2023 Hedeflerine Ulaşılabilir mi?
2023 Hedefleri
Türkiye ekonomisi için belirlenen 2023 yılı hedefleri
arasında en somut ve ölçülebilir olanlarını aşağıdaki tabloda gösteriyorum.
Gösterge
|
2013 (Mevcut durum)
|
2023 (Hedef)
|
GSYH (Milyar USD)
|
820
|
2.000
|
Kişi Başı Gelir (USD)
|
10.782
|
20.000
|
Büyüme (on yıllık ortalama, %)
|
5
|
7
|
Türkiye ekonomisinin büyüklük sırası
|
17’nci
|
İlk 10 arasında
|
İhracat (Milyar USD)
|
163
|
500
|
Hesaplamalar için temel
varsayım:
2013 ile 2023 yılları arasındaki on yıllık dönemde kur
değişiminin enflasyon kadar olacağını yani TL’deki iç ve dış değer kayıplarının
aynı olacağını varsayıyorum.
2004 – 2010 yılları arasında TL, rezerv paralara karşı değerlenme
dönemi yaşamış ve ortalama büyüme yüzde 5 olduğu halde GSYH 390 milyar dolardan
732 milyar dolara, kişi başına gelir ise 5.775 dolardan 10.003 dolara yükselmiştir.
Bu dönemde TÜFE endeksi yüzde 150 artarken dolar kuru sadece yüzde 3,5
artmıştır. Dolayısıyla TL’deki değerlenme dolar cinsinden GSYH’nın, büyüme
oranının çok ötesinde yükselmesine yol açmıştır. 2004 – 2010 arasında geçerli olan bu olumlu
tablonun son üç yılda eskisi kadar TL lehine işlemediğini, 2013 yılının Mayıs
ayında Fed’in tahvil alımlarını kısmaya başlayacağını açıkladığı tarihten
itibaren de aleyhe döndüğünü belirtmemiz gerekiyor. Bir başka ifadeyle TL’nin rezerv
paralar karşısında değer kaybetmesinin daha olası olduğu bir ortamda
bulunduğumuzu dikkate alırsak 2004 – 2010 arasında desteğini hissettiğimiz olumlu
etkinin bir daha tekrarlanmayacağını kabul etmemiz gerekiyor.
2 trilyon dolarlık
GSYH
Türkiye’nin gerek 1923 – 2013 yılları arasında gerekse son
on yıllık dönemde ölçülen potansiyel büyüme hızı yıllık ortalama yüzde 5
oranında bir büyüme hızıdır.
2013 (Milyar
USD)
|
2023 (Milyar
USD)
|
|
GSYH
|
820
|
|
% 5 Büyüme
|
1.272
|
|
% 7 Büyüme
|
1.536
|
|
% 10 Büyüme
|
2.025
|
2013 itibariyle 820 milyar dolar olarak ölçülen GSYH’nın,
Türkiye, önümüzdeki on yılda eğer bu potansiyel büyüme hızıyla büyürse 2023
yılında GSYH’sı 1,3 trilyon dolara yaklaşacaktır. Eğer Türkiye bu on yıllık
sürede, kalkınma planlarında hedef olarak konulan, yüzde 7’lik yıllık ortalama
büyüme hızını yakalarsa 2013 yılında GSYH’sı 1,5 trilyon doları aşacaktır. 2023
yılında 2 trilyon doların üzerine çıkabilmesi için bu on yıllık dönemde yıllık
ortalama büyüme hızının yüzde 10’a yaklaşması gerekmektedir.
Kişi başına 20 bin
dolar gelir
Kişi başına geliri GSYH / Yıl ortası nüfusu formülüyle
hesaplıyoruz. Türkiye’nin 820 milyar dolarlık 2013 GSYH’sını 2013 yılının yıl
ortası nüfusu olarak hesaplanan 76.055’e bölünce kişi başına gelir 10.782 dolar
olarak hesaplanmaktadır. Önümüzdeki on yıl boyunca yıl ortası nüfusun ortalama
olarak yüzde 1,2 oranında artacağını varsayıyorum.
2013 KB
Gelir (USD)
|
2023 KB
Gelir (USD)
|
|
GSYH
büyümesine göre
|
10.782
|
|
% 5 Büyüme
|
14.841
|
|
% 7 Büyüme
|
17.923
|
|
% 9,3 Büyüme
|
23.632
|
Eğer yukarıda genel varsayım olarak ortaya koyduğumuz TL’nin
iç ve dış değer kaybı birbirine eşit olursa ve eğer ekonomi potansiyel büyüme
hızı paralelinde yıllık ortalama yüzde 5 büyüme kaydederse 2023 yılında kişi
başına gelir 14.841 dolara ulaşacak demektir. Ki bu Türkiye’nin orta gelir
tuzağında sıkışıp kalmış olması anlamına gelecektir. Yıllık ortalama büyüme
yüzde 7 olursa kişi başına gelir 17.923 doları bulacaktır. Ki bu orta gelir
tuzağından çıkılabileceği anlamına gelecektir. Türkiye, bu on yılda mucizevi
bir şekilde yıllık ortalama yüzde 9’un üzerinde büyürse kişi başına geliri 23.632
dolara gelecek ve orta gelir tuzağından çıkmış olacaktır.
Yıllık ortalama % 7 sürdürülebilir
büyüme oranı
1923 – 2013 arasında Türkiye’nin yıllık ortalama büyüme
oranı yaklaşık yüzde 5 olmuştur. Türkiye son on yılda da aynı ortalamayı
yakalamıştır. Yüzde 5 büyüme ortalaması Türkiye’nin potansiyel büyüme oranıdır.
Gelecek on yılda bu ortalamayı yüzde 7’ye çıkarma hedefi potansiyel büyüme
oranını yüzde 40 oranında arttırmak demektir. Son on yılda GSYH’sını 305 milyar
dolardan 820 milyar dolara çıkarırken bile yıllık büyüme ortalamasını
potansiyel büyüme oranının üzerine çıkaramamış olan Türkiye’nin yapısal
reformları yapmadan bu ortalamaya ulaşması objektif koşullar altında mümkün
görünmüyor.
En büyük 10 ekonomi
arasına girmek
Aşağıdaki tablo en büyük 10 ülke ve Türkiye’nin 2013 GSYH
büyüklüklerini gösteriyor.
Sıra
|
Ülke
|
GSYH 2013 (milyar USD)
|
1
|
ABD
|
16.800
|
2
|
Çin
|
9.181
|
3
|
Japonya
|
4.901
|
4
|
Almanya
|
3.636
|
5
|
Fransa
|
2.737
|
6
|
İngiltere
|
2.536
|
7
|
Brezilya
|
2.243
|
8
|
Rusya
|
2.118
|
9
|
İtalya
|
2.072
|
10
|
Hindistan
|
1.871
|
17
|
Türkiye
|
827
|
Türkiye’nin ilk on ülke arasına girebilmesi yani en azından Hindistan’ı geride bırakabilmesi için yıllık ortalama yüzde 8,5 dolayında büyümesi (ya da daha düşük büyümeyle birlikte TL’nin ciddi biçimde değerlenmesi) ve Hindistan’ın bu on yıllık süre içinde hiç büyümemesi (ya da Hint Rupisinin ciddi biçimde değer kaybetmesi) gerekiyor.
İhracatı 500 milyar
dolara çıkarmak
Türkiye, 2004 – 2013 yılları arasındaki on yılda ihracatını
yıllık olarak yüzde 13 dolayında artırmıştır. Özellikle küresel krizin etkili
olduğu 2008 – 2013 döneminde birçok ekonominin ithalat kısıtlamalarına
gitmesine karşın yeni pazarlara ulaşarak ve mevcut pazarlarda etkinliği
artırarak sağlanmış olan bu ortalama artış önemli bir artıştır.
Önümüzdeki on yıllık dönemde ihracat artışı için üç ayrı
varsayım altında tahmin yapıyorum: (1) Önceki on yılda yakalanan yüzde 13
oranındaki yıllık ortalama ihracat artışının aynen devam etmesi. (2)
Sürdürülebilir büyüme olarak hedeflenen yüzde 7 oranındaki yıllık ortalama GSYH
büyümesinin yakalanması ve ihracatın da bununla uyumlu artması. (3) Potansiyel
büyüme oranı olan yıllık ortalama yüzde 5 oranında büyümeye ulaşılması ve
ihracatın da buna ayak uydurması.
Şimdi bu üç varsayıma göre hazırladığım verileri tabloya
yerleştireyim:
İhracatın
|
Yıllık
|
Büyüme Oranı
|
|
Yıllar
|
% 13
|
% 7
|
% 5
|
2013
|
163
|
163
|
163
|
2023
|
553
|
321
|
266
|
Tablodaki hesapların
ortaya koyduğu çerçeveye göre eğer Türkiye önümüzdeki on yıllık dönemde yıllık
olarak geçtiğimiz on yıldaki yıllık ortalama ihracat artış oranına (yüzde 13)
ulaşabilirse 2023 yılında ihracat toplamını hedeflenen 500 milyar doların üzerine
çıkarabilir.
Buna karşılık Türkiye, gelecek on yılda hedeflediği yüzde 7
yıllık GSYH büyüme oranı dolayında bir ihracat artışını gerçekleştirirse 2023
yılında 321 milyar dolarlık, eğer potansiyel büyüme oranı olan yüzde 5 oranında
bir ihracat artışını gerçekleştirirse 2023 yılında 266 milyar dolarlık bir
ihracat toplamına ancak ulaşabilir.
Sonuç
Yukarıda gerek GSYH gerekse kişi başına gelir artışını
incelerken büyüme oranlarını ele aldık. Büyüme oranı ortalamamız
yüzde 7 olsa bile 2013 ile 2023 yılları arasındaki on yıllık dönemde TL’deki iç
ve dış değer kayıplarının aynı olacağı varsayımı altında hedef olarak alınan 2
trilyon dolarlık GSYH’ya ve 20 bin dolarlık kişi başına gelire ulaşma imkânımız
bulunmuyor.
Yaptığımız değerlendirmede 2013 yılı için konulan 2 trilyon
dolarlık GSYH, 20 bin dolarlık kişi başına gelir, yüzde 7 oranında yıllık
ortalama sürdürülebilir büyüme oranı ve en büyük on ekonomi arasına girme
hedeflerinin erişilebilecek hedefler olmadığı sonucuna varmış bulunuyoruz. Bu
durumda yüzde 9’dan düşük bir büyüme oranıyla 2 trilyon dolarlık GSYH ve 20 bin
dolarlık kişi başına gelir hedefine ulaşmamızın tek yolu olarak TL’nin bu on
yıllık sürede yabancı paralara karşı değerlenmesi olarak karşımıza çıkıyor. TL’nin
değerlenmesinin, GSYH’yı ve kişi başına geliri yükseltecek olmasına karşılık ihracat
hedefini tehlikeye sokacağı da dikkate alınmalıdır.
Burada ele aldığımız 2023 hedefleri içinde 500 milyar
dolarlık ihracat hedefi, geçmiş on yıldaki performansa bakıldığında, ulaşılabilir
tek hedef gibi dursa da yıllık yüzde 7’nin üzerinde
artışa süreklilik sağlamak kolay görünmüyor.
Veri kaynakları ve
hesaplama yöntemi:
1.GSYH, kişi
başına gelir, yıl ortası nüfusu, büyüme verileri TÜİK’den, ihracat verileri
TCMB ödemeler dengesinden alınmıştır.
2.2014 – 2023
arasındaki sayı ve oranlar, yukarıda metin içinde değinilen varsayımlara göre
hesaplanmıştır.
Hocam merhaba,yazınızı hemen okudum,çok güzel bir yazı olmuş,ellerinize sağlık,teşekkürler
YanıtlaSilTeşekkürler
SilHocam çok teşekkürler yine muhteşem bir yazı kaleme almissiniz. Benim sorum tamamen konunun dışında olacaktır. Hocam biliyorsunuz kpss sonuçları açıklandı şimdi sıra kurum sınavlarında, şöyle vergi müfettişligi, gelir uzman yardımcılığı, sgk denetmenligi gibi meslekleri konu alan bir yazı kaleme alabilir misiniz rica etsem, şimdiden teşekkürler hocam.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilBu mesleklerin güncel durumunu ve sıkıntılarını izleyemediğim için bunlar üzerine bir yazı yazmam doğru olmaz. Hepsi de iyi meslekler. Bütün mesele hangisi olursa olsun kişinin o işi severek, benimseyerek yapması ve mesleği gerçekten öğrenerek gerek o alanda ve gerekse genel olarak kendini yetiştirebilmesinde yatıyor. Yani bir gün ben kendi başıma bir şeyler yapacağım dediğinizde mesleği öğrenmiş birisi olarak bu kararınızı uygulayabilecek durumda olmalısınız. Aksi takdirde bu mesleklerde çok sayıda insan var ve arada kaybolup gitmemek işten bile değil.
Gerçekçi bir gözlem.. Olması gereken de bu. Teşekkürler hocam.
YanıtlaSilTeşekkürler
Sil
YanıtlaSil1)hocam türkiyede bireyler çok fazla tasarruf edip bunu bankacılık kesimine aktaramadığından ve bankada yeterince tl birikmediğinden iç harcamaları için bile bankaların dışardan borçlanıp bu borçlandığı tutarı merkez bankasına yatırarak elde edilen tl yi iç harcamalarda kullanılmak üzere kredi olarak verdiği söylenmekte.tam emin olmadığımdan soruyorum bankalar tl cinsinden kredi vermek için bile bu yolu tercih ediyor mu? Eğer bankalarda yeterince tl birikmemişse bankalar tl kredisi vermek için dışardan borçlanır mı? Bunu her zaman tercih eder mi yoksa çok mu risklidir?
2)bu dediğim yol eğer her zaman tercih ediliyorsa dışardan mümkün olduğunca hep borçlanıp bunu merkezde bozdurup tl kredisi vererek yatırımlar olduğundan daha fazla artırılmaz mı ve büyüme olduğundan daha fazla artmaz mı?
3)bankalar mevduatlarından daha fazla kredi vermek kaynaklarını artırmak ve vereceği kredilerin vadesini uzatmak için yurtdışından borçlanıyorlar ve borçlandığı tutarı ya döviz kredi olarak veriyor yada kendi bankası olan merkez bankasında bozdurarak tl elde ediyor ve bu şekilde kredi veriyor (yanlışım varsa düzeltin lütfen.) hocam bankaların bu şekilde yapma serbestisi varsa paranın dışarda bol ve düşük faizli olduğu zamanlarda bankalar dışardan borçlanma yolunu seçerek Türkiye'de kredi açması kredi arzını artırarak enflasyonist baskı oluşturmaz mı? Bu yüzden dışardan borçlanmanın sınırı yok mu?
4)hocam şu sonucu çıkartabilirmiyiz; hane halkı yada iş alemi tasarruflarını finansal kesime aktarmıyorlarsa bankalar mevduatlardan daha fazla kredi açabilmek adına yurtdışına gözünü diker ve oradan borçlandığı tutarı merkeze yatırmak kaydıyla elde ettiği tl yi kullanarak kendisine yatırılan mevduattan daha fazla kredi açmış olur .tabi banka bu şekilde açık pozisyon riskini taşımakla beraber yurtdışından borçlanmakta zorlandığı zamanlar ise tasarrufları kadar kredi açmakta yetinir . Bankalrın tl cinsinden kredi vermek için bile gözünü yurtdışına dikmemesi için yastık altı tarafların ekonomiye kazandırılması gerekir hocam eksik bulduğunuz yer varsa düzeltirseniz sevinirim .
(1) Bankalarda yeterince TL mevduat olsa bankalar dışarıdan yabancı parayla borçlanıp bunu TL'ye çevirerek içeride borç vermeyi pek tercih etmezler (gerçi maliyet meselesi de etkili ama.) Çünkü bu tür bir borçlanma bankalara kur riski yüklüyor. Yani bir devalüasyon durumunda bankalar ciddi zarar eder.
Sil(2) Dışarıdan borçlanmanın bir sınırı var. Bunun ilk sınırı yukarıda dediğim gibi bankaların kur riski korkusu, ikincisi de borçlanma çok artarsa dışarısı da riskli görür ve borç vermemeye başlar. Ya da faizi artırır o zaman da maliyet artacağı için dışarıdan borçlanmanın anlamı kalmaz.
(3) Yanlışınız yok. Dışarıdan borçlanmanın sınırı faizin artması, bankaların kur riskinden korkması ve dışarıdaki bankaların Türkiye'ye açacağı kredinin kendi programlarına göre sınırı olması (bankalar riski aynı yerde toplamayı sevmez.)
(4) Tasarrufların artırılması için yastık altındaki paraların (çoğu döviz) ve altınların ve yurtdışındaki paraların ekonomiye kazandırılması lazım. Ama bunun için risklerin düşürülmesi ve yeterli reel faizin de verilmesi lazım. Yani hem risk düşecek hem de reel faiz yeterli olacak. Risk düşmüş faiz sıfır dolayında ise çözüm değil. Ya da faiz yüksek ama risk de yüksekse yine çözüm değil.
2013'ten tam 20 yıl önce sayın başbakanımız Tansu Çiller konuşmasını "bayrak inmez, ezan susmaz, vatan bölünmez" diye bitirmeden evvel güzide memleketemizin dünyanın 17. büyük ekonomisi olduğunu söylemiş ve hedefin ilk 10 büyük ekonomi arasına girmek olduğunu ısrarla vurgulamıştı. 1993'te dünyanın en büyük ekonomileri şöyle sıralanmıştı:
YanıtlaSil1-ABD
2-Japonya
3-Almanya
4-Fransa
5-İtalya
6-İngiltere
7-Çin
8-Kanada
9-İspanya
10-Meksika
11-Brezilya
12-Kore
13-Hollanda
14-Avustralya
15-Hindistan
16-İsviçre
17-Türkiye
Evet bu listede İsviçre'nin yerini Endonezya almış bulunuyor. Bazı ülkeler yer değiştirmiş. Türkiye aynı yerde durup duruyor.
SilLafla peynir gemisi yürümez. İlk on ekonomi arasına girmenin yolu eğitimden, yargıdan başlamak suretiyle yapısal reformları yapmaktan geçiyor. 20 yıl sonra bakalım hala aynı yerde durup yine yapısal reformları mı konuşuyor olacağız?
Çin,Hindistan ve Brezilya'yı gerçekten tebrik etmek lazım sizin listeyle bu liste arasındaki farkı görünce baya bir yükselmişler son 20 yılda bizse 20 yıldır yerimizde sayıyoruz daha da sayacağız gibi görünüyor böyle giderse
SilHocam ,ağzının ucuna gelmiş söyleyememişsin.2023 hedefleri hayal olmuş....
YanıtlaSilDaha nasıl söyleyeyim?
Silhocam çok sağolun kısa öz ve aydınlatıcı olmuş elinize sağlık...
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
YanıtlaSilSizin ekşi sözlük özetiniz de çok güzel olmuş, ellerinize sağlık.
Merhaba benim bir sorum olacak bir ulke icin en gecerli kalkinma gercekten de ihracata dayali kalkinmamidir. Baska modeller hangileridir. Tesekkurler
YanıtlaSilBir önceki moda ithalat ikamesi modeliydi. Yani yerli sanayileri kurmak için gümrük duvarlarını yükseltmek ve içeride üretimi teşvik etmekti. Buna "bebek sanayiler tezi" de deniyor. Yerli üretimi tıpkı bir bebeğin büyüme sırasında muhtaç olduğu gibi korumak sonra yavaş yavaş rekabete açmak modeli.
Sil1980'lerde dünyada liberalleşme, serbestleşme modası çıkınca bu model terkedildi ve yerine ihracata dayalı sanayileşme modeli geçti. Rekabet edemeyecek malı üretmemek ithal etmek düşüncesi egemen oldu.
Ben iki modelin bir arada uygulanabileceği bir karma sistemi tercih ederim. Ama bunu illa her malı üreteceğiz diye korumacılık uygulamak yönünde almamak gerekir. Rekabet edebileceğimiz malları içeride üretmek için teşvik, destek vb ile geçici süreli korumak, onun dışında zaten rekabet edebildiğimiz malları da rekabete açık olarak üretmemiz gerekir diye düşünürüm.
O nedenle de hükümete içeride üretebildiğimiz malları destekleyecek geçici ve kısmi bir ithal ikamesi modeli uygulaması için öneride bulunmuştum. O zaman bu görüşümü benimsemişler ve teşvik mevzuatını bu yönde yapacaklarını söylemişlerdi. Ama sonuçta ne teşvik mevzuatı o yönde çıktı ne de böyle bir uygulamaya gidildi. Bence mesela yapısal reformların cari açığı düşürücü bir ayağı buydu.
Hocam bir başka yazınızda "orta gelir tuzağı" tanımlamasını açıklayabilirseniz memnun olurum. Avantajları ve dezavantajları ele alındığında, niçin tuzak olarak nitelendirildiği konusunda bizi aydınlatın lütfen.
YanıtlaSilElinize sağlık, saygılarımla.
Bu yazım gözünüzden kaçtı sanırım: Orta Gelir Tuzağı ve Türkiye: http://www.mahfiegilmez.com/2012/12/orta-gelir-tuzag-ve-turkiye.html
SilTekrar teşekkür ederim hocam. Saygılar...
YanıtlaSilhocam kişibaşı gelir hesabına göre nüfus 100milyon anlamına mı geliyor 2023 hedefınde?
YanıtlaSil85 küsur milyon.
SilMahfi bey, bu hesaplar yapilirken enflasyonu da hesaba katmak gerekmez mi? Amerikada yilik ortalama % 2 gibi bir enflasyon varsayarsak, bugun 100 usd olan urunun de zaman icinde usd olarak fiyati artacaktir. Sanki sizin hesabiniz reel, hedefler nominal rakamlar gibi?
YanıtlaSilHesabı yaparken varsayım gereği TL'nin iç değer değişimiyle (enflasyon) dış değer değişimini (Devalüasyon ya da kur değişimi) birbirine eşit aldım.
SilHocam, hedefi koyanların varsayımları farklı anlaşılan: TL'nin bu süreç içinde %30 kadar reel değerlenmesi ile (sizin varsayımlarınızın üzerine eklenince) hedefler tutabilir... Ayrıca ihraç edilen ürünlerin usd fiyatlarındaki artıştan dolayı başta ihracat, GSYH ve Kişi başı gelir hedeflerine ulaşmak da sizin varsayımlarınızdan daha kolay olabilir...
SilHocam peki sizce 2012'den itibaren bildiğiniz üzere Ali Babacan tarafında ekonomi politikası çok başka şekilde değişti.Bu son 2 yıllık politika göze alındığında ve önümüzdeki 9 yıllık 2023 sürecine uygulandığında da hedeflerin tutmayacağını mı düşünüyorsunuz yoksa 2002-2014 arası sürece oranla mı bu varsayıma vardınız ?
YanıtlaSilTeşekkürler...
Her iki halde de yaptığım hesaplamalar ihracat dışında hedeflerin tutmayacağını ortaya koyuyor. İhracatın tutması da kurla ve çevremizde gelişecek olaylarla çok yakından ilgili.
SilHocam biraz saçma soru olabilir ama kendi kafamda mantıklı izahını kuramadım yardımcı olursanız sevinirim.
YanıtlaSilÜlkenin üretiminin artması için yatırm yapması geçtiğini söylüyoruz ne kadar yatırım yaparsa o kadar ülkenin üretimi artar diyoruz. Ben şunu merak ediyorum ülkenin üretimini kısa bir sürede 820milyar$ dan 1 trilyona çıkarmak için bankalar bol bol yatırımcılara kredi açsa yatırımcılarda bu parayla yeni tesisler açıp ayrıca bu tesislerin içerisine koyacağı makinaları , teçhizatları yatırım mallarını ekonominin üretimi artması adına kendi ekonomisinden karşılasa üretimimiz kısa sürede artmaz mı? Yoksa bankaların vereceği bol krediler toplam talebi artırıp üreticilerin kısa süre için dede artan talebi karşılayacak üretim yapamayacaklarından çare olarak fiyatlar mı yükselteceklerdir? Buda yatırımların yapılabilirliğini mi azaltacaktır? kısacası bankalar bol bol kredi açarak ülkenin üretiminin kısa sürede artmasını sağlayamaz mı?sağlayamaz şa sebebleri nedir ?
2) acaba bankalrın üretimi artırmak için bol bol kredi açması fiyat istikrarını bozacağı gibi aynı zamanda bozulan bu fiyat istikrarından dolayı yatırımcı ucuz olsun diye dışardan makina teçhizat , yada sermaye malları getirecek Buda cari açığı artıracaktır bu sebepten dolayı mı bu olay sürdürülebilir değildir ? İzah ederseniz sevinirim
(1) Varsayalım ki dediğiniz yaptık bol krediyle ucuz pahalı demedik üretimi artırdık. Eğer ürettiğimiz mallar dünya fiyatlarıyla rekabet edemiyorsa (ki bol bol kredi kullandığımıza göre maliyet yükselecek demektir) kime satacağız o malları o fiyatlarla?
Sil(2) Dışarıdan sürekli borçlanırsak o kadar da ucuza kredi vermezler bize. Siz olsanız devamlı sizden borçlanan birisine devamlı borç verir misiniz?
Hocam, hesaplamada tlnin değerinin diğer para birimlerine göre değer koruyacağını varsayımını belitmişsiniz. Peki abdnin tahvil pllitikasını düşünüğünüzde dolar karşısında tl çok değer kaybetme mi?
YanıtlaSilTLnin iç değeri de (enflasyon yoluyla) dış değeri kadar düşerse bir şey değişmez. TL'nin iç değer kaybı (enflasyon) ile dış değer kaybı (devalüasyon) arasında fark oluşursa o zaman hesabı ona göre yapmak gerekir.
SilAbdnin politikasına bakarak cebimizdeki birikimin bir bölümünü dolara koymak bu kadar değişken varken kumar mı olur o zaman ?
SilBir bölümü ise kumar olmaz, riski paylaştırmak olur. Kişisel yatırım tavsiyesi vermiyorum ama her zaman sepet yapılmasının riskleri minimize etmek anlamına geldiğini söylüyorum.
SilHocam, ihracat konusunda ciddi bir hesaplama hatası yaptığınızı düşünüyorum. dolar kurundaki artışla deflatördeki artışın aynı olacağını varsaydığınıza göre dolar bazındaki artışları reel artış olarak dikkate alıyorsunuz veya kabul ediyorsunuz demektir. (dolar bazında büyüme = reel büyüme) Türkiye'nin ihracatı son 10 yılda SABİT fiyatlarla yılda ortalama %5,7 arttı. yazıda belirttiğiniz %13'lük artış reel artış değildir. peki nasıl oldu da ihracat 52 milyar dolardan 163 milyar dolara çıktı? unutmayalım ki petrol fiyatı (WTI) 2003'te 30 dolardı 2013'te ortalama 100 dolar. bakırın tonu 2003'te 2500-3000 dolar arasıydı, 2013'te 7000-7500 dolar. haliyle emtia fiyatlardaki artış dolar bazında ihracata da yansıdı. ancak önümüzdeki 10 yılda emtia fiyatlarındaki artışların son 10 yıla kıyasla oldukça sınırlı olması bekleniyor. böyle bir ortamda hem ihracatta hem ithalatta dolar bazında 3 kat civarı bir artış mümkün değil gibi.
YanıtlaSildolayısıyla önümüzdeki 10 yılda sabit fiyatlarla %5,7'lik ihracat artışı bizi 2023'te 284 milyar dolarlık bir ihracat rakamına götürür. (reel büyüme = dolar bazında artış)
Konjonktüre bakınca bu hedef de kolay görünmüyor. Olası durum 300 - 350 milyar dolara yakın bir ihracattır. Buna göre son cümlede değişiklik yaptım.
SilAncak hesap doğrudan dolarla yapıldığı için sözünü ettiğiniz reel ve nominal ayrımı söz konusu değil.
Hocam GSYH hesabını da dolarla yaptıkları için zaten uçuk kaçık hedefler koyuyorlar ya :)) "abi son 10 yılda dolar bazında ortalama %10,4 hızla büyüdük, önümüzdeki 10 yılda %9,3 büyüme ve 2023'te 2 trilyon dolar neden olmasın? ihracatı 52'den 163'e çıkardık, 10 yıl sonra 500 milyar pekala olur" diyorlar.
Sil2023'teki olası GSYH hesabını son 10 yılın reel büyüme rakamıyla yapıyorsanız, 2023'teki ihracatı da son 10 yılın reel ihracat büyüme rakamıyla yapmanız gerekir diye düşünüyorum. yoksa elmalarla armutları kıyaslamış oluruz.
GSYH hesabi TL ile yapiliyor ve sonra USD ye çevriliyor. Onun icin enflasyon da işin içinde oluyir. Buna karşılık ihracat dogrudan dolarla hesaplaniyor.
Silithalatı da dolarla yapıyoruz. 2023'te 500 milyar dolar ihracat rakamı ulaşılır demek aynı zamanda 800 milyar dolarlık ithalat rakamı için de ulaşılabilir demektir. (son 10 yılda dolar bazında ithalat artış hızı ortalama %13,6) ekonomi 10 yılda ortalama %5 büyüse ve GSYH 1,27 trilyon dolar olsa 300 milyar dolar yani %24 dış ticaret açığı veririz ki böyle bir şey mümkün değil. her halükarda ekonominin %40'ının ihracat olması mevcut eğitim sistemi ve yapısal sorunlarımızla yine mümkün değil. dolayısıyla dış ticaret hedeflerini reel olarak hesaplamak çok daha makul gibi.
Sil500 milyar dolarlik ihracat hedefini hakli cikarmaya calismak gibi bir çabada degilim yanlış anlamayın.
Silsayın hocam kasım 2000 krizi ve sonrasında şubat 2001 kriziyle ilgili bir şey sormak istiyorum. o zamanlar Türk lirasının verdiği yüksek reel faiz dolayısıyla yabancıların ellerindeki Türk lirasından zarar etmemeleri için sistem kasım 2000de tıkanıklığa girdiği halde yabancıların bu işten zarar görmemesi için önce Türk lirasını elden çıkartmak için gerekli süreye ihtiyaç olduğu ve bu sürenin kasım ile şubat ayları arasında olduğu doğru mudur? kısacası yabancıların sistemin kasım 2000de çöktüğü ama imf nin yabancıları korumak adına bunun üstünü örttüğü ve yabancı çıkışları gerçekleştikten sonra asıl facianın 2001 şubatta yaşandığı doğru mudur? saygılar.
YanıtlaSilBence IMF Kasım ayında teşhis hatası yaptı. Yoksa yabancıların kaybettiği parayı eninde sonunda Türkiye'ye verecekti. Verdi de. 2001 krizinden sonra Türkiye'ye 40 milyar dolara yakın destek verdi. Yani faturayı ödedi. Amacı yabancıların parasını zarar görmeden korumak olsa Türkiye'ye kriz sonrası o parayı vermezdi.
Silama hocam verdiği 40 milyar doları sonra devlet bizim vergilerimizle ödemedi mi? yoksa hibe mi etti orasını pek anlamadım hocam
SilYabancıların verdiği para da hibe değildi ki. Şöyle anlatayım. Yabancılar Türkiye'ye borç vermişlerdi. Türkiye 2001'de krize girdi. Sizin iddianız doğru olsa IMF, Kasımda çöktüğünü gördüğü sistemi ayakta tuttu ve yabancılar parasını alıpğ gitti. Sonra IMF yabancıların alıp gittiği alacakları yerine bize 40 milyar dolar borç verdi.
SilEğer IMF, Kasımda Türkiye'nin krize girmesine yol açsa ne olacaktı? Yabancılar paralarını alamayacaklar, IMF gelecek ve Türkiye'ye 40 milyar dolar verecekti. Yabancılar da paralarını buradan alıp gideceklerdi.
Değişen bir şey yok.
hocam merkez bankasının repo aracını gecelik faizin daha uzun günlü borçlanması olarak düşünebilir miyiz? genellikle kompleks şeyler kafa karışıklığı yaratıyor hocam. merkez bankasının sayfasına girdiğimizde hem politika faizi(bu arada politika faizi=repo değil mi hocam) hem gecelik faiz hem geç likidite faizi yer alıyor. bunun yerine sadece gecelik faiz yer alsa daha basit ve anlaşılır olmaz mıdır?
YanıtlaSilPolitika faizi haftalık repo faizidir. Gecelik faiz ise gecelik repo karşılığında verdiği borç için uyguladığı faiz. İkisi farklı (süre de farklı faiz oranı da farklı.) Normal olarak bu işlemler saat 16'ya kadar tamamlanır. Saat 16 - 17 arasında işlem yapmak zorunda kalan bankalar için de Geç likidite penceresi faizi uygulanır. MB bu saatler arasında yatırılan paraya faiz vermez, bu saatler arasında kendisinden borç isteyene de yüksek faiz uygular. Üçü de farklı işlemler için uygulanan farklı faizlerdir.
SilHocam öncelikle saygılarımı gönderiyorum. Bu konuyu bir de politik yönleriyle ve ekonomiden çok da uzaklaşmadan ele almak gerekiyor. Konulan hedefler ciddi bir yapısal dönüşümü süreci gerektiriyor. Bu ekonomik gelişimin hızlı bir şekilde gerçekleşmesi ve küresel ekonomik pastadaki dilimimizin büyümesi için olmazsa olmaz bir zorunluluk. Fakat bu süreç aynı zamanda ekonomik ve politik güç dağılımının kompozisyonunda yeni bir fotoğraf da ortaya çıkaracaktır. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye'nin ulaştığı orta gelir seviyesinden bir adım ilerisini görebilmesi için yeni bir yapboz oyunu gerekmekte.
YanıtlaSilAçık şekilde soruyorum, mevcut ekonomik ve siyasal irade bu dönüşüme rıza gösterme ihtimali mevcut mu? Yoksa bu hedefler gittikçe kararan propaganda malzemeleri olarak mı kalacak ?
Mevcut eğitim durumu bu dönüşüme uygun değil. Hiçbir buluşu olmayan, teknolojiye katkı yapmayan, sadece başkalarının yarattığı şeylerin parçalarını üreten bir toplumun gelebileceği yer burasıdır. Bundan öteye gidebilmek için bilimsel eğitime geçmek lazım. İlk yapılması gereken yapısal reform eğitim. Biz ise tam tersini yaparak eğitimi tümüyle bilim dışına çıkarıyoruz.
SilHocam biz de bundan kurtulmaya çalışıyoruz. Aslında nüfusa oranı az da olsa bilimsel eğitim almış, başarılı olabilecek gençler var. Buna ilave olarak mesleki tatmin ve çocuklarına daha iyi gelecek garantisi nedeniyle yurt dışına kaçmış bir grup bilim adamımız var. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Ar-Ge destekleriyle bu yetişmiş beyin gücünün potansiyelini açığa çıkarmasına yardımcı oluyor. Yeni mezun genç girişimciler de destekleniyor. Ama eğitim sistemimizin eksiklerinden dolayı programa başarılı projelerle başvurup destek almayı hak eden az. Ayrıca bence temel bilimlere de yatırım yapmamız gerek. Hindistan örneğin, matematik, fizik gibi alanlara öncelik vermiş. Biz orta ve kısa vadeli tedbirlerde iyiyiz, ama uzun vadeli tedbirlerde yetersiziz diye düşünüyorum ben. Bazı sektörlerde firmalar doktoralı eleman istihdam etmeye başladı. Var olan beyin gücünden yararlanmayı öğrenmeye başladık, bundan sonra yeni beyin gücü yaratmayı da başarmamız gerek. Sanayide artık eskisi gibi montaj teknolojisi ile sınırlı değiliz. Artık sanayicilerimiz ellerinden geldiğince ithal ikamesi olabilecek girdilerle ilgili buluşlara yöneldiler. Onlar da girdilerde dışa bağımlı olmaktan ve bunları pahalıya almak zorunda kalmaktan bıktı.
Silhocam ilk bakışta madem ilk 10 ekonomi arasına girmek için üretmemiz gerekiyorsa merkez bankası faizi düşük tutarak bankaların bol bol kredi açarak yatrımların artmasına aracılık edebilir ve böylece üretim olduğundan daha fazla artar ve ilk 10 ekonomi arasına doğru yol alabiliriz diye düşünmüştüm. fakat burada önemli olan olay yanlışım varsa düzeltin lütfen ; ne kadar yatırım yapılarak üretim artırılmak istenirse istensin önemli olan ürettikten sonra o ürünleri tükettirebilmektir örneğin bu bir yıl içerisinde yeni tesisler kurup makinalar alarak üretimimizi artırsakta eğer bunu içerde halkımıza tüketiremiyorsak ayrıca arta kalan malıda dışarıya kalite düşüklüğünden ihraç edemiyorsak neticede de yatırımcı karını artıramıyorsa ertesi sene piyasadan silinip gidecektir.eğer yapılan yatırım sonucunda üretilen mallar dışarıyla rekabet edilebilir düzey de ise bu malları içerde tüketiremesede dışarda tükettireceğinden sonuçtada kar elde etmeye devam edeceğinden üretim yapmaya devam edecektir.yanlışım varsa düzeltirseniz sevinirim sayın hocam.
YanıtlaSil2)kısacası bankaların bol bol kredi açarak firmaların yatırımlarını artırmasını sağlayarak bu şekilde gelişmiş ekonomilerle arasında ki üretim açığını kapattırmaya çalışması mümkün ve sürdürülebilir değildir.önemli olan firmaların piyasada kabul gören malları gerek fiyat gerekse kalite açısından rekabet edecek şekilde üretmesidir.yoksa kredi artışlarıyla ekonomide yatırım yapılıp üretim artırılsada eğer tüketici talep etmiyorsa firma stoklara çalışmış olacak nihai amacı olan karı elde edemeyecek ve az üretmeye yada üretmemeye başlayacaktır.kısacası öenmli olan piyasaya ürünü kabul ettirmektir. katılırmsınız yada eksik bulduğunuz yer varsa düzeltirseniz sevinirm.
Bu soruyu yukarıda defalarca yanıtladım.
SilKusura bakmayın sayın hocam dikkat etmedim .
SilGüzel, açık ve net bir yazı. Teşekkürler.
YanıtlaSilDeğerlendirme ve nihai sonuç öyle açık öyle ortada ki ideolojik saplantılarına gömülmüş olan bazı numuneliklere bile tövbe ettirip "lan acaba kerizleniyor muyuz" diye sordurabilir... Tabii bu yazının önce dış mihrak edebiyatının taşlamasına direnip de hayatta kalması lazım. Yalanlarla ve hayallerle, boş hedef ve görünmez düşmanlarla nereye kadar gidecek böyle?
Teşekkürler.
SilBen sizin kadar ümitli değilim. Siyasal taraf tutma o derece ileri gitti ki mezhep kavgasını, futbol taraftarlığını bile geçti.
Hocam tarihte bir yanlışlık var, yada cümle belirsiz gibi geldi
YanıtlaSilTablodaki hesapların ortaya koyduğu çerçeveye göre eğer Türkiye önümüzdeki on yıllık dönemde yıllık olarak geçtiğimiz on yıldaki yıllık ortalama ihracat artış oranına (yüzde 13) ulaşabilirse 2013 yılında ihracat toplamını hedeflenen 500 milyar doların üzerine çıkarabilir.
2023 yerine 2013 yazılmış. Düzelttim, teşekkür ederim.
SilSayın hocam yazınızla bir ilgilisi yok ama bu konuda ki görüşünüzü merak ettiğimden sormak istiyorum; son zamanarda Filistin'de yaşanan katliamlardan dolayı bir çok kişinin orak görüşü olarak İsrail mallarını boykot etmek suretiyle ve tepki göstermek adına bu ürünlere talep gösterilmemesi gerektiği gündemde. Ben biraz daha ileri giderek şunu demek istiyorum serbest piyasa mantığına aykırı bir görüş fakat bu ürünlerin tamamen yurda girişinin yasaklanması yada bu ürünlerin tarife oranları yükseltilmek kaydıyla fiyatının yükseltilmesi bu ürünlere olan talebi keseceğini düşünüyorum. Ayrıca dünyada bu katliama sessiz kalmamak şartıyla tepkisini İsrail ürünlerini yurda sokmamak şeklinde gösterse en azından Filistin'e atılan mermilerin finansmanında katkıları olmaz diye düşünüyorum. Sizce bu görüşün ekonomik tarafını ele alırsanız yurda tamamen sokulması engellenebilir mi ? Eğer engellenmeye çalışılırsa WTO tarafından bir yaptırımla karşı karşıya kalınır mı?
YanıtlaSilBu tür yasaklamalar ve ya gümrük artırımları suretiyle engellemeler uluslararası ticaret anlaşmalarına ve WTO sözleşmesine aykırı olduğu için yapılabilir görünmüyor. Eğer BM bir ambargo uygulama kararı almazsa bu dediğiniz tek başına yapılamaz. Ancak gönüllü boykot (malları satın almama) biçiminde yapılabilir. Etrafta pek fazla da İsrail malı yok sanırım. Asıl alış veriş askeri alanda diye biliyorum.
Silbir bakkal dükkanı işletiyorum ve müşterilerim bu günlerde birçok ürüne İsrail malı yaftası yapıştırıyor:)yabancı bir isimle satılan içecek veya gıda ürünü diyelim anında İsrail malı oluyor ve bende şaşkınlıkla hangi ürünleri tercih ettiklerini (siz tahmin edebilirsizin:)gözlemliyorum. hisselerinin borsada işlem gördüğü firmanın yabancı payını merak edip etmediklerini soruyorum doğal olarak:)
SilMahfi Bey,
YanıtlaSilBiz ne güzel hayallerle yaşayıp geleceğe umutla bakıyorduk. Hiç bişeyin üzerinde düşünmeden kafa yormadan söylenenlere kuzu kuzu inanıp mutlu oluyorduk.
Neden bizim hayallerimizle oynadınız ki siz şimdi?
Eğer dediğiniz gibi olsaydı emin olun hayallerinizi yıkmazdım. Ama biliyorum ki çok sayıda insan tıpkı sizin gibi bu hayallerle avunmuyordu.
SilIlk 17 ulke urettiren ureten, patron fasoncu gibi ayrilabilir net bicimde. Biz fasonda buyumek degil diger tarafi hedefliyoruz. En azindan kendi buyuk tarim urunu borsalari markali moda urunleri sanayiyi arge ile desteklemek vs. Terore ve faize harcanan muazzam paranin azalmasi ve bunun surmesi de onemli. Maalesef baslamis tuketim kulturu ile tasarruflar azaldi ama bu da tuketimi tetikledi ama ithal tuketim hiz kesmiyor. Bunlar da maalesef rezalet yargi ve statukocu memurlarla yapildi yapiliymaya calisildi. Siyasi iradenin yonu dogru ama yapilacak o kadar yapisal is var ki rakamlar afaki kaliyor. Ama hedef hedeftir yaklassan da karsir.
YanıtlaSilYapılacak en önemli iş eğitim reformu. Bu eğitim sistemiyle hedef yakalamak kolay değil. Hiçbir buluş yapmamış, teknoloji üretmemiş bir eğitim sistemiyle bu hedeflere ulaşılması mümkün görünmüyor.
SilHocam merhabalar,
YanıtlaSilBu blogunuz icin size yuksek saygi ve tesekkurlerimi sunarim.
Bir sorum olacak;
TL'nin deger kazanmasinin ihracati tehlikeye sokacagi olgusunu biraz detaylandirabilir misiniz? Benim anladigim dogal olarak yabanci uluslarin yuksek kur yuzunden Turkiye'den ithalati azaltacagi. Dogru mudur? Baska sebepleri de var mi?
Saygilar,
Sayin hocam 3 donem onceki fed baskani greenspan hangi iktisadi okula yakindir.bernanke ve yellen yeni klasik onu biliyorum.saygilar hocam
YanıtlaSilMonetarist idi ama yeni klasiklere de yakındı.
SilHocam sanki GDP per capita rakamlarında bir yanlışlık var gibi. Ben farklı hesapladım. Örneğin nüfusun bileşik büyüme oranı binde 1,2 ise 10 yıl sonra 76.972.604 kişi olmalı. %5 büyüme oranında GDP'nin 1,272 milyar TL olacağı tahmin ediliyorsa kişi başı GDP 16.525 olması gerekmiyor mu? Ben mi yanlış hesapladım acaba (Matematiğim zayıftır:))
YanıtlaSilBinde 12 olacaktı. Kişi başı gelir oradan hesaplanmıyor TL ile hesaplanın dolara bölünüyor.. Tşkler.
SilGörüşürüz hocam, kolay gelsin.
SilHocam 1923 2012 yılları arasında türkiyenin büyüme oranı nedir ? Bunu nasıl hesaplarız ?
YanıtlaSilBen hesapladım. TÜİK'in yıllık GSYH büyüme oranları ortalamasıyla. Yüzde 4,95 ediyor.
Silhocam bir ekonomide kredi genişlemesiyle tüketim harcamaları talebi olduğundan fazla artınca üretim tüketime aynı hızla ayak uyduramadığından fiyatlar artar diyoruz.peki hocam aynı şeyi toplam talebin bileşenlerinden olan yatırım harcaması için söyleyebilirmiyiz? yani kredi genişlemesiyle olduğundan fazla yatırım harcaması yapılırsa da fiyatlar yükselir diyebilirmiyiz?
YanıtlaSil1)hocam doğru mu düşünüyorum bilmiyorum yanlışsa düzeltin lütfen tam emin olamadım.kredi genişlemesi ile olduğundan fazla yatırım harcaması yapılırsa o yatırım için kullanılacak girdilere olan talep arttığından girdilerin fiyatı yükselecek doğal olarak ta üretilen malın fiyatı yükselecek diye düşünüyorum katılırmısnız.
Sonuç için teşekkür ederim hocam ama ben bu konu ile ilgili bir ödev hazırlıyorumda,rica etsem nasıl hesaplandığı konusunda yardımcı olabilirmisiniz acaba ?
YanıtlaSilTÜK sitesinde bir zamanlar 1923 - 2009 İstatistikleri diye bir yayın vardı. Ben o yayını indirmiştim oradan çıkarıyorum.
SilHocam yazınız için teşekkürler.
YanıtlaSilBir kitapta karşılaşığım ifade tahvil piyasası hakkında yanlış bilgi sahibi olduğumu düşündürdü. Tabi kitaptaki bilgi doğruysa.
"Borsada hisse senetlerinden kaçışın olduğu durumlarda tahvillere yönelik riskin düşük olması durumu tahvil talebinin artmasına, tahvillerin fiyatı düşerken faizlerin yükselmesine neden olacaktır." demiş.
Burada tahvillere olan talebin artması tahvil fiyatlarını artıracağı için tahvil faizlerinin düşmesini neden olmaz mı? yoksa ben mi yanlış biliyorum. Teşekkürler
Espri niyetine...
YanıtlaSilBence soyle bir yontemle 2023`te ilk 10 ekonomiden biri olabiliriz:
ABD ile Cin`i kiskirtip birbirlerine saldirtalim. Haliyle Japonya, Rusya ve Hindistan da savasa dahil olur. Einstein`in dedigi gibi boyle bir savas sonunda kazanan olmayacagi icin de dunya bize kalir :)
Yalniz bu senaryoyu 2020`den once gerceklestirmemek lazim. Yoksa 3 yilda toparlanip yine bizi gecerler :(
Güzel ve gerçekçi inceleme için teşekkürler...
YanıtlaSilBana göre hedefler güncel hayatta dahi insanları olumlu güdüleme yaparak, hedefe ulaşma konusunda kamçılayıcı bir etken olmaktadır.Hedef rakamlarına ulaşılıp/ulaşılamaması konusunda da bu tür gerçekçi makaleleri göz ardı etmemek gerektiği düşünüyorum.
2008 krizinden sonra olası daha derin bir krizin yine Türkiye 'nin en az şekilde etkileneceği bir sektörde büyük ekonomilere derin çizikler atması ve bu sırada da bizim diğer sektörlerde büyük rakamlara ulaşmamız gibi teorik bir varsayım bu rakamlara ulaşmamızı daha kolay kılacaktır.Ancak şimdilik halen teorik...
Merhaba Mahfi hocam,
YanıtlaSilYine gerçekleri gösteren bir yazı olmuş. Teşekkürler.
Sonuç bölümündeki bir cümleniz hem düşük, hem de yıl yanlış yazılmış:
"Bu on yılda büyüme oranı ortalamamız yüzde 7 olsa bile 2013 ile 2013 yılları arasındaki on yıllık dönemde TL’deki iç ve dış değer kayıplarının aynı olacağı varsayımı altında hedef olarak alınan 2 trilyon dolarlık GSYH’ya ve 20 bin dolarlık kişi başına gelire ulaşma imkânımız bulunmuyor."
düzeltme:
"2013 ile 2023 yılları arasındaki on yılda büyüme oranı ortalamamız yüzde 7 olsa bile, bu on yıllık dönemde TL’deki iç ve dış değer kayıplarının aynı olacağı varsayımı altında hedef olarak alınan 2 trilyon dolarlık GSYH’ya ve 20 bin dolarlık kişi başına gelire ulaşma imkânımız bulunmuyor."
Düzelttim, teşekkür ederim.
SilHocam bugünden bakınca neler düşünüyorsunuz konu hakkında?
YanıtlaSilBeklemediğiniz şeyler oldu mu korona yaşanmasa neler farklı olurdu?