Önce Zenginleştiren Sonra Yoksullaştıran Büyüme
Ülke daha fazla üretip daha fazla ihraç eder hale geldiği halde dış ticaret hadleri bozulduğu için daha az tüketebilir duruma gelmişse bir başka ifadeyle ülke büyümüş ama refahı azalmışsa buna yoksullaştıran büyüme deniyor (Jagdish Bhagwati'nin yoksullaştıran büyüme tezi.)
Türkiye’de daha değişik bir yoksullaştıran büyüme süreci yaşanıyor. Bunu ortaya koyabilmek için bir grafikten yararlanalım.
Bu grafikte Türkiye’nin kişi
başına yıllık ortalama geliri ve USD/TL kurundaki değişim yer alıyor. 2001
krizi öncesinde 4.000 doların üzerinde olan kişi başına gelir, krizle birlikte
3.000 dolar düzeyine gerilemiş, ardından IMF destekli Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programıyla birlikte yükseliş başlamış. 2003 yılında kriz öncesi düzeyi geçen
kişi başına gelir yükselmeye devam etmiş. Arada 2008 krizinin etkisiyle yaşanan
düşüş (ki bu bize krizin teğet geçmediğini net bir biçimde gösteriyor) dışında
2013 yılına kadar yükseliş sürmüş. 2013 yılı 12.480 dolarla kişi başına
ortalama yıllık gelirde bugüne kadar ulaşabildiğimiz doruk noktasıdır. O tarihe
kadar USD/TL kurunda neredeyse bir sabitleşme olduğu görülüyor. İşin anahtarı
buradadır. Bu durum program çerçevesinde alınan önlemler sonucu beklentilerdeki
olumlu gelişimle doğal olarak ortaya çıkmış bulunuyor.
Kişi başına gelirde özellikle
2003- 2009 arasındaki hızlı çıkışın ardında yatanların neler olduğunu doğru anlayabilirsek
ileride de buna göre adımlar atarak bir çıkış yakalama olanağı bulabiliriz.
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programıyla birlikte atılan önemli adımlar şunlardı:
Bankacılık reformu yapıldı, kamu mali disiplini sağlanarak bütçe açıkları hızla
düşürüldü, kamu kesiminin mali disipline girmesiyle enflasyon ve ona paralel
olarak da faizler düştü. 2005 yılında AB ile tam üyelik müzakerelerinin
başlamasıyla Türkiye’ye yüksek miktarda doğrudan yabancı sermaye girişi
başladı. Yalnızca 2006 yılında önceki seksen yılda gelen doğrudan yabancı
sermaye tutarından fazlası geldi. Bu döviz girişi kuru düşürdü ve yıllarca 1
USD = 1,5 TL düzeyinde kalmasını sağladı. Bu gelişme Türk insanın yeniden kendi
parasına güvenini artırdı ve 2002 yılında yüzde 57 dolayında olan Dolarizasyon
Oranı (Bankalardaki yabancı para mevduatın toplam mevduat içindeki payı) 2010
yılında yüzde 29’a geriledi. Dönemin en önemli özelliği ve önceki dönemden
farklılığı; beklentilerin olumlu hale gelmiş olmasıydı.
Türkiye 2010 yılından başlayarak
bu yükseliş ivmesini kaybetmeye başladı. Bunun da bazı nedenleri var. IMF
programı 2008 yılı Mayıs ayında tamamlandı ve yenilenmedi. Bu programın kendine
göre bir zorlayıcı etkisi vardı, bunun kalkmasıyla birlikte siyasette belirli
bir rahatlama ortaya çıktı ve popülizme dönüş başladı. Aynı yılda Türkiye AB ile
tam üyelik idealinden kopmaya başladı. Müzakereler aksadı, verilen sözler
yerine getirilemez oldu. Bunların sonucunda Türkiye’nin risk primi yükseldi,
kur yükselmeye başladı. Yapılması gereken yapısal reformlar yapılmadı, hatta
Merkez Bankası’nın ve düzenleyici denetleyici kurumların bağımsızlığı gibi,
denetim, hesap verilebilirlik ve şeffaflık gibi birçok alanda yapısal bozulmalar
ortaya çıktı. Ekonomide başlayan bu bozulmalara sosyal ve siyasal alandaki
bozulmalar eşlik etti. Türkiye, uluslararası alanda hukukun üstünlüğü endeksi, basın
özgürlüğü endeksi, demokrasi endeksi gibi endekslerin hepsinde geriye gitti. Bu
gelişmelerin sonucu olarak Türkiye’ye döviz girişi düşmeye ve cari açığın
doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıyla finansmanının yerini dış borçlanmayla
finansman almaya başladı.
Grafik bize 2008 – 2013
arasındaki ivme kaybını gösteriyor. Bu dönemde 2003 – 2008 arasındaki çıkış
hızını kaybetmiş olduğumuz açıkça görülüyor. 2013 başlarında zamanın Fed
Başkanı Bernanke’nin ‘parasal gevşemenin sonuna geliyoruz’ şeklinde
özetlenebilecek konuşması sonrası gelişme yolundaki ülkelerden para çıkışı
başladı. AB ile müzakereleri neredeyse askıya alınmış olan ve yapısal
reformları yapamayan Türkiye bu gelişmeden en ağır biçimde etkilenen gelişme
yolundaki ülke oldu. USD/TL kuru hızla yükselmeye yöneldi ve bu yükselişle
birlikte kişi başına gelirimiz de düşüşe geçti. 2005 – 2017 arasında dünya kişi
başına gelir ortalamasının üzerine çıkmayı başarmış olan Türkiye, 2018 yılından
başlayarak dünya kişi başına gelir ortalamasının oldukça gerisine düşmüş
durumdadır.
Türkiye’nin 2003 – 2020 arasında
yaşadığı bu gelişme önce zenginleştiren sonra yoksullaştıran büyüme
serüvenidir. Türkiye, doğru politikalar uyguladığı 2003 – 2008 arasında kişi
başına gelirini hızla artırarak zenginleştiren büyüme olgusunu yaşamış, çeşitli
bozulmalar olsa da bu eğilim 2013 yılına kadar sürmüş ve Türkiye azalan bir
eğilimle de olsa kişi başına gelirini artırarak büyümeye devam etmiştir. 2013 –
2020 arası dönem ise Türkiye’nin olumlu ivmeyi yitirdiği dönemdir. Bu dönemde
ekonomi büyümeye devam etse de kişi başına gelir sürekli düşüş halinde
olmuştur. Bu döneme de yoksullaştıran büyüme dönemi diyebiliriz.
Özetle söylemek gerekirse Türkiye 2003 - 2013 arasında zenginleştiren büyüme, 2014'den bugüne kadar da yoksullaştıran büyüme olgusu yaşamış bulunuyor.
Türkiye’nin kişi başına gelirini
artırmaya devam edebilmesi için 2009’dan ve özellikle de 2013’den sonra
yaptıklarının tersini yapması, bir başka ifadeyle hiç zaman geçirmeden AB ile
tam üyelik müzakerelerine geri dönmesi, sosyal, siyasal ve ekonomik alanda
yapısal reformları yapması gerekiyor. Ancak bunlar yapılabilirse Güçlü
Ekonomiye Geçiş Programı uygulaması sırasında olduğu gibi doğrudan yabancı
sermaye girişinin de etkisiyle yeniden bir zenginleştiren büyüme modeline dönüş
sağlanabilir.
Günaydın.
YanıtlaSilSize de günaydın.
SilHocam özelleştirmeler, hazine arazisi, işsizlik vb fonlarda biriken paralar vb halka ait 5 liralık dev yatırımı 1 liraya sarmalar sizin bu gune kadar yaptığınız hesaplarda dikkate alınıyor mu?
SilÇok yoğun çalışıyorum. Her sabah ki gibi sizin sayfanıza girdim. Yeni yazınızı gördüm ve günaydın yazdım. Paylaşımlarınız için size minnetarım. Mimarım, alanım dışı bir prensip hakkında sizden ve yorum yazan arkadaşlardan baya bir bilgi çalıyorum. Ekonomiyi ve parayı sizlerden öğreniyorum. Artık bu konularda çıkarım bile yapabiliyorum. Herkese, siz dahil çok teşekkür ediyorum.
SilÇok değerli Mahfi Hocam, iktidar değişikliğinde gerekli adımlar atılırsa 2003-2008 yılları arasındaki büyümeye benzer bir büyüme görebilir miyiz? Kısa sürede toparlanma uzun bir süreç alır mı?
YanıtlaSilSaygılar.
Bence görebiliriz.
SilHocam bu benim de kafamı kurcalayan bir şey. Ütopik bir senaryoda, güven ortamı sağlansa, ekonomide hep doğru işler yapılsa kur nereye kadar dönebilir? Zarar ne kadar tedavi edilebilir? Asgari ücrete mahkum bir millet olmaktan kurtulunabilir mı? Yoksa ancak sınırlı bir iyileşme mi görülebilir?
Sil2003-2008 yılları arasındaki büyüme, İMF dayatmasıyla gelen, Yüksek faiz düşük kur politikasının uygulandığı ve çok büyük cari açıkların verildiği , tamamen tüketime dayalı sağlıksız bir büyümeydi.
SilBu büyümenin bedelini 2010 yılından sonra bitmek bilmeyen ekonomik krizler, yükselen enflasyonla ödedik.
Şimdi aptallar gibi aynı şeyi yapıp farklı sonuç mu bekleyeceğiz? yoksa yapılması gerekeni yapıp cari açık vermeden büyüyebilecek miyiz? İşte bütün mesele budur...
Cari açık vermeden büyüyemeyiz safsatasından kurtulursak ülkenin geleceği kurtulur. 10-15 yıl içinde dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri oluruz.
Eğer cari açıkla büyüyelim dersek, kişi başı gelirdeki düşüş hızla devam eder. Döviz açık pozisyonumuzu ,borçlarımızı düzeltmek istiyorsak, 2002 yılından bu yana kaybettiğimiz 600 milyar doları geri kazanmalıyız. Bunu yapmak için de doların değerini yüksek tutmalıyız.
@mordred
SilSanırım şu iyi bir fikir verebilir: Bu ülkede ekonomi bakanı görevden sosyal medya duyurusuyla istifa edince bile TL bir hayli değer kazandı! Doğru işler yapılırsa eski noktasına gelmese bile bir hayli toparlanır.
Selam İsooo,
SilYeni bir hükümet batıya güven verdiği ölçüde kredibilite sahibi olur, IMF ve diğer kurumlardan alacağı borçlar ile günümüz sıkıntılarının büyük kısmını temizler. Ekonomi büyür.
Türkiye, böyle bir hükümetten bağımsız olarak, genel üretim yapısındaki bozulma, kurumsal yapısındaki bozulma ve bazı sosyo-politik gelişmeler sebebi ile uzun dönemde yine aynı sarmala daha kötü şekilde düşer.
Türkiye'nin bir hükümetten bağımsız olarak, dünya ile entegre olabilmiş üretim tesisleri oluşturabileceğini düşünmüyorum. Bunun altyapısı ülkede bulunmuyor. Bir hükümetin bunu yapması için ihtiyaç duyabileceği süre 40 yıl civarı. Öyle bir zaman dilimi, hem insan olarak bizlerde yok, hem de hükümetlerin siyasi hayatlarında yok. Bu ancak, ülkenin disiplinli ve kurumsal çalışması ile olur, öyle bir altyapı görünmüyor Türkiye'de.
Uluslar arası bir bankada epey yüksek bir konumda çalışıyorum, çok farklı ülkenin teknik bazı ekipleri ile görüşmelerim oluyor. Bu Türkiye özelinde olan bir bozulma değil, her ne kadar çalıştığım kurum, ülkelerinin en kaliteli performanslı insanlarını bir araya getirse de, başka ülkelerin insanlarında da kendi toplumlarındaki üretimin çekilmesinin insan iş kalitesini düşürdüğünü izliyorum. Bahsettiğim kalite düşüşü, İsviçre, Hollanda, Fransa, Norveç, gibi gelişmiş ülkelerin proje ekiplerinde de var.
Kurduğumuz sistem içinde iş yapmasalar onların iş/üretim çıktılarında ciddi sorunlar olur. Türkiye gördüğüm kadarı ile aynı şekilde. Aksine, Kore, Hindistan, kısmen Çin, Japonya gibi bazı uzakdoğu ülkeleri, İsrail ve Kuzey Amerika bölgesi iş kültürleri daha çok çıktı üretimi üzerine esnek proje ekipleri oluşturabiliyor.
Türkiye özelinde, insanı hazırlamak, insanı dünya ile entegre etmek büyük bir sorun. Bu iş hükümetlerin boyunu aşar. Toplumsal bir konsensus ile başarılır.
Saygılar.
$jcwW3Vm0I84&2R2
Günaydın hocam! Her şeyin yalan dolan düzen olduğu bu ülkede enejinizi boşuna sarfediyorsunuz gibi geliyor. Bu millet adam olmadı. Bundan sonra da zaten olmaz. Körler ülkesindeki gören insanlar gibi. Sizi de bulup hatayı; yani gözünüzün olduğunu farkedip, gözünüzü çıkarır. Yollarına devam ederler. Sağlıklı kalınız.
YanıtlaSilUmudu kaybetmeyeceğiz. Öyle bir noktaya geldiğimizde hep Mustafa Kemal Paşanın Samsun'a çıktığı günü düşüneceğiz.
SilSelam, yalan ve düzenbazları bitirecek olan insanın kendisidir. Birey olarak kendi çevremizden başlayarak temizleyebiliriz. Tercihlerimizde de temiz, güvenilir insanların yetki sahibi olması için çalışırız. Başka bir çözüm bilmiyorum.
SilBen dar çevremden, insanları teker teker listeliyorum. Dinci, yobaz, arkadan konuşan, boş konuşan, bana maddi/manevi faydası olmayan insanların telefonlarını listemden silerim.
Yazarken, bilgi vermeye, konuşurken az konuşmaya gayret gösteririm. Zaman ile çevrem de ona göre şekillendi, zor da olsa boş tipleri hayatımdan çıkarıyorum.
20 li yaşlarımın sonundaydım başladığımda. O zaman dedim ki oğlum, zaten b.k gibi bir hayatın oldu, bırak etrafındakiler enerjini tüketemesin. Hem tanıştığım kız arkadaşlarım bana sorun yaşatırdı, hem çevremde yaşadığım sorunları anlayıp çözüm üretebilecek, akıl vercek insan yoktu. Fazla sürmedi, 1 yıl içinde hayal bile edemeyeceğim iyi biri ile tanışıp, evlenme yoluna girdim. Türkiyede ne kadar iyi ve düzgün insan olduğunu öyle farketim. 3 yıl içinde yurtdışından iş teklifi aldım. Hem Türkiyede hem yurtdışında çok iyi insanlar ile etrafım doldu.
İnsan kalitesi olarak, Türkiyede AB ve Dünya standartlarının ötesinde çok insan var.
Esas iş bizde bitiyor. Biz istersek, en azından bireysel anlamda olurmuş, bunu öğrendim. Toplum için herşeyi biz yapamayız, adı üstünde toplum, yani her bireyin sorumluluk alanı, biz sorumluluğumuzu yapalım, vicdanımız rahat olur. Ben ülke için de kendi gücüm ile en iyisini yaptım diye huzur buluruz.
Sevgiler
Hocam, kaleminize sağlık!
YanıtlaSilUmarım doktoramda da sizin gibi değerli bir insandan ders alma imkanım olur.
Sağ olun.
SilÇok cahilsiniz hocam! Masıl büyüdük? Evdeki gümüş takımları satarak büyüdük. Komşunun malını çalarak büyüdük. Uzak diyarları sbk larla dolandırarak büyüdük. Şimdi deniz bitti. Çalışmadan geçinen büyük bir güruh var. Bakalım neolacak. Allah sonumuzu hayır etsin. At izi it izine sedat izine karıştı.
YanıtlaSilEğer o gümüş takımları sattığımızda doğru dürüst bir yerlere yatırım yapabilseydik bugün farklı bir yerde olacaktırk.
SilTürkiye-AB müzakere süreci artık bitmiş ve hatta ölü bir süreçtir. Artık canlanmasına imkan yoktur. Ama masadaki mevtanın cenazesini her iki tarafta kaldırmaya cesaret edemiyor. Canlıymış veya ceset yokmuş numarası yaparak görmemezlikten gelmek her iki tarafın da işine geliyor. Zaten bu müzakereler başarıyla sona erse bile pek çok AB üyesi ülke Türkiye'yi kabul etmemek için referandum yapacaklarını söylemiştir. Böyle bir referandumun sonucunu kestirmek için müneccim olmaya gerek yok herhalde.
YanıtlaSilDürüstçe söylemek gerekirse ben de referandum yapılan bir ülkenin vatandaşı olsaydım, halkının büyük çoğunluğu hala ortaçağ düşüncesiyle yoğrulmuş bir Ortadoğu ülkesinin üye olmasına karşı oy kullanırdım. Türkiye'nin çağdaş uygarlık düzeyine gelmesi için önce düşünce düzeyinde bir aydınlanma yaşanması ve toplum ve bireysel hayata egemen olan dini düşüncenin zincirlerinin kırılması gerek. Ne yazık ki Atatürk tarafından girişilen aydınlanma hamlesi daha sonra gelen aşağılık siyasetçiler ve onları destekleyen dinsel düşüncenin kıskacındaki halk tarafından başarısızlığa uğratıldı.
Selam,
SilAb tarafı görmemezlikten gelmiyor, AB parlementosu, tüm üye ülkelere sürecin öldüğünü bitirilmesi gerektiğini belirten raporlarını oy birliği ile gönderdi.
İş referanduma kalmaz, Ab kendi parlementosuna karşı iş yapamaz. Yakında süreci resmen bitirirler, proje bazında işbirlikleri olan komşu bir ülke statüsüne çevirirler.
Türkiyede iktisatçıları dinleyen kimseler olduğunu hiç sanmıyorum. Fırtınada yelkenleri yırtılmış gemi gibi sürükleniyoruz. Miço isyan çıkarmış kaptan olmuş, kaptan olacaklar gemiden atılmış. Geminin tüm erzağı satılmış. Hani platonun Devlet kitabında anlattığı bir gemi hikayesi var ya. Aynen onun gibi. Farkı gemi kasırganın ortasında ve gövdesi çatlamış
YanıtlaSilHocam, siz eski Türkiye'nin etkisinden kurtulamadığınız için bu yazıyı yazmışsınız bence. Artık yeni Türkiye'de yaşıyor olduğumuzdan, yaklaşık 80 milyonluk köle-mevali kuru kalabalığının vergi ödemek dışında bir kıymet-i harbiyesinin kalmadığını, haliyle de bunların istatistiklerden çıkarılması gerektiğini düşünüyorum.
YanıtlaSilYeni Türkiye'mizde önemli olan kesim, iktidar partisine üye olup inşaat-hafriyat-gemicilik-aracılık-tahsilat-imar durumu tadili gibi verimli işlerle iştigal eden, ağırlıklı olarak Karadeniz'in doğusundan neşet etmiş, doğuştan yetenekli ve üstün zekâlı olduğu için 6-7 yaşına kadar tamamladığı Kur'an eğitimi dışında eğitime ihtiyaç duymayan, cuma'ya gitmek için bindiği Ferrari ya da Lamborghini'sinin kapısını besmele ile açacak ve start düğmesine bismillahi mecraha duası ile basacak kadar dini bütün, yüreğinden önce reis, sonra Allah aşkını ve korkusunu eksik etmeyen, pudra şekeri-Venezuella peyniri-Ekvador muzu gibi elit zevklere sahip hür kesim.
Sadece bunları içeren bir grafik hazırlarsanız ülkemizin özellikle dolar bazında son 10-15 yılda nasıl bir ultra-zenginleştirici büyüme yaşadığını net biçimde görürsünüz sanırım...
Eski Türkiye iyiydi.
SilHocam çok güzel bir özet. Sabırla yazıyorsunuz. Elinize sağlık.
SilBir ekleme yapayım. Zenginleştiren büyüme döneminde gerçekçi olmayan, yanlış alışkanlıklar edindik. Koşulları iyi değerlendiremedik. Geçici olacak şeyleri kalıcı zannettik. İyimserlikte aşırıya kaçtık.
Bugün hala o günleri referans alarak devam etmeye çalışıyoruz. Zorluyoruz ama olmuyor. Yeni koşulları anlamamız lazım.
Aman hocam yapmayın, eski Türkiye iyiydi ne demek. Eski Türkiye'nin sahiplerinin yaptığı tercihler bizi yeni Türkiye söyleminin sahiplerine teslim etti. Gayet iyi biliyorsunuz ne demek istediğimi. Suya düşen yılana sarılır
SilEski Türkiye'de yaşayan oy verenler yeni Türkiye'de de oy veriyor. Ya da onların yetiştirdiği çocukları oy veriyor. Mesela Eski türkiyede darbe anayasasın oy veren insanlarla şimdi oy veren insan arasında bir fark yok. O yüzden eski türkiyenin yeni türkiyeden tek farkı var önceden budistik şimdi müslüman olduk.
SilEski Türkiye bugünkünden iyiydi. Yoksa tabii ki o dönemin de kusurları, hataları ve büyük eksikleri vardı ama her şeye karşın bundan iyiydi.
Sil2013 yılından bu yana ortaya saçılan rezilliklerin, illegal ilişkilerin, devlet çürümesinin yüzde biri olmayan Susurluk olayı nedeni ile Eski Türkiye'de bir bakan yargılandı, hapse mahkum oldu ve yattı.
SilEski Türkiye'de mükemmel olmasa da dünya sıralamasına girebilen üniversiteler, bağımsız sayılabilecek hukuk, siyaseti denetleyebilen yüksek yargı organları vardı. Çok eksikleri olsa da bugünle kıyaslanamayacak bir eğitim sistemi, fırsat eşitliği vardı. Devlet memuriyeti için bir partiye üyelik şartı aranmıyordu, liyakata bakılıyordu.
Hazine malları-arazileri bugünkü gibi parsel parsel ona buna peşkeş çekilmiyordu, çevre vahşice talan edilmiyordu. Tarımsal üretim çok daha iyi noktalardaydı ve çiftçiye daha iyi destekler veriliyordu, Ziraat Bankası medyaya çökme operasyonlarında kullanılmıyor, asli görevi olan düşük faizli, uzun vadeli çiftçiyi destekleme kredileri sağlıyordu. Halk Bankası İran'la kaçak altın-petrol ticaretine aracılık edip Türkiye'yi ABD'ye rehin etmiyor, esnafa kredi sağlıyordu. Halkın %90'ı kredi kartı borçları altından inim inim inlemiyordu.
Eski Türkiye'nin en değerli kamu şirketleri tek bir denetimsiz fonda toplanıp bilinçli olarak zarar ettirilmiyor, hepsi olabildiğince profesyonel yönetimlerle yönetiliyor ve çoğunluğu verimlilik-kâr amacı güdüyor, kârları ise hazineye aktarılıyordu.
Eski Türkiye'de hiçbir cumhurbaşkanı muhalefete "açları da siz doyurun" dememişti çünkü tüm cumhurbaşkanları görüntüde de olsa tarafsızdı. Hiçbir vatandaş "bu ülkede bir daha seçim yapılır mı, yapılırsa da seçime benzer mi" endişesi yaşamıyordu v.s. v.s......
Türkiye, artık bir arka bahçe ülkesi, diğer arka bahçe ülkeleri ile kıyaslanır.
SilBundan sonra düzelir mi? Düzelmez. Kadro değişimi ile de düzelmez.
Sizlerin siyasi kadro zannettikleriniz, ülkeyi arka bahçe haline getiren kişilerin milleti, özellikle devleti kuran laik kadroları hükümet kurmak için alternatifsiz bırakma hamlesiydi.
Nasıldı? Alparslan Türkeş, Milliyetçilerin canına okudu. Türk milliyetçiliğini ülkede bitiren kişidir kendisi. Her zaman tepelerinde durdu. Bahçeli, devlet içindeki kadrolaşmaları artırırdı. Türkeş'in darbesi ordunun omurgasını kırmıştır. O dönem kovulan subaylar Avrupanın en iyi kurmayları idi.
Siyasal İslam, FETÖ ve Refah ile kök saldılar. Refah, halkın din siyasetine olan ilgisinden belediyeler üzerinden finansmanı yurtdışına çıkarırdı. FETÖ, bürokrasi içine nüfuz eder, insanları fişlerdi.
80 darbesi, merkez sağda Özal ile siyasete girmelerini de sağladı.
Hepsi arkada birbirini bilir, kimin kimi aşağılayacağına kadar önceden haberdar olurlardı. Devlet kadrolarını boşaltıp kendi adamlarını yerleştirirlerdi.
Hepsi açıkta oldu, hepsi herkesin gözleri önünde oldu. Devlete sahip çıkmak isteyen insanları siyaseten kendilerine mahkum ettiler.
Batı, 1939 da uyandılar. Atatürk'ün Hatay üzerinde yaptığı çalışma, Kurtuluş savaşında yapılan çalışmanın aynısı idi. Atatürk sonrası Hatay ülke topraklarına katıldı. Aynı şekilde, Kuzey Yunanistan, Bulgaristan, Musul, Kerkük, İran, Lübnan, günümüz İsrail topraklarından Mısır'a kadar 2. dünya savaşında batı birbirini yer iken İsmet paşa Türk istihbaratını kurmuştur. Ortadoğuda yönetici olacak aşiretler belirlenmiş, türkiye yanlısı hükümetlerin kurulması için altyapı hazırlanmıştır.
Her darbe, Türk istihbaratını bitiren hamleler ile gelmiştir. Kıbrıslı bir zibidinin kendi başına milliyetçi masalları okuyup orduyu isyana teşviki maddenin doğasına aykırıdır. FETÖye de o Kıbrıslı zibidi ölene kadar destek olmuştur. 28 Şubat sürecinde kendi partisinin antetli kağıdına kendi imzası ile FETÖye resmi destek bile vermiştir.
3#t1I^BZdWYqU#7f
Selam Hocam,
SilEski türkiye yeni türkiyeyi doğuran şartları hazırladı.
Türkiye Cumhuriyeti çok zoraki kurulmuş, şartların aşırı zorlaması ile kurulu bir devletti.
Hem ülke kurucuları işi iyi biliyordu, hem de batı dünyasının kendi karmaşası Türkiye topraklarına odaklanmalarını engelledi.
Az önce başka bir yorum ile yazmıştım, İsmet Paşa, Atatürk bunları normal insanlar, yöneticiler gibi düşünmeyiniz. İsmet Paşa döneminde Ortadoğu da Mısır'a kadar askeri istihbarat ağını kurmuş adamlar. Hatay'ın topraklarımıza katılışına bakarsanız, yöntemin Kurtuluş savaşına ne kadar benzediğini görürsünüz. Hatay seçimlerinin başarısı, yönetiminin seçimi çok özel çalışma idi. (Daha da ileri gidersek, yahudi silahlı çetecilerinden İsrail'in kuruluşuna giden yolda Türk askeri istihbaratının da katkıları vardır.)
Nato üyeliği, ardından askeri darbeler ülkenin askeri istihbaratını felç etmiştir. Dikkat ederseniz, Kıbrıs harekatı sonrası Yunanistan Nato dan çekilmek için hamlesini yapınca 1980 darbesi sonrasında üyelikte kalmıştır.
Türkiye, güç çatışmasında, kurucu babaların ve kıt sayıdaki insanın kurduğu bir düzendir. Batı ile kurulduğu günden beri çatışmalıdır. TC'nin doğumu da batı ile çatışmanın eseridir. O çatışma olmasa, Konya ovası Yunan ovası olmuştu bile. Türk halkı, zaten Anadoluyu kaybetmiş bir halk. Şimdilik üzerinde kiracı olarak oturduklarına bakmayın, Nato güvencesi olmasa Anadolu'da Türkçe konuşan insan kalmaz, kıçlarına tekmeyi yiyince hepsi bir tarafa dağılır. Kurtuluş savaşı zabıtlarını incelerseniz, ne kadar çok kaçak askerden kaçan olduğuna şaşarsınız. Büyük taaruzu bir sene sonra asker kaçakları yüzünden belki yapamazdık. Dedem, bizzat eli ile 50 den fazla asker kaçağını öldürdüğünü söylerdi.
Biz ayrıyız, Batı ayrıdır, onlar ile düşman da değiliz, hayatın doğal düzeni bizi rekabet içinde tutar. Bilimsel üretim ve toplum yapısında Batı ile her zaman rekabet ve işbirliği yapmamız doğanın gereği iken, Türk insanı boşlamıştır. Bu saatten sonra, Anadolu Türklerine geçmiş olsun demekten başka yapacak bir şey yoktur. Batı toplumu ne kadar süre isterse o kadar bu topraklarda yaşarlar.
Ym1K^&3^XD^D3kPk
Sanırım aynı şeyi düşünüyoruz. Eski Türkiye kötüydü yeni Türkiye daha kötü. Mahdut bey 90 lı yıllarda 5000 faili meçhul cinayeti de hatırlayın, başörtülüler den vergi alalım diyen gazetecileri de. Bugün Kürt işadamı vurmuyorlar ama sistem dışına itiyorlar. Kimlik değiştirerek dönemlere göz atmanız bugün neden böyle oldu için ufuk açıcı olabilir
SilMahmut bey, faili meçhuller konusunda değişen tek şey beyaz toros'ların siyah transporter'lara dönüşmesi, hedeflerin çeşitlenmesi ve sizin sayıları duymuyor olmanız. O dönemde en azından bunları yazabilen gazeteciler vardı, şimdikiler ise mafya-bakanlıklar arası aracılık hizmetleri, kara para otellerinde yanpala yapıp iktidar güzellemeleri yazmak, götürülen yüzmilyarlarca dolarların bir kısım seçmen tarafından duyulmamasını sağlamak için paralel evrenler yaratmak gibi görevler dışındaki işlerle ilgilenmiyorlar.
SilBaşörtülülerden vergi alalım diyen gazetecinin kim olduğunu bilmiyorum ama fikir özgürlüğüdür, her gazeteci fikrini yazabilir. Bugün bırakın gazetecileri, doğrudan en etkili ve yetkili kişilerin laik-medeni kesime ettikleri küfür ve hakaretlerin yanında çok masum kalıyor açıkçası.
Ben 63 yaşındayım, o bahsettiğiniz dönemlere göz atmama gerek yok zira 1960'ların ortalarından itibaren bu ülkenin nerelerden geçip hangi pislik çukuruna dönüştürüldüğünün canlı tanığıyım. 1950 yılından itibaren adım adım gelen değişkliklere ise tahmin edebileceğinizden fazla hakimim. Eski Türkiye kötü değildi ama çok daha iyi olabilirdi ve daha iyi olması için insanlarda umut vardı. Adına yeni Türkiye dedikleri bu dönem ise o kadar berbat ki bundan daha kötüsü bir ülkenin başına gelemez. En kötü tarafı da, millette bu dönemin düzelebileceği ile ilgili en ufak bir umut kalmamış olması.
Böyle mi gidecek derseniz, elbette gitmeyecek. Bu dönemin Atatürk ve büyük devrimler döneminin antitezi olduğunu daha önce de bu blogda yazdım, tekrar hatırlatmak isterim. Antitez dönemleri ne yazık ki böyle berbat şekilde biterler, bu da öyle bitecek ve daha sonra bambaşka bir ülke ortaya çıkacak. Bunu da çok yakında hep beraber göreceğiz...
Selam Mahmut Gencer,
SilBeyaz toroslar,
Adsız10 Haziran 2021 17:45 ve Adsız10 Haziran 2021 20:19 yorumlarım ile yazdığım Türk Askeri İstihbaratının imha edilmesinin sonuçlarıdır. Türk askerini imha edenler, bir şekilde birilerinin kendine görev atfetmesi ile kendi mafyasını oluşturarak, ülkede kendisini kürt olarak nitelendiren iş insanlarına bahsettiğinizi yapmışlardır. Hepsi de yine yukarda yazdığım sözde Milliyetçi sloganları kendine kılıf olarak kullanıp orduya da darbe yapan siyasi liderin kadrolarına bağlanırlar.
O siyasi liderin yakınlarının korumasını da bu mafyatik varlıklar ara sıra üstlenmişlerdir.
Türk Özel Askeri İstihbaratı 92 yılında bu tipleri de temizlemek için kurulmuş, kozmik oda süreci ile bitirilmiştir.
Anı: Sözde milliyetçi liderin küçük kızına suikast yapılma olasılığına karşı, onu koruyan ekibin ne kadar profesyonel olduğunu sınama görevi verildi. Görünen ve görünmeyen korumaları eğitimsiz kimselerdi. Sınamayı geçemediler. Kıza fiziken yaklaşılıyordu.
O işin en güzel yanı, Asaf Savaş Hocanın derslerini takip ettiği bir zaman dilimine denk gelmişti. Asaf Hoca, sağolsun ders sırasında kapısını da kapatmazdı. Kah kapıda, kah sınıf içinde haftalarca Türkiye Ekonomisi dinledim. Ancak, Asaf hocanın derste sigara içme huyu vardı. Hiç hoşuma gitmezdi.
BJTH5h@n5bXlI$HI
Hocam merhaba.
YanıtlaSilEtrafimdaki cogu insan bu farkina varmadan kuculmenin farkinda degiller.Bu farkindalik nasil olusur acaba bi fikriniz varmi?Ozellikle yuksek fiyatli urunlere ulasmak ciddi manada zorlasti.Alim gucu cok ciddi manada azaldi.Bu farkindalik nasil olusur bir fikriniz varmi?
Bu kadar taraftarlık olan bir yerde farkındalık yaratmak çok zor
SilSayın Eğilmez, çok güzel ve rahat anlaşılır yazınız için teşekkürlerimi sunarım. Acaba bu güzel yazınızda geçmeyen, Türkiye'nin güvenilirliğinin çok altlara düşmesinin sebebi ve etkisi yok mudur? Türkiye'nin güvenilirliğinin düşmesi kısa sürede tekrar eski haline yani güvenilir bir duruma getirilmesi mümkün müdür? Güvenilirliğin artması için , bizleri bu duruma düşüren kadroların, ekonomi ve hukuk alanlarındaki yöneticilerin değiştirilmesi gerekmez mi? Bence ekonomiyi bozanlar, ekonomiyi düzeltemezler. Acaba yanılıyormuyum?
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilHaklısınız pek mümkün değil.
Hocam merhaba.
YanıtlaSilUlkede belli bi kesimin hissettigi farkina varmadan kuculme var.Alim gucu dusuyor.Ben esnafim ciddi kaygilar yasiyorum.Bu kaygilari ben yasiyorsam asgari ucretlinin bunu nasil yasamadigini aklim almiyor.Tuketim azalmiyor ancak tercihler degisiyor.Herkes bi urunu uygun fiyata buldugunda ihtiyaci olmasada ileride fiyati artacagi icin aliyor.Bu zihniyet bana cok dogru gelmiyor.Piyasanin ayakta kalmasinin oncelikli sebeplerinden biri bu bence.siz ne dusunursunuz bilmiyorum ama belli bir kesimin bu ulkede yasama istegi kalmamis durumda.
https://www.turkkon.org/tr/haberler/turk-konseyi-infografik-tanitim-filmi-yayinlandi_2219
YanıtlaSilHocam günaydın.
Umarım iyisinizdir.
Naçizane linki ni paylaştığım videoya göz atmanızı tavsiye ederim. Ve video da ki konuyu makale olarak yorumlamanız. Bizlere yol göstereceğini inanıyorum.
Çünkü siz şahsına münhasır büyük bir değersiniz. Zira ülkemiz deki bu sancılar belki büyük bir eksen kaymasına neden olacak. Çünkü ülkemiz büyük ihtimalle Türk Birliğinin amiral gemisi olacak. Sizin bu konu üzerinde düşüncelerinizi çok merak ediyorum.
Tensiplerinize arz ederim
Saygılarımla
Selamlar.
SilŞunun farkında değilsiniz. Biz içimizde birlik olamıyoruz. Her gelen siyasetçi ayrıştırıyor bölüyor. Sağ görüşlünün sol görüşlüye ahmetin mehmete karadenizlinin egeliye . . . . Tahamülü yok. Bu birliğe amiral olmamız neyi değiştirebilir ki??
Elinize sağlık. Cari açığın finansmanında doğrudan yabancı yatırımın ağırlığı bozulduktan sonra ekonomide işler bozulmaya başladı. Meksika milli gelir olarak, Türkiye'den daha büyük olmasına rağmen aynı dış borca sahibiz. Ayrıca onların kısa vadeli borcu 60 milyar dolar. Türkiye'nin 190 milyar dolar. Bunun sebebine baktığımda, Geçmiş yıllara göre kıyasladığımız zaman Meksika bizden daha düşük cari açık veriyor ve finansmanını doğrudan yabancı sermaye olarak yapıyor ve kredi notlarının yüksek olması ve cds priminin düşük olması kısa vadeli borcun ve dış borcun düşük olmasına sebep oluyor. Türkiye ise hatalarında ısrarcı. Cari açıkla büyümeye devam ediyoruz ve bu büyüme bizi borçlandırıyor. 2020'nın 2. çeyrekte 426 milyar dolar olan dış borç 2020'nin 4.çeyrekte 450 milyar dolar olmuş. Kısa vadeli borç artıyor ama döviz rezervi artmıyor. Sonuç: TL değer kaybediyor.
YanıtlaSilMahfi Hoca okuyucu yorumlarına cevap verme işini yapay zekâya havale etmiş anlaşılan, hepsi "Erdener Abi" tadında 😁
YanıtlaSil😁
SilHocam yazı için teşekkürler. Hızlı bir fakirlesme suresi her alanda devam ediyor. Sadece ekonomide degil bilim ve teknolojide, egitimde, sanatta ve hukuk alaninda zengin gibi gorunen fakirlesme tum hiziyla devam ediyor diye dusunuyorum. Burada asil sorun, bunun cogunluk kesimin farkedemedigi bir yapida olmasi.
YanıtlaSilBazı arkadaşlarda dış ticaret hadleri konusunda tutarsızlık olduğu izlenimi olabilir. 1 $ = 1,5 TL iken artan ihracat 1$ = 8,5 TL iken neden uçmuyor diye düşünebilirler. Bunun sebebi yabancı alıcıların iç piyasayı yakından takip etmesi ve TL değer kaybettiğinde Türk tedarikçisine fiyatı indir baskısı yapması. Peki ithalat niye düşmüyor. İthalatımızın büyük kısmı zorunlu giderler (enerji ve ara mallar) tüketim malı ithalatı da pek hız kesmedi çünkü ülkedeki gelir dağılımı bozuk. Bir kısım Beyaz Türklerin maddi sorunu yok. Biraz da siyasi sebeplerle zaman zaman verilen düşük faizli tüketici kredileri ithalatın hız kesmesini önledi ve biz cari açık vermeye devam ediyoruz.
YanıtlaSilNe zamanki ihracatçımız "benim fiyatım bu arkadaş işine geliyorsa der" o zaman kısır döngü kırılır. İşte onu diyebilmek için de Mahfi Hocamın sürekli dile getirdiği yapısal reformları yapmak gerek.
Selam Spartacus,
Sil2007 yılı çok uzun bir zaman önceydi.
USD/TL nin 1.5 olduğu zamanlarda asya ülkeleri özellikle çin tarafının üretim rekabetçiliği son beş yıldaki gibi değildi. O zamanlar Türkiyenin bazı ürünlerdeki kalitesi Uzak doğu ülkelerinin üzerine çıkardı.
Şimdi öyle değil. Türk üretiminin albenili özel bir kalitesi yok. Türk ürün kalitesini Çinli daha ucuza sunuyor. Alıcılardan ziyade çinli firmalar, türk rakip firmaların pazarını kapmak için türklerin müşterilerine özel ucuz fiyat veriyorlar. Türk firması ne verirse müşteriye çinli firma daha azını sunuyor. Müşteri de ister istemez çinlinin fiyatı ile türk malının fiyatını düşürüyor.
Türklerin rekabette geri kalmalarını artan ihracata rağmen düşen işçi geliri ve azalan ekonomik büyüklükten bile çıkarabiliriz. İhracat rekorları kırılıyor, ekonomi küçülüyor.
Daha da küçülür. Hollanda dayım, benim mal aldığım çok iyi türk firmaları vardı. Bunlar sanayi mahallesi, şişli civarında üretim yaparlardı. 2006 larda para bollaşınca üretimlerini dudullu organizeye taşıdılar. Benzeri firmalar da aynı yolları izledi. 15 yıl önce fiyatları pahalı olmasına rağmen Türk firmalarından malı alırdık, çünkü hem üretim makinaları iyiydi, hem endüstri tasarımcıları iyiydi hem de üretim kaliteleri.
Aradan geçen 15 yılda, bu firmaların üretim yapıları değişmezken,Çinliler bana istediğm modeli istediğim sürede temin edecek imkanı sunuyor. Türk firmalar ile 2 ay süren görüşmeleri, numune alma sürecini Çinliler ile 2 günde bitiriyorum. Adam aynı gün üretimden modeli bana çıkarıyor, uçağa veriyor, iki iş gününde modeli alıyorum, test ediyorum, üretim sipariş geçiyorum.
Şu anda iki firma en iyi fiyatları veriyor, biri çinliler diğeri amerikalılar. iki ayrı firma da ürünlerini bilgisayar tasarımlarından anında makineye aktarıyor. insan eli değmeden üretim yapıyorlar.
Selam,
SilKg. başına ihracat tutarı bir müddet arttıktan sonra düşüşe geçti. Bunun sebebi daha kalitesiz ürünler değil. TL'nin değer yitirmesi sonucu ihracatçının birim fiyatını aşağı çekmesi. Burada sizin dikkat çektiğiniz husus büyük rol oynuyor. Fiyatını aşağı çekmese pazarı büsbütün kaybedecek.
Selam Hocam, esas kırılma için Cumhurbaşkanlığı makamının siyasi otoriteye geçmesi diyebilir miyiz?
YanıtlaSilDevletin yönetimi hükümet yanlısı bir Cumhurbaşkanının elinde olunca toplumsal ayrışma, güç dengelerinde bozulma, kurumsal yapıların aşınmaya başlaması, ülke içindeki az da olsa uzlaşı dengesi, siyasi dengeler tamamen bozulmuş olmadı mı?
Saygılar.
Bu Cumhurbaşkanı değişim konusunu bana çok üst düzey bir hukuk uzmanı da söyledi. ülkenin geleceği değişti dedi. Bana söyleyen kişi, mevcut CB nın hukuk danışmanlarından birisi.
SilKendisini iyi tanırım, akrabam olur. İnsanlar CB danışmanı diye duyunca CB nını yönlendiren kişiler arasında diye düşünüyorlar. Bizimkinin durumu öyle değil. Saraydan görüş almak için yazılı iletişime geciyorlar. Görüşlerini bizimki projelendirip aktarıyor. O kadar.
Kendisinin CB danışmanı olarak pek çok kere sakıncalı gördüğü, yapılmasın diye görüş önerdiği pek çok konu tam aksi şekilde yasalaştı. En yukarılarda işlerin iç yüzü dışardan göründüğü gibi değil.
sanki cumhurbaşkanlığına geçmeden farklıydı erdoğan hep aynıydı sadece sıcak para geliyordu şimdi para yok yoksa kim takar demokrasiyi eşitliği adaleti para olsa bu kanunsuzluklara kimse ses çıkartmayacak para para milletin tek baktığı olgu başka da yok
SilGörünen o ki kazancı dövizle olmayanları daha da zor günler bekliyor gibi.
YanıtlaSilHadi kazançlarımızı bitcoin ile alalım:)
SilGörülüyor ki, IMF anlaşmasının bitiminden sonra üzerinde denetim kalkan mevcut yönetim, ekonomiyi kendi kendine yönetememiş ve Türkiye’yi tekrar tepetaklak etmiştir.
YanıtlaSilEvet, maalesef
SilHocam elinize sağlık sizin gibi insanlar olduğu sürece her zaman umut vardır sizden ricam 1 gün bile unutmadan bu toprağı sulamadan geçmeyin yoksa fidan çürümeye doğru evrilebilir
YanıtlaSilSağ olun.
SilHocam, en büyük dış doğrudan yatırım denilen Türk Telekom özelleştirmesinde, adamlar şirketi kredi ile aldılar, parayı ödemediler, üstüne şirketi boşaltıp kredi aldıkları bankalara itelediler.
YanıtlaSilBizler taa 1996 larda uyandık bunların durumuna ama milletimizin entellektüel insanı bile bunların laflarına kandı. Nasıl entellektüel oldularsa ?
Kimse bilmiyor
SilHocam Merhabalar. Burada yazdığınız yazıların yaklaşık olarak yüzde 80ninden çıkardığım sonuç yapısal reformlar, yapısal reformlar. Ben tersden gitmek istiyorum. Yani dediğiniz şeyler neden olmuyor, neden yapılmıyor ya da neden yapılmak istenmiyor bununla ilgili düşüncelerinizi derinlemesine olarak inanın çok merak ediyorum. Sanıyorum bu tarzda bir yazı yazabilirseniz tıpkı diğer yazılarınız gibi çoğu kişi için önemli olacaktır.
YanıtlaSilBöyle bir yazım var zaten:
Silhttps://www.mahfiegilmez.com/2015/07/yapsal-reformlar-nicin-kolay-yaplamaz.html
Bir çılgınlık yapıp fed faiz artırırsa herşey düzelir hocam. Ozaman altından kalkılamayan bir ekonomi olur elimizde ve mecbur birşeyler yapma ihtiyacı değil zorunluluğu doğar. Yoksa bol para basma ile bu iş sürekli hissettirmeden daha kötüye gider ve halk anlamadan soyulmaya devem eder.
YanıtlaSilSonunda öyle olacak zaten
SilMerhaba Mahfi bey,
YanıtlaSilyine güzel bir Analiz ortaya çıkarmışsınız. Emeğinize sağlık.
Sizin son "Parayı kim yaratıyor" yazısınıza paralel bende bir küçük çaplı bir araştırma ve Analiz yapmaya çalıştım. M1 parasal göstergesini takip etmemden dolayı bu endeksini hayli yüksek olduğunu fark ettim ve bu bilgiden yola çıkarak 2005-2021 yılları arasında nasıl bir ekonomik serüven yaşandığını görmek istedim. Belirtiğiniz gibi 2013 yılına kadar AB müzakereleri doğrultusunda Türkiye dünya ikliminden faydalanarak, bol likidite ve sınırsız sermaye dolaşımı ile, istemediği kadar bol Dövize kavuştu ve bunun büyük kısmını endüstriyel yatırımlara yönlendiremedi. Daha çok sıcak para girişleri oldu.
2005 ve 2021 yılları arasında, Merkez Bankasının elektronik-veri-dağıtım-sistemi (evds) ve Tuik'in istatistiki verilerinden şu rakamlara ulaştım:
2005 2021
Üfe 2003=100 117.25 614.93
USD:TRY 1.31 7.623
Nüfus 68430 85000
istih. oranı % 38.06 43.3
İto Geçinme Ücretliler 113427714.8 565403261.2
ito Kira ve Ev Bakımı 292239549.3 1109427917
ito ücretliler Gıda harc fiy 83301297.8 463973787.9
Gdp bin TL 204512731.7 434359403.5
Yi Hanehalkı tüketim 130271579.6 259540636.2
Devl nih tük harc 27414988.05 61363117.3
Ddış Borç ödemeler 18,809,531 45,168,686
Dış Borç ödeme Gdp payı 2.76 0.93
sonra bunları basit bir indeksleme ile, 2005-Mart ayı verilerini baz alarak yani 100'e endeksleyip değişimi görmek istedim.
Mart
Değişken 2005 2021 Değiş Kat
M1 100 2039 20.39
arınmış M1 100 1126.39 11.2639
Tüfe 100 457.21 4.5721
üfe 2005 bazlı 100 524.461 5.24461
USD:TRY 100 100 581.89 5.8189
Nüfus 100 124.21 1.2421
istihdam oranı 100 113.77 1.1377
İTO Geçinme Ücretliler 100 498.4701157 4.984701157
ito Kira ve Ev Bakımı 100 379.6296292 3.796296292
ito ücretliler Gıda harc fiy 100 556.9826643 5.569826643
Gdp bin TL 100 212.3874636 2.123874636
Yi Hanehalkı tüketim 100 199.2304361 1.992304361
Devl nih tük harc 100 223.8305455 2.238305455
Ddış Borç ödemeler 100 240.1372262 2.401372262
Dış Borç ödeme Gdp payı 100 33.67750008 0.33677500
Görüldüğü gibi Arındırılmamış Merkez Bankası M1 parasal gösterge 2005 yılında 100 iken 2021 yılı Mart ayında 2039 seviyesine çıkmış. Yani 20,39 KATINA. Bu kadar çok bir parasal arza karşın (Fed'in M1 parasal göstergesi bu dönemde 1381,349 % çıkmış yani 13,81349 katına ve ECB'nin "yanlız" 400,173% artmış) bu PARANIN NEREYE GİTTİĞİNİ GÖRMEK İSTEDİM.
Belki bazı analiz hataları yapmış olabilirim ancak tredin bize gösterdiği bir şey var:
Parasal Göstergeler artıkça Üretim, İstiham, hatta Nüfus hep geride kalıyor. Yani ÜFE'ye baktığımızda ve USD/TRY kuruna baktığımızda bunların birbirlerine yakın değerler olduğunu görüyoruz. GSYİH üretimi, harcamayı ve/veya gelir yöntemi ile hesaplandığından bu hesaplara Gayrimenkul (inşaatı bitmiş 1.el daire/ev vb) dahil edildiğini hatırlıyorum. Belki paralar inşaata gitmiş diyeceğim ama ellimdeki rakamlar bunu doğrulamadı.
Belki dedim dış borç ödemelere para basılmıştır ama o da fos çıktı.
Sonuç itibarı ile:
1-M1 ve döviz etkisinden arındırılmış M1 aşırı şişmiş ancak bu şişme tüketime veya istihdama (Gelire) yansımamış.
Bu para nereye gitti?
Siz bir uzman olarak bunu benden daha iyi bilirsiniz ve nerede hangi konuyu atladığımı hatırlatabilirsiniz.
Saygılarımla,
Şenol Çetinkaya.
Çok iyi ve sabırlı bir iş çıkarmışsınız. Emeğinize sağlık. Paranın nereye gittiği karışık. Önemli bir kısmı toplumla ilgisi düşük yerlere gitmiş görünüyor.
Sil2022 Haziran ayında erken seçim bekliyorum. Merkez Bankası ve hükümet hata yapmazsa kasım ayından itibaren enflasyon düşecek. 2022 Mayıs ayına kadar enflasyon düşecek. Merkez Bankası ve hükümette enflasyon düştüğü için faizleri de düşürür. 2022 Mayıs ayında enflasyonda %10'nu görebiliriz. Hükümette faizleri indirmişken, bu ortamda erken seçim yapar. Benim tahminim böyle. Tahminim kendi içinde tutarlı. Tabi ki diğer her şey sabit iken(Ceteris paribus). Hocam siz erken seçim düşünüyor musunuz?
YanıtlaSilZor.
SilKiişi başına geliri benzer ülkelerle kıyaslamak faydalı olur. Örneğin, 2000 sonrasında Bulgaristan, Romanya, Sirbistan, Ukrayna ve Çin nerden nereye gelmişler biz mehter adımları ile iki ileri bir geri giderken.
YanıtlaSilEn acısı çok arkamızdan gelen Bulgaristan ve Romanya'ya son üç yılda geçilmek oldu.
SilMahfi Hocam, ekonomi alanındaki yazılarınız ve bilgi birikimimize katkılarınızdan dolayı kendi adıma çok teşekkür ediyorum...
YanıtlaSilSağ olun
SilSiz "jedi"sınız!
YanıtlaSil"Force"u kullanarak, müsilajı tamamen temizleyebilirsiniz!
Niye harekete geçmiyorsunuz Master Mahfi?
Işın kılıcımı çaldılar
SilVarlık fonuna devretmişlerdir hocam, eritip satmadılarsa orada bulabilirsiniz...
SilHocam merhabalar,
YanıtlaSilSon açıklanan 4 haziran verilerine göre MB rezervi artmış görünüyor. Bu artış nasıl gerçekleşiyor. Dolar bu seviyedeyken MB hala alım mı yapıyor?
Altın ve Euro'nun değer kazanması en büyük rezerv artış sebebi.
SilMerhabalar hocam
YanıtlaSilYeni gelen iktidar yapısal reformları yapmaya başladığında (bu iktidar dan umudumu kestim) gelen dövizle döviz kurları mı düşürülmelidir yada rezervleri artırıp risk primleri mi düşürülmelidir bana 2.si daha mantıklı geliyor hem ithalatı patlatmayacak hemde borçlanmanın maliyetini azaltacak
Rezerv takviyesi en akıllıca olanı.
SilHocam merhaba. Zorunlu karşılıklar ilgili bir sorum olacak. Mevduatın vadesi geldiğinde bankalar o mevduat için yatırdıkları zorunlu karşılığı TCMB'den geri alabiliyorlar mı? Normalde her istediklerinde geri alamıyorlar onu biliyorum ama vadesi geldiğinde geri alabiliyorlar mı? Teşekkür ederim.
YanıtlaSilMevduatlar sürekli arttığından (en azından faizler ekleniyor) zorunlu karşılıklar da azalmak bir yana sürekli artıyor.
SilHocam teşekkür ederim cevabınız için. Evet mevduat arttıkça genel olarak zorunlu karşılıklar artıyor. Ama ben şeyi sordum. Mesela ben bankaya 3 aylığına 100 tl yatırdım bunun 10 lirası zorunlu karşılık ve banka bunu MB ye yatırıyor. 3 ay sonra mevduatın vadesi geldiğinde banka o 10 lirayı otomatik olarak geri mi alıyor? Tekrar teşekkürler cevabınız için.
SilAslında ben de onun yanıtını vermiştim. Şöyle anlatayım. Diyelim ki Ocak ayında bir bankanın elinde 100 TL mevduat var ve o bankanın TCMB'de 10 TL zorunlu karşılığı var. Şubat ayında bu bankanın toplan mevduatı 120 TL'ye yükseldiyse TCMB'ye 2 TL daha zorunlu karşılık yatıracak demektir. Eğer bu bankadaki mevduat toplamı 80 TL'ye gerilediyse o zaman TCMB bu bankaya 2 TL zorunlu karşılığı iade edecek demektir. Yani her bir mevduat üzerinden değil bankadaki toplam mevduat değişimi üzerinden işlem yapılıyor.
SilHocam haftaya TL varlıklarda ralli başlarmı?
YanıtlaSilErdoğan Biden görüşmesinde neler olacağını söyleyebilirseniz ben de size bu sorunun yanıtını verebilirim.
SilÇok teşekkür ederim hocam. Şimdi anladım.
SilBir insan diyelim ki 100 kilo domates üretti bunu masaya bıraktı. Domates tohumu aldığı A ülkesinin tohumcusuna 30 kilosunu verdi. A ülkesi sadece bu sayede emeğin yüzde 30 kısmına el koydu. B ülkesi domates ilacı sattığından 20 kiloda ona domates verdi bu kişi ve eldekilerin yarısı gitti. C ülkesi gübre,böcek ilacı, mazot vs. sattı ve 25 kiloda bu ülkeye domates verdi bu kişi ve kendisine 25 kilo domates kaldı. Bu 25 kilo domatesin getireceği gelirin refahı da üretici, işçi ,vergi gibi kalemler arasında bölüşülecek. Üretici büyümüş üretimi arttırmış bu sayede vergi vermiş ancak esas büyüme üreticinin emeği sayesinde başka ülkelerdeki üreticilerde gerçekleşmiştir.
YanıtlaSilBu örneği bütün iş alanlarına uyarlayabiliriz ve maalesef biz esasında başka ülkelerin refahını arttırıyoruz. Onlardan ithal ettiğimiz pahalı girdilerini emek vererek ürüne dönüştürüp onlara satıyor ve hem onlara bu ürünleri tüketmelerini sağlıyor hem de onların yüksek teknolojili mallarını alarak bu ülkelerin teknolojik çarklarının dönmesini sağlıyoruz. Sonra da o kadar üretiyoruz ancak neden yeteri kadar ilerleyemiyoruz diye kendimize kızıyoruz. Yani biz 5 lira ihraç yapsak 8 lira ithal ediyoruz. Teknolojiye yatırım yapmazsak ülkemiz başkalarının menfaatine üretim yapar. Bu şekilde de büyüme sağlayamayız.
Zombi şirketlerin zararları ile ilgili bir yazınız varmı hocam. Dünyada son yıllarda hızla artmış olan ve ülkemizdede çok azla artan bu şirketlerin ekonomiye olan tüm zararları nelerdir.
YanıtlaSilKısa tanım olarak değilde başlıklar halinde ortaya çıkardığı zararlar nelerdir. Mesela sadece bankalarda yüksek kredi riski oluşturması ve finansal sistemi bozması gibi tanımlar değilde. Daha detaylı zararları olarak doğru yatırım yapacak şirketlerin yatırım yapmaması yada ülkeye girmemesi, piyasada oluşması gereken fiyat mekanizmasını bozması, eski teknolojiyi kullanıp yeni teknolojiye geçişi zorlaştırması, çalışanların verimini artırmaması ve çalışanları yeni teknolojiye ve uygulamalara geçirememesi, ülke ekonomisinin yanlış ve orta gelir tuzağında tutması, arge yatırımına önem vermemesi, teknoloji transferi inovasyon yapamaması, ucuz ihracaat ve ülkenin geri kalması, finansal sistemin bu yapılar çoğaldığı da bozulması krize girmesi ve kaynaklarını yanlış kullanması sonucu geçen sürede diğer ülkelerin gerisinde kalması gibi sosyolojik psikolojik ekonomik siyasi tüm süreçlere etkisi nasıldır ve nedir gibi bir yazı varsa çok merak ediyorum yada böyle bir çalışma varmı bildiğiniz.
Bu merakım son zamanlarda bu firmaların dünya çapında çok fazla olduğu ve ekonomik bir krizde artık kurtarılamaz sayıda olan bu şirketlerin dünya ekonomisi için çok büyük tehdit olduğu konuşuluyor. Hatta şuan ABD ve AB ve en çok Çin gibi ülkelerin bu firmaları sürekli fonladığı ancak günün sonunda pandemi sonrası ve enflasyonun patlamasıyla bu şirketlerin çok büyük kriz oluşturacağı söyleniyor. Bu konuda yazınız yoksada sizden dinlemek sizin bilgilerinizide detaylı olarak öğrenmek isterim. Umarım yazınız vardır bu konuda. İyi çalışmalar
Bu konuda yazım yok.
SilHocam yazınız için teşekkür ederim. Ülkemizin "gerçek" ekonomisini konuşabilen ender kişilerdensiniz. Önerdiğiniz çözüm önerisi malesef geçerli hükümette değerlendirme söz konusu bile olmayacaktır. Gerek dış politikalarımız, gerek tcmb bakış açıları oldukça katı. İnsanların ekonomisine tekrar güvenmesi için değişim gerekiyor.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
SilBiliyorum.
Islahat gerekiyor azizim.
SilHocam inferisin devamı bu aylarda gelir mi sabırsızlıkla bekliyoruz
YanıtlaSilDEFNE ORMANI
YanıtlaSilKöle sahipleri ekmek kaygusu çekmedikleri
için felsefe yapıyorlardı, çünkü
Ekmeklerini köleler veriyordu onlara;
Köleler ekmek kaygusu çekmedikleri için
Felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini
Köle sahipleri veriyordu onlara.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Köleler felsefe kaygusu çekmedikleri
İçin ekmek yapıyorlardı, çünkü
Felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;
Felsefe sahipleri köle kaygusu çekmedikleri
İçin ekmek yapmıyorlardı, çünkü kölelerini
Felsefe veriyordu onlara.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Felsefenin ekmeği yoktu, ekmeğin
Felsefesi. Ve sahipsiz felsefenin
Ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.
Ekmeğin sahipsiz felsefesini
Felsefenin sahipsiz ekmeği.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Hala yeşil bir defne ormanı altında.
Melih Cevdet ANDAY
Ekonomi bir rakam bilimi değil rakamlarla izlenen davranış bilimi ve ahlak felsefesidir. İyi bir eğitimin olmadığı bir yerde hiçbir şey iyi olamaz.
Hocam çok teşekkürler..
Hocam ab ye geri dönerek,dış sermaye çekerek zenginleşemeyiz,o teziniz 90larda kaldı,2002de bitti.tek yolu var bunun:turizm,tarım,petrol&dogalgaz gelirlerini arttırmak:dolayısıyla bizden hukuksuz şekilde alınan tüm ege adalarını,batı trakyayı,musul&kerkük ve kudüs dahil tüm filistini geri almalıyız..bunun da yolu tek devlet-tek bayrak-tek lider tezinden geçiyor..iha-siha-milli muharebe uçağı,tc anadolu uçak gemisi burda çok önemli projeler..olası bir türk-yunan savaşı 2saatte biter,18-60yaş arası rumların %74 ü şuanda batı avrupada yaşıyor çünkü,zaten böyle bir şeyde bize ne diyecekler,nato ve abd nin bu savaşa müdahil olacağını düşünmek hayalciliktir,o abd artık bitti,çin ve rusya ise bizi destekler,3.büyük müttefik arayışını nihayete erdirmek suretiyle,işte 2071 vizyonu budur.siz bakmayın peker&soylu bilmem ne iliskilerine,isimler geçici,biraz ekonomik sıkıntı olucak tebiki ancak sıkıntı olmadan rahatlık olmaz..akp de bilirdi abd ve avrupanın kucağına oturup,ne derlerse kabul edip,f-35 lerle poz vermeyi,ama ne yaptı,s-400ü aldı,rusyaya fuara gidip putinle su-57 nin üstünde şimdi bunu alıyormuyuz dedi,işte bu bir başkaldırıştır,abdülhamit vizyonunun devamıdır,lütfen bunu yazın..
YanıtlaSilABD ve Rusya soğuk savaş döneminde hiç doğrudan savaşmadılar ama silahları çarpıştı. Arap-İsrail savaşlarında Arapların elinde Sovyet silahları vardı. Tüm savaşları İsrail kazandı. İran-Irak savaşında İran'ı Amerikan f-14'leri kurtardı. Körfez savaşında Irak'ın silahları hep Rus malıydı. Hiçbir varlık gösteremediler. Çok övündüğünüz Sihalar Suriye ve Karabağ savaşlarında Rus hava sistemlerini ve zırhlılarını perişan etti. ABD'ye posta koymak iyi güzel de Rus silahları doğru adres olmayabilir. Allah korusun elimizde Rus silahları ile bir savaşa girersek bizi de benzer bir akıbet bekler.
SilHocam ABD-Türkiye maçı ne olur? Türkiye'nin işi çok zor. Maçı kazanır mıyız?
YanıtlaSil