Şeker Dosyası
Özet
Türkiye'de şeker fabrikaları
sadece şeker üretmez. Çevrelerinde kooperatifler örgütlenir, pancarın küspesi
yem olur ve hayvancılık gelişir. Cumhuriyet, o fabrikalardan yola çıkarak tarımdan,
kooperatife, hayvancılıktan bankacılığa kadar bir sistem kurmuştur. Asıl olan
sistemin kimin elinde olacağı değil bozulmadan daha iyiye götürülmesinin
sağlanmasıdır.
Şeker Hakkında Bilgi
Şeker, besin maddelerinin en
önemlileri arasında kabul ediliyor. Şeker ya da bilimsel adıyla sakkarit, kimyasal
olarak karbon, oksijen ve hidrojen atomlarından oluşan bir
karbonhidrattır.
Şekerin birçok çeşidi ve hali
vardır. Bunları aşağıdaki tabloda gösterelim:
Bu tabloda sayılanların hepsi
dolaylı olarak aldığımız şeker türleridir. Üzüm yediğimizde glukoz, meyveleri
yediğimizde fruktoz, havuç yediğimizde sukroz, süt içtiğimizde ya da sütten
yapılmış ürünler (tereyağı, peynir, yoğurt gibi) tükettiğimizde laktoz,
patates, tahıllardan (buğday, arpa, yulaf vb) yapılmış ürünleri (ekmek,
kahvaltı gevreği, bisküvi vb) yediğimizde nişasta şekeri, et tükettiğimizde
glikojen, yeşil bitkileri yediğimizde de selüloz almış oluruz. Görüleceği gibi
şeker, tükettiğimiz her ürünün içinde farklı bileşimlerde ve yapılarda vardır.
Bu şekilde tükettiğimiz
ürünlerden aldığımız şekere ek olarak ayrıca çay, kahve ya da soğuk içecekler
gibi içeceklerde, tatlılarda, çeşitli yiyeceklerde, içkilerde tatlandırıcı
olarak kullanılan şekeri de tüketiriz.
Burada konumuz bu tür ek şeker
kullanımıdır. Yiyecek ve içeceklerde kullandığımız şeker asıl olarak glukoz ve
fruktozun bileşiminden oluşan şekerdir.
Kullandığımız Şekerin Kökeni
Tatlandırıcı olarak kullandığımız
şeker, en yaygın biçimde şekerkamışı ve şeker pancarından elde edilir. Şeker
kamışı, buğdaygiller familyasından bir bitkidir. Sıcak bölgelerde yetişir. Şeker
kamışı yetiştirmek için minimum 600 mm yıllık yağış miktarı alan tropik bir
iklim gerekir. Ortalama olarak hektar başına 100 ton kamış veya 10 ton şeker
elde edilir. Türkiye’nin iklimi şeker kamışı yetiştirmeye uygun değildir.
Şekerpancarı, ıspanakgiller
familyasından gelişimini 2 yılda gelişimini bir bitkidir. Tohumları birleşik
halde bulunur. Ortalama olarak 7 – 8 kilogram pancardan 1 kg toz şeker
elde edilir.
Mevsiminde toplanan şeker
pancarları, yıkama tesisinde iyice yıkandıktan sonra makinalarla parçalanır.
Parçalanan pancarlar, basınçlı sıcak suya atılarak özsuları çıkarılır. Elde
edilen özsu karbondioksit gazı ve kireç kaymağı ile işlenir, daha sonra sülfür
dioksitle muamele edilerek rengi açılır ve çeşitli süzgeçlerden geçirilerek
sonunda koyu bir şurup haline getirilir. Daha sonra santrifüj makinelerinde suyun
şekerden ayrılması sağlanır ve elde edilen şekerin toz şeker ya da kalıplara
dökülerek kesme şeker haline getirilmesi işlemi gerçekleştirilir. Şekerkamışından
elde edilen şekerde de yapım usulü aynıdır. Kamışlar buhar veya sıcak suyla
ıslatılarak sıkılıp özsuları çıkarılır, bundan sonra şeker pancarındaki aynı
yöntemlerle toz şeker elde edilir. Şeker yapımında kullanılan pancar ve kamış
artıkları gübre, ya da hayvan yemi olarak kullanılır.
Şeker kamışından veya şeker
pancarından elde edilen şekerlerin her ikisi de yukarıdaki tabloda değindiğimiz
sakkaroz olduğu için ikisi arasında önemli bir fark yoktur. İkisi arasındaki en
önemli fark şeker kamışından elde edilen şekerin üretim maliyetinin şeker pancarından
elde edilen şekere göre daha düşük olmasıdır.
Şeker Üretimi ve Tüketimi
Dünyada üretilen şekerin dörtte
üçüne yakın miktarı şeker kamışından dörtte bir dolayındaki kısmı da şeker
pancarından üretiliyor.
Tablo 1: Dünyada Şeker Üretimi (http://pankobirlik.com.tr/ISTATISTIKLER.pdf)
Yıllar
|
Şeker Üretimi (bin ton)
|
Pancar Şekeri (%)
|
Kamış Şekeri (%)
|
2003/2004
|
142.445
|
24,08
|
75,92
|
2009/2010
|
154.846
|
22,16
|
77,84
|
2016/2017
|
177.938
|
22,40
|
77,60
|
2003/04 kampanya yılına göre
2016/17 kampanya yılında şeker üretimi yüzde 25 artmış bulunuyor. Tabloya göre
dünya şeker üretiminin yaklaşık olarak yüzde 75 – 80’i şeker kamışından, yüzde
20 – 25’i de şeker pancarından elde ediliyor.
Dünya üretiminde birinci sırada
Brezilya yer alıyor (2016/17 kampanyası üretim miktarı (40,5 milyon ton.)
Brezilya’dan sonra Hindistan (22,5 milyon ton), Çin (10,9 milyon ton) ve ABD
(8,5 milyon ton) geliyor.
Dünya tüketiminde önde gelen
ülkelerin görünümü aşağıdaki tabloda gösteriliyor.
Tablo 2: Bazı Ülkelerde Şeker Tüketimi (http://pankobirlik.com.tr/ISTATISTIKLER.pdf)
Ülke
|
1.000 Ton Ham değer
|
Hindistan
|
26.300
|
Çin
|
17.250
|
Brezilya
|
12.000
|
ABD
|
11.027
|
Pakistan
|
4.946
|
Meksika
|
4.450
|
DÜNYA TOPLAMI
|
181.009
|
Tabloya göre dünyada en fazla
şeker tüketen ülke Hindistan’dır (26,3 milyon ton.) Onu Çin (17,3 milyon ton)
ve Brezilya (12 milyon ton) izliyor. Aynı sıra ile olmasa da dünyada en fazla
şeker üreten ülkeler aynı zamanda dünyada en çok şeker tüketen ülke konumunda
bulunuyorlar. Bu üç ülkeyi ABD (11 milyon ton) izliyor.
Türkiye’de Şeker Üretim ve Tüketimi
Türkiye'de iklimin uygun olmaması
nedeniyle şeker kamışı yetişmediği için şeker, şeker pancarından elde ediliyor.
Şeker pancarı üretimi yapılan alanın büyüklüğü yaklaşık olarak 320 bin hektar
dolayında yer tutuyor.
Aşağıdaki tabloda yıllar
itibariyle Türkiye’de üretim ve tüketim miktarları yer almaktadır.
Tablo 3: Türkiye’de Pancar Üretimi, Şeker Üretimi
ve Tüketimi (Bin Ton)
Yıllar
|
Pancar
Üretimi
|
Şeker Üretimi
|
Şeker
Tüketimi
|
2004
|
13.259,2
|
1.939,9
|
1.893
|
2010
|
17.463,6
|
2.274,8
|
2.396
|
2016
|
19.593,0
|
2.559,0
|
2.608
|
Tabloya göre 2016 yılında 19,6
milyon ton şeker pancarı üretimi yapılmış, 2.559 bin ton şeker üretilmiş ve 2.608 bin ton şeker tüketilmiş bulunuyor. Bazı yıllarda üretimden daha
az tüketim yapılarak fark stoka eklenmiş, bazı yıllarda ise bir miktar şeker önceki
yıl stokundan tüketilmiş bulunuyor.
Türkiye’de şeker üreten şirketler
aşağıdaki tabloda yer alıyor.
Tablo 4: Şeker Üreten
Şirketler (http://www.turkseker.gov.tr/sektor_raporu_2017.pdf)
Şirket
|
Ünite sayısı / Sahiplik durumu
|
Ürettiği Şeker Türü
|
TürkŞeker
|
25 şeker fabrikası / Kamu
|
Pancar şekeri
|
Pankobirlik
|
5 şeker fabrikası / Kooperatif
|
Pancar şekeri
|
Özel Kesim Şirketleri
|
3 şeker fabrikası / Özel
|
Pancar şekeri
|
Özel Kesim Şirketleri
|
10 şeker fabrikası / Özel
|
Nişasta bazlı şeker
|
Toplam
|
43 fabrika / 25 kamu, 5 kooperatif, 13 özel
|
Tablodaki 43 şeker fabrikasının
toplam üretim kapasitesi 4.141 bin tondur. Bu toplamın 3.151 bin tonluk bölümü
pancar şekerine, 990 bin tonluk bölümü de nişasta bazlı şekere aittir.
Türkiye’de Şeker Pancarı Tarımının Ekonomiye Katkısı
Türkiye’de şeker fabrikalarının
kurulması, şeker ihtiyacını, ithalata zorunlu kalmadan karşılayacak bir
üretimin yapılması ve bunun yanı sıra tarımı ve dolayısıyla çiftçiyi
kalkındırma düşüncesi sonunda ortaya çıkmış bir gelişmedir. Günümüzde şeker
pancarı tarımı 65 il ve yaklaşık 8.000 yerleşim biriminde yapılıyor ve yaklaşık
350.000 çiftçi ailesi pancar tarımı ile uğraşıyor.
Şeker pancarı, bir yandan şeker
üretiminde kullanılırken bir yandan da besi hayvancılığı açısından çok değerli
bir gıda olan yaprak, baş ve posası ile yem bitkisi olarak işe yarar. Şeker
pancarı tarımı, sözleşmeli bir tarım türü olduğu için bu işin tarımını yapan
insanları köye bağlayarak ve ailenin neredeyse tüm bireylerine bir iş olanağı
yaratarak kentlere göçün önlenmesinde de önemli rol oynar. Bu tarım türünün
sözleşmeli olarak yapılması nedeniyle sözleşme yapılan çiftçilere kredi
sağlanarak gerekli olan tarım aletleri, gübre, çeşitli malzeme ve nakdi
yardımlar yapılır. Şeker pancarı ekilen alanlar aynı alanda orman yetiştirilmesiyle
sağlanacak oksijenden 3 misli daha fazla oksijen yaratma gücüne sahip bulunması
dolayısıyla çevre açısından da önem gösterir.
Bütün bu yararları göz önünde
tutularak Türkiye’de bir şeker sistemi kamu kesimi eliyle Cumhuriyetin ilk
yıllarından başlayarak kurulmuş ve yaygınlaştırılmış bulunuyor. 1950’li
yılların başında Pancar Üreticileri Kooperatifi (Pankobirlik) ve Şekerbank
kurulmuş ve böylece pancar üreticilerinin bir kooperatif sistemi çevresinde
örgütlenmesi sağlanmış. Şekerbank eliyle de sektörün kredi sorununun
çözümlenmesi hedeflenmiş, kendi mantığı içinde ideal bir sistem oluşturulmuş.
Bu sistem sayesinde Türkiye,
şeker sorununu çözmüş, ithalata ihtiyaç duymamış, ayrıca köyden kente göçü
önleyen, tarımın ve hayvancılığın her alanında uygulanması gereken tutarlı bir sistem
ortaya çıkarmış bulunuyor.
Sonuç
Bugün üzerinde durulması gereken konu
şekeri üreten fabrikaların kamu kesimi ya da özel kesim elinde olması meselesi
değildir. Üretimi kimin yapacağı ikincil bir meseledir. Asıl mesele bugün
Türkiye’yi şeker konusunda ithalattan koruyan, pancar çiftçisinin köyünü,
kasabasını bırakıp kentlere göçmesini önleyen, hayvancılık için girdi sağlayan bu
sistemin sürdürülüp sürdürülmeyeceği meselesidir. Asıl mesele özelleştirme
sonucunda devletin elinden çıkacak olan bu fabrikaların arsalarının ileride
başka amaçlarla kullanılıp kullanılmayacağı, şeker üretiminin düşüp
düşmeyeceği, ithalatın öne çıkıp çıkmayacağı meselesidir.
Tarım kesimine bütün dünya
inanılmaz destekler verirken Türkiye, son yıllarda, o destekleri kesmenin
sıkıntısını yaşıyor. Desteklerin kesilmesinin sonucu olarak tarımsal üretim ve
hayvancılık giderek güç kaybediyor, bir zamanlar ihraç edilen ürünler ithal edilmeye
başlanıyor, insanlar, köylerinde tarım veya hayvancılıktan para kazanamadığı
için kentlere göç emek zorunda kalıyor. O nedenle temel mesele şeker pancarı
çiftçisinin özelleştirmeler sonucunda aynı duruma düşüp düşmeyeceği
meselesidir.
Bu şirketler özelleştirilecekse,
şirketlerin, gerekli modernizasyonunun da yapılarak, şeker pancarından şeker üretimine
devam etmesi garanti altına alınmalıdır. Bu garanti 5 yıllık sürelerle
sağlanamaz. 5 yıl sonra şekeri ithal etme sıkıntısıyla karşılaşmak söz konusu
olabilir. Devlet yaptırdığı köprü, otoyol, hava limanı gibi yatırımlarda nasıl özel
kesime garantiler veriyorsa özelleştireceği şeker fabrikaları için de bu tür garantiler
alabilmelidir. Ayrıca devlet, şeker üretimini özel kesime devretse bile pancar
çiftçisine kredi, mazot teşviki gibi desteklerinin süreceğini garanti
etmelidir.
Eğer kapitalist sistem içinde
yaşamaya devam edeceksek özelleştirme doğru bir seçimdir. Ama her doğru seçimin
içinde yanlışlar olabilir. Bunları ayıklamak şarttır. Aksi takdirde sistem, kamu
mülkiyetini arar duruma düşer. Bazen sosyal yarar, para kazanmaktan da kâr
güdüsünden de önde gelir. Aksi takdirde sağlık sisteminde devletin işin içine
girmemesi, her şeyi özel kesime bırakması gerekirdi.
Kaynaklar:
Prof. Dr. Necmi İşler, Şeker Kamışı
Konya Şeker, Şekerle İlgili Merak Ettikleriniz
Savlet Gürsel, Şeker Üzerine Not, yayınlanmamış
çalışma.
Pankobirlik, Dünya, AB ve Türkiye Şeker
İstatistikleri
TŞFAŞ, Sektör Raporu 2016
DPT, Şeker Politikalarında Yeni Yönelimler ve
Türkiye’nin Konumu
Ek: Şeker Pancarının
İçeriği
Besin Değerleri
|
100 gramda
|
Vitaminler ve Mineraller
|
Miktar
|
|
Kalori
|
43 kcal
|
A vitamini
|
33 IU
|
|
Toplam yağ
|
0,2 gr
|
Magnezyum
|
23 mg
|
|
Kolesterol
|
0,0
|
Kalsiyum
|
16 mg
|
|
Sodyum
|
78 mg
|
C vitamini
|
4,9 mg
|
|
Potasyum
|
325 mg
|
Demir
|
0,8 mg
|
|
Karbonhidrat
|
10 gr
|
B 6 vitamini
|
0,1 mg
|
|
Diyet
Lifi
|
2,8 gr
|
|||
Şeker
|
7 gr
|
|||
Protein
|
1,6 gr
|
Gelişmiş ülkelerde hizmet sektöründe çalışanların,gelişememiş ülkelerde ise tarım sektöründe çalışanların sayısı fazla olduğu için hükümet tarım ve hayvancılığa gereken önemi vermiyor olabilir mi hocam acaba?..Ama şu anda tarım ve hayvancılık ile ciddi destekleme politikaları başlamış gibi görünüyor.Bir başka sorun da hizmet sektöründe çalışanlar(avukat,doktor,kaymakam,bankacı vs.) tarım sektöründe çalışanlardan daha üstün görülüyor toplumun gözünde, bu algı da değişmeli bence...
YanıtlaSilEskiden tarımda çalışanlar çok daha fazlaydı ama tarım sektörüne önem veriliyordu.
Silhocam yazı güzel, birkaç konuda eleştirim olacak.
YanıtlaSilözelleştirmeye karşı gibi yazmışsınız son paragrafta tamamen farklı bir tespit ortaya konmuş gibi duruyor. bence bu son paragraf ana fikri özetliyor daha geniş yer almalıydı.
özelleştirme yapabilirsiniz sorun yok, ama bu fabrikalara kota koyup yerli üretim pancar kullanarak şu kadar ton şeker pancarından şeker üretirsiniz diye kota koyarsınız, bunu da 20-25 yıla yayarsınız olur biter, buna sonuna kadar katılıyorum.
katılmadığım noktalar araziye yapılacak başka yatırımlar, serbest piyasada buna karışmamak gerekir, rant varsa alsın yararlansın, fabrikayı da mümkünse arazisi daha ucuz olan, şehire bir miktar daha uzak bir bölüme taşıyabilir. mesela eskişehir şeker şehrin ortasında kalmış, sanırım diğerleri de öyle. araziyi en iyi şekilde değerlendirmek önemlidir. merkezdeki arsası değerli eski tesis yerine şehir dışında daha ucuz bir araziye yapılacak modern bir tesis ülke adına daha iyidir.
ikinci konu köylüyü köyünde tutma, buna kesinlikle katılmıyorum. mevcut şeker köylüsü de köyünde değildir büyük ihtimal. nacizane önerim bu konuyu derinlemesine araştırın, köylünün tarım yapmasına gerek var mı? modern tarım küçük parseller ve köylü halkla yapılabilir mi? yoksa kooperatifler veya şirketler üzerinden daha az amortismanla ölçek ekonomisi gibi daha düşük maliyete teknoloji kullanarak üretim mi yapılmalıdır?
tarım işinini içindeki herhangi bir kuruma sorarsanız yukarıdaki konuya net cevap alabilirsiniz. köyde eğitim sınırlı, köylü güncel üretim tekniklerine uzak, çoğu değişime karşı. sırf onlar köyde kalacak diye tarımı onlara havale etmek büyük bir hatadır bana göre. çözüm ya modern tekniklerle çalışan, hesabı kitabını iyi tutan profesyonel kooperatif ile yada şirketler ile üretimdir. köylü arazisini kiralar, gelen kazançtan payını alır.
elimizde petkim ve tüpraş örneği var, petkim özelleşmeseydi rafineri yapma işine girer miydi? petlim limanını yapar mıydı? bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler gibi yazan bir liberal gibi değil ülkesini seven çok milliyetçi birisi olarak yazıyorum.
değinmediğiniz bir konu daha var bu arada, bu fabrikalar kit olarak kalırsa;
personel alımında liyakat geçerli olur mu? siyasetçi istediği kişiyi oraya sokabilir mi?
10 kişilik iş için 40 kişi alabilirler mi?
fabrika etrafında kurulan nakliye şirketleri siyaset bağıyla rekabetsiz taşıma işi alabilirler mi? çıkan posayı istedikleri firmaya istedikleri fiyata satabilirler mi?
tam tersi özelleşince liyakati olmayan kişi çalışabilir mi? nakliye işini pahalı fiyat veren kişilere verir mi özel şirket? çıkan posayı yem olarak kendi de işleyebilir ve avantaj sağlar mı? yoksa ihale ile en yüksek bedeli verene satabilir mi? bunları da düşünmek lazım.
özetle kamu illa bir yerde olacaksa rekabetin olmadığı, getirisi olmayan, hiçbir firma veya grubun olmadığı alanlarda olmalı. özelleştirme ihalesi de tüm partilerin onay vereceği, ülkeye en çok yarar getirecek, en çok kazanımı sağlayacak şartlarla yapılması kaydıyla. köprü ihalesine benzememeli. tüm partilerden oluşacak özelleştirme komisyonu gözetiminde yapılmalı.
Ben de aynen sizin gibi düşünüyordum ama sonuçta kötü uygulamalarla tarım ve hayvancılık elden gitti. Bugün Anadolu'nun özgün ürünlerini bile (mercimek gibi nohut gibi) ithal eder duruma geldik. Sonuçta çiftçimize TL olarak vermediğimiz desteği yabancı ülkelerin çiftçilerine Dolar olarak verir konuma düştük.
SilSerbest piyasa ve rekabetin mucidi ve şampiyonu olan batı ülkelerinde tarıma ve hayvancılığa verilen desteklere ve müdahalelere baktığınız zaman anlıyorsunuz ki bize söylenenle yapılan arasında dağlar kadar fark var.
Yarın şekeri de ithal eder konuma düşmemek için ayranı üfleyerek içmekte yarar var.
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi sadece ekonomi meselesi değildir. Kamu sağlığı meselesidir. Kamu sağlığını ilgilendiren ürünlerin üretimi de köyde köylü eliyle, ekolojik tarımla yapılır. Endüstriyel tarımla doymazsınız, hastalanıp ilaca bağımlı olursunuz.
SilBu ülkenin en büyük sorunlarından biri de iki kitap okuduktan sonra kendini batının kopyacisi, yardakçısı bulanlar. Batı yok şöyle yapmış, yok böyle yapmış biz de yapmalıyız, bizde yaşamalıyız. Batıyı örnek alırken onların sosyolojik ve ekonomik yapılarını, bu yapıların zaman içinde nasıl değiştiğini iyi analiz etmeliyiz. Batı bu süreci yaşarken çok uzun yıllar teknoloji liderliği yapmış, ürettiği ile korkunç paralar kazanmış, parası değerlenmiş fakat tarim rekabet edemez duruma gelirken, sanayide sürekli eleman ihtiyacı duymuş. Biz böyle bir yapıyı nasıl taklit ederek aynı sonuca variriz. Gerçekten anlamak zor. Kamu kurumları verimsizmis, ne yani özeller çok mu verimli. Ben bu ülkenin en büyük holdinglerinin birinin sanayi kolunda ömrümü çalışarak geçirdim. Kamuyu verimsiz yapan siyasetçinin, yöneticisinin ahlaksızlığı ise, aynı insanlar özelde de çalışıyor. Üstelik çok daha az kuralın olduğu bir ortamda.
SilOlayın en büyük gizli tutulan yanı (Gazlı içecek sektöründen emekliyim ve bu yüzden mısır şekerinin kristal şekere -bisküitden soğuk çaya kadar-üretim prosesi açısından üstünlükleri) nedeniyle ileri zamanlarda tüm -istisnasız tüm-marketlerde satılan gıdalar nişasta bazlı olacaktır ve bu şeker tipinin çeşitli kanser tiplerini tetiklediği bilimsel olarak ara ara yazılı medyada gündeme getirilip hemen sümen altı edilmektedir.Çocuğunuza aldığınız gofret,dondurma,meyvalı yoğurt vs'ye baktığınız zaman hemen hemen (belkide tamamı) mısır şurubundan üretilmektedir.Etiketdeki ürün bilgisi şu kurnazlığı kullanır:içindekiler......,şeker(fruktoz,glikoz şurubu),..........
Sililkokul harici eğitimi olmayan, gelir gider hesabını bilmeyen, hatta tarım ilacı kullanan ve ölçüsüz kullanan köylü eliyle mi ekolojik tarım yapılacak? ekolojik tarımı da şirketler üzerinden kontrollü olarak yada profesyonel kooperatifler üzerinden de yapılabilir. endüstriyel tarım illa ilaçla yapılan tarım değildir, özel makineler, özel eğitimli kişiler ile büyük alanlarda yapılan tarımdır.
Silküçük küçük tarlalarda eğitimi sınırlı köylüyle maalesef çok üretim yapılamaz, tarım makineleri yokken dedikleriniz doğruydu, şimdi makineler var, on dönümü olan bir traktör alacağına kooperatif kurup tüm köyü 4 traktörle ekip biçsinler, tabi öyle birlik olacak niyette ve bilgide köylü varsa, ben bugüne kadar hiç görmedim.
Adsiz 17:58, hic bir koye gitmedigin belli. Siyasi yorum yapacaksanuz once bir gezin dolasin insanlarla sohbet edin sonra hobi okarak gene yaparsiniz.
SilTarım ve hayvancılık elden gitti diyorsunuz bunu da hammadde olan tahıl mercimek vs ürünlerin ithaline dayandırıyorsunuz. Tüik ve gıda sanayi birliği değerlerine incelerseniz.
SilTÜİK verilerinde 2001 İLE 2016 verilerini kıyaslıyorum.
Tarım ürünlerindeki ekilen alan azalırken üretim miktarları artmış. Bunun anlamı m2 başına üretim artmış yani verim artmıştır. çiftçiye verilen eğitim meyvesini almış. Daha iyi olabilir Ekstra bilgilere bakmak gerekir ama neden olmasın doğru sulama ve gübreleme ile. Buğday Arpa Mısır Ayçiçeği Pamuk (Kütlü) Şekerpancarı
Wheat Barley Maize Sunflower Cotton (raw) Sugar beets
Ekilen alan (Dekar)
Sown area (Decare)
2001 93 500 000 36 400 000 5 500 000 5 100 000 6 846 650 3 587 630
2002 93 000 000 36 000 000 5 000 000 5 500 000 7 210 770 3 724 680
2003 91 000 000 34 000 000 5 600 000 5 450 000 6 373 290 3 153 030
2004 93 000 000 36 000 000 5 450 000 5 500 000 6 400 450 3 153 440
2005 92 500 000 36 500 000 6 000 000 5 660 000 5 468 800 3 358 120
2006 84 900 000 36 498 000 5 360 000 5 854 000 5 907 000 3 256 995
2007 80 977 000 34 280 165 5 175 000 5 546 778 5 302 528 3 002 421
2008 80 900 000 29 500 000 5 950 000 5 800 000 4 950 000 3 219 806
2009 81 000 000 30 100 000 5 920 000 5 840 000 4 200 000 3 244 428
2010 81 034 000 30 400 000 5 940 000 6 414 000 4 806 500 3 291 669
2011 80 960 000 28 688 331 5 890 000 6 557 000 5 420 000 2 972 648
2012 75 296 394 27 487 664 6 226 094 6 046 160 4 884 963 2 806 945
2013 77 726 000 27 205 100 6 599 980 6 097 839 4 508 900 2 913 282
2014 79 192 084 27 872 973 6 586 450 6 574 576 4 681 429 2 887 851
2015 78 668 874 27 835 830 6 881 699 6 853 174 4 340 134 2 744 873
2016 76 719 448 27 400 521 6 800 192 7 201 081 4 160 098 3 224 477
2017 76 688 785 24 247 372 6 390 844 7 796 217 5 018 534 3 392 171
Üretim (Ton)
Production (Tonnes)
2001 19 000 000 7 500 000 2 200 000 650 000 2 357 892 12 632 522
2002 19 500 000 8 300 000 2 100 000 850 000 2 541 832 16 523 166
2003 19 000 000 8 100 000 2 800 000 800 000 2 345 734 12 622 934
2004 21 000 000 9 000 000 3 000 000 900 000 2 455 071 13 517 241
2005 21 500 000 9 500 000 4 200 000 975 000 2 240 000 15 181 247
2006 20 010 000 9 551 000 3 811 000 1 118 000 2 550 000 14 452 162
2007 17 234 000 7 306 800 3 535 000 854 407 2 275 000 12 414 715
2008 17 782 000 5 923 000 4 274 000 992 000 1 820 000 15 488 332
2009 20 600 000 7 300 000 4 250 000 1 057 125 1 725 000 17 274 674
2010 19 674 000 7 250 000 4 310 000 1 320 000 2 150 000 17 942 112
2011 21 800 000 7 600 000 4 200 000 1 335 000 2 580 000 16 126 489
2012 20 100 000 7 100 000 4 600 000 1 370 000 2 320 000 14 919 940
2013 22 050 000 7 900 000 5 900 000 1 523 000 2 250 000 16 488 590
2014 19 000 000 6 300 000 5 950 000 1 637 900 2 350 000 16 743 045
2015 22 600 000 8 000 000 6 400 000 1 680 700 2 050 000 16 022 783
2016 20 600 000 6 700 000 6 400 000 1 670 716 2 100 000 19 592 731
2017 21 500 000 7 100 000 5 900 000 1 964 385 2 450 000 20 828 316
Peki NEDEN İTHAL ediyoruz?
Kısaca şunu yazabilirim. Tarladan veya ithal edilen malların bir kısmı işlenerek ürün haline getirilir. Orta doğu ve benzeri ülkelere ihraç ediliyor. Yani tarımsal hammadde alınıp, gıda ürünleri ihraç ediliyor.
Türkiye’nin 2014 yılı tarımsal ürün ihracatı 18.7 milyar dolar olurken, tarımsal ürün ithalatı ise 18.5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Gıda ürünleri dış ticaretinde 5.7 milyar dolar fazlaya karşın, tarımsal hammadde tarafında 5 milyar dolar açık verdi.
Almanyadan bir örnek veriyim. Almanyada Otomotiv şirketleri araçlardaki plastik bazlı ürünleri Türkiyeden ithal eder ve o ürünü arabaya monte eder ve o Otomotivi bize ihraç eder.
Siz diyorsunuz ki biz araba satmayalım plastik ürün satalım.
Sayın hocam,
SilUfuk açıcı yazılarınız için gerçekten teşekkürler.
Yalnız benim uzun zamandır düşündüğüm ve içinden çıkamadığım bir şey var. Acaba üretim maliyeti yüksek olsa ve dünya piyasasındaki fiyatın üzerinde mal olsa dahi tarımı( veya başka bir sektörü) desteklemek ve yaşatmaya çalışmak ekonomi mantığı açısından doğru mudur? Yoksa kaynakları en verimli sonucun elde edileceği alanlarda yoğunlaştırmak mı daha doğrudur?
Örneğin bizim 100 TL'ye mal ettiğimiz bir malın dünyada fiyatı 50 TL ise biz hala kaynaklarımızı bu malı üretmeye harcamalı mıyız? Yoksa bizim 100 TL ye ürettiğimiz fakat dünya fiyatı 150 TL olan başka bir maldan daha çok üretmeye mi harcamalıyız?
Tabii burada malı ucuza satan ülkenin kendi üreticisine verdiği destekler işin içine giriyor. Fakat bu durum bile sonucu değiştirir mi? Örneğin bizim 100 TL maliyetli malımzı 50 TL ye üretenler aslında kendi üreticisine 70 TL'lik de kaynak aktarmış olsun ( yani aslında maliyet 120 TL olmuş olsun): bize o malı 50 TL ye satmakla aslında bize 70 TL'lik bir kaynak aktarmış olmuyorlar mı? Bu da bizim için iyi onlar için de kötü bir şey değil mi?
Kafam karışık. Ne dersiniz bu hususlarda?
Selam Oytun Alici,
SilKafanız gerçekten epey karışık, keşke ürün fiyat rakamları sizin yazdığınız gibi yüksek marjlarda farklılık sunsa da karar almak kolay olsa.
Malesef gerçek hayat böyle değil.
Eğer ülkemizde 100TL olan mal dünyada 50TL ise, 50TL ye üreten ülkede üretirsiniz, dünya pazar payı sizin olur. Örneğin Mercedes, Opel, Toyota.
Ülkede 100TL ye üretilip, dünyada 150TL olan malı/hizmeti daha çok üretmeye çalışırsınız. Örneğin Almanya'nın sanayi makine üretimi gibi.
Bu kaynakların temelinde ülkedeki adalet, hukuk sistemi ve demokrasi vardır. Demokrasi olmayan ülkede insanlar nasıl farklı siyasi görüş belirtemezler ise, farklı ürünler/hizmetler de üretemezler.
Hukukun olmadığı yerde, birisi size borç takarsa, mahkemelerde hakkınızı almanız 3-4 yılı bulur, eğer alacaklı bir firma ise büyük ihtimalle o sürede batar. Batmazsa bile o süredeki zararını ürünlerine zam yaparak çıkarmaya çalışır, bu da dünyadaki rakiplerine pazarını vermesi demektir.
Bakın bozuk adalet nasıl sorunlara sebep veriyor.
2012'de bir müşterime hizmet verdim. Müşterideki iş aksamaları sonucu müşteri verdiğim hizmetin faydasını göremedi, hizmeti tam ilettim, 178bin TL masraf yaptım.
283,200TL fatura kestim. Müşteri bana ödeme yapmadı, mahkemelik olduk. Mahkeme hala devam ediyor. 6.seneye gireceğiz.
İşlerim aksadı, bir çekimi ödeyemedim, banka kredilerini topluca geri çağırdı ve haciz yaptı.
Bu faturadan dolayı maliye benden 43,200TL KDV alacağı + 14,000TL vergi istedi. Faizi ile beraber 103,000TL oldu, bu sebeple bana ehaciz yaptı, gayrimenkul hacizi yaptı.
O projede çalışan 9 mühendise maaş ödeyemedim, onlarda etkilendi hepsi topluca dava açtı.
2015 yılında artık Türkiye'de hiç bir bankadan hesap açamaz oldum, çünkü açılan her hesabıma bir şekilde maliye ve diğer alacaklılar ehaciz koyduğu için yaşam imkanım kalmadı.
Bende ülkeden ayrıldım, çok şükür şimdi iyiyim. Hala davalar devam ediyor, ne ben alabildim, ne de diğerleri benden alabildiler.
İşin özü, ticari güven, adalet ve demokratik teammüller yoksa, o ülkede kar marjı yüksek bir ürün çıkmaz.
Açıklamalarınız için teşekkür ederim hocam. Fikirlerinize tamamıyla iştirak etmekteyim. Bu konudaki fikirleriniz ve analizleriniz Daron Acemoğlu'nun "why nations fail" kitabı ile paralellik göstermekte.
SilSelamlar,şeker pancarının oksijen üretmesi (hem de ormanların üç katı ) gibi bir durum bilimsel olarak yok.Bir de Türkiye gibi Küresel Isınma açısından riskli kuşakta bulunan bir ülkede şeker pancarı tarımının yeraltı su kaynaklarımıza son derece ağır çevresel hatta stratejik zararlar verdiğini de belirtmeliyim,inanmayan pancar tarlasında bir su pompasının nasıl çılgınca çalıştığını görsün,tarlada suyu aynı çılgınlıkla emer..Çocukluğumda bile çorak Anadolu nun ortasındaki bu israfa acırdım..Yanlış anlaşılmasın aslında özelleştirmeyi sevmem,siyasi olarak da karşı taraftayım ama işe en önemli yerden yani "çevre "yönünden yeterince iyi bakılamdığını düşünüyorum..
SilBrezilya o kadar şekeri pasta dondurma için değil yakıt olarak kullanıyor,petrol fakiri olduğundan şeker kamışı alkolünden yakıt elde ediyor,,sobada yakmıyor zaten 4 mevsimin 4 ü de yaz,,otomobillerde kullanıyor,buna uygun otomobiller 30 yıldır var Brezilya da ..
SilAllah akil fikir versin
SilÖzelleştirme yaparken yanda sami gidiyor liyakata göremi onuda bilmek lazım yerli firmalara mi yabancı yani peşkeş çekiliyor bunlarda onemli
SilEskisehir şekere dokunma...Sanane şehir içinde kalmışsa ev mi yapilsin.Son 10 yılda kaç fabrika yapıldı.
SilO fabrikanın ekmeğini yiyen birisi
hocam kitler özelleştirilse dahi bunu denetleme ve tüketiciyi korumayı düzenleyici denetleyici kuruluşlar yapmıyor mu? bu kuruluşlar görevlerini düzgün yerine getirse tahminim özelleştirmeler bu kadar gürültülü olmaz.
YanıtlaSilSizce bu kurumlar bağımsız çalışabiliyor mu?
Silhocam yabancı sitelerde faiz oranı 8 diyor ama tcmb aofm de 12,75 :) şeffaflık bu kadar mı zor hocam.
YanıtlaSilZaten TCMB o nedenle geç likidite penceresi üzerinden yaptı bu düzenlemeleri. Yani bir anlamda görünüşü % 8 de tuttu ama gerçek % 12,75.
Silhocam şuna katılır mısınız bizim ülkede ithalat arttıkça ihracat da artıyor.
YanıtlaSilTersi daha doğru. İhracatı artırmanın bir yolu da ithalatı artırmak. Çünkü ihraç mallarının yüzde 65'i ithal mallardan ve girdilerden oluşuyor.
SilÖzelleştirme doğru bir seçim değildir.özelleştirme kötü olduğu gibi türkiye de yapılan da özelleştirmeden daha kötüdür.amaç devletin üretimden çekilmesi değil üretimin tamamen ortadan kaldırılıp ithalata bağımlı bir ekonomi yaratılmasıdır.pancar üretimi yok edilmek isteniyor.ithal mısır şurubuna pazar sağlanıyor.kapitalizmin kendi mantığına-felsefesine de aykırıdır yapılanlar.tüm sorunun nedeni türkiye de ki sağın ulusal değil komprador olmasındandır.dp si de anap ı da akp si de aynı.üretime kendi insanına düşman küresel güçlerin işbirlikçisi,taşeronu rant çetesi hepsi de.
YanıtlaSilHocam yazınızı bekliyordum teşekkürler.Tablo 3 miktar birimlerinde hata olabilir.Gümdemdeki bütçe fazlası konularınıda kaleme alırsanız seviniriz.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilTablo 3 deki hatayı göremedim.
Hocam önemsiz zaten ama göstereyim."2.559 'bin' ton şeker üretilmiş ve 2,6 'milyon' ton şeker tüketilmiş"
YanıtlaSilİzlemeyi zorlaştırıyor haklısınız, düzelttim, teşekkürler.
SilHocam bu hazinenin ihraç ettiği tahvillerde mesela vade sonu değeri 100 olan tahvil 98 liraya satıldı ve yüzde 12 de faiz veriyor diyelim. Burda net getiri 2 lira artı yüzde 12 faiz mi oluyor. Yoksa sadece yüzde 12 faiz mi
YanıtlaSilBöyle bir şey yok. 100 TL değeri olan tahvil ya 88 TL'ye (mesela satılır) ki o zaman faizi (100 - 88) / 88 = % 13,66 olur ya da 100 TL'ye satılır ve vadesinde 13,66 TL faiz ödenir.
SilYıllarca şeker şirketinde çalışan bir babanın oğlu olarak ben şeker şirketinin özelleştirilmesine karşı değilim hocam. Çünkü çok yüksek bir potansiyele sahip olan fabrikalarımızda verimlilik çok düşük. Ancak bu özelleştirme kooperatiflere kamu yararına yapılmalı şeker üretimini arttıracak şekilde organize edilmeli.
YanıtlaSilAynı şeyi söylüyoruz galiba.
SilYandaşa peşkeş çekilmeyip Konya Şeker gibi(TORKU) yöneteceklere devredilecekse şapkamı çıkarır oyumu ikdidara cevirirm.Ama maalesef hep çapanoğlu,hep kandırma,yalan dolan ve kapanan fabrikalar,en acısıda üretici konumundan çıkarılıp şehirde yoksulluğa terkedilen sosyal dinamit bir nufus.
Silhocam malumunuzdur ki avrupa ülkelerinde özellikle ingiltere de ve keza amerika da kooperatifçilik güzel bir şekilde uygulanmakta. bu ülkelerdeki çiftçilerin yüzde 85-90 ı kooperatiflere üye ve bu sayede kazançları iyi. ülkemizde de koooperatifler bulunmakla beraber bizde pek başarılı olmadı. sebebi acaba bizim koopeartifler de mi yoksa kooperatifleri yönetenlerde mi. ikinci sorum ülkemizde özellikle tarım sektöründe üreticiden çok aracılar kazanmaktadır. ben bunun sebebi olarak aracıların el altından daha etkin bir şekilde örgütlendiklerini düşünmekteyim. sizce nedeni ne olabilir.saygılarımla hocam
YanıtlaSilBizde bütün alanlarda (yargıdan trafiğe, kooperatifçilikten site yönetimine kadar) Avrupa'dan farklı, bozuk uygulamalar olduğuna göre sorun genel olarak eğitim ve özellikle de ahlak eğitiminde olmalı diye düşünüyorum.
SilOsmanli'nin son yillarinda bile kooperetifcilik basarili uygulaniyor ve bugune uzanan meyveler verebiliyorsa (ziraat bankasi) neyi degistirdik de bu ahlagimiz bozuldu acaba?
SilDiğer konularda olduğu gibi kooperatifçilikte de sorun, kamu otoritesinin eli olan devlet memurlarının (yargıçlar dahil) fena halde rüşvetçilikle malul oluşları, ve asıl önemlisi de bu personele yaptıkları yanlışlıklar veya usulsüzlükler için (pratikte) yaptırım uygulanamıyor olmasıdır.
SilBu şekilde, kooperatif yöneticisi çaldığının bir kısmını "uygun biçimde" ilgili personelle paylaştığında konu bir şekilde "sonuçsuz bir döngü"ye dönüşür.
Bu durum dünkü-bugünkü bir şey değildir, 1913 yılındanberi yürürlükte olan (TC'nin de aynen uyguladığı) "Memurin Muhakemat Kanunu" nun sonucudur.
Zaman içinde insanlar da adaleti aramak yerine sisteme uyum sağlayıp çıkarlarını koruma amaçlı olarak "ahlaksızlaşır", çünkü aksi yönde olanlar "keriz" olarak konumlanır.
Burada örnek te verebilirim: 1976 yılında kurulmuş olan bir "köy kalkınma kooperatifi"mizin yöneticisinin yolsuzluğu (açıkçası paraların üstüne yatması) hakkındaki dava takip edebildiğim kadarıyla 10 sene civarı sürdü, ve sonuçlandığını görmedim.
İşin faili olan vatandaş birkaç ay önce eceliyle öldü, köy ahalisi de camide hakkını helal etti. Artık öbür tarafta ne olur bilemem.
Ozellestirme uygulamalari turkiyeye zarar vermistir. Sosyal dokusunu bozmustur. Bunu ozellikle tarim tarim urunleri ve hayvancilikta gormek mumkun. Turkiye gibi sosyal devletin olmadigi yerde devletin uretimde olmasi yerinde bir uygulamaydi suan devletin uretimde yeri yok ama sosyal olarak sadaka olarak var. Onu da issizlik fonu hasebiyle carcur etme derdinde siyasal anlayislar.
YanıtlaSilTurkiyeye ozgu ekonomik model karma ekonomik modeldir.
Bugun bundan uzaklasmanin bedelini egitimde de gormekteyiz evet egitim ozellesmedi ama egitim talep edenler ilkokuldan liseye kadar ozel okula gitme derdinde ozel okula gitmeyen dersanelere gidiyor
Egitim verneler ise kadrosuz sozlesmeli gunluklu bol sinavli dusuk maasli dusuk motivasyonlu bir bicimde gorev alarak ogretmenlik meslegini icraa ediyor boyle bir durumda dogallayin verim bilgi akisi saglikli olamiyor.
Haklı olduğunuz yerler var ama devletin yönettiği dönemde de durum o kadar parlak değildi.
SilHocam elinize saglik (her ne kadar bazi konularda size katilmasam bile),
YanıtlaSilBir sorum olacak. Sosyal yarar tablosunda daha saglikli seker uretimi derken ne demek istediniz? Pancar / nisastadan yapilan seker farkindan mi? Zamaninda bu konuyla ilgilenip arastirmistim, ve buldugum her arastirma misir surubundan yapilan seker ile pancardan yapilan seker arasinda insan sagligi acisindan bir fark olmadigini yaziyordu (hatta biri gaziantep universitesi arastirmasiydi). Aksine bir bilimsel calisma var mi bildiginiz?
En dogrusu hic seker tuketmemek tabii, besinsel olarak hicbir faydasi olmayan ve insanlari sismanlatan birsey seker.
Ayrica, devletin tarimi korumasi konusunda hemfikirim (her ne kadar turkiye'de bu yanlis yapilsa da - tarimi koruyacagiz diye yem fiyatlarini tavan ettirip hayvanciligi bitirdiler. 2010'larda turkiye'de hayvancilik icin yatirim yapanlara sorun, kazigi yediler bir daha yaklasmazlar hayvanciliga). Fakat seker stratejik bir tahil, meyve veya sebze degildir. Bahsettiginiz ekosistem (ozellikle ciftci aileleri, istihdam vs.) her ozellestirmede var, sekere ozel bir durum degil bu. Elestirilerin cogu duygusalmis gibime geliyor.
Tabii, derseniz ki bu hukumet ozellestirme yapmayi beceremiyor (ornek turk telekom) o yuzden yapmayalim, ona katilabilirim.
Saygilar
Bu konuda pek çok ters rapor var. Yani kimisi fark olmadığını söylüyor, kimisi mısır şurubunun zararlı olduğunu söylüyor. Net bir şey bulmak mümkün değil. Ben çoğunluğun görüşünden şeker kamışı ve şeker pancarından elde edilen şekerin daha sağlıklı olduğu sonucunu çıkardım.Doğrusu sizin de dediğiniz gibi şekerin her türünün zararlı olduğu.
SilBen özelleştirme yapmayalım demiyorum. Hatta tam tersine yapalım diyorum. Ama özelleştirme yapacağız diye öncekilerde olduğu gibi işler yaparak tarımda ve hayvancılıkta olduğu gibi ithalata muhtaç duruma düşecek bir yapı yaratmayalım diyorum. Eğer beceremeyeceksek o zaman yapmayalım.
Yanitiniz icin tesekkurler hocam.
Silgida konusu (ekonomi gibi) cok goz onunde olan bir konu oldugu icin, cok teknik bir konu olmasina ragmen herkesin bir gorusu oluyor (bircok insan icin cok kulaktan dolma oluyor). o yuzden, sektorde calisan biri olarak olabildigince arastirma okumaya calisiyorum. cok muallak konular gercekten de.
ozellestirme konusunda katiliyorum.
Hocam burada asıl yüklenilmesi gereken , gözden kaçan gdo'lu mısır şurubu türkiye'de gdo'lu tarım yapılmıyor; fakat ithali konusunda bir engel yok tartışmalara konu olan nokta bu.
Silİyi çalışmalar saygılar hocam
Hocam ben steak ustasi kasabim, eskiden meshur musterilerimiz anadolu koyun turlerinin etlerini tercih ederler orada burada meth ederlerdi. Suan memlekete sudandan sirbistan bosnadan adi sani duyulmamsi ulkelere et ithalatai yapiliyor. Bosnadan gelen etler hastalikli cikti biliyorsunuz belki. Sudandan et geliyor sirbistan etleri neyin nesi....
YanıtlaSilSiaysal anlayis afrikada tarim arazileri kiralayip tarim yaptirip turkiyeye ihracat ediyor. Kendi sermayemizle arazi aliyoruz kendimize satiyoruz allah akil fikir versin baska bisey demiyorum.
Saygilarimla
Kasap Hasret
Müthiş bir özet.
SilAynı şekilde kendi çiftçimize destek vermedik, Türkler gidip Kanada'da mercimek ürettiler şimdi dövizle buraya satıyorlar. Çiftçiye TL ile vermediğimiz desteği Kanada'ya dövizle vermiş olduk.
Hocam,
SilTürkiye et ithalatı yaparak, aslında et aldığı ülkeye kaynak transfer etmiyor mu?
Et üreten ülke Türkiye den aldığı para ile hem et üretim teknolojisini geliştiriyor, hem Türkiyenin talebi ile ölçek ekonomisi uyguluyor hem de et maliyetini düşürüp bir sonraki üretim peryodunda maliyetini biraz daha düşürmüş oluyor.
Böylece aslında ithalat ile Türkiye kendi maliyetinin sürekli yukarda kalmasını sağlıyor. Siyasetçi de her seferinde iç piyasanın pahalı etinden şikayet edip, dışardan ucuz et getirmenin yoluna bakıyor. Döngü hep bu şekilde devam ediyor.
Ben bildim bileli Türkiye et ithal ettikçe maliyeti dünya fiyatlarının üzerinde kalıyor.
tarim ve hayvanciligi bir piramit gibi dusunursek, piramidin en alti tarimdir, hayvancilik daha ustte gelir. Once tarimi iyi yapacaksin ki hayvanciligi yapabil (yeni zelanda / paraguay gibi ulkeleri haric tutuyorum; onlarda sonsuz mera var, neredeyse hayvanlara yem vermelerine gerek kalmiyor).
Sileger ulke verimli bir sekilde karbonhidrat (bugday, arpa vs.) ve protein (soya ve aycicek kuspesi) tahili uretemezse, dunya fiyatlari ile basedemez, ve zorunlu olarak gumruk vergisi koyar (yoksa ulkede tarla kalmaz, ki bu kabul edilebilir birsey degil). bu ulkedeki yem fiyatlarini artirir, ve ulkede o sene hasat kotu olursa, fiyatlari cok yuksek yerlere ceker. bu yuzden gidip yurtdisindan hayvan satin almak, turkiye'deki hayvanlari kullanmaktan daha ucuza geliyor.
baska sebepleri de var tabii, ama yem fiyatlari en onemli nedenlerden biri.
Benim bildigim kadariyla Turkiyenin et / kasaplik canli hayvan / karkas et ithalati dunya et talebini ve fiyatlari uzerinde ciddi etkiye sahip. Bundan dolayi kirmizi et denilen emtiada bir ara bizim yuzumuzden ufak da olsa sicrama bile olmustu. Kisaca dunyada bu ithalatimiz nedeniyle fiyatlara etki etmis fiyatlari arttirmis bulunmaktayiz.
SilSonuc olarak dunyada kirmizi et tuketiminin en cok oldugu ulkeler zengin gelir duzeyi yuksek ulkeler ancak bu ulekelrde son 30 yillik periyodlar dahilinde tuketimde ciddi ve istikrarli sekilde azalmalar baska alternatif daha saglikli oldugu dusunulen et turlerine kayis var. Buna ragmen baltik endeksi dusmesine ragmen 2013lerden beri tum emtialarda reel dusuler olmasina ragmen ette ciddi bir dusus yok
Yerli ve milli vurgusu bu kadar yaygınken elimizdeki en milli deger olan topraktan neden vazgeciyoruz? Insan kendi topraginin meyvesini de yiyemeyecekse gurur duyacagi ne kaliyor geride?
YanıtlaSilHocam 2010 yılındaki tüketim de üretimden fazla değil mi, gözden kaçmış sanırım
YanıtlaSilDüzelttim, teşekkür ederim.
SilBugüne kadar yapılan özelleştirmeler sonucunda köylerde yaşayan vatandaşlarımızın hayatlarında bir iyileşme olmadığını düşünürsek, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi uzun dönemde büyük şehirlere daha fazla göçten başka bir sonuç getirmeyecektir. Kimileri köylerde yaşayan insanların eğitimsiz olduğunu ve modern tarımın bu şekilde yapılamaz olduğunu söylese bile, bu insanların tamamen işsiz kalmaları ülkeye nasıl bir fayda getirecek? Türkiye Eğitim konusunda Afrika'da bulunan ülkeler ile bir yarış içerisinde iken, köyde bulunan insanların ne eğitim almaları bekleniyor acaba.. Bu sistemle zenginler servetine servet katar iken fakir insanlar için hayat giderek daha zor hale gelecektir.
YanıtlaSilŞeker+su+maya=Alkol+karbondioksit. Bunları bir araya getirip Etil alkol urettiginizde litresi en fazla 5 veya 6 liradır. Vergilendirilmis bir litre alkol ise ülkemizde 300TL dir. Biz meyveyi yaş ve taze toplayip ucuza satariz, satamadigimizi meyve suyu yapıp onu da ucuza satarız. Fransizlar ise ürettikleri meyvelerin %80ini sarap yapar. Arpa, bugday, mısır vb tahıllardan da seker uretilir ve bu alkole cevrilir. Muazzam bir katma değerdir. Ayni seker pancarindaki gibi ekosistem kurar. Biz bu alanlar gelismeli derken eldeki sofra sekerinden de olacagiz galiba. Çok üzücü bir durum.
YanıtlaSilBir de olayin Findik boyutu var Cay boyutu var Zeytin boyutu var
YanıtlaSilZeytin Dosyamız buradadır: http://www.mahfiegilmez.com/search?q=zeytin+dosyas%C4%B1
SilYakında fındık ve çay dosyalarımızı da hazırlayıp sunarız umarım.
hocam, findik konusu gurur tablosu.
Silcay.. regulasyonlari bastan sona okumustum bir kere, ve amaney o nedir oyle. cay fiyatini yuksek tutmak icin yapilan jimnastik inanilmaz. istihdam icin butun ulke pahali cay iciyor adeta.
Zeytin dosyanizi vaktinde okumustum. Sadece findik cay ve zeytin gibi her kesime bir sekilde ulasan urunlerde soz sahibi olmamiz gereken yerde altin yumurtlayan tavuklarimizi kesiyoruz
SilSeker dosyasini anladik da..
SilFindik ve Cay dosyasina karsiyim.. Bu sayfada böyle bir dosya yazilacak ise, simdiden söylüyorum.. Okumayacagim.
Kahraman Findik ve Cay üreticilerimiz 15 yildir, kendilerini Dosyalara sokanlari %70 oy ile secmiyorlar mi..
Birakin ne halleri var ise görsünler.. beter olsunlar.
Seker pancari üreticileri de farkli degil ya.. neyse.
Selam Hocam,
YanıtlaSilTüm yazılarınızı okurum, yazdığınız tüm makro iktisadi sorunların temelinde Türkiye devlet yapısının halk ile bütünleşik bir sistemde hareket edememesi yatıyor.
Osmanlıdaki bu sorun Cumhuriyete sirayet etmiş, hala aynı şekilde devam ediyor.
Tüm yazılarınızda değerli arkadaşlarımızın yorumlarında hep aynı sorunun ruhu var.
Türk insanı devlet yönetimine katılabileceği demokratik araçlardan uzak olduğu için devlet/hükümet tarafından yapılan tüm işlere şüpheci/sorgulayıcı bir gözle bakıyor ve elinden bir şey gelemediğinden bahsediyor.
Sitenizdeki tüm yorumların özü bu.
Şeker özelinde de olduğu gibi, şeker çiftçisi, kooperatifi, fabrika yöneticileri ve diğer aktörlerin devlet yönetimi ile dahil olduğu demokratik, katılımcı bir karar mekanizması oluşturulmadı. Türk insanının devlet ile ilişkisinde bu yapı hiç olmadı, olmayacak.
Türk insanı demokratik bir devlet istiyor. Hayatlarında hiç bir zaman başka bir demokratik devletin nasıl olduğunu yaşamadıkları için, esasen sorunun nerede olduğunu bulamıyor, çözemiyor.
Güzel tespitler ama Türk insanının demokratik bir devlet istediği konusuna katılmıyorum. Türk insanı, büyük çoğunlukla kendisine torpil yapacak bir devlet istiyor.
Sil"Türk" mü?
Sil"Türkiyeli" mi?
Hangisi Mahfi bey?
Türk insanından rahatsız mı oldun? Nasılki Almanyalı,İtalyalı diyemezsen Türkiyeli de diyemezsin.Nokta !
SilBenim anladığım, Devlet pancar üreticisine, besiciye %50 indirimle mazot verip secimi kazanacak
YanıtlaSilHeyhat hasat zamantı geldiğinde mazotun finansmanı için satılan fabrikalar AVM olmuş.
Beşinci yemsiz, çiftçi alıcısız kalacak..
konuyla ilgisi yok ama yorgos lanthimos'un "killing of a sacred deer" filmini ısrarla öneririm hocam.
YanıtlaSilÇok teşekkürler değerli hocam.
YanıtlaSilHocam, şaşırdım yazınızdaki köyden kente göçü önleme vurgusuna. Siz daha iyi bilirsiniz, 21. yüzyılda nüfusun %50'sinin veya %20'sinin köyde yaşadığı gelişmiş bir ülke var mı? Kente göç otomatik olarak gelişme sağlamıyor elbette, ama gelişmenin kaçınılmaz bir sonucu. Kente göçü önlemek gibi olmayacak şeylerle uğraşarak on yıllar kaybettik. Gecekondu ve şehirleşme ile ilgili sorunlarımız bile, büyük ölçüde, kente göçün kaçınılmaz olduğunu kabul edip buna göre planlama yapmak yerine, göçü önlemek gibi tarihin akışına aykırı fikirlere saplanıp kalmamız ile alakalı değil mi? Biz İstanbul'un nüfuunun artışının kaçınılmaz olduğunu kabul edip buna göre şehrin planlı ve düzgün büyümesini sağlayacak önlemler almak yerine, insanları köyünde tutacak hayali çözümlerle uğraştık yıllarca, sonuç da uçsuz bucaksız gecekondu mahalleleri oldu. Londra'nın, Tokyo'nun, Mumbai'nin, Rio'nun, Mexico City'nin nüfusu azalıyor mu, bu ülkelerde kente göç duruyor mu ki biz Türkiye'de köyden kente göçü durduralım.
YanıtlaSilEli ayagi yere basan yorumlardan. Turkiye Avrupa ulkelerinin aksine geleneksel yapisindan vazgecmis bir ulke. Bu yuzden koyden kente goc kacinilmaz. Cumhuriyet sonrasi hizli kentlesmenin en onemli sebebi budur. Insanlar geleneklerini kentte daha rahat surdurebildiklerini dusunuyorlar. Yaniliyorlar, dejenere oluyorlar, ama umurlarinda da degil.
SilSayın adsız 17:36 ben size köyden kente göçü nasıl durdurursunuz anlatayım.
SilŞehirdeki fırın, eczane, lokanta vs hepsini ölçek ekonomisine zorlayıp % 80 kapatılmasını sağlarsınız. Doktor, avukat, öğretmen gibi sektörlerde robot kullanimina geçer onlarinda % 80 bölümünü sektör dişina atarsiniz. Yani verimsiz hizmet sektöründe verimi artırır, genelde meslek örgütleri üzerinden kontrol edilen oligarşik pazari gerçek rekabete açarsınız.
Sıra gelir üretim sektörüne, orada işler daha kolay üretim yatırımları zaten çok ucuzladı, gerekli makinalar hergün teknolojik olarak gelişirken, daha verimli ve ucuz hale geliyor. Üretim makinası ve üretimi artırmak için teşvikleri artırırken hertürlü pazar ve fiyat kontrolü mekanizmalarını çok sert cezalandırırsiniz, diğer kesimleri soymalarinin önüne geçersiniz. Gerçek rekabete girmek zorunda kalırlar. Böylece sanayi ürünleri giderek daha teknolojik ve ucuz olmaya başlar.
Bunlar olduğunda şehirdeki rant ve soygun sisteminin sonu geldi demektir.
Gelelim tarıma; Her türlü gdo ve ileri seviye hibritleme teknikleri üzerinde ciddi kontroller getirir. Sırf pazar değeri olsun diye yapılan milyarlarca yıllardan süzülerek gelmiş dünyadaki canlı organizma hayatını yok etme keyfiyetini kontrol altına alırsınız.
Her türlü tağşiş sıkı kontrol edildiği gibi ciddi cezalar ile caydirilir.
Böylece tabiatimiza uygun gıdalar ile beslenirken, gelecek nesilleri tehdid etmesi muhtemel yıkıcı mutasyonların da önüne geçmiş oluruz.
Çok uçuk görünse de birgün insanoğlu bu senaryoya benzer birşeyi geleceğini kurtarmak için çok geç kalmış olsada hayata geçirmek zorunda kalabilir.
Öyle olmasa da bu bakis açısı, moda deyimle,şehirdeki değer zincirinin nasıl oluştuğunu, gıdanın zehire, ileri teknoloji ürününe dönüştürülürken, geleneksel ekolojik gıda üretenlerin nasıl sefalete sürüklendiğini açıklamaya yetiyor.
Nasıl sanayici stok attığında üretimi durduruyorsa, lokantacı pişirdiği yemeği dökme pahasına ucuza vermiyorsa, çiftci de urettiği buğday ihtiyaçtan fazla olduğunďa fiyatı düşmemesi için hasat etmekten vaz geçecek bilince ulasmadiği sürece kente göç etmek zorunda kalır.
Sil23:05'in dediği doğru;İki yıldır eleman eksikliğinden ,olmuş ürünün hasatının yapılması zorunluluğu,piyasa yapıcıların üreticileri diz çöktürmek uğruna teklif ettikleri ürün fiyatları nedeni ile yıllık 15 ton kirazımı kuşlara sadaka niyetine toplatmıyorum.Bahçede 1TL markette 10 TL .Kazan kazana tamam ,ama ben kazanayım sen kaybet! felsefesi bakalım bir kaç yıl sonra ne netice verecek?
SilAşağıdaki soruyu sormaktaki amacım, iki meslektaş-arkadaş arasına nifak tohumları ekmek değil, "yaşanmakta olanı anlamak"tır.
YanıtlaSilEge Cansen de iktisatçı.
Mahfi Eğilmez de iktisatçı.
Ege Cansen "Türkiye'de ekonomik kriz YOK" diyor.
Mahfi Eğilmez "Türkiye'de ekonomik kriz VAR" diyor.
İktisat alanında iki biliminsanının birbirinden 180 derece zıt sonuçlara ulaşmasını aklım bir türlü almıyor.
Bu çelişkinin sebebi ne?
Benim bir yazım var: "Ekonomi Dediğin Bir Çelişkiler Yumağıdır" başlığını taşıyor. http://www.mahfiegilmez.com/2012/06/ekonomi-dedigin-bir-celiskiler-yumagdr.html
Sil2017 yılında işsizlik % 10'un üzerinde, genç nüfusta işsizlik yüzde 20, enflasyon yüzde 11,9, cari açık yüzde 5,5, TL, USD Euro sepetine karşı yüzde 22 değer kaybetmiş. Ekonomi yüzde 7 büyüdü diye bu durumu normal bir durum olarak kabul etmek mümkün mü?
Ege bey büyümeye ve piyasadaki duruma bakarak kriz yok diyor. Benim krizden anladığım biraz daha farklı.
Bütün bunlar:
YanıtlaSilRotsçayıldın,
Rakıfellırın,
İllüminatinin,
Dış mihraklar ve yerli işbirlikçilerinin,
Tapınak şovalyelerinin,
Türkiye üzerinde oynadığı bir oyun, bir kumpas.
Şekerimizin genetiği üzerinde oynayıp, Türkiye nüfusunu azaltmak isteyen kötü niyetli kişi ve şirketlere karşı şekerimizi yerli ve milli tutmalıyız.
Bu yazı için çok teşekkürler.
Bunlar hep Cem Yilmaz'in sucu aslinda. Komiklik ile zekayi iliskilendirince herkesin espriktuelligi tuttu. Bu ikisinin bir iliskisi olmadigini illa ispatlamaya gerek de yok, ama insanlar israrli.
SilHocam enflasyon dusse issizlik daha da mi artacak Türkiye'de?
YanıtlaSilEğer enflasyonu düşürmek için ekonomiyi frenlersek evet artar.
SilEkonomiyi frenlersek dedigimiz buyume degil mi hocam? Buyumek icin de kalici saglikli gerekli katma degeri yuksek yatirimlar yapmamiz lazim. Gecici degil kalici dogrudan dis yatirimlarla finanse ederek. Bunun icin de siyasi toplumsal istikrar, zeka ve bilimsel sayginlik gerekiyor. Benim icin yazilarinizin ozeti bu.
SilEge Cansen'in 3.Havalimani ile ilgili yazisini okudum, o kadar moralim bozuldu ki. Insan İstanbul icin kahroluyor.
Cargill ülkesi yapma, gelecek üç kuruş parayla da seçim öncesi açık veren bütçeyi yamama çabası olarak görüyorum bunu.
YanıtlaSilhttps://eksisozluk.com/cargill--94660
Sirketlere bu sekilde yafta yapistirmadan once konuyu biraz daha acmaniz gerektigini dusunuyorum. Devletin Cargill taraftari olmadigi 2000'lerin basinda olan olaylardan belli, o yuzden devletin bu sirkete kiyak olsun diye bir hareket edecegini dusunmuyorum.
SilCargill zaten turkiye'de nisasta bazli seker uretimi yapiyor. Rekabet kurulu istemezse Cargill'e vermez. Kaldi ki, seker uretimi turkiye'de muazzam karli bir is, satilmaya karar verilirse bircok uluslararasi sirket satin almak ister.
Ha, seker stratejik bir urun oldugunu dusunuyorsaniz (bence degil), ozellestirilmemesi gerekir diyebilirsiniz, veya mevcut hukumet ozellestirmeleri eline yuzune bulastirdi, o yuzden yapmasin da diyebilirsiniz, bunlar ayri seyler.
Elinize emeğinize sağlık yine harika anlatmissiniz olan durumu 👏 hocam bu arada sizden bir ricam var. Ekonomiyle ilgili film , belgesel önerileriniz nelerdir? Şimdiden tesekkürler..
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilBenim ekonomi konusunda film ya da belgesel önerim yok ama blogu izleyenler zaman zaman böyle öneriler yapıyor.
1. BÖLÜM (Toplam 11 bölümden oluşmaktadır.)
SilMERHABA, İSTEYEN HERKES, AŞAĞIDAKİ LİSTEYİ İZLEYEBİLİR:
[2008] The Ascent of Money: A Financial History of the World
(Paranın Yükselişi: Dünyanın Mâli Tarihi)
Harvard Üniversitesi'nde tarih profesörü Niall Ferguson'un kitabından uyarlanmış, 6 bölümlük belgesel dizisi:
Bölüm 1 "Dreams of avarice": 13.-15. yüzyıllarda Floransalı "Medici" ailesi kökenli "Medici Bankası"nın kuruluş aşamasını, "kredi" ve "borç" kavramlarının nasıl doğduğunu ve dünyanın dört bir köşesine bu sistemin nasıl yayıldığını anlatıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=9YAWnqJ9xvw
Bölüm 2 "Human bondage": Dünyayı yönetenlerin "finans" ile güçlerini nasıl pekiştirdiğini, Rönesans İtalya'sında tahvil piyasasının nasıl doğduğunu, "war finance"ın Kuzeybatı Avrupa'ya ve Atlantik'e nasıl yayıldığını, "tahvil piyasası"nın 19. yüzyılda Rothschild hanedanını nasıl dünyanın en zengin ve en güçlü grubu hâline getirdiğini anlatıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=pU5vXJp5aMg
Bölüm 3 "Blowing bubbles": Hisse senedi piyasalarında balonların ve patlamaların niçin oluştuğunu, "Anonim Şirket" kavram ve kurumunun Amsterdam ve Paris'te nasıl doğduğunu, 2007-2009 hisse senedi piyasalarında yaşanan çalkalanma, 18. yüzyıldaki İskoç iktisatçı John Law'ın "Mississippi Balonu" ve 2001 Enron iflası arasındaki benzerlikleri, "yatırım" konusunda insanların genellikle niçin istekli olduklarını, boğaların ne zaman azgınlaştıklarını niçin kimsenin %100 öngöremediğini anlatıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=0jbbO8tXeq8
Bölüm 4 "Risky business": "Risk" kavramı ve "sigorta" kavram ve kurumunun kökleri araştırılıyor. Hiç beklenmedik olaylar yaşanmaya başlandığında "devlet mekanizması" niçin devreye girmek zorunda kalıyor? New Orleans, Katrina'da 2005'deki kasırgadan sonra, "serbest piyasa mekanizması"nın niçin insanlara asgari koruma ve yardımı sağlayamadığı sorusuna cevaplar arıyor. Bunları ararken, 19. yüzyılın ilk döneminde "modern sigortacılık" kavramının nasıl doğduğuna, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra küllerinden yeniden doğan Japonya'nın "refah devleti" konsepti ile nasıl örnek teşkil edebileceğine bakıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=6CBzfO2gkcU
Bölüm 5 "Safe as houses": Devletin teminatında olan (bazı) varlıkların halka verilip verilmemesi konusu anlatılıyor. Ne tür bir yapı kurabilmeliyiz ki, mülk sahipliğinin yaygın olduğu bir demokrasi, özelleştirme yolu ile konut sektörünün bir çember içinde kuşatılmasından daha iyi, daha sağlıklı olabilsin? Bir iktisat teorisi der ki, "mortgage"ın olmadığı bir piyasa tam manâsıyla işlerlik gösteremez, çünkü bu sadece ama sadece bir takım girişimcinin işlerini başlatmalarına (veya daha ileriye götürmelerine) yol açan, müşterilerin içinde yaşadıkları evi teminat göstererek para veya kredi çekmeleleri ile sağlanır. Peki bütün bu "mortgage"lar biraraya getirilip, mesela koliler içinde toplanıp, bunlara daha yüksek meblağ ödemeyi kabul eden kişi veya kurumlara satılırsa ne olacak?
https://www.youtube.com/watch?v=BUywXLdNi1o
Bölüm 6 "Chimerica": Son bölümde Niall Ferguson, "Batı ekonomisinin küreselleşme anlayışı" ile Çin ve A.B.D. arasında tamamlayıcı parça olma özelliklerini üstlenen ülkeler arasındaki belli-belirsiz dengeyi bulmaya çalışıyor. Birinci Dünya Savaşı öncesinde "küreselleşme" kavramının son faaliyetini araştırırken, Ferguson bir tersine dönüş keşfeder: Bugün para, gelişme yolundaki ülkelerden İngilizce-konuşulan-ülkelere doğru akıyor; daha önce düşünüldüğü gibi dışarıya akmıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=_42elJNXZmY
(Devamı var...)
2. BÖLÜM
Sil[2016] The Big Short
Yönetmen: Adam McKay
Başrol oyuncuları: Brad Pitt, Christian Bale, Steve Carell, Ryan Gosling, Melissa Leo, Marisa Tomei.
Özet konu: 2007-2008'de bütün dünyaya yayılan ekonomik krizin özellikle ABD içindeki köklerini, ilk aşamalarını ve hemen sonrasını anlatacak film.
[2011] Margin Call
Yönetmen: J. C. Chandor
Başrol oyuncuları: Kevin Spacey, Paul Bettany, Jeremy Irons, Mary McDonnell, Demi Moore.
Özet konu: Bir yatırım bankasında (isimleri verilmese de; Lehman Brothers ve Bear Stearns'e göndermeler çok) Eylül 2008'deki mortgage subprime krizinin ilk 24 saatinde nelerin yaşandığını anlatıyor. Bu anlatım sırasında krizin köklerine de flashback'lerle göndermeler yapılıyor.
(Türkçe) http://www.indirmedennfilmizle.net/margin-call-film-izle.html
(İngilizce altyazılı) http://cehe.net/margin-call-oyunun-sonu-2011/
[2011] Too Big to Fail
Yönetmen: Curtis Hanson
Başrol oyuncuları: William Hurt, Edward Asner, Billy Crudup, Paul Giamatti, James Woods.
Özet konu: Ağustos 2008 - 13 Ekim 2008 arasındaki çalkalanmaya acil önlem almak için, ABD'nin en büyük yatırım bankaları ile federal hükümet yetkililerinin yaptıklarını anlatıyor. Filmin merkezini L.Brothers'ın o dönemdeki CEO'su Dick Fuld (James Woods) ve ABD hazine bakanı Henry Paulson (William Hurt) oluşturuyor.
http://www.indirmedennfilmizle.net/too-big-to-fail-izle.html
[2011] The Company Men
Yönetmen: John Wells
Başrol oyuncuları: Ben Affleck, Tommy Lee Jones, Chris Cooper, Kevin Costner, Rosemarie DeWitt
Özet konu: Bir gemi inşa şirketi olan "Global Transportation Systems (GTX)", 2007-2008 küresel ekonomik krizden sonra "küçülme" kararı alır. Bobby Walker (Ben Affleck), şirketin yönetim kuruluna adım adım tırmanan genç, hırslı ve maaşı bol konumdayken işten atıldığı haberini alır. Şirketteki diğer çalışanlarla ilişkilerini sürdürür. Şirketin yenidan yapılanması amacıyla, çalışanların işten atılmasının doğru bir karar olup olmadığı sorusu üzerine tartışmalar yaşanır. GTX'in çıkardığı diğer birçok kişiyle beraber Walker'ın ortak mücadelesi anlatılır.
(İngilizce) https://www.youtube.com/watch?v=_OuFYDTdHRA
(Türkçe) http://www.bicaps.net/the-company-men-2010-720p-turkce-dublaj-hd-izle/2/
(Devamı var...)
3. BÖLÜM
Sil[2011] The Flaw
Yönetmen: David Sington
Belgesele katılmayı kabul edenlerden birkaçı:
Andrew Luan: (Eski) mortgage trader'ı.
Robert Shiller: Yale Üniversitesi, iktisat profesörü.
Louis Hyman: Harvard Üniversitesi, iktisat tarihçisi.
George Cooper: "Blue Crest Capital", fon yöneticisi.
Robert Frank: Cornell Üniversitesi, iktisat profesörü.
Joseph Stiglitz: Columbia Üniversitesi, iktisat profesörü.
Dan Ariely: Duke Üniversitesi, psikoloji ve davranışsal ekonomi profesörü.
Ed Andrews: "The New York Times" gazetesi, ekonomi muhabiri.
Steve Nahas: Gayrimenkul yatırımcısı.
Robert Wade: London School of Economics, politik ekonomi profesörü.
Jim O'Neill: "Goldman Sachs", başekonomist.
Rose Alfano: Emlâkçı.
Jim Finkel: "Dynamic Credit Partners", CEO.
Steve Pennington: "Dynamic Credit Partners", finansal mühendislik departmanı başkanı.
Özet konu: 2007-2008 küresel ekonomik krize sebep olan faktörlerin, daha çok iktisatçıların bakış açılarıyla anlatımı.
(Devamı var...)
4. BÖLÜM
Sil[2010] Inside Job
Yönetmen: Charles Ferguson
https://vimeo.com/39018226
Belgesele katılmayı kabul edenlerden birkaçı:
Dominique Strauss-Kahn: Dönemin IMF başkanı.
Christine Lagarde: O dönem henüz IMF başkanı olmamıştı.
Lawrence G. McDonald: (Eski) Lehman Brothers başkan yardımcısı.
George Soros: "Soros Fund Management" kurucusu.
Frederic Mishkin: Columbia Business School'da iktisatçı, 2006-2008 arası Federal Reserve Boston Şubesi'nin başkanı.
Raghuram Rajan: O dönem henüz Hindistan Merkez Bankası başkanı olmamıştı.
William A. Ackman: Hedge fon yöneticisi, "Pershing Square Capital Management LP" kurucu ve CEO'su.
Daniel Alpert: (Eski) yatırım bankacısı, 2008 krizi sonrası yaşananlar üzerine makale ve kitap yazarı.
Willem Buiter: CITI grup başekonomisti.
Kristin Davis: Özellikle Wall Street çevresinde çalışanlara, daha çok tepe yöneticilere yönelik eskort bağlantıları kuran, ve bazı yöneticilere de çeşitli uyuşturucular temin eden kişi.
Martin Feldstein: Harvard Üniversitesi'nde iktisat profesörü.
Satyajit Das: (Eski) bankacı, danışman, akademisyen ve yazar.
Barney Frank: Politikacı, "Dodd–Frank" Wall Street reformu ve tüketiciyi koruma yasasını hazırlayan kurulun başkanlığını yapmış kişi.
Robert Gnaizda: Obama yönetiminin bir başka Wall Street yönetimi olduğu üzerine tezler öne süren araştırmacı.
Gillian Tett: "Financial Times"da çalışan gazeteci ve muhabir.
Paul Volcker: Ekonomist, 1979-1987 arasında Federal Reserve başkanı.
Özet konu: 2007-2008 küresel ekonomik krizinin, sadece ABD merkezli değil, Avrupa'dan bakış açılarıyla da anlatılması.
[2009] Capitalism: A Love Story
Yönetmen: Michael Moore
https://www.youtube.com/watch?v=yLDIoO_ug2c
Özet konu: 2007-2008'de başlayan küresel ekonomik krizin, ABD'deki geçmişi ve dönemdeki yaşananları anlatıyor. Belgesel'de Detroit'in hızlanan çöküşüne ayrı önem verilmiş. Çünkü Moore'un 1989'da çektiği "Roger & Me" isimli belgeselde (GM) General Motors'un o dönemdeki CEO'su Roger Smith'le yaptığı görüşmeler, 2009'daki belgeselde de kullanılmış. Moore, 2009'daki belgesel için, yani 20 yıl sonra, bir GM yetkilisi ile görüşmek istediği hâlde, kapıdaki güvenlik personeli tarafından nasıl savuşturulduğunu da anlatıyor.
[2009] Collapse
Yönetmen: Chris Smith
https://www.youtube.com/watch?v=z9KVw38WS90
Özet konu: 1951-2014 arasında yaşamış "Michael C. Ruppert"ın hayatı ve yaptıkları üzerine anlatılmış bir belgesel. Ruppert; Los Angeles Polis Departmanı'nda memur, araştırmacı gazeteci, müzisyen ve yazar. 1999-2006 arasında, uluslararası siyaset, CIA'ın aktiviteleri, insan hakları, yolsuzluk, uyuşturucu kaçakçılığı ve 11 Eylül 2001 olayı üzerine saptama ve makaleleri ile tanındı.
"Collapse" belgeseli, Ruppert'ın "Peak Oil" adıyla nitelediği, dünyadaki petrol üretiminin bir noktadan sonra en yüksek düzeyine ulaşacağı ve sonra aşama aşama düşüşe geçeceği ile ilgili bir teorinin anlatımıdır.
Şu site incelebilir:
http://www.hubbertpeak.com/
(Devamı var...)
5. BÖLÜM
Sil[2009] Frontline: The Warning
(Sezon 27, Bölüm 13)
Yönetmen: Michael Kirk
Özet konu: ABD federal hükümet yetkililerinin, 2007-2008 krizinden önce, finansal türev enstrümanlarını niçin denetlemedikleri ve düzenlemedikleri üzerine hazırlanmış bir belgesel.
http://video.pbs.org/video/1302794657/
[2009] Floored
Yönetmen: James Allen Smith
Özet konu: Chicago borsasında çalışan "floor trader"ların hikayelerini, "elektronik ticaret" ve "bilgisayar teknolojisinin yaygınlaşması"nın kendi mesleklerine nasıl etki ettiğini, 2007-2009 dönemindeki çalkalanmada neler yaşadıklarını anlatıyor.
(İngilizce altyazılı) https://www.youtube.com/watch?v=Njoq3HDYwj0
[2008] Let's Make Money
Yönetmen: Erwin Wagenhofer
https://www.youtube.com/watch?v=NETxzILPokw
Belgesele katılmayı kabul edenlerden birkaçı:
Mark Mobius: Fon yöneticisi
Mirko Kovats: Avusturyalı yatırımcı
Terry Le Sueur: (Fransa) Jersey adasının maliye (baş)bakanı.
Hermann Scheer: Alman parlamentosu üyesi (2010'da hayatını kaybetti.)
John Perkins: Araştırmacı ve yazar. 1945'te ABD'de doğdu. 1968'de Boston Üniversitesi İşletme bölümünden mezun oldu. 1968-1970 arası Ekvador'da ABD kültür ve yaşam tarzını anlatmak için kurulmuş "Peace Corps" bünyesinde çalıştı. ABD-Boston merkezli "Chas. T. Main" mühendislik ve teknik-danışmanlık şirketinde 1970'de çalışmaya başladı. Bu dönemde Ulusal Güvenlik Ajansı (National Security Agency, NSA) tarafından şirketteki faaliyetlerinin izlendiğini, "Einar Greve" isimli kişi tarafından NSA'nın bir paravan şirketinde çalışması için çağrıldığını, ve bundan sonra "ekonomik tetikçilik" yapmaya başladığını anlattı. 2004'te yayımlanan "Confessions of an Economic Hit Man & Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" kitabının yazarı.
(Not: "Chas. T. Main" şirketi, 1951-1956 arasında Ankara, Nallıhan'da inşa edilen "Sarıyar Barajı ve Hidroelektrik Santrali"nin de sorumlusuydu.)
Özet konu: 2007-2008 küresel ekonomik krizinin, sadece ABD merkezli değil, Avrupa genelinden (daha çok Avusturya'dan) bakış açılarıyla da anlatılması.
(Devamı var...)
6. BÖLÜM
Sil[2008] I.O.U.S.A.
Yönetmen: Patrick Creadon
https://www.youtube.com/watch?v=EPdHq9CdqtI
Özet konu:
Robert Bixby: ABD federal hükümetinin açığa dayalı satışlara son vermesi ve bütçedeki gelir-gider dengesini daha sağlıklı ayarlayabilmesi için çağrı, toplantı, protesto gösterileri, broşür dağıtımı, konferans, forumlar düzenleyen, 1992'de kurulmuş "Concord Coalition"ın başkanı.
David M. Walker: 1998-2008 arasında, ABD kongresine raporlar hazırlayan, bir tür "audit" danışmanlığı yapan, Government Accountability Office (G.O.A.) bünyesinde, bir tür "mali müfettiş", yani "Comptroller General of the United States".
Bixby ve Walker belgesel boyunca, ABD'yi boylu boyunca sehayat ederek düzenledikleri toplantılarda, "national debt"in muhtemel tehlikelerinin neler olduğunu anlatıyor.
Begeselde: Warren Buffett, Douglas Durst, Alan Greenspan, Kent Conrad, Judd Gregg, Ander Crenshaw, George Miller, Ron Paul'un açıklamaları ve birçok oyuncu, politikacının arşiv açıklamaları da mevcut.
[2006] Maxed Out: Hard Times, Easy Credit and the Era of Predatory Lenders
Yönetmen: James Scurlock
https://www.youtube.com/watch?v=Vk7gPypWP3Y
Özet konu: "Kredi Kartı Endüstrisi"nin nasıl geliştiği, bankaların ve diğer kreditörlerin, ödeme güçlüğü çekmesi muhtemel olan tüketicileri nasıl manipüle ederek kredi satışı yaptıkları, bu kreditörlerin hükümetle kurdukları "bazı" bağlantılar yoluyla nasıl avantajlı konuma geçtikleri, "borç endüstrisi"nin gelişimi ve hukuk mekanizmasının nasıl işlemez hâle getirildiği üzerine bir belgesel.
[2005] Enron: The Smartest Guys in the Room
Yönetmen: Alex Gibney
Özet konu: Houston, Texas merkezli enerji şirketi "Enron"un 2 Aralık 2001'de yaşadığı iflasın öncesini, iflası ve sonrasını anlatan belgesel.
https://www.youtube.com/watch?v=bFJ-hcst8Pg
(Devamı var...)
7. BÖLÜM
Sil[2007] Zeitgeist: The Movie
Hazırlayan: Peter Joseph
Özet konu: Din (özellikle Hristiyanlık) konusu, 11 Eylül 2001 olayının arkasındaki teoriler ile ilgili uzun bir bölüm mevcut. "Federal Reserve" sisteminin nasıl kurulduğu, "para"nın nasıl basıldığı, "para" basma yetkisinin kimlerin elinde olduğu, "fiat money" kavramının ne olduğu, "borç" kavramının nasıl meydana geldiği ile ilgili belgesel.
(İngilizce) https://www.youtube.com/watch?v=OrHeg77LF4Y
(Türkçe altyazılı) https://www.youtube.com/watch?v=BRkyY23mgVc
[2008] Zeitgeist: Addendum
Hazırlayan: Peter Joseph
(Ayarlar kısmından "Turkish - (LTI)" seçerek altyazılı izleyebilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=EewGMBOB4Gg )
Özet konu: İlk bölümde, Federal Reserve Chicago Şubesi tarafından hazırlanmış "kısmi rezerv bankacılığı"nın ne olduğu anlatılıyor. Bu bölümde, bireylerin ve toplumların hayatlarını devam ettirebilmek için "borç merkezli para politikalarıyla" köle hâline getirildikleri, ve bu borcun bir kısır döngü gibi ödenmesi için insanların işe girmeleri, bu işten elde ettikleri gelirle borçlarını ödemeye uğraşmaları, aynı anda "tüketim kültürü"nün pompalanmasıyla "borç" kültünün daha da pekiştiği anlatılıyor.
İkinci bölümde, "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" kitabının yazarı John Perkins yaşadıklarını anlatıyor. Yıllardır ABD hükümetleri ve uluslararası şirketlerin, Güney Amerika'daki her ekonomiyi nasıl zaptettikleri, Şili örneğinde görüldüğü gibi 11 Eylül 1973'te Salvador Allende'nin ordu (ve polis) darbesiyle iktidardan nasıl indirildiği, ve dünya genelinde ABD'nin "corporatocracy & şirketokrasi" merkezine döndüğü anlatıyor.
Üçüncü bölümde, "The Venus Project" tasarımcısı Jacque Fresco yer alıyor. Fresco, kapitalizmin artık kendi kendini yemeye başladığını, dünyayı yok oluşa sürüklediğini hatırlatıyor. "Kâr merkezli ekonomi modeli"ni terkedip, yeni bir iktisadi model olarak "resource-based economy & kaynak-bazlı ekonomi"yi sunuyor.
Dördüncü bölümde, savaş çığırtkanlığı, yolsuzluk, adaletin olmadığı hukuk sistemleri, toplumlar içindeki tabakalaşmalar, batıl inanışlar, ekolojik yıkım, sürekli kârı amaç edinmiş yönetici sınıfların günümüzde, sosyal hayatta yaygın olan bir kolektif cehaletten ibaret olduğunu söylüyor. "Federal Reserve" başta olmak üzere banka ve bankacılık sistemine karşı, dünya genelindeki medya oligarşisine karşı, askeriyeye karşı, enerji şirketlerine karşı, bütün siyasi sistemlere karşı boykot düzenlenmesini ve "The Zeitgeist Movement"ın uyarılarına kulak verilmesini hatırlatıyor.
(Devamı var...)
8. BÖLÜM
Sil[2011] Zeitgeist: Moving Forward
Hazırlayan: Peter Joseph
(Ayarlar kısmından "Turkish - (LTI)" seçerek altyazılı izleyebilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=4Z9WVZddH9w )
Özet konu: İlk bölüm "insan doğası", insan davranışları ve "insanın doğuştan gelen özellikleri mi?" yoksa "insanın yetişme tarzı mı?" tartışması, bazı hastalıkların nasıl meydana getirildiği ve suç işlemeye meyilli olup olmama, uyuşturucu kullanımı üzerine psikolog, psikiyatr ve terapistlerin görüşleri. İnsan davranışlarında, sosyal çevrenin ve toplum içindeki konumların ne kadar etkili olduğu ile ilgili saptamalar.
İkinci bölüm "sosyal patoloji", "modern iktisat" konusu üzerine John Locke ve Adam Smith temelinde yürütülen görüşmeler. Bu bölümde, mevcut ekonomi sisteminin özünü oluşturan "özel mülkiyet" kavramı, "para" ve "parasal sistem", ve toplumlar içinde doğal hâlde varolduğu söylenegelen "hakkaniyetsizlik" durumu titizlikle sorgulanıyor. Yine aynı ekonomi sisteminde, "planlı yıkım"ın niçin sürdürüldüğü meselesi, kaynakların boşa harcanması, "pazar bölüşümü"nün daima sağlanması için "tüketim kültürü"nün daima pompalanması meselesi dikkatle sorgulanıyor. Sürmekte olan "parasal sistemin", yakın gelecekte temerrüde düşeceği veya hiperenflasyona yol açacağı tahmin ediliyor.
Üçüncü bölüm "Proje: Dünya", "resource-based economy & kaynak-bazlı ekonomi" modeli detaylarıyla anlatılıyor. Dünyadaki "kaynak"larla bağ kurmayı insanın nasıl yeniden öğreneceği, ne tür kaynakların kullanılacağı, sayı, adet meselesi, coğrafi konum meselesi, insan taleplerinin nasıl yeniden tanımlanacağı, "tüketim alışkanlıkları ve değişimi" ve "kaynakların yok olması" faktörlerinin aynı anda dikkatle takip edilmesi, ekolojik dengenin bozulmadan ve normal akışı içinde yürümesinin sağlanması başlıkları anlatılıyor.
Dördüncü bölüm "yükseliş başlıyor", dünyadaki mevcut düzenin bir facia olduğu anlatılıyor. Kirlilik, ormanların katli, iklim değişikliği, aşırı nüfus ve savaş çığırtkanlığı konularının mevcut sosyoekonomik sistem tarafından yaratıldığı ve kısır döngü gibi sürdürüldüğü anlatılıyor. Çeşitli kurumların hazırladığı "açlık istatistikleri" işaret edilerek, dünya kültürünün bir bütün olarak nasıl kötüye gittiğine dikkat çekiliyor.
Son sahnede, "Burası senin dünyan.", "Burası bizim dünyamız." ve "Devrim başlıyor, şimdi!" ibareleri yer alıyor.
(Devamı var...)
9. BÖLÜM
Sil[2003] The Corporation: Güç ve Kâra Yönelik Hastalıklı Tutku
Yönetmenler: Mark Achbar & Jennifer Abbott
https://www.youtube.com/watch?v=ra_guOezesg
Belgeselde: Noam Chomsky, Charles Kernaghan, Naomi Klein, Michael Moore, Vandana Shiva ve Howard Zinn gibi kişilerle yapılan röportajlar, "özel sektör" ve bu sektörün en büyüklerine danışmanlık yapan kişi ve think-tank kurumlarının tepe yöneticileri Peter Drucker and Milton Friedman gibi kişilerle yapılan görüşmelerin arşiv kayıtları mevcut.
Özet konu: 1800'lerin sonundan günümüze "şirketlerin dünya genelinde gücünü arttırması", "kâr etmek olgusunun körüklenmesi", "bu kavramların kurumsal sağlamlığını meydana getirmek için hukukun nasıl manipüle edildiğini", "borç almak ve vermek anlamlarının nasıl saptırıldığını", "özellikle tarım ve içecek sektöründe yaşanan düzenbazlıkları", "askeri-endüstriyel komlpeksin nasıl yayıldığını" anlatan Kanada yapımı belgesel.
(Devamı var...)
10. BÖLÜM
Sil[2014] The Yes Men Are Revolting: Ekibimiz "Igor Vamos" ve "Jacques Servin", küresel ısınma olduğunu reddeden kişi ve kurumlara karşı yüksek dozlu şakalarını yapmaya devam ediyor.
[2009] The Yes Men Fix the World:
Vamos ve Servin,
"Dow Kimya skandalı ve Bhopal'da üstü örtülen gerçekler",
"ExxonMobil ve Vivoleum projesi: İnsan yağından yapılmış yakıtlar",
"Halliburton ve SurvivaBall projesi: Küresel ısınmaya karşı ve doğal afetlerden korunmak için geliştirilmiş kostüm",
"HUD 'Federal Konut ve Kent Gelişim Departmanı'nın Katrina kasırgası sonrası inşa edilen konutları halka bedava dağıtacağı (şakası)",
"80000 adet 'sahte' New York Times gazetesi basılır ve 12 Kasım 2008'de sabah erkenden New York caddelerinde dağıtılmaya başlanır. Gazetenin kapağında '4 Temmuz 2009'da nasıl bir ABD ve nasıl bir dünya görmek istiyoruz?', 'Irak Savaşı sona erdi.', 'Ulusumuz bütün dikkatini daha insancıl bir ekonomi kurmaya yoğunlaştırmaya başladı.' başlıkları ile ilgili yazılar yer alır."
https://www.youtube.com/watch?v=OazUh0Ym8rc
[2003] The Yes Men:
Vamos ve Servin, (WTO) Dünya Ticaret Örgütü'nün sözcüleri olduklarına dair 'sahte' kimlikler hazırlayıp, WTO'nun ve ilgili kurumların çeşitli toplantılarına katılarak, televizyon roportajlarına çıkarak, sanki WTO kendi kendisini eleştiriyormuş gibi bir algı yaratarak WTO'yu hicvederler, kurumun bünyesindeki büyük şirketlerin dünya ticaretindeki birçok dengeyi değiştirecek kararlar almaya başladıklarını söylerler. Bir müddet sonra Vamos ve Servin'in WTO ile hiçbir bağı olmadığı ortaya çıkar, böylelikle yaptıkları şakaların etkisi daha da artar.
George W. Bush'un 2000 ABD başkanlık yarışına, yine 'sahte' kimliklerle katılarak, yarışı sabote etmeye çalışırlar.
McDonald's'ın düzenbazlıklarını daha bilinir kılmak için, şirketin hamburger köftesini yaparken insan dışkısını özel işlemlerden geçirip tüketilebilir hâle nasıl getirildiği ile ilgili sunumu bir üniversite kampüsündeki öğrencilere yaparken, onlara sunumun başında bedava dağıttıkları hamburgerleri yedikleri için sunumun sonunda teşekkür ederler.
https://www.youtube.com/watch?v=hmuF3SJhWI4
(Devamı var...)
11. BÖLÜM (SON)
Sil"WHY POVERTY?" belgesel dizisi:
Dünya genelinde "açlık" ve "yoksulluk" sorununa daha dikkatli eğilmemiz için hazırlanmış, 8 bölümlük belgesel:
Bölüm 1 "Güneş Anneleri":
https://www.youtube.com/watch?v=ON_NQ1HnRYs
Bölüm 2 "Park Avenue: Para, Güç ve Amerikan Rüyası":
https://www.youtube.com/watch?v=6niWzomA_So
Bölüm 3 "Bize Parayı Ver":
https://www.youtube.com/watch?v=cgGP3zV8kdU
Bölüm 4 "Afrika'yı Çalmak":
https://www.youtube.com/watch?v=WNYemuiAOfU
Bölüm 5 "Topraktan Kaçış":
https://www.youtube.com/watch?v=O_pKnP-2mOQ
Bölüm 6 "'Açlığın' Animasyonla Tarihi Anlatımı":
https://www.youtube.com/watch?v=TxbmjDngois
Bölüm 7 "Eğitim! Eğitim!":
https://www.youtube.com/watch?v=BP61LwODTnY
Bölüm 8 "Dünya'ya Hoş Geldiniz":
https://www.youtube.com/watch?v=KigXe6RIczw
Sizin de emeğinize sağlık sayın Adsız. Elimden geldiğince hepsini izlemeye çalışacağım.
SilTeşekkürler
Hocam, onemli bir konu, objektif bir yazi, elinize saglik.
YanıtlaSilIlk kisim sonucla cok ilgili degil ve bazi hatalar var. Glukoz ve fruktoz hemen hemen butun meyvalarda var, oranlar biraz degisiyor. Mesela, uzumde fruktoz bol miktarda var ve bildigim kadariyla glukozdan fazla bile var. Nisastanin yanindaki parantez hatali. Glikojen hayvanlarda var ama bildigim kadariyla insanlar bunu kullanamiyor (etin glisemik indeksi sifirdir, kullanisli hicbir seker ihtiva etmez), vucudumuzdaki glikojeni biz uretiyoruz.
Bu kisimlar belki gereginden uzun olmus.
Teşekkür ederim. Bu değindiğiniz konuları bilimsel makalelerden derledim. Çoğunluğunda aynı şeyler yer aldığı için ben de onları kullandım.
SilGuzel bir arastirma ve ozet olmus, tesekkurler. Kendi bilgilerimi hem tazelemis hem de guncellemis oldum. Ciftci tarafina deginmek gerekirse, pancardan farkli alternatif urunleri degerlendirmek icin firsat olabilir, illa seker bazli degil ama bulunduklari iklimde degerlendirebilecekleri getirisi iyi farkli ekimler cikacatir, egitimle, arastirarak. (Turkce harfler icin kusura bakmayin su andaki klavyem musait degil).
YanıtlaSilMahfi Bey, merhaba. 25-30 yıl önce Babam Şeker Fabrikasında çalışırken geçici işçilikten kadrolu işçiliğe geçmek istedi. Dönemin milletvekili babamdan 1 yıllık maaşını rüşvet olarak istedi. Babam reddedince geçici işçilikten de attılar. Tekrar iş bulana kadar ailecek hayli sıkıntı çektik. Babama fabrikayı satacaklarmış dedim, verdiği cevabı buraya yazmayayım zira internete RTÜK denetimi geldi sayfayı kapattırmayalım. :) Babam 80 öncesinin solcularından, şimdi de sosyal demokrattır.
YanıtlaSilBu fabrikalar o kadar kötü yönetildi ki, direkt bunlardan nemalananlar hariç hiç kimsenin umurunda değil satılıp satılmaması. Satılmasın diyenler ya zararı ceplerinden karşılamayı taahhüt etmeli, ya da kendileri alıp işletmeye devam etmeli. Babamın başına gelenin oğlumun/kızımın da başına gelmesini istemediğim için ben de satılmalarına taraftarım.
Sevgiler.
Kötü deneyimler. Hepimiz de farklı konularda bu deneyimler var. Ama bir şeyin geçmişte kötü yönetilmiş olması o şeyden vazgeçmek için yeterli bir neden değil. Onu düzeltmek de bir seçenek. Kaldı ki özel kesime satıldığında bugünkünden daha iyi yönetileceğine ilişkin de ne yazık ki hiçbir garanti yok elimizde. Ben de zaten yazımda bunu vurguluyorum. Bu fabrikalar özelleştirilecekse bir takım garantilerle özelleştirilmeli. Yoksa hepimiz biliyoruz ki daha önce özelleştirilen birçok fabrika konut ya da AVM projelerine kurban gitti ve sonuçta tarımımız ve hayvancılığımız darbe yedi.
SilYani diyeceğim odur ki bu fabrikaların satılması babanızın yaşadığı kötü deneyimin çocuklarınız tarafından yaşanmaması için bir garanti oluşturmuyor.
'Kaldı ki özel kesime satıldığında bugünkünden daha iyi yönetileceğine ilişkin de ne yazık ki hiçbir garanti yok elimizde.'
SilBu soyleminizle siz Seker Fabrikalarini degil, kapitalizmi tartisiyorsunuz. Kominist misiniz? Oyleyseniz anlatmaya gerek yok. Ama degilseniz kapitalizm o garantiyi veriyor. Ozel mutesebbis kar etmek icin daha iyi yonetecektir bu sirketleri.
Bu işler öyle kitaplarda yazıldığı gibi olmuyor. Bu tür öngörüler için kapitalist ya da komünist olmak gerekmiyor. Biraz okumak, deneyim sahibi olmak, önceden yapılanları incelemek yeterli.
SilBen de kendi deneyimimi yazayım.
SilMakina mühendisiyim. Yıllar önce bu fabrikalardan birine yolum düşmüştü. Gördüğüm kadarıyla işin gıda tarafı dışında, bu fabrikalarda ebat olarak çok büyük makinalar var. Bunları dışarıda özel sektörde ürettirmek mümkün olmadığı için (ebattan dolayı) benim gittiğim yerde kendi içlerinde üretim altyapısı kurulmuştu. Bu yatırım verimli çalışmıyordur diye düşünüyorum. Ama bu makinaları almazsanız fabrikayı da idame ettirmek sıkıntı.
Devletin destek vermesi bu açıdan önemli. Savunma sanayinde, bağımsızlık adına yurt içinde bir çok proje yapılıyor. Tek tek maliyet analizi yaparsanız bunların çoğu da dışarıdan alıma göre zarardadır.
Ama bağımsızlık adına devlet bazı özel sektörlere destek olmalıdır diye düşünüyorum.
Unknown, genellikle bu tip uretimhaneler de ozel sektorun kamunun 'aklini celmesi' ile kuruluyor, makineler alinmiyor, ozel sektor tarafindan satiliyor. Insanlar kamu sektoru alim yapiyor saniyor ancak gercekte olan ozel sektorun kamuya mal sattigidir. Arada cok buyuk bir fark var. Eger mali siz alirsaniz ihtiyaciniza gore olani alirsaniz, mali size satarlarsa ihtiyacinizin otesinde seyleri size 'aldirirlar'. Itibarda tasarrruf olmaz en kalitelisi neyse onu kullanin derler, aldiginiz muadil ucuz urun ya bozulursa millete nasil hesap verirsiniz derler, bizim sermayemiz yuksek biz finanse ederiz bugun alin yarin odersiniz derler. Derler de derler.
SilKamu boyle isliyor, buraya ozgu de degil bu durum, ama bizde gelisme seviyesinden dolayi daha fazla seyin 'satiliyor' oldugunu dusunuyorum.
http://www.diken.com.tr/cevizin-yuzde-72si-bademin-yuzde-80i-ithal-amerikan-urunu-tokat-diye-satiliyor/
YanıtlaSilTatlı bir dosya olmuş hocam elinize sağlık.
YanıtlaSilSağ olun.
SilDeğerli Mahfi Bey,yazınızı okudum. Yazdıklarınız gayet güzel. Konu hakkında güzel bir özet yapmışsınız. İşin ekonomik boyutunun dışında, şeker fabrikalarının sistem içindeki sosyal yönüne de değinmişsiniz. Ben çocukken bir süre babamın görevi nedeniyle şeker fabrikası bulunan bir ilde yaşamıştık. Şeker fabrikalarının bulunduğu bölgenin sosyal yaşantısına da çok şey kattığını gördüm ancak zaman içinde fakir ve cahil köylünün pancarını almaktan başka bir işlevi kalmadığını da gördüm. Düzenlenen gecelere, kutlamalara askeri ve sivil bürokrasiden başkasının katılmadığını da hatırlıyorum. İçinde bulunduğumuz dönemde ülkeyi yönetenler bizleri "unlearning" sürecinden geçiriyorlar. Bu değişim yönetiminde uygulanan bir tekniktir. Bunu yaparken kurucu kültürün bıraktığı tüm simgeleri ve yapıları da yavaş yavaş ortadan kaldırıyorlar. Sıra bir zamanlar kırsal kalkınmada önemli bir işlev görmüş şeker fabrikalarına gelmişti...Her şey ithal edilirken şekerin ekonomik boyutunun çok düşünüldüğünü zannetmiyorum.
YanıtlaSilDedem şeker fabrikası emeklisi.
SilKüçük bir tarlası vardı, dönemine göre kabak, bugday eker, evinin günlük ihtiyacı olan soğan, maydanozu üretirdi.
Babam ve amcam lise çağına geldiklerinde onları okutabilmek için şeker fabrikasına tam zamanlı işçi olarak girmiş. Ordan aldığı maaşı çocuklar üniversitede mühendislik okusun diye kullanmış, tarladan kazandıkları ile kendi evini geçindirmiş.
Şeker fabrikasında akşam açılan kurslar ile okumayı yazmayı öğrenmiş.
Bu kurumlar iyi kullanılırsa toplumsal faydası üretilen şekerden daha fazladır.
Eskiden imkansızlıklar yüzünden okuma yazma bilmeyenlerin fabrikalardan öğrenmeleri oldukça doğal. Şimdi devir değişti artık devlet isterse her köye yetişe bilecek durumda. Geriye baktığınız da Halkevleri Menderes kapatmasaydı toplum nezdinde çok büyük öneme sahipti ve binlerce kitap basıp yaptığı sosyal sanatsal projelerle toplumun faydasına çalışıyordu. Ancak Menderes basiretli bir yönetici olmadığı için onları kapatıp İmam hatipleri açtı ve oradan yetişenlerin bu ülkeye nasıl zarar verdikleri ortada. Gerçekleri görmeyi istemek gerekiyor. Gittikçe bağnazlaşan eğitim sistemi Türkiye'nin sonunu getirecek ve oralardan yetişen subaylar bu ülkeye karşı ayaklanacaktır. Tüm her şey birbirine bağlıdır. Ekonomi sosyal bilim olduğu için bunları incelemek görevidir. Saygılarımla.
SilElinize sağlık hocam. Ekonominin sadece Fed den, döviz kurundan, borsadan ibaret olmadığını tekrar bize hatırlattınız. Gerçekten çok emek verilmiş, etraflıca araştırılıp yazılmış bir yazı.Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilHocam fabrikalar satılmak yerine uzun vadeli kiralansa ve kârdan da pay alınsa daha uygun olmaz mı? Bu seçenekler arasında sorun sadece tahsil edilecek gelirin kasaya ne kadar çabuk girdiği midir?
Son derecede akılıcı bir öneri. Neden olmasın? O zaman arsalarının satılması ve fabrikaların kapanması da söz konusu olmaz.
SilSelam misal; Çin'de toprak sahibi olamıyorsunuz. Çinliler evlerini 60 - 70 yıl gibi süre ile devletten kiralayıp kullanıyorlar.
SilHocam bugünün şartları altında bu fabrikaların tutulması çok mantıklı değil gibi. Kuru kuru ideolojik yaklaşmamak gerekir. Bakın eminim sizin dahi anadan babadan dededen kalma tarlanız bahçeniz vardır. Bunlar bölüne bölüne kimsenin işine yaramayacak boyutlara inmişlerdir, kimsede bunları köyde kalmış olan bu işlerle uğraşan kardeşine, akrabasına satmayada yanaşmaz. Paylı tapulu hisselerdir. Pul kolleksiyonu gibidir artık. Tarla verimlidir ama kimsenin işine yaramaz. Sonra hayvancılık, tarım der durur bu insanlar klavye başında. Yapılması gereken öncelikle arazi reformudur. Kullanılmayan arazi sahibinden alınmalıdır, parseller birleştirilerek tarım firmalarına yada kooperatiflere kiralanmalıdır. Bu kurumlar teknolojik olarak tarım hayvancılık yaparlar. Veterineri olur, ziraat mühendisi olur bünyesinde, sosyal güvenliği, işçi güvenliği, ürün kalitesiyle bir bütün oluşur. Büyük kurumların ürün miktari çok olunca pazar problemleri daha kolay çözülür. 5 dönüm bostan, yan gel yat Osman devri çoktan bitmiştir. Bu yapılmadan devlet elinde fabrika tutmak, arpalık oluşturmaktır.
YanıtlaSilYazının son bölümünü tekrar okursanız ben fabrikaların kamu kesimi elinde tutulmasını savunmuyorum. Ama bugünkü işlevinin terk edilip Türkiye'nin şeker ithal eder bir duruma düşürülmemesini öneriyorum. Konu kitaplarda yazıldığı gibi olmuyor çoğu kez. Bunu EBK özelleştirmelerinde yaşadık. Sonunda et ithal eder duruma geldik.
SilSelam 1321,
SilYazıyı okumamışsınız. Bizde tarım/toprak yasası ve bunun hukuki zemini vardı da çiftçiler mi arazilerini birleştirmedi?
O yazdıklarınızı Hollanda, Avrupanın belli ekonomileri ve tarıma önem veren toplumlar yüzyıldır yapıyorlar.
Türkiye nin sorunu daha derinde, devletin demokratik yapıda olmamasında. Anadoluda her hangi bir köy kahvesine giderseniz, o yazdıklarınızı da, Hollanda da nasıl tarım yapıldığını da size anlatırlar. Çoğunun akrabası Avrupada çalışmıştır, bizzat görenlerden duymuşlardır.
Adsız 04:43 belli ki köy kahvelerinde çok vakit geçiriyorsunuz, ancak devletin asli görevi şeker üretmek olmamalıdır. Hemde dediğiniz gibi daha toprak/tarım yasaları bile olmayan bir ülkede, devlet eliyle şeker üretimi, verimsiz tarım işletmelerini subvanse, gereksiz işçi ve memura arpalık gibi işlerin hepsine son verilmelidir. Bu da özelleştirmeden geçiyor.
SilAdsız 1314,
SilDevletin şeker üretmek yanında bir sürü görevi vardır. Görevi silah üretmekte değildir mesela ama üretmek zorundadır. Şeker ve diğer ürünlerde bunun gibidir.
Devletin üretim zararı, bireylerden farklıdır. Kaynak aktarımıdır. Hayatın normal akışında köyünde hiç para kazanamayacak adama destek olunmasının sebebi o adamların şehirde aç kalıp illegal işlere düşmemesi, toplumun refahı için desteklenmesidir.
Dayım, İsviçre'de inek üretimi yapıyor, devlet tarafından inek başına günlük 2 ile 3 Euro arası destek alıyor. Bu destek ile sağlıklı et üretimi yapılabiliyor. Tam kapitalist bir düzen olsa büyük ihtimalle insanlar leş gibi et tüketmek zorunda kalır, hastalanır, süt üretimi aksar, süte bağlı endüstriler gelişmez ve daha büyük sorunlar ortaya çıkardı.
Süt endüstrisinde sadece Nestle'nin verdiği vergi tüm İsviçre ineklerini beslemeye yeter.
Yukarda arkadaşlar belirtmiş, şeker sadece şeker o köylü değildir, ucuz şeker ucuz kimyasal madde üretimidir, ucuz endüstriyel ürün üretimidir, bunlar rekabet edilebilir ekonomi oluşturur.
O kafaya gelirsek, devlet yol da üretmesin, zarar değil mi? Hastane de işletmesin, mis gibi özel hastaneler varken. Devletin işi mi doktorla, hastayla uğraşmak? Doktora arpalık değil mi hastane? Hepsine son verilsin sizin kafa ile.
Hocam çok güzel bir çalışma olmuş.
YanıtlaSilŞeker Fabrikalarının bilançolarına bakarsanız yaklaşık 10 yıldır çok ciddi zarar ediyor.Özelleştirme kesinlikle yapılmalı,bakınız Kayseri Şeker Fabrikası'na bilançolarında sürekli kar açıklıyor,varlık fonu Kayseri Şekerin %10 unu boşuna almadı,İşi ehline verirseniz demekki bu fabrikalar kar ettirilebiliyor. Özelleştirme kesinlikle yapılmalı,ancak,üretim 5 sene ile sınırlı kalmamalı,ayrıca nişasta bazlı şekerin gıda ürünlerinde kullanımı yasaklanmalı,sanayi ürünleri için üretim yapılmasına müsaade edilmelidir.Aksi taktirde başarılı bir özelleştirmeden bahsetmek mümkün olmaz.
Saygılarımla.
"Bazen sosyal yarar, para kazanmaktan da kâr güdüsünden de önde gelir. Aksi takdirde sağlık sisteminde devletin işin içine girmemesi, her şeyi özel kesime bırakması gerekirdi." Çok doğru söylemişsiniz hocam. Zaten devletin elinde idare etmesi gereken çok fazla şey kalmadı. Bari onları özelleştirmek yerine, yüksek verimli hale getirip -başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere- Türkiye'yi bir göç dalgasıyla daha karşı karşıya bırakmasa...
YanıtlaSilEmeğinize sağlık
Sizin gibi, kapitalizmi bilimsel temelde savunan bir iktisatçının, komünist bir yazı yazmasına şaşırdım doğrusu.
YanıtlaSilNiçin savrulduğunuzu merak ediyorum...
Bu blogdaki Hakkımda başlıklı kısmı okursanız benim hiçbir görüşü aptalca ve bağnazca savunmadığımı, her görüşün doğru tarafları olabileceğini savunduğumu görür ve bu soruyu bana sormazdınız. Savrulun ben değilim, muhtemelen siz benim üzerime doğru savruluyorsunuz.
SilTerbiye sınırlarını aşan densiz sorunuza Mahfi Hoca mükemmel bir cevap vermiş. Sizin adınıza ben üzüldüm
SilAselsan'in ikincil halka arzinda yabanci kurumlar danismanlik vermemis. Bu sebeple araci kurumlarin tamami Türkiye'nin en buyuk bankalari. Sorum şu Hocam: Halka arzlarda araci kurumlarin onemi nedir? Aselsan neden öncelikle yabanci araci kurum istedi? Son olarak da neden bu kadar cok araci kurum kullandi Aselsan?
YanıtlaSilBu ne yazık ki benim uzmanlık alanımın dışında bir konu.
SilSayın Hocam,
YanıtlaSilKonunun önemli bir boyutuna yazınızda değinmemişsiniz.
Ülkemizde dışa bağımlı olmadan şeker üretip yemek iyi güzel de bunun da bedeli var. Dünyadan çok daha pahalıya tüketiyoruz bu şekeri. Et gibi yüksek fiyatlı bir ürün olmadığından göze batmıyor ama aradaki fark aslında çok önemli. Şekeri hammadde olarak kullanan sektörler ülkemizde gelişemedi bunun sonucu olarak. Örneğin fermentasyon/biyoteknoloji alanında sanayi geliştiremiyoruz bu nedenle ve aminoasitler, organik asitler, polisakkaritler, antibiyotikler ve endüstriyel mikrobiyolojiyle üretilen neredeyse tüm maddeleri ithal ediyoruz. Teknolojisi olsa da pahalı şeker fiyatıyla bunu içeride üretebilmek mümkün olmuyor. Bunun bedelini de milyarlarca dolar dışarıdan ithalat yaparak ödüyoruz. Şekeri ithal etmeyip üretmek kurtardığımız kaynağın daha fazlasına mal oluyor bize.
Söylediğiniz gibi değil. Metinde verdiğim kaynaklardan bakarsanız Türkiye'de şekerin kilogramının çoğu Avrupa ülkesinden ucuz olduğunu göreceksiniz. Öte yandan şekeri burada ürettiğimizde paramız burada kalıyor ve kendi çiftçimiz kazanıyor, ithal etmeye kalktığımızda döviz ödüyoruz ve yabancı çiftçi kazanıyor.
SilDolayısıyla bu argüman şeker için doğru değil. Ama mesela kendi otomobilimizi yapmaya kalkıştığımızda bu argümanınız doğru oluyor. Çünkü parçaların çoğunu ithal edip burada daha pahalıya üreteceğiz ve onu satabilmek için vergileri artıracağız.
Hocam ben ilk mesajı yazan kişiyim. Size hala katılmıyorum, durum benim yazdığım gibi. Dünya şeker borsalarında şekerin fiyatı 1.1-1.3 TL/kg civarında, ülkemizde Türkşeker toptan 3.3 TL/kg 'dan satıyor. Üç kat fark var. Şekerden üretilen yazdığım kimyasalları da zaten Avrupa'dan değil Çin'den alıyoruz, avrupa şeker fiyatı önemli değil.
SilŞekeri burada üretip çiftçinin kazanması mı karlı, ithal edip bahsettiğim ürünleri üretip o sanayileri geliştirmek mi karlı hesabı yapılıp öyle görülmeli. Yazdığınız şekilde şimdi şekere döviz ödemiyoruz ama diğer maddelere ödüyoruz.
Yanıtınız için teşekkürler, dilerim benim cevabımı da siteye koyarsınız. Okuyanlar bu boyutunu da bilsin konunun.
Ben size bası ülkelerdeki fiyatları 2017 ortasındaki durum itibariyle yazayım: USD/KG
SilFransa 1,92
Finlandiya 1,83
Japonya 1,81
Norveç 1,74
Almanya 1,59
Avusturya 1,59
Belçika 1,48
Danimarka 1,30
Portekiz 1,34
İngiltere 1,21
İsviçre 1,19
İspanya 1,21
ABD 1,17
Türkiye, 1,14
Polonya 0,93
Macaristan 0,90
Singapur 0,84
Çin 0,53
Brezilya 0,48
KAYNAK: LMC International Ltd, Haziran 2009
ingiltere'de yasiyorum. tesco'da kup sekerin 500 grami £1.05; kilosu £2.1
Silhttps://www.tesco.com/groceries/en-GB/products/287967992
yani 11.1 TL.
Turkiye'de kilosu 3.95 TL. Nerdeyse ucte biri fiyati.
https://www.sanalmarket.com.tr/kweb/prview/34724474-32046-migros-kup-seker-1-kg
Turkiye'de seker fiyatinin dunyaya gore daha pahali oldugu dogru degil.
Çok teşekkür ederim katkınız için.
SilKonu güncelliğini yitirdi ama cevaplamak isterim, ben ilk mesajı yazan kişiyim.
SilMahfi hocam şeker fiyatlarına kaynağınız 2009 tarihli, diğer yazan kişi de (sanırım) siz de marketteki perakende fiyatını yazıyorsunuz.
Ben şekerin endüstriyel hammadde olarak kullanımını kastettiğim için toptan fiyatını kastediyorum. Dünya şeker fiyatlarını emtia borsalarından güncel olarak takip edebilirsiniz, örnek https://www.isosugar.org/prices.php
başka borsalara da bakarsanız tonu 360 dolar civarında, yani kilosu 0.36 dolar yani 1.37 lira/kg.
türkiyedeki şekerin toptan fiyatı da türkşekerin sitesinde mevcut oradan aldım.
yazımda belirttiğim kimyasalların ithalatı büyük oranda çinden yapılıyor, nedeni şekerin orada ucuz olması, sizin yazdığınız da bunu doğruluyor. Avrupa gibi fiyatın pahalı olduğu ülkeler bizi ilgilendirmiyor bu kimyasalları oradan almıyoruz çünkü.
Hocam merhaba. keynes ekonominin durgunlukta olmadığı normal yoluna devam ettiği dönemlerde de para ve maliye politikasının aktif bir şekilde kullanılmasını mı savunuyordu?
YanıtlaSilEğer ekonomi ideal olarak kabul edilen durumda değilse (tam istihdam açısından) müdahale edilmesini savunuyordu.
SilHocam Çok Güzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSilYazınıza yüksek müsadenizle Türkşekerin 2016 yılı faaliyet raporu sonuç kısmını da copy-paste yapmak istiyorum.
Şeker, dünyada en fazla devlet müdahalesi altında üretilen ürünlerden biridir. Üretim kotaları, tarife kotaları, yüksek korumalar ve tercihli ticaret anlaşmaları dünya ticaretine kısıtlamalar getirmektedir. Dünyada özellikle son 25-30 yıldır meydana gelen gelişmeler, şekerin diğer tarımsal ürünlerle ve yakıt piyasalarıyla etkileşimine neden olmuştur. Bir yandan genellikle mısırdan üretilen nişasta bazlı şekerin pancar ve kamış şekeriyle rekabeti artmış, diğer yandan etanolün yakıt olarak kullanılması petrol ve şeker fiyatlarını birbirinden etkilenir hale getirmiştir.
Türkiye’nin şeker sektöründe dünya ticaretini takip ederek tedbirli bir yaklaşım sürdürmesi gerekmektedir. Ülkemizin etrafında ciddi miktarlarda şeker ithal eden ülkelerin var olması Türkiye için bir fırsattır. Dünya Borsa fiyatlarının, üretim maliyetlerine göre oldukça düşük olması ve ülkemizde şekerin, ağırlıklı olarak şeker pancarından üretilmesi, sektörün global rekabette en zayıf yönü olup, yukarıda açıklanan ihracat ile ilgili engeller nedeniyle ülkemizin sahip olduğu; pancar üretim potansiyelinin ve toplam üretim kapasitesinin yaklaşık yarısı kullanılabilmektedir.
Türkşeker, Kamu ciddiyeti içerisinde her müşteriye eşit imkanlar sağlayarak, hakkaniyet kuralları içerisinde maliyetinin altında ve zarara sebep olmayacak fiyatlarla pazarda yer almak zorundadır.
Kuruluş amacı öncelikli olarak sosyal kalkınmayı amaçlayan Türkşeker, yukarıda da bahsedilen haksız rekabet koşulları nedeniyle bilançosunu bazen kar, bazen de zarar ile kapatmıştır. Tüm olumsuzluklara ve bazı eleştirilere maruz kalmasına rağmen Türkşeker, her dönemde ülkenin sosyo-ekonomik kalkınmasında yarattığı katma değer ve sağladığı istihdam ile görevini daha iyi şekilde yerine getirme gayretine devam etmiş, 2016 yılında 1 milyar 234 milyon TL katma değer yaratmış, İstanbul Sanayi Odasının 500 Büyük Firma Anket değerlendirmelerinde ön sıralarda yer almıştır.
Çok teşekkür ederim.
SilHocam her zamanki gibi değerli bir yazı olmuş. Bu vesileyle yıllardır susmayan dahili bedhahlar korosu da ezberlerini sıralamaktan burada da geri durmamış: neymiş efendim kamu işletmeleri verimsizmiş o zaman öZelleştirelim kara geçelim. Kırk yıldır bu hikaye ile ülkenin elinde avucunda bişey kalmadı. Hala bu şuursuzlar papağan gibi bu ezberi tekrar edip duruyorlar.. özelleştirmelerin yerli ve yabancı kimlerin işine yaradığı gayet açıkken burada gelip hala bu düşüncelerin savunuculuğunu yapmak ya ileri düzey şuursuzluktan ya da yerli işbirlikçi olmaktan geçer. Bunun başka izahı yok..
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Her karşı çıkanın mutlaka dahili bedhah olması gerekmez. Birçok kişi "özel kesim daha verimli çalışır" tezine otomatik olarak abone olmuştur o nedenle bir çeşit koşullanmışlık altındadır. Oysa Türkiye uygulamaları özelleştirilen bazı kurumların (özellikle tarım alanında) farklı sonuçlara yol açtığını, amacından farklı işlere yöneldiğini gördük ve yaşadık. O nedenle konuya kamu kesimi ve özel kesim mülkiyetinden çok bizim bu kurumlarda amacımızın ne olduğuna bakarak yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum.
Silhocam elinize sağlık.. konu dışı olarak Soner Yalçın-Saklı Seçilmişler kitabını okudunuz mu ? Okuduysanız
YanıtlaSil1) tarımın dünyanın önde gelen şirketlerinin elinde olması ve insanlara kimyasal, genetiği değiştirilmiş gıdaları yedirmeleri hakkında ne düşünüyorsunuz ?
2)tarım ekim alanları,ithalat-ihracat vb rakamlar doğru mu ?
şimdiden teşekkürler hocam...okumadıysanız da okumanızı tavsiye ederim :)
Teşekkür ederim.
SilSoner Yalçın'ın bu kitabını okumadım.
Hocam yazı için teşekkürler.
YanıtlaSilTabi Özel Sektör deyince akla yerli ya da yabancı sermaye sahipleri geliyor kapitalist sistemde. Ancak bence tek çıkış bu değil.! Russell mülkiyet sorununu anlatırken: sermayedâr, azami çıktı ve asgari maliyeti; işçi, azami ücret ve asgari emeği sağlamaya çalışır ve bu çatışmada amaç birliği olmaz... diyor. Buna çözümü de Sendikalizm ya da Kooperatifleşme olarak gösteriyor. Ben ikincisini destekliyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarında temel malların ithal ikamesi için üretilmek istenen üç beyazdan biri olan şeker ve fabrikaları(ilki Alpullu, Turhal vb.) millet için hem yerli hem milli manevi anlamlar taşır. Bunların satışı kooperatif şeklinde düzenlenirse bu millet neyi varsa buralara sahip cikar.
Çok doğru.
SilIttihatci biri olarak seker fabrikalari ozellestirilemez!
YanıtlaSilÖzelleştirilir. Çünkü devletin görevi şeker üretmek değildir. Burada asıl dikkat edilmesi gereken şey devletin şeker pancarı üreticisini koruması, halk sağlığını korumasıdır. Eğer bu koşullara uygun bir özelleştirme yapılacaksa sorun yoktur. Ama eğer buralar özelleştirilip de halk sağlığına aykırı üretimin yolu açılacak çiftçi mağdur edilecekse o zaman devlet bu işi düzenlemelidir. Bu fabrikalar alınıp da geliştirilip modernize edileceğine, verimliliği artırılacağına arsaları satılıp farklı bir şeker üretimine girişilecekse o zaman özelleştirme yapılmamalıdır.
SilSaygıdeğer Mahfi hocam sizden birşey öğrenmek istiyorum,monopol piyasada kurumlar vergisi yansıması nasıl gerçekleşiyor grafikte gösterebilir misiniz şimdiden çooook teşekkür ediyorum :)
YanıtlaSilhttps://www.albany.edu/~aj4575/355/LectureNotes/Lecture15.pdf sayfa 2
SilYazinizdan su sonucu cikardim:
YanıtlaSilSiz vahsi kapitalist de degilsiniz, partizan komunist de degilsiniz.
'Kamu yarari' ifadesini, sanirim, iktisat biliminin 'insan merkezli' bir bilim olmasi sebebiyle kullaniyorsunuz, dogru mu dusunuyorum?
Su hatirlatmayi da yapmak zorundayim, sizin bu yazinizi 'Milton Friedman ekolu'nden iktisatcilar pek begenmiyor, aklinizda bulunsun.
Aynen öyle, doğru düşünüyorsunuz.
SilHatırlatma için teşekkür ederim ama sürpriz değil çünkü bendeniz de Milton Friedman ekolünün yaklaşımlarını pek beğenmem zaten.
Selam Hocam, insanlar devletin harcamalarını kişisel harcama gibi değerlendirme hatasına çok düşüyorlar. Devlet eğer zararına bir yatırım yapmışsa, bu aslında ülke içindeki bir grup insandan diğer bir grup insana kaynak transferidir.
YanıtlaSilÖnemli olan bu kaynak transferinde uçtan uca paranın veya katma değerin ülke içinde kalmasıdır.
Keynes'i önemli yapan bence budur. Keynes Modelinde devlet T+X zamanındaki N miktar gelirini bugün harcar. Piyasa oyuncuları iş yaparlar ve eğer işlerini dünyadaki diğer ülkelerdeki rakiplerine göre avantajlı yaparlarsa Ricardo devreye girer. Piyasa ürünlerini dış dünyaya ihrac ederek Keynes hareketini başlatan devlete vergi verir. Devlet açısından, T+X zamanında N miktarından daha fazla vergi alabilirse, bu piyasanın büyüdüğünü ve güçlendiğini gösterir.
Adsız 1624 e ilave olarak,
SilKeynes, sadece karşılaştırmalı üstünlük yasasına göre avantajlı ürün üreten ülkelerde başarılı olur.
Türkiye gibi ucuz işçilik ile katma değer sağlayan ülkelerde ise, ithalatı arttırıp yurtdışına kaynak transferine sebep olur. Türkiye de Keynes uygulanması sadece 1 veya 2 dönem ekonomik aktörlerin rahatlamasını, sonraki dönemlerde kaynak kaybı sebebi ile daha fazla harcama yapılmasına sebep olur.
2016 yılında yapılan KGF ülkenin borcunu ve cari açığını kısa sürede yükseltmiştir. Sebebi budur.
Türkiye nin yapması gereken, fakirlikte bir denge noktası oluşturup, cari açık ve borcunu kontrol edilebilir seviyeye indirmesi, o noktayı baz alarak üstün üretim avantajına sahip olduğu sektörlere odaklanmasıdır.
Bu strateji ile gelişmiş bir ülke haline gelebilir.
Merhabalar hocam,cari açıkla ilgili kitap,yayın,makale öneriniz nelerdir?
YanıtlaSilhttp://www.mahfiegilmez.com/2018/02/kitap-onerileri.html son kitaba bakın.
SilHocam blogunuzu sürekli takip etmeye çalışıyorum. Katılımcılardan gelen ve basında çikan, tarımı ve çiftçiyi küçük ve hor gören yazilari hayretler içinde okuyor veya izliyorum. Bu arada ben türkiye nın en yüksek puanlı okullarından birini bitirmiş, 25 yıl iş tecrübeli, çiftçilik yapan bir mühendisim.
YanıtlaSilTarım hakkında yorum yapanlarin;
Bu sektörün müşterisi konumundaki kesimler tarafından nasıl köşeye sikistirildiklarini.
Rusya veya ukrayna gibi kamuya ait inanilmaz buyuklukteki üretim alanlarında, ucuz yakit ve gübreyle yapılan hububat üretimiyle rekabete mecbur bırakılmalarını.
Avrupa ve amerikada sanayi devrimi sonrasında yaşanan sosyal ve ekonomik yapı değişimini, devasa teşvikleri
Iklim avantajına rağmen rekabeti.
Rekabet etmek zorunda olanların, teşviklerin yetersiz ve verimsizliği bir yana, yük durumundaki kamuya rağmen bunu yapmak zorunda bırakıldıklarını.
Hizmet ve mal aldıkları şehirlerdeki rekabetten uzak soygun ve rant düzeni tarafından sürekli yıpratıldığını
Da
Dikkate almalarını tavsiye ediyorum.
Bugün sn.Abdurrahman Yıldırım 'i bloomberght de yine bu çarpık, haksız düşüncenin bir örneği olarak izledim. Kısaca diyor ki dışarıda pancardan yapılan şeker 1.5tl biz de 4.5tl. Çiftçi pancarı bedava verse bizde şeker 3.2 tl olur. Başka söze gerek olduğunu sanmıyorum.
Dedelerinden emanet topraklara hayat vermeye çalışan tüm çiftçilere bu vesileyle sesleniyorum, topraklarını biran önce onlardan daha iyi çalıştıracak özellikle yabancı sahipli şirketlere satarak vatansever olsunlar, doğrudan sermaye getirsinler.
Şehirdeki üstün zekalı, yüksek egitimlilerin rant sistemi sönüverir maazallah . Bu toprakları size yedirmezler.
Saygılarımla,
Yukarıdaki yorumumda eksiklik olmuş, Sn A. Yıldırım şeker fiyatındaki yüksekliğin sebebi olarak çiftçiyi gösterdiği ve bu toprakların başka ürün üretiminde kullanılmasının ekonomiye daha fazla katkı sağlayacağını, şekerin de pancar şekeri olmak kaydıyla ithal edilmesinin daha iyi olduğunu söylediği için yaptım.
SilHocam..Cari acik yabanci para ozellikle dolar acigimiz..Biz tl hesabimizdan istedigimiz gibi usd'ye dönebiliyorsak neden disaridan paraya ihtiyacımiz var?
YanıtlaSilBiz dönebiliyoruz da banka dönemiyor. Ver o döndüğümüz doları dediğimizde bankanın o doları bulması lazım.
SilHic yormak istemiyorum sizi Hocam ama neden ver o dolari diyelim, ithalat yapiyorum, cevirdigim dolari nakit olarak istemeden yurt disina havale yapacagim.
YanıtlaSilAynı şey. Banka yurtdışına havale edilecek Doları nereden bulacak?
SilHesapta müşteri tl'den dönerek usd'yi oluşturdu. Banka da onu gönderiyor. Bir hesaptan baska bir hesaba geciyor kaydi olarak.
SilMutlaka cok basit ama ben anlamiyorum.
Sonunda birisi parayı almak ister. Her sey kayıtla yürümez.
SilMahfi Bey, arkadaşımız münferit düşündüğü için hataya düşüyor.
SilVe TL ile döviz alınabiliyorsa neden yurtdışı kaynağına ihtiyacımız var şeklinde bir soru ortaya çıkıyor.
TL ile döviz alabiliyorsak;
1)- İhracat, turizm gibi döviz gelirimiz olduğu içindir,
2)- Maddi/Mali varlık satışı ile ülkeye döviz girişi olduğu içindir,
3)- Yurt dışından Döviz cinsinden yükümlülük yarattığımız içindir. Bu seçenekte yabancı yatırımcı dövizi yurda getirir, döviz karşılığı TL ye geçer. TL de kazanç sağlamayı hesaplamıştır ama sonuçta tekrar dövize dönüş yapacaktır ki kar edebilsin.
4)- Yurtdışından döviz kredisi kredisi kullanımı vasıtasıyla.
Şimdi tüm bu seçenekler peşi sıra gerçekleşir bankalar aracılığıyla. Ülkede döviz girişi olur. Kimisi TL ye geçer, kimisi de dövize. Sen bu aşamada kur işine geliyorsa TL verip döviz alabiliyorsun. Bunu yapmanı sağlayan bu dövizi yurda getirenlerin aldığı kararlar sayesindedir. Onlar TL de oldukları için bir süre zarfında banka da elindeki dövizleri en karlı bir biçimde kullanmaya bakar;
Döviz kredisi için kullanır,
Uygun gördüğü kurdan alır/satar,
Merkez bankasına zorunlu karşılık olarak yatırabilir, bunun gibi...
İşte bu aşamada bizler TL verip döviz alabiliyoruz, yurt dışından yurt içine bir akım olduğu için ve dövizden TL ye geçildiği için.
Ama olurda yurtiçinden yurtdışına bir akım olursa bu kurun yükselmesine neden olur. Bu akım uzun sürerse kur aşırı derecede yukarılara çıkar, değerlenir. Artık kimse döviz satmak istemez.
Değerli hocam galiba 2008-9 yılı idi siz çorumda deniz Gökçe ve Asaf savaşbey le NTV ekodiyolok programı için geldiniz de şeker fabrikası ve pancar tarımı ile ilgili bir dosya verdim bu konuları görüşmüştük ve kaygıları anlatmıştım ve malesef geldigimiz nokta da kaygılanmakta haklı olduğumuz görüldü bu gün yine bu sektörde geri dönülmez bir yanlışa adım atılmak üzere ben şeker iş sendikası Çorum şube başkanıyım hiç bir zaman zihinlerde ki işçi odaklı değil sektör ve kurumsal düşünerek hareket ettik bundan sonrada böyle düşünüyoruz genel merkezimiz arge ve üniversite işbirliği yaparak sizlerin de uzunca dünyadan örneklediginiz bu verileri biz 10-12 yıl önce den başkanlar kurulu toplantısında öğrendik mesele bundan sonra nasıl bir yol izleyeceğimizlemem. Burda kamoyu desteğine çok ihtiyacımız var
YanıtlaSilBermuda seytan ucgeni. Gida sanayi, silah sanayi ve ilac sanayi bunlar kapitalist duzenin elinde bulundurdugu ve rekabeti sevmedigi icin ulkelerin elinden ozellestirme ile aldiklari sektorlerdir. Silahı ben satarım, gıda fiyatını ben belirlerim ve ilac benim yalanım.
YanıtlaSilAmerika yillarca farkli ulkelerin topraklarini kiralayarak gida uretimi yapacagini soylerek gittigi ulkeyi somuren topragini verimsizlestiren ve gida tekeli kurup insanlari zararli gida ile besleyip sonra ayni insana ilac satip daha sonra bankalarini satin alip kredi vererek faiz toplayan somuren bir sistem kurdu. Kapitalist sistemin kervanina 2000 sonrasi hizli giris yapan turkiyede bunu yasiyor.
Dunyada uretilen findigin % 70 i turkiye uretiyor ve tarim urunleri icinde ihracati % 15 ki cok ciddi rakam tek basina. Ilginc olani findik bizde ama birsasi yabancida. Findik tekel oldu oltan findik satildi italyan ferrero satin aldi ki bu firma buyuk cikolata ureticisi nutella yani dogal olarak malzemeyi bedava getirmek icin somuru duzenini kurdu istedigi fiyattan aliyor bu sene degerinin cok altinda 8 tl ye alim yapti yani 2 euro etmiyor kilosu. Bunlar yapilirken kimse konusmadi simdi bilmeden konusmaya gerek yok. Findik herseyi para eden bir urun. Findik ici heryerde kullanilir fakat sadece ic degil. Mesela kabugu yakacak olarak kullanilir cok cabuk ve yuksek atesle yanar ayrica gavsul dedikleri kabugun disindaki maddede yakacak olarak kisin sobada yakilir. Findik yagida cok degerlidir. Elimizdeki tek bir urunu ki bu dunyada % 70 uretimi bizde olan bir urunu fiyatini belirleyemeyen bur ulke olarak tarimda somuruyuz demeliyiz.
Karadeniz icin cok stratejik bir urundur findik toplanir ev yapilir, cocuk evlendirilir, cocuklar findik parasi ile okutulur vs.
Cargill firmasini arastirin sekerin ne oldugunu gorurursunuz. Dogal seker insan vucuduna zarari yoktur seker pancari ve seker kamisindan yapilani. Bizde seker pancarindan uretilirdi ama bitirildi.
Cargil ucuz seker icin kollari sivadi ve yapti. Sonuc; kanser, seker hastaligi, hashimato ( troid hastaligi) vb. Gibi bircok hastalik sayesinde bize surekli ilac satiliyor sekerin yaptigi hastaliklar 1 kitap olur. Hashimato ilaci omurboyu kullanmak sorundasiniz ilac ismi EUTHYROX, seker hastaligi icin surekli ilac kullanmak zorundasiniz. Kanserin ilaci yok olene kadar cok tedavi goreceksiniz fakat ALS , MS , ALZHEIMER gibi hastaliklar tedavisi olmayan cok agir ve hergun eriyerek sizi bitiren seker bugday ve yag ile hayatimiza soktugumuz gida teroru icin sektor olmus, kursun atmadan teror eylemi yapan kendi kendimize kursunlandigimiz parasini vererek aldigimiz zehirlerdir.
Gida teroru ile kitap ve yazilar cok bulamazsiniz cunku toplatirlar kotulerler makaleleri yayinlayanlar supheli olumler olur tipki amerika firmasi rocofeller ailesinin destekleyip sonra dogruyu ogrenen profesorun once kendisini sonra diger akedemisyen karisini oldurdugu gibi yok olurlar.
Kendin yap kendin ye.
Yerli mali yurdum mali.
Ucuz etin yahnisi guzel olmaz.
Market cahilin, Tarla alimin zenginligidir.
Ne ekersen onu bicersin.
Artik yerli haftasinida, amerika haftasi olarak kutlarsiniz.
Gidada sekeri kullanmadiginiz yer yoktur kisaca seker paradir.
Paranin hammaddesidir kapaitalizm icin
Yazınızda glükoz, früktoz gibi ürünlerin zararlı olduğunu yazmamışsınız Hocam
YanıtlaSilMahfi Hocam merhaba, öncelikle düzenli olarak takip ettiğimiz yazılarınız, kitaplarınız, emekleriniz için sonsuz teşekkürler . 2 sene önce mezun oldum ve şu an da bir şirkette finans uzman yardımcısı olarak çalışıyorum. Sayenizde sürekli yeni bir şeyler öğreniyorum. Sadece ufak bir önerim olacak. Şahsınıza bir mobil uygulama oluşturulsa, biz de o uygulamayı telefonlarımıza indirip tüm yazılarınızı düzenli olarak mobil ortamdan takip etsek, gerekirse kitaplarınız da yüklense satın alıp oradan takip edip okuyabilsek, videolarınızı izleyebilsek ve böylelikle hem kolayca ulaşıp, hem de her ortamda telefonlarımızdan okuyup dinleyebilsek... Size dair her şeyin Tek bir uygulamada toplanması gibi düşünebiliriz. Nasıl bakarsınız ? Saygılarımla.
YanıtlaSilHocam bu konuda sn Ali Ekber yıldırım ın dünya gazetesinde yayımlanan 28.02.2018 tarihli yazısı da oldukça isabetli tesbitler içeriyor. Ana akım medyada hala milli ve vatansever yazarlar olması sevindirici..
YanıtlaSilHocam merhaba bazı yorumcuların ısrarla aynı şeyi yazması beni çileden çıkardı .Siz iyi tahammül ediyorsunuz .Hala yazdığınızı okuyup anlamadan yorum yazma cesaretini nasıl gösteriyorlar anlamış değilim .Size büyük sabır diliyorum .
YanıtlaSilŞeker tatlı zehirdir.şekeri azaltan uzun yaşar
YanıtlaSilHocam hürmetlerimi sunuyorum,
YanıtlaSilSoner Yanlçın'ın son kitabını okudunuz mu acaba orada oldukça önemli bilgilere değiniyor. Ekonomik ve politik anlamda alınan kararların göçleri tetiklediği. Hatta Turgut Özal zamanının tarımın bitişinin başlangıcı ve yanlış yapılan bu düyaya açılma süreci büyük şirketlerin kucağına oturmasına neden oldu. Ancak onların ekmeğine yağ sürer duruma düştü. Baktığınızda dünyada kendine yeten bir ülke olan Türkiye çok komik tarım ürünleri ithal etmeye başladı. Ve böyle devam eden süreç içerisinde tarımın bitmesi ve köylünün şehirlere yavaş yavaş göç etmeye başlamasıyla devam etti.
Sorum şu: Türkiye küresel şirketlerin pazar konumuna düşürüldüğü zamanlarda bu daha da ileri bir aşamaya geçerken, Türkiye dışarıya bağımlı konuma getirilerek 3. dünya ülkeleriyle aynı duruma getirilmiyor mu? BU sonun başlangıcı bir krize neden olabilir mi? Ve İzlandanın yaşadığı krize benzer bir durum içerisinde miyiz sizce? Teşekkürler.
"Eğer kapitalist sistem içinde yaşamaya devam edeceksek özelleştirme doğru bir seçimdir."
YanıtlaSilEğer bu yönde bir vahiy gelmedi ise bunun bir gerekçelendirmesi varmıdır?
Kapitalist sistemde devlet şeker, basma üretmez. Bunun için ne vahye ne de ciltler dolusu kitaba ihtiyaç var.
SilŞekerden ziyade Şeker pancarları önemli. İthalat kadar da ihracat.
YanıtlaSilHocam geleceği gördünüz hayırlı olsun... https://www.bloomberght.com/haberler/haber/2161705-seker-fabrikalarinin-arsalari-da-satiliyor
YanıtlaSilBatıda tarıma ve çiftçiye verilen desteği tam anlayamıyoruz galiba. Çifrçilik zor iştir. Gecesi gündüzü kışı yazı, çakılı kalırsın o toprağa. Nesillerini bir ağaç gibi dikersin salamazsın. O çamur, o gübre kokusu, sosyal hayatı i-phonelar, metrolar, salonlarda geçen ve gezen insanlar için çekici değildir. Sanayi toplumu zaten bu levelleri geçmiş 50'li yıllardan sonra kompozit, raf-mutfak-restoran yaşam stilini evrimleştirmiştir. BMW nin boji somunlarını 25 derece sıcaklıkta sıkarken hiçte organik gübre ayıklamayı düşünmez. Velhasıl ordaki destek o işi yapan bulunumadığı içindir. Burdaki destek hiç alakası benzerliği yok ne yazık ki...
YanıtlaSilHocam selamlar. Bu konuyla ilgili ylisans tezi hazirliyorum. Sizce özelleştirmenin amacı(AB.dekine benzer biçimde), üretimin maksimum verimle yapılabildiği İç Anadolu bölgesinde gerçekleştirilmesi olabilir mi? Diger fabrikaların kapanması istenmeyen durum degildir belki de . Bunu AB nin nispeten verimsiz şeker üretimi gerçekleştiren ülkelere devlet desteği vererek üretimden çekilmelerini saglamasina benzetebilir miyiz? Şeker üretiminin sosyal amaçları ile ilgili söylediklerinize katılıyorum
YanıtlaSil