İçine Düştüğümüz Tuzak

Twitter’da okumuştum, kim yazmıştı hatırlamıyorum, şöyle bir şeydi: “İçinde biz olmasak burası bayağı eğlenceli bir yer.” Eğlence bir yana sosyolojik açıdan gerçekten bulunmaz bir laboratuar Türkiye. Ama ne yazık ki o laboratuarın içinde biz varız.

TCMB, uzunca bir süre yüzde 8,25 olarak koruduğu politika faizini 0,50 puan düşürerek yüzde 7,75’e indirdi. Ben bu kararın doğru olduğunu düşünüyorum. Zaten bu karardan önce de TCMB’nin böyle bir indirim yapması gerektiğini yazdım. Böyle düşünmemin nedenleri petrol fiyatlarının ciddi biçimde düşmüş olması ve bu düşüşün enflasyon üzerinde olumlu etki yaratması, baz etkisiyle yılın ilk 4 ayında enflasyonda en az 2 puanlık düşüş görüleceği şeklindeki tahminlerimdi. Dolayısıyla TCMB’nin politika faizini düşürerek bu gidişe ilişkin beklentileri güçlendirmesinin gerektiği kanısındaydım. TCMB’nin aynı düşüncede olduğunu son kararı ortaya koydu.

Buraya kadar her şey normal, her şey akla ve mantığa uygun görünüyor. Ne var ki işin biraz öncesine gidersek siyasal iktidardan TCMB’ye yönelik ciddi bir siyasal baskı hamlesinin bulunduğunu görebiliyoruz. İşte o zaman aklımıza ‘Acaba TCMB, bu faiz indirimini hükümetten çekindiği için mi yaptı?’ kuşkusu düşüyor. Ve akıl ve bilim dışına çıkış işte o aşamada başlıyor.

Birçok kişi, siyasal iktidardan gelen faiz indirimi baskısı nedeniyle TCMB’nin faiz indirimine karşı çıkıyor. Eğer siyasal iktidar faiz konusuna hiç değinmese ve TCMB politika faizini 1 puan düşürseydi tartışma bunun belki de onda biri kadar olmazdı.

Bana yorum yazan birçok değerli izleyici “Hocam iyi diyorsun hoş diyorsun da yarın öbür gün bu iyimser tahminler tutmazsa ve işler kötüye giderse ne olacak?” diye soruyor. Ben de diyorum ki “O zaman TCMB indirdiği faizi tekrar artırır.” Ama bu yanıtı verirken ben de biliyorum ki TCMB, faizi indirdiği kadar kolay artıramaz. Çünkü faizin indirilmesinde var olan siyasal destek, yükseltilmesinde köstek haline dönüşür.

Bu aşamada aynı akıl ve mantık dışına çıkış sanırım TCMB'yi de etkisi altına alıyor. TCMB, aslında daha fazla yapması gereken faiz indirimini, 'ileride faizi artırmak gerekirse yeterince artıramam' diye düşünerek daha düşük oranda yapıyor.

Bu tartışmaların tümü olayın akıl ve mantık dışına taşmasıyla başlıyor ve biz akıl ve mantığın gerektirdiği yaklaşımı ortaya koyamaz hale geliyoruz. Bir şeyi akıl ve mantıkla yargılayabilmek için kişilere değil olaylara bakmak gerekir. Siyasal iktidarın sözcüleri “faizi indirmek gerekir” dediği dönemde ben faizi indirmemek gerekir dediğimde beni ‘faiz lobisinin’ üyesi yapanlar vardı. Şimdi, koşullar değiştiğinde, faizin düşürülmesi gerektiğini savunduğum için bu kez ‘hükümet lobisinin’ üyesi ilan ediliyorum. Oysa ben olaylara bakıyorum, kişilere değil. Kişilere bakanlar taraf olur, olaylara bakanlar taraf olmadan objektif değerlendirme yapabilir.

Faiz konusunda verdiğim bu örneğe benzer pek çok örnek çeşitli alanlarda yaşamımızı çevreliyor. Artık hiçbirimiz akıl ve mantık düzleminde bakamaz olduk olaylara. Hep birlikte irrasyonelik tuzağının içine düşmüş bulunuyoruz. Akıl ve bilimi yeniden egemen kılmadan bu tuzaktan çıkamayız. 

Yorumlar

  1. Hocam yazinizi okuyunca aklima su soru geldi; 'Faizi arttirmakta zorlanacagindan korkan Merkez, ihtiyatli davranip aslinda daha fazla indirecegi faizleri hedeflediginden az indirmis olabilir mi? Bu durumda da siyasi irade aslinda olmasini istedigi seyi kendisi, varligiyla engelliyor olabilir mi?' Turkcesini bilemedigim 'self-defeating prophecy' durumu gibi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında çok doğru ve benim öteden beri söylediğim bir durumu hatırlattınız bunu da yazıya ekleyeceğim.

      Sil
  2. Hocam sayenizde aklımızı yitirme noktasında dişimizi sıkarak bekleyebiliyoruz. Yazılarınızın devam etmesi dileğiyle, Saygılar celil kadıgil

    YanıtlaSil
  3. UNUTMAYIN !

    UNUTTURMAYIN !

    ((((( Yaşı 20-34 arasında olan 613 bin üniversite mezunu iş arıyor ! )))))

    Geçen yılın eylül ayında yüzde 10.5 ile son dönemlerin rekorunu kıran işsizlik oranı ekimde yüzde 10.4'e düştü. Bu düşüş, dört aydır sürmekte olan artışın yerini gerilemeye bıraktığına mı işaret ediyor, yoksa bir molaya mı? Tahminler ve geçmiş yıl eğilimleri, bu küçük düşüşe pek de önem vermemek ve büyük fotoğrafa bakmak gerektiğini söylüyor bize. İşsizlik oranı, kasım ve aralıkta daha yukarıda gerçekleşecek, bu kesin gibi.

    Ama gelin, toplam işsizlik oranındaki bu küçük gerilemeye kendimizi fazla kaptırmadan, oranlarda boğulmadan, dramatik bazı rakamlar var, onlara bakalım.

    Türkiye'de yüzlerce üniversite açtık, açmaya da devam ediyoruz. Bu üniversiteler için kampüs mü, külliye mi demenin daha yerinde olacağı konusunda kafa yoruyoruz; yani bu konuda yoğun bir enerji harcıyoruz. Hatta, "kampüs" mü, "kampus" mu, tartışmasına girişenler bile oldu. Ama, keşke bu enerjimizin yarısını üniversite mezunların durumuna eğilmek için harcayabilsek...

    Ne bir sendikanın, ne bir sivil toplum örgütünün rakamları. Devletin resmi rakamlarını aktaralım. TÜİK verilerine göre, geçen yılın ekim ayı itibariyle yaşı 20 ile 34 arasında olan üniversite mezunu tam 613 bin kişi iş arıyor. Bu kişilerin bir kısmı daha önce bir işe girdiler de ayrıldılar mı, bir kısmı okulu bitirdiğinden beri hiç mi çalışma olanağı bulamadı bilmiyoruz. Ama ortada çok somut bir rakam var işte; 20-34 yaş arası 613 bin üniversite mezununun iş aramakta olduğu.

    Bu 613 bin üniversitelinin 245 bini erkek, 368 bini kadın. Rakamlar çok açık gösteriyor ki, üniversite mezunu kadınların iş bulma olanakları çok daha sınırlı.

    Bir ayrıntıyı özellikle vurgulayalım. İşsizlere ilişkin bu sayı, çok doğaldır ki "çalışmak istediği halde iş bulamayanları" gösteriyor. Çalışmak istemeyenler, yani işgücü piyasasına girmeyenler bu rakama dahil değil.

    Üniversite mezunlarında işsizlerin sayısı aslında daha fazla. Biz, tam iş arama döneminde olanları, okulu bitirip bir hevesle iş hayatına atılmak isteyenleri ön plana getirmek istedik.
    Biraz daha detaya inelim. Okuldan henüz yeni mezun olmuş, yaşı 20-24 arasında bulunan 97 bin erkek ve 170 bin kadın üniversiteli işsiz geziyor. Çoğu üniversitede mezuniyet 24 yaştan sonraya sarkıyor. Hem bunun etkisiyle, hem biraz iş konusunda seçici davranmanın getirdiği dezavantajla ve hem daha geniş bir yaş diliminin kapsanıyor olmasıyla 25-34 yaş arasındakilerde işsizlik daha da artıyor. Bu yaş grubunda 148 bin erkek ve 198 bin kadın iş arıyor.

    İki yıllık yüksek okul mezunlarından 15-19 yaş grubunda toplam 8 bin genç iş peşinde. 35-54 yaş grubunda da 46'şar bin erkek ve kadın iş arıyor. Yaşı 55'in üstünde 14 bin üniversite mezunu da işsiz.

    Sonuçta TÜİK verileri, 613 bini 20-34 yaş grubunda olmak üzere toplam 727 bin üniversite mezununun işsiz gezdiğini ortaya koyuyor.

    Tabloyu inclemek için:
    http://www.dunya.com/d/other/4t6rgh.png

    ((((( Dörtte biri üniversiteli )))))

    TÜİK'in dün açıkladığı ekim ayına ilişkin işgücü istatistiklerine göre, söz konusu ay itibariyle toplam işsiz sayısı 3 milyon 43 bin kişi. Üniversite mezunu işsizlerin sayısının 727 bin olduğu dikkate alınırsa, Türkiye'deki her 100 işsizin yaklaşık 24'ünü üniversite mezunları oluşturuyor.

    Zaten işsizlik oranının en yüksek olduğu eğitim grubu, yüksek öğretimliler. Bu gruptakilerde işsizlik oranı yüzde 12 düzeyinde bulunuyor.

    Ancak şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekir. Üniversitelilerdeki işgücüne katılma oranı yüzde 80.7 ve bu oran, ortalama oran olan yüzde 51'in çok üstünde bulunuyor.

    Bir yandan üniversitelerimizin sayısını artırıyoruz, ama mezunlara iş yaratamıyoruz, zaten öyle bir amacımız da yok. Ancak öbür yandan da çoğu sanayici nitelikli teknik eleman bulamıyor. İstihdam politikamızda çok ciddi bir yanlışlık değil mi bu? Belki biz de hata yapıyoruz, bir "istihdam politikamız" olduğunu varsayarak...

    >>>>>

    YanıtlaSil
  4. >>>>>

    ((((( SPM'nin kasım tahmini yüzde 10.7 )))))

    İşsizlik oranının kasım ve aralıkta ekimdekinden daha yüksek beklendiğini dile getirdik. 2012 ve 2013'te öyle olmuştu. 2012'de ekimde yüzde 8.3 olan oran kasımda yüzde 8.6'ya, aralıkta yüzde 9.3'e çıkmıştı. 2013'te de ekimdeki yüzde 9.1'den sonra kasımda yüzde 9.3 ve aralıkta yüzde 9.6'lık gerçekleşmeler olmuştu.

    Bir süredir düzenli olarak bir sonraki aya ilişkin tahmin açıklayan TOBB-ETÜ Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi de, kasım ayında işsizliğin artacağını öngördü. SPM kasım için yüzde 10.7'lik bir işsizlik beklediğini bildirdi. SPM, ekim ayı işsizlik oranını yüzde 10.5 olarak tahmin etmişti. Gerçekleşme yüzde 10.4 oldu.

    Ekim ayında tarım dışı işsizlik oranındaki yüzde 12.5'lik tahminiyle tam isabet kaydeden SPM, bu orandaki kasım ayı tahminini ise yüzde 12.9 olarak açıkladı.

    (Alaattin Aktaş, Dünya Gazetesi, 16 Ocak 2015
    http://www.dunya.com/yasi-20-34-arasinda-olan-613-bin-universite-mezunu-is-ariyor-158512yy.htm )

    *
    Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), dünyada eşitsizlik ile işsizliğin gelecek 5 yıl boyunca artacağı uyarısında bulundu.

    (20 Ocak 2015, Dünya Gazetesi)

    Örgüte göre 2015'te dünyada 3 milyon kişi daha işsizler ordusuna katılacak.

    BM Cenevre Ofisi'nde düzenlenen basın toplantısında ILO'nun "2015 Dünya İstihdam Raporu"na ilişkin bilgi veren ILO Genel Direktörü Guy Ryder, "Var olan istihdam krizi sona ermekten çok uzak. Rehavete ve memnuniyete yer yok" dedi.

    Raporda, "Geçen yılı 201 milyon kişi işsiz olarak tamamladı. Bu yıl dünyada 3 milyon kişi daha işsizler kervanına katılacak. 2019 yılına kadar ise işsiz sayısı 212 milyona yükselecek" ifadesi yer aldı. 2008'deki küresel ekonomik krizle "61 milyondan fazla işin ortadan kaybolduğunun" bildirildiği raporda, "Dünyada eşitsizlikle önümüzdeki 5 yıl boyunca işsizlik de artış gösterecek" uyarısında bulunuldu.

    Gelir eşitsizliğinin artmaya devam edeceği uyarısında bulunulan raporda, dünyada en zengin yüzde 10'luk dilimde yer alanların, toplam gelirin yüzde 30 ila 40'ını kazandığı, en düşük gelire sahip yüzde 10'luk dilimdekilerin ise toplam gelirin yüzde 2 ila 7'sini kazandığı ifade edildi. Raporda, dünyada 15-24 yaş arası yaklaşık 74 milyon gencin geçen yılı iş arayarak geçirdiği ve yetişkinlere göre gençler arasındaki işsizliğin 3 kat daha fazla olduğu belirtildi.

    >>>>>

    YanıtlaSil
  5. >>>>>

    "Boşuna mı Okuduk?"
    Türkiye'de Beyaz Yakalı İşsizliği
    Aksu Bora, Necmi Erdoğan, Tanıl Bora, İlknur Üstün
    İletişim Yayınları
    Adres:
    http://www.iletisim.com.tr/kitap/bosuna-mi-okuduk/8428
    (Kitabın sunuş bölümünü okumak için:
    http://www.iletisim.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/110420120955.pdf )

    "Diploma = iş" denklemi gitgide geçersizleşiyor. Genç işsizliği ve "okumuşların" işsizliği, dünyada da Türkiye'de de istisnai olmaktan çıktı. Zamanımız kapitalizminde işsizliğin yapısal niteliği aşikâr hâle gelirken, tahsilli, kalifiye çalışanlar yani "beyaz yakalılar" da güvencesizleşme sürecinin kurbanı oluyor, imtiyazlarını kaybediyorlar. İnsanlara atfedilen ve onların kendilerine atfettikleri "anlamın" iş durumuna göre belirlenegeldiği bir yaşam dünyasında, işsizlik sadece iktisadi olmayan derin bir kriz kaynağıdır.

    Elinizdeki araştırma, Türkiye'de beyaz yakalı işsizliğinin sosyal-psikolojik yanına odaklanıyor. İşsizliğin bir sosyal deneyim olarak nasıl yaşandığına ve "hissedilen işsizliğe" bakıyor. Üniversite mezunu işsizler işsizlikle nasıl baş ediyor, hangi yöntemlerle iş arıyorlar? Ne gibi ayrımcılık mekanizmalarına tâbi kaldıklarını düşünüyorlar? Güvencesizleşen hayatta, nelere -mesela aileye- ne kadar güvenebiliyorlar? İşsizlik deneyiminden duygusal olarak nasıl etkileniyorlar? Kendilerini nasıl ifade ediyor/edemiyorlar? İşsizlik deneyiminin orta sınıf "değerleri" ve "kimliği" ile etkileşimi nasıldır? Beyaz yakalı işsizler, işsizlik sorununun kaynağını nerede görüyorlar? Neye, kime kızıyorlar? İşsizlik, onları "bir şeyleri düşünmeye", "bir şeyler yapmaya" sevk ediyor mu?

    KPSS "belası", ataması yapılmayan öğretmenlerin sıkıntıları ve mücadeleleri, "kullan-at" tarzı istihdamın belli başlı örneklerinden banka çalışanlarının işsizlik deneyimleri ile ilgili gözlemler de bu sorgulamaya eşlik ediyor. Beyaz yakalı işsizleri dinleyen ve onları konuşturan bir kitap...

    *
    "İşsiz Yaşam"
    İşsizliğin ve İş Güvencesizliğinin Birey ve Aile Üzerindeki Etkileri
    Nebi Sümer, Mehmet Harma, Nevin Solak
    Koç Üniversitesi Yayınları
    Adres:
    http://www.kocuniversitypress.com/books/issiz+yasam:+issizligin+ve+is+guvencesizliginin+birey+ve+aile+uzerindeki+etkileri

    Yaygın işsizlik ve iş güvencesizliği bireyi, aileyi ve bütün toplumu derinden etkileyen kronik sosyal sorunlarımızdır. Son yıllarda yapılan kamuoyu araştırmaları sözbirliği etmişçesine, işsizliğin Türkiye'nin en öncelikli sorunu olduğunu göstermektedir. Siyasi görüşten bağımsız olarak bütün toplum öncelikle işsizlik sorununa bir çare bulunmasını beklemektedir. İşsizlik ve iş kaybetme korkusu (iş güvencesizliği) genellikle ekonomik bir sorun olarak görülmüş, yol açtığı bireysel dram ve yıktığı hayatlar gazetelerde haber olmanın ötesine pek geçememiştir. Öncelik taşıyan bu sorunumuz Türkiye'de bütün boyutlarıyla bilimsel olarak incelenmemiştir.

    İşsiz kalmak ya da her gün işten çıkarılma korkusu yaşamak kişinin ve yakın çevresinin sağlığını tehdit etmektedir. Uzun süren işsizlik ekonomik adaletsizlik ve sosyal dışlanmışlığın yanı sıra, yüksek stres, depresyon, kaygı, kalp ve damar hastalıkları gibi pek çok psikolojik ve fiziksel sağlık sorunlarına yol açmaktadır.

    Elinizdeki kitapta, Türkiye'de işsizliğin ve iş güvencesizliğinin birey ve ailesi üzerindeki psikolojik ve fiziksel etkileriyle bunların çalışma hayatına yansımaları geniş bir örneklem üzerinde derinlemesine incelenmiştir. Kitapta, aynı zamanda, ilgili alanlardaki temel araştırmalar ve işsizliğe ilişkin güncel istatistikler özetlenmiş, etkili destek ve çözüm önerilerine yer verilmiştir. Bu kitap, başta alanda çalışan psikologlar olmak üzere, bu konularda araştırma yapan sosyal bilimciler, karar verme konumunda olanlar, sendikacılar ve bizzat işsizler ve işini kaybetme korkusu yaşayanlar için yararlı bir kaynak niteliğindedir.

    YanıtlaSil
  6. Mahfi bey size sonuna kadar katılıyorum. Ancak öyle bir medya ve siyasetçi lerimiz varki sanki tek görevleri insanları tahrik ederek sağlıklı düşmesini engellemek gibi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet hepimiz bu yola itildik ya da kendi arzumuzla girdik.

      Sil
  7. hocam faiz indiriminden amaç kredi faizlerini düşürmekse, o zaman politika faizi yerine kısa vadeli piyasa faizlerine odaklanmak lazım. çünkü banka kredi faizleriyle en yüksek korelasyona kısa vadeli (gecelik veya haftalık) repo faizleri sahip. son zamanlarda bankaların döviz talebi arttığı için merkez bankasından döviz çektiler ama karşılığında TL zorunlu karşılık yatırdılar. TL'nin azalması overnight repo faizlerinin %11 civarı kalmasına neden oldu ve haliyle kredi faizleri de düşmedi. sanki zorunlu karşılıkları azaltmak ve bankaların elinde daha çok TL bırakmak 50 baz puanlık bir indirimden çok daha fazla etkili olurdu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son dönemde MB fonlamayı haftalık repo ile yapıyor. O nedenle son 1 yıldır politika faizi daha önemli bir gösterge.

      Sil
  8. Hocam Merkez Bankası siyasi baskıya boyun eğmese ve kendi hür iradesiyle kararlar alırsa bunun M.B için nasıl bir sonucu olur yani M.B bir bedel öder mi ?

    YanıtlaSil
  9. Hocam ben merkez bankalarının bağımsızlığının palavra olduğunu düşünenlerdenim. Sonuçta bakanlar kurulu ataması ile geliyor bildiğim kadarıyla. peki şu andaki konjonktüre göre merkez bankası başkanıyla uyuşmuyor siyasal iktidar, neden başkasını atayamıyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Demek ki o kadar da palavra değil. Bu başkanı görevden alıp başkasını atasa yabancı yatırımcılar paralarını alıp gidebilir. Yani o kadar da kolay değil.

      Sil
  10. Hocam merhaba

    Genelde 10-12 yılda çıkartılan bedelli askerliğin 2-3 yıl aradan sonra tekrar çıkartılmasını
    ve TCMB,nın zaten faiz indirimini düşünmeye başladığı bir ortamda siyasi yönetimin bu kadar sıkı markaj yapmasını Türk ekonomisi açısından nasıl yorumluyorsunuz?
    Telekkürler

    YanıtlaSil
  11. Simdi bu durumda merkez bankasinin bagimsizligi sorgulanmalimi yoksa anlik bir tepki deyip gecmekmi gerekir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye, bu tür bağımsızlık olaylarına yatkın bir ülke değil.

      Sil
  12. Ferruh Atalay20 Ocak 2015 21:39

    Hocam saygılar... iyi akşamlar... Farabi "İnsan ahlakının temeli bilgidir. Çünkü akıl doğru ile yanlışı ancak bilgi sayesinde ayırır" der.
    Biz sizin samimiyetinize ve bilginize inanıyoruz, güveniyoruz. Sizi seviyoruz.

    YanıtlaSil
  13. Merhbalar hocam mb faiz indirme kararı kimilerine göre az kimilerine göre ideal oran.ancak benim sorum şu.herhangi bir iç veya dış konjoktürde onemli gelişmeler olmazsa enflasyon oranı düşecek belkide 4 aylık periyotta tekrar 0.25 oranında indirime gidebilecek.peki şöyle bir beklentide var abd merkez bankası faiz artırımı bekleniyor.biz bu faiz oranını düşürdükten sonra abd mb arttırım yaparsa 2. Veya 3. Ceyrekte izlenecek politika ne olur ha diyince tekrar faiz arttırımınada gidemez.bunun bize yansımaları ne şekilde olur? Birde bu faiz indirimi yatırımı arttırıcı bir oranmıdır? Teskkur ediyorum saygılarımla....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de yazıda bu sorunları tartışmaya çalıştım. MB faizi indirdiği gibi artırabilmeli de. Bence bağımsızlık orada ortaya çıkar.

      Sil
  14. Merhabalar Hocam. Bende sizin gibi düşünüyorum yani faizlerin düşürülmesi gerekiyordu. Nedense MB hükümetten eleştiriler almaya başladıktan sonra yada eleştiriler sertleşmeye başlayınca faiz indirimine gidiyor. Gelecek tepkiler ' yetmez ama evet yada arttırırken fazla fazla düşürürken az az ' şeklinde olacaktır. Sizce neden MB bi adım atmak hükümet kanadından bi eleştiri bekliyor? Geleceği öngöremiyor mu? 50 baz puan yerine 75 yada 100 baz puan olamazmıydı? Bağımsız olan MB'sına bu kadar baskı normal mi yada o bağımsızsa bende bağımsızım şeklinde olunca mı normal oluyor? Teşekkür ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında tam da öyle değil. MB'nin toplantı günleri önceden belli. Hükümet, o günlere yaklaşılırken baskıyı artırıyor ve demeçleri çoğaltıyor. Bir kurum ya bağımsızdır o zaman kararına karışmayacağız ya da değildir. Bizdeki durum yasada bağımsız yazıyor ama uygulamada öyle değil.

      Sil
  15. Hocam benim merak ettigim sey su; TCMB hukumetin sozlu baskilarina kulak asmasa ve bunu acikca belli etse, ne gibi yaptirimlarla karsilasabilir? TCMB herseye ragmen bagimsiz midir ve hukumet ona karsi 'faizi indir' sozunu sarfetmek ote ne yapabilir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adamalar hakkında soruşturma açtırıp onları yıldırır. Bunlar geçmişte yaşandı Türkiye'de.

      Sil
  16. Hocam isvicre olayi anlamadim faiz konusunu yardimci olrmusunuz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazıda anlattım: http://www.mahfiegilmez.com/2015/01/isvicre-merkez-bankas-ne-yapt.html

      Sil
  17. (Kişilere bakanlar taraf olur, olaylara bakanlar taraf olmadan objektif değerlendirme yapabilir.)
    Hocam bir tarafta BAKANLAR bir tarafta BAKMAYANlar! birakalm kim ne dusunuyorsa dusunsun bizi ilgilendiren MB istenilen indirimi yapti sizin de dusundukleriniz oldu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ama hep kafalardaki kuşku devam ediyor.Acaba TCMB bu hamleyi isteyerek mi yaptı? Yoksa hükümetten çekindiği için mi yaptı? Acaba devamı gerekince yapabilecek mi? Bizim bu sorulara bakışımızdan çok yabancı yatırımcının bakışı önemli. Türkiye'nin önümüzdeki bir yıl içinde bulması gereken dış kaynak miktarı 210 milyar USD.

      Sil
  18. hocam esnafla konusuyorum da dolar lobisi var memlekette diyor be var mi boyle lobi dolar lobisi,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanlar kafalarında çözemediği her konu için bir canavar yaratmayı severler. Düne kadar enflasyon lobisi, faiz lobisi, kur lobisi vardı bugün dolar lobisi çıktı ortaya. Bence lobi yok fobi var. Faiz fobisi, kur fobisi vb.

      Sil
  19. Hocam peki faiz düşmeye devam eder ve Merkez Bankası'na yapılan baskılarda sermayedarların güveninde bir azalmameydana getirirse, bu durum döviz kurunda bir yükselmeye ve beraberinde enflasyonda bir artışa yol açmaz mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Açar tabii. Faizle herşeyi düzenlemek mümkün değil.

      Sil
  20. Hocam tcmb 50 baz puan indirdi ama faiz koridoru yine 11.25 te kaldı.o zmn %10 mevduat faizi alabilen bi kişi bu indirimden sonra yine %10 faiz alabilir.o zaman faiz indirimi birşey değiştirmiş mi mevduat yatırımcısı açısından

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. TCMB, son bir yıldır gecelik borçlanma aracından çok haftalık repoyu kullandırıyor bankalara. Yani ağırlık orada. Bunu TCMB'nin oluşan fonlama maliyetinin yüzde 8,4 olmasından yani 8,25'lik politika faizine yakın bir yerde oluşmasından anlıyoruz.

      Sil
  21. Hocam MB nin faiz oranlarını dusurmesi sizce yurticinde ki yatırımları nasil etkiler
    Faiz orani gerektigi takdirde tekrar basit bir şekilde yukseltilebilir mi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. TCMB'nin faiz indiriminin yatırımları etkilemesi için bu indirimin bankaları etkilemesi ve onların da kredi faizlerini düşürmesi gerekiyor.
      Normal olarak yükseltilebilir ama sanırım Türkiye'de bu koşullar altında pek kolay olmaz.

      Sil
  22. Hocam fark ettiğim konulardan bir tanesi de faiz konusunda TCMB ve diğer MB lerin uyguladığı taktik sadece elindeki araçları değil, kural içi ve kural dışı bütün unsurları kullandığını düşünüyorum.
    Ekonominin kralı benim bütün değişkenleri istediğim gibi kullanırım diyor.
    Ekonomist beklentileri,
    Siyasi baskıyı istediği gibi yönlendirme,
    Şu an siyasetle yapılan dirsek temasını bile danışıklı dövüş olarak görüyorum.
    Ekonomistlerin tahminlerini bile kullanarak piyasaya yön vermek gibi.
    Bir çok aracı kullandığını kullanmaya da hakkı olduğunu düşünüyorum.
    Buraya kadar sizin yaptığınız akıl ve mantık dışına çıkma, bilimden uzaklaşma eleştiriniz bile boşa düşebiliyor.
    Bunları yaptığını görüyoruz.

    YanıtlaSil
  23. Sayın Hocam,
    Öncelikle elinize sağlık teşekkür ederim.
    Sizce, Merkez Bankasının faiz kararında Avrupa Merkez Bankası'nın 500 milyar civarındaki parasal genişleme politikasını orataya koyacağı beklentisi ne oranda etkili olmuştur? AMB'nin bu yönde bir politikayı hayata geçirmesi halinde ülkemizde etkilenecek en önemli makro değişken nedir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. AMB'nin parasal genişlemesi bizde en çok ihracat üzerinde etkili olabilir.

      Sil
  24. TCMB bankaralar kullandıracağı enstrimanları neye göre belirliyor? Yani son dönemlerde haftalık repo kullandırmayı gecelik borçlanma aracına tercih etmesinin sebebi nedir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer kurlarda hızlı artışlar ortaya çıkarsa gecelik fonlamaya ağırlık veriyor, normale dönülünce haftalık repoyu tercih ediyor.

      Sil
  25. hocam, TCMB nin faizi indirmesini doğru bulmuyorum. zira: 1- dış finansman koşulları eskisi gibi değil 2- iç piyasada zaten hane halkı borçluluğu hayli yüksek. faizler ne kadar düşürülürse düşürülsün bence net bir talep artışı olmayacaktır. ki olsa da bu sadece var olan tasarruf açığı gibi kırılganlıklarımızı artırıcı etkilere neden olacaktır. 3- 16 yıldır düşük kur - yüksek faiz modeli finansman ile ekonomiyi çevirmeye çalıştığımızı düşünürsek; şu konjonktürde faiz indirimi yapmak döviz kurlarını yukarı yönlü yapabilir ve dövizde açık pozisyon hacmimiz yüksek olduğundan ötürü başta reel ekonomi olmak üzere makro düzeyde risk primleri yükselecektir. kanaatimce tüm faiz bantlarında sabit seviyelerin korunması daha iyi olurdu!....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu da sağlam argümanları olan saygı duyulacak bir görüş tabii.

      Sil
  26. hocam ''Eğer siyasal iktidar faiz konusuna hiç değinmese ve TCMB politika faizini 1 puan düşürseydi tartışma bunun belki de onda biri kadar olmazdı''. Eger siyasal iktidar merkez bankasına baskı yaptığı halde politika faizini 1 puan düşürse idi. bunun ne gibi sonuçları olurdu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. TCMB'nin siyasal baskılara dayanamadığı görüşü çok daha güç kazanır ve itibar kaybı büyürdü.

      Sil
  27. Mahfi hocam selam,

    Tarihi iyi bilirsiniz, siyaset-politika-din toplumları yönetmiştir daima. bilim felsefe ve akıl değil, bu sümerlerden başlayan,hititlerde,mısırda, babilde ve çinde her yerde böyle devam eden ve geçmiş örneklemelere bakarsak ta böyle devam edecek bir süreçtir. Tek fark; kimin siyaseti-politikası başarısız olmuş ise 200-300 yıl duruma göre 100 yıl içinde yok olup ya başka devletin egemenliğine ya da başka bir devlete dönüşmesiyle sonuçlanmıştır. Diğerleride ne kadar bilim ve kültürle ile siyasetini besleyebilmiş ve emperyalistte olsa başarılı bir politika yürütmüşse büyümüştür.

    Roma mesela, uzun bir dönem egemenliğini ve zenginliğini artırdı, topraklarında çok isyan ve savaşlarla uğraştı çoğunu bastırsa da merkez yönetimdeki çürüme ve hristiyanlığın doğuşu Roma'nın sonunu hazırladı. benzer durum Osmanlı için geçerli son demlerinde yine çürüme ve yolsuzluklar bilimde gerileme ve son darbe ise milliyetçilik ve fransız ayaklanması etkisiyle T.C.ye dönüştü. Mesele, Osmanlıya geri dönmek veya mehter marşları çalmak değildir bunlarla Osmanlı hakimiyeti tekrar kurulamaz. Hakimeyet bilimde sanatta kültürde önce dil egemenliği kurmak ile olur.Sonra yönetim egemenliği başlar. yani Roma latinceyi egemen kıldı Hz.İsa dahi latince konuşurdu. Persler ve Araplar Farsça ve Arapçayı egemen kıldı 1100-1300 lü yıllarda avrupa afrika asya arapça ve farsça konuşurdu. Osmanlı dil olarak farsça-türkçe-arapçayı kullanarak bir bakıma egemenliğini kolaylaştırmayı başardı. Ama bilim ve sanat dili oluşturamadı. Bu nedenle egemenliğini koruyamadı. Şu an bakın avrupa dahi benim konuştuğum hintli amcam ve çinli tüccar dahi ingilizce konuşmaya çalışıyor. Şimdi biz eğer Osmanlıcayı kullanacaksak Pers ve Araplar üzerinde mi yine egemenlik kuracağız? oysa araplar çoktan ingiliz ve amerikanın egemenliğine girdi. İran tarihi boyunca oradan çıkamadı çıkamayacak tıpkı ruslar gibi...

    Kısaca siyaseti ve politikayı, bilim,sanat ve felsefe ile besleyemediğimiz sürece ürettiğimiz ne ekonomi olacaktır ne mühendislik ve hepsi osmanlıyı bir taklitten öte gidemecektir. tamam faizler indi ve hep düşük kalacak noldu yani ülkemiz bir anda zirveye mi çıkacak? işsizlik %3 lere mi inecek,gelir adaletsizliği sıfırlanacak mı? sağlık ve eğitim tamamen bedava mı olacak? herşey sanki bir tiyatro , orta oyunu...bizler seyirci. sizi sonuna kadar destekliyoruz sadece bağımsız bilim,sanat,felsefe ve laiklik ile büyük bir ülke, adaletli bir ülke , imrenilen herkesin yaşamak istediği bir ülke olabilirsiniz. Bu arada inşallah bir süre sonra kaçmanın yollarını aramayız.


    saygılar

    Muhammed Hasan Özgür

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katkılarınız ve yorumunuz için teşekkür ederim. Katılmadığım nokta yok.
      Sonuna kadar bildiğimizi haykırmaya devam edeceğiz. Akla ve mantığa davet etmeye devam edeceğiz.
      Faiz küçük bir mesele. Ama bilim dışılığın büyüğü küçüğü olmaz.

      Sil
  28. hocam;hükümet olası bir ekonomik krize günah keçisi yarattı diyebilrmiyiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pek değil. TCMB eğer faizi denildiği gibi yüzde 3'e filan indirseydi o zaman krizi çıkaran kurum olacaktı.

      Sil
  29. hocam bu faiz indirimi ,iç piyasa tüketimi bir nebze artırır mı?yani bankaların vereceği tüketici kredi fazi oranlarında düşüş olur mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beklenti o ama USD kurundaki artış devam ederse zor.

      Sil
  30. Mahfi Hocam,

    Amacımız sizin parmaklarınızı kullanarak; propaganda malzemeleri çıkarmak değil!

    Nedense artık 'vicdan' kelimesini bile taraflar arasında bir barometre olarak algılamaya başladık!

    YÜREĞİNİZİN; İKTİSATTAN ÖNCE GELDİĞİNİ HER GÜN ÖĞRENİYORUZ HOCAM!

    'Ali İsmail Korkmaz' duruşması sonucunda verilen karar hakkında görüşleriniz nedir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne diyebilirim? Bu ülkede hiç bir şey insanı "hah tamam işte gereği yapıldı" dedirtecek gibi sonuçlanmıyor ki.

      Sil
  31. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası'nın dünkü faiz indirimini yetekli bulmadığını belirterek, "Görünen o ki Merkez Bankası verilen mesajlardan hala nasibini almış değil." dedi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ben de kendi yazıma yorum yazarak bir ilke imza attım. Yorumum üç aşağıda.

      Sil
  32. Hocam faizler yüksek olunca enflasyon fazla yükselmiyor ve TL deger kaybetemiyor. Ama daha fazla büyüme ve istihdam adina yüksek enflasyon kabul edilemez mi? Sizce enflayson issizlik'den daha mi tehelikeli?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İkisi de tehlikeli. Ama daha yüksek enflasyon daha düşük işsizliğe yol açmayabiliyor. Yani klasik Phillps eğrisi her yerde ve her zaman aynı şekilde işlemeyebiliyor. Son bir yılda enflasyon yüzde 7,40'dan yüzde 8,17'ye çıktı ama işsizlik düşmek bir yana yüzde 10'dan yüzde 10,5'a çıktı.

      Sil
    2. 'Büyüme - İstihdam - Enflasyon' bir üçgenin üç ayağıdır veya bir döngüdür (cycle); birbirinden ayrı ayrı, sadece tekil olarak kayırmayı düşünürseniz; sistemi bozarsınız!

      Kısa açıklama:

      A. İç (veya dış) talepte azalma olursa, üretim yavaşlar, büyüme düşer: İstihdam da azalış (işsizlikte artış başlar.)

      B. 'Maliyet enflasyonu'nda artış olması 'talep enflasyonu'nda artış yaşanmasına göre daha sistemsel; böylelikle daha tehlikelidir. Eğer 'maliyet enflasyonu' artarsa, ve biz ülke olarak buna önceden önlem almamış isek; 'talep enflasyonu' için aldığımız önlemler 'maliyet enflasyonu' için sökmeyebilir! Döviz kurlarındaki dalgalanma 'maliyet enflasyonu'nun artmasında çok büyük yere sahiptir. Eğer; ülkemizde 'yapısal reformları' zamanında yapmış olsaydık, sanayi üretimini desteklemiş ve şirketlerimizin 'yüksek inovasyolu ürünler' üretip ihraç etmeleri için gerekli tüm altyapı (ve hukuksal & vergisel) çalışmalarını zamanında tamamlamış olsaydık; döviz kuru dalgalanmalarından (ve benzeri dış faktörlerden) o kadar etkilenmez; böylece 'maliyet enflasyonu' konusunda kafamız daha rahat olurdu.

      C. 'İstihdam' kelimesi TÜİK'in bizleri alıştırdığı gibi sadece azalıp/artmasıyla değerlendirilirse; büyük yanılgılara düşeriz! 'İstihdam'da artış yaşanırsa; bu artışın kalitesi nedir! Kalitemiz düşük ise; sadece İl/İlçelerin 'Halk Eğitim Merkezileri'nde 'dikiş & nakış', 'ebru sanatı', 'takı yapıp satma' vb. gibi teşviklerle yetinirsek; 'istidam'ı arttırmamız hiçbir işe yaramaz!

      Eğer bir ülkenin:

      * İlköğretim 5. sınıf öğrencisine 'matematik' dersinin bir canavar gibi öğretilmesi terkedilirse,

      * Lise 2. sınıfa geldiğinde bir İngilizce film veya diziyi Türkçe altyazı ihtiyacı hissetmeden anlayabiliyorsa veya öğrenci değişim programı ile yurtdışına çıktığında meramını anlatacak kadar iyi İngilizce konuşabiliyorsa,

      * Liselerde veya üniversitelerde 'patent başvuruları' çığ gibi artmaya başlamışsa, okullarda öğrenciler (bizzat kendileri) 'program dili öğrenmek' için talepte bulunmaya başlamışlarsa,

      * 'Müzik' ve 'felsefe' dersleri 'seçmeli' statüden çıkarılıp 'zorunlu' statüye tekrar alınırsa,

      * Kendini 'akademisyen' zanneden 'lisans üstü irileri'(nin büyük bir bölümü!); sadece 'yard. doç.', 'doç.' ve 'prof.' unvanlarını almak için kafa yormayı derhâl bırakırlarsa,

      * Etnik / dinsel / ideolojik / cinsel / dilsel vb. sömürü tuzaklarına 'bilim' ile karşı çıkabilecek 'bilgi' ve 'cesaret'e sahipler ise,

      * 'İş gücü'; 'yetişmiş insanlardan' oluşuyorsa;

      O ülkenin işsiz sayısı da düşük düzeyde kalır,

      'Ekonomik büyüme' sorunları da olmaz;

      Kendi ülkesinde üretebildiği 'yüksek inovasyonlu ürünler' olduğundan 'maliyet enflasyonu' denen şeyin de unutulmaya yüz tuttuğuna şahit oluruz!

      Yukarıda bahsedilen 'A-B-C' sacayağı; birbirinden ayrı düşünülemez!

      Eğer biz; eğitimli iş gücümüze 'iş yapacak bir ülke yaratamazsak', onları 'bilim' dışında düşünmeye teşvik edersek, az maaş ve kadük sosyal güvence verip motivasyonlarını kırarsak; bu insanlar doğup/yetiştiği topraklardan kaçar; daha verimli olduğuna kani olduğu ülkelere 'göçer!'

      Sonra da; enflasyonun düşmesini 'petrol fiyatlarının gerilemesine' bağlayarak zil takıp oynarız, ECB ve BOJ'dan gelecek QE damlacıkları ile büyüme bir nebze artış gösterecekse; şu videodaki gibi dans ederiz:

      http://www.youtube.com/watch?v=H3BoWHX-pQQ

      Mahfi Eğilmez;

      Boşuna 'Enflasyon yükseldiği için TCMB politika fazini arttırmaya mecbur kalıyor. Elma ile armutu birbirine karıştırmayın!' demiyor!

      Boşuna 'Ekonomi politikası, ekonomi teorisinden farklı olarak -ekonomi-, -siyaset- ve -sanat-ın bir bileşimidir.' demiyor!

      Sil
  33. TCMB'nin faiz kararından sonra hükümet yetkililerinin ve Cumhurbaşkanının açıklamalarını okuduktan sonra yukarıdaki yazıma eski bir yazımdan bir pasajı alarak bir ekleme yapma ihtiyacını duydum. BVöylece kendi yazısına yorum yapan ilk kişi olmuş olabilirim.
    'Ekonomi politikası, adında yer alan politika kelimesine aldanarak politikanın bir dalı gibi düşünülmemelidir. Buradaki politika İngilizcedeki policy’nin çevirisidir. Türkçe’de politics de policy de politika çevirisiyle karşılandığı için bir karmaşa doğuyor. Politics, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı, policy ise akılcı sonuçları başarmak için oluşturulmuş ilkeler rehberi olarak tanımlanıyor.' Ekonomi politikası, ekonomi teorisinden farklı olarak ekonomi, siyaset ve sanatın bir bileşimidir. Burada eğer siyasetin dozu artarsa olay ekonomi politikası olmaktan çıkar ve politika ekonomisi haline dönüşür. Bizim durumumuz budur.

    YanıtlaSil
  34. Doğkan Aygün21 Ocak 2015 15:12

    Borçlanma politikasının milli gelir üzerinde ki etkisini incelerKen makroiktisat Kitaplarında dikkatimi çeken bir nokta eğer tüketim ve yatırım harcamaları sabitken Devletin borçlanmak suretiyle kamu harcamalarını artırması milli geliri artıracağını söylemektedir.

    fakat ben şöyle düşünüyorum katılırmısınız ;uygulamada devlet borçlandığında tüketim ve yatırım üzerinde değişiklik olabilmektedir diye düşünüyorum örneğin;devlet borçlanırken devlete borç veren kesim düşük gelire sahip olan kesim değilde ,tasarruf oranı yüksek olan kesim banka hesaplarından devlete borç vermektedirler. Borçlanma neticesinde bankalarda ki kaynaklara yönelik talep arttığı için faizler yükselecek Buda özel kesim yatırım harcamalarını azaltacaktır yani borçlanma neticesinde devlet daha fazla harcayarak milli gelir artışı yaratsada faizlerin yükselmesi özel yatırım harcamalarını dışlayarak milli gelir üzerinde ki ilk artış etkisi giderilecektir kanısındayım .kısacası eğer faizler esnek ise borçlanma politikası milli gelir üzerinde etki yaratmayacaktır.
    eğer likidite tuzağı hali mevcut ise faizlerin dahada aşağılara düşmesi mümkün değil ise,faizler esnek değilse kamunun borçlanması faizleri etkilemeyecek dolayısıyla özel kesim üzerinde bir dışlama yaratmayacak bu sayede de kamu borçlanma politikası ile diğer değişkenleri etkilemediği için harcama çarpanı etkisi ile milli gelir reel olarak yada nominal olarak artacaktır.
    Kısaca devlet harcamalarını borçlanarak yapıyorsa ve borçlanma neticesinde tüketim ve yatırım harcamalarında değişiklik olmuyorsa milli gelir üzerinde olumlu, eğer devletin borçlanma politikası tüketim harcamalarında değişikliğe yada faizler kanalı ile yatırım harcaması cephesinde değişiklik oluyorsa borçlanmanın milli gelir üzerinde ki etkisi nötr olacaktır sonucuna varıyorum
    Katılırmısnız ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bu zaten böyledir. Burada konu edilen şey kişilerin harcama yapmadığı, tasarruf yapmayı tercih ettiği bir ortamda devletin kişilerden tasarruflarını alarak bizzat kamu harcaması yoluyla talep yaratmaya çalışmasıdır.

      Sil
  35. Bu Türkiye'nin doğasından çok politika popülizminin doğasından kaynaklanıyor sanki. Greenspan da Bush'un faizi düşür baskılarına maruz kalmıştı. Ama onlar direnebiliyorlar sanırım. Seçimi kaybettirmek pahasına. Burada direnç yok. Korkunç bir şekilde siyasal iktidarın potası altında her şey.

    YanıtlaSil
  36. Hocam kolay gelsin,
    faiz indirmiyle beklenen bankaların da faiz indirimine gitmesi kredilerin bollaşması, likiditenin artması. Faiz indirimiyle dışardan gelen yabancı para vei dolar kurunun dış etkilerden bağımsız olaraka Türkiye'deki durumu ne olur acaba?
    Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında faiz indiriminin bir tek nedeni var enflasyonda iniş eğiliminin bekleniyor olması. Eğer bu beklenti gerçekleşirse dışarıdan gelecek para üzerinde olumsuz değil olumlu etkisi olabilir. Çünkü yabancılar faizin daha da ineceğini düşünerek faiz yüksekken gelip yararlanmak isteyebilir.

      Sil
  37. Sayin hocam turkiyede yatirimlar genel olarak ya arsaya ya da daireye yapilmaktadir.insanlar borsadan korkuyor. turkiyede emlak fiyatlari kriz donemleri haric hep artmis hatta kriz donemlerinde bile artmis cunku insanlar guvenli liman goruyor nufud da fazla ozellikle istanbulda. Bu gorus devam eder mi yoksa emlak turkiyede birgun coker mi ya da ne olursa coker

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Borsa yeniden 90 bin oldu. Borsadan değil spekülatif hisselerden korkmak lazım. Sağlam hisselerden korkmak için bir neden yok. Ama Türk insanının çoğu yatırımını eliyle tutmak, gözüyle görmek istediği için gayrimenkul ve altın daha gözde alanlar.

      Sil
  38. "Kişilere bakanlar taraf olur, olaylara bakanlar taraf olmadan objektif değerlendirme yapabilir."

    ... bitaraf olan, bertaraf olur.

    YanıtlaSil
  39. Hocam Merhaba,
    Genc bir takipciniz olarak yazilarinizda karmasik gelen konulari oldukca yalin bir dille ve cok aciklayici bicimde anlattiginizdan dolayi size cok tesekkur ederim. Ayrica gelen yorumlarin niteligine ve seviyesine bakmaksizin sabirla cevap vermeniz cok etkileyici.
    Benim sorum: Petrolun bu kadar dusmesinin politikacilarin yapisal reformlari acilen hayata gecirmeleri icin bir firsat olsugunu soylemistiniz. Peki petrol fiyati hic dusmemis olsaydi yapisal reformlarin yapilmasinin onundeki engeller/riskler neler olacakti?
    Tesekkurler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Çok güzel bir soru. Biraz ayrıntılı ve uzun cevabı var ama kısaca bir örnekle özetleyeyim. Mesela vergi alanıunda yapılacak yapısal reform dolaysız vergilerin (gelir, kurumlar vergisi gibi) ağırlığını artırıp dolaylı vergilerin (KDV, ÖTV gibi) ağırlığını düşürerek vergi adaletini sağlamaya çalışmak olmalıdır. Ne var ki bu dönüşüm başlangıçta devlete gelir kaybettirir. Petrol fiyatlarındaki düşüş bu tür dolaylı vergilerden elde edilecek gelirleri azalttığı için yavaş yavaş öteki vergilere dönüp bunu kalıcı hale getirme fırsatı doğdu diye düşünüyorum. Eğer bu düşüş olmasaydı devlet petrolden elde ettiği yüksek gelirin rahatlığıyla bu reforma çok daha gönülsüz olurdu.

      Sil
    2. Hocam cok tesekkur ederim,
      Daha onceki yazilarinizdan okudugum kadariyla surdurulebilir bir buyume icin daha cok "Dolaysiz vergi gelirleri/Giderler" oranina onem verdiginizi biliyorum. Bu baglamda yukaridaki yapisal reform cok daha anlamli oluyor, Hocam bunun haricinde sizin fikrinizi merak ettigim bir konu var. Petrolun fiyatinin bu denli dusmesiyle yenilenebilir enerji sektorunun gelecegi arasinda nasil bir baglanti kuruyorsunuz? Ben ilk asamada enerji bedelinin ucuzlamasi nedeniyle zaten pahali olan yenilenebilir enerji yatirimlarinin oldukca olumsuz etkilenecegini dusunuyordum. Ancak sonradan yabanci yayinlardan da okudugum kadariyla petrol fiyatlarindaki dususun devletin yenilenebilir enerjiyi desteklemeye yonelik mekanizmalari daha kolay hayata gecirmesine olanak sagladigi yonunde gorusler var. Soyle ki devlet dusen petrol fiyatlarini bir firsat olarak gorerek karbon salinimi yapan tesislere ek vergileri eskiye oranla daha rahat getirebilir. Buradan edinilen gelirin de yenilenebilir enerji yatirimlarini destekleme amacli kullanilmasi yenilenebilir enerji sektorunu gelistirebilir deniyor. Bircok yenilenebilir enerji yatirimlarinin (ruzgar, gunes, biyokutle...) devletin sagladigi belli bir tarifeden alim garantisi sayesinde dusuk maliyetlerle borclanarak gerceklestirilebildigi dusunulunce gercekten boyle bir yapisal reform bu sektoru cok olumlu etkileyebilir. Siz ne dusunuyorsunuz hocam? Dogru olur mu sizce? Bu aslinda dolayli vergiyi artirmak gibi gorunuyor ama sonucta bir sektorun gelismesi ve ayrica uzun vadede cari acigimizi da azaltici bir etkiye sahip bir uygulama.
      Tesekkurler,
      Mahmut Zafer Aydin

      Sil
  40. Sayın Eğilmez, değerli ve kolay anlaşılabilir yazılarınızla benim gibi ekonomi cahillerine bile bilgi vermeyi başarabildiğiniz için teşekkürler. Benim sorum şu olacak: MB başkanı bütün bu hakarete varan baskılar karşısında "Faizi sıfır yaptım, şimdi de istifa ediyorum" dese kahraman mı olurdu, hain mi? Saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah, teşekkürler.
      Batıda olsa kahraman olurdu, bizde önce yarı kahraman olarak görülür sonra hakkında bin türlü dedikodu çıkarılarak hain düzeyine getirilirdi diye düşünüyorum.

      Sil
  41. Hocam faizin düşürülmesi yerinde karardı ama, Türk vatandaşının tasarrufuna ne sağladı ben anlamadım. Gene reel faiz negatif. Olan gene vatandaşa

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Reel faiz hesabı yılsonu enflasyon beklentisiyle yapıldığı için bugünkü faize bakmayın. Faiz kararı öncesine göre gösterge faiz düşmeye başladı. Şimdi önümüzdeki 4 ay enflasyon (matemaktiksel olarak) düşecek.

      Sil
  42. Hocam TCMB realiteyi dikkate alırken, Siyasiler ise oy tabanının ortalama algısını gıdıklayacak soylemlere ağırlık veriyor.. Ve ortalama vatandaş artık yüksek borçluluktan dolayı anı yasıyor uzun bır suredir. Algı artık gerceğin onunden gidiyor ve bunu siyasiler çok iyi biliyor..

    YanıtlaSil
  43. Uretimde faiz toplam maliyetin % kaçı da bu kadar yuksekten konuşuyor politikacılarımız. Bence faiz duştukçe baz etkisiyle yine "faiz lobisi" bankalar ve elinde bolca tahvil bulunduranlar kazanıyor..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Toplam maliyetler içinde faizin payı % 5'in altında.
      Kesinlikle doğru ama ne yazık ki Türk insanı bunu anlamıyor. Hatta bırakın Türk insanını ekonomist diye geçinen çoğu kişi de bunu anlayamıyor. Çoğunluk faiz arttıkça kazanılır sanıyor. Oysa faiz artışından kazanan tek kesim tasarrufunu mevduat ve tahvil olarak tutanlar.

      Sil
  44. Hocam yazdığınız her şeye katılıyorum ve bence gittikçe bilimden ve akılcılıktan ülkece daha çok uzaklaşıyoruz.Artık takım tutar gibi faiz aşağı yukarı demeye başladık.Sorum şu ki biliyorsunuz ülkemizde tasarruf oranları çok düşük ve sıcak paraya ihtiyacımız var yatırımlar için.Faizde hızlı bir indirim sıcak para gelişini etkiler mi?Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hızlı indirim yabancı kaynak gelişini düşürür. O nedenle riskler ve enflasyon düşüşüne paralel olarak tedrici indirim en doğru yol.

      Sil
  45. hocam sgk sistemi zorunlu değil değil mi çünkü özel banka sandıkları var bunlar emekli olunca devletten emekli maaşı alamıyorlar değil mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sandıklar SGK'ya devredilecekti ama son durum ne oldu bilmiyorum.

      Sil
  46. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  47. Hocam gelecek yil Erdem Basci'nin gorev suresi doldugunda siyasi kendi sozunden cikmayacak kukla bir baskan atarsa piyasanin teipkisi nereye kadar olabilir? Gecmiste buna benzer yasandigini bildiginiz bir durum var mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geçmişte böyle bir şey olmadı. Ama piyasa, hatanın cezasını veriyor.

      Sil
  48. Hocam alakasız ama bağışlayın;
    ASELSAN mühendisleri için ne düşünüyorsunuz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuda bilgim var ama fikir üretmeme yetecek düzeyde değil. İzlemeye ve ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorum.

      Sil
  49. Hocam başta belirttiğiniz o söz Ahmet Hakan'ın bir yazısının başlığı. Buyrun linki:

    http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/yurttasi-olmasak-aslinda-eglenceli-bir-ulke-turkiye_27413024

    YanıtlaSil
  50. Mahfi Bey,
    faizler artığında sıcak para girişi olur değil mi.borsaya giren para sıcak para mıdır. borsaya para girdiğind bu paralar nasıl değerlendiriliyor. Saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Faiz arttığında mutlaka sıcak para girecek diye bir garanti yok. Eğer riskler de faizler kadar artmışsa o zaman sıcak para beklendiği gibi gelmeyebilir.
      Sıcak para çabucak çıkıp gidebilecek para anlamına geliyor. Borsadaki para da hisselerin satılmasıyla hemen gidebilir. Buna karşılık mevduata ve tahvile göre biraz daha az sıcak kabul ediliyor. Ben borsadaki paraya ılık para diyorum.
      Borsa, hisse senetlerinin ikinci elden alınıp satıldığı yerdir. Dolayısıyla bu hisselerin satılmasının hissenin çıkarıcısı durumundaki şirkete doğrudan bir yararı olmaz. Sadece hisseyi elinde tutan para kazanır. Buna karşılık hisselerin değeri yükseliyorsa bu, o şirketin piyasa değerinin yükselmesi anlamına gelir.

      Sil
  51. hocam cari açıkla büyüme arasında nasıl bir korelasyon var? genel olarak cari açık artınca büyüme azalır ama türkiyede artar mı? saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer üretiminiz ve yatırımınız ithalata bağlıysa yani üretimde kullandığınız enerji hammaddesini (petrol, doğalgaz vb) ara mallarını ve sermaye mallarını ithal ediyorsanız daha fazla büyümek için bunlardan daha fazla ithal etmeniz gerekir. İthalat arttıkça da cari açık artar. Türk sistemi böyle çalışıyor. Bu yıl cari açık düştü büyüme de düştü.

      Sil
  52. hocam hazine müsteşarlığı bu yıl ne kadarlık ödeme gerçekleştirecek bunu görebiliyormuyuz? bunlar zamanı gelen ödemeler ve ileride atıyorum 10 yıllık satılan tahviller dahil değil değil mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hazine sitesinde raporlar bölümünde aylık borç raporlarından bunları görmek mümkün.

      Sil
  53. hocam hazine bu yıl 128 milyar lira borç ödeyecekmiş bunun 50 milyarı bütçede gösterilen faiz dersek kalanlar ne hocam?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 128 milyarı nereden bulduğunuzu sorabilir miyim?

      Sil
    2. http://uzmanpara.milliyet.com.tr/haber-detay/gundem/hazine-128-8-milyar-lira-borc-odeyecek/6906/ buradan hocam

      Sil
    3. Evet. 128 milyar TL iç ve dış toplam borçlarına anapara + faiz toplamı. Bunun 79 milyarı anapara (ki o bütçede değil borç raporunda yer alıyor biliyorsunuz) kalan 49,8 milyarı da faiz (faiz ödemeleri bütçede yer alıyor. Ayrıntılar burada:
      https://www.google.com.tr/search?q=2015+Hazine+Finansman+Program%C4%B1&ie=utf-8&oe=utf-8&gws_rd=cr,ssl&ei=DQ_BVNWiMcP6Uq22g-AG
      Bu sayfadaki ilk linke tıklarsanız içindeki tabloda dökümü var.

      Sil
  54. Hocam M.B para politikası ve döviz kuru üzerine etkileri Türkiye örneği ya da döviz kuru riski veya konulu bir tez yazmak istiyorum hangi kitapları önerirsiniz kütüphanelerden yazılan tezlerden ve sizin yazılarınızdan ve ülkemizin sayılı ekonomistlerinin yazılarından kitaplarından ve TCMB,BDDK,TBB,vs kuruluş yazılarından faydalanmak istiyorum bana önerebileceğiniz kitaplar var mı ? bana bu konuda yardımcı olabilir misiniz konu başlığım nasıl olabilir saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel bir konu. TCMB'nin Para Politikasının TL Üzerindeki Etkileri. İyi bir başlık olabilir. Hem iç değer (enflasyon) hem de dış değer açısından incelenebilir. Enflasyon hedeflemesi de bu çalışmanın bir parçası olabilir. Bence kaynak araştırmasından önce TCMB'nin sitesinden para politikası metinlerini ve enflasyon raporlarını hızlıca gözden geçirin. Bunlar size yol çizecek.

      Sil
    2. Çok Teşekkürler Hocam

      Sil
  55. şunu anlamadım hocam hazine 128 milyar para ödeyecekse bu paranın 50 milyar lirası faizi maliye bakanlığından çıkacaksa geriye kalan 78 milyarı hazine nasıl ödeyecek?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1985 yılına gelene kadar borçlanma anaparaları bütçeye gelir gider yazılıyor, faizlerde gider yazılıyordu. Bu uygulama uluslararası standartlara uygun değildi. Çünkü borçlanma ne gelir kalemi ne de gider kalemi. O nedenle o tarihte borçlanmalar bütçe dışına çıkarıldı ve borç hesabında izlenir oldu. Sadece faizler gider olduğu için bütçeye yazılıyor. Hazine borç anapara ödemelerini yine borçlanmadan elde ettiği ve bütçeye yazılmayan paralarla yapıyor. Borç anapara miktarlarını, yeni borçlanmaları ve borç ödemelerini görmek isterseniz ilk yanıtımdaki linkte yer alan Borç Raporuna bakın. Ayrıntıları orada görebilirsiniz.

      Sil
  56. hocam merkez bankası neden hazineden dibs alıyor, dibsleri sadece özel sektör ve özel kişiler alsa olmuyor mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. TCMB, APİ işlemlerinde kullanmak için DİBS alıyor.

      Sil
  57. Hocam yaşanan gelişmeler doğrultusunda önümüzdeki aylarda otomobil fiyatları düşer mi euro düşermi çok?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Euronun TL karşısında değeri düştüğüne göre Avrupa kökenli veya Euro ile ithal edilen arabaların fiyatının düşmesi lazım.

      Sil
  58. Hocam

    Merkez haftalık repo ile verdiği tutarı artırsa ve bu şekilde Bankalararası repo piyasasında oluşan yaklaşık %10'un üzerindeki maliyeti indirse daha mantıklı olmaz mı?

    Sonuçta tcmb ağırlıklı fonlama maliyetini bu kararı sonrası biraz azaltacak gibi duruyor ama bankalar çok daha fazla miktarda BIST repoda borçlanıyorlar. Bankaların maliyeti indirmesi için burasıda çok önemli diye dusunuyorum. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir? Sizce tcmb bunu yapsa para arzını arttıracağı için çok enflasyona neden olur mu? Ben olmaz diye düşünüyorum bu konjonkturde.

    YanıtlaSil
  59. hocam, ben TCMB' nin politika faizini 50 baz puan da olsa düşürmesini açıkçası rasyonel bulmuyorum. zira: faiz düşüşü için enflasyonun düşüş eğiliminin güçlü olması gerekir. ayrıca, küresel likidite hacminin daralma eğilimine başladığını düşünürsek ve brezilya gibi bizimle aynı kategoride olan ülkeler faizlerini yavaş yavaş yukarı yönlü yaparken bizim düşürmeye çalışmamız entegre olduğumuz küresel ekonominin içinde bulunduğu konjonktüre terstir. eğer TCMB ileride faiz düşürmeye devam edip parasal genişleme yapacak ise; bence bu sadece kur patlamasına ve daha büyük faiz artışına ve yüksek enflasyonist baskılara neden olacaktır özellikle de maliyet fazlı enflasyonu yönetmek adeta imkansız hale gelebilir!. 1994 krizinden önce de faizler çok yüksek bahanesiyle faizler hızla düşürüldü ve parasal genişleme yaşandı sırf hazine daha düşük maliyetle borçlansın diye fakat bununn sonucunda kurlar hızla yükseldi ve doğal olarak faizler de patladı ve hazine çok daha ağır maliyetlerle borçlanmak durumunda kalmıştı!...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!