Yapısal Reformlar Kitabı
Herkese Göre Farklı Yapısal
Reform Olmaz
Yapısal reformlar son dönemde en çok kullanılan ifadelerden birisi oldu.
Ekonomiyle ilgili ya da ilgisiz herkes yapısal reformlardan söz ediyor. Ne var
ki herkes bu ifadeyi aynı anlamda kullanmıyor. Kimisine göre bir yasada yapılacak
değişiklik yapısal reform anlamına geliyor, kimisine göre yasalardaki
değişiklikler yetmiyor sistem değişikliği olması gerekiyor, kimisi yapısal
reformu sadece ekonomiyle sınırlı tutuyor, kimisi siyasal ve sosyal alanları da
kapsaması gerektiğini ileri sürüyor. İlk kez nasıl ve hangi çerçevede
kullanıldı bilmiyorum ama bu ifadeyi yaygınlaştıran kurumlar IMF ve Dünya
Bankası idi. Bu iki kurum bu ifadeyi ekonomik çerçeveyle sınırlı olarak
kullandılar. Onu da piyasa sistemine geçiş, dalgalı kur uygulaması, vergiler ve
harcamalar açısından kamu mali disiplininin sağlanması, sağlıklı ve
denetlenebilir bir bankacılık sistemi kurulması, ödemeler dengesinin imkanlara
göre yürütülmesi gibi konulara bağlayarak açıkladılar. O nedenle şimdi yapısal
reform denildiği zaman konuyu bu çerçevede öğrenenler sadece ekonomik
reformları düşünüyorlar.
Yapısal reformların niteliği ve kapsamı ülkelerin durumuna göre farklılık
gösterir. Mesela demokrasi sorunu olmayan, yasama, yürütme ve yargı güçlerini
ayırmayı, yargıyı bağımsız kılmayı başarmış, eğitimde ileri gitmiş ama
ekonomide bazı sorunlar yaşamaya başlamış ülkeler için yapısal reformlar ekonomiyle
sınırlı olabilir. Buna karşılık ekonomik sorunu pek olmayan ama gelişme
yarışında diğer ülkelerin gerisinde kalmış bulunan bir ülkede sorun eğitimin
iyileştirilmesine yönelik yapısal reformlarla sınırlı olabilir. Bu alanların
hepsinde sorunları olan ülkelerde yapısal reformlar bu alanların hepsini
kapsamak zorundadır. Bu çerçeve IMF ve Dünya Bankası’nın çizdiği çerçeveyi çok
aşar. Bu iki kurum, hiçbir zaman destek sağlayacakları bir ekonomide
demokrasinin geliştirilmesi, yargının bağımsız hale getirilmesi, eğitimin
iyileştirilmesi gibi konularla ilgilenmez bu konulardaki ilerlemeyi koşul
olarak ileri sürmezler. Yalnızca IMF’nin yapacağı stand by düzenlemelerinde
Merkez Bankası’nın ve diğer bazı kurumların bağımsızlık sorununa değinilebilir.
O da zaten ekonomi yönetimiyle ilgili bir sorundur.
Oysa Türkiye gibi bu sorunların hepsinin yaşandığı bir ülkede yapısal
reformlar ekonomiyle sınırlı kalamaz, sistemin tümünü kapsamak zorundadır.
Benim savunduğum yapısal reformlar bu tür kapsamlı bir çerçeveyi içerir. Bir
ülke gelişmek, ileri gidebilmek için mutlaka demokratik olmak, mutlaka yasama,
yürütme ve yargıyı ayrı yerlere yerleştirmek, mutlaka yargı bağımsızlığını
oturtmak zorunda değildir. Öyle olsa Çin, Güney Kore gibi ekonomilerin son
yıllardaki büyük atılımını açıklayamazdık. Ama bir ülke 200 yıldır demokrasi
yoluna girmek istiyorsa o yolda gerekenleri yapmalıdır. İkide bir durup “acaba
farklı bir sistem mi kursaydık” sorusunu sormamalıdır. Eğer bir ülke Avrupa
Birliği’ni hedeflemişse o birliğin gerektirdiği alt yapıyı da kurmalıdır. Sürekli
sistem değişiklikleriyle uğraşan bir ülke sistem kuramaz. Bunun en tipik örneği
Türk Milli Eğitim sistemidir. O kadar çok sistem değişikliği yapılmıştır ki
ortada bir sistem olup olmadığı bile belirsiz hale gelmiştir.
Yapısal reformlar denildiğinde benim öne sürdüğüm geniş çerçeve özgün bir
çerçevedir. O nedenle benim kullandığım yapısal reform ifadesinin IMF ve Dünya
Bankası’nın ya da başkalarının kullandığı yapısal reform ifadeleriyle
karıştırılmaması, aynı sepete konulmaması gerekir.
Yapısal Değişim ve Yapısal Reform
Yapısal reformlar dendiğinde iki
farklı kavram ortaya çıkıyor: Yapısal değişim (structural change) ve yapısal
reform (structural reform.) İkisi de bir yapısallık özelliği taşıdığı için
birbirine benzer çağrışımlar yaratsa da aslında birbirinden oldukça farklı
durumları tanımlıyorlar.
Yapısal değişim, bir ekonomide
tarımdan sanayiye ve oradan da hizmetler sektörüne geçişi ifade eden ve
genellikle kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu. Toplumlar geliştikçe, kalkınma
ilerledikçe tarımsal üretim ekonomideki ağırlığını kaybediyor ve onun yerine
üretimin ağırlığı sanayiye ve hizmetlere kayıyor. Türkiye’de 1968 – 2016
arasında yaşanan yapısal değişimi (bazıları yapısal dönüşüm diye adlandırıyor)
aşağıdaki tablo özetliyor.
GSYH’daki Paylar (%)
|
1968
|
2016
|
Tarım Sektörü
|
33
|
8
|
Sanayi Sektörü
|
17
|
33
|
Hizmetler Sektörü
|
50
|
59
|
Yapısal reform, bir sistemin daha
verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale getirilebilmesi için
o sistemin yeniden yapılandırılması olarak tanımlanabilir. Diyelim ki sürekli
açık veren bir sosyal güvenlik sistemi söz konusu. Örneğin her ay sisteme üye
olanlardan 100 lira prim toplanıyor ve bu gelir faiz hesaplarında ya da tahvil
getirisinde nemalandırılarak 110 liraya çıkarılıyor. Buna karşılık yine diyelim
ki sistemden sağlık gideri ve emeklilik maaşı alanlara da ayda 130 lira
ödeniyor. Sonuçta sistem her ay 20 lira açık veriyor. Bu açığı kapamanın dört
yolu var: (1) Üyelerden alınan primleri artırmak, (2) Emekli maaşlarını ve
sağlık sigortası ödemelerini düşürmek, (3) Emeklilik yaşını yükseltmek, (4)
Borçlanmak. Borçlanmak geçici bir çözümdür ve bazen de sorunu ağırlaştırabilir.
O halde kalıcı çözüm için ilk üç düzenlemeyi yapmak gerekecektir. Bu
düzenlemeler başlangıçta sıkıntı yaratacak ve belki de siyasal iktidara oy
kaybettirecek önlemlerdir ama sosyal güvenlik sisteminin iflas etmemesi için
yapılması şarttır. Burada bir yapı değişikliği yapıldığı için bu düzenlemeler
yapısal reformun örneği olarak gösterilebilir.
Yapısal reformlar, farklı bir
biçimde de tanımlanabilir. Bir ekonominin, içinde yaşadığı ekonomik sisteme,
çevreye ve çerçeveye uyumlu hale getirilerek o sistem içinde daha uyumlu
çalışmasının sağlanması için atılması gereken adımlara yapısal reformlar
diyebiliriz. Atılması gereken adımlar yalnız ekonomik konularla sınırlı
değildir. Ekonomiyi yakından ilgilendiren ve etkileyen siyasal sistem, yargı
sistemi, eğitim sistemi hep birer yapısal reform alanıdır. Demokratik,
kapitalist ve dışa açık bir sistem içinde yer alan bir ekonominin bu sistemin koşullarına
ve çerçevesine uyması gerekir.
Yapısal reform ile reformu ya da yeni düzenlemeyi karıştırmamak gerekir. Yapısal reform bir çerçeveyi, bir yaklaşımı, bir zihniyeti değiştirme hamlesidir. Mesela eğitim sistemini bilimsel temele oturtmak için yapılacak düzenlemeler bir yapısal reformdur. Buna karşılık olağanüstü hali kaldırmak, yapılması gereken bir şeydir, yapısal reform değildir.
Yapısal reform ile reformu ya da yeni düzenlemeyi karıştırmamak gerekir. Yapısal reform bir çerçeveyi, bir yaklaşımı, bir zihniyeti değiştirme hamlesidir. Mesela eğitim sistemini bilimsel temele oturtmak için yapılacak düzenlemeler bir yapısal reformdur. Buna karşılık olağanüstü hali kaldırmak, yapılması gereken bir şeydir, yapısal reform değildir.
Türkiye’nin İhtiyacı Olan Yapısal Reformlar
Türkiye’nin ihtiyacı olan yapısal
reformlar üç başlıkta toplanabilir: Siyasal reformlar, sosyal reformlar,
ekonomik reformlar. Bunlardan ilk ikisindeki önemli alt başlıkları sıralayalım,
üçüncüsünün ayrıntılarına girelim.
Siyasal reformlar
Türkiye’nin siyasal alanda
yapması gereken yapısal reformlar Anayasa değişikliği ile başlamak
durumundadır. Bu değişiklikler yapılırken sistemi, batı ülkeleri düzeyine
çıkarabilmek için demokrasiyi, özgürlüğü, düşünce özgürlüğünü, hoşgörüyü, kişi
haklarının korunmasını, en üst düzeye çıkaracak ve kısıtlamaları savaş hali
gibi çok zorunlu hallerle sınırlı tutacak düzenlemeler yapılması gerekiyor.
Anayasa, kuvvetler ayrımını tam olarak vurgulamalı, yasama, yürütme ve yargı
erklerinden birinin ötekine üstünlüğünü önleyecek bir yapıda olmalıdır. Anayasa
değişikliğini izlemesi gereken reform seçim sisteminin ve siyasal
partiler sisteminin düzenlenmesi olarak karşımıza çıkıyor. Seçim
sisteminde baraj uygulamasının kaldırılması şart görünüyor. Siyasal partiler
kanununda paralel değişiklikler yapılması, milletvekilliğinin (en fazla iki kez
seçilmek gibi) süre sınırlandırılmasına tabi tutulması, lider egemenliğini ve
milletvekili dokunulmazlıklarını kaldıracak düzenlemelerin yapılması gibi
birçok konu bu çerçevede sayılabilir.
Sosyal reformlar
Yapısal reformlar için en geniş
alan budur. O nedenle bu alanda en önemlileri olduğunu düşündüğüm iki başlığa
değineceğim. Bu ikisi Türkiye’nin geleceği açısından olduğu kadar ekonomisine
katkı bakımından da en ön sırada yer alıyor. Bu çerçevede en başta eğitim
sisteminin dönüştürülmesi yer alıyor. Türkiye’nin bugünkü eğitim
sistemini köklü olarak değiştirmesi ve eğitimde tümüyle bilimin egemen
kılınmasından başka çare bulunmuyor. Türkiye ne yazık ki bu alanda 30 – 40 yıl
öncesine göre çok daha geriye gitmiş bulunuyor. Eğitim sisteminde 30 – 40 yıl
önceki sisteme geri dönsek ve o sistemi günün koşullarına göre revize etsek bu
alanda yapısal reform yapmış sayılabiliriz. Ağır ve siyasal baskıya açık olarak
çalıştığından şikâyet ettiğimiz adalet sistemini kaliteyi de artıracak
biçimde hızlandırmak için hâkim, savcı ve mahkeme sayısını artırarak daha
hızlı sonuç alınacak ve siyasal etkilerden bağımsız kılınacak bir adalet
sistemi kurmak hukuk alanında yapısal reform olarak değerlendirilebilir.
Hâkim ve Savcılar Kurulu tümüyle siyasal iktidar dışında kendi mesleki sınırları
çerçevesinde sistemi, atamaları, terfileri yönetecek hale getirilirse bu
alandaki tartışmalar önemli ölçüde sonlanmış olabilir. Bu iki alanda gerekenler
yapılabilirse diğer sosyal reform konuları bunların ardından yavaş yavaş
tamamlanabilir.
Ekonomik reformlar
Asıl konumuz bu olduğu için
buraya biraz uzun yer ayırmamız gerekiyor. Bu alanda da yapılması gereken çok
şey var. Buna karşılık yukarıda olduğu gibi burada da en temel gördüğüm
konuları ele alacağım:
Büyümenin ithalâta bağımlı
yapıdan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesi: Türkiye,
2000’lere kadar bütçe açığını, 2000’ler sonrasında ise cari açığı itici güç
olarak kullanmış ve bu itici güçle büyümüştür. Yani açık vermeden büyüyemeyen
bir ekonomi görünümündedir. Bu görünümden kurtulmak yani açık vermeden
büyüyebilmek için iki yol var: İç tasarrufları artırmak veya üretimin ithalâta
dayalı yapısını yerli girdilere yöneltmek. Her ikisi de zaman alıcı ve biraz
can acıtıcı önlemleri gerektirse de tıpkı deprem önlemi gibi mutlaka yapılması
gereken şeylerdir. Eğer bu iki önlem alınıp da yapısal reform yapılamıyorsa o
zaman tek çare büyüme hızını potansiyel büyüme düzeyi olan yüzde 5’lere
düşürmektir. Demek ki bu alanda yapısal reform yapamamanın maliyeti daha yavaş
büyümek olacaktır. Bunun maliyeti ise işsizliğin düşürülememesinden başlayan
birçok başka sorun olarak karşımıza çıkacaktır.
Ben bu alanda ‘kısmi ve geçici
ithal ikamesi’ yaklaşımını ortaya atmıştım. Bu yaklaşımı ithal mallarından
burada da aynı fiyata üretilebilecek olanları geçici süreyle teşvik ederek
maliyetini düşürmek şeklinde özetleyebilirim. Bunu yapabilmek için öncelikle
sanayi ürünlerinin envanterini çıkararak maliyet, vergi, satış fiyatını
sıralamak, sonra bunları dünya fiyatlarıyla kıyaslamak ve hangilerinde teşvik
yapılacağını belirlemek gerekir. Türkiye’nin teşvik sistemini baştan aşağıya
yeniden kurması, cari açığı düşürmeye yönelik bir teşvik sistemine geçmesi
şarttır. Buradaki kritik nokta fiyat olarak rekabet edemeyeceğimiz ürünleri
burada üretmeye kalkışarak kaynak tahsisinin bozulmasına yol açmamaktır.
Bütçe gelirlerinin
konjonktürel etkilerden mümkün olduğunca arındırılması: Bu konuda
atılması gereken ilk adım vergi sisteminin KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilere
dayalı olmaktan çıkarılmasıdır. Vergi sisteminin, gelişmiş ülkelerde olduğu
gibi dolaylı vergilerle gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergiler arasında
dengeli ağırlıkları içeren bir yapıya dönüştürülmesi gereklidir. Bu değişiklik
öncelikle adil bir vergilemenin yerleştirilebilmesi için gereklidir. Çünkü
dolaylı vergiler düşük gelirliden oransal olarak daha yüksek vergi alınmasına
yol açar. Bu dönüşüm ayrıca ithalât artışına bağımlı vergi geliri artışlarından
uzaklaşmamızı sağlayacağı için de önemlidir. Bugünkü durumda ithalat
(dolayısıyla cari açık) arttıkça vergi gelirleri de artmakta, dolayısıyla bütçe
açığı azalmaktadır. Bu ikili arasındaki ters ilişkiyi mümkün olabildiğince
kırmak gerekir. Bu reformun bir başka yararı da kayıt dışılığı önlemesinde ve
GSYH hesaplarının gerçeği göstermesinde görülecektir.
Sosyal güvenlik ve sağlık
reformu: Bu konu yalnızca Türkiye’nin değil birçok ülkenin
sorunudur. Türkiye, birkaç kez iflas aşamasına gelmiş olan sosyal güvenlik
sistemini genellikle primleri artırarak ve emeklilik yaşlarını yükselterek
reforme etmiş ve sistemi yaşatmaya devam etmiştir. Bugün de bu alanda alınması
gereken önlemler bulunuyor. Önümüzdeki dönemde sosyal güvenliğin sorun
yaratmaması için bu alanda sürekli olarak maliyet dengelerini izlemek
gerekiyor. Bu aşamada bundan daha önemlisi sağlık reformudur. Son yıllarda
Türkiye bu alanda önemli gelişmeler sağlamış ve vatandaşlarının sağlık hizmetlerine
ulaşmasını kolaylaştırmıştır. Ne var ki her düzenleme gibi burada da sınırlar
iyi belirlenemediği zaman maliyetler yüksek oluyor. İngiltere, 1980’lere
girerken genel sağlık sigortası (national health service) yüzünden batmanın
eşiğine gelmişti. Bizim de bu konuyu yeniden ele alıp maliyete dayalı bir
sistemi hayata geçirmemiz gerekiyor. Aksi takdirde bir süre sonra bütçe bu yükü
taşıyamayacak hale gelebilir.
Enerji faturasının
azaltılması için gerekli tasarruf önlemlerinin alınması: Enerjimizi
dışarıdan ithal ettiğimiz için cari açığa olumsuz katkı yapan bu ithalât
kalemini azaltıcı önlemleri almamız gerekiyor. Bu konuda yapılabilecek işler
ötekilere göre daha sınırlı görünüyor. Petrol ve doğal gazımızın olmaması ya da
ticari boyuta taşınacak düzeyde bulunmaması alternatif enerji üretimi
kaynaklarına yoğunlaşmamızı gerektiriyor. Bu alanda güneş ve rüzgâr enerjisi,
biyoenerji alanlarında yoğunlaşmanın yanı sıra nükleer enerjiyi de
planlarımızın içinde tutmamız ve bu yolda adımlar atmamız gerekli görünüyor.
Cari açığımızın çok önemli bir bölümünü enerji faturası tuttuğu için bu alanda
yapılabilecek küçük düzeltmelerin bile katkısı olacağını düşünüyorum.
Sektörel reformlar: Bu
noktada bankacılık reformundan reel sektöre yönelik reformlara kadar bir dizi
düzenleme yapılması gerekiyor. Türkiye, 2001 krizinden sonra bankacılık
alanında reform yaptı. Son 40 yılda yaptığımız en önemli yapısal reform budur.
Onu da kendi isteğimizle değil, kriz sonucunda zorunlu olarak yaptık. Reel
sektörün de ciddi anlamda bir yapısal dönüşüme sokulması gerekiyor. Özel
sektör kuruluşlarının çoğunun ticari defterleri, belgeleri, mali tabloları
gerçeği yansıtmaktan uzak bulunuyor. Bu alanda bankacılıkta yapılana benzer
sıkı düzenlemelerin hayata geçirilmesi zorunlu görünüyor.
Tarım sektörü son dönemde ciddi ivme kaybı içinde. Bu ivme kaybı köyden kente göçü de neredeyse sürekli hale getiriyor. O nedenle tarım sektörünü baştan aşağı ele alacak yeni düzenlemelere ihtiyaç var.
Tarım sektörü son dönemde ciddi ivme kaybı içinde. Bu ivme kaybı köyden kente göçü de neredeyse sürekli hale getiriyor. O nedenle tarım sektörünü baştan aşağı ele alacak yeni düzenlemelere ihtiyaç var.
Kurumsal reformlar: Bu
alanda atılacak ilk adım Merkez Bankası ve diğer bağımsız kurumların gerçek
anlamda bağımsız hale getirilmesi için yasalarında gerekli güçlendirici
düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Bunlara ek olarak bazı kamu kurumlarına da
bağımsızlık verilmesinin zorunlu olduğunu düşünüyorum. Bugün en çok tartışılan
konulardan birisi TÜİK tarafından yayınlanan istatistiklerdir. Halkın başta
işsizlik ve enflasyon verileri olmak üzere TÜİK tarafından yayınlanan verilere
güveni yoktur. O nedenle TÜİK’e net bir biçimde bağımsız bir statü tanınması
itibar iadesi anlamında yararlı olacaktır. Vergi Müfettişlerine de bağımsız bir
statü verilmesi çok önemlidir. Vergi incelemelerinin ve bunlara dayanılarak
salınan ek vergi ve cezaların objektif olduğuna halkın inandırılması için bu
adımın da gerekli olduğu kanısındayım.
Yapısal Refomlar Niçin Kolay Yapılamaz
Şimdi gelelim yapısal reformların
niçin kolayca yapılamayacağına. Bir alandaki yapısal reformu yapabilmek için o
alanda gerek görülen yapı bozukluğunun nereden kaynaklandığı ve nasıl
düzeltilebileceği konusunda iyi kötü bir görüş birliği olması gerekir. Diyelim
ki eğitim alanında yapısal reform ihtiyacı olduğu kanısındayız. Bu konuda görüş
birliği var mı? Bence yok. Kimimize göre eğitimde tümüyle bilimsel, sorgulayıcı
ve analitik eğitime geçilmesi şart. Bunun için de orta öğretimde biyoloji,
jeoloji, felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji gibi derslere yer verilmesi ve
bu derslerin sorgulayıcı bir tarzda okutulması gerekiyor. Kimimiz ise bu tür
derslerin çocukların isyankâr yetişmesine neden olduğuna ve bunların yerine din
derslerinin okutulmasına ağırlık verilmesi biçiminde bir eğitimden yana. Bir
üçüncü grup ise bunların bir arada okutulmasını savunuyor. Sizce eğitimde bu üç
tercihten hangisine yönelirsek yapısal reform yapmış oluruz? Bence buna karar
verebilmek için bilimde, sanatta, felsefede, kültürde ileri gitmiş ülkelerin
hangi yolu seçtiğine bakmak gerekir. Öyle yapınca orta öğretimde biyoloji,
jeoloji, felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji gibi derslere yer verilmesi ve
bu derslerin sorgulayıcı bir tarzda okutulması gerekiyor. Dolayısıyla bence
eğitimde yapısal reform bu yöne dönmekle yapılır. Bu yöne dönerken liselerin ve
öğretmen okullarının tümüyle buna göre yapılandırılması gerekir. Bu görüşü
bugün kabul ettirmek mümkün mü? Bence değil. O halde biz eğitimde yapısal
reformu bu benim çizdiğim çerçevede kolay kolay yapamayız. Son dönemde
yaptıklarımız da zaten geçmişten kalan yapısal reformların terse
döndürülmesinden başka bir şey değil.
Yapısal reform yapmazsak ne olur?
O zaman buluş yapamayan, inovasyonu taklitçilik sanan, fason üretime çalışan
bir toplum olmaya devam ederiz. Bu durumda akla şu soru geliyor: Acaba üzerinde
anlaşamadığımız sosyal ve siyasal alandaki yapısal reformları bir yana bırakıp
da ekonomik alandaki yapısal reformları yapabilir miyiz? Belki yaparız ama bu
bizi ‘muasır medeniyetler seviyesine’ çıkarmaya yetmez. Çünkü bu, bizi bugüne
kadar izlediğimiz yoldan ayırıp bambaşka bir yola sokacak bir adım olur.
Türkiye, demokrasiden ayrılıp, bağımsız yargıyı rafa kaldırıp farklı bir yöne
giderse bugüne kadar yaşadıklarından çok daha fazla bir zaman kaybıyla
karşılaşır. Güney Kore, demokrasiden uzak olarak gelişmiştir. Güney Kore hiçbir
zaman demokrasiye geçmediği için bu anlamda tutarlıdır. Bizim 200 yıllık çabayı
bir kenara bırakıp yeni bir çabaya girmemiz inanılmayacak kadar büyük bir zaman
kaybı ve uyumsuzluk yaşamamıza yol açar. Bizim AB’ye üye olmamız bunun için
önemlidir. Üzerinde anlaşamadığımız eğitim, demokrasi, insan hakları, laiklik
gibi konularda kendi durumumuza uygun tanımlar uydurmaya çalışacağımıza bunları
gelişmiş ülkeler standardında AB standartlarından yararlanarak alırsak yapısal
reformları yapmış oluruz. Türkiye için yıllar önce AB üyeliği ekonomiyi
düzeltmenin ön koşuluydu. Artık AB üyeliği, Türkiye’nin sosyal ve siyasal
yapısını düzeltebilmek, bu alanlardaki yapısal reformları yapabilmek için gerekli
bir adım durumuna geldi. Bu standartları kabul etmeden aramızdaki görüş
aykırılıklarını gidermek mümkün görünmüyor.
Türkiye’de
Gerçekleştirilmiş Yapısal Reform Örnekleri
Yapısal reformların en somut ve
kapsamlı örnekleri, Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde yapılan düzenlemelerdir.
Cumhuriyetin ilanı, hilafetin kaldırılması, laikliğin bir cumhuriyet ilkesi
olarak kabulü, Tevhid-i Tedrisatın (öğretim birliği) yaşama geçirilmesi, ilköğretimin
zorunlu olması, okullarda karma eğitime geçilmesi, Türk harflerinin kabulü, Danıştay’ın
kurulması, Medeni Kanunun yürürlüğe girmesi, kadın – erkek eşitliği, TC’nin
kendi bastığı paraların dolaşıma çıkarılması, Aşar vergisinin kaldırılması, yabancı
gemilere tanınan ayrıcalıklar kaldırılması, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın
kurulması ilk akla gelenler.
Yapısal reformların en somut
adımları Cumhuriyet’in ilk 15 yılında saklı. Başka yerlere bakmaya, yabancılara
sorup öğrenmeye gerek yok. Çünkü onların çoğu bunları bizden öğrendi.
Türkiye, 2001 krizine girdikten
sonra ekonomi alanında bazı yapısal reformları yaşama geçirmeyi başardı.
Bunların ilki 2001 yılının Kasım ayında krizin ilk işaretleri ortaya çıkınca
Hazine’nin Merkez Bankası’ndan kullandığı kısa vadeli avansın tamamen
kaldırılmasına ilişkin yasa değişikliğiydi. Bu yasal düzenleme Merkez
Bankası’nın bağımsızlığı için ilk adımdı. 2001 krizinin ardından dört konuda
daha yapısal reform yapıldı: (1) Bankalar sermaye yapılarından denetlenme
biçimlerine kadar yayılan geniş bir alanı kapsayan düzenlemelerle yeniden
yapılandırılarak bu alandaki sorunlar giderildi. (2) Bütçe üzerinde yük
oluşturan görev zararları ve benzeri sorunlar çözülerek kamu mali disiplini
sağlandı ve bu yolla kamu açıkları düşürülürken kamu borçlanması da azaltıldı.
Bu adımlar faizlerin de düşmesine yol açtı. (3) Avrupa Birliği ile tam üyelik
müzakerelerine başlandı. Bu adım ekonomik reformlara sosyal ve siyasal reformların
ekleneceği beklentisini yarattı ve ekonomide ek düzelmelere yol açtı. (4) Türk
Lirası’nın değer kazanmaya başlamasıyla ortaya çıkan ters para ikamesi (de
dolarizasyon) olgusunu güçlendirmek üzere paradan altı sıfır atıldı (bunu
yapısal reform olarak kabul etmesek bile reforma yakın güçte bir hamle olarak
almamız gerekir.)
Bütün bu adımlar bir yandan Türk
Lirasına değer ve istikrar kazandırırken bir yandan da risklerin hızla
düşmesine yol açtı. Türkiye’ye, AB ile müzakereleri ciddi biçimde yürüttüğü 4
yılda tarihi süresince gelmiş olandan çok daha fazla doğrudan yabancı sermaye
yatırımı geldi. Ne var ki Türkiye bu reformları tamamlayacak diğer ekonomik
reformları ve en önemlisi sosyal ve siyasal reformları yapamadı. Onun için de
ekonomi bir süre sonra yeniden sıkıntılı bir konuma geldi.
Diyeceğim o ki Türkiye’nin kendi
tarihinde en kapsamlısından sadece ekonomi kapsamlısına kadar farklı yapısal
reform örnekleri var. O nedenle yapısal reformları dışarıda aramaya gerek yok,
kendi geçmişimize dikkatlice bakmamız yeterli.
Değerlendirme
Yapısal reformların en önemlileri
olarak düşündüklerime değindim. Bunlara eklenebilecek birçok konu var. Örneğin
özelleştirme bunlardan birisidir. Özelleştirme, doğru yapıldığında kamu
kesiminin sağlayamadığı maliyet düşüşünü ve verimlilik artışını getirebilecek
bir eylemdir. Buna karşılık doğru yapılmadığı takdirde tamamen ters sonuçlar
verebilir. Türkiye’de yapılan özelleştirmelerin bazıları ne yazık ki üretimin
artırılmasına, verimliliğin yükseltilmesine hizmet edecek yerde kurumun sahip
olduğu değerli arsalara inşaat yapılarak para kazanılmasına hizmet etmekten
öteye gidemedi. Özelleştirme, gelir sağlayıcı bir reform olduğu için
başlangıçta gelir kaybettirici olacak olan yapısal reformlar için destek
sağlayabilecek bir adımdır. Bu gelirleri, geçici ve kısmi ithal ikamesi gibi
öteki yapısal reformların yaratacağı gelir kayıplarının telafisinde kullanmak
mümkündür. O nedenle özelleştirme gibi geçici gelir artışı sağlayacak
reformları diğerlerini yapacak zamanlara denk getirmek önemlidir. Türkiye son
yıllarda özelleştirmelerden 60 milyar doların üzerinde gelir sağladığı halde bu
saydığım yapısal reformların hiçbirini yapmadı, konjonktüre bağlı geçici
önlemleri yapısal reformlara tercih etti. Örneğin faizleri düşürmek ekonominin
canlanmasına yol açmış ama işin temelindeki sorun çözülemediği için faizler
yeniden yükseldi ve ekonomik büyümeyi frenlemeye başladı. Kredilerin artması
büyümeyi canlandırdı ama dışa bağımlılıktan kurtulamayan ekonomi, bu büyüme
artışıyla cari açığını artırarak risklerini yükseltti.
Küresel krizle birlikte yaşanan
likidite bolluğu, dış finansmana erişimimizi inanılmayacak kadar kolaylaştırdı.
O fırsattan yararlanıp yapısal reformları yapacak yerde tam tersini yaparak
sistemi daha da ağırlaştırdık. Artık likiditenin daralmaya başladığı bir
dönemin içindeyiz, dolayısıyla bu reformları yapmak ne yazık ki artık daha zor.
Ne var ki bunları yapmazsak şimdiye kadar iyi kötü bulabildiğimiz dış
finansmanı bulmamız da zor olacak, kurları istikrarlı tutmamız da zor olacak,
enflasyonu düşürmemiz de zor olacak.
AKPye oy verenler ve dindarlar kotu kalitesiz ve zor bela sartlarda yasamak istedigi ve yasam tercihleri sefalet haksizlik egitimsizlik sanatsizlik uzerine kuruldugu icin yapisal reformlar olmaz.Kimse alinmasin gucenmesin.
YanıtlaSilBu kitle sefaleti yoksullugu yoksunlugu seviyor
Bu kitle sanati kaliteyi adaleti hakki hukuku gelir adaletini iyi egitim almayi guzel yasamayi sevmiyor.
Ampirik olarak super bir gozlem.
Silİnsan bilmediği, hiç karşılaşmadığı şeylerin özlemini duymaz.
SilÇok kaliteli bir tespit olmuş. Analiziniz çok doğrudur.
SilHic de alinmadim. Yazdiklariniz dogru.. Az bile yazmissiniz. Milyonlarca insan bu ülkede tercihlerini yanlis kullandi. sonuclari sadece 16 yilda ortaya cikti. Yeni nesil devsirildi. Bu saatten sonra 5 milyonu suriyeli 7 milyon siginmaci ile, kutuplasmanin, yobazligin doruk yaptigi bir toplumdan yapisal Reform ile yatirimlar ve bunlara uyumlarini bekleyemezsiniz.
SilHizli Trene mescit yapilmasini oneren Üniversite dekaninin oldugu bir ülkeden bu saatten sonra bir cacik olmaz..
Hele beyin ve sermaye göcünün tavan yaptigi bir toplumdan... Gecmis olsun..
Tekrarlayalim bir daha..
"" Her Toplum layik oldugu sekilde yasar ve yönetilir""
Cevdet akçwy kafası bu dedikleriniz. Koskaca bir ülke ak parti seçmeninin yaşam felsefesi ve hayata dair dar vizyona hapsedilemez. Biz bu cumhuriyeti bu teslimetciliği görmek için kurmadık.
SilHiç de kaliteli bir tespit olmamış. Öfkesini kendisinde değil, başkasında aramış sadece.
SilKim ülkesini kötüye gitmesini ister?
Kim, yasam tercihlerini sefalet haksızlık, eğitimsizlik sanatsızlık üzerine kurar? Kolay bir cevap değil mi: Ak partililer ve onlara oy verenler demek.
Yoksullaştığı için mi bu seçmenler Ak partiye oy verdiler? Mahfi Bey'in büyüme ve oy oranı ile ilgili bu blogdaki yazısını okumalısın. Geçmiş genel seçimlerin öncesinde sefalete düşülmediğine göre, bu seçmenlerin sefaleti sevdiği için Ak partiye oy vermişlerdir sözünüzü yanlışlamıyor mu bu durum. Böyle bir şey yok.
Sanat hususu, bu seçmenlerin bir sorunu mu, yoksa hepimizin bir sorunu mu?
Mesela siz, yazınızda Türkçe harflerini kullanmamışsınız, oysa bir sanat sever bu duruma özen gösterirdi. Ne yapıp eder Türkçe klavye kullanırdı. Noktalama işaretlerine özen gösterirdi. Hiçbir araştırmaya dayanmayan bu cümleleri sarfetmezdi.
Evet, eğitim şart. Ama bu cümleyi kurarken bile gizli özne gibi, gizlenmiş bir cümlemiz de var. Ben hariç, eğitim şart diyoruz aslında. Bu kibrin farkına varabilirsek, karşı tarafı da anlayabiliriz.
Aksi halde yazdıklarınız Ak parti seçmenlerinin saflarını sıklaştırmasına yarıyor.
Sizinki bir tespit değil, gücenmeyin ama küfre giriyor.Seçmenlere haksızlık yapmayın. Bu seçmen 2002 de ortaya çıkmadı. Ak parti olmasaydı bir başka muhafazakar veya merkez sağ partisine verirdi oyunu.
Siz bunca yıldır güçlü bir alternatif ortaya koyamayanlara kızın. Eğitimleri, sanatları yetmiyor mu?
AKP iktidara geldiginden beri yoksulluk belirgin olcude azailmis, sosyal yardimlar hic olmadigi kadar artmistir. Gelir dagilimi da duzelmistir, sebebi ise AKP iktidara geldigindeki astronomik faizlerin yillar yili azalmasidir.
SilAncak gecen yildan baslayarak faizlerin artmasi ile fakirden zenginze servet aktarimi artacaktir. Sayet AKP faizleri indirmeyi basamazsa, bu aktarim 2002 ve oncesi kosullara yavas yavas donuse sebep olacak, AKP de tarih olacaktir.
Neyin ne oldugunu bilmeden, yuce onderimizin kurdugu sistemin Turk milletine uygun bir sistem olmadigi gibi sacma sapan yorumlar yapmayin.
Hocam merhaba konu ile ilgili değil ama bankacılık ile ilgili kitap önerebilir misiniz
Sil"Bir kuyunun dibindeki kurbağa ile okyanus hakkında konuşulamaz."
SilYoruma katılan ve katılmayanları da anlayabiliyorum fakat yoruma katılmayan arkadaşları duygusal buluyorum. Birbirini tamamlayan 3 parametre var:
Sil1) Ciddi şekilde beyin göçü veriyoruz. (Sadece beyin değil servet göçü de yaşıyoruz)
2) Ciddi şekilde vasıfsız insan göçü aldık.
3) Son 10 yılda delik deşik edilmiş eğitim sisteminin yetiştirdiği bir jenerasyon geliyor.
Sizin sürekli olarak kaliteli kitleniz çıktı, vasat kitleniz girdi olarak sisteme işlerken buradan nasıl bir pozitif sonuç bekliyorsunuz?
Hani bir tane gif var; 'çok şükür kötü günler geride kaldı, önümüzde daha kötü günler var' diyor. İşte o misal, ben bugün beğenmediğimizi bile ileride arar hale geleceğimizi düşünüyorum. Bu ülkenin kurucu kadrolarını yetiştiren sistem 1850'lerde yapılan reformlar ile ortaya çıkmıştır. Tersine yapılan işlerde ileride tam ters sonuçlar getirecektir. İlaveten, cumhuriyetin ilk yıllarında ulu önderin liderliğinde yapılan reformlar ve ekonomik kalkınma modeli, o devirde teknoloji bu denli gelişmediği için, bizi diğer devletler ile rekabet edebileceğimiz seviyeye getirmiştir. Oysa bugün çıkan teknoloji 3-5 yıl içerisinde obsolete hale geliyor. Burada fark açılmaya başladı mı üstel (exponential) olarak devam ediyor. Kaybettiğimiz her sene bizim için farkın açılması demek. Yazımın başına dönersem biz zaten kendimiz her gün eksiye gidiyoruz.
Bu sebeple, "biz cumhuriyeti bunun için kurmadık" gibi yorumları duygusal buluyorum. Haklı çıkmanızdan ve yanılmaktan da sonsuz memnuniyet duyarım. Yanlış düşündüğümü bana anlatacak arkadaşlarım varsa bundan da mutlu olurum.
14 Ocak 2019 01:13 Timur bey, belki yorumcu yurt disindan yazan biri oldugu icin Turkce harfler kullanamamis olabilir teknik klavye nedenlerden oturu.
SilAdsiz 13:14, eger bu ulkenin kurucu kadrolari 1850'lerde yapilan reformlar ile yetisti ise, mum dibine isik vermemis demektir. Kendini yetistiren ulkeyi kurtaramamis ama yeni bir ulke kurmus. Yani biz oyle bir yapisal reform yapalim ki, yetisen kadrolar Turkiye Cumhuriyeti'ni yasat(a)masin, "daha iyi" bir ulke mi kursun? Yazdiklarinizdan ben bunu anliyorum.
Silİnsan böyle bir şey yazmaya utanır.
SilOsmanli gelenegi,cumhuriyetten sonra da edepsizce pratige konuldu..Neydi o Osmanli gelenegi...?Anadolu savaslara asker yigacak,vergi verecek...Bunun disinda hep burunlanacak,itelenecek ve kakalanacak..Osmanli sarayina tesadufen gelmisse asagilanan,``Essek turk geldi...``denilen Anadolu lu...Peki,Cumhuriyetle degisen ne oldu..?..Tek yetenegi Anadolu`nun kanini icmek ve dangalakca burunlamak olan Istanbul eski huyundan hic bir sey kaybetmedi...Eski Yesilcam filmlerine bir bakin.Simdi cahil akp secmeni denenlerin %99`u,Istanbul un hic aklina gelmeyen,kendi kendine buyumus,hayatta kalabilmis Anadolu nun cogunlugudur..intikam hislerinin derinlerde yatan sebebi,bir turlu adam yerine konulmamalarindan kaynaklaniyor olmali.
Sil17.28
SilUtanmamış yazmış düşünmüş
16:03 - 17:28
SilUtanılacak ne var anlayamadım. Nasıl bir tartışma kültürünüz var bunu hiç anlayamadım. En son cümlemde yanlış düşündüğümü bana anlatırsanız mutlu olurum diyorum, siz böyle bir şey yazmaya utanır diyorsunuz.
16:03 yazımın neresinde "Yani biz oyle bir yapisal reform yapalim ki, yetisen kadrolar Turkiye Cumhuriyeti'ni yasat(a)masin, "daha iyi" bir ulke mi kursun?" diyorum. Onu bırak yazımın neresinde 'yapısal reform' kelimesini kullanıyorum? Ben bugün attığınız adımlar yarınınızı etkiler diyorum, böyle giderse bugünlerimizi bile arayacağız diyorum sen buradan garip bir yorum çıkartıyorsun. 1850 konusunu İlber Ortaylı'nın kitaplarını okursanız daha iyi anlarsınız.
Demek istediğim şu, bugün attığınız/atamadığınız adımlar (iyi veya kötü) geleceği etkiliyor. Şu anda yaşadığımız beyin göçü + Suriyeli göçü ve eğitim sistemimiz geleceğimizi fena halde kötü etkileyecek.
Gelişmiş ülkeler ile teknolojik olarak farkımız her geçen gün açılıyor. Devir zaten teknolojinin üstel şekilde geliştiği bir devir. Bu farkı kapatacak beyinler göçerken ülkemize en alt tabakadan göç alıyoruz. Bunlar da kara bir tablo ortaya çıkartıyor.
Bunu yazmaktan neden utanayım? Devekuşu gibi kafayı kuma görüp böyle bir sorun yokmuş gibi mi yapalım.
timur bey, akepeye oy verenlerin çoğunluğu seçim rüşvetleri aldığı için oy veriyor. ha bir de halkın büyük bir kısmı da akepe gibi parayı çok sevdiği için hiçbir değeri ve ideolojisi, duruşu olmadığı için oy veriyor. halk ikiyüzlü olduğu için akepeye oy veriyor. halk iyi yalan söyleyeni sever. bu halk kuranları değil satanları çok severler. zaten o yüzden 70 yıldır en çok satanlar iktidar olmuştur. bir de bu halkı sanki bir alman toplumu bir İngiliz bir Fransız bir japon toplumuymuş gibi değerlendirmeniz yok mu. hiç güleceğim yoktu. ya bu halka reisten bir kuruş fazlasını ver sana da oy verirler.
SilSayın Adsız bey, hani olur ya yazdıklarımdan sınava tabi olsanız, üzülerek söylüyorum sıfır alırdınız.
SilNe almanı, ne japonu. İngiliz ve fransız mı? Bak şimdi yazdığım şeyi bana okutucaksınız tekrar, helal olsun size.
Alman ve japonu küçük harfle başlayıp, ingiliz ve fransızı neden büyük harfle başladınız? Hep mi kafanız karışık?
Bu kibiriniz nerden geliyor, fransadan mı? Neden kendinizi yükseklerde görüp, sizinle aynı düşüncede olmayanları aşağılıyorsunuz? Bu soruyu samimiyetle kendinize sorun lütfen. Cevabı bulduğunuzda, çözümü de bulacaksınız.
Benim kibirim fransadan degil :) Fransadan geliyor
Silbutun yorumlari okudum da ilk yorumu yazan hakli.bu ülkenin malesef dibi yok.daha da kötü olacagiz.
Silhttp://www.mahfiegilmez.com/2019/01/yapsal-reformlar-kitab.html sanırım "ı" harfi otomatik siliniyor adreste.
YanıtlaSilSevgili Hocam,
YanıtlaSilDaron Acemoğlu üstadımız demokrasi ve kapsayıcı kurumlarla kalkınırız diyor ama ben, naçizane, farklı düşünüyorum:
Sizin de bahsettiğiniz gibi sadece Güney Kore değil, sanayi devrimi furyasından sonra oluşan gelişmiş ülkelerin sert rekabet ortamında sıçrayan(benim bildiğim) diğer ülkeler de otoriter rejimlerle sıçramış, internetten bulduğum bilgilere dayanarak söylüyorum:
1. Japonya, oy tabanı son derece kısıtlıymış.
1.1 Ciddi köy ve köylü sömürüsüyle gerçekleşmiş.
1.1.1 isyanlar kanlı bir şekilde bastırılmış.
2. Tayvan da, internete göre, otoriter yolla sıçramış.
3. Singapur ciddi baskı rejimiyle sıçramış.
4. ÇİN, henüz sıçramasa da, geldiği Kişi Başı Milli Gelir düzeyi bizimkiyle aynı oldu sayılır ve nicelik aynı olsa da nitelikte bizi yaya bırakıyorlar:
4.1 Yüksek teknolojili ürün ihracatı %27, bizim 4-5 hala
4.2 Uzaya çıktılar
4.3 Çip üretiyorlar
4.4 vs
5. SSCB ve Stalin dönemi sanayileşmesi
6. Türkiye'nin Cumhuriyet dönemi sanayileşmesi
hepsi de otoriter yollarla gerçekleşmiştir
Daron Hoca'nın demokratik ve kapsayıcı kurumlarıyla 10 000 doları yakalayan Türkiyesine, otoriter yolla ve kurumlarla kalkınan Çin, kalitede fark atmıştır.
Bu sıçramalar, yapısal reformların demokratik yollarla yapılma ihtimali son derece düşüktür:
1. Althusser'in ideolojik aygıtlarıyla nesilden nesile aktarılan kültürel, ideolojik birikimin yol açtığı YOL BAĞIMLILIĞI
2. Sıçrama ve yapısal reformların gerektirdiği 20-25 yıllık sürede gereken acı ilaçların demokratik rekabet ortamında suistimal edilmesi ve sürdürülememesi.
Son olarak şu anda uyguladığımız seçimli otoriter sistem belki de olası rejimlerin en kötüsüdür.
1. Otoriter zulüm
2. Seçim rekabeti nedeniyle popülizm ve kıt kaynakların israfı
Bu konuda çala kalem hazırladığım iki yazımın linkleri:
1. https://www.facebook.com/notes/kadir-g%C3%BCle%C3%A7/elim-sol-elim/10157005024584727/
2. https://www.facebook.com/notes/kadir-g%C3%BCle%C3%A7/otoriter-si%C3%A7rama/10156956524289727/
Tersi de var. Mesela bütün eski sosyalist blok, demokratik düzene geçtikten sonra hızla gelişmeye başladı.
SilDemokrasi konusunda da, otoriter rejim konusunda da genellemeler kolayca yanlışlanabiliyor. Her durumun kendi koşulları içinde ayrı ayrı ele alınması gerekiyor. Genel ilke.
SilSosyalizm'de liyakata aykırı bir düzen kurulmuştu. Tıkanmıştı. Serbest Piyasanın yaratıcılıığı ve dinamizmi yoktu. Kumanda ekonomisi için yeterli bilgi ve teknoloji birikimi yoktu. O yüzden demokrasiye geçiş mi yoksa serbest piyasaya geçiş mi gelişme sağladı karışık.
Ama şahsen ülkeleri iki kategoriye ayırıyorum:
1. Gelişmiş ve yapısal reform ihtiyacı az ya da reforma olan direncin az olduğu ülkeler
2. Sıçrama ve ciddi yapısal reformlar yapma ihtiyacı olan ve reforma direnci yüksek olan ülkeler.
İki kategoride uygulanacak, başarılı olacak rejimler farklı olmalı.
Daron Üstad'ın demokrasi tezi daha çok birinci kategorideki ülkeler için geçerli diye düşünüyorum.
Kendiniz de diyorsunuz işte tam tersi de var. İki şekilde de olduğuna göre demokratik veya totaliter rejimin hiçbir önemi yok.
SilPeki eğitimsiz olduğu için IQ seviyesi aşağılarda kalmış bir toplumun, demokrasi hakkı verilerek rasyonel kararlar alması ne kadar beklenilebilir? Açıkçası doğu toplumları hala o gelişimi sağlayabilmiş değil ve medyayla birlikte yönlendirilmeye aşırı müsait.
Sil70 yil oncesinin cift kutupku dunyasi, kapali ekonomiler, savas sonrasi donemler, keynesyen ekonomik modeli bu donemde zaten demokrasi, hukuk vb talepler yoktu, merkantalizimden neoliberralizmr kadar ki evre bir gecis evresiydi, ayrica gelismis olarak saydiginiz ulkelerin o zamanki gelir dagilimi adaletsizligine, zulum ve katliamlarina bakarsak pek te basarili oldugunu soylemek guc
SilEski sosyalist blok ekonomilerinin iyi bir örnek olduğunu düşünmüyorum...O ülkeler zaten gelir olarak belli bir noktaya gelmişlerdi zaten ama SSCB çökünce ekonomileride çok aşağı düştü şuanda eski seviyelerine geldiler sadece.
SilBirde o ülkelerin insan kaynağı kalitesi SSCB döneminde çok yükselmişti onunda bir etkisi var...
Bence demokrasiden çok SSCB etkisi var...Buda otoriter rejimlerin başarısına + olarak yazılır.
Otoriter ve kurumlari gucsuz rejimlerin kalici ve surdurulebilir kalkina, refah, zenginlik yarattiginin pek orneklerini goremedim ben hicbir zaman bu yazini tersine. Birincisi, Cin ornegi gibi, cogunlugu halen fakir ve rezil durumda yasiyor, dogal kaynaklari asiri kirlenmis, butun zenginlerinin cocuklari ve malvarliklari batiya kaciyor, kendi markalari yok (Neredeyse hep kopya ya da telif hakki gaspi), batili devletler Cin balonunu patlattigi an cok zorlanacaklar ki basladi zaten. Yurtdisinda cok Cinli, Japon, Koreli vs. arkadasim oldu oradan biliyorum, Cin'den herkes kaciyor, hic guzel bir gelismislik ornegi degil. Ayrica, Latin Amerika ulkeleri, Arap ulkeleri gibi diger otoriter ulkelere de bakin, hepsinde yolsuzluk, buyuk sorunlar, halkin cogunlugunun aci cekmesi gibi durumlar mevcut. Yani otoriterlesmek sicramayi getirir tezine cok riskli olmakla birlikte belki denilebilir ama cok riskli (Surecte Libya, Venezuela, Iran gibi tokezleme riski cok yuksek) ve surdurulebilir degil. Surdurulebilirlik icin yine demokrasi, carklarin islemesi icin guclu ve liyakata dayali bagimsiz kurumlar, duzgun sosyal sistemler, seffaflik, olmazsa olmaz bagimsiz ve cok iyi isleyen hukuk sistemi, asiri sacma ve yolsuz olsa da ulkeyi ve sistemini alasagi edemeyecek bir siyasal sistem.
SilNeticede, maalesef bunlar bizim ulkemiz icin utopya su anda.
Daren Hocamız aynı şekilde bu şekilde bir büyümenin sürdülebilir olmadığını da söylüyor ama.
SilJaponya'da 1800'lerin ortalarında yapılan Meiji restorasyonu yapısal reformdur ve bugünkü gelişmiş ve demokratik ülke olmanın temellerini atmıştır. Bu reformlardan sonra 1900'lerin başında sanayileşmiş ülkeler arasına girmiştir. 20. YY da çok zorluklar atlatmıştır. Çünkü bu tip devrimler zamanla oturur. Değişim bir kere başladığı zaman bir daha geriye dönüş olmaz.
SilTezlerimi oldukça açık yazdığımı düşünüyordum, ama gördüğüm kadarıyla ya okunmamış ya da anlaşılmamış. Tekrar özetlemeye çalışacağım:
SilA)ANALİZ
1. Kişi Başı Milli Gelirin 10 000 dolardan 25 000 dolara sıçraması en az 20 yıl alıyor.
https://www.tepav.org.tr/upload/files/1345127139-5.2023___te_25_Bin_Dolar_Gelir_Hayal_Degil__Ama___.pdf
1.1 Tayvan 18 yıl
1.2 Kore 19 Yıl
1.3 Japonya 25 Yıl
2. Bu sıçrama acı ilaçlarla dolu yapısal reformlar ve süreklilik gerektiriyor.
3. 4-5 yıllık seçim dönemleriyle iktidarın değiştiği demokrasilerde seçim kazanmak için gereken popülizm ve diğer partilerin rekabeti acı ilaç ve reçetelerin bu kadar uzun bir süre boyunca istikrarlı bir şekilde uygulanmasını önlüyor.
https://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/6348
4. Birbirine düşman bir topluluklar federasyonu olan ve henüz bir toplum bile olamamış olan ve kazananın her şeyi aldığı iktidar için birbirinin gözünü oyan Türkiye halklarının, demokratik mutabakat ve uzlaşmasını ise hayal bile edemiyorum.
B)DENEY
1. İnternetten yaptığım araştırmada, sanayi devrimi furyası sonrasında sıçrayan
1.1 Japonya
1.2 Tayvan
1.3 Kore
1.4 Singapur'un
hepsinin de otoriter rejimlerle sıçradığını gördüm.
https://plus.google.com/111102532788798410728/posts/hgwxzg5XKw4
http://s.dunya.com/kose-yazisi/guney-kore-mucizesini-nasil-yaratti/17518
http://www.milliyet.com.tr/1999/05/20/yazar/kohen.html
http://www.jamaicaobserver.com/editorial/Lee-Kuan-Yew--Development--despotism--democracy_18633816
C) TARTIŞMA
1. Değişim başlayınca durmaz tezini doğru bulmuyorum. Orta gelir tuzağı bir bataklık. 10 yıldır biz de çırpınıyoruz. Demokrasilerde halkın uzun süre acı ilaçlar içmesini 4-5 yılda bir yenilenen seçimlerle, popülist rekabet varken gerçekleştirmek imkansız gibi.
2. Daron Hoca'nın demokrasi tezi ve Çin'in bu rejimle büyümesini sürdüremeyeceği savı.
2.1 Bugün Kişi Başı Milli Gelirde Türkiye ile Çin yaklaşık olarak aynı seviyeye geldi. Daha önce de yazdım, bizim yüksek teknolojili ürün ihracatımız %5 iken Çin %27'yi yakaladı.
2.1.1 Yani sadece bu seviyeye gelirken bile Çin'in otoriter sistemi Daron Hoca'nın çok övdüğü 5-10 yıl öncesinin demokratik ve bağımsız kurumlarıyla büyümeye fark attı.
3. Japonya, Kore, Tayvan, Singapur deneyleri de Daron Hoca'yı yanlışlıyor.
4. Çin'in sıçrayıp sıçrayamaması(şahsi kanaatim) otoriterlikten değil devasa bir ülke olmasıyla bağlantılı.
4.1 Burada sözü Mahfi Hocam'a bırakmak isterim. İÇ-DIŞ TALEP, İHRACAT, ÖLÇEĞE GÖRE ARTAN GETİRİLER, VS. Dünya Çin gibi bir devin gelişmiş ülke olarak ihracatını taşıyamayabilir. İÇ talep olsa bile hızı yavaşlar. Söz HOAMIN.
2023e reyiz bizi dünyanın ilk 10 ekonomisine sokacak,
Silmerak etme Kadir bey, reise inan gerisi gelir.
Bora Japon'yada ki tabi ki yapısal reformdur ama bu otoriter rejimler kalkınır tezini bitirmiyor aksine destekliyor.Japonya reformdan önce dağınıktı yani otorite devlet yoktu...O reformla japonya devlet olarak ortaya çıktı...Kadir Güleç'in söylediği tezde zaten devlet çok güçlü olmak ve ekonomide, siyasette, toplumda her şeye hakim olacak güçte olmalı..
SilKadir Güleç söylediklerine tamamen katılıyorum ama yüksek teknoloji ihracatı oranının yüksek olması şuan için hiç birşey ifade etmiyor bu Çin'e şuan için artı olarak yazılmaz..Çin için bu oran artı olmaya yavaş yavaş başladı ama daha yolun başındalar...Ben gelecekte olacağına inanıyorum zaten girdiler o yola.
Türkiye yüksek teknoloji ihracatı %5 değil %2.Ama önemli değil sana yüksek teknoloji ihracatı payının tek başına neden önemli olmadığını anlatayım.
Malezya dünya'da yüksek teknoloji ihracatı payı en yüksek birkaç ülkelerden biri yüksek teknoloji ihracatı %43 ama gördüğün gibi kalkınamadılar kişi başı milli gelirleride bizden düşük, asgari ücret ise sadece 200 dolar...Çin gibi gelecekte kalkınacaklar diyeceksin ama hayır 1988 yılında da %40'lardaydı daha önce de hatta 200 yılında %60'a kadar çıktı.
Meksika örneğin %16 yüksek teknoloji ihracatı payı..Almanya'dan daha yüksek...10 sene önce %22'deydi Fransadan filan yüksekti...Meksika kalkındı mı peki?Bizden çok daha fakirler,kişi başı milli gelirleri daha düşük asıl fecisi asgari ücret sadece 100 dolar....80'lerden beri durgunluktalar...Türkiye 2002'den beri kişibaşı reel olarak %4.34 büyürken onlar sadece %0.76 büyüyebildi.
Malezya ve Meksika gayet yüksek hacimde ihracat yapıyor, az ihracatta pay yüksek görünüyor anlamı çıkmasın....
Örneğin İtalya'da yüksek teknoloji ihracatının payı %7 ve bu uzun süredir böyle ama kalkınmış kat kat milli geliri olan bir ülke...
Yani diyeceğim o ki tabi ki yüksek teknoloji ihracatını artıralım ama çokta büyütmeyelim.Bu her zaman daha iyi birşey değildir...
Sayın Güleç, ben o kitapdan aynı şeyleri anlamadım. Birkere hoca yukseliş için temel şartın merkezi otorite boşluğu olmamasını koymuş. Ardından sistemin rekabete açik, kapsayıcı, denetlenebilir, vs kissaslara sahip olmasını sıralamış. Bence demek istenilen en önemli özelliklerden biri de kişilerin kendilerini sömürülüyor, dışlanıyor, çaresiz hissetmeden kendi çikarları için çalışırken, toplumlarını ileriye taşıyacakları.
SilBütün gücün tek elde toplanmasi, merkezi otoriteden çok öte birşey. Ilk etapta çok hızlı bir ilerleme için uygun ortamı sağlayabilirken, kapsayiciliği olmadığı bireyler tarafından test edildikçe enerji kaybetmeye mahkum olması bana mantıklı geliyor. Iktidarı ele gecirdiğinde herşeyin ele geçiriliyor olunması da, tarihte örnekleri çok sık olan iktidar mücadelelerini doğurarak, toplumları aşağı çekebilen bir olgu.
Daron hoca tek başına demokrasi bunları garanti altına alıyor dediğini hatırlamıyorum. Hatta ben de batı medeniyetinin firsat esitliği, kapsayıcılık, adil rekabet gibi ana itici güç kavramlarda erezyona uğramış olmasının gelecekte ciddi sorunlara ve domino etkisi ile geri kalmasında çok etkili olabileceğini düşünüyorum.
Althusser'in ideolojik aygıtları aracılığıyla nesilden nesile aktarılan kültürel ve ideolojik birikimin(üstyapı öğeleri) YOL BAĞIMLILIĞINA neden olduğunu söylemiştim.
SilBuraya aynı fikirde olan bir yazzarın makalesini alıyorum:
http://serbestiyet.com/yazarlar/gurbuz-ozaltinli/kultur-uzerine-848237
TARTIŞMALAR
1. Yüksek teknolojili ihracat büyüme sağlamaz tezi:
1.1 Montaj yapıyorsanız elbette kişi başı milli gelire katkısı az olur.
1.2 Kendiniz yapıyorsanız yüksek katma değer o da yüksek kişi başı milli gelir demek
1.3 Mahfi Hoca enerji bağımlılığını azaltmak için güneş, rüzgar, vs önermiş, buna ek olarak yüksek katma değerli üretim ve ihracatı da eklememiz gerekir. Aynı miktarda enerji(İthalat) ile daha çok ihracat mümkün olur.
2. Tek Adam rejimi konusus
2.1 DENEY
2.1.1 Sıçrayan ülkelerin hikayeleri
2.2 Elbette otoriter rejimlerin de bir sürü sakıncası var.
2.2.1 Getiri ve götürüleri var
2.2.1.1 Sıçramaya odaklanıldığında getirilerin daha yüksek olması mümkün.
2.2.1.2 Demokrasi ile ilgili analizde de demokrasinin sıçrama konusuna odaklanmada zaafiyetler içerdiği görülüyor.
3. Fikirlerin birisine yaranmak için söylendiği tezi
3.1 Bizi sıçratssın da ister reis sıçratsın, ister Kılıçdaroğlu.
3.1.1 Şu andaki rekabetçi-otoriter sistemin en kötüsü olduğunu söyledim.
3.1.2 Ben geride bırakacağımız sevdiklerimize hiç olmazzsa daha müreffeh bir ülke bırakma hayaline sarılıyorum.
Stiglitz'in eşitsizliğin beddeli ve Daron Hoca'nın kapsayıcılık tezini de biliyorum ama sıçrama söz konusu olduğunda bunların daha ikincil olduğunu düşünüyorum. Deney de öyle gösteriyor. Tabii ülke kültürleri de önemli ama laf bitmez.
SilDoğru politikalar yürüten otoriter rejimlerin ülkeleri ciddi anlamda atılım yaptığını ve milli gelirlerini orta seviyenin üzerine çıkardıklarını doğru. Buna görüşe katılıyorum. Sadece oradaki yürütülen doğru politikaların hala Daron hocayı desteklediğini düşünüyorum. Tamamen yok saymak yanlış olur. İnsanlar kendilerini güvende hissettikleri ve geleceğe umutla baktıkları sürece çiçek açarlar. Yoksa kendi içlerine kapanırlar ya da kaçıp giderler.
SilYüksek teknoloji ihracatı oranının yüksek olması şuan için hiç birşey ifade etmiyor bu Çin'e şuan için artı olarak yazılmaz..Çin için bu oran artı olmaya yavaş yavaş başladı ama daha yolun başındalar...Ben gelecekte olacağına inanıyorum zaten girdiler o yola.
SilTürkiye yüksek teknoloji ihracatı %5 değil %2.Ama önemli değil sana yüksek teknoloji ihracatı payının tek başına neden önemli olmadığını anlatayım.
Malezya dünya'da yüksek teknoloji ihracatı payı en yüksek birkaç ülkelerden biri yüksek teknoloji ihracatı %43 ama gördüğün gibi kalkınamadılar kişi başı milli gelirleride bizden düşük, asgari ücret ise sadece 200 dolar...Çin gibi gelecekte kalkınacaklar diyeceksin ama hayır 1988 yılında da %40'lardaydı daha önce de hatta 200 yılında %60'a kadar çıktı.
Meksika örneğin %16 yüksek teknoloji ihracatı payı..Almanya'dan daha yüksek...10 sene önce %22'deydi Fransadan filan yüksekti...Meksika kalkındı mı peki?Bizden çok daha fakirler,kişi başı milli gelirleri daha düşük asıl fecisi asgari ücret sadece 100 dolar....80'lerden beri durgunluktalar...Türkiye 2002'den beri kişibaşı reel olarak %4.34 büyürken onlar sadece %0.76 büyüyebildi.
Malezya ve Meksika gayet yüksek hacimde ihracat yapıyor, az ihracatta pay yüksek görünüyor anlamı çıkmasın....
Örneğin İtalya'da yüksek teknoloji ihracatının payı %7 ve bu uzun süredir böyle ama kalkınmış kat kat milli geliri olan bir ülke...
Yani diyeceğim o ki tabi ki yüksek teknoloji ihracatını artıralım ama çokta büyütmeyelim.Bu her zaman daha iyi birşey değildir...
Ülke kültürlerinin önemli olduğuna inanmıyorum...Hangi kültür neye göre belirleniyor bu?Ülkelerin içindeki bölgelerin şehirlerin...vb. bile kültürleri farklı tıpkı bizim ülkemizdeki gibi...Üstelik kültür çok hızlı değişen bir şeydir 100 yıl hatta 20-30 yıl önceki kültürümüz bile gayet farklı bu her ülke için geçerli....Kültürde kalkınmayla değişiyor 100 yıl önce Japonlar tembel olarak biliniyordu Almanlar ise hırsızdı ama bugün tam tersi bir durum geçerli çünkü kalkındılar ve kültürleride bu kalkınmayla birlikte değişti...G.Kore içinde bunlar geçerli.
SilAda Hanım,
SilÖnce metod üzerine bir şeyler söylemek isterim, genel ilkeler elbette, mutlak doğrular değil.
1. Sadece deneye yaslanmak da
2. Sadece analize yaslanmak da
sakıncalıdır.
Siz daha çok deneye(gözlemlere) ağırlık vererek yazmışsınız. Ama gözlemler analitik çerçeveden yoksun hiç bir yapı içermeyen bir sayı yığını olarak verilmiş. Saydığınız ülkelerin ekonomik yapılarını bilmiyorum. Ama yüksek teknolojili üretimin ithal girdilere bağımlı olması durumunda pek işe yaramayacağını söylemiştim. Hiç onu söylememişim gibi yazıyorsunuz ve bizim verdiğimiz emeğe saygısızlık ediyorsunuz.
Diğer ülkelere bakmadım, sadece internetten Malezya örneğine baktım. Üretimin büyük ölçüde ithal girdilere bağlı olduğu bilgisine ulaştım. Haddim olmayarak biraz daha özenli olmanızı rica edeceğim.
1. Çin ve ekonomik gelişmenin karşılıklı bağımlılıkları üzerine TEPAV direktörü Güven Sak'ın radikaldeki bir kaç yazısını bir araya getirdim. Notlarda bunlardan yaptığım bir kurgu var. Benim hiç katkım yok. Kentler-Üretici Elitler-KOBİ'ler, Yüksek Teknolojili Ürünlere Geçiş temaları ve Çin var.
Silhttps://www.facebook.com/notes/kadir-g%C3%BCle%C3%A7/ba%C5%9Fka-kent-yoktur/10156986123419727/
2. Yapının kültüre etkileri üzerine etkileyici bir örnek, Taraf gazetesinde çıkan bir yazı.
https://www.facebook.com/notes/kadir-g%C3%BCle%C3%A7/y%C3%B6k-bir-yapik%C3%BClt%C3%BCr-laboratuari/10153735077859727/
3. Yapı-Kültür sarmalından oluşan toplumun evrilme süreçleri üzerine kendi gözlemlerinden oluşan nispeten soyut bir yazı. Yorumlarda daha somut örnekler var.
https://www.facebook.com/notes/kadir-g%C3%BCle%C3%A7/kayip-toplumun-izinde/10153672455509727/
Başka bir vesileyle eski bir kurgumun linkini vermek istiyorum. Uzun ama zengin bir kurgu.
Silhttps://www.facebook.com/notes/kadir-g%C3%BCle%C3%A7/tarihin-prangalari/10153096023469727/
https://www.facebook.com/notes/kadir-g%C3%BCle%C3%A7/yanda%C5%9F-%C5%9Feytan/10152999142119727/
https://www.amazon.com/Bounds-Reason-Unification-Behavioral-Sciences/dp/0691160848
https://www.amazon.com/Guns-Sails-Empires-Technological-Innovation/dp/089745071X/ref=sr_1_1?ie=UTF8&qid=1548497502&sr=8-1&keywords=guns+sails+empires
Ve şu alıntı da bana, bizim gibi gelişmeyi engelleyen sosyal normların ve kültürün olduğu bir toplumda otoriter rejimlerin harmonize edici "correlating device" rolünü oynayabileceğini düşündürüyor:
A central analytical contribution to this harmonization of economics and sociology was provided by Robert Aumann (1987), who showed that the natural concept of equilibrium in game theory for rational actors who share common beliefs is not the Nash equlibrium but the correlated equlibrium.
A correlated equilibrium is the Nash equilibrium in the game formed by adding to the original game a new player, whom I call the choreographer (Aumann calls this simply a "correlating device"), who samples the probability distribution given by the players (common) beliefs and then instructs each player what action to take.
The actions recommended by the choreographer are all best responses to one another, conditional on their having been simultaneously ordered by the choreographer, so self-regarding players can do no better than to follow the choreographer's advice.
Sociology, and more generally sociobiology (see chapter 11), then come in not only by supplying the choreographer, in the form of a complex of social norms, but also by supplying cultural theory to explain why players might have a common set of beliefs, without which the correlated equilibrium would not exist.
***
Şu alıntı da gelişmişlik-teknoloji-kültür sarmalına işaret ediyor:
In order to acquire Western techniques, the non-European people had or have to undergo a more profound and general process of “westernization”. Paradoxically enough, in order to fight against the West they have to absorb Western ways of thinking and doing. As M. Chiang wrote, “since we were knocked out by cannon balls, naturally we became interested in them, thinking that by learning to make them we could strike back. We could forget for the time being in whose name they had come, since for us common mortals to save our lives was more important than to save our souls. But history seems to move through very curious ways. From studying cannon balls we came to mechanical inventions, which in turn led us to political reforms; from political reforms we began to see political theories, which led us again to the philosophies of the West. On the other hand, through mechanical invention we saw science, from which we came to understand scientific method and the scientific mind. Step by step we were led farther away from the cannon ball-yet we came nearer and nearer to it”. In this process, the goal is the technique while philosophy and social and human relations are degraded to the role of means. The machine which would serve man, becomes his master.
24 Ocak 1980 Kararlarını yapısal reform olarak kabul edebilirmiyiz hocam yoksa sadece ekonomik kararlar mıdır?
YanıtlaSilEvet belirli yapısal reformlar var içinde o kararların. Mesela ithal ikameci modelden ihracata dayalı büyüme modeline geçiş böyle bir hamle.
SilDeğerli Hocam;
SilBüyüme hızlı süreç içerisinde olursa bunun yansıması halkın fakirleşmesine sebep olmaz mı?
Ayrıca büyümenin hızlı veya yavaş olmasından daha mühim olan şey büyüme planları yapılırken hangi yönden feragat edilmesi.
Sizinde belirttiğiniz üzere tarıma dayalı üretimden sanayiye dayalı üretime geçiş ve dahası hizmet sektörüne yoğunlaşma söz konusu yapısal reformlarla.
Bunları yaparken dış borcu artırarak bir büyüme sözkonusu ve buna mukabil enflasyonunda artması yani başta sormak istediğim halkın fakirleşmesi.
Çok detaya girmeden açıklamaya çalıştım bu hususlarda sizlerinde nacizane fikirlerinizi merak etmekle beraber kafamdaki soru işaretlerini gidermek istedim.
Şimdiden çok teşekkür ederim.
hocam ihracata dayalı büyüme modelini yüksek oranda ithalatın üzerine kurmuşuz. bu reform değildir. ters reformdur. dışa bağımlılığımızı artıran reformdur yani. ithal ikameci model eğer doğru alanlarda mesela hammaddesinin içeride bulunduğu alanlarda üretime ağırlık verilseydi ithal ikameci modelle dış piyasalarla rekabet edebilir hale gelirdik.
SilSon derece bütünlüklü bir analiz, hocamıza teşekkürler. Fakat tabii Türkiye'nin son 250 yılına yön veren Doğu-Batı gerilimine değinmediği için biraz eksik. İslamcı-Batıcı kavgası sona ermeden, hocamızın da belirttiği gibi eğitim reformu yapılamaz. Eğitim reformu yapılamazsa, dijital ekonomiye ayak uydurulamaz. İslamcı-Batıcı kavgası çok tarihsel, çok derinlere kök salmış bir şey olduğuna göre eğitim reformu (demokratik düzen içinde) hiçbir zaman yapılamaz. Sonuç: Türkiye içinde debelendiği durumdan hiçbir zaman kurtulamaz. Bu, işin kötü yanı. Ama "buna da şükür" demek de mümkün: Bölgemizdeki Türkiye ile aynı büyüklükteki diğer ülkelere baktığımızda, yani İran, Mısır ve Ukrayna ile karşılaştırdığımızda aslında çok ileride olduğumuzu söylemek farzdır. Evet Güney Kore ve Tayvan'a göre çok geriyiz ama İran, Mısır ve Ukrayna'ya göre çok ilerideyiz. Bu sosyolojik yapıyla bundan daha iyisi olmazdı ve olmaz...
YanıtlaSilSadece son 20 yildir yapilan yanlislara baktigimizda cok kolay ve gercek tespitler yapabilecekken 250 yil önceden basladiniz ya.. Ben de bu tür degerlendirmelere tilt oluyorum.
SilSöyleyecek birsey bulamiyorum. Misir i bir kenara birakirsak 30 yildir emperyal batinin ambargo kiskacinda inim inim inleyen, buna ragmen ayakta kalmaya calisan ve bunu da basrabilen IRAN a göre daha ilerdeyiz diyorlar ya.. söyleyecek birsey bulamiyorum.
Neye göre ilerdeyiz. Hangi bedeller karsiliginda.
460 milyar dolar borc, %20 issizlik, %30 enflasyon, Egitimde, tarimda, saglikta bulundugumuz durum ile mi ilerdeyiz.
Ileri hangi bir ülkenin yetismis beyinleri ve sermayedarlari ülkelerinden kaciyorlar.
Ne ilerlemesinden bahsediyorsunuz ülke gençleri münevverleri sürü halinde batıya göç ediyor Türkiyeyi ayakta tutacak akıl zeka beyin gücü kaynakları göz göre göre kaybediliyor. Artık hacı hoca şıhlarınızla Türkiyeyi karankığın zindanlarına on yıllarca kapatırsınız bu gidişle.
SilBen iktidarı savunmuyorum. Uzun vadeli bir perspektiften bakarak mevcut duruma dair tespitimi söylüyorum. Türkiye bölgesindeki ülkelerden ileriye gittiyse bu "başarı", şunun şurasında 16 yıldır iktidarda olan bir parti değil 100 yıllık cumhuriyete aittir herhalde. Ama anlatmak ne mümkün... İnternetin anlayışsızlığı beni benden alıyor.
SilSana iktidari savunuyorsun diyen yok. Objektif ol yeter.
SilTürkiyenin Ileri gittigi kistas bölgedeki Iran, Irak, suriye gibi ülkelerin durumu ise sana gecmis olsun.
16 yildir yapilan yikimi tek tek anlatmaya deger mi? Halbuki herseyi kendi gözlerinle gördün yasadin.
Sadece kameralar objektif olur.
SilMetal bir makine kadar da mi olamiyorsun?
SilFinansal hizmetler sektöründe yeni calismaya başlayan biri olarak yazılarınız bana buyuk yarar sağlıyor hocam elinize sağlık. işletme finansmanı ve borsa alanında bize onerebileceginiz kitaplar var mıdır acaba? Tesekkurler simdiden.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, ne mutlu bana ki sizlere yararım oluyor.
Silİşletme finansmanı ve borsa benim alanım olmadığı için orada öneri yapmam çok doğru olmayabilir. Aysel Gündoğdu hocaya finansman kitabı önerisi sorabilirsiniz.
Hocam siz ve bazı diğer ekonomistler Türkiye'nin bugüne kadar ortalama yıllık büyümesi %4.5-5 demekki potansiyel büyümesi bu diyor ve Türkiye'nin bundan daha fazla büyümemesi gerektiğini söylüyorsunuz...
YanıtlaSilAma mesele şu zaten bu oranlarla büyüme bize yetmiyor ki kalkınamamışız demek ki daha hızlı büyümemiz gerekiyor.
Türkiye her yıl ortalama %5 büyüse, Türkiye'nin doğal nüfus artışını çıkardığımızda kişi başı artış %3'e düşüyor daha bunun mültecisi kaçak göçmeni var.
G.Kore kalkınmada örnek gösteriliyor çünkü nüfus büyüklüğünü de düşündüğümüzde son yıllarda kalkınmayı başaran belki de tek örnek ülke.Bende örnek olması açısından kalkınma hamlesi yaptıklarında yıllık ortalama büyüme oranlarına baktım tabi nüfus artışını çıkardım yani ''kişi başı'' reel büyümeye baktım sonuç...
G.Kore kalkınma hamlesini başlattığı 1965'den kalkınmış ülke haline geldiği 1995'e kadar yani 30 yıl boyunca ortalama yıllık kişi başına reel büyümesi %8.13'dü...Bu oran Türkiye'de %2.49'du.
Yani G.Kore çok pek çok yıl sürdürülebilir olarak çift haneli olarak büyümüş...Türkiye %5 büyüme veya %3 kişi başı büyümeyle kalkınamaz kalkınsa bile bizim ömrümüz yetmez.Türkiye bir şekilde çok daha hızlı büyümek zorunda.
Kalkınma için demokrasi olması gerektiğine inanmıyorum hatta tam aksine demokrasi kalkınma için bir engeldir...Çin ve G.Kore uzun vadeli,hızlı ve aynı zamanda doğru politikalarla bu noktaya geldi.Demokrasiler ne yazık ki yapısı gereği uzun vadeli,hızlı ve doğru poltikalar uygulamayı engelliyor.Bizde G.Kore ile aynı zamanda kalkınma poltikaları uygulamaya başladık 60'ların başında devlet planlama teşkilatını kurduk ama asker işi demokrasi gereği politikacılara bırakınca 60'ların sonunda devlet planlama teşkilatının ve kalkınma politikaları önemini kaybetti çünkü demokrasi kısa vadeli bakar.
Önemli olan güçlü devletin olması G.Kore'de bu vardı.Ama güçlü devletle silah,asker,polis filan kastetmiyorum toplumdan yada çıkar gruplarından etkilenmeden özerk karar alabilmekten bahsediyorum bu Kore devletinde vardı ve bu sayede uzun vadeli doğru politikalar uygulayabildiler.
Demokrasi bir dogma haline getirilmemeli bence demokrasi kesinlikle iyi bir sistem değildir.
Demokrasi iyi bir sistem degil ise.. Iyi sistemin adini da söyleyebilirmisiniz?
SilDemokrasi esasen dogmalara karşı esnek bir sistem olduğu için dogma haline gelmez korkmayın. Yeter ki demokrasiyi tam olarak kuralları ve kurumlarıyla işletelim.
SilHocam peki ilk kısım hakkında görüşünüz ne....ortalama yıllık %5 büyümeyle yani kişi başı %3 büyümeyle kalkınabilirmiyiz? Kalkınan Kore'nin 1965-1995 arasındaki ortalama yıllık kişi başı büyümesi %8.13'dü...Bu oran Türkiye'de %2.49'du...
SilDemokrasi gereksiz diye güney kore ye bakanlar kuzey kore ye de bakmalı
SilYapılacak en önemli reform ekonomi ve hazineyi damat olması dışında vasfı olmayan damat atayan zihniyetten kurtulmaktır.
Ada ceylan sizin gibi düşünenleri bu eğitim sisteminin çıktısı olarak görürsek, yapısal reformun ilk adımını çağdaş eğitim öğretimde atmamız şart sanırım.
Silbir ülkede ben şu partinin seçmeniyim diyen milyonlar varken bu ülkede demokrasi çok zordur. mesela bir ülkede çok sayıda futbol taraftarları varsa yine demokrasi çok zordur. çünkü o toplum akıl ile değil salt duygularıyla yaşıyordur. çünkü hayata siyasete hemen herşeye duygusallık penceresini açıp akıl penceresini kapatarak yaklaşıyor. ne zaman bu ülkede partiler takım tutar gibi tutulmazsa ve herkes farklılıkları hazmedebilirse işte o zaman demokrasi sistemik hale gelebilir derim.
SilEn iyi sistem memokrasi,demokrasi gibi ama değil..
SilAdeta tek başınıza, yazdıklarınız, Türkiye’nin ihtiyacı olan bir MAKRO İKTİSAT AKSİLOPEDİSİ’ne dönüştü. Teşekkürler.
YanıtlaSilReform ve hem de yapısal reform kavramını gündeme tekrar getirdiğiniz için teşekkürler.
Sorun çözme, yenileme, geliştirme, destekleme, önlem alma, düzenleme işleri kategorik olarak K.Popper’den mülhem azar azar iyileştirme sistematiğine girer ve tekil nitelikli, bu azar azar yapılanlar tek başlarına değil fakat diğer iyileştirmelerle birlikte, uzun dönemli sonuçları itibarıyla, reform niteliği mertebesi belki oluşabilir.
Mustafa Kemal’in yaptıkları düpedüz devrimdi ve devrimler, kendiliğinden yapısal dönüşüm ve reform içerirler.
Bundan başka Türkiye’de ekonomi alanında reforma benzeyen hareketleri say deseniz; Özal’ın konvertıbilite kararı, Avrupa gümrük birliğine giriş kararı ve belki de Derviş’in, siyasetin yanı sıra, özerk kurumlarla birlikte ekonomi yönetimi.
Aklıma gelen ve sizin de belirttiğiniz diğer önlemlerin hepsi iyileştirme niteliğinde ve ben solun “devamlı devrim” kavramından ilhamla; devamlı iyileştirme motivasyonunu, öz amacı ıskalamamak kaydıyla, çok önemsiyorum.
Değindiğiniz ve öneride bulunduğunuz her alan ve her konu iyileştirme tedbirlerine muhtaç. Yine de konuyu sizin ele alış tarzınız tümden gelimci olduğu için; tedbir alanları, kendi bağlamında tikel bir olgu olarak değerlendirilmekten uzaklaşıyor. Tikel tedbirleri almak ve tartıştırmak elbette uygulamacıların işi fakat yine de, kendimizi onların yerine koymaksızın, yani tikelin öznel ayrıntılarını dikkate almadan yapacağımız öneriler “klişe” seviyesinde kalmasına hyol açabilir.
Saygılar ve iyileştirilmiş günler dilerim sayın hocam.
Mehmet Ali VERÇİN
Çok teşekkür ederim. Ayrıca katkılarınız ve hatırlatmalarınız için de teşekkür ederim. Sevgiler.
SilSayın Mehmet ali verçin bey, gümrük birliği bir reform değildir. gümrük birliği, dış ticaret egemenliğinin içerisinde olmadığımız Avrupa birliğince belirlenmesi demektir. üçüncü ülkelerle ticaret anlaşmaları avrupanın izni olmadan yapamamaktayız 23 yıldır. gümrük birliği ile dış ticaret açığımız daha fazla artmıştır. a.b üyeliği olmadan gümrük birliğine üye olan sadece kasaba kadar olan san marinodur. tabi bir de maalesef türkiye!. hiçbir saygın ülke karar mercilerinde yer almadığı bir birliğin mekanizmalarından birisine tek taraflı bağlanamaz. gümrük birliği 1838 balta limanı anlaşmasına bile rahmet okutur. yani bunu reform olarak görmek kanaatimce çok yanlış bir bakış açısıdır. en önemlisi 24 ocak 1980 kararları bütün olarak yanlıştır. önce sanayileşme sonra liberalleşme olur. önce liberalleşme sonra sanayileşme düşüncesi ekonominizi açık pazar yapma reformu olabilir. zaten geldiğimiz nokta da beni açıkça doğrulamaktadır. batı kapitalizmine tek yanlı bağlanmayı sanan siyasiler yüzünden ve onları sorgulamayan denetlemeyen toplum yüzünden cumhuriyetimiz bu hale gelmiştir.
SilÇok yararlı bir yazı olmuş. İnşallah bu tür yapısal reformların gerçekleştiğini görürüz daha fazla geç kalmadan.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilHocam, yazınız doğruya doğru. Yerinde tespitler ve çözüm önerileri ile nokta denilecek şekilde. Ben bir ekleme yaparak. Halkın dürüstlük çizgisinden ayrıldığını, hakların korunmasının ortadan kalktığını, hayali paralarla kaldıramayacağı yükler altına girdiğini görüyorum. Her bireyin kodlarıyla oynandığını. Üretimsel değil ama harcama konusunda, ileriye gidildiğini görüyorum. En öncelikli reform konusu olarak. Hukuk ardından eğitimin gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Halk şuan patlamış durumda. Güvenli ortam kalmadı. Şartlı denetimli serbestlik denen bir kriz var. Mültecilere uygulanan imtiyaz ve serbestlik var. Çok ciddi bir dürüstlük sorunu var. Gelişmiş ülkelerdeki insanların çoğu hile yapmayı bilmiyor. Elindekini geliştirerek. Katma değer sağlıyor. Sistem böyle işliyor. Bizde Hangi teşvik yasası çıksa. Veyahut kurumlar arası görev aktarımı, sistem değişikliği. Eksik düşünülerek yapılıyor. Kesinlikle haksız kazançlarla sonuçlanıyor. O uygulamadan vaz geçiliyor. Başka bir uygulamaya dönüştürülüyor. Hocam eğitim şart. Dünyanın en iyi üniversitelerinden hangisine giderseniz gidin. Kesinlikle Çin li öğrenciler var. Sonuç. Her yönden değişen ve gelişen bir Çin görüyoruz. Saygılarımla
SilDegerli Hocam,
YanıtlaSilSadece 18 Ayda resmi kayitlara göre (yaslari 12-18) 22 Bin hamile cocuk gelinin oldugu bir ülkede yapisal reform yapmaya kalksaniz, bunun olumlu sonuclarini almak kac yil sürer?
Kaç yıl sürerse sürsün değer.
SilHocanın Batı dediğinde neyi kastettiğini sormak istiyorum. Emperyal Amerika mı, eski Sosyalist Kuzey Avrupa ülkeleri mi?
YanıtlaSilDaha çok Avrupa Birliği.
SilBATi tipik olarak
SilAvrupa birligi ulkeleri Anglasakson dunya (Ingiltere ABD Kanada Avusturalya Y.zellanda) icerir
japonya Kore gelismis ulkeler demokrasiye sahip ulkeler fakat Bati kavrami icinde degildirler
Hocam eğitim,adalet...vb. önemli tabi ama ben bunları kalkınmada ana faktör olarak koymam..Türkiye'nin eğitim sistemi kötü ama bu kalitesiz eğitimle bile kalkınılabilir çok büyük bir engel olarak görmüyorum.
YanıtlaSilKalkınmacı bir devletin olması bence asıl önemli olan.Herşeyi oluruna bırakıp özel sektörden kalkınma hamlesi beklersek daha çok bekleriz asla yapmazlar...Devletin işin içinde olması gerekiyor planlaması,yönlendirmesi gerekiyor...Stratejik sektörler seçilip devlet özel sektörü bu alanlarda başarılı olması ihracat yapaması için zorlaması gerekiyor...Devlet gerekirse bizzat kendisi stratejik olarak belirlediği alanlarda özel sektör için ARGE yapmalı, projeler hazırlamalı.
Bütün gelişmiş ülkeler böyle kalkındı aksi yok.Devlet aktif bir aktör olmak zorunda..
Haklısınız ama önerilerinizde siyasete yarayan hiç bir rant yok.Mevcut siyasal yapı bunları yapmaz. Bence parti programına alınması gereken önerilerdir fikirleriniz.
SilMerhaba Hocam, konu dışı bir soru aklıma takıldı. Amerikan dolarının kullanımı azalır ve çok değer kaybederse ABD cari açığı kapanabilir mi? ABD değersizleşen dolardan dolayı ihracat rekorları kırar mı? Petrodolar sistemi çökerken ABD hala ekonomik bir dev olmaya devam eder mi?
YanıtlaSilABD bu durumda eski gücünde kalmaya devam edemez. Dolar, bu konumun korunmasında çok önemli bir yere sahip.
SilABD beğenmesenizde teknolojide, ilaç sanayisinde tüm ülkelerden ileridedir. Bu bilgisiyle birikimiyle de ona da parasına da birşey olmaz. ABD çöküyor serzenişleri Halk TV`nin her seçimde RTE kaybedecek açıklamalarıyla aynı benim gözümde. Biraz reel olmak lazım.
SilBugünkü yazınız(daha önce de defalarca olduğu gibi), gidişatın kötü olduğuna dikkat çekip gerekli önlemlerin bir an önce alınması gerektiğini belirten adeta uzun bir haykırış olmuş hocam. Kaleminize sağlık. Umarım daha fazla geç kalınmadan duyulur.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
SilDüşüncelere ışık tutan bir yazı olmuş hocam her zaman okduğu gibi harikasınız.Biz Gerçeklerle yüzleşmeyi ne zaman öğreneceğiz çok merak ediyorum.
YanıtlaSilYazınızın son paragrafında;
"Artık likiditenin daralmaya başladığı bir dönemin içindeyiz, dolayısıyla bu reformları yapmak ne yazık ki artık daha zor. Ne var ki bunları yapmazsak şimdiye kadar iyi kötü bulabildiğimiz dış finansmanı bulmamız da zor olacak, kurları istikrarlı tutmamız da zor olacak, enflasyonu düşürmemiz de zor olacak" diyorsunuz.Tehlike çanları çalmaya başladımı başlayacakmı.
Teşekkürler.
Teşekkür ederim.
SilBence başladı.
Hocam o kadar anlaşılabilir yazıyorsunuz ki. Hiç ekonomi kültürü olmayanlar bile anlayabiliyor.1geçtiğimiz 16 yılı ve önümüzdeki süreci net anlatmissiniz.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
SilBu yazınız, herşeyin derlenip toparlandığı, teorik altyapısı güçlü Türkiye pratiğine uygun bir anayazı. Önceki tüm yazılarınız, bu yazının hangi kesimine giriyor diye bakılmalıdır. Dağınık kafalara, bir yönetici özeti sunduğunuz için teşekkür ederim.
YanıtlaSilÖncelikle hukuk reformu, eşzamanlı olarak eğitim reformu yapılmalı. Gerisi kervan yolda düzülür misali hemen akabinde yapılmalıdır görüşündeyim.
Bu arada başkanlık sistemine geçtik ama daha doğru düzgün yapmamız gerekir. ABD’de gördüklerimden ekleyeceklerim.
a- Lider sultası önlenmeli. Her halükarda 2 dönem kalmalılar. Putin, Erdoğan, Baykal gibi yıllarca kalmamalılar.
B- Siyasi partilerin başkanı olmamalı, her dönem Başkan adayı olmalı. Lidersiz hareket mi olur demeyin. Olur, çünkü gelen Japon yapıştırıcısı misali koltuğa yapışıyor, sonra ayır ayırabilirsen. Bakınız, Demirel, Ecevit, Bahçeli, Baykal, Erdoğan.
C- Meclis ve Başkan arasında erk dengesi sağlanmalı. Erdoğan, başkan’dan çok padişah yetkilerine sahip. Trump bir duvar yapamazken, biz de kanunlar bir gecede şak şak diye kimse ne olduğunu anlamadan geçiyor.
D-Siyaset yerel yönetime ağırlık vermeli. Türkiye’de siyaset merkezci ve herşey başkana bakıyor. Geride kalanlar siyasal, sosyal olarak gerektiği gibi üretemiyor böylece.
E- Siyaset, ekonomik ilişkiler bağı kısıtlanmalı. Hiç bir ülkede Cengiz İnşaat gibi oluşumlar olmaz.
F- Siyaset ve medya etkileşimleri azaltılmalı. Anaakım medya, siyasetin dümeni doğrultusunda haber yayınlıyor. İktidara uymayan şeyleri haber olsa bile haberleştirmiyor.
G- Siyaset, yargı tamamen bağımsız olmalı.
F- Gelirler İdaresi IRS gibi acilen bağımsızlaştırılmalı ve güçlendirilmeli.
H- Siyasetçiler ikide bir vergi ve SGK kanunlarıyla oynamamalı. Meclis, Cunhurbaşkanını sürekli kolaçan etmeli.
I- Hukuk çok önemli. Hakimlerimiz, acilen yurtdışında doktora yaptırılmalılar.
Bugünkü görünümde, Siyaset herşeyi outcrowding etmiş durumda. Diğerleri görevini ve işini yapamaz yarı felçli durumda. Bu kadar büyük bir gemi sadece kaptanla yürümez. Herkes işlevsel kılınmalı ve işleri yaptırılmalıdır.
Daha yazacaklarım var ama konu odağını kaybetmesin diye yazmıyorum. Atatürk gibi gelip bunları 10-15 sene içerisinde hızlıca hareket edip halletmemiz lazım.
Yoksa patinaja devam ve dediğiniz gibi yüksek kur ve yüksek enflasyon kaderimiz olur. İnsanlar yarattığı katma değerden daha az kazanır ve birim emek gücü karşısında yaratılan değer, yabancılara yani I-Phone, biyomedikoloji, teknoloji, yeni gig iş alanları yaratan ülkelere gider ve oradaki vatandaşın refahını artırır. Bugün ABD vatandaşının yaşadığı refahın sebebi buluş yapan, ekonomisi güçlü, yargısı ve yüksek öğretimi güçlü bir ülke olmasından kaynaklanıyor.
Okuduğunuz için teşekkürler.
Anonim
hocam, demokrasi kültürünün varlığı olsun hukuk kalitesinin yüksekliği olsun bir iktisadın gelişimi için olmazsa olmaz olmamakla beraber tamamlayıcı etkenler olabilir. yani mesela bir ülkenin kredibilitesini yükselterek güven düzeyini dış dünyanın algısını olumlu etkileyerek söz konusu ülkeye gerekli iktisadi yapısal reformları yapmasını ve ciddi ve pozitif fazda bir paradigma değişimini sağlaması için vade kazandırır. bir de tabi olmazsa olmaz olan burada eğitim sistemi ön plana çıkıyor hocam!. mesela g.kore bu konuda gayet iyi bir örnek olarak karşımızda durmaktadır. yaratıcı beyinler yetiştirmek iktisat yapısının da giderek üreticiliğini artırıyor ve ciddi prodüktivitesellik kazandırıyor. ayrıca eğitim seviyesinin yükselişi paradigmanın gerçek anlamda reforma evrilmesini kolaylaştırabiliyor hocam. zira paradigma değişiminin algılanabilmesi ve içselleştirilebilmesi için toplumun eğitim seviyesinin de yükseltilmesi elzemdir. dolayısıyla bizim M.K.ATATÜRKÜN de özellikle belirttiği gibi hattı değil sathı olarak yapısal reforma girişmemiz çok önemlidir. aksi durumda geçici iyileşme sağlanır ama uzun vadede yararı değil zararlarını görmeye başlarız. yazınız için teşekkür ederim hocam. iyi çalışmalar dilerim.
YanıtlaSilTeşekkürlerimle.
SilVergi mufettislerinin bagimsiz olmasi konusunu cok onemsiyorum. Maliye burokrasisi bu ulkenin temel yapi tasidir.
YanıtlaSilBaşkan bugün bir kararnameyle vergi affı yapabiliyorsa, ben vergi müfettişliğini ciddiye almam.
SilHocam yazınız için öncelikle teşekkürler.Eğitim konusunda yapısal reformlar yapmak elbette kaçınılmaz hale geldi.önerdiğiniz şeylere ek olarak;
YanıtlaSilaile yapısı ve günümüz kültürüyle,teknolojisinin harmanlandığı bir ders ve ya çalışma olması gerektiği düşüncesindeyim.yani bir öğrenci 6 saat okulda bir şeyler öğrenmeye çalışıyorsa geriye kalan 18 saat ailesiyle birlikte.biz okulda 6 saatte en çabuk ve en verimli neler öğretebiliriz diye düşünürken geriye kalan zaman için hiç bir çalışma ve ya düzenleme maalesef düşünülmemekte.
en başta ailelere bilinçli birey yetiştirmenin önemi kavratılmalı,aile olarak çocuk yetiştirmenin önemi üzerine bilimsel makalelerle ve ya bu tür söyleşilerle eğitim verilmeli diye düşünüyorum.
aile tarafından zorunluluk derecesinde ihtiyaçları görülen bireyler,ileriki zamanda da kendileri gibi çocuklar yetiştirmekten öteye gidemiyor maalesef..
Bir dilek hakkım olsa idi,tereddütsüz hocamın yazısında bahsettiği yapısal reformların gerçeklesmesini dilerdim.
YanıtlaSilSana bir dilek hakkin yok diyen mi var.. Bu isler dilek tutmak ile olmuyor birader. Icraat ile olur.. kararlilik gerekir. Akilli ve zeki insan gücü gerketirir. disiplin gerektirir..Kesin uyum gerektirir.
SilBu isler yagmur duasina cikip yagdir mevlam su demek ile de olmaz. Senin ki de bunun gibi birsey.. Dilek dile mevlam versin.. Hersey Allahtan ve mucizevi güclerden degil mi?
Sen böyle devam et.
Yani çare yok gibi görünüyor.Pusulası olmayan hükümetin günü birlik uygulamalarla (deneme yanılma da var) durumu idare ettirmeye çalışması umutları yok ediyor.Biz yorumcuların da bir fikri,katkısı olmalı diye düşünüyorum.Yazıyı okuyup Mahfi Hocamıza övgüler düzmek yetmez..İşi kestirmeden halletmek için benim önerim Mahfi Hocamızın gelecek başkanlık seçiminde Erdoğan'ın karşısına aday olarak çıkması.Siyaset cambazı Erdoğan karşısında şansı az olabilir ama ya bir de kazanırsa? İşte o zaman tüm reformların yapılacağı tarihi bir döneme tanıklık ederiz.Hayal etmesi bile güzel
YanıtlaSilBana gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ederim ama böyle bir şey olamaz. Benim siyasete girmem söz konusu değil.
YanıtlaSilSiyasi faaliyetlerde pek kalmadı zaten.
Silsayın hocam bu reformların hiç birini şuanki siyasal iktidar yapamaz.yapmaları kendilerini inkar etmektir.tam aksi şuanki koşulları adım adım kendileri isteyerek bilerek yaptılar.şimdi diyorsunuzki yukarda anlattıgınız reformları türkiye yapmalı.şuanki siyasal iktidar gitmeden bence imkansızdır.birde sayın hocam ben hiç bir zaman siyasal hayata girmeyi düşünmüyorum diyorsunuz.ozaman sizin gibi dürüst adamlar siyasal alanda olmasa bu işler nasıl düzelecek.bu işler hep kendini maddi manevi düşünen ahlak yoksunu adamlaramı kalacak.bence siz ve sizin gibi insanlar bu işlerden kaçmamalı.saygılar
YanıtlaSilDaha yeni rejim reformu yapıldı ya,kalan ufak tefek reformlarda kervan gibi yolda düzülür.
SilSelam Şükrü bey,
SilTürk siyaseti 1980 darbesi sonrasında, siyasi partiler kanunu ile bitirilmişti.
Bugüne kadar gelen kısım, 1980 öncesindeki yetişmiş kadroların parti genel müdürlerine rağmen
verdikleri çabalar iledir ki, o kadrolar hem yaş hem de kendi partilerinin müdürleri tarafından siyaseten silindiler, 2002 yılı sonundaki iktidar görünümü ortaya çıktı.
Eğitimi çok düşük olan rahmetli babannem Kayseri milletvekillerini görür,
bu mebusa ben bile saygı duymuyorum elalem (Avrupalı)
ne diye saygı duysun lafını dinlesin derdi. Ben görmedim ama demek ki o kadın
bile hayatında daha iyi vekil görmüş, kendi zihninde kıyaslamış. Yine kendisi,
daha önceki mebus isimlerini sayar, mebus seçilemeyenleri de sayardı, çünkü
hepsi oy için halk ile bir yerlerde buluşup dertlerini dinlermiş ki hatırlıyor.
1980 sonrası vekilleri halk yerine parti müdürleri seçti, hal böyle olunca
kaliteli insanlar yavaş yavaş el etek çektiler.
Türk dernek ve siyasi partiler kanunu çok katıdır. En üstteki müdür ne derse
o olur. Bu demokrasiye vurulan en büyük darbe idi. Seçilmenin tek kriteri,
parti müdürünün istediği işleri başarı ile yapmaktır. Bir il için ek bir kaynak mı
aktarıldı? O kaynak ile en çok parti yandaşının beslenmesi, rakip parti iş adamlarının
ihalelerden uzak tutulması yükselmek için elzemdir. Bunu aklı başında kim yapmak ister?
Yapmazsa, en fazla 2-3 ay sonra partiden ihraç edilir, kendi rüştünü bu şekilde ispat
etmez ise vekil de seçilemez, çünkü müdürü onu vekil tayin etmez.
Siyasi yapımız, bağımsız milletvekillerinin de bu sistemi kırmaması için gerekli önlemleri
yasal olarak almış, Türkiye'yi tek adam rejimine getirmiştir.
Bunun dönüşü yoktur, toplum ve iktidar yaklaşık 40 yıl gibi uzun bir süre
buna hazır hale gelmiştir.
Mevcut Türk siyaseti hocamızın burada bahsettiği, yorumcuların olması gerektiğini belirttiği
temel sorunlara, zaruret halinde bile cevap vermeyecektir.
Şahabeddin Batarel, bir yerlerden başlamak gerekir.
SilMahfi Eğilmez gibi kaliteli insanların siyasete girmekten ısrarla uzak durması; toplumun pek çok katmanındaki insanlarda da umutsuzluğu, motivasyonsuzluğu arttırıyor. Mesele, "çoban ve koyun" metaforunu çoktan aştı. "Mahfi Eğilmez gibi nitelikli insanlar koştursun, biz de halk olarak oturduğumuz yerden gaz verelim." durumu yok artık.
Alexandria Ocasio-Cortez, 29 yaşında, ABD Temsilciler Meclisi'ne seçilmeyi başarmış bir siyasetçi. Eğer bu kızcağız, siyasete girmek ve mücadele etmek azmini göstermeseydi, hiçkimse onu desteklemez, oy vermezdi.
Mahfi Eğilmez, 69 yaşında. Siyasete girmesi için "yaş"ı engel olmamalı. Fakat Mahfi Eğilmez, en baştan, siyasete girmekte isteksiz davranıyor ve onu desteklemeye hazır kitleler de harekete geçemiyor. Tıkanıklık işte tam burası.
(Mahfi Eğilmez'in şahsında, nitelikli pek çok kişinin Türkiye'de siyasete girmek istememesi kastedilmiştir. Elbette Mahfi Eğilmez'in kendisi de dahildir.)
Önermiş olduğunuz yapısal değişim ve reformların da ülkenin beka meselesi olduğunu söyleseniz olmaz mı ?
YanıtlaSilBu tür benzetmeleri doğru bulmadığım için demem. Her konu ülkenin beka meselesi olursa o ülkenin bekası sorgulanır.
SilSüper yazmışsın hocam kalemine aklına sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilDemokrasi üstüne kurulu seçim sistemleri bu yapısal reformların yapılmasını zorlaştırıyor . Seçilememe kaygısı yüzünden iktidar partileri populist politikalara kayıyor .
YanıtlaSilAkp de bunu yaptı. Eğer Akp, 2002-2009 arasında olduğu gibi Liberal Demokrat Parti çizgisinde kalsaydı, bugün Türkiye %5 in altında işsizliği olan, Sürekli Cari Fazla veren, hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir ülke olacak ve Dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisinden biri olacaktı. Akp de belki %65 oyla iktidarını devam ettiriyor olacaktı.
Bugün ortalama gelir seviyesi 8.000 dolar değil de 40.000 dolar olsa kimse Akp'nin kusurlarını görmezdi..
Ancak Akp ,Ldp çizgisinde kalmak yerine Chp çizgisinde olmayı tercih etti ve sol politikalarla ekonomiyi açmaza soktu(4 yıl önce enflasyon %8 iken oy uğruna asgari ücrete %35 zam yaptı ve hem enflasyonu azdırdı hem de işverenlerin işçi maliyetlerini ciddi anlamda arttırarak bugünkü konkordato ve iflasların temelini attı..)
Şu saatten sonra da yapısal reformların yapılma ihtimali yoktur . Hayal kurmayalım.
Çünkü iktidar güç kaybettirir ve Akp, bu kaybettiği gücü kazanmak için artık seçmene çok daha fazla populist politikalarla gitmek zorundadır.
Bu da yapısal reformların değil açısal reformların yapılacağı anlamına gelir yani Akp açıldıkça açılacak...
Son günlerde yapılanlara bakın. Sürekli af,sürekli vergi ,faiz indirimleri v.b.
Peki iş nereye gider? Elbette matematik iktidarın elini kolunu bağlayacak ve faizler ciddi anlamda yükseldikten sonra açısal reformlar,yerini yapısal reformlara bırakacak ve iktidar el değiştirecek.
Chp den bir cacık olmaz.
Eğer 4 yıl sonra Mhp-İyi parti koalisyonlu bir hükümet oluşursa hiç şaşırmayın. Mhp, 1998 koalisyonundan ders çıkardığı için Akp'yi dışarıdan destekliyor . Bir daha meclis dışında kalmak istemiyor.
Ha ha ha. komik ötesi. 1998 koalisyonundan ders cikarmis mhp ülkeyi yerle bir eden akp ye disaridan destek vererek tek amaci meclis disinda kalmamak olarak mi bu ülkeye hizmet edecek. 4 yil sonra devleti yönetecek..
SilAkil disi bir degerlendirme.
Trabzon Salpazari belediye baskan adayi mhp li milli ve yerli, ayni zamanda milliyetci ve ülkücü sahis bozkurt isareti yapmak icin milliyetciligi ayaklar altinda ezen rte den izin istedigi bir noktadan 4 yil sonra devleti yönetmelerini beklemek nasil bir ruh halidir.
Silişveren 3-p akepe mi sol çizgiye kaymış. tabi sol çizgiye kaydığı için en karlı kamu işletmelerini babalar gibi peşkeş çekti. 300 milyar dolara yakın değerde olan cumhuriyetin tüm kazanımlarını sattı pardon peşkeş çekti. küresel sermaye yi egemen kılmak için herşeyi yaptı ve yapmaya devam ediyor. akepe sattıklarının yerine bir tanesini yaptı mı?. elbette hayır. akepe ne sol ne de sağdır. akepenin ideolojisi yoktur. tek mantalitesi menfaatizm dir. tıpkı bu halkın büyük çoğunluğunun da olduğu gibi tıpkı sizin gibi. tek değer para dır. herşeye para olarak bakar. bir gözünde dolar diğerinde euro işaretini iyi bakanlar görürler zaten. bu arada sağ-sol gibi kavramlar da küresel güç merkezlerinin türettiği sanal akımlardır. küreselcisindir ya da ulusalcısındır. ne sağı ne solu. hala soğuk savaş kafasındasınız toplumun büyük kesiminde de bunu gözlemliyorum. bugün abd de kamunun ekonomisindeki hacmi %36 dır. almanyada %38 dir. keza fransada da aynıdır. kapitalizmin merkezlerinde bile devletin büyüklüğü 1/3 ün üzerlerindedir. oysa bizde artık %17-18 lerde seyrediyor. akepeden cacık oluyorsa chp den mantı bile olur derim. 43 yaşındayım. çok sayıda başbakan ve bakan gördüm. en rezil hükümetlerin hepsi akepeli dönemlerde görüldü. herhangi bir parti akepe den daha iyi yönetebilir diyeceğim ama sanki türk siyaseti gladyonun eline geçmiş. yaprak kımıldamıyor. hapsedilmiş. bu ülkeye en büyük kötülüğü 1-erdoğan 2-özal 3- menderes yaptı. menderes nato yu onun derin gücü gladyoyu içerimize soktu. özal 24 ocak kararlarına sürekli sadık kaldı. gümrük birliği sürecini başlattı. Erdoğan, küresel sermaye şebekesine ülkeyi topyekün bağladı. hala utanmadan bu herife oy veriyorlar.
SilBu makalenin 2. paragrafının son kısmında ifade edilen "Dünya Bankası veya IMF'in" sadece ekonomik bir ajanda ile iş yaptıkları "çürümüşlük, kokuşmuşluk, kötü yönetim, ihaleye fesat karıştırma v.b." konuları dikkate almadıkları ifadesi doğru değil. Bu iki kurum Program kredileri ile gelirler ve her tranche (taksit) ten önce mutlaka ekonomik olmayan bir yaptırım olur. Mesela istedikleri bir kanunun parlementodan geçirilmesi, ihale kanunu v.s.
YanıtlaSilGelelim "Pısal reformlara". Ben bir ekonomist TV'ye çıkıp "Pısal reform Pısal reform" demeye başladımı kanalı değiştiririm. Bence yapısal reformu en çok ekonomistler yanlış anlıyor. Yapısal reform size en çok ne rahatsızlık veriyorsa onu düzeltmektir. Bu tarımda, sanayide, hizmetlerdeki sektörel bozuklukların düzeltilmesi olabileceği gibi çok daha sistemik arazların giderilmesi de yapısal reformdur.
Eski bir DPT li olarak bu işin kitabını yazzmıştık. İsteyen 25 adet Öncelikli Dönüşüm Programları eylem planlarını açır okur ve Yapısal Reform nedir anlar. Bu programlardan 13,14 ve 18'i ben ve arkadaşlarım yazmıştık.
http://www.sbb.gov.tr/oncelikli-donusum-programlari-eylem-planlari/
IMF'nin her tranche'dan sonra öngördüğü işlerin yapılıp yapılmadığını denetlemesi ve ona göre karar vermesi doğrudur. Ama bunlar ekonomiyle ilgili konulardır. Sizin sözünü ettiğiniz örnek de (ihale kanunu) ekonomiyle ilgilidir. IMF'nin şimdiye kadar demokrasiyi ilerletmek için şu adımları atmalısınız ya da siyasal partiler yasasını böyle düzenlemelisiniz dediği hiç görülmemiştir. Benim yazdığım odur. Bir kez daha okumanızı öneririm.
SilAklımız karışık. Nerede durduğumuz konusunda ortak bir fikrimiz dahi yok. Neden olsun ki?
YanıtlaSilFikrimizi beslediğimiz en az bir kaynak var mı? Bir görüş ortaya atıyoruz: neye dayanarak? Ne gerek var canım, ben bana yeterim diyoruz. Üç cümlelik hikaye yazmıyoruz, anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştığımız her konu çok karmaşık; doğru gözüken çok yanlışlar, yanlış gözüken doğrular var. O yüzden en basit bir bilimsel buluşun arkasında bile bilimsel metotlarla ispatlanmış, akla dayalı olarak ortaya konulmuş bir sürü bilim insanlarının emeği ve çalışması var. Bu insanların çalışmasına temellendirilmemiş tek bir buluş dahi yok. Bu nedenle de tıkır tıkır çalışıyor bu buluşlar. Ama bu ilkeye sırtını çevirmiş olan bizler debelenmeye devam ediyoruz.
Ama biz en basit bir konuda dahi tartışırken ortaya koyduğumuz fikirlerde o kadar çok yanlışlıklar, eksiklikler var ki, o fikri tartışıncaya kadar daha evvelden bir o kadar çok şeyde hemfikir olmamız, bilmemiz gerekiyor ki, ama bu süreçlerde boğulduğumuz için ana fikirden uzaklaşıyoruz. Birbirimizi kırıyor, birbirimize öfkeleniyoruz.
Gerçeklerden de uzaklaşıyoruz. "Yanlış olduğuna inanıyorum." veya " böyle bir şey var, inanın" cümleleri bilimsel midir? Buna göre mi karar vereceğiz ne yöne gideceğimize? İspat etmemiz gerekmez mi? Herşeyi de biz ispat edemeyiz değil mi? O yüzden kaynaklara ihtiyaçlarımız var diyorum.
Ama ne gereği var, boşa çaba, emeğimize yazık. Mahalle baskısına yenil, onlar gibi görün başını salla yeter. Aklını kullanma. Okuma, anlamaya çabalama hemen yargıla, manşetlerin kurbanı ol.
Aklımızı kullanarak, kaynak göstererek, aksiyomlarla oluşturulmuş sağlam argümanlar ortaya koyarak, sağlamasını yaparak, ilk önce kendimizi eleştirerek: anlaşmazlıklarımızı en aza indirgeyeceğimizi, bu anlaşmazlıklarda bile birbirimizi anlayacağımızı düşünüyorum.
Hey öğreten adam boş yapma insanlar sadece öfkeli kör değil. S. Aguş
SilS.Aguş sana söylemedim farzet; bu kadar kasmana gerek yok.
Sildünyanın en iyi işinide yapasanız biz muhalefet ederiz diyen chp olduğu müddetçe yapısal reform olmaz.ayrıca şu düşünce özgürlüğünü gidin ispanya da katolonya içinde konuşun.nasıl paketleniyorsunuz görün.
YanıtlaSilMuhalefette oldugu halde devleti yönetiyormus gibi akp nin fedailigini yapan mhp sana yakisan yapisal reformu yapiyor zaten..
Sil16 yildir yapilanlari gördügü halde, yapisal reformlari sadece akp den bekleyecek kadar akilsiz. 153 Bin Türk vatandasinin, icinde ispanya ve katalonyanin da oldugu cesitli avrupa ülkelerine göc ettigini göremeyecek kadar kör, neden göc ettiklerini anlayamayacak kadar ahmak.
Cenk senin aklını almışlar .
SilYok ki alsinlar.
Silİnsanlar dünyanın her yerinde aynıdır. Zor da kalmadıkça değişiklik yapmazlar. İşler iyi giderken birileri kalkıp değiştirelim bu düzeni diye söylenmez. Sanırım biraz daha gidecek yolumuz var gibi. Yapısal reformları yapacağız bir gün ülke olarak. He böyle söylendiği kadar da kolay işler değil bunlar. Ekomomik yapı da yaptığınız her değişiklik birilerine fayda sağlarken birilerine Kısa vade de kaybettirir. Kaybetmek istemeyen insanlarda her zaman ayak diretme eyleminde olurlar. Siyaset kavramanın özü de bu çatışan çıkar çevrelerinin en asgari de buluşmasının sağlanması. Biraz tam işlerimizde buna yoğunlaşsak daha iyi olur. Çok ayrıntılarda boğuluyoruz çoğu zaman. Bezen de acımasız oluyoruz eleştiride. Zor işler bu reform hareketleri. İktidar muhalefet hepsi için zor. Anlatması zar halk kitlerine bu gün biraz acı çekeceksiniz ama 5 yıl sonra milli GSHY iki katına çıkaracağız diye söyleseniz o insan bu gün kurtar beni yarına yarın gelince bakalım diye söyler. Hani herkes haklı ama kimsenin alacağı yok gibi bir durum.
YanıtlaSilDoğru diyorsunuz ama burada işlerin iyi gitmediği son üç yıldır belli idi. Ve bunu da yazmıştık ayıptır söylemesi. http://www.mahfiegilmez.com/2015/08/insaat-onderliginde-buyume-modelinin.html
SilLafa gelince demokrasi, yorum yayinlamaya gelince Niyazi.
YanıtlaSilHakaret, küfür, birilerine kabul edilebilir sınır dışında sataşma varsa onu yayınlamıyorum. Çünkü bunlar demokraside de kabul edilemez şeyler.
SilSayın hocam yazılarınız bizim için aydınlatıcı oluyor,çok teşekkür ederim.9 Kasım’da Boğaziçi’nde okulumda sizi dinlemiştim ve keşke dersime gelse demiştim.Umarım bir daha dinlemeye vaktim olur.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
SilHocam, makaleniz kadar altindaki yorumlar da öğretici. Yapısal reform ekonomiden önce eğitimden baslamali belki. Bir kaç kuşak kaybetmek bile gelecegi kurtarmak adina bir yerden baslamalı.
YanıtlaSilTeşekkürler
Çok doğru. Eğitim ve hukuk bence de önceliği olan alanlar.
SilVergi müfettişlerinin bağımsız olması gerekliliği görüşünüze katılıyorum . Öte yandan ,vergi müfettişlerinin bağımsızlığından çok (fransa gibi kimi ülkelerde uygulandığı gibi) vergi mahremiyeti garabetinin kaldırılmasının , bağımsız yargı ile beraber , vergilendirme ve vergilerin tahsilatındaki adaletsizliklere karşı daha etkili bir çözüm olacağını düşünüyorum . Bununla bağlantılı olarak ; ticari faaliyet yürüten tüm gerçek veya tüzel kişilerin ticari defter kayıtları ve bilançolarına aleniyet getirilmesi de (internet ortamından her an ve kontrol edilebilir - erişilebilir şekilde ) vergilendirmeye ilişkin sorunların büyük bir bölümünü kalıcı olarak çözebilir.
YanıtlaSilMillet artık vergi vermiyor ki, müfettiş artık ister bağımlı olsun, ister bağımsız.
SilOnun zamanı geçti, bunlar 80lerde yapılması gereken hamlelerdi,
En geç 90 larda.
2000 lerin dünyasında o tren kaçtı.
İşte millet vergi müfettişleri bağımsız olmadığı için vergi vermiyor zaten.
SilHocama %100 katılıyorum. Vergi müfettişlerinin iktidarın aleti olduğu yerde vergi vermek aptallıktır.
SilDeğerli Hocam,
YanıtlaSilKaleminize sağlık.(İdeolojik eğitim talebinin sadece dincilerden geldiği iması) hariç yazınızın bütünsel olarak çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Uzun yıllardır TV programları ve yazılarınızla sorun tespiti yapıyor ve öneriler dile getiriyorsunuz. Sonra takipçileriniz tarafından bu önerilerin gerçekleşmediği görülüp (gayet haklı olarak) siyasal iktidara ve ona oy verenlere yönelik değerlendirmeler yapılıyor. Oysa eleştiren kesimin de çözümün gerçekleşmemesinde (yapısal reformların yapılamaması) gözden kaçırılamayacak bir sorumluluğu var. Bu reformları yapabileceği konusunda programı, iddiası, ekibi, muktesebatı, özetle vatandaş nezdinde karşılığı olan bir muhalefetin bulunmuyor olması eleştirilenlerin değil, eleştirenlerin sorumluluğu olsa gerektir.
Bu noktada şöyle bir boyutu takdirinize sunmak isterim. Şayet önümüzdeki makul bir süre sonra anlamlı düzeyde yapısal reformlar gerçekleşmiş olsaydı, bu nasıl bir süreçle yaşanmış olurdu'ya dair bir süreç senaryosu/simülasyonu yazmayı gündeminize almayı düşünürmüsünüz. Hayalci olmayan ama iyimser bir süreç simülasyonu!
Teşekkür eder, saygılar sunarım.
Hayaller hakkında konuşmak, yazmak yersiz,
SilO başka tür yazarların işi...
Tutturursan o işte de iyi para var,
Bak Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Star Wars...
Adamlar malı götürdü, sırf bu 3ünün benzerini yaz,
Türkiye'nin cari açığını kapatırsın...
Hocam doğru ekonomik bılgıler için su an tek kaynağımız sizsiniz biliyorsunuz.Siz cekinmeyin hocam yanlış anlasılsanızda cekınmeyınız.Tek doğru vardır.
YanıtlaSilHocam , En iyi reform bankaların verdıgı ceklere temınat vermesıdır.Belkı kısa sure tıcaret aksayacaktır.Ama sonrasında daha guvenlı ,daha hızlı ve daha montanlı bir guclu ticaret yerını alacaktır.Yeter ki cesur olalım.
YanıtlaSilMahfi Hocam , yazdığınız her kelimenin altına naçizane imzamı atıyorum katılmadığım tek konu AB konusudur bununda reform yolunda hiç değilse topluma kabullendirici faktör olabileceğini bildiğim için tam katılmıyorum diyemem.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilKredi karti yapilandirmasi kredi kartlarina ucuz yolu kredi ile kapatma yolu yapisal reform olur mu? sanucta ekonomide bir sorun def edilip tuketicinin eli ve gonlu rahatliyor
YanıtlaSilziraattan sonra vakif bankta bu kervana katildi. Iste yapisal reform bu sanirim
Kredi Kartı "Yapı"landırması
SilAdı üstünde direk yapısal reform :)
Bana yazacak yorum bırakmamışsınız.
YanıtlaSilŞöyle bir katkım olsun:
Yukardaki yorumların çoğunda yapısal yorum ile ilgili ciddi bir zihin karışıklığı görüyorum.
-sel, -sal ekleri Türkçe düşünen insanların algısını bozar.
İşin üstadı Yavuz Bülent Bakiler(*) konuyu 5dk içinde çok güzel açıklamış,
doğrusunu da anlatmış.
https://www.youtube.com/watch?v=PIrzzOU8g68
Hoca biraz uzun giriş yapmış, dinlemeye değer.
(*) Yukarda Yavuz Bülent Bakiler'in sadece Türkçe bilgisinden dolayı kendisini ekledim,
Silkendisinin hiç bir siyasi görüşüne katılmam, hatta hiç sevmem siyasi görüşlerini.
YBB, Necip Fazıl, vb milliyetçi-islamcı yazarlar,
Taha Akyol, Ahmet Taşgetiren, Abdurrahman Dilipak gibi siyasi, milli, dini günlük yorumcuların önlerini açmışlardır.
Türk mevcut siyasi yapısında, kültür yapısında çok sesliliğin, eğitimin, akademik anlayışın, demokrasi ve özgür düşünce ortamının yok olmasını sağlayan siyasi kaynağı fikren beslemişlerdir.
Bu sebeple günümüzde, Metin Akpınar, Müjdat Gezen, Levent Kırca gibi sanatçıların sıkıntılara düşmemelerine;
bir önceki dönemde, Ahmet Kaya, Nejat Ertaş gibi sanatçıların ülkelerinden edilmelerine,
Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı gibi akademisyenlerin katledilmelerine, Aziz Nesin gibi yazarların dışlanmalarına zemin hazırlayan siyasi yapıyı fikren beslediklerini düşünürüm.
Özgür düşünceye tahammülsüz olan o siyasi yapı, kendi çocuklarından Taha Akyol'u temizlemiş,
Ahmet Taşgetiren'i yazamaz hale getirmiş, Abdurrahman Dilipak'ı da dışlamıştır.
Şahabeddin bey, 1990 lı yıllarda faili meçhul (sözde meçhul) cinayetleri işleyen gladyo klikleri bugünün türkiyesini oluşturmak için o operasyonları yapmıştır. değerli gazeteci akademisyen bürokratları boşuna tasfiye etmediler. 1971 de ve 1980 de eğitimli iyi yetişmiş insan gücümüzü yani bir nevi beşeri sermayemizi tasfiye ettiler. 90 lı yıllarda da eşref bitlis,adnan kahveci, hiram abbas , cem Ersever,uğur mumcu,ahmet taner kışlalı, bahriye üçok gibi gibi… ve 2001 necip hablemitoğlu gaffar okan.. bu değerleri koruyamayan devlet bizim devletimiz değildi ki şimdi hiç değil. 1950 itibariyle biz natoya değil nato içerimize girdi. adnan menderes le başlayıp özalla artan ve sonunda da onların devamı ve piri r.t.erdoğan sayesinde batı kapitalizminin efendilerinin arka bahçesi yapıldık. derin devlet gladyonun elindedir. üstelik artık iktidardır çünkü partileşmiştir. karşı devrimin son hamlelerini yapmaya hazırlanmaktadır. küresel sermaye türkiyenin sahibi olmuştur.
SilMahfi hoca
YanıtlaSilYedi düveli dize getirmiş ecdadımız Osmanlı'nın torunlarına bugün de yarın da bi' şeycik olmaz diyorlar.
Nedir cevabınız?
Sonra dize gelmiş olan Osmanlı'nın;
Sil- Suriye mülkünden milyonlarca insan yurtlarından edildi,
- Irak mülkünden milyonlarca insan petrol için öldürüldü,
- Libya mülkü darmadağınık oldu,
- Mısır mülkü bir türlü toplayamadı,
- Yunanistan mülkünün ekonomisi çöktü,
- Balkan mülklerindeki milyonlarca müslüman tebası katledildi,
- Anadolu mülkünde kadınlarına tecavüz edildi,
- Çanakkale, Sarıkamış, Kurtuluş vs savaşlarında yüzlerce evladı öldürüldü,
- Anadolu mülkünün doğusu şu anda terör belasi ile uğraşıyor,
- Kırım mülkü istila edildi, ahalisi katledildi
ve pek çok diğer hadise...
Pardon ama bi şey olmamış hali bu mudur?
Sizce bir şey olunca ne oluyor, çok merak ettim.
Ha şimdi rahat oturuyoruz diyorsanız,
bu Kurtuluş savaşı yapan kurucu kadroları sayesinde oldu.
Kurtuluş savaşı olmasaydı,
büyük ihtimalle, batı ve doğu da Türkçe konuşan insan kalmaz,
tıpkı Balkan ülkeleri gibi arada Türkçe konuşan topluluklar olur,
büyük camiler imha edilir, geçmiş ile tarih bağı da kalmaz,
sanırım İstanbul da bir kaç tane müslüman mahallesi kalır, gerisi
tamamen yok olurdu.
Sana bi`seycik olmasin da.. Gerisini salla gitsin. 153 Bin tanesi kapagi avrupaya atti bile. Artik sen düsün.
SilHocam kaleminize sağlık. Çok doğru ve yerinde tespitler yapmışsınız.
YanıtlaSilBir ülkenin gelişmişliğinin en temel göstergelerinin belki de başında eğitim sistemi gelmektedir. Bizler eğitimci olarak ne kadar çok okuyup, araştırıp, geleceğe güvenli nesiller yetiştirirsek o ülkenin refah seviyesi o oranda artacaktır. Sevgilerimle,
Teşekkür ederim.
SilEğitim olmazsa olmazımız.
Şu yedi düveli dize getirmiş ecdad dünyaya ne gibi yararlı katkılarda bulunmuşlar bir anlatsanız? Çevrelerindeki halkları haraca bağlayıp hareme cariye, saraya iç oğlanı devşirmek dışında ben bir katkılarını duymadım da o yüzden soruyorum.
YanıtlaSilHocam, her secimden önce, AKP ve RTE ne Zaman zor duruma düsse ABD, AB, ingiltere ve israilden aninda yardim eli uzanir. Bu kesintisiz 20 yildir devam ediyor.
YanıtlaSilSabah uyandigimizda Trump`in attigi twitt ile karsilastik.
"" Türkler kürtlere saldirirlarsa onlari ekonomik olarak mahfederiz""
Bu bayram degil seyran degil emistem beni neden öptü olayi da degil. Her haliyle her secimden önce oldugu gibi bir danisikli dögüs.
Tabii gollük bu pas aninda degerlendirildi. "Cok sert" aciklamalar ile cevap verildi.
Hani, diyoruz ya 2019 da söyle olacak, böyle olacak, resesyon olacak, iflaslar olacak, enflasyon, Dolar kuru, issizlik felan..
Bunlarin hepsi hikaye. Ne Trump ne de AB akp den vazgecmez. Ne istediler de vermeyenleri birakirlar mi Hocam. Bizim ekonomiye de birseycikler olmaz. Can suyu hep Hazir. Ne bedeller ugruna.? O belirsiz tabii. yasayarak görecek bu nesil.
Siz ne dersiniz?
dolar martta yine 7 tl üzerini görürse ki bence kuvvetli bir olasılıktır piyasayı şubatta likidite salacaklar çünkü; yine aynı teraneler gladyo medyasında çıkacak. abd seçim öncesi tl ye saldırıp erdoğanı zayıflatmak istiyor. türkiyenin güçlenmesini istemiyor teraneleri. her zaman ki gibi belirli kesimler yemeye hazır zaten bol bol yerler seçimde amaçlarına ulaşırlar ve sonra tekrar kurlarda yapay gevşeme sağlarlar bakın yine finansal saldırıyı defettik derler. bu ülkede papaz her zaman pilav yer. dünyada böyle memleket yoktur sanırım. sonra diyorlar ki bu Erdoğan neden bırakıp gitmiyor yeter yahu diye!. adam bırakır mı bu enayi halkı bulmuş. kim olsa gider ki?.
SilHep yazıldı,
SilŞamaroğlanı olmak bunu gerektirir,
Bu millet kendine sahip çıkmadı,
Sonra niye onun bunun oyuncağıyız diye soruyor?
Hocam kaleminize sağlık, çok güzel konulara değinmişsiniz.
YanıtlaSil12-13 yaşlarında iken, Rahmetli Adnan Kahveci eski jipiyle
amcamların yanına gelirdi, amcam işi
sebebi ile bölgesinin köylüleri ile çok iş yaptığı için tüm civar köyleri bilirdi.
Rahmetli Kahveci de beni yanına alır, köylere gezmeye giderdik,
Bir not defteri olurdu, kendi yazamadığı zamanlarda, yolda bana not aldırırdı.
Tarih, köy ismi, yapılacakları, kendi aklında kalacak şekilde yazdırırdı.
Toprak - Su gibi kurumlarda hangi müdür ve mühendisler ile işlerin takibini
yapacağını onların numaralarını filan not alırdı. Sorunu olan çiftçilerin ve
köylerin kayıtlarını tutar, sorunların takibi için gerekli bilgileri yazdırırdı.
Muhtarın odası ya da köy kahvesine gidilir epey konuşulurdu.
Köylüler ile yapılan toplantılar,
Mühendisler ile yapılan toplantılar,
Esnaf ile yapılan toplantıların kendilerine özgü
konu ve çözüm yöntemleri, önerileri olurdu.
Yukarda bahsettiğiniz ve bahsedilemeyen pek çok konu dile oralarda getirilmiştir.
Türk insanı, eğitimlisinden eğitimsizine kadar kendi sorunlarını -o dönem-
için çok iyi bilmektedir.
Türkiye'nin bu sorunları 40 yıldır değişmedi,
önümüzdeki dönemlerde de değişmeyecek.
Türkiye malesef çözüm zeminini kaybetti.
1970'li yıllar ve 1980'li yılların başı Türkiye'nin yapısal reform sürecini
yapabilmesi için en uygun siyasi ve insan kaynağı zeminine sahip yıllardı.
2000'li yıllar ile beraber Türkiye için bu imkan artık bitmiştir.
Günümüzdeki yapı ile bu sorunlar artık çözülemez.
Eğitimde bile 30 40 yıl öncesinin daha iyi bir sisteme sahip olmasının sebebi
biraz da buradan kaynaklanır.
Evet maalesef bu sorunlar uzun zamandır var ve değişmiyor.
SilBu zaman da bu hükümetle imkansız olan şeyler hocam. Ne zaman Allah’tan bişey beklemeyi bırakıp kendimiz çabalarız o zaman belki ilk adım atılır. Onların doları varsa bizim Allah’ımız var demek zaten yapısal reformların önündeki en büyük engel.
YanıtlaSilFakat Mahfi bey, "Milton Friedman"cı bazı arkadaşlar sizin burada yazdıklarınızı "Mahfi bey, regülasyoncu" minvalinde eleştiriyor.
YanıtlaSilAklınızda bulunsun...
Deregülasyoncuları da gördük. Sonunda işler sarpa sarınca hep birlikte Keynes'e koştular.
SilBen bu reformlardan en çok Adalet mekanizmasının etkisine inanıyorum.
YanıtlaSilBakın geçtiğimiz günlerde, bir tane papazı saldık, döviz nasıl hemen düşüverdi.
Merkez bankasının 6-7 milyar dolar ile yapamayacağını
adalet elindeki tek bir papaz yaptı.
Stokta rezerv olarak kullanmak üzere mutlaka 4-5 papaz bulunduracaksın.
İhtiyaç anında salacaksın birini, bunun için de adalet önemli,
Merkez bankası rezervinden daha önemli.
Haksız mıyım?
Aslında papazı salmak adalet mekanizmasının durumunu ortaya koyuyor ya neyse.
SilHocam arkadaş burada adaletsizliğe ironik bir vurgu yapmış.
SilMağfi hocanın sözünü dinletebilmesi için bir an önce sakal bırakması gerekiyor.
YanıtlaSilMağfi hocayı görürsem söyleyeceğim.
SilBilgilendirici ve ogretici yazilariniz icin cok tesekkur ederim hocam.
YanıtlaSilSağ olun
SilSanırım hiç bir iktidar türkiyede yapısal reform falan yapmaz çünkü seçim kaybeder.Ancak ne zamanki artık araba gitmez olur o zaman isteksizce bir iki şey yapılır sonrada tekrar eski hale dönülür bakınız ihale kanunu mesela.Hele şu anki iktidarın seçim kaybetmek gibi bir seçeneği yoktur çünkü böyle bir durumda kaybettikleri sadece iktidar olmayacaktır.Sonuçta eğer imf anlaşma için böyle reformlar isterse anlaşma olmaz.Eee nolcak şimdi seçimden sonra ekonomi gitmiyor imf yle anlaşma yok.Benim tahminim kötümser, artan gerilim ve otoriterlik vs.Uzun vadede ise ne zamanki vatandaş ülke çıkarlarını kendi çıkarlarıyla aynı hizada tutar o zaman Bi şeyler olur.Malum iktidarlar halka göre politikalar belirliyor ve onlarida biz seçiyoruz,
YanıtlaSilHep böyle yapıldığı için orta gelir tuzağından bir türlü çıkamıyoruz zaten. Yeni gelenler bir şeyler yapıyor bir atılım oluyor arkası gelmeyince patinaj başlıyor.
SilHocam ilk kez size katılmıyorum,
SilOrta gelir tuzağından tersten de olsa çıkıyoruz.
Ne demek bir türlü çıkamıyoruz, çok teessüf ederim size.
Kuru Soğanda gümrük vergisi Şubat sonuna kadar Sıfırlandı vergisiz olacak Soğan İthalatı işte size Yapısal Reform örenği. Artık Soğan deposu basılmıyor vergiler Sıfır oldu bu vesile ile 7 TL olan Kuru Soğan fiyatı düşmeye başlayacak bu yapısal reform olarak iktisat derslerinde anlatılmalı
YanıtlaSilSoganin kurumasi yapisal reform
SilTarım bakanlığında binlerce kişi çalışıyor bir allahın kulu çıkıp üreticiye yıllık ihtiyacımız bu tahmini fiyat bu şeklinde bir planlama yapmaz aklım almıyor. Tabi diyeceksiniz ki aritmetik bile bilmiyorlar ki ithal eti bile ne kadar tüketileceğini hesaplayamayıp alış fiyatının yarısına komşu ülkelere vermek için çırpınıyorlar. Vatandaş bu kendinden menkul idarecilerin basiretsizliği yüzünden kurduğu düzeni dağıtmakta gelir kaybına uğramaktadır. Türkiye deki en büyük sorun makamların kendilerine tanzim edilen emanet edilen görevleri layıkıyla millet yararını düşünerek yerine getirmemesidir.
SilHocam, Türkiye'de sistem kendi kendini tıkıyor. Bu reformlar yapıldığında imkanlar el değiştiriyor. O yüzden de bunların gerçekleşmesi imkansız. Tersi yönde bir ivmelenme var.
YanıtlaSilSelam,
SilTıkanan bir şeyler vardır ama kesinlikle sistem değildir,
çünkü ortada sistem yoktur.
Kuru fasulye fiyatlari artiyor sizce sebebi maksadi nedir?
YanıtlaSilKuru fasülye stokçuları iş başında olmasın?
SilSürekli hedefleri tutturduk diyen hazine ve maliye bakanı mı yapısal reform yapacak. Herşeyden memnunlar demek ki sıkıntı yok hedefler tam isabet tutuyor sorun yok kriz mriz yok bunlar spekülasyon.
YanıtlaSilKöpüklü spekülasyon kardeş
SilTürk insani hem bireysel olarak hem de kollektif olarak elini tasin altina koymak yerine birini basa getirip sonar onu ölesiye elestirmeyi secer. Bu esnada da hicbirsey yapmaz. Sorumluluk da ona ait dedgildir, zaten ülkeyi yöneten yapmamistir vs.
YanıtlaSil30 sene Türkiye'de yasadiktan sonra dünyanin en güclu ekonimisine sahip demokratik ülkelerden birisinde yasiyorum. Buradaki system Türkiye'de calismaz. Hicbir zaman da calismamistir. Ancak Kurtulus Savasi gibi ölüm kalim dönemlerinde harekete gecilir.
Demokrasi oy vermekle bitmez, her bireyin görevleri ve yükümlülükleri vardir, toplumun bir kesimi bunu tüm toplum Adina tasiyamaz, tasimaya calisirsa bir süre sonra pes edip yurt disina göc etmeye baslarlar.
Konumuz ekonomik kalkinma ise, Türkiye'de bu demokrasi ile olmaz, demokrasi bircok baska seyin sonucudur, sebebi degil. Ekonimik kalkinma icin Türkiye'nin Cin Malezya tipi modellere bakmasi daha faydali olabilir.
Eskiden öyleydi, taa ki reis başımıza gelene kadar.
SilŞimdi yine kimse elini taşın altına koymuyor ancak reisi de eleştiremiyor.
(Sen fazla memleket dışında kalmışın)
("system" filan yazdığına göre Amerigaya mı kapağı attın kardeş,
bakıyorum "ekonimik" filan diyorsun entelleştirmiş seni orası kardeş.)
Merak etme,
bizim memleketten 253bin aziz ve necip vatan evladı Avrupa ve Amerigaya gitmiş,
ilk etkileri Amerigada Trump gibi birini seçtirtmek oldu,
Trump onlara bizim reisin yokluğunu hissettirmez,
Alamanya'da da arada ortalığı karıştırıyorlarmış, haberleri geliyor.
Bizim Türkleri kimse durduramaz, merak etmeyin.
Türkiye'ye ne olur bilemem ama Avrupa'yı Türkiye'ye 100 yıla kalmaz benzetirik.
Ben de bir süredir demokrasinin Türkiye için bir lüks olduğunu düşünmekteyim. Aynen güzel bir oyuncağın bunun değerini bilmeyen bir çocuğun eline verilmesi gibi. Oyuncak eninde sonunda değeri bilinmediğinden kırılıp dökülecek ve bir kenara fırlatılacaktır. Aynen demokrasinin Türkiye'deki durumu gibi
SilMahfi bey,
YanıtlaSilSizin gibi bir ustayla boy ölçüşmem, haddimi bilirim. Yanlış anlamayınız.
İki kitap yazmakta olduğunuzu söylediniz. Kitaplarınızın ilk veya son sayfalarına, o kitaplarda kullandığınız terimlerin anlamlarını kısaca açıklayan sözlükleri de ekler misiniz? Eğer bunu yaparsanız, kitaplarınızın planladığınızdan daha uzun tutacağını (hem zaman, hem sayfa sayısı olarak) söyleyebilirsiniz. Olsun. Siz yine de ekleyin Mahfi bey.
Olur mu?
İyi fikir.
Sil"Hedge" etmek ne demek?
YanıtlaSil"Zor günlerde kullanmak için kenara para koymak" gibi basitçe açıklanacak bir kelime değil mi?
Yok o tasarruf etmek. Hedging, finansta olası ters fiyat hareketlerine karşı korunmak amacıyla vadeli sözleşme yapılmasıdır.
SilBu haber, "FED'in faiz arttırmaya devam edeceği" anlamına gelir mi Mahfi bey?
YanıtlaSilGoldman Sachs 2019 yılında büyük ekonomilerde resesyon öngörmüyor.
Konuya dair CNBC'ye konuşan küresel hisse senedi başstratejisti Peter Oppenheimer "Bizim görüşümüz büyük ekonomilerde resesyon olmayacağı yönünde. Geçen sene sonunda ABD'de parasal ve finansal koşullarda sıkılaşmayla ABD'ye yönelik beklentilerde sert düşüş vardı. Biz bir resesyon beklemiyoruz ama oldukça sert bir yavaşlama olabilir" yorumunu yaptı.
Natixis'in Aralık ayında ABD'li kurumsal yatırımcılarla yaptığı ankette çoğunluk 2019'da boğa piyasasının sonuna gelineceğini öngördü.
Fed'in faiz artırımları, ABD - Çin ticaret savaşları ve jeopolitik gerilimler piyasalarda son dönemde sıkıntılı döneme yol açtı. Çin'de yavaşlama, Brexit, Avrupa'daki belirsizlikler de 2019'da küresel büyümeye yönelik endişelere neden oluyor.
FED RADARDA
ABD'de sıkılaşan finansal koşullar küresel piyasalar için de endişe kaynağı olmaya devam ediyor. ABD Başkanı Trump 2018'de 4 kez faiz arttıran Fed'in faiz artışlarını sonlandırmasını istemişti.
Banka son olarak Aralık'ta faizleri yükseltmiş, gelecek seneye ilişkin faiz artış beklentileri ise 3'ten 2'ye düşürülmüştü.
Goldman Sachs Kıdemli Ekonomisti Jari Stehn Fed'den bu sene 2 faiz artışı beklediklerini ancak büyüme yavaşlarsa bunun değişebileceğini söyledi. Uzman "Fed yakın dönemde faiz artış döngüsüne ara verebileceği sinyali verdi. Bu da sıkılaşan finansal koşullara bir tepkiydi. Enflasyonda da biraz yumuşama var, bu nedenle Fed normalleşme sürecinde daha sabırlı olacağını belirtiyor. Ancak Faiz artış döngüsü bitti de diyemeyiz." şeklinde yorum yaptı.
KARLILIKLAR İZLENECEK
Bu türbülans ortamında kurumların açıklayacağı bilançolar şirketlerin sağlığını göstermesi açısından yakından izlenecek. Oppenheimer "Bekletimiz ABD'de karlılıkların bu yıl yaklaşık %6 artacağı yönünde. Geçen sene bu oran yaklaşık %23 civarındaydı, bunda vergi reformunun etkisi var. Yani görüşümüz ABD ve Avrupa'da daha düşük karlılıklar olacağı yönünde, ancak durum yine de pozitif" ifadelerini kullandı.
https://www.bloomberght.com/haberler/haber/2189020-goldman-sachs-2019-da-resesyon-beklemiyor
Şimdilik gelmez.
SilTürkiye'nin derdi bitmez Erenler
YanıtlaSildüşmeye başlayan işletme karlılıkları özellikle euro bölgesinde yatırım iştahının azalıp bunun risk alma iştahını da azaltmasını bekliyorum. abd de büyümenin genellikle faizlerin %4.00 ve üzerine çıkmadıkça keskin hız kesmeyeceği kanaatindeyim. euro bölgesinde kuvvetli tüketim kültü yoktur. ama abd de vardır. çin ekonomisinde de yavaşlama artışı olabilir. zira özellikle ab euro bölgesi abd den sonra büyük bir pazarıdır çin ekonomisinin!. dış ticaretin büyüme motoru olduğu çinin bu motorunda soğuma artışı da yaşanabilir. abd nin de çinden ithalatını kısmaya çalıştığını düşünürsek çinin büyümesi bu yıl %5,5 lere bile gerileyebilir. bizim de önemli pazarımız almanya başta olmak üzere ab dir. dolayısıyla bizim ihracat artışımızda da yavaşlama olabileceği kanaatindeyim. zaten kur şoku ile beraber ucuzlayan ihracat ve özellikle de kur şoklarından önceki nispeten düşük kurdan yapılan ithalatlarla üretilmiş stoklarda bekleyen malların ihraç edildiğini düşünürsek bundan sonra yüksek kurdan nasıl üretim yapılıp da yeniden yurt dışına satışlar artırılabilecek ve pazarlar korunabilecek bu da ayrı bir sorundur. sanayi kasımda %6,5 daralmış. ki muhtemelen daha fazla bile olabilir malum olduğundan sürekli iyi gösterilmeye çalışılan rakamlara alışkınız ne de olsa!. ben goldman sachs ın biraz polyannacılık yaptığını düşünüyorum. çünkü o kadar finansal kaldıraca yüklenip öylesine riskler aldılar ki elden çıkarmaları için alıcı bulmaya ve bunun için de risk alma iştahı oluşturmaya çalışıyorlar. bence 2019 ikinci yarısından itibaren küresel ekonomide euro bölgesi ila çinin başını çektiği resesyon başlangıcı bekliyorum. türkiye de kuvvetle muhtemel Arjantin gibi ciddi bir enflasyon faiz kur şokuyla karşılaşıp ımf ye gidebilir. seçim sonrası çok belirsiz. tabi dünya için de benzer sıkıntı vardır. abd nin nispeten biraz daha pozitif ayrışabileceğini ve fed in bu yıl yılın ilk yarısı 1 ikinci yarısında ise 2 defa faiz artırması olasılığını yüksek görüyorum.
YanıtlaSilYüksek katmadeğerli üretim tanımı salt yüksek teknoloji üretimine indirgenmemeli.
YanıtlaSilYüksek teknoloji gerektiren bir ürünün üretimine girişilir; sadece kira parası ve düşük istihdam düzeyi de kalabilir ülkeye. Kar oranı çok yüksek ama kar tutarı düşük olabilir. İstenilen bu mu?
Hatta tek bir ürün/ürün grubu olarak da bakmamak gerekir. Nasıl mı? Örneğin salça ürününü ele alalım;
- Hammaddesini yetiştirdiğimizi
- Tohum yönünden dışa bağımlı olmadığımızı, bu konuda güçlü bir sektör olduğunu düşünün.
- Bu hammadenin üretiminde, tohumlamasında kullanılan makine ve ekipmanları bu ülkede ürettiğimizi hesap edelim. Bu aşamada ithal girdiler kullanılması önemli değil, yeterki teknolojisi bizim olsun ve bu ülkede üretilsin.
- Şimdi yukarıdaki aşamaları salça ve hammaddesi domates olan ürünler için gerekli olan malzeme, makina ve techizatlar için de hesap edelim. Hepsi olmasa da gözardı edilmeyecek bir payın bu ülkede üretildiğini ve yine teknolojilerinin bizim olduğunu düşünelim.
İşte bu aşamada domates, yüksek katma değer yaratan stratejik bir ürün olmuş oluyor. Bu ürünün turizm sektörünün bir girdisi olduğunu da unutmayalım.
Bu ürün sadece hanehalkı tüketimine konu olsaydı, sadece domates olarak ihracat edilseydi; yaratacağı istihdam düşük,kalan katmadeğer ise az olacaktı.
Ama yukarıda sıraladığım şekilde olduğunda doğrudan ve dolaylı olarak yarattığı ciro, istihdam ve ülkeye kalan katmadeğer yüksek olacaktır. Sadece domates ihraç edilmeyecek, bunun mamülleri, tüm aşamalarda kullanılan makine ve ekipmanları da ihraç edilecektir.İşte bu ürün hangi teknoloji sınıfında değerlendirilirse değerlendirilsin ülkeye yüksek katmadeğer bırakır.
Gittiniz akıllı gözlük ürettiniz. Satış tutarı ne kadar olacak, kaç kişiyi istihdam edebileceksiniz. Staratejik parçaları ithal edecek yada başka ülkelerde üretecekseniz, karınızı da o ülkeden ülkemize transfer etmeyecekseniz hangi ülke sorunumuza çare olabileceksiniz. Tutar düşük, istihdam düşük, katma değer düşük ama adı yüksek teknoloji.
Yanlış anlaşılmaya mahal vermeden yüksek teknoloji ürünler önemli; teknolojisine sahipseniz.
Yalnız şu da var, hep yüksek teknoloji diyoruz ama yüksek teknoloji olarak bildiğimiz/tahmin ettiğimiz ürünlerin çoğu "orta yüksek teknoloji" ürünleri. Ülkelerin ihracat kalitelerine bakarken bu sınıfı da göz önüne almalıyız.
Ayrıca yüksek teknoloji demek, düşük istihdam, yüksek sermaye demek. Bir fabrika kuruyorsunuz 100 kişi yerine 1 kişi çalıştırıyorsunuz. Bir ambalaj sektöründe faaliyrt gösteren bir fabrika 40 milyon USD ye kuruldu, kaç kişi çalışacak biliyor musunuz? 9 kişi.
Eski usulde o ayarda bir fabrikada belki 100 kişi istihdam edilecekti. Bugün baktım istihdam verisine sanayide 5.700.000 kişi istihdam ediliyor, hepsi yüksek teknolojiye geçse 570.000 kişi ile üretim yapılabilecek demekki. Peki geri kalan 5 milyon sanayi istihdamını ne yapacağız, her yıl 1 milyon istihdam katılırken üstelik.
40 milyon usd yatırım / 9 istihdam = Kişi başına yuvarlak 4 milyon usd yatırım demek. 5 milyon kişi için X 4 milyon USD = 20.000.000.000.000 USD yapıyor. 20 trilyon USD demek. Siz her yıl 10 milyar usd yatırım yaparım diyecekseniz yatırımın tamamı 2000 yılda tamamlanıyor. Hadi sıfırlar çok aklım karışmış olabilir, 100 yıl sürüyor diyeyim😊
Üstünde tartışılması, kafa yorulması gereken bir konu değil mi? Bugün çözümünü bulsanız hayata geçirilmesi yıllar alacak.
Çok güzel bir noktaya değinmişsiniz. Teşekkürler.
SilUfak bir katkı olarak:
Eğer gerçek ve yüksek bir verimlilik sağlamışsanız
İstihdam azalması sorun yaratmayabilir. Sosyal devlet varsa tabi.....Bu yüksek verimli şirketlere biraz vergi konur :) ve gençler felsefe, edebiyat, temel bilimler, sanat, doğa gözlemciliği... :) gibi alanlara özendirilir.. (ekonomiye katkısı az veya çok geç olan alanlar) ve o verimlilik artışı onlara da bir şekilde yansıyacaktır.
Salçaya çözüm geldi. İthalat vergisi sıfırlandı
SilHocam yazınızın tek cümlelik özeti
YanıtlaSilSiyasal Jargon:"Türkiye Cumhuriyeti baştan aşağı düzeltilmelidir."
Sosyal Medya Jargonu: "Reset atmak gerekir."
Adli Jargon: "Soruşturma,kovuşturma.hüküm gereklidir"
Dini jargon: "Men dakka dukka"
Dünyadaki hiçbir aklı başında banka
YanıtlaSiltürkiyedeki spor klüplerinin ödenemez hale gelen borçları için yapılandırma yapmaz.
Klüpler *şu anki mali tabloları nedeniyle* Piyasa seviyesinden bile kredi bulmaları imkansızdır. Hiç bir ipotek yeterli güveni sağlamaz.
Devletin bankasının, çok daha acil sektörler varken, spor (eğlence) sektörünü kurtarması mevzuatta engellenebilirse: Bence yapısal reform işte budur.
Borç bulamıyorsa bir rus veya katarlı bulup kendini satmak= işte bu *kulübün kendi yapısal reformu* dur. :)
Bizde hatırası var nasıl satarız, hissiyatımız kaldırmaz diyorlarsa o zaman borsaya arz ettiğin yüzdeyi büyütürsün. Taraftarları satın alır, veya değerin düşer, o da beni ilgilendirmez; işte bu da yapısal reformdur.
Hocam merhaba bankacılık ile ilgili kitap önerisi verebilir misiniz ?
YanıtlaSilHocam İngilizce ekonomi makaleleri okuyabileceğimiz bir site önerebilir misiniz? Saygılar...
YanıtlaSilHocam tüm uluslar milletler korumacı politikalar uygulamalı. Küreselleşme o kadarda doğru bir olgu değil. Çünkü suanki şartlar uygun değil diye düşünüyorum. Daha önceden nasilki sanayi devriminde ülkeler korumacı davrandıysa şuanda teknoloji cağına geçiş sancılarını çekiyoruz. Milletler korumacı politikalar izlemeli diye düşünüyorum. Şuan yaşanan krizin sebibi bu diye düşünüyorum? Sizin fikrinizi alabilir miyim?
YanıtlaSilTürkiye geleceğin ülkesidir ve her zaman öyle kalacaktır.
YanıtlaSilSayın Mahfi Eğilmez;
YanıtlaSilBen yurttaş olarak şu kısma takıldım;
●●●●●
"Bu açığı kapamanın dört yolu var: (1) Üyelerden alınan primleri artırmak, (2) Emekli maaşlarını ve sağlık sigortası ödemelerini düşürmek, (3) Emeklilik yaşını yükseltmek, (4) Borçlanmak. Borçlanmak geçici bir çözümdür ve bazen de sorunu ağırlaştırabilir. O halde kalıcı çözüm için ilk üç düzenlemeyi yapmak gerekecektir. ..."
●●●●
Neden bir şık daha eklenemediğini merak ediyorum.
100 liralık bir prim ödemesinin 110 lira olarak nemalandırılmasina rağmen, giderlerin 130 lirayı bulması sistemin katılan başına 20 lira açık vermesine neden oluyorsa; nemalandırılan kısmın artırılması veya en sağlıklı olan gider olan 130 liralık kısmın (sıkı ve bağımsız bir kamu denetçiliğiyle beraber opsiyonel çözümler bularak) 110 liraya çekilmesi ALTERNATİF bir 5. Madde olamaz mı?
Yazınızın devamında bahsettiğiniz üzere "sosyal açıdan zorlayıcı ve yükü çalışanın ve emeklinin sırtına yükleyen" ilk 4 şık hiç adil değil.
■■◇◇◇■■
Bunun yerine;
-sağlık giderlerindeki yolsuzluğa kamu denetimini artırması,
-devletin fonlama ve kaynak yaratma kabiliyeti adına hiç ettiği miktarı Sosyal Güvenlik kurumlarına aktarma,
-emekli yaşını yükseltmek yerine emekli olanı, ticarete teşvik ve başarılı olana kayıtlı bir ekonomi üzerinden vergi vermesi yoluyla (alınan vergi gereksiz yatırım yerine yine sgk 'ya kalmak kaydıyla) sosyal güvenlik kurumunun 20 liralık açığını azaltmasına ön ayak olmak,
-verdiği emekli maaşının görece kısmına (örneğin Tüik verilerine göre kişi başı aylık mutfak harcamasının 3te 1lik kısmının) zarar etmeyecek-piyasada rekabetçi konumda işleyebilecek ve yine her sosyal güvenlik kurumuna gelir getirecek K.İ.T. kapsamındaki marketlerde kullanılmak üzere çek haline dönüştürülmesi;
Kesintiden, emeklilik yaşını uzatmaktan veya prim artırmaktan daha evla değil midir?
Korkum şu ki; sosyal güvenlik sisteminden devletin elini eteğini cekmesi bizi, en azılı kapitalist sistemi bile merhametli hale getirecek olan ulusal özel sağlık-sigorta-bankacılık-finans sektörünün kucağına atacaktır. Ve bu sistemde rekabet yerine kartelleşme-eşgüdüm halinde prim ödeyene soygun ve istikrarsızlık var.
》》》Not: Sizin alanınızda çok bilgi sahibi olmadığımdan, önerilerim; devletçi-ütopik-sermaye düsmanı olarak görülebilir.
Zerre gocunmayacağımi peşinen bildirir, cevap vermenizi temenni ederim.
Hocam duyunu umumiyeden bu tarafa batının dümen suyundan çıkamayan bir ülke olarak geldiğimiz noktada yapısal reformlar yapacağımız düşünmek son derece irrasyonel geliyor bana..
YanıtlaSilGelinen noktada En fazla ne olur ; yaşanacak bir ekonomik çöküş ve devamında batıdan ithal yeni bir derviş ile tekrar sisteme ayar çekilerek yeniden Çalışır hale getirilir.. ülkenin birikimi kaynakları sermayesi serveti batılı neoliberal para babalarına akmaya kaldığı yerden devam eder..
AB üyeliği kısmı haricinde dediklerinize katılıyorum. Yunanistan uzun zamandır AB de fakat bir ilerleme kaydedemedi kendi hataları da dahil. Ticarette tek fazla veren ülke AB içerisinde Almanya bu sistemle fazla ilerleyemez AB. Biz Atatürk zamanındaki gibi bir yerlere üye olmadan da kendimiz devrimsel değişimler yapabiliriz yeter ki cesur bir Önder çıkartabilelim. Saygılarımla.
YanıtlaSilHocam öncelikle sizin bilgi ve birikiminize saygım sonsuz. Bazen insanlar cahile bak profesöre bilmiş tasliyor diyebiliyor ben haddimi bilirim ailemden böyle terbiye aldım.Yazınız çok güzel olmuş ancak katılmadığım konular var.Eğitim 30 sene öncesinden daha kötü demisiniz katılmıyorum ama eksikler var tabiki. Anayasa ve yasalar konusunda reform şart tabiki ancak mevcut iktidarın tek başına hataları yok bu konuda ona katılmıyorum çünkü ülkemizde maalesef mevcut muhalefetin yapıcı,yardımcı ve çözüm üretici bir kimliği yok maalesef.Ülkemizde maalesef önce iktidar olsun muhalefet olsun kafa yapısında bir reforma ihtiyacı var.Bakın son 17 yılda önceki yıllara göre ihracatimiz artmış faizler düşmüş ve uretimimiz artmış ancak yinede herşeyi eleştiren, çözüm uretmekten uzak, iftirayi, sürekli problem çıkartmayı, yapılacak işleri engellemeyi, terör örgütleri ile işbirliği yapmayı, insanlara yapamayacağı işleri vaat ederek iktidarı populist davranmaya iten bir muhalefet yapısı var iken ve insanlar maalesef bu tarz yaklaşımlara kolay inanirken bu ülkenin işi zor ama imkansız değil. İnsanlar belli bir refah seviyesine ulaşırken bir kısım sıkıntılar yaşamaları gerektiğini unutuyorlar veya akıl edemiyorlar. Ya hocam yanlış anlamayın ama önce gerçekte ülke olarak bir silkinmemiz ve aklimizi başımıza almamız şart.
YanıtlaSilBu gece yansıyan seçim sonuçlarına bakılırsa bu yapısal reformlar artık hükümet için bir tercih değil, zorunluluk haline gelmiştir. Muhtemelen yarından itibaren kolları sıvayacaklardır.
YanıtlaSil