Türk'e Başka Yabancıya Başka Reel Faiz
Faiz, bir kişi ya da kurumun
tasarruf ettiği fonları, ihtiyacı olanlara belirli bir süre için ödünç vermesi
karşılığında aldığı bedeldir. Bu ödünç verme eylemi bankalara tasarruf mevduatı
yatırmak biçiminde olabileceği gibi, kurumların çıkardığı tahvil ve bonoları
satın almak suretiyle de olabilir.
Bankaların bir yıllık mevduata
verdiği yüzde 10 dolayındaki faiz nominal (görünürdeki, üstünde yazılı olan)
faizdir. Nominal faizden Türkiye’de yüzde 15 gelir vergisi kesintisi (stopaj) yapılır.
Bu durumda kişinin eline geçecek faiz yüzde 8,5’e iner. Buna da net nominal
faiz denir. Yani yılbaşında bankaya 100 TL yatıran bir kişi yılsonunda parasını
108,5 TL olarak geri alacak demektir.
Reel faiz, nominal faizden
enflasyonun arındırılmasıyla bulunan faizdir. Şöyle bir formülle hesaplanır:
Reel faiz = (1 + nominal faiz) / (1 + beklenen enflasyon) – 1. Buradan çıkan
sonucu 100 ile çarparsak reel faizi yüzde cinsinden görmüş oluruz. Yukarıdaki
örnekten gidersek, o yıl gerçekleşen enflasyon yüzde 7 ise, bu kişinin elde
ettiği reel faiz yüzde 1,4 dolayında çıkacak demektir. Beklenen enflasyonun
gerçekleşme sonucuna göre bu faiz sıfırdan büyük çıkabileceği gibi sıfır ya da
sıfırdan küçük de çıkabilir.
Aşağıdaki tablo, 100 TL’sini bir
yıl vadeyle ve yüzde 10 nominal faiz üzerinden bankaya yatıran bir Türk ile 55,6
dolarını getirip 1,8 TL’lik kurdan bozdurup elde ettiği 100 TL’yi aynı faizle
bankaya yatıran Amerikalının durumunu karşılaştırmalı olarak ortaya koymayı
amaçlıyor (Varsayım: TL’nin değerinde, yani USD kurunda bir yıl boyunca
değişiklik olmamıştır.)
Türk (TL)
|
Amerikalı (USD)
|
|
Yılbaşı ve yılsonu dolar kuru
|
1 USD = 1,8 TL
|
1 USD = 1,8 TL
|
Söz konusu tutar
|
100 TL
|
55,6 USD
|
Mevduat olarak yatırılan
|
100 TL
|
100
TL
|
Nominal faiz
|
% 10
|
%
10
|
Nominal faiz geliri
|
10 TL
|
10
TL
|
Nominal faizden GV stopajı
|
% 15
|
%
15
|
Net nominal faiz geliri
|
8,5 TL
|
4,7 USD
|
Toplam getiri
|
108,5 TL
|
60,3 USD
|
İlgili ülkedeki enflasyon
|
% 7
|
% 2
|
Reel faiz
|
% 1,4
|
% 6,4
|
Türk de Amerikalı da bir yılın
sonunda 10 TL faiz elde etmiş olacak. Bu faiz gelirinden yüzde 15 gelir vergisi
kesilecek ve her ikisinin de eline 8,5 TL faiz geliri geçecek. Her ikisinin de
o aşamada parasını çektiğini düşünelim. İkisinin de elinde toplam 108,5 TL
olacak demektir. Amerikalının aynı gün parasını 1,8 TL’lik kurdan dolara
çevirdiğini ve eline geçen 60,3 dolarla ülkesine döndüğünü düşünelim.
Türkiye’de enflasyon yüzde 7 olduğu için Türk’ün bu işlemden elde ettiği reel
faiz yüzde 1,4’te kalmıştır. ABD’de enflasyon yüzde 2 olduğu için Amerikalının
elde ettiği reel faiz ise yüzde 6,4 olarak gerçekleşmiştir (55,6 USD'nin faizi dolar karşılığı 4,7 USD yani yüzde 8,5 ediyor.) ABD’de faizler
yüzde 1 - 2 dolayında olduğundan Amerikalı, kendi ülkesinde parasını bankaya
yatırsa muhtemelen negatif reel faiz elde etmiş ya da en iyi olasılıkla parasının
satın alma gücünü korumuş olacaktı.
Şimdi de Merkez Bankası’nın
uyguladığı para politikasının piyasa faizini yüzde 10’dan yüzde 8’e düşürdüğünü
varsayalım ve yukarıdaki tabloyu buna göre yeniden yapalım.
Türk (TL)
|
Amerikalı (USD)
|
|
Yılbaşı ve yılsonu dolar kuru
|
1 USD = 1,8 TL
|
1 USD = 1,8 TL
|
Mevduat
|
100 TL
|
55,6 USD
|
Nominal faiz
|
% 8
|
% 8
|
Nominal faiz geliri
|
8 TL
|
8
TL
|
Nominal faizden GV stopajı
|
% 15
|
%
15
|
Net nominal faiz geliri
|
6,8 TL
|
3,8 USD
|
Toplam getiri
|
106,8 TL
|
59,4 USD
|
İlgili ülkedeki enflasyon
|
% 7
|
% 2
|
Reel faiz
|
% - 0,2
|
% 4,7
|
Bu yeni değerlere göre yaptığımız
tablo bize şunu anlatıyor: Enflasyon Türkiye’de ABD’den yüksek olduğu ve TL,
USD’ye göre değer kazanmadığı sürece Amerikalı yatırımcı kazançlı çıkmaya devam
eder. Buna karşılık Türk zarar eder. Tabloda faizin yüzde 8’e düşmesi yerli
tasarruf sahibini negatif reel faize sürüklerken Amerikalı yatırımcı yüzde 4,7 reel faiz elde etmeye devam etmektedir (3,8 USD'lik getiri 55,6 USD'nin faiz geliri olduğuna göre 100 USD'nin faiz geliri 4,7 USD eder. Yani Faiz yüzde 4,7'ye gelmiş olur.)
Bu ayrımı gözden kaçırır ve
Amerikalının da bizdeki enflasyonla hesaplanmış bir reel faiz elde ettiğini
düşünürsek yanlış yaparız. O nedenle de yabancı faiz geliri sahibine parasını
yurt dışına çıkarırken ek bir vergi uygulamadığımız sürece faizi fazla düşürme
imkanı yoktur. Aksi takdirde yerli yatırımcı negatif reel faiz almaktansa
parasını bankadan çeker.
Bu hesapta Amerikalı’nın ek
kazanç piyangosu TL’nin USD karşısında değer kazanmasıdır. Eğer vade sonunda TL
- USD kuru örneğin 1,6’ya yükselmişse bu durumda (ilk tablodaki örneği
kullanıyoruz) Amerikalı’nın vade sonunda faiz dahil elde ettiği 108,5 TL’yi
dolara çevirdiğinde eline geçecek tutar 60,3 USD değil, 67,8 USD olacaktır.
Yani TL’nin değer kazanmasıyla Amerikalı yatırımcı ek 7,5 USD kazanç sağlamış
olmaktadır. Bu hesapta Amerikalı’nın riski ise TL’nin değer kaybetmesidir. Eğer
vade sonunda TL - USD kuru örneğin 2’ye yükselmişse bu durumda (ilk tablodaki
örneği kullanıyoruz) Amerikalı’nın vade sonunda faiz dahil elde ettiği 108,5
TL’yi dolara çevirdiğinde eline geçecek tutar 60,3 USD değil, 54,3 USD
olacaktır. Yani TL’nin değer kaybıyla Amerikalı yatırımcı 6 dolar kayba uğramış
olacaktır.
TL’nin değer kazanması olasılığı
sıcak para açısından Türkiye’yi çekici hale getirirken, değer kaybetmesi olasılığı
da riskleri artırmaktadır. O nedenledir ki Türkiye’ye gelen para sıcak para
yani kısa vadeli para olarak gelmektedir.
TCMB’nin
faiz konusundaki açmazı buradadır. Faizi düşürüp de piyasadaki TL mevduat,
tahvil ve bono faizinin düşmesine yol açsa Türk tasarruf sahiplerinin
paralarını bankada ya da tahvil bonoda tutmalarının pek anlamı kalmayacak, bu
durumda paralarını ya tüketim harcamalarına, ya da gayrimenkule yatıracaklar.
Buna karşılık yabancılar açısından reel faiz sıfıra yaklaşırken çekici olmaktan
çıkacak riskler ön plana gelmeye başlayacak ve sıcak para girişi azalacaktır.
Cari açığı küçülse de hala yüksek olan ve bu açığı dış finansmanla karşılamak
durumunda olan bir ülkede faiz ilginç bir denge oluşturmaktadır. TCMB’nin faiz
dışında karşılık oranlarıyla oynaması ROK adı altında uygulamalar icat
etmesinin nedeni budur.
2003 başında 60,7 dolarını 1,6467'den TL'ye çevirip karşılığında 100 TL almış olan ABD vatandaşı Coni elindeki TL'yi 1 aylık vadeli mevduata yatırır. Coni Eylül 2012'ye kadar parasını hiç çekmez ve 1 aylık vadeli mevduat cari faiz oranından her ay yenilenir. Sorsanız Türkiye'nin haritadaki yerini gösteremeyecek olan Coni'nin aklına 9 yıl 8 ay önce yaptığı yatırım aklına gelir. Finans danışmanını arar ve yatırımın akıbetini sorar. Finans danışmanı "Coni sana güzel haberlerim var. 2003 başında yatırdığın 60,7 dolar stopaj sonrası 355 dolar olmuş. Reel faiz getirisinin yıllık ortalaması %17" deyince Coni'nin gözleri faltaşı gibi açılır ve "oh my God" der. Coni'nin aklına "acaba bu ülke bir sömürge ülkesi mi?" diye gelir. Google'da search yaparken ABD İstanbul konsolosluğunun fotoğrafını gören Coni, Türkiye'nin bir sömürge ülkesi olduğuna karar verir.
YanıtlaSilSistem aşağı yukarı böyle işliyor. Tabii parayı Türkiye'ye yollayan Coni değil onun finans danışmanlığını yapan fon şirketi. Hatta Coni muhtemelen parasının nerede olduğunu bile tam bilmiyor.
SilEnflasyonu yüzde 2'lere düşüremediğimiz ve tasarruf oranını yüzde 20 - 25'lere çıkaramadığımız sürece de böyle işleyecek gibi görünüyor.
Bir olay bu kadar güzel anlatılabilirdi. Elinize sağlık.
SilBir şeyi daha eklemek gerek belki.
Türkiye'deki emekli öğretmen emekli ikramiyesini bankaya vadeli mevduat olarak yatırdığı zaman çok düşük reel faiz veya negatif faiz alacaktır.
Coni'ye % 17 veren de kendi emekli öğretmeninin emekli ikramiyesine % 2 (veya negatif faiz) veren de aynı devlet.
Enflasyonu düşürmek bu kadar önemli iken neden hala enflasyon arttıracak vergi artışlarına gidildiği anlaşılmamaktadır. Bütçeyi düzeltmek için ''kalitesiz önlemler'' alarak adaletsiz vergilere yüklenmek yerine ne zaman sorunun yapısal olduğunu anlayıp bu konu üzerine gidilerek zenginden alınması gereken verginin alınacağı merak konusudur.
YanıtlaSilÇok doğru bir saptama. Ne var ki kaliteli önlemler vergiden daha çok can acıtıcı ve dolayısıyla oy kaybettirici görünüyor.
SilHOCAM, bu ROK uygulamasında, 1,1, 1,7, 1,9 gibi katsayı olayını biraz acabilir misiniz????
Silmerhaba hocam
YanıtlaSilöncelikle yıllardır haklı olarak söylene birdurum var denir ki ülkedeki ekonomik sorunların çoğunun temelinde tassaruf yetersizliği yatmaktadır. Bu bağlamda yukarıdaki yazınızı da okuyunca bir faiz indiriminin ülkedeki tassaruf stokunu arttırmak yerine tam tersine erirriğini ve bankaları sağlam kabul edilen mevduat yerine borçlanarak kredi yatatığı bir durum ortaya çıkmaktadır.Şimdi böyle bir durumda geleceği inşa etmeyi düşünmesi gereken bir bakan(Zafer Çağlayan) neden böyle günü kurtarma adına sürekli faiz indirimi için gündem yaratnmaya uğraşır.burda benim bilmediğim ya da yalnış bildiğim veya yalnış yorumladığım şey nedir Bu durmu anlamamı sağlarsanız çok müteşekkir olurum
Diyelim ki benim 100 TL gelirim var ve cari durumda bunun 20 TL'sini tasarruf ediyorum. Yine varsayalım ki faizler 5 puan yükseldi ve ben gelirimin 30 TL'sini tasarruf etmeye başladım. Bu benim 10 TL daha az tüketmem demek. Böyle bir durum mal-hizmet aldığım esnafın hoşuna gitmez. Esnafın kazancı, dolayısıyla tasarrufu azalır. Veya esnaf kazancından feragat etmek istemez ve çalışanını işten çıkarır. Çalışan tasarruf ediyorsa, hiç tasarruf edemez hale gelir. Yada faiz artışları yatırım yapmak isteyenlerin hevesini kaçırabilir. Yine tüketim üzerinden vergi almaya alışmış devletin vergi gelirleri düşer, faiz artınca faiz ödemeleri artar. Kamu harcamaları sabit kalırsa bu sefer kamunun tasarrufu azalır. Kamu ek tasarruf açığı vermek istemezse benim vergimi artırır, haliyle tasarrufumu azaltır. Devlet harcamaları kısarsa devletle iş yapanların tasarrufu azalır. Bu böyle kısır bir döngü. Bu döngüyü kırmanın yolu daha üretken ve rekabetçi olmaktan, ihracatı artırmaktan geçiyor. Finansal ve vergisel tedbirlerle, faizi yükseltmekle tasarruflar artmaz. Tasarruflar üretimle artar. Maalesef dünya iktisat tarihinde GSMH'nin %20'sinin aşağısında tasarruf edip de kalkınabilen, gelişebilen bir ülke olmadı.
SilAnaloji doğru gibi duruyor ama eksik. Siz 10 TL fazla tasarruf edip bunu bankaya koyarsanız banka bunu harcama ihtiyacı olan birisine kredi olarak verir. Bu kez tüketimi o yapmış olur.
Sil2000'lere gelinceye kadar bizde tasarrufların GSYH'ya oranı % 20'nin biraz üstündeydi. Çünkü reel faiz yüksekti. Reel faiz düştükçe tasarruflar da eridi gitti. Bu son on yılın büyüme modelidir aslında. İnsanlar tasarruf edeceğine borçlanıp konut yatırımına yöneldiler. Bir konutta 150 farklı girdi kullanılıyor. Konut talebi arttıkça sanayi büyüdü sanayiyle beraber mali sektör ve ekonomi büyüdü. Sonunda balonun patlama riski de büyüyünce frene basıldı. Japonya ve Amerika'nın büyüme modeli de böyleydi. İkisi de frene basamadı ve sonunda balonlar patladı. Türkiye frene bastı. Bakalım bu duruşu denetleyebilecek mi?
Silbu resme bir de şurdan bakılmalı bence yut içi tassaruf eridiğinde bankalar kredi yaratmak için borçlanmak durumunda kalacaktır. Dolayısıyla fonlama maliyeti artacak bankalar da bu maliyeti kredi kullanana yansıtacak bu durumda kredi kullanım maliyeti yükseldiği için yatırımlar yine düşecektir. Ayrıca yurt dışı borcun bir de kur riski olacaktır. Bu gün avrupa bankalarına getirilen eleştirilerin başında kerdi mevduat oarnının yetesrsizliğidir. naçizane fikrim ekonomi bilimine sembol bir söz aranacak olursa bu "ölçülülük" olmalı diye düşünürüm .Bu bağlamda büyümek isteyen ekonomilerin mutlaka bir tassaruf oranını yakalayıp o tassarufu temel dayanak alarak büyümeleri daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Sonuçta konu biraz "tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar" gibi bir hal aldıysa da en azından başlangıç için yurt içi tassaruf stokunu oluşturacak bir faiz düzeyi oluşturulması gerktiğini düşünüyorum. Bu konuda başta hocam olmak üzere düşüncelerinizi öğrenmekten memnuniyet duyarım
SilHocam elinize sağlık.Konut stokuna her geçen gün yenileri ekleniyor ve satışlar istenilen düzeyde değil. Büyümenin lokomotifi olarak görülen inşaat sektöründe sıkıntılar arttı. Durum böyle olunca Ekonomi bakanımız da faizlerin düşmesini istiyor. Bence faizler düşse de konut satışlarında istenilen artış olmaz çünkü konut alması beklenen kesim borçlanabilme kapasitesine yaklaşmış durumda.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Ben de aynı kanıdayım konuttaki tıkanma sadece faizle çözülecek bir konu değil.
SilBizdeki konut balonu sizce ne kadar büyük hocam? Kredi mevduat oranı hangi seviyelerde tehlikeli olmaya başlar? Kredi mevduat oranını yorumlarken başka hangi rasyoları incelememiz gerekir?
YanıtlaSilKredi mevduat oranından çok zaman uyumsuzluğu önemli. Mevduatın ortalama vadesi 1,5 ay, kredilerinki 1 yıl. Bu uyumsuzluk esnekliği yok ediyor. Örneğin faiz düşüşü mevduata hemen yansıoyor ama kredilere yansıması uzun zaman alıyor. Nedeni bu zaman farklılığı.
Silhocam neden vergiler arttırılarak bütçe açığı kapatılmaya çalışılıyor? kamu harcamalarının azaltılması da aynı amaca hizmet etmezmi? üstelik mb nın enflasyon hedefinden sapmasıda engellenmiş olur.
YanıtlaSilKamu harcamalarının azaltılması daha fazla oy kaybettirici olabilir. Memur ücretlerini düşürme, emekli aylıklarını azaltma gibi. Bir de savunma harcamaları var. Ki ona kimse dokunamıyor. Vergi daha kolay görünüyor.
Sil{(1+8,5/100) / (1+0,07)}-1=0,014*100=1,4%
YanıtlaSil{(1+4,7/55,6) / (1+0,02)}-1=0,063*100=6,3 etmiyor mu hocam. nerede hata yapıyorum acaba?
100 dolar üzerinden 4,7 dolarını ülkesine getirmiş olsa;
1,047/1,02=1,026-1=0,026 2,6% etmez mi?
Düzeltip yeniledim. Teşekkürler.
SilHocam konunun güzelliği bir yana yorumlarla da kafa açıyoruz.
YanıtlaSilStopaj kesintisi eskiden yerliye farklı yabancıya farklı idi. Bu esitlendi mi? Ya da yanlış hatırlamıyorsam yabancıdan stopaj alinmiyordu en sin hatırladığım kadarı ile..
Eşitlendi. Teşekkürler.
SilSıcak para yüksek faize geliyor.Görece olarak MB dünyanın en yüksek faizini veren durumunda.Gelen paranın istediği zaman çekip gitme lüksü de var.Hükümet vergilerle maliyet enflasyonu nu destekliyor. Faizin fiyatını da enflasyonun belirlediğini düşünüyorum.Bu durumda sizin hükümete ve MB'ye öneriniz ne olur sevgili hocam.(Daha az faiz ödemek üzerine bir strateji çerçevesinde)
YanıtlaSilNe yazık ki kolay bir öneri yok. Çünkü faizi düşürünce yerli tasarrufçu negatif reel faize düşüyor. Bu durumda parasını bankadan çeker. Tasarruf oranı zaten % 12, daha da düşebilir. Aslında MB faiz dışında düzenlemelerle durumu idare ediyor.
Silhocam geçenlerde bankalarimiz sağlam o yüzden emlak balonu olmadı demiştim. siz de yine de olabilir demiştiniz. ben0sadece olacağı varsa da bunun erken olmasını engelledi demek istedim.kentsel dönüşüm projesi ortada iken emlak0sektörünün lokomotifi ortada zaten.
YanıtlaSildünku selim atalay in yazısını da hesaba katarsak türkiye nin nufusu genç ve enflasyonu destekleyici en geçerli sebep bana göre. sanırım sorunumuz harcama tüketim ve vergi kalemlerinde.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilBir bölümü böyle.
Silsayın levent bey,
YanıtlaSilkanımca bizim gibi kronik cari açık sorunu olan ülkelerde düşük faiz uygulamak pek mümkün değil. dediğiniz gibi düşük faiz sonucunda kısa vadeli yabancı sermaye yani sıcak para ülkeye giriş yapmıyor. bunun sonucunda kur artıyor, kurun artması bizim gibi ihracatı bile ithalata bağlı ülkelerde ithalat kanalıyla yine maliyetler üzerinde baskı yapıyor ve enflasyon alıp başını gidiyor.çözüm için hükümetin maliye politikalarıyla ve teşviklerle içeride ithal ikameci sanayiyi desteklemesi ve bununda olumlu sonuçlar vermesi gerekir. yani çözüm yine kalıcı yapısal reformlara çıkıyor. merkez bankasının para politikasıyla uzun vadede düşük faiz ve düşük enflasyon sağlama gibi bir lüksü bulunmuyor. imkansız üçlü denilen olay da tam anlamıyla bu olsa gerek..
Sanırım faizi biraz tutup sıcak paraya ek vergi uygulayarak yerli ve yabancının durumunu eşitlemek olmasa bile birbirine yaklaştırmak mümkün olur. Ama ekonomi yönetimi bu düşünceye uzak olduğunu belirtti.
SilBenim merak ettiğim konu, konut kredilerinin çok uzun vadeli olması. Insanlar 10 yılları bulan sürelerde borçlandığında geleceklerini ipotek altına almış olmuyor mu? Ekonominin lokomotifi olan konut sektörü durduğunda yerine geçecek lokomotif sektor için insanlarin cebinde para olacak mı?
YanıtlaSilBurada işin sırrı sürekli piyasada alıcı olması. 10 yıl vadeyle 300 bin TL'ye konut alan kişi 2 yıl sonra bunu 500 bin TL'ye satıyor, bankaya borcunu ödüyor ve eline de 50 -100 bin TL kalıyor. Miktarı büyütürseniz kazanç da büyüyor. Bunun riski gün gelip piyasada alıcı kalmadığı anda sistemin çökmesidir. 17. yüzyılda Hollanda'da yaşanan Lale Çılgınlığı (tulipmania) bunun en tipik örneğidir.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilGayri Menkul sektörü hala işin önemini kavrayabilmiş değil. Stoklar talebe göre çok fazla artmış durumda.Ev fiyatlarının düşmesi kaçınılmaz. Arz kanunu bunu gerektiriyor. Tabi ABD'de ki konut sektörünün resesyondan çıkması ve fiyatların yükselmesi, Çin de konut sektörü balonunun kontrole alınmış durumu küresel bir ölçekten ziyade kendi iç sorunumuzdan kaynaklanacak gibi duruyor. Bu işin sonunu çok merak ediyorum. Bir de hocam bir yazınızda para politikası ve mali politika uyumlu bir şekilde hareket ederse etkili olur diyordunuz. Zaten dünya üzerinde de enflasyon ve büyüme hedeflerine bu iki politika aracı birlikte kullanılarak ulaşılmaya çalışılıyor. Yalnız son günlerde TCMB faizleri düşürdü ve likiditeyi artırdı. Genişletici para politikası uyguluyor buna rağmen maliye politikası vergileri arttırdı ve daraltıcı maliye politikası uyguluyor. Ortada bir uyumsuzluk var. Bu konu hakkında düşünceleriniz nelerdir hocam ? Saygılar sunarım.
YanıtlaSilİlk bakışta çelişkili görünüyor. Cari açığı hala yüzde 8 dolayında olan bir ekonomide bütçe açığının da artması Türkiye'nin yabancı fonlar açısından çekiciliğini kaybetmesine yol açabilir. O nedenle bütçe açığını yüzde 3 dolayında tutmak hedefleniyor. Gelecek yıl bu anlamda daha da kritik bir yıl çünkü yerel seçimler için ister istemez bütçe açılacak. Harcamaların artmasıyla ekonomiye yeniden canlanma geleceği tahmin ediliyor. Yani finansman bu yıldan sağlanıyor canlanma gelecek yıl.
Silhocam;
YanıtlaSilGeçmişten beri hükümetler daima oy kaybı düşüncesiyle hareket ettiler.Bunun sonucunda her zaman kısa vadeli planlarla hareket ettiler.Ülkemizde kronikleşmiş bir sorun olan vergi uygulamalırını ne zaman halledeceğiz ya da neden bu kadar zor bu sorunu çözmek.Vergilerin büyük bir kısmı dolaylı vergilerle karşılanıyor,buda büyük bir adaletsizliği yol açıyor.Bunun üstüne gitmek yerine hala dışardan gelen kısa vadeli sıcak parayla değirmeni çevirmeye çalışıyoruz.Sizinde savunduğunuz tobin vergisini uygulamak bir yana faizleri dahi düşeremiyoruz.Anlamadığım nokta mutlaka bu işin başındakiler de bunu biliyor ama neden bir şeyler yapılmıyor 10 yıldır.
Yaptığınız yorumlarla bizleri aydınlattığınız için teşekkürler,saygılar...
Haklısınız ama bu on yıllık geçmişi olan bir konu değil. Osmanlı'dan beri böyle. Bizim başarımız dolaylı vergileri kolay tahsil edebilmemiz. Dolaysız vergilerde halkın karşısına çıkıp açıkça cebindekini istemek gerekiyor. Bunun oy kaybına neden olacağı açık. Bütün dünyada da böyle. Önemli olan o alınan parayla doğru işler yapılacağına halkı inandırabilmek. Bizde eksik olan budur.
Silulke nufusunun yuzde 70 e yakinin deprem riski tasiyan binalarda ve cogunun kiaci oldugu bir ulkede konut balonu olustu demek oldukca guc. mevcut talep arzin kat be kat uzerinde. fakat alim gucundeki artis arzin altinda kaldigi icin sistem tikanmis gozukuyor. mevcut imalat fiyatlari ve arsa maliyetleri dusunuldugunde orta sinifa hitap eden konut fiyatlarinin daha da dusmesi olanaksiz. sektorun icinden biri olarak biliyorum ki artik kimse yuzde 25 lerin uzerinde bir kar hedeflemiyor. bu yuzde de boyle buyuk riskler tasiyan bir sektor icin cok alt bir duzeydir. benim yukaridaki yazidan anladigim butun isin anahtarinin enflasyonu dusurmekten gectigidir. nitekim herkesin faizden konustugu gunlerde bile TCMB nin israrla enflasyondan dem vurmasi bundandir.
YanıtlaSilYapılan konutlar deprem riski altında olan insanların talep edebileceği konutlar değilse konut balonu oluşmuş denebilir. Ama kritik konuların başında dediğiniz gibi enflasyon geliyor.
SilHocam, yazınızın aklıma getirdiği bazı soruları paylaşmak isterim:
YanıtlaSil-Neden, mevduatın vadeleri uzamıyor? Tipik mudi davranışı mı yoksa politikalar mu bunu belirliyor?
-Yazıda bahsettiğiniz reel faiz farklılaşması bıyıklı yabancılara gün çıkarmıyor mu? Bu bir tür para ikamesine yol açıp Merkez Bankasının TL açısından elini zayıflatan bir unsur olarak karşımıza çıkabilir mi?
-Vergi olayına sadece basit bir finansman olayı olmadığı ve çok önemli sosyal adaletsizlikleri tetiklediği bir gün anlaşılabilecek mi?
-Yüksek vergiler nedeniyle kaçakçılık, korsan üretim veya kayıt dışılık unsurlarının beslendiği biliniyor mu yoksa sadece belirli miktarda vergi tahsil edilsin gerisi önemli değil yaklaşımı mı var?
-Malum yapısal değişiklik yapılmamasının aslında bir daha seçilmemek dışında bir maliyeti yok. Özellikle belirli dönemden sonra seçilmemek şeklinde yaklaşımlar da olduğuna göre politik anlamda kişiler üzerinde gerçek bir maliyet bulunmuyor. Yani maliye politikasının politik anlamda verimli veya etkili çalışması gerçekten mümkün mü?
-Konut arz talebi açısından Merkez Bankasının yayımladığı konut fiyat endeksi verileri haricinde, ki o da oldukça yenidir, konut arzı - talebi, konut piyasası hakkından detaylı ve sağlıklı bir veri var mı? Mesela yeni konutlar, mevcut konut sahipleri tarafından mı alınıyor yani servet arttırıcı bir yönü mü ağır basıyor yoksa gerçekten ikamet amaçlı alınması mı ağır basıyor?
-İkamet amaçlı konut alımı toplu konutlar ve görece düşük fiyatlı konutlardan oluşurken, daha fazla sayıda ve görece daha yüksek fiyatlı olan lüks konutlara olan yatırım bir tür kaynak israfına yol açıyor mu?
-Mevduat vadelerinin uzatılmasına yönelik çalışmalar neden yapılmıyor?
-Tasarruf mevduatının yarısına yakınının 1 milyon TL ve üzeri mevduattan oluştuğu bir finansal sistemde mevduat ortalama vadesinin 1,5 ay olması oturup düşünülmesi gereken bir husus değil midir? Yoksa politikayı tayin edenler bir çok toplantı, açılış vb.'lerden vakit bulamayıp "uzun dönemde ölüm var" diyerekten gerçekten bunu oturup düşünmeye ve üzerine çalışmaya zaman ayıramıyorlar mı? vs. vs.
-Faizi farklı olmayınca ya da yeterince farklı olmayınca enflasyonun yüksek olduğu ekonomilerde mevduat vadesi uzamaz..
SilParasını Türkiye'ye getiren ister bıyıklı isterse bıyıksız olsun bu işten kazançlı çıkar.
-TCMB paranın gelmesini istemiyormuş gibi görünmüyor.
-Vergi konusu karışık, herkes başka türlü anlıyor ve yorumluyor.
-Bizde vergiler yüksek değil. Asıl yüksek vergiler İskandinav ülkelerinde ama orada kaçakçılık düşük.
-Seçilmemek politikacı açısından en önemli maliyet. Ama yüzde 50 dolayında oy almış bir iktidarın daha düşük oy alırım endişesiyle yapısal reformları yapmaması kolay anlaşılabilir bir şey değil.
-Konut talebinin bir bölümü yatırım amaçlı. Faizler düşünce insanlar konut yatırımına döndü.
-Lüks konuta yatırım çimentodan demire, musluktan lavaboya en az 150 mamule dayanan bir yatırım ağını tetikliyor. O nedenle ne kadar ısraf olduğu karışık.
-Yapılıyor ama sonuç vermiyor.
-Enflasyon % 2'ler düzeyine düşmediği sürece mevduatın vadesini uzatmak çok zor görünüyor.
keynes çok güzel demiş. uzun dönemde hepimiz ölüyüz diye.
YanıtlaSilKısa dönemler eklene eklene uzun dönem olur.
SilBurada soyle bir hesap hatasi yapiyorsunuz;
YanıtlaSilAmerika'da bu adam sene sonunda bu para icin %15 capital gains tax odeyecek.
Eger fonlar araciligi ile bu yatirimi yaptiysa, o fonlar kazanilan paradan %2 civari bir para daha kesecek.
Amerikalının capital gainsi 3,8 USD. Bundan % 15 capital gains tax ödese 0,5 USD düşsek bile kazancı 3,3 USD olur. Hesapta hata yok. Adam her hal ve karda Türke göre kat kat kazançlı.
SilAmerikali bir yatirimcinin kari bir anda %15 dustugune gore hesapta bir hata yok demek yanlis olmaz mi?
SilVermek istediginiz mesaja bir cevap vermekten ziyade hesapta yaptiginiz kucuk bir hataya vurgu yapmistim ancak ancak simdi o konuya da deginecegim.
Yaptiginiz hesaplamada risk faktorunu devre disi birakmissiniz.
Turkiye ekonomisi ABD ekonomisine gore daha riskli adledilen bir ekonomi.
1994 yilinda Turkiye'de, 1995 yilinda Meksika'da ve 2001de Arjantin'de ve Turkiye'de oldugu oldugu sekilde FOREXte olacak bir degisiklik ile o kar ettigi gozuken yabancilar bir anda herseylerini kaybedebilirler.
Yani, yabancilar icin yaptiginiz hesapta bir de en azindan currency hedging bedelini koymaniz gerekiyor.
Benim kıt bilgimle bu yazı yorumlardan anladığım şey, hükümet ekonomide temel problemler üstüne gitmek yerine önümüzdeki belediye seçimleri ve akabinde muhtemel bir anayasa referandumu ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendine oy kaybettirmeyecek adımlar atıyor. Bu durumda 2014 yılı sonuna kadar sadece günü kurtaracak, kamu harcamalarını arttırıp, vergilere yüklenecek. Bu durumda 2015 de seçim yılı olursa, ancak 2015 ikinci yarısından sonra temel problemleri çözmeye dönük asımlar göreceğiz.
YanıtlaSilKomik olan ben muhalefet partilerinden bir tek kişiyi bile bunları dillendirirken görmedim ve hükümeti seçim için değil, temel problemleri çözmeye dönük adımlar atmaya zorlayacak hiçbir girişim de yok.
Hocam yabancı yatırımcınnın faiz gelirini yurtdışına çıkartırken ek bir vergi uygulamamız ülkeye gelen sıçak paranın önünü kesici etki yapmazmı ? bunun yerine gelir vergisi kesintisini yerli yatırıcımcıdan almamak hatta onunda yerine enflasyonu düşürmeye çalışmak daha doğru bir karar olmazmı ? bu konuda beni aydınlatıranız çok sevinirim. Şimdiden teşekkür eder iyi çalışmalar dilerim.
YanıtlaSilBu dedikleriniz doğru. Ama enflasyonu düşüremiyoruz. Çünkü önemli bir bölümü kurdaki artıştan ve ithal edişmiş enflasyondan kaynaklanıyor. Enerjiyi ithal ediyoruz. Petrolün varili 103 dolardan 110 dolara çıkınca ister istemez bu bizim fiyatlara yansıyor.
SilGünümüzde faizin durumu, enflasyon oranları ve döviz kurunun geldiği noktadan bakılacak olursa yazının anlamı kat be kat artıyor. Elinize sağlık.
YanıtlaSil