Eleştiri, Düşünce Özgürlüğünün Ürünüdür
Türk toplumunun eleştiri, karşı
düşünce açıklama gibi konularda tuhaf bazı yanlış yönelimleri ve takıntıları
var. Bütün toplum için geçerli değil tabii bunlar ama oldukça yaygın. En yaygın
saplantılardan birisi eleştiri ya da hatta konuşma hakkının yalnızca uzmanlarda
olduğu inancıdır.
Diyelim ki eğitim sistemini
eleştiriyorsunuz. Hemen bir kısım insan başlıyor: “Siz eğitim uzmanı mısınız da
bunu eleştiriyorsunuz?” “Siz iktisatçısınız bu konulara girmeyin” demeye. İlk
olarak ben eğitimci sayılırım. Çünkü 20 yıldır üniversitelerde ders veriyorum,
hocalık yapıyorum. İkincisi iktisatçı olmam bu konulara girmeme engel değil,
tam tersine bir sosyal bilimci olarak bu konular benim ilgi alanım içinde.
Diyelim ki hiçbiri değilim. Çocuklarım ya da torunlarım okuyor ve onların nasıl
yetiştirildiğini görüyorum. Bir aydın olarak o eğitimin eksikleri konusunda
elbette görüşlerim ve eleştirilerim olacak.
Diyelim ki futbolda bir eleştiri
yapıyorsunuz. Hemen başlıyor aynı koro “Siz futbolcu musunuz, hakem misiniz? Ne
anlarsınız futboldan da eleştiriyorsunuz?” Hiçbiri değilim, ama uzun yıllardır
futbol izleyicisiyim. Ve futbol benim izlemem için oynanıyor, hakemler için
oynanmıyor. Beğendiğim ya da beğenmediğim şeyleri söyleme hakkı bana ait. Bunun
için uzman olmaya gerek yok. Biraz meraklı olmak, bakmayıp da görmek yeterli.
Diyelim ki arkadaşlarınızla
karpuz aldınız ve kesip yemeye başladınız. Diyelim ki hiç beğenmediniz ve “bu
karpuz tatsızmış” dediniz. Arkadaşlarınız size “Nereden biliyorsun sen tarım
uzmanı mısın” diye sorarlar mı? Yıllardır karpuz yediğinize göre hangisinin iyi
hangisinin kötü olduğunu bir uzmana sormanıza gerek kalmadan söyleyebilirsiniz.
Eğer bir olayın tarafıysanız
(mesela öğretmen, öğrenci, veli ya da futbolcu, hakem, seyirci) o olayı
eleştirmeniz çok doğaldır. Olayın tarafı olmasanız bile eleştirebilirsiniz.
Hatta eleştiriniz yanlış da olabilir. Hiç önemli değil. O eleştiri belki
sisteme olumlu bir katkı sağlar.
Bütün bu mantıklı açıklamalara karşın
bizim toplumda eleştiriye tahammülsüzlük niçin yaygındır? Bunun birçok nedeni
var. Mesela kendisi sorgulayamayan, eleştiri yapamayan, hata yaparım diye
korkan insanlar başkalarının getirdiği eleştirilere kızarlar. Bunun altında
yatan temel neden psikolojiktir. Çoğu insan kendisi yaşamı boyunca bir şeyi
eleştiremediği için eleştiri yapanları kıskanır ve onlara kızar. Bir başka
önemli neden insanların yetişmesindeki biat kültürünün etkisidir. Taraftar
olmayı ideal olarak görmeleri sağlanan ve öyle yetiştirilen insanlar kendi
inandıklarının yanlış olduğunu söyleyene kızarlar. Oysa en yanlış görünen
eleştiriden bile bazen doğru bir şeyler çıkar.
İşin içinde hakaret, küfür filan
yoksa yanlış da olsa eleştiri iyi bir şeydir. İnsanın bir kez daha düşünmesini,
olaya bir kez daha bakmasını ve hatası, eksiği, yanlışı varsa düzeltmesini
sağlar.
Türk insanının sorunu, eleştiri
kültürüne kapalılığından önce düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğüne uzak
olmasıdır. Yaşamı boyunca kitap okumayan, edebiyatla ilgilenmeyen, tek konuya
odaklı büyüyen, taraftar olmayı sorgusuz sualsiz kabul eden insanların
eleştiriden nefret etmekten başka yapacağı bir şey yoktur.
Çoğu sıradan insan, bütün
sıradanlığına karşın arzın merkezinde kendisinin olduğunu düşünür ve o nedenle
doğru sandığı şeyleri eleştiren insanların kendisini eleştirdiği endişesine
kapılır ve savunma konumuna geçer.
Elinize sağlık hocam,çok doğru.
YanıtlaSilSağ olun.
SilHocam kaleminize sağlık. Bir referans noktası olarak kendini koymaktan vazgeçmesini de bilmek gerek.
SilBir Türkçe öğretmeni olarak bu yazının Türkçe ders kitaplarında yer alması gerektiğini düşünüyorum...
SilUzun zamandır okuduğum en iyi yazı.
YanıtlaSilElinize sağlık hocam.keşke sizleri TV programlarında sıkça görebilseydik.
YanıtlaSilSağ olun, ben böyle iyiyim.
Silİşte bu sorunu çözdüğümüz gün empati kurmayı da öğrenebilecek ve aslında var olan bütün sorunların hepimizin ortak sorunu olduğu sonucuna vararak ortak tepki vermeyi öğrenebileceğiz. Teşekkürler Mahfi bey.
YanıtlaSilSağ olun.
SilVe ne yazik ki inançlarin algilanis biçimi de bu elestiriye kapaliligi korukluyor. Halbuki bence inanc bunun tam da tersiyle kisiyi ozgur kilar, sahislarin emrinden cikarir cunku kisi bilir ki karsisindaki kim olursa olsun onun üstünde bir guc vardir, ve o guc hic kimsenin hic bir maddi imkanin veremeyecegi ozguveni verir. Gunun sonunda kisiyi Sokrates gibi cesur, idealist ve masum biri yapar. Eger inandiklarimiz bizi bu noktaya getirmiyorsa sadece inanclarimizi degil,inandiklarimiza bize inandiranlari da sorgulamamiz gerekir, cunku dunya tarihinde ve bizim tarihimizde de bu sorgulamalara verilecek cok iyi ornekler var. Elindeki malzemeye guveniyorsan birak eleştirilsin, guvenmiyorsun demek ki buna tahammul edemiyorsan. Ama bu malzemenin sucu degil, o malzemenin senin elinde ve dilinde olmasi onun talihsizligi de olabilir.
YanıtlaSilHocam gündem dışı olacak ama finansal piyasaların turkiyedeki gelişimi ile ilgili doküman öneriniz var mı?
YanıtlaSilYok maalesef.
SilFinansal çeşitlilik (genelde) A rating i olan piyasalar için geçerlidir.
SilFaiz oranlarının düşük olması ve öngörülebilir gelecek zamanının uzun olması onlar için avantajdır.
Türkiye, (her ne kadar aksini söyleyenler olsa bile) spot işleyen piyasadır. Spot işlem piyasasında anlık finansal işlemler olur, bu finansal yapıya gelişmiş bir yapı diyemeyiz.
Günlük hayatta nasıl algılanır, misal verirsek;
Evini mortgage ile alan bir vatandaş
- İstediği zaman anaparasına 100TL bile olsa maliyetsiz ödeme yapabilir mi?
- 8 yıllık konut kredisinin 2-3 yılını ödedikten sonra, aylık ödemelerini düşürmek için kalan bedeli yine 8 yıllık kredilendirebilir mi?( çok cüzi işlem maliyeti ile)
- 8 yıllık konut kredisinin yine 2-3 yılını ödeyen bir kişi, nakde sıkıştığında, geçmişte ödediği anaparanın bir kısmını nakten geri alarak borcunu yapılandırabilir mi? (çok cüzi işlem maliyeti ile)
- Bir bankadan alınan konut kredisini diğer bankaya rahatlıkla taşıyabilir misiniz?
(Bahsettiğim işlem maliyetleri %0.2 ile %1 arasıdır)
Eğer bu sorulara cevap evet ise, finansal gelişim başlamış demektir. Çünkü ev kredisi toplum geneline yayılan geniş kullanımı olan bir finansal üründür.
Faizlerin yükseklik oranı ve FX işlemlerindeki volalite diğer ülkelere göre yüksek ise, o ülkelerde finansal gelişmişlik yoktur sözünü rahatlıkla söyleyebilirsiniz.
Bu sebeple döküman bulmak zordur. Ancak, finansal piyasaların tarihi ile ilgili dökümanlar bulabilirsiniz. Eskiden ben IMKB yayınlarından bulurdum, şimdi Bist oldu ismi, yayınlar ne durumdadır bilemiyorum.
Bilimle kuran arasındaki ilişki hakkındaki görüşünüz nedir hocam
YanıtlaSilİkisi farklı. Bilim merakla başlar, inanç kabulle. Bilim sürekli yanlışlanabilir ve yeni teorilerle ileri götürülür, inanç sabittir.
SilKuran’da bilime öngörüde bulunan bir sürü ayet var ama. Sabitlikte de aynı görüşte değilim.
SilDinler sabit değil hocam, aşırı baskı altındaki grupları bir araya getirmek için zor dönemlerde ortaya çıkan liderler (peygamber) o günkü inanışlara göre önceki dinin öğelerini kullanarak yeni din oluşturuyorlar, baskıya yeni inanışları ile karşı çıkıyorlar.
Silİlk örnek İbrahim, kıtlıktan ve savaştan kaçtı, takipçileri ile yeni bir devlet kurdu.
2. örnek Musa, Mısır'da baskı altında kalan köleleri bir araya topladı, inanç oluşturdu, isyan etti, başarısız oldu ama kaçmayı başardılar. Takipçileri ona hoca, yol gösteren anlamında Rab dedi, sonra din sınıfı Tanrı-Musa ilişkilerini kurdu.
3. örnek, İsa. İsa dönemi Roma vergileri ve askerlerinin aşırı baskıları altındaydı, isyan düşüncelerini yayardı, Roma ile ticaret ilişkisi olan yerel yahudiler tarafından Roma için idam edildi. Tıpkı Musa ya yapılan gibi, takipçileri İsayı isyan modeli ve dini lider haline getirdiler. Çoğu takipçisi yahudi din adamları olduğu için güncel sosyolojik hayat ile eski yahudi inanışları arasında bir köprü kurdular. Çoğu, Roma asisi olduğu için öldürüldü veya sürgüne gönderildi, meşhur 4 tanesi İsayı peygamberleştirip sembol haline getirmeyi başardılar. 300 yıl sonra Roma hristiyanlığı kabul etti.
4. örnek Hz Muhammed, Roma düzenine karşı gelenleri organize etti, ticaret yollarını, ağlarını kontrolü altına almaya çalıştı, Roma ile ticaret ilişkisi olanlar ile silahlı mücadele başlattı, Roma ile anlaştı, çevre kabileleri toparladı, yahudi - hristiyan inançları ve güncel hayat ile din tarzı bağ kurdu. Musa, İsa, İbrahim gibi dışlanmış alt tabaka köleleri etrafında topladı. Kendi devletini kurdu.
5. örnek Martin Luther, peygamber olamadı, Kuzey Avrupa güncel inanışları, gelenekleri ile Katolik hristiyanlar arasında köprü kurdu. Günümüz kapitalizminin temellerini oluşturabilecek sermaye birikimi ve üretim kültürünü tetikleyen bir inanış oluşturdu.
Ünlü piyanistlere bakın youtube'da,yüzlerce eleştiri görürsünüz.tabi eleştirenler arasında dinleyici çok ama piyanistler,müzikle uğraşanlar da var.Kimse kimseyi suçlamıyor sen müzikten anlamazsın diye (küçük istisnalar dışında).Bizde normal akıl sahipleri eleştiriye soğuktur Mahfi hocamızın dediği gibi.Batı bunu da aşmış ! Sartre boşuna yazmamış 'Diyalektik aklın eleştirisi'ni
YanıtlaSilGüzel örnek. Sonuçta piyanist benim için çalıyor, eleştirmek ya da övmek en doğal hakkım.
SilAdama fikirlerimizi dusuncelerinmizisoyluyoruz sen kimden tarafsin,kimi tutuyorsun diyor.dogrunun ,gercegin hakkin hakikatin diyorum.ne dansoz gibi kiviriyorsun diyor...
YanıtlaSilHocam elinize emeğinize sağlık , yine çok güzel ve sakin bir şekilde ( size çok yakışan klasik tavrınız ) gereken insanlara gerekli açıklamayı yspmışsınız.Anlarlar mı ? Orası ayrı bir tez konusu sanırım :(
YanıtlaSilElinize sağlık hocam.
YanıtlaSil“Siz eğitim uzmanı mısınız da bunu eleştiriyorsunuz?” “Siz iktisatçısınız bu konulara girmeyin” diyenler hangi alan(lar)da otorite veya ortalama üstü bilgiye sahip de insanların hangi konulara girip, hangisine giremeyeceği hakkında kendilerini yetkili merci olarak görüyorlar?
Çok güzel bir yazı olmuş tebrikler bazı insanlara da iyi bir ders vermiş oldunuz
YanıtlaSilHocam elinize emeğinize sağlık , yine çok güzel ve sakin bir şekilde ( size çok yakışan klasik tavrınız ) gereken insanlara gerekli açıklamayı yspmışsınız.Anlarlar mı ? Orası ayrı bir tez konusu sanırım :(
YanıtlaSilMerhabalar sevgili Mahfi Eğilmez hocam.
YanıtlaSilÜlke olarak en büyük sorunlarımızın belki de başını çekiyor bu durum.
İşin kötüsü determinist bir döngü var. Okumayan insan at gözlükleri ile eşetirir, bu tür insanlar da zaten kitap okumak aklının ucundan geçmediği için bu döngü sonsuza kadar gider.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilToplum olarak insanları yargılayarak, küçük düşürerek kendimizi yücelteceğimize olan inancımızın bir sonucu. Hoşgorü ve medeniyetten uzak, olayları kendi terazisinde tartıp aklını kullanarak, araştırarak bir sonuca varmaktansa fanatiklik ile şekillendiriyorlar hayatlarını.
YanıtlaSilAnadolu Türklerinin %90 ı;
YanıtlaSil- Gökten canlı koyun indiğine inanıyor (Gökten koyun inmeden önce de o dönemin liderinin (İbrahim) oğlunu kesebileceğini düşünüyor),
- Kadınların erkeklerin omurgasından yaratıldığına inanıyor.
Askere gelen erlere bazen bakardık, çoğunun kafası doğmalar ile dolu gelirdi. Askerin önünde velilerin kurşun tuttuğunu düşünen de olurdu.
Erkekleri böyle ise, köyünden, ailesinden çıkma şansı bulamayan kadınların durumu nedir diye düşünürdük. O erkekleri kadınlar yetiştirmişti. O kadınları yetiştirmek lazımdı. Komutanlarımıza söylerdik, keşke erkekler kadar köydeki kadınlar da bir süre askere alınsa diye. Kadın subaylardan oluşan bir birlikte az da olsa eğitim görseler, köylerinden çıksalar, farklı bir ortam görseler, hafif te olsa spor ile tanışsalar, okuma imkanı olmayanlar askeriye de okuma imkanı bulsalar diye.
Çoğu Türk, kadınları okula göndermez, ama Peygamber Ocağına gönderebilir, derdik.
Tabi ki olmadı, olmayacak.
Günümüzde bile ailesi İstanbul kenti kültürü almış, İstanbul'da doğmuş genç kızlarımıza bakıyorum, onların bile askeriyede disiplin eğitimi almaları gerektiğine inanıyorum. Anne babalarının koruma kalkanı arasında 20li yaşların ortasına gelmiş genç kızlar var, hepsine üzülüyorum.
Bu insanların üretmeyi, üretme kültürünü bilmeleri, iş kültürüne hakim olmaları, Türkiyenin geleceği için çok önemli.
Şimdi yaşadığım ülkede, 20 li yaşlarında, evlenip boşanmış, bir işte çalışan, bir veya iki çocuk sahibi kadınlar görüyorum etrafımda. İş ortamında kendi ayakları üzerinde duran, inşaat işçiliği yapan, traktör süren, şöförlük yapan, tır, forklift, kepçe kullanan kadınlar var. Beyaz yakalıları saymıyorum bile.
Bu kadınların bir de yetiştirdikleri çocuklar var. Sistem, 5 yaşında doğru yönergeleri yanlışından ayırıp uygulayan, kendi kararını veren, alfabe harflerini ezbere bilen (kimi zaman kelimeleri okuyan), giyiminden tuvaletine kadar kendi ihtiyacını karşılayan, sıraya girmeyi öğrenen, oyuncak paylaşımını bilen, dinlemeye odaklanan çocuklar yetiştiriyorlar. 5 yaşına kadar bunu yapamıyorsa, okul öncesi eğitime bile almıyorlar çocukları, bir sene daha öğrensin diyorlar. O kadınlar çocukları sene kaybetmesin diye 5 yaşına kadar bunları öğretiyor.
3 ile 5 yaş arası 1000 kitap diyorlar, arada 730 gün ve gece var, anneler, babalar geceleri bir veya iki hikaye kitabı okuyup çocukları uyutuyor, kelime haznesi gelişsin diye.
O çocuklar büyüdüklerinde daha iyi yazılım, daha iyi hukuk sistemi, daha iyi silah, daha iyi araba ürettiklerinde ülkemizdeki çocuklar ister istemez onların ürünlerini almak zorunda kalıyor.
Mahfi beyin bahsettiği yapısal reformları uygulayacak kişiler, eleştiri kültürüne sahip kişiler, ekonomik dengeyi sağlayacak üretimi yapacak kişiler hepsi bu kadınların ve toplumun eseri, uzaydan gelmeyecekler.
Kadınlar toplumun yarısıdır, Türkiye kadınlarını ihmal ediyor, geleceğini kaybediyor.
Önemli bir bakis açısı
SilGidin biraz tarih ogrenin.
SilSelam Şahabeddin bey,
SilKadın olarak bu konuya değindiğiniz için teşekkür ederim.
Kadınların önemi kadar güzel bir konu olamaz.
Ben İstanbul kaldırımlarında düzgün bebek arabası sürebilen bir anne görmedim.
Oğlum bir kaç aylık iken Acıbadem deki evimden kuş uçuşu 5 saniye (evet tam 5 saniye) mesafedeki Akasya Acıbadem AVM sine bebek arabası ile gidemezdim. Bir kere terbiyesiz bir taksici beni evime götürmek yerine Akasya AVM yakınında indirdi, yarım saat başka taksi bekledim beni eve götürsün diye. Arada hafriyat kamyonu, tır ve normal araçların kullandığı bir yokuş var, oradan korka korka çıkardım, uygun kaldırım olmadığı için araba şeridinden çıktım, üstüne üstlük 5-6 araba o kısacık mesafeden korna ile rahatsız etti, neymiş başka yol mu yokmuş. Başka yol yok .
Eşim ile Akasya AVM ye evimizden araba ile gittik çocuk olunca, 15 ile 20 dk sürerdi o 5 saniyelik mesafe.
Sadece orası mı? İstanbul da neredeyse her yer böyle.
Eşim İngiltere de iş bulduğunda nasıl şaşırdığımı anlatamam, günlük tüm ihtiyaçlarımı 3 yaşındaki bir çocuk ve çocuk arabası ile yapabildiğime...
Sadece kadınlar mı? Dışlanan o kadar çok insanımız var ki?
Ben sağlıklı bir insan olarak gidemiyorum, tekerlekli sandalye, hasta insanımız ne yapsın?
Bunları malesef yakın çevremizde bile dile getiremiyoruz, ne Akpsi ne Chpsi bizim insanımız ile ilgilenmiyor. Hepsinin ortak derdi koltuk ve rant sevdası.
Oğlum şimdi 6 yaşında. Sanırım sizin de benzer yaşlarda çocuğunuz var bu detayları biliyorsunuz.
Yazdığınız gibi, oğlum 5 yaşında kindergarden a başladı. 5 yaşındaki bir çocuktan beklenenler adını yazabilmesi, gösterilen bir kelimeyi yazabilmesi, ince motor gelişiminin oturması, topluca sınıfta kitap okunurken dinleyebilmesi, okunan kitap hakkında konuşabilmesi,
harfleri ve en az 100 e kadar sayabilmesi, öğle yemeğini belli sürede yardım almadan yemesi.
4 yaşında günde 5 saat PreK eğitiminde bunları öğrenmişti, ücretsizdi. Her hafta sonu kütüphanede ücretsiz kitap okunur, çocuklar halka olur, kütüphane görevlisi kendi hazıradığı resimler ile konuyu aktarır, interaktif bir ortam sunmaya çalışır.
Sokağımızda köpeği olan yaşlı bir amca var, her hafta iki kere, 3-5 yaş çocukları parkta toplarız, sıra ile her anne bir kitap okur köpeğe, çocuklar da okumak isterler.
Bunlar hep düşünen ve sorgulayan, yerinde eleştiren insanların eserleri.
3 yıl olmuş biz geleli, Türkiye ne yazık ki hiç ilerleme gösteremedi. Yaşlılarımız olmazsa Türkiye'yi hiç özlemiyoruz artık, malesef insanımıza hiç yatırım yapılmıyor.
Giriş cümlenize cevabım.Anadolu insanı İslam dinine inanıyor çünkü.İnsanı bir sperm hücresin den yaratıp güzelce şekillediren,ay,guneş gezegenleri milyarlarca yillardir aheng içinde döndüren Allahın her şeye gücü yeter,gökten koyunda indirir ,erkeğin kaburgasından kadını da yaratır.Sen neye inanıyorsun tarihi sömürgecilikle dolu batı kültürunün zırvalarına mı yoksa yarını öngörmekten aciz kendi aklınamı?
SilAdsiz 00:02, yaslilarimiz derken Mahfi Bey'den bahsetmissiniz herhalde, bu blogu takip ettiginize gore. Ben Ingiliz ekonomisiyle alakali pek bir sey goremedim burada dogrusu.
SilBence asıl sorun insanların neye inandıklarından çok ille de bir şeylere inanıyor olmanın şart olduğuna "inanmaları". Çocukluktan itibaren beynimize kazınan bu kalıbı bir kez değişmez doğru olarak kabul eder ve hiç sorgulamazsanız, bugün ona yarın şuna inanır, sonra da bu dünyadan ciddi bir işe yarayamadan o boş inançlarınızla toparlanır gidersiniz...
SilBenim gördüğüm kadarıyla toplumda eleştiriyi ancak birbirine düşman insanlar yapar anlayışı var. Eleştireceksen de muhatabını bir köşeye çekip kulağına fısıldamalısın. İyi de biz herkesi nasıl tenhada tek yakalayalım. Eleştiriyi toplum içinde yaparsan bir de gurur meselesi yapılıyor. Küçük düşürme amaçlı algılanıyor. Artan kutuplaşmanın da eleştiriye tahammülsüzlüğü arttırdığını düşünüyorum. En önemlisi de inançlara yapılan eleştiri ki burada inançtan kastım salt dini inanç değil. Örneğin birisi AKP'ye inanmış. AKP'nin yapıp ettiklerinden uyguladıkları politikalarından tam anlamıyla bilgi sahibi değil. Sadece onlara inanmış. Siz iktidar politikalarını eleştirdiğinizde konu hakkında bilgi sahibi olsa eleştirinizin haklı olduğunu görecek ancak o inandığı ve savunduğu tüm değerlerin yalan olduğu ortaya çıkar korkusuyla post-modern peygamberinin sözlerine kulak vermeyi yeğliyor.
YanıtlaSilNargile kafe actim hocam beklerim size nargile yaparim gru gru gru
YanıtlaSilTürk insanının bu sorunu ülke yönetiminde de tam olarak karşılık bulmuş durumda.Biz bizi eleştirenlerden hesap sormasını da bilmemeliyiz.Özellikle de ülkeyi 17 senedir yönetip vereceğin en iyi istatistik sıralaması ekonomik endekslerde 68.sırada olmak ise
YanıtlaSilTürk insanının bu sorunu ülke yönetiminde de tam olarak karşılık bulmuş durumda.Biz bizi eleştirenlerden hesap sormasını da bilmemeliyiz.Özellikle de ülkeyi 17 senedir yönetip vereceğin en iyi istatistik sıralaması ekonomik endekslerde 68.sırada olmak ise
YanıtlaSilTaraf olmak insanların kolayına geliyor. Taraf olunca taraftar mantığı devreye giriyor. Elestiri kabul görmüyor. Hersey siyah beyaz olmak zorunda değil
YanıtlaSilİfade özgürlüğü herkese lazım. Adalet, ifade özgürlüğü kamu malı olduğu İçin devlet tarafından sağlanmalı ve gözetilmelidir. İçselleştirmediğiniz bir şeyin savunuculuğunu yapamazsınız .
YanıtlaSilşimdi ben de OECD yi eleştireceğim bu başlığa uygun olarak. OECD türkiyenin 2019 yılı için büyüme beklentisini -1,8 den -2,6 ya düşürdü. ki bunu eleştirmiyorum. eleştirim 2020 yılına ilişkindir. 2020 için büyüme beklentisini %3,2 den %2,6 ya çekmiş. 2020 de dünya ekonomisinin yavaşlaması riski bugünden daha da yüksek iken finansal koşullar sıkılaşma trendine girmişken türkiyenin üretim gücü büyük darbe yemiş iken ve üstelik de üretimi yeniden ayağa kaldıracak somut adımlar atılmazken türkiye 2020 yılında nasıl olacak da pozitif fazlı büyüme ivmesi yakalayacak. hem içsel hem de dışsal iktisadi ve diğer koşullar olumsuzlaşırken 2020 de pozitif büyüme beklemek rasyonel değildir. OECD herhalde türkler kağıt üzerinde oynamalar yapıp ekonomiyi büyümüş gösterir düşüncesinde olmalı. aksi halde rasyonel beklenti küçülmenin devamı hatta belki de küçülmenin şiddetlenmesi olabilirdi. ne dersiniz hocam?.
YanıtlaSil2020 çok çok uzak bir gelecek. Bu ortamda 1,5 yıl sonrası (2020 sonu) için sağlıklı tahmin yapılamaz.
Silhocam finansal piyasalar sizce ne zaman türkiyenin ekonomik gerçeklerini fiyatlar. ben hala fiyatlamadıklarını düşünüyorum. özellikle de kur tarafında henüz fiyatlama yapmadı piyasa.
YanıtlaSilBuradan para kazanamamaya başlayınca.
SilBu konuda yeni başladığım bir kitaptaki bir yazı geldi aklıma.
YanıtlaSilİsmet Özel-Kırk hadis kitabı.
4. hadis açıklaması:
"Sizden bir kimse, bir münker (bir kötülük, çirkin bir şey) görürse onu eliyle değiştirsin. Eğer buna gücü yetmezse diliyle tağyir etsin. Buna da gücü yetmezse buğzetsin. Bu imanın en zayıf derecesidir".
Bu hadis açıklaması olarak 10 sayfa yazı var kitapta.
Bu yazıyı müslüman açısından değerlendirir. Aslında müslümanın dili ile düzeltmek istediği bir şeyde yaptırımı olur diyor.
Merak eden varsa bu yorumun altına yazının tamamını ekleyebilirim. Yazıya yine kitaptan okuyabilirsiniz.
Teşekkürler.
Bu hadis eski bir soz, peygamber eski bir sozden derleme yapmis.
SilHadisin sorunu surada, ben hata gorursem duzeltirim, benden daha guclu biri de beni hatali bulursa duzeltir.
Istanbul halki Ekrem i iecti diyelim. Reis bunu hatali buldu ve gucu ile duzeltti.
Yani hadis aslinda guclunun sozu gecer diyor ozetle, anlatabildim mi?
Adsiz 18:05, Islam nefret etmenizi gerektirecek bir din degil, faydasini gectim ne size ne de yasadiginiz topluma bir zarari var. Islam yerine size yapilan propaganda ve nefret dolu egitilim bicimine elestirel bakmanizi tavsiye ederim. Bir sorun kendinize: Araplar size ne yapti ve neden subyanliginizdan beri nefret ediyorsunuz? (Nefret edip etmediginizi niye sormay ihtiyac bile duymamam size bir fikir vermistir umuyorum)
SilAdsız21 Mayıs 2019 19:23,
SilBen islamdan nefret etmiyorum ki, sadece gerçekleri söylüyorum.
Eskiden insanlar elle yaptıkları putlara taparlardı, baktılar çok eleştiren var,
elle gözle görünmeyen kafalarında yarattıkları başka put koydular yerlerine.
Araplar ne yapacak, onlar da senin benim gibi insan. Benim nefret dolu bir eğitimim yok ki.
Toplumsal zararlarına gelince,
- Köleliği destekler,
- Kadını ikinci sınıfa iter,
- Cennetlik erkeklere huri verirken kadınlara nuri mi verir bilinmez,
- Adem ve Havvanın çocuklarının ensest ile çoğaldığına inanır,
- Nuh'un bilim ötesi şekilde, 950 yaşında olduğunu kitapta yazar,
- Batı tarafında güneşin çamur içine her gece indiğini yazar,
Neticede orta çağ inanışlarının toplamını sunar, neyine inanayım, neyinden nefret edeyim?
1)Islam kileligi yasaklamistir kaldirmistir
Sil2) Cennette herkese sonsuz nasip var kadin-erkek ayrimi yok
3)Adem Havva ilk insanlar ve atamizdir.
4)Nuh 1000-50 yil yasamistir yani 950 yil
5)Gunes dogudan dogar batidan batar
6)Islkamda kadina ozel onem verilmistir. Kuranda sadece kocasina ve sozune uymayan kadinlara lanet etmis ufak siddeti hos gormustur ki bu aile birligi icin muhakkaktir. Kadin islamda 1. siniftir. Islam ulkelerinde kadinlar ozgurdur araba kullanabiliyor evinde yemek yapabiliyor gerekirse universiteye de gidebiliyor
Islam guzel ahlaktir edeptir namustur durust olmaktir. Islam ulkeleri durustluk uzerine duzen tutturmustur
Adsız21 Mayıs 2019 22:58
SilKadini ikinci sinifa itiyorsa
Neden Feministlerde islam elestrisi gormuyoruz. hatta benim bildigim feministler islami radikal islamciligi da destekliyor
Adsiz 22:58, keske size vakit ayirabilip bu maddeleri tartismak icin caba harcayabilseydim. Malesef yok. O yuzden yapiyorsunuz diye soylemiyorum ama genel olarak size ve digerlerine sadece sunu hatirlatmak istiyorum:
SilInanclara saygi duymak ahlaki bir ozelliktir. Bunun yeterli olmasi lazim ancak ahlak 'bilimsel dusunen'ler icin fazla idealist kacabilir. O yuzden, materyalist bakis aciniza gore de, inanclara hakeret etmenin kanunen suc oldugunu hatirlatmak istiyorum.
Adsız22 Mayıs 2019 16:06
Silinancsizlara saygi duyuyor musunuz? bu saygi ahlaki bir ozellik midir? farkli inanclari gectik..ulkemizde ateist deist biri rahatca yasayabiliyor mu? kendini inanciszligini her platformada rahatca dile getirebiliyor mu?
getiriyorsa ben niye gor muyorum
Inancsizlara hakaret etmek kanuni bir suc mudur?
kac tane Turkiyede inancsiz insan var da inancsizliklari uzerinden inanclari elestridigi zaman suc oluyor?
Gercek islam su bu degil de hangisidir?
Biz muslumaniz deyip de evrensel ahlak sinirlarini zorlayan kisileri nereye koyacaksiniz bunlardan o kadar cok var ki yeryuzunde
inancsiz olup da ahlakli olan kisiler sizin icin ne ifade ediyor?
neden basiniz zor duruma dustugunde Batinin ulkerine ve ve ya adaletine guveniyor siginiyor muslumanlar ve ve ya kendi ulkerindeki dikte edilen egitimi begenmeyip Bati ulkerinde egitim alma yarisindalar?
Bu sorular neden yuzyillardir cevap bekliyor?
Selam Mahfi bey,
SilBilim çalışmalarını insanlar eğitim altyapıları kadar dinlerler.
Din konusunda bilimsel çalışmaları ilahiyat fakültelerinde yapılır. İstanbul İlahiyattan mezun olalı 21 sene olmuş. Yurtdışında öğretim üyeliği yapıyorum.
Ne zaman Kayseri'ye akraba ziyaretlerine gitsem, insanlar benden din konusunda bilgi paylaşımı isterler, ben de onlara nadir duyabilecekleri detayları hem tefsir hem de hadis konularında veririm. Çok hoşlarına gider.
Beni, her zaman İslam alanında çok bilgili bir insan olarak görürken, tanıdıkları, bağlandıkları (kimi de TV de yer alan) cemaat liderlerini de cennetlik Allah dostu olarak görürler.
Ben o insanlara inandıkları şeylerin eski dönemlerin gelenekleri, derleme sözleri, yaşama biçimleri, tarihi masal ve hikayelerin yeniden derlenmesidir, ayet diye bir şeyin olması imkansızdır, diyemem. Dersem bile inanmazlar. Bunları dersem, Allah bilim vermiş ama kalbine hidayet vermemiş derler, yani polemik ile tekrar inanışlarına geri dönerler.
TV de gördüklerine şarlatan dersek, polemik ile kıskanıyor, çekemiyor, derler.
Ekonomi bilimine hakim, tecrübeli bir insan olarak ne derseniz deyin, yine inandıkları insanlara destek vermeye, sıkıntı çekmeye devam ederler.
Bilgisi olmayan insanların her zaman teori ile sorunları olur.
Ben, Kuran'da geçen 20 civarı kelimenin dil ve fonetik olarak MS 590 ile MS 633 yılları arasında asla ve asla olamayacağının ispatını göstersem bile insanlar bunun o yıllarda indirildiğini iddia edeceklerdir.
Tarih uzmanları ve Arkeologlar, İbrahim, oğlu İsmail ve karısı Hacer'in Mekke şehri civarında bulunma olasılığının hiç olmadığını, hatta Mekke'ye 800km bile yaklaşmadıklarını ispat etseler bile, milyarlar için Zemzem suyu Hacer'in oğlu İsmail için Cebrail'in ayağını vurduğu yerden çıkan sudur.
Tarihçiler Peygamberin ailesinin Mekke'ye kendinden bir kaç nesil önce Yemen taraflarından gelen tüccarlardan oluştuğunu, İbrahim ile alakası olmadığını ispat etseler, yine insanlar Iraklı İbrahim ile Yemen kökenli Muhammed arasında bağlantı olduğuna inanırlar.
Türkiye'ye Kayseri'ye geçmişte geldiğimde bir kaç kere Kayseri meydandaki Bürüngüz Camii veya yakınındaki Hacıkılıç Camiinde, Cuma Hutbesi okumamı ve namazını kıldırmamı isterlerdi.
Hutbe anlatırken insanların yüzlerini görmek, incelemek çok farklı bir tecrübedir.
İsmaili, İbrahimi Zemzemi, kurbanı, haccı, ayetleri anlatırsınız. Aklımdan hutbe verirken geçerdi, gerçekleri anlatsam ne olur? Beni nasıl linc ederler acaba diye. Cuma sonrası el öpmek isteyenden, muska isteyene kadar insanlar çıkar.
Çare topluma ufak ufak bilgi kırıntılarını aktarmakta, bilgiyi alan insanların bilgiyi yaymasını beklemekte, bizler birey olarak devleti, sistemi, inanışları, milli eğitimi, diyaneti değiştiremeyiz. Ufak ufak paylaşalım, herkes bilgisini paylaşsın, eleştirel, özgür düşünceye doğru gelişim böyle olur.
Adsız22 Mayıs 2019 19:09
SilGercek Islam bu degil
Adsiz 18:13, kisa cevap: saygi duymak zorundayim.
SilAncak Turkiye Cumhuriyeti laikligi anayasinda korunmus bir ulkedir. Laik bir ulkede haklarini korumak icin kaygilanmasi gereken dinsizler degil, dindarlardir. Sayet Turkiye Cumhuriyeti bir Islam devleti olsa idi, o zaman dinsizler ya da baska dinlerin mensuplari kaygilanabilirdi.
Sanmayin ki DIB gibi kurumlar, devletin imam istihdami dindarlar icin. Vatandaslarin dinlerini ozgur bir sekilde yasamalarini saglamak icin degil aksine kontrol altina almak icindir bu kurumlar, ve dindarlarin kaygilarindan bir tanesidir. Devlet bu kurumlar ve organizasyon sayede bir zamanlar 'ezani soyle okuyun' deme curetini bulurken, simdilerde 'hutbeleri soyle oluyun' deme curetini buluyor. Olaya bir de bu acidan bakin isterseniz.
Adsiz 19:09, sizin adiniza gercekten cok uzuldum. Insanin inanmadigi bir konuda egitim almasi, ve dahi inanmadigi bir sey hakkinda bilimsel arastirmalari ve luzumsuz bir ton bilgiyi edinmesi gercekten bir insan omrunu heba etmesi gibi anlasiliyor. Umarim bundan rahatsiz degilsinizdir. Keske boyle bir seye mecbur kalmasaydiniz, boylelikle yakinlariniza riyakarlik da yapmamis olurdunuz.
Ancak bir taraftan da Allah'in dinine inanmayanlara da dinini teblig ettirmesi gibi bir mucizeyi hayata gecirmissiniz. Bence bu muthis bir sey.
SilAdsız22 Mayıs 2019 23:13
Sen hangi ulkede yasiyorsun?
Diyanet islerini biliyor musun hangi din ve mezhebine hizmet ediyor?
Nufus kagitlarinda laik bir ulkede din hanesi olur mu?
Bir mezhebe ait ibadet yerleri neden ibadethane olmadi olamiyor?
Sivasta muslumanlar mi oldu Ateistlere ne oldu?
Ateist birisi zorunlu din dersi okumak zorunda mi?
Oruc tutmayanlari dovenler kim? Bu gucu nereden aliyor? Oruc tutmayan kimler?Oruc tutmayanlar rahat rahat sokakta karni aciktiginda ne yapacak?
Ateistlerin kendilerini rahatca ifade edebildigine ben inancsizim ateistim diyebilecegine rahat rahat sokaginda mahallesinde meclisinde bunu soyleyip yasayabilecegine inaniyor musun?
Selam Adsız22 Mayıs 2019 23:13,
Silİlahiyat farklı alt dalları olan bir bilim dalıdır.
Sosyoloji, Psikoloji, Tarih ve İstatistik kullanımını gerektirir,
ben kendi okuduğum disiplinden memnunum.
Sn 15:34 ün muzdarip olarak dile getirdiği, Alevi, Ateist ve diğer inançlardaki insanların dışlanması, Alevilerin müslüman sayılmamaları da Türk devletinin tercih ettiği yaklaşımdır, ilahiyat biliminin konusu içine girer.
Tasvip etmiyorum, ancak Türk devleti bir Sünni İslam inancını kendi topraklarında hakim kılmaya kaynaklarını ayırmaktadır.
Esasında din sınıfı kaba olarak, servet sahipleri, yönetici ve hakim sınıf ile serveti oluşturan halk kesimleri arasında kendine yer bulur. Bu bakış açısı ile sosyolojik bir olgudur. Türk Diyanetinin de temel olarak yaptığı görev budur.
Bu sayfada yorumcuların yazdığı, bilgi sahibi olmadan doğmalar ile hareket eden halk yığınlarının yönetimi için devletler tarafından kullanılan bir araç sunarlar.
İnsanların yaşadıkları ekonomik sıkıntılara, toplum genelindeki buhranlara tepkilerin önce psikolojik olarak, sonra sosyolojik olarak ortadan kaldırır. Devlete zaman kazandırır, yönetici sınıfın gücünü korumasını sağlar.
Bu amacını onbinlerce yıl boyunca yerine getirir.
Bir misal, orta çağ devletlerinde, ekonomik sıkıntılar başgösterdiğinde en çok yapılan, uzakta bir düşmana savaş açmaktır. Maksat, maddi savaş ganimeti yanında, ekonomik olarak zayıf erkeklerin isyan etmeleri yerine ölmelerini sağlamak, yönetimi sağlama almak, toplumu düşman karşısında konsolide etmektir. Ekonomik yönden zayıf erkeklerin cennet vaadi ile ölmesi herkesin işine gelmektedir.
Başka bir misal, servet sahibi insanların servetlerini korumak için faizi toplum geneline haram diye göstermektir. Hem İslam hem önceki toplumlarda faizin haram olmasının bir sebebi, serveti üreten halkın, elde ettiklerinin zaman ile eritilmesi, sürekli iş gücü kaynağı sağlanması, servet sahibi varlıklı sınıfın değişmemesinin sağlanmasıdır.
Varlıklı, yönetici ve hakim sınıfların işine gelen din, toplum içinde üretilen servetten pay almalıdır ki sistemin sürekliliği sağlansın. Din sınıfı da özel eğitim gerektiren bu süreklilik sürecinin kilit unsurudur.
Türk diyanetinin yaptığı benzer bir durumdur. Her Cuma vaktinde yarımşar saat, Ramazanlarda 30 ar gün, önemli gün ve haftalarda, düzenli etkinlikler ile toplumun kontrolünü diyanet sağlamak zorundadır.
Dine bilimsel bakış açısı ile bakan her ilahiyatçı gibi, diyanet üst yöneticilerinin de dindar olmasını bekleyemezsiniz.
Toplum sınıflar arası ilişkisine din sınıfı gözüyle baktığınızda, esasında dinin isminin ne olduğu, tanrının kim olduğu veya kitabın ne olduğu çok da önemli değildir.
Allah askina bu Gercek Islami bir aciklayin da bilelim.
SilOh ne ala.. ne kadar kolay. Gercek Islam bu degil de cik isin icinden.
Gercegi bu degil ise bu durumda ben artik müslüman degilim. Gercegi de kimse uygulamiyor ve ne oldugunu söylemiyor ise ben de artik basimin caresine bakayim.
Halkının coğu Müslüman olan ülkelerde Laiklik en önemli ilkedir.Din dindar yarışına girenlerin sonu İŞİD yapısıdır
SilAdsiz 11:36, ilginc bir tespit.
SilFakat merak ettigim bir sey var. Bir Islam devleti olan Osmanli'da Sivas, Yozgat, Kayseri ve civarlarinda (dogusunda) hemen her ilcede hatta kimi koylerde yuzlerce yillik (ortodoks) kliseler varken, laik bir devlette nasil oluyor da Osmanli'dan sayica cok daha fazla camii ama hic bir klise kalmiyor?
Adsız 21.13
SilGerçek İslam tam olarak bu. Yaşanan, inanılan ve öğretilen İslam bu.
Hocam Merhabalar , Konu dışı fakat
YanıtlaSilEkonomi tarihinde krizlerin tekerrür ettigini dusunuyor musunuz ?
Teşekkürler..
Kapitalizm kriz yarattığı için evet.
SilMerhaba Hocam,
YanıtlaSilŞu "sıradan insan", "normal insan" tanımlamaları tam uyuyor mu acaba anlatmak istediklerimize? Ben, dilime ne zaman düşse başka bir şekilde ifade etmek istiyorum ama bulamıyorum bir ikamesini. Neden yanlış olduğunu düşündüğümü sorarsanız; ne demek ki sıradan insan? normal insan? bireyin kişiselliğini yok sayıyoruz gibime geliyor.. Umarım anlatabildim. Sizin fikirlerini duymak isterim vaktiniz olursa.
Teşekkür ederim.
Bir özelliği olmayan insanı kastediyoruz.
SilYou are right man!
YanıtlaSilTurkiye insaninin sorunu takiyeci olmasidir. Ifade ozgurlugunden dem vurur, icraatlari ile kendini belli eder. Isine gelen seyin ifadesi ozgurdur ama fiyakasini bozacak konularin ifadesi sansure ugrar.
YanıtlaSilIsin kotusu bu sureci yasamayanlar, turkiye insanini yanlis tanir.
Her insan her hangi bir konuda beğenisini veya beğenmemesini ifade edebilir.(Bu argümana katiliyorum). Fakat ehli olmadığın konuda genel bir eleştiri yapmak gibi bir durum olabiliyor ve hata bu eleştiriyi bir doğru gibi kabul edilmesini isteyen "uzman olmayan uzman gibi davran tipler" de az değil bu ülkede. Genel olarak yazıda sanki herkes her konuda kabul görülecek eleştiri yapabilir gibi bir algı oluşmuş ben buna katılmıyorum.
YanıtlaSilUzmanlar olanlar isini doğru yapmiyorsa bunu göstermek gerekir. Uzmandır ama o eleştiriyle birlikte uzmanlığına başka bir bilgi ekleme fırsatı yakalayacak belki.
SilAslında mühim olan da kişinin eleştirdiği konuda uzman olması değil bilgi sahibi olması daha önemli galiba.
SilEntelektüel ahlak eleştiri gerektirir.bu at sineği örneğinde olduğu gibi sokratesten beri böyledir. Entelektüel bardağın hep boş tarafına bakar ve neden boş nasıl doldurulur sorularını sorar.
YanıtlaSilGüzel yazınız için teşekkürler hocam.
Sağ olun
SilDüşünen, konuşan, eleştiren, fikir üreten Türkiye.
YanıtlaSilBunun nedeni biraz da siyasi iktidarın tutumu. Adamlar son 17 yıl da öyle bir algı yarattı ki, en ufak eleştiri ihanet ile eş değer hale geldi. Fiyatlar artmış dersin, terörist derler. Ülke iyiye gitmiyor dersin hain ilan edilirsin. Aslında bu planlı ve programlı, sistematik bir iktidar operasyonu. Zira düşünsenize, eleştiri kültürü olsa idi, şimdi iktidardan bahsedebilir miydik ?.
YanıtlaSil👏👏👏👏 hocam bizim en iyi bildiğimiz sey din ve siyasettir. Bu iki konudada hicbirsey bilmedigimiz icin linc etmeyi seviyoruz
Silo zaman önce Türkiye Antik Yunan Şehir Devletleri gibiydi tabi özgür düşüncenin kalesiydi.
SilHocam dolar alma özgürlüğünü kisitlamislar bu konuda ne düşünüyorsun uz?? Tşk )
YanıtlaSilPiyasa sistemi içinde görünüp de dışına çıkmak etik sorunudur.
SilBu konuyla ilgili güzel bir söz var; "Yumurtanın iyisinden anlamam için yumurtlamam mı lazım!?" diye.. :))
YanıtlaSilGüzel
SilTrt belgeselde Küçük Cevherler programı var. Bir uzman bir okuldaki öğrencileri gözlemleyerek, bir şekilde içindeki cevheri ortaya çıkartamamış çocukları bulup, onlara yardım etmeyi amaçlıyor. Neyse, bu gözlemlerin birinde okulun bahçesine 2 masa koyduruyor. Masaların üzerinde ise pasta malzemeleri var. Amaç bu pasta malzemelerini kullanarak güzel bir pasta ortaya çıkmasını sağlamak. Sınıf ikiye ayrılıyor ve bu iki grup ayrı ayrı masalarda pasta yapmaya başlıyorlar.
YanıtlaSilBirinci masa bir anda karışıyor. Masa dar bir masa. Grupta ise 10-20 çocuk var. Kamera çekebilsin diye masanın dört bir yanı kullanılamıyor tabi. Sağdan girmeye çalışanlar, üstten pastaya ulaşmaya çalışanlar, güçlü olanlar ön saflarda yerlerini muhafaza etmeye çalışıyorlar. Tam bir karmaşa. Yüzlerine bakıyorsunuz, hepsi öfkeli, mutsuz, stresli. Dışarıda kalanlar da var, umutsuzca bakıyorlar. Bu ortamda iyi bir şeyin çıkması mümkün mü? Muhakkak içlerinden biri beter olun diyordur. Bu ortamda barış olur mu, yoksa husumet doğurur mu?
Kamera diğer masayı gösteriyor. Karmaşa beklerken, orada bir huzur ve mutluluk görüyorsunuz. Bir yöntem bulmuşlar. Üç kişilik bir sıra oluşturmuşlar. İlk sıradaki 3 kişi bir iki parça yerleştirdikten sonra sıranın en arka kısmına geçiyorlar. Adil değil mi? Herkes eşit bir biçimde pasta yapımına ortak olabiliyor. Karmaşa yok. Husumet, kötülük biriktirmek yok. Sırada bekleyenler kendilerine sıra geldiğinde ne yapacaklarını düşünüyorlar. Öbür taraf bir karadeliğe düşmüş, akıllarına gelmiyor diğer masaya bakmak.
Hangi masa ilerleme sağlar?
Bu iki grup aynı eğitimden geçmiş, benzer aileler tarafından büyütülmüş. Bir grup diğerinden üstün değil. Birini diğer gruba yollasan kesin o da o ortama kısa sürede uyum sağlar. Bizden adam/kadın/insan olmaz demenin alemi yok, bunu demeye çalışıyorum.
Aynı gün Habertürkte bir söyleşi vardı, bir yazılım uzmanıyla.Geçmişte yaptıkları bir araştırmanın sonuçlarından bahsediyordu. İnsanımız, Kader, Keder ve Umut üçgenine hapsetmiş kendisini diyordu. Yukarıda verdiğim örneği düşününce o karmaşanın içinde nasıl kadere hapsolmasın. Uzman arkadaş çok çabuk Kederleniyoruz diyordu. Nasıl kederlenmeyelim, üstteki örneği aklınıza getirin. Bu karmaşada kederlenmemek mümkün mü? Tabanı Kader ve Keder olan bir Umut, o insanın elinde olan bir şey midir? Tabiki değildir, birilerinin, birşeylerin onları kurtarmasını umut ederler.
Ama diğer masanın bakış açısı bu üçgeni doğurmaz. Çünkü kaderlerinin kendi ellerinde olduğunu bizzat deneyimliyorlar. Başardıklarını görünce de kedere boyun eğmiyorlar. Umut ediyorlar ama başkalarından değil.
Buna sebep olan, çok basit bir mekanizma aslında. Adil bir paylaşım. Ve grubun bu paylaşıma inanması.
Bir de motivasyon kaynağı da gerekiyor, dikkatlerin dağılmaması için. Bizim de güçlü bir motivasyon kaynağını bulmamız gerekiyor bütün ülkeyi saracak bir amaç, sürekliliği olan.
Son olarak sormuşlar gençlere hedefiniz nedir diye. Çoğunluğunun amacı iyi bir meslek edinmek olmuş. Uzman bu doğru bir yaklaşım değil diyor. Doktor olacağım yerine, doktor olup dünya insanlarının sorunlarına çare bulacağım denilmesi gerekirdi diyor. Çünkü sadece doktor olmaksa amacın, e olduktan sonra ne olacak? Sonrasını ortaya koyamadığında heyecanı olmayan bir nesil çıkmayacak mı?
Güzel tespitler, yerinde sorular. Teşekkürler paylaşım için.
SilMahfi Bey’in eleştiri ve düşünce özgürlüğü ile ilgili yazısını görünce,aklıma okuduğum bir kitapta geçen ve beni çok etkileyen bir anı geldi.
YanıtlaSilKazım Özalp’e ait olan bu anıyı,sizlerle de paylaşmak istedim.
“REŞİT GALİP İLE BİR GECE
Bir gece Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ün sofrasında misafirlerle beraber bulunuyorduk.O zaman Maarif Vekili(Milli Eğitim Bakanı) olan Esat (Sagay) Bey,yaptığı işleri anlatırken,kız talebeleri daha sıkı bir nizama tabi tutacağını,kısa etek,kısa çorap,kısa kol giymelerini yasak edeceğini,daha kapalı bir duruma koyacağını söylüyordu.
Sofrada bulunan Reşit Galip Bey bu icraatın bir gerilik olacağını,kadınların artık eski durumda yaşayamayacaklarını,kadın meselesinin Gazi inkılaplarının en ehemmiyetli meselelerinden biri olduğunu beyan ederek itirazlarda bulundu.
Kendi sofrasında müşkül durumda kalan bir vekili korumak maksadıyla Atatürk bahsin uzatılmamasını bildirdi.Reşit Galip:
- Bu inkılap ve zihniyet meselesidir.Fikrimizi söyleyelim,diye itiraz etti.
Atatürk,Reşit Galip’e:
- Siz biraz istirahat ediniz,dediyse de,Reşit Galip aldırmadı.
- Burası milletin sofrasıdır.Kovulmamalıyım,kalkmam,deyince,Atatürk,işi uzatmamak için:
- O halde biz kalkalım,diyerek,sofrayı terk etti.Hep beraber kalktık.
Reşit Galip bir müddet sofrada yalnız kaldıktan sonra denize karşı bir pencerenin yanına oturdu.Atatürk,yatak odasına çekilmiş,misafirler gitmişlerdi.Reşit Galip sabaha kadar pencere kenarında kaldıktan sonra,o gün Ankara’ya gitmek üzere Saray’dan çıkmış.
Gerek Saray’da pencere yanında kaldığı zaman,gerek Saray’dan çıkıp istasyona giderek trene bininceye kadar geçen zaman arasında Atatürk,Reşit Galip’in hareketleriyle ilgilenmişti.
Ankara’ya hareket ederken Başkatip Tevfik Bey’den yirmi beş lira ödünç aldığını öğrendiği zaman,başka parası olmadığını işitince çok müteessir olmuş:
- Parası yok ama karakteri sağlammış,demiş idi.
Bir kaç ay sonra Reşit Galip’i Maarif Vekilliği’ne getirdi (19 Eylül 1932) ve üniversiteler ıslahatını ona yaptırttı.”
(Kaynak:”Bu Sofrada Ben Varım-Oğuz Akay”,s.414)
Paylasiminiz için tesekkur ederim
SilRica ederim.
SilHocam sizi günün birinde ülke ekonomisinin dümeninde görebilir miyiz? 24 yaşındayım ve en çok şahitlik etmek istediğim olaylardan birisi bu... Sevgiler.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim ama bu sistemde ne beni çağıran olur ne de ben giderim.
SilSelam Unknown22 Mayıs 2019 02:01,
SilÜlke ekonomisinde bir dümenler dönüyor ama ne olduğunu daha anlayamadık.
Hoca atlamaz öyle her şeye.
Genc kardesim sence Hoca ekonominin dümenine gecerse basarili olur mu dersin?
SilÖyle derim ihtiyar kardeşim.
SilBir tatlı tebessüm bıraktınız hocam; eleştirememeyi ve eleştiri karşıtlarını eleştiren tespit ve hiciv tadında eleştirinizle..
YanıtlaSilSayın Eğilmez, Ben Türkiye'nin en büyük sorunu olarak BAĞNAZ lığı düşünüyorum. BAĞNAZ lık (İnat, Nispet, Hiddet, Nefret, Öfke, Kin) kötü huyların birleşimidir. Ülkemizin BAĞNAZ lık oranını her kesim dahil %80 civarında tahmin ediyorum. BAĞNAZ insanlarlar konuşulamaz, tartışılamaz, eğer bu tip insanlarla konuşmaya, tartışmaya girerseniz sonu ya Mahkemede yada Hastanede biter. Eğitim Cahilliği alır, BAĞNAZ lık baki kalır. Bence Ülkemizin hemen başlatması gereken proje BAĞNAZ lığın ne olduğunu zararlarını Tüm Halkımıza anlatmak, zararlarını açıklamaktır. Her kötülüğün, Yolsuzluklar dahil sebebi BAĞNAZLIK diye düşünüyorum. Bir birini eleştiremeyen insanlar, sonucun Hastanede veya Hapishanede biteceğini gören insanlardır. En basit BAĞNAZ lık örnekleri "Pazara kadar değil Mezara kadar" , "Damarlarımı kessen ...... partisi akar", "Ölürüm de dönmem" gibi sözlerdir. Ülkemizdeki BAĞNAZ lık seviyesi % 50 nin altına indirilmelidir. Üzüm üzüme baka baka kararır Atasözümüz, BAĞNAZ lık seviyesi % 50 nin üzerinde olduğu takdirde bu oran artışa geçecek, %50 nin altında olduğu takdirde azalışa geçecektir. Ülkemizin düzlüğe çıkması için BAĞNAZ lığın azaltılması projesini oluşturmalıyız ve bu tüm Yurt sathına yaymalıyız diye düşünüyorum. Acaba yanılıyor muyum?
YanıtlaSilGüzel bir yazı kaleminize sağlık
SilBagnazlik su gunku sartlarda bu toplumda ne etseniz kisa orta uzun vadede kaldirmaniz cok zor. Bagnazlik genetige islemistir
SilDoğru söylüyorsun. Oranı azaltmak icin eleştiri seferberliği ilan edelim. Eleştirerek fikirler havada çarpışır ve yeni fikirler ortaya cikar. Ne var ki insanların eleştirebilmeleri için bilmeleri gerekir. Bilmeden birbirimizi nasıl eleştirelim? Umudumuz gençlikte. Öncekiler -istisnaları disarida bırakırsak- umut vermiyor.
SilHocam Mayıs ayı bitmeden kitap önerisi gelecek mi? Bir de kitap okuma tercihinizi belirleyen kriteriniz nedir?
YanıtlaSilŞimdilik biraz dinleniyorum.
SilHocam teşekkürler. Halimize tercuman oldunuz.sizin gibi bir hocayı aydını insanı takdir etmemek sevmemek elde değil. Hocam iyi ki varsınız.
YanıtlaSilMahfi hocam, basit ve sade bir yazı olmuş. Ama gerçekten mükemmel olmuş.Türk toplumunun eleştiri konusundaki psikolojik ve sosyolojik yaklaşımı bu kadar iyi anlatılabilirdi.Kaleminize sağlık. Ben de bir üniversite hocası olarak her sözünüze imzamı atarım. Hakikaten gençler ki Z kuşak diyoruz hiç okumuyorlar. Genel kültür ve entellektüellik okuyarak gelişir. Ellerinden cep telefonları düşmüyor. Ben derslerimde cep telefonlarını yasaklıyorum. Empati yaparak bunun nedenlerini çözmeye çalışsam da işin içinden çıkamıyorum. Bu gençler ilerde ebeveyn olup çocuk yetiştirecekler. Benim korkum gelecekte kayıp nesillerle karşılaşacağız. Bu konuda üniversitelere de görev düşmektedir. Ama maalesef akademiyadan çıt çıkmıyor. Herkes gemisini kurtarmak peşinde. Elimden geldiğince eleştiri kültürünü öğrencilerime anlatmaya çalışıyorum. Tabii ki benim yaptığım denizde bir damla. Keşke duyarlı herkesin çorbada bir tuzu olabilse. Unutmamak lazım hepimiz aynı gemide geleceğe doğru gidiyoruz. Alabora olmak demek hem bugünkü hem de gelecek nesillerin acı çekmesi demektir vesselam...
YanıtlaSilellerinize sağlık kıymetli hocam.
YanıtlaSileleştiriye kapalı insanları bekleyen çok acımasız bir son var, o da bir gün gelip de başkaları yaptığında tahammül edemediğin şeyi kendin için kendi kendine yapmak, nerede yanlış yaptım diye kendini eleştirmek.işin bir başka boyutu da o an geldiğinde genelde hatadan dönüş yolunun kapalı olması.ortak aklın, birlikte üretmenin, farklılıkların getirdiği güzelliklerin anlaşılması dileklerimle.
yani birisi çıkıp ekonomi hakkında ileri geri konuşsa mesela "faizler artarsa enflasyon artar" falan dese siz bu tarz "safsataları" alıp bir kitap yapmak yerine olsun "en kötü eleştrinin bile olumlu bir yanı vardır" mı diyeceksiniz hocam?
YanıtlaSilBu söz bile önemli. En azından toplumda yaygın olan bir safsata dile getiriliyor ve siz de bunu düzeltme fırsatı buluyorsunuz.
SilHem kuramsal hem de verilerle destekli bir bilgiye bile safsata deyip, sonra bilimsellikten bahsetmek pek tutarli olmuyor. Yukselen faizler (maliyet) enflasyonu arttirir.
SilAh hocam ah! 20 yıldır akademideyim. Düşük etkilisinden en yüksek etkilisine pek çok dergide editörlük yaptım. Türkiye'nin akademisyenlerinde en küçük eleştiriye bile tahammül yok. İngiliz ve Amerikan dergilerinde de deneyimim oldu. Bu ülkelerin dergilerinde Türkler haric hemen her milletten yazar eleştiriye sonsuz saygı duyup defalarca teşekkür ediyor. Türk akademisyeninde eleştiri kültürü yokkan önümüz karanlık hocam. Çok üzgünüm ama durum ne yazık ki bu.
YanıtlaSilahlaklı(hümanist ve demokrat) bir insan, hayatı yaşarken görüşü ne olursa olsun, yanlış ve doğruyu ayırmaya çalışır.genelde bile bile yanlışı savunanlar,doğruyu arayanlara diyecek bir şey bulamadıklarından, doğruyu arayanı saçma sapan suçlayarak aslında kendi vicdanlarını köreltiyorlar.
YanıtlaSilHocam harika bir konuya değinmişsiniz. Bırakın eleştirmeyi, kişiye bir soru sorsanız dahi tam savunmaya geçer, agresifleşir. Ben denetim işiyle uğraşmaya başladığımda umutluydum; fakat geçen 13 yılda Türk toplumuna dair umudumu kaybettim. İlk fırsat bulduğumda başka alana kaçmayı düşünüyorum. Gençlere de bu ülkede özellikle İç Denetim alanına yönelmemelerini bu vesileyle tavsiye ediyorum.
YanıtlaSilİş hayatı olsun, günlük hayat olsun bu tip şeylerle karşılaşıyoruz. Bizim binada merkezi ısıtma var, bize gelen faturalar 750 TL'den aşağı düşmezken, bazı dairelere nasıl 250 TL geldiğini biraz sorgulayıp deşince apartmanın huzurunu bozan,insanları geren adam oldum. Benim hep bu tip sorular sorduğumu, mutlu mesut yaşamlarına zarar verdiğimi söylediler. Daha önce de apartman kapısını her gelene açtıkları için gerilmiştik, ki zaten 1 hafta geçmeden apartmana hırsız girdi.
Bu ülkenin insanı çok büyük oranda soyut şeyleri anlayabilecek kapasitede değil, ancak somut olarak başına gelen şeyleri - o da bir kaç tekrar neticesinde - anlayabiliyor.
Hocam sizin gibi, burada yorumları ile katkıda bulunan bir sürü değerli insan gibi okuyan, merak eden, sorgulayan insanlar oldukça bu topraklarda hala umut var.
YanıtlaSilAyrıca o kadar zor bir coğrafyaya/değişen koşullara adapte olmuşuz ki batıdaki meslektaşlarımıza göre çok daha esnek düşünebiliyoruz (onlar düzen dışı bir şey olduğunda çözüm getiremiyorlar)
Bizim düzene ve hukuka ihtiyacımız var. Maalesef dibe vurmadan bunu öğrenemeyeceğiz gibi. Merak etmeyin, hayatta hiç bir şey geriye gitmez. Dünyada örneği yok.
Umudu kaybetmeyelim
Bizdeki eleştiriye mesafe aklı bireysel varlığımızın bir parçası olarak görmemizden kaynaklanıyor. Genellikle batılı toplumlarda ise akıl bir alet olarak değerlendirildiğinden (felsefenin katkısı) bireysellikle ilgisi zayıflıyor ve eleştiri kabul edilebilir oluyor.
YanıtlaSilÇok önemli bir konuda kısa ve öz bir açıklama yapmışsınız. Teşekkürler. Umarım 100 yıl ve hatta daha sonraki yüzyıllarda da başka bir aydın insan çıkıp aynı şeyleri yazmaz veya tartışmak durumunda kalmayız diyeceğim ama pek de umutlu değilim. Konu okumak, okuduğunu anlamak,anladığını analiz edebilmek, hatta yalnızca düşünmek ve düşündüğünü ifade edebilmek olunca kaplumbağa hızından biraz hallice gidiyoruz. Ezberci eğitimden geçiyoruz, diyalektik kelimesinin adını bile duymadan okuldan mezun oluyoruz. Başkasının evinde olup bitene olan merakımızın yüzde biri kadar bile kendimizi doğrudan ilgilendiren sosyal, siyasal, ekonomik olaylara, doğaya ve çevre konusuna meraklı değiliz. Kendi bilgi birikimi ve yeteneği ile olmasa da yıllarca bakanlık, başbakanlık, meclis başkanlığı yapmış, şimdilerde İstanbul gibi bir kentin belediye başkanlığına aday olan Binali Yıldırım'ın Youtube'deki, seçmene oy pusulasının nasıl verilmediğini anlatan son videosunu gördükten sonra neden düşünmeye ihtiyaç duymadığımızı, neden halkın bir bölümünün Binali Yıldırım gibileri kendine daha yakın gördüğünü daha iyi anladım. Fakat kafayı yememek için bütün bu yaşadıklarımızın ve bu insanların kötü bir şakadan ibaret olduğunu düşünmeye çalışıyorum.
YanıtlaSilSizin yazınız üzerine coşarak François Voltaire in Candid teki sözünü içimden tekrarlayip durduğumu farkettim " Çalışmak bizi üç şeyden kurtarır can sıkıntısı ,kötü alışkanlıklar ve yoksulluk "
YanıtlaSilSaygılarımla teşekkürlerimi iletiyorum.
Yazılarınız için teşekkürler
Çok önemli bir konuda kısa ve öz bir açıklama yapmışsınız. Teşekkürler. Umarım 100 yıl ve hatta daha sonraki yüzyıllarda da başka bir aydın insan çıkıp aynı şeyleri yazmaz veya tartışmak durumunda kalmayız diyeceğim ama pek de umutlu değilim. Konu okumak, okuduğunu anlamak,anladığını analiz edebilmek, hatta yalnızca düşünmek ve düşündüğünü ifade edebilmek olunca kaplumbağa hızından biraz hallice gidiyoruz. Ezberci eğitimden geçiyoruz; diyalektik kelimesinin adını bile duymadan okuldan mezun oluyoruz. Başkasının evinde olup bitene olan merakımızın yüzde biri kadar bile kendimizi doğrudan ilgilendiren sosyal, siyasal, ekonomik olaylara, doğaya ve çevre konusuna meraklı değiliz. Din, devlet, millet, toprak bütünlüğü gibi her konuya kutsallık kılıfı giydirip tartışmanın, eleştirinin dışına çıkarınca elimizde konuşacak, tartışacak, eleştirecek pek bir şey kalmıyor. Üstelik bir toplum düşünün ki özellikle şu son 20 yıdır medya eliyle biz şöyle iyiyiz, biz böyle yüceyiz, şöyle kahramanız, böyle büyüğüz diye balon gibi şişirilmiş; böyle bir toplumu oluşturan bireylere çoğu içi boş övünmelerin yansımaları nasıl oluyor dersiniz? Farkında olalım ya da olmayalım günlük hayatta burnundan kıl aldırmayan bireyler olarak ortaya çıkıyoruz. Hangi eleştiri?.. Hatta hangi özeleştiri?.. Bıkmadan usanmadan bunları yazmaktan, söylemekten başka yapacak bir şey yok. İçine düştüğümüz bu budalalık çukurundan kurtulmamız çok uzun zaman alacak gibi görünüyor. Ne diyelim, hayat bazılarımız için kötü bir şakadan ibaret yalnızca.
YanıtlaSilteşekkürler paylaşım için
YanıtlaSilhocam eleştirel düşünce, bilginin doğruluğunun sorgulanması, bir konu hakkında karşı idea üretmek güzel şeyler ama toplumda papağan misali boş konuşan adam da çok. sizi bu konuda kritik edenler de misal sizi eleştiriyor. içinde paradoks olan bir durum. yazdıklarınıza katılmakla birlikte eleştirinin niteliği de önemli diye düşünüyorum. bazı eleştiriler ne yazık ki zihin süzgecinden geçmiyor. twitter dan sağlık durumunuzu paylaşmışsınız, geçmiş olsun. iyi dinlemeler.
YanıtlaSilHocam geçmiş olsun. Kendinize dikkat edin.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim
SilAh hocam ah oysa bu toplumun sizler gibi insanlara bu süreçte ne de çok ihtiyacı var. Inanın sizi gördükçe kaybettiğim umudum birden yeşeriyor. Daha önce twiterda sormuştum ama tekrar edeyim keşke siz siyasete girseniz bir bakan baskan, cumhurbaşkanı olsanız. Neden diye sorarsanız buraya destan yazabilirim.
YanıtlaSilEstağfurullah
SilYsk,31 Mart istanbul belediye başkanlığı seçiminin iptaline ilişkin gerekçeli kararını açıkladı.
YanıtlaSil200 küsür sayfalık kararın tamamını okumadım.Okumaya gerek duymadım.
Çünkü bana hukuku kafasına göre eğik büken,binlerce sayfalık ergenekon-balyoz iddanamelerini anımsattı.
Sadece karara ilişkin gerekçelerin önemli başlıklarını okudum.
Siyasi bir sonuç almak için uydurulmuş hukuki bir kılıf tadı var bu kararda.Başka da bir şey yok.
Bu kararın altına imza atan tüm hakimler ve ysk,bana göre GAYRİMEŞRUDUR.
Çünkü halkın iradesinin tecelli etmesine engel olmuşlardır.
Türkiye’nin zamanını,enerjisini ve kaynaklarını israf etmişlerdir.
Bu sürecin kaybedenleri;ysk,iktidar partisi ve onu destekleyenlerdir.
Kazananın kim olduğu ise,yine halkın iradesi ve milletin kararlılığı belirleyecektir.
Yalnız devleti yönetenlerin veya yönettiğini iddia edenlerin hiç unutmaması gereken bir gerçek vardır.
Devlet yönetmek çok zor bir iştir.Çünkü devlet,soyut bir kavramdır.
“Devlet,insanlar onu düşündükleri için vardır.”(Georges Burdeau)
Kişisel hırslar ve partizan kazançlar için,halkın devlete ve onun kurumlarına olan güvenini sarsmaya kimsenin hakkı yoktur.
Diyorsunuz ki..
Sil""Bu sürecin kaybedenleri;ysk,iktidar partisi ve onu destekleyenlerdir.""
""Kazananın kim olduğu ise,yine halkın iradesi ve milletin kararlılığı belirleyecektir.""
Özellikle halkin iradesi ve milletin kararliligi ifadenizi okuyunca kahkaha ile güldüm. Tam 25 yildir duydugum en rezil tanimlama ve ifade.
Aklini ve iradesini baskasina kiralamis veya yitirmis yobazligin ve bagnazligin batakliginda,tarikatlarin ve cemaatlerin kucaginda bogazina kadar batmis 10 Kilo makarna icin el etek öperek sonsuz biat ve itaat icinde olan bir halktan hangi kararliligi bekliyorsunuz.
Kaybedilen sadece 17 yil mi sanirsiniz.
Nihat Hatipoglunun rayting rekorlari kirdigi bir ülke ve halkindan bahsediyoruz. Herkesi kendinizin etrafindaki insanlardan saymayiniz. Bulundugunuz yerden asagiya ininiz, tabanda milyonlarin ne halde olduguna inanamayacaksiniz.
Fazlalıklarını budağımda,yazdıklarınızdan şunları anladım:
Sil• Adalet ve Kalkınma Partisinden önce,halkımız ve milletimiz daha eğitimli ve daha bilinçliydi.
• Yobazlık,bağnazlık,tarikatlar,cemaatler,biat ve itaat kültürü bu partiyle geldi.Daha önce yoktu.
• Ülkenin ve halkın gelişmişlik düzeyi,bir tv programının aldığı reytingle ölçülür.
Gerçekten bunları mı söylüyorsunuz,yoksa derdiniz provakatif çıkışlarla cevapları tatlandırmak mı pek anlamadım.
Yine de güzel bir kafanız olduğunu kabul etmem gerekir.Bu kafaya ulaşmak için ne kullanıyorsunuz bilmiyorum ama bence dozunu iyi ayarlamanız lazım.
Provakatif cevabınızı bekliyorum.Ama iftardan sonra.
Provakatif cevabinizi yazdim. Hoca yayinlamadi. Neden bilmiyorum.? Halbuki son derece masum bir cevapti.
SilHala yayinlamadi.. Halbuki Hocanin bu yazisinin basligi "" Elestiri, Düsünce özgürlügünün eseridir"" olmasina ragmen yayinlamadi.
SilHoca maalesef benim elestiri özgürlügümü kisitliyor. Ben elestiri yapamazsam düsünce özgürlügümün ne önemi var.
Ysk’ya itiraz başvurusu yapabilirsiniz.
SilMalum,bu ara giden boş dönmüyor!
elinize sağlık hocam
YanıtlaSilTeşekkürler
SilEllerinizden öpüyorum hocam. Fakat şöyle bir durum var; siz bir alanda yüksek emekler vererek çalışmalar yapmışsınız, ortaya bir eser yaratmışsınız. Eserinizin ait olduğu konuyla ilgili sadece popüler, kulaktan dolma bilgiye sahip olan bireyin sizi eleştirmesi ne kadar doğru olur? Bu eleştiriyi kabul etmek mi gerekir yoksa kişiye bilgisizliğine rağmen eleştiride bulunabildiği için had bildirmek mi gerekir?
YanıtlaSilTürkiye’deki baskıdan kaçıp yeni bir hayat kurmaya çalıştığım Portekiz’den sevgiler.
Ellerinizden öpüyorum hocam. Fakat şöyle bir durum var; siz bir alanda yüksek emekler vererek çalışmalar yapmışsınız, ortaya bir eser yaratmışsınız. Eserinizin ait olduğu konuyla ilgili sadece popüler, kulaktan dolma bilgiye sahip olan bireyin sizi eleştirmesi ne kadar doğru olur? Bu eleştiriyi kabul etmek mi gerekir yoksa kişiye bilgisizliğine rağmen eleştiride bulunabildiği için had bildirmek mi gerekir?
YanıtlaSilTürkiye’deki baskıdan kaçıp yeni bir hayat kurmaya çalıştığım Portekiz’den sevgiler.
Sevgiler, mutluluklar
SilHocam acil şifalar. Bir an önce iyileş. Sen bize lazımsın. Saygılar.
YanıtlaSilSağ olun
SilKaleminize saglik guzel bir yazi olmus.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilTahammülsüzlük sorununun Türklere özgü olmadığını, yurtdışındaki sosyal medya kullanıcılarının da aynı davranışı sergilediğini gördüğümüzde öğrenmiş olduk. Hayatının büyük bölümü yurtdışında geçmiş bir insan olarak söyleyebilirim ki, genel insani zayıflıkları milletlere atfetmek hastalıklı bir bakış açısıdır.
YanıtlaSil“You can't convince a believer of anything; for their belief is not based on evidence, it's based on a deep seated need to believe” Carl Sagan
YanıtlaSilE-demokrasi, direkt demokrasi hakkında ne düşünüyorsunuz?
YanıtlaSilBu küresel bir problem. Dinleri eleştirenlerin arttığını görmek güzel olsa da bu blogda bile hiç Kuran okumadan İslam köleliği pardon kililiği yasaklamıştır diye savunma yapan var. Kuranda kölelik düzenlenir yasaklanmaz Arabistanda 60 senesinde zar zor yasaklandı ki İslamcılar isyan etti. Ayrıca feministler Turan Dursun Bahriye Üçok gibi öldürülmemek için 2 kadını bile 1 erkeğe eşit görmeme olayına girmez. Evet anaların ayağı altında evet. Ama önce Kuran okuyun sonra. Ben okudum bütün dinlerin masal olduğunu tarihi arkeolojik ispatlarla gördüm.
YanıtlaSil"Yaşamı boyunca kitap okumayan, edebiyatla ilgilenmeyen, tek konuya odaklı büyüyen, taraftar olmayı sorgusuz sualsiz kabul eden insanların eleştiriden nefret etmekten başka yapacağı bir şey yoktur." Bu cümlemize kadar yazdığınız her kelime için emeğinize ve düşüncelerinize teşekkür ederim. Düşüncelerinizi okurken kendimden izler bulduğum için sosyal medya hesaplarımdan paylaşmak istedim. Fakat bu son cümlenizi görünce fikrimi belirtmek istedim. Kitap okumayan ve edebiyat ile ilgilenmeyen biri olarak eleştiriye açık, eleştiren, sorgulayan ve öğrenmeye çalışan biriyim. Tıpkı bu sabah uyandıktan sonra eleştiri - yargılama arasındaki farkların neler olduğu ve psikolojik boyutlarını araştırmak isterken yazınızı görmem gibi. Kitap ve edebiyat ile ilgisi olmayan insanların arasında mutlaka eleştiri yapan ve eleştirilmeyi hoş bulan insanlar vardır. Tıpkı kitap okuyup edebiyat ile haşır neşir olduğu halde eleştiriye kapalı olan insanların var olduğu gibi.
YanıtlaSilMehmet Bey, yazdıklarınızdan anladığım kadarıyla siz kitap okumayan ve edebiyatla ilgilenmeyen buna karşılık taraftar olmayı sorgusuz sualsiz kabul etmeyen ve tek konuya odaklı olmayan bir kişisiniz. Yani benim tanımladığım çerçeveye girmiyorsunuz. o cümle bir bütün. Hepsi bir aradysa benim tanımladığım çerçeveye girer. Kitap okumayan ama sorgusuz taraftar olmayan ya da eleştiriye açık olan bir kişi o tanıma girmez.
SilSayın Hocam, yazılarınızı okumak bilgilendirici ve düşündürücü oluyor, elinize sağlık. Düşünce özgürlüğünün olduğu bir ortamda eleştirmek ve fikir beyan etmekle ilgili düşüncelerinize hak vermekle birlikte, yazınız başka bir açıdan da düşünmeme neden oldu. Örneğin, herkes okula gittiği için eğitim hakkında bir fikri oluyor. Anne baba olduğu için çocuk yetiştirmek hakkında fikir sahibi olduğu gibi. Herkesin deneyimleri nedeniyle fikri olması, bazen bazı alanların uzmanlığı olduğu fikrini de köstekliyor gibi. Örneğin, herkesin eğitim hakkında fikri olması, sanki herkesin eğitimci olabileceği algısını da oluşturuyor. Ancak herkes tıp veya termodinamik konuşamadığından, çünkü bu tür konularda hiçbir deneyimi veya bilgisi olmadığından, sadece bu tür konular özel uzmanlık gerektiren konular olarak algılanıyor. Yine benzer biçimde, siyaset, felsefe herkesin bir fikri olması dolayısıyla çok da uzmanlık gerektirmiyor gibi algılanıyor. Herkes para kullandığından ekonomiden anlıyor olabileceği gibi. Bu insanlar anlamaz konuşmasın demiyorum tabi ki, ancak bazı alanlarda konuşmak ve eleştiri getirebilmek için bilgi, kuram gerekiyor. Sadece tecrübe, bilginin yalnızca bir kaynağı. Eleştirmek için bilginin diğer kaynaklarına da erişmek gerekiyor bence. Bilgi sahibi olan insan ancak karşılaştırma yapabilir, farklı bakış açılarından düşünebilir, dolayısıyla eleştirebilir. Eleştiri yapabilecek bir ortamın olması, eleştirilerin yapılıyor olması, bilgi ve uzmanlık azsa yine işe yarar olmayabilir. Hatta insanlar bilgi temelinden yoksun eleştirilerinin her koşulda kabul gördüğü bir ortamda eksikliklerini fark etmeyecekleri için kendilerini geliştirme gereği duymayabilirler. Bu nedenle hiçbir bilgisi olmadan eleştiri yapanlara uzman mısın demek, bu açıdan baktığımda, bana çok da uygun olmayan bir davranış gibi gelmedi.
YanıtlaSil