enflasyonlu olan türkiyede doğal olarak faizler de yüksek olunca sabit sermaye yatırımları yerine sıcak para dediğimiz spekülatif karakterli sermaye akımları yoğunlaştı. bu sıcak sermaye hem döviz hacmini bollaştırıp suni kur düşüşü yarattı hem de nispeten ucuz ithalatı getirerek ithalatı teşvik eder hale getirdi piyasamızı. ve giderek üretimdeki yerli girdi hacmi gerilerken dış girdi hacmi arttı. ilk başlarda özellikle 1983-1988 arasında kaynak bolluğu yarattı 24 ocak kararları ancak dışa bağımlılık hacminin artmaya başlaması nedeniyle döviz girişlerine endekslenen bir bütçe açığı finansmanı cari açık finansmanı yapısı oluştu. türkiye giderek kamu açığının ve cari açığının finansmanını uluslar arası sermaye akımlarının üzerine oturtmaya başladı. böylece borçlanma ekonomisi dediğimiz bir iktisadi taban oluşumu ortaya çıktı. kısacası bir ekonomi önce iç piyasaya üretiminde fazla yani arz fazlası oluşturabiliyorsa dış rekabete açık olmalıyım demelidir. önce içeride makro iktisadi dengelerini güçlü ve istikrarlı hale getirmeyi başarmalı sonra liberalleşmeli ve bunu da hızlı değil kademeli olarak yapmalıdır. önce sanayileşme ve sanayi toplumu olmalı sonra liberalleşmelidir. maalesef biz tam tersini yaptık. önce liberalleşme sonra sanayileşmek gibi ancak 3.dünya ülkelerinde ve toplumlarında görülebilecek bir karara imzamızı attık. hocam özür dileyerek arkadaşımıza kendimce cevap vermek istedim. saygılar sunuyorum sayın hocam. hatam varsa lütfen düzeltiniz.
YanıtlaSilLütfen komiklik yapmaya çalıştığımı düşünmeyiniz:
YanıtlaSilSizce, Sherlock Holmes, "Cemal Kaşıkçı olayı"nı çözebilir mi?
Herseyi ile acikta olan bir olayi cözmek icin uzman olmaya gerek var mi.? Yersiz bir soru.
SilMahfi hocam merhaba gmail adresinizi kullaniyormusunuz yoksa bir mail adresi vereyim takip etmeyeyim de insanlar sinir olsunlar diyemi o adresi yayınlıyorsunuz merak ettim.
YanıtlaSilHocam mevcut siyasi koşullarda ithal ikameci teşvik hedefine nasıl ulaşabilirki? Koç Holding Altay tankını. üretmesine rağmen siparişi alamadı, milgem ihalesini kazanmasına rağmen ihale iptal edilip başkasına verildi. Nihayetinde krndi içerisinde adil bir rekabet ortamı oluşmamış bir piyasada teşvik politik baskı grubunun hanesine kar, kamu hanesinede zarar yazılmazmı?
YanıtlaSilnuricomez , çünkü türkiyenin kontrolü bizden ziyade küresel sermayededir.. özellikle küresel sermayenin büyük iki ayağının türkiye üzerindeki çatışması derinleşmiştir. ancak Britanya hanedanlığının en büyük temsilcisi koç gurubunun bu siparişi almasına izin vermedi. koç gurubunun diğer büyük sermaye ile girift ilişkilerini bildiğinden altay tankı siprişi almasını hükümet üzerinden engelledi.
Silsayın hocam, reel sektör ekonomisinde işletmeler ''bilanço resesyonu'' yaşıyor mudur?. saygılar.
YanıtlaSil😓
YanıtlaSilHocam konuyla ilgisiz olacak ama sizin miktar teorisiyle ilgili yazinizi okudum. Bu teoriye gore fiyatlar para arzinin bir fonksiyonu. Yani kisa vadede para arzi artarsa fiyatlar genel seviyesi de artiyor. Bu para arzi sadece harcadigimiz para degil bankalardaki para da buna dahil deniliyor makalede. Sorularim şunlar Hocam:
YanıtlaSil1)Eger benim harcama aliskanligim degismediyse (bu teoriye gore kisa vadede degismiyor), yani piyasada artan para miktari "enflasyonist sebeplerle mecburen basilan para" ise enflasyon arttigi icin para arzi artmistir. Turkiyedeki durum da boyle sanirim. Ama bu teorinin tersi degil mi?
2) Eger herhangi bir fiyat baskısı yokken para arzi artti ise artan para toplumun harcama alışkanlığına gore enflasyonu yukseltecek veya değiştirmeyecek;
2.a) Ornegin harcama alışkanligi olmayan toplumda fazla para bankalara gidecek, tasarruflar artacak, faizler dusecek ama enflasyonla ilgili yükselme beklentisi olmadigi icin dusuk faize ragmen paralar bankalarda kalacak, fiyatlar degismeyecek. Bu da teoriye ters degil mi?
2.b) Harcamaya megilli bir toplumda fazla olan para harcanacak, dolayısıyla enflasyonist bir ortam olusacak. Faizler yukselecek, bir sure sonra maliyetler yukselecek, bu tekrar enflasyonu yukseltecek. Bu teoriye uygun zannederim?
2.c) Eger toplum fazla paranin bir kismini harcayıp bir kismini bankalara yatirirsa, bir yandan enf. olusurken bir yandan faizler dusecek. Bu ikili bir noktadan sonra birbirini dengeleyecek ve yine ayni seviyelere donecekler. Bu da teoriye ters degil mi?
Hocam Paul Romer abimizin içsel büyüme teorisini açıklar mısınız? Cevap yorumda olamayacak kadar değerli ise konu hakkında bir yazı güzel olacaktır.
YanıtlaSilBu endojen teoriyi Türkiyede pratize edilmesini önerir misiniz?
Çok yaşayın hocam. Bildiklerinizi bize öğretin.
YanıtlaSilGuney kore de korumacilik yontemi uygulanmis midir ?
YanıtlaSilÇin ekonomisinin özellikle 3.çeyrek büyümesi son 10 yılın en düşük gelen büyümesi oldu. çin ekonomisi en son 2008 krizi döneminde beklentilerin altında kalan büyüme göstermişti. ayrıca dikkati çeken bir başka husus ise çinde 2009 sonrasında şirketlerin hızlanarak artan borçlanma hacimleridir. özellikle de dolar cinsinden ciddi borçlanma yaptıkları görülmektedir. tabi bunda küresel kriz sonrası dış talebe bağımlılığı çok fazla olan büyüme yapısını biraz çeşitlendirerek iç talebi kamçılamak için yuanı biraz revalüe etmelerinin de etkisi vardır. ayrıca kredi kanallarını genleştirerek de biraz borçlanmayı teşvik etmiş de oldular. ancak kredi dozunu kaçırdıkları ve finansal kaldıraca biraz fazla yüklendikleri de aşikardır. fakat çinde gerek sabit sermaye yatırımları ki çin ekonomisinin temel ve büyük motorudur; %5 lik bir gerileme yaşamış. ayrıca perakende satışlarıyla hane halkları harcamaları tarafında da %15 lik artış ortalamaları %9 a doğru gerileme yaşamış. çin ekonomisinde yavaşlama emaresi güçleniyor gibi. ancak çinin en büyük gücü tasarruflarının yüksek olması ve borçluluğunun da üzerinde bir tasarruf stokunun olmasıdır. ancak çin gibi bir ekonomi için yani dünyanın neredeyse üretim üssü haline gelmiş ekonomisinin büyüme ivmesini %6 altına düşürmesi demek çin için değil ama bizim gibi sermaye akımlarına çok bağımlı ekonomiler için ciddi bir sorundur. ayrıca çinde son dönemde yaşanmaya başlayan borsa düşüş trendleri de bizim gibi ekonomiler için risk algısının güçlenmesi anlamına gelebilir. bugün iran ambargosunun başlangıcının hemen arifesinde bile brent petrol/varil fiyatı 80 doların üzerinde tutunamıyor. çünkü galiba çindeki yavaşlama belirtilerinin güçlenmesi petrol talebini aşağıya çekmesi beklentisi doğuruyor ve petrol fiyat 80 dolar civarlarında şimdilik hafifçe dalgalı seyir izliyor. küresel ticaret savaşlarının yoğunlaşması korkusu çinin iç pazara dayalı büyüme reflekslerini güçlendirebilir ki bu durumda kredi kanallarını özellikle de tüketici kredilerini artırabilir. cari fazlasını azaltarak yine yeniden %6 nın daha üzerlerinde büyüme ivmesi yakalamak isteyecektir. zaten çin için %6 ve altı büyüme bir nevi patinaj anlamına gelir zira %10 luk büyüme trendlerine alışık bir ekonomi olması hasediyle!. ama gelişmekte olan ekonomiler için çin konusu da hayli önemli görünüyor değil mi hocam?. fikriniz nedir hocam yanılıyorsam eğer lütfen düzeltiniz. iyi çalışmalar.
YanıtlaSilnaçizane türkiye ekonomisinin %100 olmamakla beraber ciddi derecede 97 asya krizine benzer bir kriz yaşayacağı kanaatindeyim. şirketlerin bilanço resesyonuna yakalanmış görünmeleri kur yükselişleri, artan enflasyon, aşırı inşaata dayalı optimal olmaktan fazlasıyla uzak sermaye mobilizasyonları nedeniyle Tayland örneğinde bir krize girme olasılığının yüksek olduğunu düşünüyorum. önce stagflasyon sonra ise hızla slumpflasyona doğru gidiş emareleri güçlenmiş durumdadır ve üstelik daha da kötüsü sanki küresel konjonktür de 2008 sonrasındaki gibi teğet geçilmesini mümkün kılmayacak şekilde bozuluyor. mahfi bey katılır mısınız bu düşünceme yoksa çok mu karamsarım?. saygılar..
YanıtlaSilHocam Merhaba,
YanıtlaSilİlginç bir yazı kaleme aldınız, her zaman uygulanan fakat adı konmayan bir ekonomi yönetim uygulaması. Turkiye gibi potansiyeli yüksek bir ülkede üretimi zorlamayacak bir kur değeri yakalanırsa korumalar optimum seviyeye indirilebilinir. Kur rekabetçi olmazsa koruma kaçınılmaz olur.
Tarih Bilgimi geliştirmek adına okumalar yapmak istiyorum özellikle Osmanlı’nın son döneminden başlayıp günümüze kadarki süreci anlatan dili de sade olan bir kitap arıyorum. Türk siyasal hayatı ile ilgili sade ve anlayabileceğim kitaplar önerirseniz çok sevinirim.
YanıtlaSilMahfi bey
YanıtlaSilAtilla Yeşilada'yı tanıyor musunuz? Sizce, mesleğinde uzman biri mi?
YouTube videolarını izlediğimde, tespitleri ve uyarıları sizin yazılarınızla örtüşüyor. (Ki örtüşmese de, nitelikli bir ekonomist sanki.)
Mahfi bey siteyi çok boşladınız. Lütfen bizi yalnız bırakmayın. Başka kimsemiz kalmadı!
YanıtlaSil2023 te Süper Gücüz
YanıtlaSilSuper guclu elektrik supurgesi gibi birsey yani, her seyi emer, saraya aktarir.
SilHocam alakalı olmasada bir şey sormak istiyorum. Şimdiden teşekkürler. Son bir kaç gündür Cds verisine Ulaşmak pek mümkün olmuyor. Acaba bu verinin sunulmamasi bir manipülasyon mudur?
YanıtlaSilHocam, enflasyonla topyekün mücadele faaliyetleri enflasyonu düşürecek mi sizce?? Bizim burda ( Antalya) hiç bit üründe yüzde 10 luk bir indirim olmadı aksine dün itibariyle gıda fiyatlarına zam gelmiş. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?!
YanıtlaSillahana tursusuna da zam gelmis bu arada
Sil25 ekim PPK'yı beklerken;
YanıtlaSilSon PPK Toplantısından bu yana geçen sürede yatırımcı kuruluşların enflasyon görünümüne ilişkin olumsuz görüşlerinin devam ettiği dikkat çekmektedir. Kuruluşlar tarafından enflasyon görünümündeki bozulmaya ilişkin öne çıkarılan unsurlar; çekirdek enflasyon ve ÜFE’nin yüksek seviyesi, enflasyondaki katılık ile beklentiler ve fiyatlama davranışındaki bozulma şeklinde sıralanmaktadır. Öte yandan raporlarda, YEP’teki enflasyon patikasının görece gerçekçi bulunduğu, Enflasyonla Topyekün Mücadele Kampanyasının ise geçici ve mikro seviye bir önlem olarak değerlendirildiği görülmüştür. Eylül ayı enflasyon verisi sonrasında enflasyon beklentileri hızla yukarı yönlü güncellenirken, kuruluşlar, genel olarak enflasyonun 2018’i yüzde 20’nin oldukça üzerinde kapattıktan sonra 2019’un ilk çeyreğinde zirveye ulaşacağını düşünmektedir.
Para politikasına yönelik olarak, Eylül ayı enflasyon verisi sonrasında enflasyon oranı ile politika faiz oranı arasındaki farkın yeniden kapanmasına dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte, TCMB’nin 25 Ekim’de faiz kararını alırken sadece yüksek enflasyonu değil, döviz kurundaki son dönemdeki istikrarı ve ekonomik yavaşlamayı da göz önüne alacağı genel kabul görmektedir. Bu nedenle, kuruluşların büyük bir kısmı TCMB’nin bekle-gör stratejisini izleyerek 25 Ekim’de politika faiz oranında herhangi bir değişiklik yapmayacağını beklemektedir.
Ne olacağını yazayım: PPK'da 50 baz puan civarında faiz indirilecek. Daha sonra ayın 3'ünde enflasyon geçen aydan düşük açıklanacak ve halka "gördünüz mü, cumhurbaşkanımız haklıymış, faiz düşürülünce enflasyon da düştü" denecek. Necip milletimiz her zamanki gibi bunu da yutacak. Enflasyon açıklama gününe kadar MB dövizi baskılayabildiği kadar baskılayacak. Daha sonra dolar yükselişe geçince de "dış güçler" söylemi devreye girecek. "Hem faiz, hem enflasyon düşünce bizi çekemeyen dış güçler tekrar saldırıya geçti" denecek....
SilKim ne derse desin Türkiye Barbaros Şansalın dediği gibi b.kunda boğulacak. Tahminlerden daha ağır ve acılı bir 10-15 yıl geçecek. Ekonominin üretme gücü yok edilmiş, borç dağının haddi hesabı yok(belediyelerin borçlarına devlet garantör ve miktar gizleniyor.), Eğitim sistemi çağdışı hatta ortaçağ ayarında, hukuk sistemi güvenilmez ve hırsızları korur bir hale dönmüş. Öyle bir iki yılda toplanma beklemeyin. Beyin göçü boşuna değil kafası çalışan ömrümü bu b.k çukurunda harcamayayım diye gidiyor. Bu durumda hala bu yönetime oy verenler gaflet-dalalet ve hıyanet içindeler.
YanıtlaSilher toplum hak ettiği şekilde yönetilir sözü çok doğrudur. biz nasılsak bizi yönetenler de öyledir. biz sadaka istiyoruz yöneticiler sadaka dağıtıyorlar. tüketim istiyoruz bol bol dünyadan borçlanıp tükettiriyorlar. hala yolu köprüyü bir yatırım bir gelişmişlik olarak algılıyorlar. kısacası bu toplum daha da beter dönemleri hak ediyor.
SilDaha beter döneme hic bu kadar yaklasmadik.
SilHocam şöyle bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Bir ürünün değerini belirleyen bazı değişmez kalemler vardır. Hammadde, enerji ve ıs gücü giderleri ve teknoloji. Bunun yanında tabi üretim sürecini kapsayan diğer giderler de mevcuttur. Ancak burada üretilen mali fiyatlaysan temel unsur hammadde birim emek zamandaki üretim hacmi(teknoloji) enerji ve vergiler. Bütün bu kalemlerin her birinde bir düzenleme ve planlama olmadığı müddetçe yapılacak üretimin dış piyasada pazar bulması imkansız. Ve bildiğimiz gibi hammadde fakiri bir ülkede yaşıyoruz. Bu noktada master plan ne olmalı?
YanıtlaSilSayın Eğilmez,
YanıtlaSilAylar önce twitter'da şunu yazmıştınız: "Rezil etmediğimiz bir tek istifa kavramı kalmıştı, onu da rezil ettik."
İşte, size haber:
"MHP'nin Mart 2019'da yapılacak yerel seçimlerde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Melih Gökçek'i düşündüğü ileri sürüldü."
https://tr.sputniknews.com/turkiye/201810241035810903-mhp-ankara-melih-gokcek/
Daha neler göreceksiniz. Kücük dilinizi yutacaksiniz. Bu millet zokayi yine yiyecek.
SilSon zamanlarsa sizi rüyamda çok sık görmeye başladım.
YanıtlaSilHer rüyamda, siyasete giriyordunuz. Hepsinde, farklı farklı kampanya yürütüyordunuz.
Ve uyanmama yakın hep şunu söylüyordunuz, 'Siyasete girdiğimi, anca rüyanızda görürsünüz.'
Sitenize üye olan kişi sayısı 30,218,960 olmuş (ve artıyor).
YanıtlaSilBu çok önemli bir sayı!
Siyasete girmeyi düşünmeniz için çok ciddi bir veri!
Aga o sayi üye sayisi degil. Takip sayisi.
SilDeğerli yazılarınız için teşekkürler.
YanıtlaSil