Küresel Krizin Neresindeyiz?

Çeşitli olay veya yaklaşımların bileşiminin yarattığı durum veya ortama konjonktür deniyor. Hemen her alanda kullanılan bir kelime konjonktür. Siyasal konjonktür dediğimiz zaman siyasal yaklaşımların ve olayların, ekonomik konjonktür dediğimiz zaman da ekonomik yaklaşım ve olayların bileşiminin ortaya koyduğu çerçeveyi kastediyoruz demektir.

Ekonomide yaşanan iyileşme ve kötüleşmelerin yarattığı yukarı ve aşağı yönlü dalgalanmalara konjonktür dalgaları diyoruz. Ekonomik durumu belirleyen büyüme, işsizlik, enflasyon, bütçe açığı, cari açık, borçlar, krediler gibi pek çok gösterge söz konusu. Bunlar içinde ekonomik konjonktür dalgalanmalarını bize en net gösterecek olanı ise büyüme. Büyüme bir ekonomideki göstergelerin neredeyse hepsinin gelip özetlendiği bir gösterge. O nedenle ekonomik konjonktür denildiğinde genellikle büyümeye bakılıyor.

Aşağıdaki şekil bir konjonktür grafiğini gösteriyor. 


Şekle göre 1 ile 5. yıllar arasında konjonktür çıkış yönündeymiş ve 5. yılda konjonktür dalgası tepe noktaya ulaşmış. Ardından bu kez konjonktür tersine dönmüş ve ekonomi inişe geçmiş. 5 ile 10. yıllar arasında bu kez iniş dönemi yaşanmış ve 10. yılda konjonktür dalgası dip yapmış. Ardından tekrar çıkış başlamış.

Ekonomi, bu tür bir dalgalanmalar görünümünde gider. İnişler ve çıkışlar yaşanır. Bir başka ifadeyle ekonomide sürekli çıkış ya da sürekli düşüş olmaz.

Şimdi bu şekli dünyanın büyüme trendine göre grafiğe dönüştürelim (grafiğin hazırlanmasında IMF, WEO Database, April 2017’de yer alan verileri kullandım.)  


2000 – 2001 yılları dünyada ekonomik konjonktürün inişte olduğu dönemi gösteriyor. Sonraki yıllarda çeşitli inişler ve çıkışlar olsa da 2008 yılına kadar gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) ciddi bir çıkış içinde olduğu görülebiliyor. 2008’de küresel sistemin tümünde bir dip görünümü var. Gelişmiş ülkeler eksi 4 dolayında bir ortalama büyüme yani resesyon yaşarken GOÜ’ler yüzde 2 – 3 aralığında bir pozitif büyümeyi sürdürmeyi ve böylece de dünya ortalamasını sıfır dolayında tutmayı başarmış görünüyor.

2010’dan sonra konjonktür dalgası çıkışa dönmüş ve dünya ekonomileri toparlanma yoluna girmiş görünüyor. Yine iniş ve çıkışlar yaşanmış olsa da 2016’dan başlayan bir çıkış trendi dikkat çekiyor.

Bu grafiğe bakarak konjonktürün yeniden yükseliş dalgasını yakaladığını söylemek biraz erken bir tespit olsa da doğru olur. Bütün mesele bu çıkışın sürdürülebilir olup olmadığında düğümleniyor. Bundan kimse tam olarak emin değil. O nedenledir ki para arzını artırarak bu düzeye gelmeyi başaran merkez bankları (Fed, BOE, ECB ve BOJ) ne faiz artırımında ne de bilanço küçültmede aceleci davranmıyorlar. Sanırım bu aşamada aceleci davranmamanın yanında bu dörtlünün birbiriyle koordineli olarak çalışıp karar alması da çok önemli olacak. Hepsi aynı zamanda faiz artırımına giderse ya da hep birlikte bilanço küçültmeye girerlerse kendimizi bir anda konjonktür dağının dibinde bulabiliriz. Yaşanan krizin bu konularda eğitici olduğunu ve dolayısıyla koordinasyonun sağlanacağını düşünüyorum.  

Böyle bir konjonktürde Türkiye’nin görünümüne de bakmakta yarar var. Aşağıdaki grafik 2000’den 2017’ye kadar Türkiye’nin ekonomik büyümesini gösteriyor (yeni seri GSYH ile büyüme.)


Grafiğe bakıldığında, Türkiye ekonomisinin, 2000 yılından bu yana iki kez (eksi büyümeyle) dip yaptığı görülüyor. İlki, 2001 kriziyle yaşanmış, ikincisi de 2008’de başlayan küresel krizin etkisiyle 2009 yılında yaşanmış görünüyor. Grafik, iddiaların aksine, Türkiye ekonomisinin, küresel krizden ciddi biçimde etkilenmiş olduğunu ortaya koyuyor. Çöküşün ardından tıpkı dünya ekonomileri gibi baz etkisiyle hızlı bir büyüme artışı yaşamış olsa da ardından gelen yıllarda Türkiye ekonomisi, dünyadan farklı olarak oldukça fazla inişler ve çıkışlarla karşılaşmış.

Buna karşılık 2017 yılının ilk çeyreğinde bütün dünyada başlayan olumlu toparlanmaya ek olarak alınan genişleyici maliye politikası önlemleri ekonomi üzerinde etkili olmuş ve ekonomi yeniden yüksek oranlı büyüme patikasına dönüşe geçmiş görünüyor. İlk çeyrekteki yüksek büyüme oranının devam edip etmeyeceği ve eğer devam edecekse bunun cari açık ve bütçe açığında yaşanacak bozulmayla sağlanıp sağlanmayacağını önümüzdeki dönemlerde göreceğiz.



Yorumlar

  1. hocam dünya geneline paralel Türkiye'nin büyüme grafiği için satın alma gücü açısından da aynı şeyleri söyleyebilir miyiz? Yani büyüme oranları ile satın alma gücü arasında aynı paralellik var mı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben arkadaşa cevap vermeye çalışayım. Bununla ilgili hocanın bir makalesi var.
      http://www.mahfiegilmez.com/2012/05/satnalma-gucu-paritesi-nedir.html

      Sil
  2. Ülkede yönetim değil halk sorunu var. Gördüğünü ve yaşadığını anlamaktan, değerlendirmekten aciz bu halkla her kriz teğet geçer.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. klasik halka tepeden bakma anlayışı, , o kadar zekisin, ancak sen de bu halktan birisin,,siyasal tercihi senin gibi değilse, hemen halk anlayışsız ve anlamaz oluyor...peki soruyorum: ne anlatın da biz anlamadık

      Sil
    2. Akıllı halk yönetimi de akıllandırır.

      Sil
    3. Adsız 13:57

      Yazdıklarımı canlı olarak kanıtlamak için bu kadar çabaya gerek yoktu.

      Sil
    4. demekki san akıllı biri değilsin, ki yönetimi akıllandıramıyorsun (eğer bu halktan biriysen tabi,ama sanmıyorum)

      Sil
    5. Montesquieu'nün ünlü sözüdür: Her toplum lâyık olduğu şekilde yönetilir." Yani halk ile yönetim birbirinden soyutlanamaz.

      Sil
    6. Hocam, o söz ne yazık ki Türkiye gibi ortadan karpuz gibi ikiye bölünmüş bir toplum için geçerli değil. %50'sine aslında bu yönetim bile çok fazlayken kalan %50 bu durumu kesinlikle haketmiyor. Gerçi o zaman da o ikinci %50 adam gibi birlik olup bu durumu engelleselerdi derseniz haklısınız demekten başka çare kalmıyor ama tüm iç ve dış faktörlerin en az 50 yıldır ilk %50'yi parlatıp ikinci %50'yi bastırmak ve bu durumu yaratmak için ellerinden gelen maddi-manevi tüm çabayı gösterdiklerini unutmayalım. Buna rağmen halen tam başarılı olamadılar.

      Sil
    7. Tartışmaya iktisadi bir analojiyle katkıda bulunmak isterim.monopol piyasalarda tüketicinin seçim şansı olmadığı için tek üreticinin malına ya da hizmetine razı gelmek durumunda kalır.oysa rekabetin olduğu piyasalarda üretici malını ya da hizmetini tüketiciye beğendirme kaygısıyla tüketicinin taleplerine cevap vermeye çalışarak kaliteyi sürekli yükseltmeye çalışır.devletin bir çok konuda tekel olduğu göz önünde bulundurulursa ( hele bizim gibi toplumlarda devlet erkanına üstün insan muamelesi yapılırsa) halk taleplerini duyuracak bir muhattap bulmayı unutmalı ( hatta mevcut yönetimi eleştirdiği için nankörlükle suçlanıp bastırılabilir) . Eleştirenin kimliğinden siyasi tercihinden bağımsız bir cevap verilmesi gerekirken kimlik politikasını benimsemiş kimseler bu şucu ondan böyle yapıyor ya da bizi kıskanıyorlar ondan huzursuzluk çıkarmaya çalışıyorlar diye kendilerini aklamaya çalışıyorlar. Piyasalarda rekabeti gözetmek için kurulan rekabet kurumuna paralel devlet dairelerine de hizmet standartları getirildi( AB entagrasyon süreci nedeniyle) . malından ya da hizmetinden memnun kalmadığınız şirketi tercih etmezsiniz aynı şekilde yönetiminden memnun kalmadığınız partiye oy vermezsiniz ama temel hak ve hürriyetlerin kısıtlandığı yok sayıldığı , demokrasinin temeli olan kuvvetler ayrılığının ihlal edildiği bir ortamda azınlık haklarına saygı gösterilmesini beklemek saçma olur. Demokrasi tanımının çoğunluğun dediği olur diye anlaşıldığı yerde yönetim böyle olur

      Sil
    8. " Ülkede yönetim degil Halk sorunu var. Gördügünü ve yasadigini anlamaktan, degerlendirmetkten aciz bu Halk ile her kriz teget gecer"

      Ne büyük bir söz . kutlarim arkadasi. noktasina virgülüne Kadar altina imzami atiyorum.

      Buna katilmayanlara asagida 15 yildir yöneten, yine 15 yildir yönetilen "Halk"in durumunu sunuyorum

      Ilisiginde ise örnek, baska yönetenlerin ve Halklarin durumunu görebilirsiniz.

      2009'da İstanbul'a yağmur yağdı, 31 kişi boğularak can verdi, asrın liderimiz “derenin intikamı” dedi, Kadir Topbaş daha bilimsel bi izahatta bulundu, “sprey gazları ozonu deliyor, buzullar eriyor, bu yağışlar ondan” dedi.
      *
      (Manhattan feribotu süratini ayarlayamadı, iskeleye çarptı. 60 yolcu yaralandı, 129 yolcu New York Belediyesi'ni mahkemeye verdi. Omuriliği zedelenen, felç olan biri, 23 milyon dolar tazminat kazandı. Şimdilik toplam 52 milyon dolar tazminat ödendi, 42 dava sürüyor.)
      *
      Ankara'ya yağmur yağdı, denizi olmayan şehirde dalgıçlar insan çıkardı, Melih Gökçek vatandaşa tavsiyede bulundu, “sele uykuda yakalanmayın, üst kat komşunuzda kalın” dedi.
      *
      (Boston belediyesi, evinin önünde biriken karları temizlemediği için, ABD dışişleri bakanı John Kerry'ye para cezası kesti. ABD'de her kış milyonlarca dolarlık “buzda kaydım düştüm, kalçamı kırdım, bunun sorumlusu önlem almayan yetkililerdir” davası açılıyor.)
      *
      Balkan harbinden kalma ilkel vagonları “hızlı tren” yaptılar, ilk virajda 41 kişi sizlere ömür… TCDD genel müdürvekili “her şey Allah'tan” dedi. Akp milletvekili “kem gözlerin nazarı” dedi. Asrın liderimiz “bu bölgede 1950'den beri kaza oluyor” dedi. Binali bey ulaştırma bakanıydı, “niye istifa edeyim, treni ben mi kullanıyorum” dedi.
      *
      (Asfalttaki çukurlar nedeniyle Londra belediyesine açılan dava sayısında yüzde 40 artış oldu. Aracı zarar gören mahkemeye gidiyor.)
      *
      Boğaz köprülerindeki tamirat İstanbul trafiğini felç etti, karayolları genel müdürü çözüm önerisinde bulundu, “tatil imkanı olan İstanbullular İstanbul'u terkederse, İstanbullular rahat eder” dedi.
      *
      (Düsseldorf belediyesi, metro inşaatının gürültüsü ve görüntü kirliliği nedeniyle çevredeki 150 esnafa bir milyon euro tazminat ödedi.)
      *
      Soma'da 301 madencimiz katledildi, “fıtrat” denildi.
      *
      (Florida'da bir kadın Starbucks'tan kahve aldı, bardağın kapağı çıktı, kadının eli yandı, 100 bin dolar tazminat ödendi. Mahkeme “15 bin dolar tedavi masrafı için, 85 bin dolar yaşadığı acı için” dedi.)
      *
      Memleketi keneler sardı, Kırım Kongo kanamalı ateşinden ölen ölene… Sağlık bakanımız “pantolon paçalarını çoraba sokun” dedi.
      *
      (Malaga belediyesi, yoğun trafik nedeniyle kilisedeki düğününe bir saat geç kalan geline, üç bin euro manevi tazminat ödedi.)
      *
      Söndürmeyi beceremediler, Antalya Manavgat bir hafta yandı kardeşim, şehir büyüklüğünde alan kül oldu. Orman genel müdür yardımcısı “tek iyi tarafı ormanlarımızda kene kalmadı” dedi.
      *
      (Madrid belediyesi, bir apartman inşaatının gürültüsünden rahatsız olan komşu apartmanlara, daha az gürültü çıkaran makineler kullanılmadığı ve yeterli denetim yapılmadığı için 10 bin euro tazminat ödedi.)
      *
      Afrika uçuşlarında yeterli önlem alınmadığı için Ebola virüsünün Türkiye'ye bulaştığı ortaya çıktı, THY genel müdürü yüreğimize su serpti, “Ebola aslında göründüğü kadar kötü bir şey değil, Allah göstermesin bulaşınca öldürüyor” dedi.
      *
      (Japonya'nın Okinawa şehrinde yaşayanlar, şehirdeki Amerikan hava üssünün gürültüsü nedeniyle dava açtı, uçakların ses seviyesi yüzünden “sabır sınırının aşıldığı” gerekçesiyle, 22 bin kişiye 268 milyon dolar tazminat ödendi.)

      Sil
    9. Tuzla tersanesinde kurtarma filikasını kum torbaları yerine işçileri oturtarak denediler, işçileri filikaya doldurup tankerin arkasından denize attılar, üçü boğuldu. “Filika Çin malıydı, camı kırıldı, Çinlilerin hatası” dediler.
      İş kazalarında, işçi ölümlerinde “dünya rekoru” kırdık, ekonomi bakanı “iş kazaları medeniyet göstergesidir” dedi.
      Yandaş müteahhitin inşaatında asansör çakıldı, 10 işçi pisi pisine hayatını kaybetti, Ahmet Kiziroğlu “şehit hükmündedirler” dedi.
      *
      (Taaa 1931 senesinde yapılan 102 katlı 381 metre yüksekliğindeki 74 asansörlü Empire State gökdeleninde kaç işçi öldü biliyor musunuz? Beş işçi öldü. Bina üç katı büyüklüğünde, çalışan işçi sayısı dört katı, taaa 83 sene önceki teknik imkanlar, can kaybı yarı yarıya azdı. Taaa 1887 senesinde üç bin işçi tarafından inşa edilen 300 metre yüksekliğindeki Eyfel Kulesi'nde kaç işçi hayatını kaybetti biliyor musunuz? Sıfır… Ölen işçi olmadı. Eyfel Kulesi her yedi senede bir boyanır, her defasında 60 ton boya, bin 500 fırça, beş bin zımpara kağıdı, bin 500 işçi tulumu tüketilir. 130 senedir boyanıyor, 130 senedir kaç işçi hayatını kaybetti? Sıfır… Ölen işçi olmadı. İstiklal Savaşı'nda, İnönü, Sakarya, Büyük Taarruz, 10 bin 500 şehit verdik. Akp döneminde ihmaller ve sorumsuzluklar yüzünden pisi pisine hayatını kaybeden işçi sayısı, şimdilik 15 binden fazla.)
      *
      “Nükleer santral patlarsa ne olacak” diye sordular, asrın liderimiz “ha nükleer santral kurmuşsun, ha evine mutfak tüpü bağlatmışsın, riski aynı” dedi. Enerji bakanı daha şık izah etti, “ABD'de yapılan araştırmaya göre, bekarların ölüm oranı nükleer santral kazalarında ölenlerden daha yüksek, bekarlık nükleer santrallardan daha tehlikeli” dedi.
      *
      (ABD'de iki yıl içinde üç ayrı evde üç çocuğun üzerine şifonyer devrildi, çocuklar öldü, şifonyerlerin üreticisi olan İsveçli İkea firması, çocukların ailelerine 50 milyon dolar tazminat ödedi.)
      *
      Deprem oldu, Van Erciş yerlebir oldu, arama kurtarmada yetersiz kalındı, insanlarımız enkaz altında bağıra bağıra can verdi. “Yabancı ülkelerden gelen kurtarma ekiplerini niye kabul etmedik” diye sordular… Beşir Atalay “kendi potansiyelimizi görmek istedik” dedi.
      İlkokullarda süt dağıttılar, onbinlerce çocuk hastanelik oldu, milli eğitim bakanı “zehirlenme değil, süte karşı hassasiyet” dedi, Bülent Arınç “çocuklar aşırı dozdan rahatsızlanmış olabilir” dedi, Diyarbakır valisi “sütten değil, psikolojik” dedi, Sivas valisi “zehirlenme değil, süt biraz bozuk” dedi, Konya valisi “zehirlenmediler, etkilendiler” dedi, Edirne valisi “açlıktan mideleri bulanmıştır” dedi.
      Ankara'da su sıkıntısı başgösterdi, Melih Gökçek “Ankaralılar tatile çıksın, annelerini babalarını ziyaret etsinler, biraz rahatlarız” dedi.
      Emeklilerin PTT'deki maaş kuyrukları çileye döndü, kuyrukta ölenler oldu, PTT genel müdürü “maaş kuyrukları emeklilerimiz için sosyal aktivite, kendi yaşıtlarını görüyorlar, kuyrukta sohbet ediyorlar” dedi.
      Ankara'da belediye otobüsü durağa daldı, 12 insanımız öldü, sağlık bakanı “fren boşalması” dedi.

      Sil
    10. Stuttgart tren garının yenilenmesi projesi, protesto gösterilerine sebep oldu, polis kalabalığa müdahale etti, TOMA benzeri araçtan sıkılan tazyikli suyla gözünden yaralanan protestocu 120 bin euro tazminat aldı.)
      *
      Cephanelik patladı, 25 şehit verdik, orman bakanı “Hindistan'da Pakistan'da olur böyle şeyler” dedi.
      Türkiye'de Suriye'den fazla canlı bomba patladı, özellikle 2015 senesinde bombayla öldürülen sivil sayısı bir önceki seneye göre yüzde 7 bin 600 oranında arttı.
      “Canlı bombaları niye yakalayamıyorsunuz” diye sordular… Ahmet Kiziroğlu “hepsinin tek tek isim listesi elimizde ama, eylem yapmadan tutuklayamayız, Türkiye sebepsiz yere insanların tutuklanabileceği bir ülke değil” dedi.
      Kilis'te 22 kişi öldü, Kilis valisi toplumu bilgilendirdi, “bu roketlerin buraya düşüyor olması eleştiriliyor, tabii ki düşecek, havada mı kalacak, yerçekimi var” dedi.
      *
      (11 Eylül'de ikiz kuleler yıkıldı. Yaklaşık 10 bin kişi “saldırı sırasında o bölgede çalışıyordum, kül, duman ve zehirli gazlar nedeniyle sağlığımı kaybettim” diyerek dava açtı. New York belediyesi toplam 657 milyon dolar tazminat ödedi.)
      *
      Haydarpaşa Garı meşale gibi yandı, “kaynaktan” dediler.
      Karaköy iskelesi battı, “lodostan” dediler.
      İstanbul'da fabrika havaya uçtu, 20 insanımız daha gitti. İşyeri ruhsatsızdı, işçiler sigortasızdı, vergi kaçaktı, elektrik araklamaydı, bina çürüktü, “neden patladı” diye sordular, İstanbul valisi “fabrikanın kazanından” dedi.
      Ankara'da yılbaşı gecesi üniversite öğrencisi yedi gencimiz doğalgazdan can verdi, başkent doğalgaz şirketinin genel müdürü “biliyorsunuz bugün cuma namazı var, fazla soru almayalım, müsaadenizi isteyeceğiz” dedi.
      Konya'da tarikat yurdu patladı, 17 kız çocuğumuz öldü, “tüpten” dediler.
      Adana'da tarikat yurdu yandı, 11 kız çocuğumuz öldü, “kapı sıkışmış” dediler.
      *
      (Londra'da geçen ay gökdelende yangın çıktı, 80 kişi hayatını kaybetti, mahkeme devam ediyor, Kensington&Chelsea belediyesinin 50 milyon sterlin tazminat ödemesi bekleniyor.)
      *
      İstanbul büyükşehir belediyesinin bir yıllık bütçesi ne kadar biliyor musunuz?
      11 milyar dolar!
      1994'ten beri bu zihniyet yönetiyor.
      253 milyar dolar eder!
      *

      Belediyecilik bizim işimiz” diyen arkadaşların 253 milyar dolar harcadığı İstanbul'a bakıyoruz… İnsanlar sokaklarda yüzüyor, belediye otobüsleri duba olmuş, tramvay denizaltı olmadığı için gidemiyor, metro kaba dalgalı, Avrasya tüneli akvaryum.

      Sil
  3. ihracat... ihracat... ihracat!..
    Bunun icin de, endustriyel urun.
    Butun laflar bos, butun yazilar anlamsiz. Saygilarimla, Mustesarim...

    YanıtlaSil
  4. Emeğinize sağlık hocam. Fed bilanço küçültmenin görece yakın bir tarihte olacağının sinyallerini vermişti sanırım daha önce yazmış olabilirsiniz ama özellikle ABD'nin bu uygulamasının büyümeyle ilişkili olarak Türkiye'ye etkisi ne olur teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fed'in bilanço küçültmeye başlaması piyasada dolar azalmasına ve yabancı fonların bizim gibi ülkelere yönelik ilgisinin yavaş yavaş azalmasına yol açacak. Bizim döviz ihtiyacımız devam edeceğine göre biz de bu paraları tutabilmek için daha yüksek faiz vermek zorunda kalacağız.

      Sil
  5. 2008 krizinin asil nedeni kanimca gelismekte olan ulkelerden kaynakli emtia talebinin fiyatlari ucurmasiydi. Bu once en zayif aktor Abd'yi vurdu. Sonra Ab'ye sicradi. En son gelismekte olan ulkeleri sarsti. Cikista ayni sekilde once Abd'de oldu,sonra Ab toparlandi, simdi gelismekte olanlar toparlaniyor. Sonuc gene emtialarda dahada etkili yukselis ve gene Abd kaynakli daha buyuk kriz olacaktir. Bu kriz sonucu iki buyuk ihtimal goruyorum. Ilki dunya kaynaklarinin daha adil paylasildigi barisci global bir dunya veya emperyalizmin tekrar hortlayacagi savasci imparatorluklar cagina donus.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence doğaya, diğer canlılara ve insanlara saygılı bir üretim teorisi geliştirilmeli.

      Sil
  6. Bu hükümetin bir ekonomik kriz nedeniyle iktidar olduğunu ancak başka bir ekonomik kriz nedeniyle devrileceğini başka yazılarınızda okumuştum peki seçim sonuçları neden böyle Yazınız için teşekkürler hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seçim sonuçları her zaman bu gibi durumlarla bire bir ilişkilenmiyor. Seçimlerle ekonomik durum arasında mutlaka bir ilişki var ama başka unsurlar da etkiliyor seçimleri.

      Sil
    2. Serdar bey 2001de öyle bir kriz ciktiki siyasetide degistirdi anap dsp dyp tarihten silindi. Yuzde 50 ile emlak bankasindan kredi almistik yuzde 450 ile odedik dsp nin oyu yuzde 22den yuzde 1.5 düştü bunun yarattigi travma kolay unutulmuyor . Tayyip çok sansli bir dönemde geldi kemal Derviş ekonomiyi toparlamisti 2001 krizi aşan bir kriz cikarmaliki tayyip gitsin ecevit tum zamanlarin rekorunu kirdi

      Sil
    3. Kemal dervis'i de peygamber ilan edeceksiniz az kaldi. Ne mubarek adam, ne bilge kisilikmis bir duzen kurmus 20 senedir ayakta. Sonra ona buna cahil, saf dersiniz.

      Sil
    4. Kemal Dervis mi ekonomiyi toparlamis. Hadi be.

      Sil
    5. 2001 krizi tamamen Londra merkezli negatif fazlı manipülasyonlar hareketiydi. çünkü rahmetli ecevite laiklik veya sözde ATATÜRK çülük gibi kamuflajlı darbe yapamazlardı. yapılması gerekli olan finansal kriz çıkartıp ulusalcı anlayışa diz çöktürmekti, hizaya getirmekti. bunu yaptılar ama Ecevit yine de bırakmadı ve bop modeline sürekli hayır dedi. Kıbrıs-k.ırak-egedeki adalar gibi kırmızı çizgilerden vazgeçmedi. türk telekomun satışına onay vermedi bilakis 2001 de 2 milyar tl harcamayla teknolojisini yükseltmişti. yabancılara toprak satışına yönelik sınırlamaların kaldırılması tekliflerini reddetti. sonunda 3 siyasal aktörün aynı anda devreye sokulmasıyla ve hastalandırılarak tasfiye edildi. sonra da bop eşbaşkanı arkasında devasa sıcak para ile iktidara getirildi. Ecevit bop u kabul etseydi ne kriz çıkardı ne de dsp si çöküş yaşardı inanınız. bugün doların halen düşük seyretmesinde akp nin eline verilen cumhuriyeti tasfiye programını uygulamaya devam etmesinin büyük rolü bulunuyor. küresel emperyalistler sıcak parayı resmen şantaj argümanı olarak kullanıyorlar.

      Sil
  7. Hocam yazınız elliott dalga prensibini hatırlattı. Sizin o konuda bir görüşünüz var mı?

    YanıtlaSil
  8. Hocam yazınız yine oldukça yalın ve açıklayıcı olmuş.Bunun için şimdiden teşekkür ederim.Yalnızca bu yazınıza eklemek istediğim bişey var.Ekonomik konjonktürü en iyi gösteren parametre büyüme demişsiniz.Bu oldukça doğru ve mantıklı bir tanım,ANCAK ekonominin gerçek anlamda şeffaf ve amacının da ülke menfaati olan yerler için.Bizde ise ekononminin e'sinden bile anlamayan ülkeyi yöneten siyasilerin,kendi yanlarında olan ve ekonomiyi bilen kişilerden öğrendikleri bu bilgiyi sadece kendi siyasi çıkarları için kullanmaları var.İşte bu yüzden kimsenin nasıl olduğunu bile bilmediği yüzde 5 büyümemiz ve maalesef buna kayıtsız inanan geniş bir toplum kitlemiz var.Yani hocam bence bu verdiğiniz örnek maalesef bizim ülkemiz için geçerli değil.Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu da ayrı bir bakış açısı ve haklı yönleri de var.

      Sil
  9. Hocam saygılar. Ülkemizin bir kriz yaşayacağına artık %100 eminim. Zamanını ötelemeye çalışan bir hükümet var yönetimde, ancak ellerinde bu kudretin olmadığını görecek hukümetde. Benim endişem biz ülke olarak bu sefer Bu krizden nasıl çıkacağız? Özelleştirecek, satacak varlığımız kalmadı üstüne üstlük, milyonu bulmuş stok konut satılmayı bekliyor. Özel sektör ve halk borçlanma limitini çoktan aşmış. 24 milyon civarında icrada dosya var. Hocam bizim için bir kriz değil çöküş olacak sanırım. Bir de ben gram altına 14ay önce yatırım yaptım sayın hocam. 6 yıl sağlık ile ilgili bir sorun olmaz ise dokunmayı düşünmüyoruz eşim le ben. 14ay içinde kazancımız da oldu. Bi tavsiyeniz olurmu? Saygılar hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi iktisat etmişsiniz. Altına ihtiyacınız olmuyor anlaşılan. Zor zamanlar için tasarruf edebilen ekonomik sınıf da olabiliyor demek ki.

      Sil
    2. Teşekkür ederim. Ev alım için birikim yapmıştık ancak 100bin e üretilip 500bin istenince koşarak altına yatırdık. Rant ekonomisi ülkeyi bitirecek anlaşılan.

      Sil
    3. Ben bu konularda yorum yapmıyorum, yatırım tavsiyesi yerine geçecek tavsiye vermiyorum.

      Sil
    4. Bizde bekliyorduk ama görünen o ki kriz mriz olmayacak. Ekonomi tekrar rayına oturuyor.

      Sil
    5. Yinede teşekkürler hocam. Yazdıklarınız bize yeter. Ortalama yapmamız gerekeni anlayabiliyor dikkatli okuyan. Tasarruf şart. İnşallah daha büyük bir kriz yaşamayız. Ancak gelecek çok aydınlık ve ümit verici değil. Saygılar hocam.

      Sil
    6. Altın alıyım mı dolar alıyım mı yatırımı nereye yapıyım diye soranlar yatırım yapmış olmuyor. Olsa olsa tasarruftur o.

      Sil
    7. Aynen doğru dediğiniz. Ben yanlış isimlendirmişim. Sonuçta aydan aya kenara atılan altın veya başka bir enstrüman, enflasyona karşı koruma sağlıyor gibi birşey. Malesef ülkede enflasyon çok yüksek. 8yıl boyunca TL de mevduat ta tasarruf yaptık. Aldığımız faiz e rağmen, altına yatırım ile karşılaştırınca 40bin TL zarar etmişiz. Eşimde bende şok olduk farkı görünce. Demekki sürdürülen politikalar düzelmediği sürece TL de tasarruf yapılmaz. Saygılar.

      Sil
    8. Sadece tl ile degil karsiksiz hicbir para birimi ile tasarruf yapilmaz.

      Sil
  10. Amerika,Avrupa krizden dolayı bedel ödediler.Gelişmekte olanların henüz layıkıyla bedel ödediklerini düşünmek için bana kalırsa henüz erken.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Avrupa Amerika krizden dolayı bedel ödediler "
      Derken ! Özet bir açıklama lütfen... teşekkürler

      Sil
  11. dünya ekonomisindeki büyüme büyük ölçüde finansal piyasalardaki konjonktürle bağlantılı hale geldiğinden bence global bazda sağlıklı bir ölçütler ya da hesaplanabilirlilik imkanları çok daralmıştır. reel tabanlı iktisadi tabanlarda yaşanan sert sermaye daralmaları ve buna paralel finansal tabanda hızla genleşen sermaye stoku ve tek yanlı oluşan bağımlılık dünyada dengesizliğin dengesi haline getirilmiş durumdadır. 2008 abd merkezli küresel kriz de işte bu bahsettiğim tek yanlı bağımlılığın sonuçlarından birisidir. reel işletmeler bile ana faaliyetler alannları dışındaki başta mortgage olmak üzere o derece yatırım yapıp kar marjlarını yükseltmek zorunda kaldılar ki bu balon patladığında reel sermayeli işletmelerin de bilançolarında sert erimeler yaşandı. ve üretim -istihdam - sabit sermaye stokları ve yatırımları da hızla daraldı.her iktisadi kriz öngörülebilir ancak özellikle finans kapitale dayalı krizler hızlı gelir ve bu bazen dalgalar halinde olur. mesela hem bizim hem de dünyanın şu anda gözlemlenen nispeten hızlanan büyüme momentumu muhtemelen yine ve yeniden daha büyük balonlarla desteklenmektedir. çünkü hali hazırda bizim gibi ekonomilerde hane halkları ekonomisinin borç stoku hayli yüksektir ve aynısını 2008 öncesinde abd de görmüştük. 2008 krizi ve sonrasında sistemik sorunlara dönük neredeyse hiçbir ameliyat yapılmadı. kanaatimce var olan sorunlar özellikle batı ekonomilerinde çoğunlukla Keynes-monetarist karışımı bir yaklaşım modeliyle ileriye ötelendi ama sorunları ağırlaştırma pahasına!. gelecek bugünden satılarak-pazarlanarak ve menkul kıymetleştirilerek yani adeta sanal ekonomi yaratılarak yani bir nevi dünyanın geleceği ipoteklenerek gelecek bugünden tüketime teşvik edilerek yine ve yeniden şişirildik ve ve belki de 2008 den daha da büyük balon olduk ki; bana göre başta bizim gibi gelişmekte olan piyasalar gelecek krizin merkezi olmaya adaydır. şu an reel iktisat tabanı geniş birkaç gelişmekte olan ekonomi hariç diğerleri ve türkiye ekonomisi de iktisat tabanlarının bazı yerlerinde ciddi balonlarla suni bir büyüme yaşamaktadır. bakarsanız büyümenin içindeki sabit sermaye malları gibi makine,teçhizat vb gibi yatırımlara dayalı büyüme çok düşük hacimlidir. olayın teknik kısmına girince aşırı yer kaplıyor o yüzden kısaca değinmek gerekirse: naçizane olarak 2008 in tam tersine işlediği yani gelişmekte olanların merkezde olacağı ama gelişmişlerin de etkileneceği bir finansal kökenli krize dünyanın gebe olduğunu düşünüyorum. fed in faiz artışlarını şu anda olduğu gibi çok yavaş ve isteksiz yapmaya devam etmesini de çok yanlış buluyorum. çünkü zaman dünya ekonomisinin tamamen aleyhine işliyor. gerçi daha önceden de bu blogda fikrimi belirtmiştim özellikle abd de küreselcilerle ulusalcıların yer altı savaşları var ve şu ana kadar da fed in aldığı kararlar ulusalcıların bir adım önde olduğunu ortaya koymaktadır ki bu da artık ekonomi dışındaki bazı faktörlerin de iktisadi karaları doğrudan etkiler hale geldiğini göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi analiz yapmışsınız özellikle Keynes ve monoterist yaklaşımlarla krizin otelenmesi ve türkiyede ki büyümede makine ve teçhizat a yapılan yatirimlardan kaynaklanmadigi tespitleri çok yerinde.

      Sil
    2. Sn adsız 18:45
      Bizde dolar aylardır 3.55 ler de !...hukmetimiz doların başını ezdi ! İşini bitirdi gibi ...fabrikalar iyi Herhes konut kredi kuyruğunda ve herkes memnun gibi hayatından...

      Sil
    3. evet kamu bankalarına ve yokluk fonuna açığa dolar sattırarak çaykuru ve ayder yaylasını da katarlılara satarak kara para aklamaları arttırarak ve abd ekonomisinin halen güçlü büyümemesi gibi şanslarıyla şimdilik dolar kuru 3,50-,60 aralığında dalgalanıyor. ancak kgf ler teşvikler tek atımlık mermilerdi ve yakında bitiyor. bakalım ileride hangi yaylamızı satacaklar. belki thy yi de satarlar. ne de olsa babalar gibi cumhuriyetimizi bitirmeye and içerek geldiler. bop eş partisi ve yalakaları!...

      Sil
    4. Arada bir sadece "virgül" kullansanız, düşünce ve tespitleriniz daha okunabilir olacak.

      Sil
  12. merhaba yazılarınızı severek okuyorum ve hevesle takip ediyorum. ama benim bildiğim kadarıyla konjonktör kriz veya ortak sıkışma anlamına gelir

    https://www.merriam-webster.com/dictionary/conjuncture

    ne yazık ki türkçeye kelimeleri alırken anlamlarını değiştiriyoruz ve terimleştiklerinde komple orijinal anlamlarını yitiriyorlar. hukuk bunun gibi binlerce ne türkün ne arabın anladığı osmanlıca bile olmayan sadece türk hukukçuların anlayabildiği kelimelerle dolu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru ama yine de tersini söylediğimizde bu kez anlaşma zemini olmuyor. Yanlış olduğu halde kullanılan kelimeler, doğrusuna tercih edilmelidir anlamına gelen ünlü bir söz var: "Galatı meşhur lügatı fasihten evladır."

      Sil

    2. Her dilde sözcüklerin birden çok, kimi zaman birçok anlamı olabilir. Bir yazıda karşılaştığınız bir sözcük, sizin tesadüfen bildiğiniz bir anlamından farklı bir anlamda kullanılmış olursa, yapılabilecek en iyi şey, iyi bir sözlüğe bakıp o sözcüğün olası farklı anlamlarını da görüp öğrenmektir.

      Dilimizdeki konjonktür sözcüğünün kaynağı olan İngilizce, conjuncture sözcüğünün anlamı için bakacağınız herhangi bir sözlük, ilk anlam olarak: Durum, şartlar, “a combination of events”;” a combination of circumstances” ; “a particular state of affairs” gibi karşılıklar verir. Daha sonra sizin tesadüfen karşılaşıp öğrenmiş olduğunuz anlam, kriz, buhran, “a critical state of affairs; crisis”, anlamı gelir. Conjuncture sözcüğünün başka anlamları da vardır.

      Zaten sizin linkini verdiğiniz "merriam- webster sözlüğünde" de conjuncture sözcüğünün karşılığı: “a combination of circumstances or events, usually producing a crisis” olarak veriliyor. Türkçe söylersek “genellikle bir krize yol açan, koşullar ve olayların birleşimi.” kriz değil, ona yol açan koşullar ve olayların birleşimi. Doğal olarak, başka bir şeye, örneğin hızlı ekonomik büyümeye, bir sosyal patlamaya, bir kıtlığa vs. yol açan koşullar ve olayların toplamı da olabilir.

      Yabancı dillerden dilimize alınan kelimelerde, genellikle (her konuda olduğu gibi) özensiz davrandığımız ve hukuk dilimizin bir felaket olduğu görüşünüze katılıyorum.

      Sil
    3. Kelime dilimize ingilizce'den degil fransizca'dan girmistir, fransizcada da (ekonomik) durum anlamina geliyor. Yani yanlislik ya da yanlis kullanim yok.

      Pek tabi sadece bu konu ile alakasiz ancak genel olarak Turkiye'ye ingiliz etkisi 1 birim ise fransiz etkisi 100 birimdir sadece 2.dunya savasi sonrasi ortadogu'nun icinde bulundugumuz cografyasi amerikan etkisine girdigi icin sonrasi nesli her seyi Ingiliz/Amerika'lidan bilir. Dedeleriniz sizin haril haril ingilizce ogrenme merakiniz gibi fransizca ogrenmeye calisiyordu o yuzden bu gunun muktedirlerine cok bel baglamayin 'konjonktur' surekli degisir. Torunlariniz haril haril Cince ogrenmeye calisirsa sasirmayin.

      Sil
  13. Hocam Ben İktisat üzerine yüksek lisans yapıyorum ve hedefim akademisyen olmak inşaAllah hayırlısıyla.
    ancak iktisat eğitimim çok zayıf. rica etsem bana sıfırdan başlayan birisi olarak okumam gereken kitapları sırasıyla yazıp günlük olarak takip etmem gereken ekonomi gazetesi ve köşe yazarlarını yazabilir misiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Hasan, iktisat lisans eğitimini bitirip de iktisat üzerine yüksek lisans yapıyor ve hala sıfırdan iktisat çalışmaya başlamak istiyorsanız siz bu iktisat işini sevmemişsiniz demektir. Benden size tavsiye zaman erkenken sevdiğiniz bir işi yapmaya yönelin. Yaşamda başarının birinci koşulu insanın sevdiği işi yapmasıdır.

      Sil
    2. Hocam ben lisans eğitimimi Uluslararası Ticaret ve Finansman olarak aldım Yüksek Lisansta iktisat almaya başladım ama yüksek lisansta, lisans gibi detaylı eğitim verilmediği için bana pek katkısı olmadı. Genel anlamda makale yayınladık pek ders olmadı. Rica etsem tavsiyelerinizi alabilir miyim Hocam?

      Sil
  14. Mahfi bey,
    gelişmiş ülke büyüme hızlarında EskiSeri YeniSeri farkı bizdeki kadar büyük mü?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu revizyonları AB üyesi ülkeler yaptı. Eski ve yeni seri büyüme arasındaki ortalama değişiklik yüzde 0,1 ile 0,15 dolayında çıktı.

      Sil
  15. Hocam elinize kalemize sağlık, tüm arkadaşların yorumlarını da okudum, siyasete girenler hariç hepsinde mantıklı bölümleri de aklıma yazdım, onlara da teşekkür ederim paylaşımları için.
    Benim naçizane görüşümde, G20 'de ana başlıklardan biri olan $ dışında rezerv/yerel paralar ile işlem yapmak. Nihai önerimde "Altın'a dayalı Sanal Para (CryptoCurrency)" modeline geçerek bölge ve İslami coğrafya ile daha fazla ticaret/ihracat/menkul kıymet/VDMK.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Muhalefet için değil; altın da dolara bağlı değil mi? Aslında hangi para ve türevleri diğerlerinden bağımsız?

      Bence fikrinizi biraz daha fazla açıklamalısınız.

      Sil
  16. Hocam yeri geçti belki ama Alfred Marshall Occam'ın Usturası'nı (ceteris paribus varsayımına
    dayanarak) kullanarak Kısmi Denge Analizi'ni ortaya koydu.

    "Kısmi denge analizi, ekonomik ilişkilerin açığa kavuşturulmasında yetersiz kalırken, bu analizin yetersizliklerini ortadan kaldırması gereken genel denge analizinin gerçekleştirilmesi ise veri toplama ve toplanan verilerin değerlendirilmesindeki güçlükler nedeniyle hemen hemen olanaksızdır." diyor Zeynel Dinler.

    YanıtlaSil
  17. Sayın Eğilmez, 2008 küresel ekonomik kriz nedeniyle TCMB kriz döneminde enflasyon hedeflemesi uygulayan ülkeler arasında faizleri en çok indiren ülke olmuştur. Buna rağmen TL’de ciddi değer kayıpları yaşanmamıştır. Bundan dolayı rahatça diyebiliriz ki; TCMB krize vaktinde önlem almada başarılı oldu.2009 yılının üçüncü çeyreğinde de devam eden politika faizi indirimleri ekonominin iyiye gitmesinde ve talebi tetiklemekte önemli bir rol oynamıştır.

    Türkiye’nin 2008 Krizini dirençli atlattığını açıkça gösteren bir diğer olgu ise IMF ile 2008 yılında stand-by anlaşması imzalanmamasıdır. Türkiye 1961’den başlayarak IMF ile 19 tane stand-by anlaşması imzaladı. Son stand-by programı 2008 yılında sona erdi ve Türkiye, IMF ile yeni bir stand-by anlaşması imzalamadı. Çünkü Türkiye, ‘Yapısal Uyum Programıma’ güçlü bir bağlılık gösterdi ve kendisi ispatladı. KAYNAK:TCMB(Para politikası ve Enflasyon Nazan BEDİRHANOĞLU BALBAN. Maalesef bir kısım yorumcu 2008 yılından bu yana ekonomik 'kriz umacasına ' kapılmıcşasına her yıl sonu-başı 'nerde kaldı şu bizim kriz' motlarında.Bu yapmaktansa bu ülkenin ve ülkemizin biran için ekonomik düzlük ve istikrara kavuşması için; Tasarrufların artırılması,katma değeri yüksek ihracatın sağlanması,uzun vadeli ve düşük faizli finans kredisi temini ve yatırım ortamının iyileştirilmesi yönünde psiko-sosyal atmosferin oluşturulması konularında duyarlı olma ve duyarlılık oluşturmada vatandaşlık görevimizi yapma. Son olarak;Ünlü iktisatçı Wieser diyorki"İktisadi hayatın tüm toplumsal oluşumlarında,bireylerin psiko-sosyal çabalarının toplumsal sonuçlarından daha fazla bir şey görülülemez.



    Dünyada ise tüm kriz dönemlerinde olduğu gibi 2008 Küresel Ekonomik Krizi’nde de para ve maliye politikaları bir arada kullanılarak başta kriz hızlıca aşılmaya çalışılmıştır. Ancak krizin ortaya çıkışının asıl nedenlerinin ve olağan etkilerinin iyi incelenmeden alınan önlemler krizi derinleştirmekten başka bir işe yaramamıştır. Faiz oranı da önlem olarak sıkça kullanılan para politikası araçlarından biri olmuştur.

    2008 Krizi’nin ardından gelişmekte olan ülke piyasaları, gelişmiş ülkelerin piyasa hareketlerine karşı daha duyarlı bir hale gelmiştir. Bundan dolayı TCMB, küresel belirsizlik ortamına bir önlem almak amacıyla 2010 yılının sonunda geleneksel para politikası araçlarına yenilerini ekleyerek, para politikasını modernize etmiş, çeşitlendirmiştir. Bu doğrultuda yeni eklenen para politikası araçlarından biri de faiz koridorudur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Söylediklerinizin doğru yanları olduğu kuşkusuz. Ama ben yasasında amacı fiyat istikrarı (yani enflasyonsuz deflasyonsuz bir ekonomi) olan ve enflasyon hedeflemesi programı izleyen bir MB'nın başarısı için enflasyon düzeyine bakarım. Eğer bütün dünyada enflasyonun çok düşük kaldığı bir dönemde enflasyon hedefini yüzde 5 gibi dünyaya göre yüksek sayılabilecek bir hedef olarak almış ve son on yılda bu hedefi hiç tutturamamışsa o MB'ne başarılı denilemez.

      Sil
    2. sayın ali hakan diğer ülkelerde bizim kadar sıcak para çekseydi onlar da faizlerini dediğiniz kadar indirirdi. ama onlar bugün bizim kadar yüksek cari açık vermiyor ve dış finansman gereksinim gereksinimi bizim kadar yüksek değil ve dış dalgalanmalara karşı bizden daha güçlüdür.

      Sil
  18. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  19. Eski bir makale ama hala cevap bulmayan bir soruna işaret ediyor.

    http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/konuk-yazarlar2/1124-kuresellesen-dunyanin-bunalimi-cokkulturluluk

    "Kültürel hegemonya olgusu günümüzde ister çokkültürcülük, isterse hoşgörü ve anlayış maskesi altında olsun açık bir ırkçılığa dönüşmüştür. Ekonomisi ve siyasal yapısı güçlü ülkelerin kültürel tekelleri karşısında siyasal gelişimlerini tamamlayamamış tüketici kültürlerin atalara dönme isteği giderek tutkuya dönüşmekte ve ayrımcılık taraftarlarına koz vermektedir. Batı kendi ülkesinde demokrasi maskesi olarak kullandığı çokkültürcülük projelerini bugün tehlikeli görmeye başlayıp askıya alırken diğer ülkelerde ayrımcılığı körükleyecek eğilimler içine girmektedir. Bu gelişmeler toplumsal uyumu zorlamakta yeni çatışmalara zemin hazırlamakta ve dünyayı giderek bir kaos ortamına sürüklemektedir."

    YanıtlaSil
  20. Hocam Ntv Radyo'daki sesli anlatımlarınıza ulaşılamıyor.

    YanıtlaSil
  21. Sizin, "Küresel ekonomik krizin 3. safhası" olarak nitelediğiniz yazılarınız da var.

    Şimdi yazdığınız yazıda, "3. safha & dönem & aşama" gibi ifadeleri kullanMAmanızın nedenleri ne?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu safha biraz ileriye kaymış gibi görünüyor. Ben Fed'in daha hızlı faiz artırmasını bekliyordum. Fed'in bu faiz artırımlarını ve bilanço küçültmesini zamana yayması bu aşamayı erteledi. Umarım bu aşama hiç yaşanmaz ve yeniden ucu yukarı dönmüş bulunan dünya büyüme trendi böyle devam eder.

      Sil
    2. enflasyonu yukarı taşımak isteyen fed faiz artırıyor. normalde indirmesi gerekmiyor mu hocam. insanlar faiz kazanmak için harcamalarını kısacaklar, birikimlerini bankalara yatıracaklar

      Sil
    3. Fed, bastığı ve dağıttığı bu kadar parayla enflasyonun eninde sonunda artacağını düşünüyor ve bunun kontrol dışı olmasını istemiyor. O nedenle yavaş yavaş faiz artırıyor.

      Sil
    4. Kusura bakmayin Mahfi bey, bir tur felaket tellalligi denemesi yapmissiniz "Kuresel ekonomik krizin 3. safhasi" derken. Simdi ise, dedikleriniz tutmayinca, lafi cevirmeye ugrasiyorsunuz.

      Lutfen soyler misiniz, iktisatcilik, tellallik tutmayinca laf cevirmece mi?

      Yaniliyor muyum?

      Sil
  22. hocam, ongordugunuz eylul-ekım tarıhlerindeki usd yukarı yönü,dolayisiyla ileri bir tarihe mi ertelendi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yıl tahmin açıklamadım. Doların yönünün yukarı olmaya devam edeceğini söyledim yalnızca. Yıl sonunda USD/TL kurunun yıla başladığımızdan yukarıda olacağı tahminimi koruyorum.

      Sil
  23. Sayın Eğilmez, böyle bir platforma öncülük yapıp aktif sürdürürlük sağladığınız için teşekkürler.
    Türkiye ekonomisinin yaklaşık son kırk elli yılına baktığımızda 1961 yılından 2001 yılına kadar 19 kez IMF proğramına muhtaç olmuş, maruz kalmış.Sizinde malumunuz bir ülkenin IMF ' muhtaç- maruz kalmasının nedeni iç ve dış ulusal, uluslararası arası finans kurumlarından borçlanamaması-borçlarını çevirememesidir.Ülkemiz maalesef 1961 den 2001 yılına kadar 19 kez IMF' ye el açmak zorunda kalmış.Bu kırk yılda 19 kez(40÷19=2.1) ortalama her iki yılda bir IMF'ye muhtaç-maruz kalınmış.
    Yanlış hatırlamıyorsam mayıs 2008 yılından buyana İMF ile borç ilişkisini
    sonlandırmış bulunuyor.2008-2017 son beş yıldır IMF'siz yoluna devam ediyor.Bu hâliyle 1961 2001 arası her iki yılda bir IMF'ye muhtaç-maruz kalınma serüvenini 2'den 5' çıkartmak suretiyle kısırdöngü kırılmış gözüküyor.Üstelik 2008 dünya ekonomik krizine rağmen.Bazı çevrelerin günümüzde kriz beklentisi içinde görünmelerinin o ortalama 2 yıllık sürenin aşılmış olmasının etkisi olabilir mi?Bunun bilimsel projeksiyon ve hesaplamalara bir ilgisi olabilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kısır döngüden çıkıldı size göre. Bilimsel buluş yapmaya adım atarak projeksiyonun aydınlatmasını yaşarsak bilimsel projeksiyon ve hesaplamalar anlamını bulmuş olur. Parti tutuyorsanız partinizin tabanı olarak yönetime çağrıda bulununun diyeceğim ama Atatürk'ten sonra ilim ve fen kalmadığı için partilere güvenimin olmadığını da anlayışla karşılarsınız diye düşünüyorum. Zaten Diyanet İşleri 16. Başkanı Ali Bardakoğlu İslamın seccadede başlayıp seccadede biten bir din olmadığını söyledi. Sizin de bunları düşündüğünüzü sanıyorum.

      Sil
    2. Türkiyenin kolay kredi bulmasının nedeni abd nin 2008 aralığında başladığı parasal genişleme olmasın?

      Sil
    3. Keşke son 15 yılda 15 kez IMF'nin kapısını çalsaydık da 3.havaalanı, 3.köprü gibi kuzey ormanlarını kalıcı olarak yok eden ucubeler, İstanbul ve diğer büyük kentlerde neredeyse her ay yeni bir meteorolojik felakete yol açan, şehirleri perişan eden, geri dönüşü neredeyse imkânsız beton yığınları inşa edilmeseydi, kamunun sahibi olduğu devasa kuruluşlar haraç-mezat satılmasaydı. Ayrıca IMF'nin kapısını çalmıyoruz diyerek sanki hiç borcumuz yokmuş gibi Polyannacılık havası estirmenin alemi yok. T.C., tarihinde hiç olmadığı kadar borçlu, bunu herhalde biliyorsunuzdur. Hane halkı, reel sektör borçları gün geçtikçe çevrilemez boyutlara yaklaşıyor. 2001 krizi sonrası yapılan politika değişikliği ile kamunun aşırı borçlanmaması ve çoğu ölmüş eşek fiyatıyla yapılan özelleştirmeler son 15 yılda IMF'nin kapısının çalınmak zorunda kalınmamasının başlıca nedeni ama buna karşılık milletin aşırı şekilde borçlanmasının teşvik edilmesi eninde sonunda patlayacak bir saatli bomba, bunu görmek için herhangi bir bilimsel projeksiyona ihtiyaç yok sanırım. Üstelik artık satacak mal da kalmadı, ülkeyi parsel parsel Araplara ya da komşu ülkelere pazarlarız artık. Aslında yapıyoruz da zaten!

      Sil
    4. Sayın adsız 19:03,
      Herhalde siz çoğunlukla yurtdışında yaşıyorsunuz.Türkiye'de her yıl 1 milyon yeni araç satılıyor-alınıyor ve trafiğe çıkıyor.2000 yılına kadar ülkedeki araç sayısı 10 milyon adet iken,son 15 yılda bu sayı 20 milyonu aşmış bulunuyor.Bu araçların büyük bir kısmıda İstanbul trafiğine kayıtlı durumda.O yeni araçlara yeni yollar ,köprüler yapmazsanız trafiği kilitlemiş olmazmısınız?Hava trafiğide hakeza aynı şekilde.Yine son yıllarda 100 milyonu aşkın kişi havayolu ile tanıştı.
      İlk defa İMF' den borçlanmaya imren bir kisiye rastlıyoruz.
      Borçlara gelince bundan önceki yorumlarda ifade ettim.Borçunmiktarı değil,oranı onemlidir.Neden , çünkü gelirine,gelirimizi oranlıyacagız.Örnek 2001/2002 de Ülkemizin her 100 TL'lık gelirine karşı (kamu borçu olarak)86 TL borçlu vardı.2016 itibariyle her 100TL' nin 36TL borç.Görüldüğü gibi % 100' üzerinde azalma var.Ve de o yüksek borçla yüksek faizler ödeniyordu,% 40-50 ler.Bugün ise % 10'lar civarında.2013 Mayıs ayında % 4' lere kadar düşmüştü.Özellestirmeler konusunda ise özelleştirmeden hazineye yaklaşık 60 milyar dolar gelir elde edildi.Bu gelirlerlede 17.000 km otoyol inşa edildi.Bütün bunlar muhtelif terör örgütleri ile mücadele ve hain işgal ve darbe girişimlerinin defnedilmesinin beraberindeki gelişmeler.Bilimsellik yoksa hesapsızlıga düşmek kaçınılmaz olur.Senin battı,batacak,batar dediğin ülkeme geçen hafta Japon şirketi Türk şirketi ile beraber 1.5 milyar dolarlık yatırım sözleşmesi imzaladı.İstanbul' yapılacak şehir hastanesi için.Hiçbir kişi,kurum, şirket buna sizide katabiliriz,batacak ülkeye , veya batmış ülkeye 1.5 milyar dolar yatırım yapmaz.Herhalde sizde yapmazsanız değil mi?

      Sil
    5. Haklısınız 2008 - 2017 arasında 9 yıl IMF'den herhangi bir imkân kullanmadan geçirdi Türkiye. Ama bu bir ilk değil. Türkiye Özal zamanında da 1985 yılında IMF ile programını sona erdirmiş, 10 yıl sonra 1994 yılında Tansu Çiller zamanında tekrar IMF programına girmişti. Yani o dönemde de 10 yıl IMF programı dışında kendi programını uygulamıştı. Türkiye 24 Ocak 1980'den 1985'e kadar yaptığı yapısal reformları bir yana bırakmış ve sıcak para finansmanının büyüsüne kapılarak durumu idare etmeye başlamıştı. Bu dönem 10 yıl kadar sürdü.

      Sil
    6. Sayın Ali Hakan,

      Bu blog'da bir süredir yapmakta olduğunuz kayıtsız-şartsız AKP propagandasını izliyorum. Bunu yaparken de aralara Atatürk'ten sözler falan sıkıştırarak aslında ne kadar "tarafsız" olduğunuzu göstermeye çalışıyorsunuz. Bu elbette hakkınız, Mahfi hoca onayladığı sürece istediğinizi yazabilirsiniz ama bunu yaparken karşınızdakilerin yazdıklarını çarpıtmazsanız daha sağlıklı bir tartışma ortamı oluşur.

      Ben "yanlış yer seçimi nedeni ile kuzey ormanları yok ediliyor" diyorum, siz tipik AKP ağzı ile "yani yol-köprü-havaalanı yapılmasın mı" diyorsunuz. Sanki ülkeye bir şeyler yapmak için ille de doğaya ve ülkeye geri dönüşü olmayan zararlar verilmesi gerekirmiş gibi. Ben 2001 krizi sonrası politika değişikliği ile kamu eskisi kadar borçlanmıyor, bunun yerine halkı ve şirketleri borçlanmaya teşvik ediyor ve bu borçlar çok yüksek diyorum, siz bana kamu borcu oranlarının düşüklüğünden bahsediyorsunuz. Ben kamu kuruluşlarının haraç-mezat satılmasından bahsediyorum, siz bana 17000 km otoyol yapıldı diyorsunuz, burada bile gerçeği çarpıtıyorsunuz. 17000 km otoyol yapılmadı, duble yol denen, mevcut yolların yanına ikinci bir yol yapılarak gidiş gelişi ayıran yollar yapıldı ve bu iş için bile piyasa fiyatlarından 5 kat yüksek paralar ödendi ama bundan hiç bahsetmiyorsunuz. Araya 2002'de neredeyse sıfır olan terör olaylarının 15 yılda neden bu hale geldiğini hiç sorgulamadan, 15 Temmuz'a giden yolun taşlarını kimlerin döşediğini unutturmaya çalışarak terör, darbe girişimi gibi olayların ekonomiye olumsuz etkilerini sıkıştırıyorsunuz.

      Bu kadar çarpıtmaya bir de sos gerekir elbette. En güzel sos şehir hastaneleri. Temel amacı şehir içindeki devlet hastanelerinin yerlerini ranta açmak olan bu devasa, işletimi güç, ulaşımı güç hastanecilik modelini dünya terk etmişken, herkes şehir içinde ulaşımı kolay küçük ve spesifik branş hastanelerine dönerken Türkiye olarak her şeyde olduğu gibi yanlış bir model seçmişiz, ne gam. Birileri 1,5 milyar dolar kredi vermiş ya, yapılan iş doğrudur o zaman. Sadece Şişli'nin merkezindeki Etfal hastanesinin yeri bunun 3 misli eder ama onu şimdilik söylemeyelim.

      Ali bey, ben yurtdışında değil Türkiye'de yaşıyorum ve 15 yıldır bu işkenceyi çekmek zorunda kalıyorum ne yazık ki. IMF'den borçlanmaya falan da özenmiyorum, aslında ne yazdığımı anladığınızdan eminim ama bunları söyleyerek yazdıklarımın anlamını değersizleştirmeniz gerekiyor elbette, sizi anlıyorum. Söylediğim şey şu: Keşke AKP iktidarının Türkiye'de yol açtığı kalıcı hasarlar hiç olmasaydı da her yıl IMF'nin kapısını çalmak zorunda kalsaydık. O telafi edilebilir ama AKP'nin gerek yurtiçinde, gerek yanlış dış politikalar nedeni ile yurtdışında yol açtığı kalıcı hasarların telafisi çok ama çok zor, hatta imkânsız. Sizden ricam lütfen dürüst olun ve insanları yazdıklarınızın doğruluğuna ikna etmek için aralarda tarafsızlık, Atatürkçülük sosları kullanmayın, neyseniz o gibi davranın.

      Saygılar...

      Sil
    7. sayın ali hakan, özelleştirmelerden gelen milyarlarca dolarla 17.000 km otoyol yapıldığından dem vurmuşsunuz!. bilmiyorsunuz ki; 17.000 km otoyol yaparak türkiye ekonomisini dış piyasalara çok daha fazla bağımlı hale getirildi. oto yolda gidecek otomobili biz üretmiyoruz motorunu da biz üretmiyoruz benzinlerini de petrol çıkarmadığımız için yine sürekli ithal ediyoruz doğal olarak otoyol yaparak dış ekonomilere bolca tasarruf transferleri yapıyoruz üstelik bununla da gurur duymak gibi bir kara mizah konusu olma durumuna düşüyoruz. özelleştirilen işletmelere bir bak bakalım gerçek değerinin 1/5 ine satıldı çoğu!. neymiş kamu borcu azaltılmış mış!!.. yahu özel sektöre ve hane halklarını sürekli borçlanmaya teşvik ettiler de ondan!. sonra eskiden hastaneye gittiğimizde emekli maaşlarından 1 tl bile kesinti yapılmıyordu şimdi ise bir kere doktora gitmeye gör anında 10-15 tl kesiliverir!. ayrıca utanmadan istihdam yaratmadığı insanlardan her ay g.s.s adı altında işsizlik vergileri kesiveriyorlar. sözüm ona köprü-havaalanı vs vs adı altında yapılanları da görüyoruz. Avrasya tüneli olsun 3.köprü olsun Osmangazi köprüsü olsun belli sayıda araç garantileri verilerek yaptırıldı ve her ay bu sayının altında geçen araç sayısının bedeli kadar hazine yabancı şirketlere ve yandaşlara milyonlar-milyarca tl ceplerimizden vergilerle alıp bunlara aktarıyor haberin var mı?. ve tüm bunlara rağmen hala bütçe açığı veriyoruz ne hikmetse sürekli vatandaşın cebine bağlanan hortumlara rağmen!.. neymiş şehir hastaneleriymiş. salt sağlık sistemini de özelleştirmek ve sermayedarların insafına terk etmek için yapılmış hain bir projedir. sosyal devleti tamamen bitirmek adına plandır ve yandaş hastaneleri artırmak ve yabancılara da bazı hastanelerimizi peşkeş çekmek için adımlar atılıyor ve siz de sözde vatandaş olarak bunu destekliyorsunuz yani sermayenin kapı kulu veya tayyibin kulu olmayı benimsiyorsunuz kanaatimce. bari bu blog gibi iktisat yani temel bilimlerden birisini temel alan bir blogda bunu yapmayınız!. akp babalar gibi sattı. cumhuriyet sümerbanktan etibanktan tutunda demir-çelik fabrikaları mensucat fabrikaları gibi cam çimento fabrikaları gibi hatta uçak fabrikası gibi avrupaya onlarca uçak yapıp satmayı başarmış değerli ağır sanayi temelimiz olacak işletmeleri türk Telekom ve petkim gibi erdemir gibi stratejik kurumları satarak ülkemizi babalar gibi küresel sermaye kompradorlarına satmıştır. siz de tipik tek adamcı zihniyet gibi Türkiyecilikten uzak cumhuriyetçilikten uzak sadece particilik perspektifi gibi yaklaşımlarla bu yanlışları alkışlayabiliyorsunuz demek!. şehir hastaneleriyle sermayedarlara belli sayıda hasta garantisi veriyorsunuz tıpkı köprü tünel gibi sözde hizmet amaç da rant olan diğer amellerinde olduğu gibi yine insanlarımız gdo lu besinlerle daha çok hasta edilecek ve bu hastanelere gitmesi sağlanarak daha fazla yolunacak kaz durumlarına getirilmeye çalışılacak. olmazsa yine önce hazinden buralara kaynaklar aktarılacak ve hazinede bize bağlanmış hortumlardan daha fazla parasal akışlar yapılacak. tıpkı 14 yıldır enflasyon hesabı üzerinden her yıl yapılan ortalama bazda %7-8 lik reel transferler yetmiyormuş gibi!. boşuna vatandaş bu derece bankalara bağımlı hale gelip de bu kadar borçlanmadı!. bir de bilimsellikten dem vurmuşsunuz. al sana bilimsellik 60 milyar dolarlık özelleştirmeyle 300-350 milyar dolar reel değerli varlıkları 1/5 fiyatına satıyorsun ve üstüne de dış borç stokunu 15 tılda neredeyse 5 kat iç borç stokunu ise 2,5 kat büyütüyorsun. ımf ye borcunu sadece %2 lik dolar faizi yerine %8 lik dolar faiziyle kredilendirme ve uluslar arası finans şebekelerinden kaynak ithal edip ımf ye vererek borç bitti masallarıyla sizin gibileri kandırıyor akp ama ımf dışında neredeyse uçan kuşa bile borçlu bir türkiye var bugün bundan haberiniz bile yok maalesef.. akp bugün bilimsel eğitimi bitirme noktasına getirmiş ve bilimi dışlamış durumdayken siz kalkmış bilimsellikten dem vurarak akp nin akla ziyan bazı amellerini kutsama paradoksuna düşüyorsunuz.

      Sil
    8. Ali Hakana cok güzel yanitlar. iki yorumcuyu da kutluyorum. Daha ne yazilabilir ki.?

      Sil
    9. Sayın adsız 13:00,14:32 ve 22:53;
      Yıl 2000/2001 Dünyada ekonomik kriz yok, Türkiye ekonomisi tarihinin en büyük,derin ekonomik krizine sokuluyor.Yıl 2008 dünya,1929 ekonomik krizinden daha büyük bir krize sürükleniyor, Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi 2009 yılında bunun bir kısım yansımaları dışında, hemen toparlanarak, bütçe açığını ve borçlarını düşürme,IMF ile olan borç ilişkisini sonlandırma (Çünkü ABD güdümlü bu kuruluştan kurtulmazsanız,- bugün borç alan, yarın emir alır-gerçegi gereğince 19.borçlanmanızı 20.21. vd.takip eder.Şimdi ne diyeceğinizi biliyorum.Tabiki bunları iç ve dış bu ülkenin yıllardır yüksek borç, yüksek faizlerle-ve tabiki faaliyet dışı karlarla- malı götüren,bu ülkenin kaynaklarını sömürüren çevrelerin söylediklerinin, öğrettiklerinin dışında bir fikir geliştirelim.
      Ülkenin kuruluşları satıldı.Çok basit mantık ve rasyonellik.Bir özel girişimci düşünün.Değişik alanlarda fabrikaları, tesisleri var.Bir nedenle zarar ediyor, borçlanıyor, işini düzeltemiyor hatta dahada durumu kötüleşiyor.(2002 yılı öncesi Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi gibi)Bu kişi her mantıklı,makul, gerçekçi ve rasyonel birisi gibi para dönüşebilecek varlıklarını paraya çevirir,satar.Borçlarını öder,yoluna devam eder.Türkiye'de de olan biten bu.Ama bir fakla.Türkiye özelleştirme yaparken birileri,eski sistemin devamcıları bu sistemden nemalananlar, özellikle özelleştirmeye konu kuruluşlarının mülkiyetinin satışa konu olduğunu işlediler.Halbuki öyle değildi.Belli bir sürede, belli bir yatırım yaparak belirli süre içerisinde işletme hakkının devri.Sizler bu gerçeği ya bilmiyor yada biliyor, siyasi, ideolojik nedenlerle bilmezlikten gelip, iç ve dış egemen çevrelerin çıkarları doğrultusunda kendi ülkemizde 19 defa oynanmış,kendilerince başarılı olunmuş oyuna bu bakış açısıyla destek oluyor en hafif tabirle seyirci yazılıyorsunuz.
      İkincisi K Derviş ekonomimizi düzelti.Bunu da yukarıda bahsettiğim çevreler seslendirdi, seslendiriyor.Bunun analizi çok kolay.K Derviş, İMF'ye bağlı dünya bankasından,IMF kendi verdiği kredilerin geri dönmesini sağlamak için o kuruluşların adeta mütemedi olarak -o günkü siyasi iktidara rağmen atanmış bir kişidir.Yaşınız müsaitse bu durumu hatırlarsınız.B Ecevit bir konuşmasında bunu ifade etmişti.Bunu hatırlamıyor ve de kabul etmiyorsanız size daha başka bir gerçeklikten sözedeyim.İMF Türkiye ekonomisine 18 defa stanby antlaşması ile müdahalede bulunmuş bunların hiçbirisinde kalıcı ve sürdürülebilir bir iyileşme gerçekleştirememiş,üstelik o zamanlar küresel krizlerde olmadığı halde.Ama son krizde , küresel krize rağmen IMF herhalde insafa geldi veya bu işi yapan boza öğrendi.Mümkün mü?
      Hadi bunada inanmayalım.Benden size son söz ve son soru.Tabiki buna getireceğiniz cevap benden ve diğer bu blogu takip edenlerden önce kendi mantık ve vicdanını da kabul görmeli.Önce IMF, sonra da K Derviş Türkiye' nin dışında kaç ülkenin batık ekonomisini düzeltmiş,istikrara kavuşturmuş?

      Sil
  24. Sayın adsız 18:16,
    Siyaset,bilim,hukuk ve dahi ekonomi vb.toplumlar,uluslar için araçtır.Asıl olan insanlığın, insanların mutluluğu, güvenliği,huzuru insana, insanlığa yaraşacak bir yaşam sürmesidir.
    Bu amaca ulaşmanın hiç de mümkün ve de kolay olmadığı insanlık tarihine şöyle bir baktığımızda maalesef görebiliyoruz.Bütün bunlara rağmen tarihte "Roma Barış Çağı"Pax Roma,"Osmanlı Barış Çağı" Pax Ottoman varlığını tarihi kayıtlar bize gösteriyor.Yakın zamanlarda Türkiye'ye ziyarete gelen 21. yy Filozofu kabul edilen Hırvat düşünür Zizek' in şöyle bir öngörüsü var.İstanbul' da verdiği konferansta şöyle konuştuğunu okumuştum."Dünya yeni bir barış çağına muhtaçtır,bunu gerçekleştirebilecek yegane devlet,millet M.Kemal Atatürk' ün yeni Türkiye'sidir"
    Fakat bu tahmin, temenni veya öngörünün gerçekleşmesi kendiliğinden olamaz.Bunun toplumsal,siyasi,idari, ekonomik,bilimsel temellerinin atılması,oluşturulması gerekiyor şüphesiz.Öte yandan şöyle bir gerçekliğin varlığıda inkar edilemez."Fikren çözümlenmeyen hiçbir sorun,fiilen çözümlenemez"
    Toplumsal olarak bu sözün gereğini yerine getirdiğimiz de belli bir mesafe alabileceğimize inanıyorum.Bu ve buna benzeyen platformlar bunu güzel bir başlangıç olarak kabul edilebilir.Son olarak yine M.K.ATATÜRK'ten bir sözle Milletçe sorumluluğumuzun biran bile unutulmaması gerektiğini vurgulamak istiyorum."Çalışmadan, öğrenmeden,yorulmadan kolay yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getiren milletler önce hürriyetlerini sonra haysiyetlerini sonrada İstiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son söz noktayı koyuyor. "Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar." Mustafa Kemal Atatürk

      Sil
    2. Evet Atatürk'ten alıntıladığınız bu söz aslında noktayı koyuyor.

      Sil
  25. Hocam elinize emeginize sağlık ben mesut güzelli kpss kursunda iktisat anlatan biri olarak sizi takip ediyor ve ogrencilerimle paylaşıyorum tekrar emeginize sağlık diyerek sizi takip etmeye devam ediyoruz ogrencilerimle beraber

    YanıtlaSil
  26. Hocam sizce bir malın değerini ne belirler? Marjinal fayda mı emek mi yoksa tüm üretim faktörlerinin maliyeti mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yüzyıllardır tam olarak net olarak yanıtlanamamış bir soru bu. Ekonomi biliminin de tam orta noktasında yer alan bir tartışma. Adam Smith bir malın değerinin iki türlü ölçüleceğini söylüyor: (1) Malın gerçek değeri ve (2) Malın değişim değeri. Malın gerçek değerinin o malın üretimi için gereken emek miktarıyla ölçülmesi gerektiğini öne sürüyor. Bu görüşe göre malın üretimi için gerekli emek miktarı aynı zamanda rant ve sermayenin içindeki emeği de kapsıyor. Malın değişim değeri ise o malın faydası ile ölçülüyor. Yani o malı kullanacak olanın o mala izafe ettiği fayda. Fiyatı da geniş ölçüde bu değer yargıları belirler.
      Günümüzde kapitalist dünyada egemen olan neoklasik ekonomi yaklaşımı yalnızca değişim değeriyle ilgilenir ve klasik iktisatçılarla başlayan emek - değer tartışmalarını görmezden gelir.
      Bugünün ekonomi yaklaşımı kabaca bir malın fiyatının o malı değerini temsil ettiği, malın değerini belirleyen şeyin de o malın faydası olduğu yaklaşımı üzerine kuruludur.
      Biz de analizlerimizi bu genel kabulü kabul ederek yapıyoruz. Ama sahnede bu görüntü olsa da aslında arkada hep emek - değer tartışması devam ediyor.

      Sil
    2. Malin degerini mali alan belirler.

      Sil
  27. Hocam selamlar. Kişisel gelir dağılımı ile kastedilen, ülkenin milli gelirinin kişisel bazda dağılımı mıdır? Yoksa GSYİH ya da GSMH'nin dağılımı mıdır?

    YanıtlaSil
  28. http://www.mahfiegilmez.com/2016/09/gelir-daglmnda-son-durum.html

    YanıtlaSil
  29. Saygıdeğer hocam, SAGP göre baktığımızda maaşlı çalışan kamu personeli olarak benim GÜ ve peer grup GOÜ'deki aynı kamu personeliyle karşılaştırdığımızda yaşam standardım ve refah seviyem ne durumdadır?

    YanıtlaSil
  30. Şimdi hocam IMF den borç alirkenki durumdan ! Şuan çok daha iyi durumdayız ki ondan borç almıyoruz deyebilir mıyız...

    YanıtlaSil
  31. Hocam selamlar. Dolaylı vergilerin toplam vergiler içerisindeki oranını düşürmek sadece kişisel gelir dağılımını mı düzeltir? Yoksa diğer gelir dağılımı türlerine de etkisi olur mu? Teşekkürler hocam.

    YanıtlaSil
  32. Hocam, bu zamanda bazi ekonomik teoremler artik gecerli de olmuyor, devlet mudahelesi, vergi artisi, veya cebren tasarruf vs. Verilere gore kuresel kriz ayni zamanda, degisik ulkelerde, degisik safhalarda olabiliyor. Bunu genellemekte bir desavantajimiz olabilir mi?

    YanıtlaSil
  33. hocaamm fed bilanço küçültmez ve faiz artırmaz on yıl daha bunun olması için alternatif rezerv para lazım

    YanıtlaSil
  34. Toplamın ortalaması olan değerlere göre çizilen yukarıdaki grafikte iniş çıkışların az olması normal değil mi, Türkiyenin ortalama büyümesi yine de yüksekte duruyor gibi ama bu da gelişmekte olan bir ülke olarak normal

    YanıtlaSil
  35. Hocam tablolarınız ve mukayeseniz, yanlis , ilk tablonuz dolar veya eur cinsinden Turkiye icin verdiginiz TL cinsinden,
    son 3 yildir 2017 henuz belli degil ;2016,2015,2014 usd bazinda resesyondayiz, sanirim
    farkindasiniz. Ekonomi literaturunde buna depresyon deniyor olabilir.
    2014 -1,6
    2015 -7,9
    2016 -0,5
    selam ve saygiyla,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyümenin TL veya USD cinsinden olması fark etmez çünkü reel büyümedir.
      Büyüme her ülkenin kendi parası cinsinden ama reel olarak (yani enflasyondan arındırılmış olarak) hesaplanır.

      Sil
  36. 2008 küresel krizi ülkelerin sağlık ekonomilerini nasıl etkilemişti?

    YanıtlaSil
  37. Elinize sağlık hocam çok güzel yazı olmus.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı