Krizin Üçüncü Aşaması

Bugünlerde özellikle yabancı gazete ve dergilerde ya da çeşitli kurumların piyasa raporlarında küresel krizin üçüncü aşamasına girdiğimiz ve bu aşamada gelişmekte olan ekonomilerin krizin parçası olacağı ve bunun ciddi sıkıntılar ve sorunlar yaratacağını anlatan analizler okuyoruz. 29 Eylül 2011 tarihli Radikal Gazetesinde yazdığım ‘Krizin Üçüncü Aşaması’ başlıklı yazım, bu konuda yapılmış ilk analizdir. Bu yazımı burada sizlerle bir kez daha paylaşıyorum.

“İlk aşaması ABD'yi, ikinci aşaması AB'yi etkileyen krizin üçüncü aşaması, gelişme yolundaki ekonomileri etkileyecek. İlk aşaması ABD’yi, ikinci aşaması AB’yi ağır biçimde etkileyen küresel krizin üçüncü aşamada gelişme yolundaki ekonomileri etkisi altına alacağını ve asıl krizin o zaman ortaya çıkacağını tahmin ettiğimi daha önce yazmıştım. ABD ve AB’nin krize girmesinden bir ölçüde etkilenmiş olsalar da gelişme yolundaki ekonomiler bugüne kadar krizi bir şekilde kendilerinden uzak tutmayı başardılar. Sanırım artık bu aşamada bu pek mümkün olmayacak. 

Yükselen piyasa ekonomileri 
Gelişme yolundaki ekonomileri, yükselen piyasa ekonomileri ve diğerleri olarak iki gruba ayırabiliriz. Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Meksika, Türkiye gibi ekonomilerin yer aldığı ilk gruptaki ülke sayısı 20 ile 40 arasında değişiyor. Bu grubun dışında kalan 130 dolayındaki ekonomi arasında daha az gelişmiş ekonomiler yer alıyor. Yükselen piyasa ekonomileri içinde yukarıda değindiğim ekonomiler hem GSYH olarak hem de üretim gücü olarak gruptan ayrışıyorlar. Yükselen piyasa ekonomilerinin bazıları küresel sistemin ihtiyacı olan bazı hammaddelerin üreticisi konumunda bulunuyor. Örneğin Rusya önemli bir doğalgaz ve petrol üreticisi, Brezilya dünya çapında bir soya üreticisi. 

Bu ekonomiler, dünya ekonomisinde yeterli büyüme sağlanamadığı dönemlerde talep gerilemesine bağlı olarak yeterince ihracat yapamaz duruma düşüyor ve ekonomik denge bozulmaları yaşayabiliyorlar. 

Şu sıralarda içine girdiğimiz dönemde dünya büyümesinde ciddi bir düşüş yaşanması bekleniyor ve bunun etkisiyle bu tür hammaddelere olan talep düşüyor. Bu durum, bu tür hammaddeleri üretip satan ekonomilerin yavaş bir seyirle de olsa sıkıntı içine girebileceğini gösteriyor. Yükselen piyasa ekonomilerinin bazıları ise hammadde satıcısı değil. Bunlar tıpkı gelişmiş ekonomiler gibi sanayi ürünleri ya da gelişme yolundaki diğer ekonomiler gibi tarım ürünleri satarak döviz geliri elde ediyorlar. Bir bölümünde turizm gelirleri de ağırlıklı yer tutuyor. Türkiye bu kategoride hem sanayi ürünleri ihraç eden hem de turizm gelirleri önemli miktarlara ulaşmış olan bir yükselen piyasa ekonomisi. 

Kriz çözülemedi 
Krizin ilk aşamasında ABD, aldığı parasal önlemlerle gidişi tersine çevirmeyi, ekonomiyi yeniden canlandırmayı denedi ama pek de başarılı olamadı. Trilyonlarca dolarlık likidite desteğine karşın ne tüketim ne yeni ev satışları ne de diğer alanlarda beklendiği gibi bir canlanma ortaya çıktı. Öyle olunca işsizlik sorunu da çözülmeden kaldı. Krizin ikinci aşamasında Euro Bölgesi ekonomilerinin bir bölümü kendi aldıkları veya almayı planladıkları önlemlerle krizden çıkma yolunda hiçbir gelişme sağlayamadılar. Bu ekonomilere Avrupa Birliği fonlarından ve IMF’den yardım yapıldı ve hâlâ da yapılıyor ama olumlu bir gelişme şimdiye dek sağlanamadı. 

Lider sorunu 
IMF ve Dünya Bankası genel kurul toplantıları sırasındaki gelişmelere bakılırsa gelişmiş ekonomiler henüz sorunun nasıl çözüleceği konusunda, eylem birliği bir yana, düşünce birliği oluşturmaktan bile uzak görünüyorlar. Çok açık olarak görülüyor ki küresel sistemin bugünkü temel sorunu, ortak eylemi organize edecek bir liderin olmaması. Geçmişte bu rolü ABD Başkanı oynardı. Genellikle de arkasında güçlü bir İngiliz lider olurdu (Roosevelt–Churchill, Reagan–Thatcher, Clinton–Blair gibi). Bugün Obama güçlü bir lider değil. İngiltere Başbakanı’nın kim olduğunu ise çoğu İngiliz bile bilmiyor. 

Türkiye, ikinci dalgayı da atlatacak ama üçüncü dalgayı atlatmak gerçekten çok zor görünüyor.”



Yorumlar

  1. Zaten okumuştum tekrar okudum.
    Sağlıklı öngörü için analitik düşünmek şart
    Teşekkür ederim Hocam
    Sizi Urfa'da ağırlamak bana şeref verecektir.
    İyi ki varsınız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Urfa'ya yolum düşerse size uğrar bir kahvenizi içerim.

      Sil
  2. Hocam bu durum kapitalizmin görünmez el teorisinin işleyişinde aksaklıklar olduğunu ispatlamaz mı? Piyasanın kendi kendine bırakıldığında krizlere sebep olduğu ve bu krizlerden çıkmak için gerekli devlet müdahaleleri yapılması ihtiyacını ispatlamaz mı? Birde Yapılan bu müdaheleler kapitalist ülkelerden olunca krizden çıkma mücadelesi sosyal demokrasiyi savunan ulkelerden olunca ise sosyalizm veya kominizm olarak adlandırılıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen doğrudur. Devlet müdahalesine gerek kalmaması için kuralların tarafsız ve tam olarak uygulanması gerekiyor. Ama bir başka yazımda dediğim gibi büyüme öyle bir büyü ki ahlaksızlıkları, etik dışı işlemleri görmezden gelinmesine yol açıyor.

      Sil
    2. Tamda yeri gelmişken sorayım istedim Anayasal İktisat hakkında ne düşünüyorsunuz Hocam. Konuyu pek bilmiyorum ve merak etmeye başladım.

      Sil
    3. "John McMurtry" izah ediyor:
      (Kanada "Guelph Üniversitesi"nde felsefe profesörü)

      Şimdi, herhangi birimiz çıkıp; "bunların hepsi nerede başladı?" diye sorabilir.

      Bugün sahip olduğumuz; tamamıyla çökmek üzere olan bir dünya!

      Her şey "John Locke" ile başladı!

      John Locke bize mülkiyeti tanıttı. "Özel hak" ve "özel mülkiyet" için üç şartı vardı:

      1. Başkaları için yetecek kadar "artık" bırakılmalı.
      2. Bu "artıklar" asla çürümeye terk edilmemeli.
      3. En önemlisi bu "artıkları"; "işgücüyle" yoğurmalı. (Not: "İstihdam" kelimesinin; "insanları robotlaştırarak, bu yolla meşgul ederek, zapturapt altında tutmak" fiili hâline dönüştürülmesi! Sayın Mahfi Eğilmez'in bizzat kendisi de, sitesinin ziyaretçileri de, okumakta olduğunuz satırların yazarı da zapturapt altında!)

      Bu üç basamak doğru bir eylem gibi gözükebilir; "dünyayı emeğiniz ile yoğurmak". Ancak ondan sonra ürüne sahip olmaya hak kazanabilirsiniz. Ama başkalarına da yetecek kadar geride bıraktığınız sürece ve bu "artıklar" çürümediği sürece hiçbir şeyin ziyan olmasına izin vermiyorsanız, o zaman tamam; her şey harika!

      Locke, ünlü "Devlet Yönetimi Üzerine İnceleme" (İngilizce aslı: "Two Treatises of Government", 1689) adlı eserini ortaya çıkarmak için çok zaman harcadı. Ekonomik, politik ve hukuksal anlayış üzerine geleneksel bir inceleme olduğundan, bugün hâlâ üzerinde çalışılan klasik bir kitaptır.

      İyi de, Locke yukarıda bahsedilen şartlarını listeledikten sonra, ve siz hâlâ "özel mülkiyetten yana mıyım? Yoksa değil miyim?" diye düşünürken; Locke özel mülkiyetin savunmasını gayet tutarlı ve güçlü bir şekilde vermişti bile! Hattâ doğrudan ortaya koyuyor! Hem de iki parmağın şıplatılması gibi bir çırpıda; bir tek cümle içinde! Locke şöyle diyor:

      [İngilizce]
      The "one thing" that blocks this is the invention of money, and men's tacit agreement to put a value on it; this made it possible, with men's consent, to have larger possessions and to have a right to them.

      [Türkçe]
      "Paraya ihtiyaç; insanlığın zımni (dolaylı) arzusundan sadece bir kez feyz aldı ve ardından 'para' var oldu."

      Locke bütün koşulların iptal edildiğini ve silindiğini söylemese de, en sonunda "...'para' var oldu." dedi ve kesti bitirdi!

      Böylece bizler bugün "üretmiyoruz" ve işgücümüzle, alın terimizle bir eşya sahibi olmuyoruz; "para" denen madde işgücünü satın alıyor!

      Artık "başkalarına ne olacak?" endişesi yok:
      "Yeteri kadar başkalarına kalmış mı?"
      Ya da "kalan mallar ziyan olacak mı?"

      Diyor ki: "Para; gümüş ile altına benzer ve altın bozulmaz. Bu nedenledir ki, para israftan sorumlu tutulamaz."

      Bu çok saçmadır! Paranın veya gümüşün veya altının "atomik yapısı!"nı konuşmuyoruz; bunların bireye ve topluma "etkilerinin" ne olduğu hakkında konuşuyoruz! Birbiri ile alâkasız cümle dizilerini görüyorsunuz!

      Fakat en endişe verici olan "mantıksal hokkabazlık"; Locke'un bu çetrefilli ifadelerinden paçasını kurtarması ancak sermayedarların çıkarlarına uyması ile sağlanıyor!

      Sonra bir başka ekol; "Adam Smith" geliyor. Ve yukarıda Locke’un anlattıklarına "din"i de ekliyor.

      →→→→→

      Sil
    4. Locke; "Tanrı bunu tamamen bu şekilde yaptı ve bu Tanrı'nın doğrusudur." diye başlamıştı,
      Hemen sonrasında Smith'in söylediğinden anlıyoruz ki; "bu sadece Tanrı'nın değil..." tırnak içinde verilen ifadeyi direkt telaffuz etmiyor ya da edemiyor! Ne kadar "muğlak" ifadeler kullandıklarının farkına varın artık!

      Smith'in felsefi zemine yayarak "prensipte" dediği:
      ("Bu sadece Tanrı'nın değil...") ↔ "Bu sadece 'özel mülkiyet'in sorunu değil.
      Tarihten ve Locke'un sistemleştirdiği mirastan devralarak herkese hatırlatıyoruz ki: 'Piyasa ekonomisi' ön koşulludur.
      Yani en sade tabirle; nasıl insanın doğuştan sahip olduğu yüzbinlerce özellik var ise;
      'Piyasa ekonomisi' de hayatın içinde, en başından itibaren, var olan bir düzendir. Bu durum da doğal olarak ön koşulludur."

      Yukarıdaki açıklamanın ne kadar muğlak ve bir o kadar sahte göründüğünü, ve günümüzde hâlen devam etmekte olan "serbest piyasa ekonomisi"nin bu sahte görünümden beslendiğini şimdi daha iyi anladınız mı!

      Üstelik bu muğlak ifade, neredeyse "Tanrı" yerine koydukları "Adam Smith"in kaleminden dökülenlerdir! Kitabını (hangi dilde çevirisi olduğu fark etmez) alıp incelediğinizde; "para ve piyasa ekonomisi ön koşulludur" bölümünü açıp okuduğunuzda bu muğlaklığa dikkat edin; kafanız çok karışacak, anlam vermekte güçlük çekeceksiniz! ("Milletlerin Zenginliği" & "The Wealth of Nations", 1776)

      Smith devam ediyor:

      "İşgücü satın alan yatırımcılar vardır. →→→ Bu durum 'piyasa ekonomisi'nin ön koşuludur!"

      "(Yatırımcının & patronun) bir başkasının işgücünü ne ölçüde satın alabileceğinin sınırı yoktur. →→→ Bu durum 'piyasa ekonomisi'nin ön koşuludur!"

      "(Yatırımcının & patronun) ne kadar para & sermaye biriktirebileceğinin, dünya genelinde ne büyüklükte 'eşitsizlik' (yani o meşhur 'gelir dağılımı adaletsizliği'!) olduğunun ve olacağının oranı belirli değildir, belirlenemez. →→→ Bu durum 'piyasa ekonomisi'nin ön koşuludur!"

      Ve böylece o büyük fikriyle gelir (bu fikri; kitaplarında ayrı başlıklar altında ispatlı olarak, örneklendirerek anlatmamış, yine her zaman yaptığı gibi; satır aralarına sokuşturarak geçiştirmiştir!):

      Bilirsiniz: İnsanlar ürünleri, malları "satmak için" piyasaya sürdüğünde arz ve diğerleri bu ürünleri, malları "satın aldığında" talep oluşur, vesaire; iktisadın en temel konuları.

      "Arzı talebe" ya da "talebi arza" nasıl eşitleyebiliriz? Bunlar arasındaki denge nasıl sağlanabilir? Bunların nasıl dengelendiği; iktisat disiplininin merkezi konularından biridir.

      Ve Adam Smith diyor ki: "Bunları dengeleyen 'piyasanın görünmez elidir'!" (The Invisible Hand!)

      Yani yukarıda bahsettiğim "muğlaklık"; şu anda sanki "Tanrı" lafı tekrar geliyormuşcasına eli kulağında!

      Locke'un söylediklerini hesaba katarak; mülkiyet haklarını, tüm gerekliliklerini ve "doğal haklarını" Smith de söylemedi, ya da söyleyemedi!

      Şu anda "Tanrı" metaforu ile doğrudan veya dolaylı olarak yoğrulmuş; bir sözde "ön koşullu sistemle!" karşı karşıyayız: Kapitalizm!

      →→→→→

      Sil
    5. Şimdi söyleceğim alıntıyı bulmanız için "Milletlerin Zenginliği"ni sonuna kadar okumanız gerekir. Smith der ki:

      [İngilizce]
      "Every species of animals naturally multiplies in proportion to the means of their subsistence, and no species can ever multiply beyond it. But in civilized society it is only among the inferior ranks of people that the scantiness of subsistence can set limits to the further multiplication of the human species; and it can do so in no other way than by destroying a great part of the children which their fruitful marriages produce."

      [Türkçe]
      "Bütün hayvan çeşitleri, tabii, beslenme araçları oranında çoğalır. Hiçbir hayvan türü bundan öteye çoğalamaz. Ama uygar toplulukta, yiyecek kıtlığı yalnız alt tabakalardaki insan türünün fazla çoğalmasına set çekebilir. Bunu da, ancak o kimselerin verimli evliliklerinden üreyen çocukların büyük bir kısmını ortadan kaldırarak yapar."

      ["Milletlerin Zenginliği", İş Bankası yayınları, ciltli 2006 basım, çeviren "Haldun Derin", sayfa 87, orta paragraf.
      https://alisveris.iskulturyayinlari.com.tr/tanim.asp?sid=H08NT6LNV0H3N7GTLUDM ]

      Yani en kötü anlamıyla Smith; "evrim teorisi"ni beklemektedir!

      Kitabından yukarıda aktardığım bölüm Darwin'den çok önceydi! Ve Smith onlara "işçi ırkı!" adını çoktan vermişti!

      Şunu görebilirsiniz:

      "İcat edilmiş yeni bir 'ırkçılık!' anlayışı",

      Sayısız miktarda çocuk öldürmeye göz yumacak kadar düşüncesizlik, şuursuzluk, vicdansızlık,

      Ve "'Görünmez el' denen şey; ihtiyacı karşılayacak kadar kaynak, kaynağı karşılayacak kadar da ihtiyaç yaratır." diye silsile hâlinde fikir yürütmesi!

      Locke ve hemen ardından Smith ile muğlakça sistemleştirilmiş bir kavramın; "Tanrı" metaforuyla yoğrulmuş, sözde "bilgece bir tavır olarak!" bizlere yüzyıllardır nasıl yutturulduğunu nihayet görmeye başladınız mı!

      Bolca; kelimenin gerçek anlamıyla "öldürücü", hayat yıkıcı, eko-soykırımcı düşünceler! Günümüzde bir şekilde devam eden "akılcı düşünen gen (aklı başındalık!)" anlaşılan o ki Smith'de de vardı!

      Adam smith gibi erken dönem iktisat düşünürleri tarafından ortaya atılan "Kapitalist Serbest Piyasa Sistemi" adı verilen konseptin kökenine baktığınız zaman:
      "Piyasa"nın temel amacının; gerçek, dokunulabilir, somut yaşam şartlarını destekleyen bir "takas sistemi" üzerine kurulduğunu görürsünüz.

      Adam Smith, dünyadaki en büyük kâr sağlayıcı ekonomik sektörün; neticede "finansal takas" ya da diğer adıyla "yatırımın" içinde olacağını, bu alana kanalize olacağını anlamamıştı. Yaşadığı dönemi baz alırsak; bunu anlamaması veya öngörememesi bir nebze makûl kabul edilebilir.

      "Finans" kısaca: "Para"nın kendini diğer paraların hareketleriyle kazandığı, "topluma sıfır verimli!" değer sunan keyfi bir oyundur! Yine de Smith'in niyetini dikkate alarak ya da almadan, onun en temel ilkelerinden biri olan "paranın 'ticari mal' olarak kabul edildiği" bir teori için; böylesine anormal görünen bir kapı (yani "finans" kapısı) sonuna kadar açık kaldı: Bunun en yakınımızdaki yıkıcı örneğini hâlâ sürmekte olan 2007-2008...2015... küresel finans krizinde gözlemleyebilirsiniz!

      →→→→→

      Sil
    6. Bugün, dünyanın bütün ekonomilerinde iddia ettikleri sosyal sisteme; "para"nın peşinde olmak için, sadece "para aşkı" için koşulur, başka hiçbir şey için değil!

      Adam Smith tarafından esrarengiz bir şekilde nitelenmiş, bir nevi "kişisel dini manifestosu!" olarak kabul edilebilecek "Görünmez El!" kavramının altında yatan fikir:
      Bu hayali, ticari malın; sığ, menfaatçi arayışının, büyülü şekilde, zaman geçtikçe, bireyin ve toplumun refah ve gelişimine dönüşeceği yönündedir! Yani; "Sen ilk önce kendini kurtar, herkes kendini kurtarırsa, toplum da otomatikman kurtulacak, ve böylelikle refah toplumsal olarak artacaktır!" yalanına temel hazırlandı! (Not: "Ronald Reagan", "Margaret Thatcher" ve "Turgut Özal" üçlüsünü hatırlamanızı umuyoruz!)

      Gerçekte "parasal teşvik" veya bazılarının adlandırdığı gibi "parasal değer dizisi"; "hayat değer dizisi" olarak da adlandırılabilecek temel intifa hakkından ayrılmıştır!

      Aslında olan şudur ki:
      Bu iki dizge konusunda, ekonomik doktrinler arasında tam bir kafa karışıklığı söz konusudur.

      "Para değer dizisi"nin "hayat değer dizisi"ni doğurduğunu zannederler. Bu yüzden; "daha fazla mal satılması durumunda 'Gayrısafi Yurtiçi Hasıla (GSYH)' yükselirse, refah seviyesi daha da yükselmiş olacak." yalanını yayarlar!

      "Gayrısafi Yurtiçi Hasıla"; toplumsal sağlığın hangi seviyede olduğunun temel göstergesi olarak kullanılabilecekmiş! "Para"nın rahminden "hayat"ı doğurmak için uğraşırsanız; sağlık ölçümlerini de "paraya göre!" yapmak zorunda kalırsınız!

      İşte her şey apaçık ortada: Karmaşayı görüyorsunuz!

      Malın satışından elde edilen bütün "gelirleri" ve "makbuzları"; "para değer dizisi" ile ilişkilendiriyorlar, ve bunu "yaşam üretimi" ile karıştırıyorlar!

      Kısacası en başından beri kendinizi;
      "'Para' ve 'hayat' değer dizilerinin" tamamen birbirine zorla eklemlenmesinden oluşturulmuş, "icat edilmiş!", bir sistem içine inşa etmiş durumdasınız!
      Ve bebekliğinizden itibaren "rekabetçi olmanız" beyninize enjekte edildiğinden; sistemi (yani "kapitalizmi!") daimi olarak besliyorsunuz!

      Dolayısıyla; "para dizisi" herhangi bir üretimden ayrıştıkça, gitgide daha da ölümcül olan "plânlı bir yanılgıya karşı!" mücadele etmek zorunda kalıyoruz.

      Bu; bir "sistem tıkanıklığı"dır!

      Ve bu "sistem tıkanıklığı" bugün geçmişte hiç olmadığı kadar ölümcül bir seviyeye yükselmiştir!

      Bu tıkanmış sistemi tamamen ortadan kaldırmak için "eylemlere başlamayı geciktirdiğimiz" müddetçe; "corporatocracy & şirketokrasi" bütün muhalefet tohumlarını yok edecek!

      Sil
  3. hocam bence ikili var,,,yellen ve draghi...demiştiniz ya artık merkez bankaları ekonomide önemli rol alacaklar diye,..ne dersiniz.birde hocam ortak eylem ile kastetdiğiniz gelişmiş ülkelerin kurtuluşu mu yoksa gelişmekte olan ülkelere yapılacak yardım yada göz ardı etmemek mi...özellikle yellenin pasifik anlaşmasındaki pasifik ülkelerine amerika merkez bankasının ve para politikasının önceden bilgi paylaşımına sunulması (yada buna benzer olan bir anlaşma) sanki gelişen ülkeler adına bir kurtuluş reçetesi ve yine sömürme isteği gibi görünmekte.

    YanıtlaSil
  4. E peki bu durumda yapılması gerekenler nedir?...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onun da yanıtı var bu blogda. Siz yeter ki okumak isteyin: http://www.mahfiegilmez.com/2014/03/yapsal-reformlar-rehberi.html

      Sil
  5. Hocam merhaba,

    Bu geçmiş yazınızdaki ABD ve AB toparlanamadı argümanınız bugün de geçerli mi? ABD toparlanıyor, dolar güçlü. AB de fena gitmiyor. Bu durumda nasıl bir üçüncü aşama olacak?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ABD hala tam toparlanmış değil. Toparlanmış olsa Fed faizi artıracak. AB'nin toparlanmasına daha çok var. Baksanıza büyüm yüzde 1'lerde enflasyton sıfırlarda işsizlik hala yüzde 10'un üzerinde. Yani toparlanma yolunda gidiyor ama toparlandı dememize daha çok var.
      Üçüncü aşama Çin ve diğer gyü lerde ortaya çıkacak ve dönüp bunları da vuracak. Bunu da bu yazımda anlatmıştım:
      http://www.mahfiegilmez.com/2015/06/kapitalizmin-sonu-mu-geliyor.html

      Sil
    2. Sağolun hocam, tek tek cevaplamışsınız. Büyüksünüz.

      Sil
  6. Hocam bu güzel yazı için teşekkürler.Hocam bu krizi küresel kriz olarak tanımlamak doğrumdur?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Evet henüz küresel kriz bitmediği için bu da onun bir parçası.

      Sil
  7. Hocam, herkes finans piyasalarına bakıyor, kısa vade kazanç üzerine yoğunlaşmış durumda acaba makroekonomik veriler bu denli bozuk iken bu başlayacak fırtına, dalga vb. nasıl ayakta kalacağız ?
    Dolar güçlü seyri sanki dinlenme aşamasında tekrar yükselişe geçecek peki hocam güçlü dolar başta bizi baz alarak dünya ekonomisini sizce nasıl etkiler?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İktisatçı ile Finansçıyı ayıran temel nokta budur. İktisatçı uzun vadeli bakar. Finansçı ise kısa vadede para kazandığı için kısa vadeli bakar. İktisatçının parayla ilişkisi, Finansçıya göre daha zayıftır. O nedenle siz para kazanmak istiyorsanız Fianansçıları dinleyin, ama orta uzun vadede işinizi yönlendirmek istiyorsanız iktisatçıları dinleyin. Ülkeyi gemi, kendi işimizi de gemideki kamara gibi düşünürsek kamarayı ne kadar iyi ve sağlam yaparsak yapalım sonuçta gemi battığında kamara da batar. O nedenle tek tek yapılacak şey bu durumda pek yok.
      Dolar Fed'le birlikte bir süre sonra tekrar artışa geçer. Doların güçlü olması bizim aleyhimize. Ama yapacak bir şey yok.

      Sil
  8. Hocam merhaba yazınızın sonunda türkiyenin küresel krizin bu üçüncü dalgasıyla baş etmesinin çok zor olduğunu söylediniz peki krizin küresel boyutunu düşündüğümüz zaman bunla başedebilmesi için alabileceği önlemler var mı size göre ve ne kadar başarılı olabilir? teşekkürler şimdiden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunları daha önce de yazmıştım: http://www.mahfiegilmez.com/2014/03/yapsal-reformlar-rehberi.html

      Sil
  9. Üstad sizi 4-5 sebedir takip ediyorum severek...
    Radikal gazetesinden şimdiye kadar....
    Kitaplarınızın çoğunuda okudum...
    En çok hoşuma giden 'Light Günlük' tü bulunması zor da olsa..

    şunu sormak istiyorum: Gelişmiş ülkeler eğerki krizin birinci aşaması ve ikinci aşamasında yer alıpta kısmen çıktıysa... ve bunlarda işler ağır ve aksakta olsa yolunda gidiyorsa bunların sanayilerinin hammaddesi olan maddeleri tedarik eden ülkeler (örneğin Rusya, Brezilya vs.) nasıl oluyorda bunlarla beraber ekonomileri iyiye gitmiyor da krizin 3. aşamasına girebiliyor... Gelişmiş ülkelerdeki canlanan hammadde talebinin bu ülkelerin ihracatını da artırması gerekmiyor mu? yani bu ülkelerde de işin iyiye gidiyor olması gerekmez mi?

    Sorumu diğer değişkenler sabitken ve hareketliyken ayrı ayrı cevaplarsanız minnettar olurum...

    iyi ki varsınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız artması gerekir ama henüz AB toparlanabilmiş değil. Sadece bazı iyiye gidiş emareleri var. ABD ise toparlanmanın başında. Yani bunlardan gelecek talepler henüz eski canlılığından çok uzakta. Dolayısıyla ABD ve AB tam olarak toparlanmadan gyülerin iyiye gitmesi söz konusu olamıyor.

      Sil
    2. Cin yavaslayinca hammadde (emtia) talebi de dusuyor ve emtia fiyatlarini beraberibde dusuruyor. Petrol fiyatlari zaten cok dustu ve dusuyor, bu da bazi ureticilerin pahali kuyulari kapatmasina sebep oluyor (shell gibi). Bu da Rusya gibi petrol ve dogal gaz ureticilerini etkiliyor ve gelirleri dusuyor. Rusya zaten yaptirimlardan cok yiprandi ve parasi devalue oldu. Gelismis ulkeler krizden cikmadi. ABD nispeten iyi gidiyor gibi gozukuyorsa da duzelmenin kalici olup olmadigi belirsiz. EU bolgesinin krizden cikmasina daha cok zaman var. Emtia talebi artmadigi (aslinda dustugu) icin bunu uretenlerin ihracati da artmiyor.

      Sil
  10. Küresel talep düşüklüğünün yanında bol likiditeden daraltıcı para politikasına geçişin dış finansmana bağımlı yükselen piyasaları vuruşu da üçüncü aşamanın tetikleyicileri değil midir hocam? Hatta düşük talebe kıyasla yükselen piyasaları daha sıkı vuracağı söylenemez mi? Ayrıca krizin üçüncü aşamasını nasıl tanımlamalıyız? Bizi neler bekliyor? Küçülme, durgunluk, stagflasyon?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir de böyle bir yazım var: http://www.mahfiegilmez.com/2015/06/kapitalizmin-sonu-mu-geliyor.html
      Bizi bekleyen küçülme gibi görünüyor.

      Sil
  11. hocam yazılarınızın geneli olumsuz özellikle son dönemlerde iyi şeyler de okuyoruz cari açığın azalması, istikrarın olmamasına rağmen büyüme nin gerçekleşmesi gibi bunlar bizi biraz olsun rahatlatmıyor mu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizi rahatlatıyor mu bilmiyorum ama beni rahatlatmıyor. Cari açığın azalması büyümenin düşmesiyle oldu. Bu demektir ki büyüme yeniden hızlanırsa cari açık da yükselecek. Türkiye her geçen gün gözlerimizin önünde elimizden kayıp gidiyor. Ben böyle bir ortamda iyimser olamıyorum kusura bakmayın.

      Sil
  12. Hocam merhaba,

    Dün Goldman Sachs'ın konu hakkındaki raporunu okuyunca içimden dedim ki bunu çok öncede Mahfi Hoca yazmıştı hayret bunlar da ha yeni söylüyor. Kamuya açık bir şekilde karşılıksız olarak 50 yıllık birikiminizi bizimle paylaştığınız ve ufkumuzu açtığınız için çok teşekkür ederim. Sağlıklı uzun ömür diliyorum.

    YanıtlaSil
  13. Hocam merhaba,

    Kapitalizmin sonu mu geliyor başlıklı yazınızda şunları yazmıştınız:

    "Kapitalizm bugün artık küresel bir sistem yani bütün ekonomiler devrenin parçaları olarak yer alıyorlar. Kapitalizmin artık bütün dünyayı kapsaması, devre dışında kalıp da krizi dengeleyebilecek ekonomi bulunmadığını bize gösteriyor."

    Böyle bir durumun oluşması, elimizdeki tüm yatırım araçlarını, metaları anlamsız hale mi getirir? Krizin başka bir ekonomiyle dengelenemeyecek olmasına karşı nasıl bir önlem alabiliriz ki?
    Fiziki altın mı stoklayalım hocam : )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Küresel sistemi bir transatlantik, Türkiye'yi bu transatlantiğin içinde mesela beş kamaradan oluşan bir bölüm ve çalıştığımız şirketi de bu kamaralardan birisi olarak düşünelim. Eğer bizim kamarada mesela su sızıntısı olursa bunu onarıp çözebiliriz. Bizim kamaraların bulunduğu bölümde yangın başlarsa bunu da elbirliğiyle söndürebiliriz. Ama transatlantik batıyorsa ne bizim bölümü ne de bizim kamarayı kurtarma şansımız olmaz.
      Umalım da transatlantik batmasın.
      Öte yandan sanırım fiziki altın stoklama fikri yaygınlaşmaya başladı. Altın ilk kez yukarı yönlü ciddi bir harekete başladı.

      Sil
  14. Üstad, yazılarınızdan çok yararlanıyoruz. Öncelikle bunun için teşekkür etmek istiyorum. Asıl yazmama neden olan husus ise bu yazınızın yorumlar kısmında atıfta bulunduğunuz “Yapısal Reformlar Rehberi” yazınızda ve birçok diğer yazılarınızda bahsettiğiniz kişi başına milli gelirin 3 bin dolardan 10 bin dolara çıkması ve bu seviyede sıkışıp kalması konusuyla ilgili. Orta gelir tuzağı denilen bu hususu da yine bir başka yazınızda çok güzel özetlemişsiniz. Şimdi izninizle bu noktada kısa bir değerlendirme yapıp sonra da sorumu sormak istiyorum. Biz biliyoruz ki son on yılı aşkın sürede tek parti iktidarının iş dünyasına kazandırdığı güven ve ithalata dayalı üretim neticesinde ithalat artışıyla birlikte önemli ölçüde ihracat gelirlerimiz arttı. 2000’li yılların ilk yarısından itibaren çıkartılan AB uyum yasaları ekonomide güven ortamını arttırdı. Bugün itibariyle geriye dönüp baktığımızda bu yıllarda yapılan dönüşüm çabalarının adalet, eğitim, güvenlik, sağlık, tarım gibi bir çok temel alanda çok da istenilen etkiyi sağlamadığını görüyoruz. Vatandaşına güven veren kurumsal alt yapı değişikliğini gerçekleştirmiş övüneceğimiz maalesef bir alanımız yok. Bir diğer ifadeyle geriye dönüp baktığımızda temel parametrelerimiz 2000’li yıllar öncesi gibi. Şimdi sorum şu. Biliyorsunuz dünyada ulusal ekonomileri tanımlayan genel kabul görmüş GFS, SNA ve ESA 95 gibi hesap sistemlerine bizim geçişimiz 2005 yılından sonraki döneme rastlıyor. Daha önce ekonomide kendine has bir hesap sistemi kullanan Türkiye ulusal ekonomisini özellikle ESA 95 sistemiyle uyumlaştırmaya başladığında daha önceden hesaplara dahil edilmeyen bir çok alanın olduğu görüldü. Bu alanlardaki faaliyetlerin sisteme entegrasyonuyla birlikte milli gelir rakamlarında bir anda artışlar meydana geldi. Ekonominin o tarihlerden bu yana ciddi bir ilerleme kaydetmemesi de bu değerlendirmeyi destekliyor zaten. Çünkü yapısal bazı ilerlemeler sağlayarak orta gelir tuzağına yakalanan teşebbüs gücü yüksek bir ekonominin bulunduğu eşikten çıkması için bu kadar fazla beklememesi gerekirdi. Özetle; milli gelir artışının fiktif olduğunu ve inandırıcı olmadığını düşünmüyorum. TÜİK rakamları tam olarak gerçeği yansıtmıyor. Sizin bu konudaki değerlendirmenizi merak ediyorum. Selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence durumu çok güzel özetlemişsiniz. Aşağı yukarı aynı şeyleri düşünüyorum.

      Sil
  15. Hocam ne zaman Nobel getiren "tüketim, fakirlik ve varlık analizleri" makalesini işleyeceksiniz?

    YanıtlaSil
  16. Hocam excel dışında kullandığınız araçlar var mı? Ekonometrik modeller kurmak vs. için?

    YanıtlaSil
  17. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben ekonomik tahminler yaparım. Bir bölümü de tutmaz. Ama bu tür fütüristik tahminlerimi kendime saklarım. Yani kendime yazılar değil kendime sırlar dosyamda kalır.

      Sil
  18. Modern kahinlik bilimle oluyormuş demek ki! 4 yıl önceden bu günleri görmek için analiz yapabilme yeteneği lazım. Gerçi sizin gibi takdir edilmesi gereken bilim insanları tam tersine ülkemizde yeriliyor. Bugünlerden yine uyarıyorsunuz gelecek için ve yine sadece okuyorlar ve inanmıyorlar. Ne demek lazım bilmem ki,ülkece elimizle ediyoruz kendimize.Teşekkürler Hocam..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu kâhinlik değil. Sizin de dediğiniz analiz yapma yeteneği.
      Aslında inanıyorlardır da başka nedenlerle yapamıyorlar.

      Sil
  19. Bizim ülkede her alanda hedefler koyulur ve gerçekleştirilir ama yazacağım fıkrada ki gibi Adamın biri yolda bir lamba bulur ovalar içinden cin çıkar cin malum soruyu sorar Adam heyecanla şeyim yerlere değsin der cinde Adamın bacaklarını kısaltır))

    YanıtlaSil
  20. Hocam merhaba

    yatırımcıların fiziki altın almasını nasıl yorumluyorsunuz?
    Ben dolar yatırımcısıyım acaba dünya ekonomosi tekrar çöküş yaşayacağı kesinleştide onun için mi altına talep oluştu?hocam kısacası doları bırakma zamanınız geldimi?eğer öyle ise 1 yıl içerisinde ortalama 2.30 dan aldığım doları 1.30 inipte çöküşe dahil olmak istemem..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son bir aydır ABD ekonomisindeki toparlanmanın ivme kaybettiğine ilişkin bir beklenti oluştu. Gerçekten de ABD ekonomisine ilişkin gelen veriler bu beklentiyi doğrular nitelikte. Bu durumda Fed'in faiz artıracağına ilişkin beklenti ötelenmeye başladı. Bir yandan da Çin'de işler parlak görünmüyor. Bunun sonucu olarak da altın prim yapıyor. Bunun ne kadar süreceğini kimse bilmiyor. Peş peşe iyi veriler gelirse bu trend de değişebilir. Eğer ortalama 2,30'dan dolar almışlığınız varsa o zaman bir bölümünü kâr realiz,syonunda bozdurmanız akıllıca olabilir. Onunla altın alıp yatırımı ikiye bölebilirsiniz diye düşünüyorum. Bu sadece bir düşünce elbette ki siz bilirsiniz.

      Sil
    2. Hocam verdiğiniz bilgi için teşekkürler
      Peki altın almak için ne tavsiye edersiniz?cumhuriyet altınımı külçe altınmı yoksa kağıt üzerinde mi? Yani ons mu?benim pek bilmediğim bir konu.

      Sil
    3. Altın konusunu bir daha düşünün. Ben biraz teknik analiz inceledim. Sanırım artık altın, alım için biraz fazla yüksek. Siz bilirsiniz tabii.

      Sil
    4. Teşekkür ederim Hocam

      Sil
  21. Mahfi bey, tavsiye edeceğiniz filmler, yabancı diziler veya belgesel serileri var mıdır ? Tabiki herkesin kişisel zevkleri farklıdır ancak faydalı olduğunu düşündügünüz bu tarz yapımlar var mı ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer izlemediyseniz Cosmos Bir Uzay Serüveni adlı bilim dizisini youtube dan bulup izlemenizi öneririm. Öykü tadında uzayı, evrimi ve birçok bilimsel bulguyu anlatıyor.

      Sil
  22. sizin yazdığınız şeylerin hemen hepsini Goldman'ın 2009'da yayınladığı bir raporda okumuştum. ancak onlar size kıyasla daha iyimserdiler. Çin'in şu anda yaşadığı sancıları daha az tasarruf edecek, daha fazla tüketecek ve ithalat yapacak, sanayi üretimi ağırlığını yavaşça hizmet üretimine kaydıracak bir modele geçişin geçici sancıları olarak görüyorlardı. Çin yönetiminin şu anki modelde istihdam yaratmanın külfetini nihayet idrak edeceğini düşünüyorlardı. gerçekten de sanayide bir kişiye istihdam yaratmak için 150-200 bin dolar yatırım yapmanız gerekirken aynı parayla hizmet sektöründe 3-4 kişiye iş imkanı yaratabiliyorsunuz. Çin'in bu modelde ilerlemesi küresel ekonomiye 2021-22'ye kadar, belki de daha uzun süre ciddi itici güç sağlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoğu tahminci gibi onlar da yanılmışlar. Çin'deki olayın geçiş sancısından daha ciddi olduğunu görememişler demek ki.

      Sil
  23. Hocam konuyla alakası yok ama bir iktisat öğrencisi olarak spk lisanslama sınavlarına girsem bana bir faydası olur mu ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İleride yapacağınız işe bağlı olarak yararı olabilir.

      Sil
  24. Maalesef 3. dünya savaşı ihtimalleri gün geçtikçe hem yurtiçinde hem yurtdışında daha fazla dillendirilir oldu. Çin ve Rusya`nın şahin liderlerini Obama`nın sakinliği dengelemekteydi. Ama ekonomik krizlerin öfkelendirdiği halklar şahin liderlere yöneliyor. Umarım işler daha da kötüleşmeden Türkiye omurgasız idareden kurtulur ve sıcak çatışmalardan uzak durmayı başarır. Bize şimdi bir 2. İnönü lazım...

    YanıtlaSil
  25. hocam en son nobel ekonomi olan hocanın deaton paradoksu olarak ortaya koyduğu ve ödül kazanmasını sağladığı görüşleri daha önce dusenberry adlı iktisatçı ortaya koymamış mıdır? yani ben özgün olarak farklı birşey göremedim. bu yüzden nobel ödülü verilmesi bilmiyorum neye göre veriyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oldukça benzer görüşler ama çok ilginçtir Duesenberry Nobel alamadan ölmüştür (2005.) Dueseberry bu fikirleri ortaya attığında psikolojinin ekonomi ile ilişkileri bugünkü kadar kabul görmüyordu. Ben Duesenberry'nin haksızlığa uğradığını düşünüyorum.

      Sil
  26. Hocam,

    Bundan aylar önce size yatırım sepetim hakkında düşüncelerinizi sormuştum, siz de mantıklı olarak yanıtlamıştınız. Sepet %40 dolar, %30 Euro, %20 altın ve %10 TL şeklindeydi. Bugünkü ortamda hala aynı sepeti tutmak mantıklı mıdır yoksa biraz dolara mı kaydırmak gerekir?

    Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Size bir şey söyleyeyim mi bu sepet bugünkü durum için çok daha geçerli. Eğer o zaman bu sepeti yapmışsanız tam da bugünler için yapmışsınız. Biraz daha bekleyip altından çıkıp dolara dönülebilir diye düşünüyorum. Çünkü herhangi bir yatırım aracını fiyatı düşmüşken almak akıllıca olur (genelde tam tersi yapılıp fiyat yükselince alır insanlar.)

      Sil
  27. Konu disidir :

    Hocam Keynes'e göre : yatirim talebi ve para talebi, faiz ile ters orantilidir.

    1.yol : faiz(-), yatirim maliyeti(-), yatirim(+)

    Faiz(-), parasi olan bankaya yatirip dusuk faiz getirisi yerine elinde tuttu, para talebi(+)
    1.yol keynesi destekliyor. Ters oranti var.

    2.yol : para talebi(+), paranin degeri olan faiz(+),

    Yatirim talebinin(+), para talebini(+), faiz(+)
    2.yol dogru orantiyi isaret ediyor.

    Bu paradoks neden ?
    İlk faizdeki degisimi dikkate almak mecburiyetinde miyiz ?

    Çaylak07

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1. yol.
      Unutmayın Keynes zamanında sermaye hareketleri böyle serbest değildi. Para, bir ülkeden diğerine kolayca akıp gidemiyordu. Birçok ülke sabit kur rejimi uyguluyordu. Ayrıca mesela Doların hala altın karşılığı vardı. Yani Doları evde tutsanız bile altın karşılığı olan bir parayı evde tutmuş oluyordunuz. Enflasyon düşükse neredeyse altın tutmuş gibi oluyordunuz.
      Faiz düşerse sizin işaret ettiğiniz iki şey olur: (1) Tasarruf eğilimi düşer, (2) Yatırımların finansman maliyeti düşer.
      Tasarruf eğiliminin düşmesi bankadaki paraların çekilmesi anlamına gelmiyor. Belki oradan da çekilme olur ama asıl olarak yeni tasarrufların bankaya dönmesini engeller. Bu durumda para talebi artar ve bu para altın gibi maddelere yatırılarak evde atıl tutulabilir. Buna karşılık yatırımlara daha ucuz finansman sağlanacağı için yatırım talebi de artar.
      Bunlar normal zamanlar için geçerlidir. Risklerin arttığı bir ortamda faizlerin düşmesi tek başına yatırım talebini artırmayabilir.

      Sil
  28. Hocam neden Obama nin guclu bir lider olmadigini dusunuyorsunuz? Sonucta Kuba ile yeniden iliskileri baslatti, iran ile yillar sonra gorusmeler yapti.Su anki tavri bilincli yapilan stratejik bir hamle olamaz mi? (Yillar once imf nin " birakin turkiye de kriz ciksin sonra onemimizi anlayacaklardir "yaklasimlari gibi..)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. AHMET BEY, obamanın kendi iradesiyle değil, abd derin devletinin iradesiyle yapılanlardır bahsettiğiniz hamleler...

      Sil
  29. hocam, çinde bankacılık sisteminin aktif krediler hacminin GSYH ye olan oranının %100 bile aştığı söyleniyor. çin de konut arzının çok yüksek olmasına ve buna karşın talebin daha düşük hacimli olmasına karşın konut fiyatlarının nominal bedellerinin hayli üzerine çıktığı biliniyor!... yani konut piyasasında arz fazlalığının normalde deflasyonist açık yaratması gerekirken adeta tam tersine enflasyonist açık varmış gibi bir resim yaşanıyor... hocam, çin gibi tam serbest olmayan bir ekonomide banka aktif kredi hacminin bu derece yüksek olmasında ve konut balonunda, gölge bankacılık etkileri var gibi!.. ayrıca hocam, yanılmıyorsam abd de 1929 büyük buhranını yaratan da aşırı üretimin yarattığı aşırı arz ve bunun da beraberinde çok güçlü bir deflasyonist baskının ortaya çıkışıydı... çin ekonomisinde de aşırı üretimin getirebileceği bir kriz öngörünüz var mı?.. saygılar....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer Çin, ürettiklerini dışarıya satamaz konuma gelirse krize girebilir. Çünkü henüz içeride yeterli talep yaratabilecek bir değişim yaşamıyor. Belirli bir çaba var ama yetersiz.

      Sil
    2. Hocam,
      Ne zaman birşeyler üretmeyi istesek tüm hesaplar "çinden getirmek daha ucuz olur" noktasına geliyor. Çinde işçi ücretleri makul bir düzeye gelene kadar; yani dünyada yatırım yapmak isteyen verimliliği en uç noktaya götürecek küçük yatırımcının önü açılıncaya kadar ekonominin toparlanması mümkün değil.

      Sil
  30. Hocam goldman sachs , merrill lynch gibi yerlerde çalışmak için ne yapmalıyız ? Türkiye de okuyup orada çalışanlar var mı tanıdığınız ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bildiğim kadarıyla Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Merril Lynch de çalışmıştı.
      Genellikle bu tür işler Türkiye'de okuyup ABD ve İngiltere'de yüksek lisans, doktora yaparak başarılı olmuş kişilere daha açık görünüyor. Not ortalamalarının çok yüksek, ingilizce düzeyinin çok iyi olması gerekiyor.

      Sil
    2. Eklemeyi unuttum. Bir de bu kuruluşlara giren Türklere, Türkiye'yi ve bölgeyi bildikleri düşünüldüğü için daha çok bölgeyle ilgili görevler veriliyor. Örneğin Türkiye ve ortadoğu masası uzmanlığı gibi. Yani bölgeyi de bilmek en azından çalışmış olmak gerekli.

      Sil
  31. hocam bence ABD toparlandi fakat kararli bir seiklde degil , bunu confirmation i bekliyorlar bu da ancak verilerin beklenitelrin uzerinde gelmsesiyle FED faiz artiriminda ilk adimi atar eger Paul Krugman makalerinin okursaniz o sanki FED oncusu gibi konusuyour whites of inflation i beklemek gerekir diyor emin olabilmek icin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ABD toparlanma yolunda ilerliyor ama toparlandı, sıkıntılar bitti demek için henüz erken.

      Sil
  32. hocam, ben naçizane küresel ekonomiyi ve hatta siyaset-politika eksenini de küresel sermayenin yönettiğini ve siyasal liderlerin artık birer figürden ibaret olduğunu düşünüyorum.. bu güç merkezi isterse yepyeni bir iktisat düzeni kurabilir. fakat çıkarlarına fazlasıyla çalışan bu sistemden vazgeçemiyorlar!... örneğin: küresel sermayenin en büyük çarkı rothschild hanedanlığı gibi yine abd rockefeller hanedanı gibi. morgan,ashtor, oppenheimer,dupont, warburg,hausburg gibi nice büyük servet sahibi sermayedarlar bugün devletleri yönlendirir hale gelmişlerdir. bunlar oyun kuruculardır ve kapitalizmin büyük motorudurlar!... siyasetin finansmanını halk yapamadığından siyasal liderler maalesef toplumların değil kapitalist babaların dediklerini yapıyorlar. dünyanın en büyük sorunu da budur bence!....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belirli etkiler olduğu doğrudur. Ama her şeyi bunların planlayıp yönetebileceği kadar basit bir dünyada yaşamıyoruz. Belki bu tez bundan 50 yıl öncesinin kapitalist dünyası için daha doğruydu ama bugün öyle değil. Küresel sistem kapitalistini, eski sosyalistini, piyasa sosyalistini, karma sistemciyi kısaca çok farklı karar alıcıları bünyesinde barındırıyor. Bu kadar farklı karar alıcıyı aynı yere yönlendirmek öyle kolay değil.

      Sil
  33. Hocam bu analizinizi çok iyi hatırlıyorum. 2013 te hazırladığım bir ödev için küresel finansal krizler kitabınızından bu konuya atıf yapmıştım..gerçekten o zaman merak ediyordum buna dair başka analizlerin gelip gelmeyeceğini.

    YanıtlaSil
  34. Hocam bilgileriniz için çok salonu bir sorum olcakti kalitenin tanimini yapabilir misiniz rica etsem internette buldum ama sizin agzinizdan duymak bilmek isterim. salonu hocam şimdiden :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. salonunun ne olduğunu anlamadığım için bir tanım yapmam mümkün olamadı:

      Sil
    2. Arkadas "sagolun" yazmak istemis galiba .

      çaylak07

      Sil
    3. Kalitenin burada tanımı var: http://kalite.nedir.com/

      Sil
    4. Ekonomik acidan kalitenin soyle bir onemi var. Serbest ticaretin olmasi icin gerekli kosullardan bir tanesini de standartlarin belirlenmesidir. Ornegin bir malin fiyatini belirlerken o malin belirli bir standart icinde olmasini beklersiniz. Diyelim bugday fiyatindan bahsediyorsunuz, bugday uretiminde uygulayacaginiz teknige gore cok farkli ozelliklerde bugday uretebilirsiniz. Tabi ki uyguladiginiz teknik maliyetlerinizi etkiler.

      Eger fiyat belrilerken standarti ortaya koymazsaniz bu hem rekabeti hem de serbest ticareti etkiler. Sizin 10 dediginize 'ayni isim'de baska birisi 5 der ve ticaret orta uzun vadede zarar gorur. Senelerce Cin icin yapilan elestirilerin basinda bu gelir mesela, artik onlar da 'kalite'ye onem veriyorlar.

      Bu yuzden serbest ticaretin surekliligi icin kalite, yani bir malin belirli standartlar altinda uretilmesi cok onemlidir. Verdiginiz her sipariste ayni 'kalite'de olan urunu almak istersiniz. Aksi halde malin fiyatini asla kestiremezsiniz.

      Bilim ve muhendislik ilerledikce bir malin belirtimlerini daha dogru tespit etmek mumkun oluyor. Artik bir bugdayin icinde ne kadar nisasta var, ne boyutlarda olcebiliyoruz ve cok rahat standartlar koyabiliyoruz. Bu da kalite kavraminin git gide onem ve anlam kazanmasina sebep oluyor.

      Sil
  35. Hocam, N. Gregory Mankiw in Makro ekonomi kitabını incelediniz mi? Eğer incelediyseniz biraz bilgi verir misiniz?...
    Teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Makiw'in kitabını okudum. İyi bir kitap. Dünyada birçok üniversitede okutuluyor. Benim gençliğimde Samuelson'un kitabı modaydı. Sonra Lipsey Steiner'in kitabı moda oldu. 1990'ların modası da Mankiw'in kitabıydı. İyidir ve olabildiğince basit anlatımlıdır.

      Sil
  36. Hocam merhaba
    Ben sizden Turkiye deki faiz oranlarinin degiskenligi ile liborun degiskenligi arasindaki iliski hakkinda bilgi vermenizi rica edicektim. Türkiye de faiz yukselirse veya duserse libor ne olur, libor oranlari karsisinda merkez bankasinin tutumu vs.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Libor önde gelen İngiliz bankalarının ABD doları üzerinden birbirlerine borç verirken uyguladıkları faiz oranıdır ve her sabah belirlenir.
      Türkiyedeki faiz oranları Libor ile pek ilişkili değil. Çünkü gelişmiş ülkelerde enflasyon sıfıra oldukça yakın, dolayısıyla faizler ve libor da öyle ve pek değişmiyor. Oysa bizde hem enflasyon yüksek hem de enflasytonu da yakından ilgilendiren TL'nin dış değeri aşırı oynak. Dolayısıyla faizler de hızlı iniş çıkışlar gösterebiliyor. Türkiyede faizin yükselmesi veya artması liboru etkilemez.

      Sil
  37. hocam fed aralıktada faiz artırmazsa uzun depresyon 1.dünya savaşı büyük depresyon 2.dünya savaşından bahseden fiks tweetinizi atarsınız bekliyoruz:)

    YanıtlaSil
  38. Amerika ucu kendine şiddetli bir biçimde dokunacak olan müdahalelerden kaçınıyor olabilir mi ? Keynesin dilediği gibi dünyada tarafsız bir MB olsaydı Fed yerine belki müdahaleler daha yerinde olabilirdi ancak düşünülen şey küresel refah değil. Sistemimiz içerisinde matematiksel hesaplar içeren bilimsel bir olgu ancak sürekli yeni şeyler keşfediyoruz ve bunun bir sonu gelmiyor...

    YanıtlaSil
  39. Hocam risk yönetimi konusunda kitap tavsiyesi verir misiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evren Bolgün ve Barış Akçay'ın Risk Yönetimi kitabı iyi bir kitaptır.

      Sil
  40. Hocam ABD ve AB ekonomisinin toparlanması azalan ihracatımızın artmasına neden olur diye düşünüyorum.Siyasi belirsizliklerinde ortadan kalkmasıyla döviz kuruda düşecektir ve TL, dolar karşısında değer kazanacaktır.Bu da bizim için ithalat açısından olumlu bir gelişme olup cari açığımızı azaltır.İhracatımız artarsa ülkemize olan dolar girişi artacak ve kurlar bu nedenle de düşecektir diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  41. İyi de hocam bu borsa niye yükseliyor. Leiden bahsediliyor ama borsa ralli yapıyor

    YanıtlaSil
  42. Krizden bahsediliyor.borsa 73 binden 80 bine geldi.

    YanıtlaSil
  43. hocam gercekten cok iyi 2015 ekim ayinda bugunki durumu yazmissiniz?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!