Kısır Döngü Ekonomisi
Her gün aynı şeyleri konuşuyoruz. Faizi indirmek mi gerekir
artırmak mı? Enflasyon mu faizin nedeni yoksa faiz mi enflasyonun sonucu? Doların
yükselmesi mi tehlikeli Euronun yükselmesi mi? Fed ne zaman faiz artıracak?
Bize etkisi nasıl olacak? Başka konu yok. Varsa faiz, yoksa kurlar.
Ekonomi kısır döngü ekonomisi olduğu zaman tartışma konuları
da hep bunlarla ilişkili hale geliyor. Türkiye ekonomisini çerçeveleyen birçok
kısır döngü var ama sanırım en önemlileri üç tane.
Birinci kısır döngü:
Büyüme ve cari açık ilişkisi. Türkiye’nin büyüme modeli ihracata yönelik
gibi görünse de aslında ithalata dayalı bir büyüme modeli. Kendi üretimi
yeterli ve ucuz olmadığı için ister iç talebi karşılamak ister dış talebi
karşılamak için olsun ithalata yönelmek zorunda kalıyor. Türkiye, üretimde
kullandığı yatırım mallarını, ara malları, ham madde ve enerjiyi ithal ediyor.
Sonra bunları bir araya getirip bir şeyler üretiyor ve iç ve dış talebi
karşılamaya çalışıyor. Büyümeyi arttırmak amacıyla yatırımı ve üretimi artırmak
için ithalatı arttırdıkça cari açığı da artıyor. Böylece büyüme ile cari açık
birbirini etkileyen iki değişken haline geliyor. Bu ilişkiyi aşağıdaki grafikte
görmek mümkün (mavi çizgi büyüme sol eksende, kırmızı çizgi cari açık sağ
eksende yer alıyor.) Grafikten görüleceği gibi büyüme ne zaman yükselse
peşinden cari açığı sürüklemiş, ne zaman cari açığı düşürmeye yönelmişsek o da
peşinden büyümeyi düşüşe sürüklemiş (iki değişken arasındaki korelasyon -0,53.)
İkinci kısır döngü: Faiz
ve kur ilişkisi. Türkiye’nin büyüme modeli düşük faizle bol kredi kullandırmaya
dayandığı için ister istemez iki sonuç yaratıyor: Düşük iç tasarruf ve yüksek
cari açık. Faizler enflasyonla kıyaslandığında negatif ya da çok düşük kaldığı
için yerli tasarruf sahibini tatmin etmiyor ve iç tasarruflarımız artmıyor.
Buna karşılık kendi ülkelerindeki enflasyon düşük olduğu için bu durum, yabancıların
fonlarını Türkiye’ye yatırmasına yol açıyor. Faiz yükseldiğinde döviz girişi
artıyor ve kur düşüyor, faiz düşünce tersi oluyor. Sonuçta faizi ve kuru
birbirinden bağımsız yönlendirme olanağımız kalmıyor. Aşağıdaki grafik bu
ilişkiyi ortaya koyuyor (mavi çizgi sepet kuru sol eksende, kırmızı çizgi TCMB
politika faizini sağ eksende gösteriyor. İki değişken arasındaki korelasyon 0,78.)
Üçüncü ve en önemli
kısır döngü: Kısa dönem uzun - dönem
kısır döngüsü. Yukarıdaki iki kısır döngünün bize gösterdiği açık gerçek; Türkiye’nin
temel sorunlarının uzun dönemli önlemlerle çözülecek sorunlar olduğudur. Biz ne
yazık ki kısa dönemli çözümlerle uzun dönemli sorunları çözmeye çalışmaya
odaklandığımız için bir türlü bu kısır döngüyü kıramıyoruz. Ve her seferinde
dönüp dolaşıp faiz – kur döngüsüne giriyoruz.
Çözüm nerede? Büyüme
ile cari açığın birbirine bağımlılığını çözmeden hiçbir sorunu kökünden çözme
olanağımız yok. Bunu yapmanın yolu ise yapısal reformlardan geçiyor. Büyüme ile
cari açığı birbirinden ayırabilmek için öteden beri önerdiğim “kısmi ve geçici
ithal ikamesi uygulamasına” girişmekten başka çare yok. Bu yolda öncelikle
yapılması gereken şey sanayi envanterinin çıkarılması. Sonra dış dünya ile
rekabet edebilecek üretimin belirlenmesi gerekiyor. Son aşamada da bunlar
arasından seçilecek malların üretiminin teşvik edilmesi geliyor. Bu yolla
dışarıdan ithal edilen sermaye malları ve ara malların bir bölümünün içeride
üretilmesi ve cari açığın düşürülmesi mümkün olabilir.
Büyümeyi düşürmeden cari açığı denetleyebilirsek bu kısır
döngüden çıkabiliriz. Aksi takdirde sabahtan akşama, akşamdan sabaha faiz – kur
– enflasyon kısır döngüsünde kimin haklı kimin haksız olduğunu tartışmaktan
öteye gidemeyiz.
hocam harika bir analiz olmuş yani kendi arabamızı yapmak önemli değil , önemli olan comparative advantage sahibi olduğımuz alanlara teşvik vermek ve oradaki çalışmayı eğitimi de şekillendirerek desteklemek. benim merak ettiğim bunları proje haline getirip vatandaşlarına sunmak ve yayımlamak devletin ve hükümetin görevi değil midir ve bunlar batıda veya gelişmiş ülkelerde yapılıyor mu?
YanıtlaSilteşekkürler
Teşekkürler.
SilEvet ve yıllardır da kalkınma planları, programlar, teşvik düzenlemeleri yaptığımız halde sonuç ortada. Ne yazık ki bu tür planlar, programlar laf olsun diye hazırlanıyor.
Sayın Hocam, Kısır Döngü Ekonomisi'nden kurtulmak ancak eğitimle olur. Eğitimimizin hali de belli. "Eğitim Şart" yazınızda verdiğiniz göstergelerde, her şeyiyle sürekli kötüye giden bir ülkenin siyasal iktidarının nasıl böyle başarılı olabildiğinin analizi geleceğe ışık tutacaktır. Bunu bekliyoruz. Biraz direkt suya sabuna dokunmak gerekecek ama sizin görüşlerinizi çok merak ediyorum.
SilMerhaba Hocam,
YanıtlaSilİthal ikamenin yanısıra; Tarım, Hayvancılık ve Turizm gibi dallarda da yapılacak reformların sizce katkısı olabilir mi? Özellikle tarım ve hayvancılıkta, ithalatın arttığı şu dönemlerde seri adımlar atılabilir diye düşünüyorum.Teşekkürler.
Kesinlikle doğru. Özellikle hayvancılıkta çok geriye gittik. Oraları yeniden toparlamak lazım.
SilHocam hayvancılık da aslında tarım'a bağlı değil mi? Yem sonuçta tarım ürününlerinin türevinden karşılanıyor.
Silaynı kısır döngünün katmerlisi ABD ve Avrupa için söz konusu. ne zaman ABD faizlerde biraz olsun normale dönmek istese dolar değer kazanıyor. değerli bir Euro ise sorunlu Avrupa'yı vuruyor. netice kur savaşlarının devamı şeklinde bir kısır döngü oluyor. geçen gün Amerikalı ihracatçıların dolardaki değer artışını Amerikan ticaret bakanına şikayet ettiklerine dair bir yazı okudum. ticaret bakanı ve ihracatçılar FED'e epey bir giydirmişler. yapılan bir araştırmaya göre dolar endeksinde 2014'ün başından bu yana yaşanan %5'lik artışın devamı halinde ihracat azalacağı için ABD sanayi üretiminde %1,5'lik, imalat sanayinde ise %2,5'lik bir azalış meydana gelecekmiş. sanayi üretimindeki düşüşün de ekonominin tamamına yansıması kaçınılmaz. Avrupa ve Amerika'nın ürettiği malların kalitesi birbirine yakın olduğu için paritedeki değişimin etkisi büyük oluyor. burnumuza yine kur savaşlarının keskin kokusu gelmeye başladı. küresel kısır döngü varken bizimkinin çok da fazla gündeme geleceğini sanmıyorum.
YanıtlaSilEvet çok doğru aynı kısır döngüler gelişmiş ülkelerde de yaşanıyor. Ne var ki onların sanayisiyle bizimki arasında büyük fark var. Biz buluş yapamayan, teknoloji üretemeyen bir konumda bulunuyoruz.
Silhocam sorun da orada zaten. Amerikan sanayisi buluş yapan, Avrupa sanayisi ise buluş yapamayan bir sanayi olsa dolardaki değer artışını pek önemsemezlerdi belki. ama ikisi de teknoloji üreten sanayiler olunca parite değişimleri ihracatlarını önemli ölçüde etkiliyor.
SilHocam kısmi ve geçici ithal ikamesi uygulayabilecek markalaşabilmiş kaç tane şirketimiz var? Ben sizin çözüm önerinizde kısa vade için fiyatı artmış son kullanıcı ürünleri kalitesi düşmüş tv -buzdolabı karaborsa iphone görüyorum. Orta uzun vade de kurtarırız sabır diyorsanız, eğitim başta olmak üzere tüm gelişmişlik endekslerindeki hızli düşüşümüz bana çok da umut vermiyor. İnşallah yanılıyor veya yanlış biliyorumdur. Saygılar..
YanıtlaSilDoğru diyorsunuz da 30 yıldır aynı soruyu sorup bu işlere girişmediğimiz için bugün hala aynı kısır döngünün içinde bulunuyoruz. Eğer durum budur yapacak bir şey yok diyorsak o zaman 2023 ile ilgili hayaller kurmamızın ve orta gelir tuzağından nasıl çıkacağımızı konuşmanın anlamı da kalmıyor.
SilHocam yazınız oldukça aydınlatıcı olmuş,teşekkürler...
YanıtlaSilYapısal reform olarak adlandırdığımız bir takım şeyleri hükümetler uygulamaktan neden uzak duruyor da ekonomide popülizmi tercih ediyor? Uzun vadede reformların kaçınılmaz olacağını öngöremiyor mu?
Teşekkür ederim.
SilÇünkü bizde kimse kendisinden sonrasını planlamıyor. Herkes kendi döneminin keyfini çıkarmaya eğilimli. Kimse kendisinden sonraki dönemde olumulu sonuçlar verebilecek ama bu dönemde sıkıntılar yaratabilecek adımlar atmaya yönelmiyor.
Sayın Eğilmez. Ben ekonomiden anlamam. Yaşım 68, bu yaşıma kadarki yaşantımda, ekonomimizde hep inişler çıkışlar oldu. 5 cent e muhtaç olduğumuz devirler oldu. Hep enflasyon içinde yaşadım. Enflasyonlu kalkınma modeli diye bir model bile bize kabul ettirilmeye çalışıldı. Benim gözlemlerime göre ülkemizin, diğer ülkelerden ayrılan bazı ekonomik karakteri yapısı var. Bizde her şeyden önce bir şeyler yapılsın da nasıl yapılırsa yapılsın, para gelsin de nasıl gelirse gelsin , paranın yeşili kırmızısı olmaz gibi içimize yerleşmiş sözler var. Buna bağlı olarak iktidarlar, doğru veya yanlış, mutlaka göze batacak yatırımlar yapmaya çalışıyorlar. Bu yatırımlar, bir - iki sene içinde tamamlanmalı ve şaşalı törenlerle açılmalı. Bunlar için malum para lazım. Toplanan vergilerimiz yeterli değil, tasarruflarımız yeterli değil, ihracatımız yeterli değil (hatta cari açığımız var), bunun için dışarıdan kaynağı bilinmeyen, net hata noksan diye tabir edilen para girişi var. Ben buna "kara Para" demek istiyorum. Belki hepsi "Kara Para" değil ancak büyük bir kısmının "Kara Para" olduğunu düşünüyorum. Bildiğim kadarıyla gelişmiş ülkeler "Kara Para" yı çok önemsiyorlar ve tam kontrol altına almaya çalışıyorlar (hatta bu ülkelere girerken yanınızda 10.000 $ dan fazlasını bildirmeniz gerekiyor). Gelişmemiş ülkelerde ise yanınızda para olup olmadığı sorulmuyor bile. Bizim ülkemize de bavullar dolusu $ lar girdiği, 300 Kg dan fazla bildirimsiz altın girdiği malumlarınızdır. Kusuruma bakmayın biraz uzattım ancak içimi dökmeyi istiyorum. Neticede, benden sonrakilerin, benden daha iyi yaşayabilecekleri bir ortam bırakmam gerektiğini, bunun benim bir görevim olduğunu düşünüyorum. Her şey ekonomiye bağlandığından, benim naçizane öngörüm; her şeyden önce "Kara Para" ile mücadele edilmesi ve hükümetlerin; bakın ben neler yaptım, bu yatırımlar hep benim zamanımda oldu siyasi propagandasının zarar ve yararlarının ortaya konulması gerektiğidir. Yaşamımda bu ana kadar hiç bir hükümetin programında "Kara Para" ile mücadele edileceği ve bunun nasıl yapılacağı hususunu göremedim. Hatta hükümetler "Kara Para" yı teşvik bile ediyorlar, para gelsin, cari açık kapatılsın yeter anlayışı mevcut. Bence her şeyden önce saygın, dürüst, güvenilir, tutarlı yönetim olmalı, ben bir basit vatandaş olarak, böyle bir yaşam ortamı için "acı ilacı" içmeye hazırım.
YanıtlaSilSaygılarımla
Çok teşekkür ederim.
SilTürkiye ekonomisinin çok önemli bir sorununa parmak basıyor yorumunuz. Konu sadece dışarıdan gelen kara parayla sınırlı da değil. Bir de içeride kayıt dışı ekonomi olayımız var.
Bir zamanlar devleti yönetenler "kayıt dışı ekonomiyi" dünyaya Türkiye'nin cankurtaran filikası diye anlatıyorlardı.
Değişen bir şey yok.
Hocam merhaba.
YanıtlaSilCari açığımızın düşmesinde AB'nin Rusya'ya olan yaptırımlarının etkisiyle ülkemize yönelen doğrudan yatırım ve sıcak paranın da cari açığın düşmesinde etkili olduğu söyleniyor. Bu etki büyüme ile ilgili tezin (birinci kısır döngü) yanında çok ufak bir etki olarak mı kalıyor ? Yoksa bu da fazlasıyla etkilemiş midir cari açığımızın düşmesini ?
Eğer fazlasıyla etkilediğini düşünüyorsanız her dönemde siyasi bi olay cari açığı mutlaka etkiler mi yoksa sadece Rusya-Ukrayna-AB yatırımları olayında mı bu kadar etkili oldu ?
Teşekkürler yazılarınız ve emekleriniz için.
merhaba, geçen gün açıklanan ödemeler dengesi temmuz ayı verilerine göre ben yanıtlamaya çalışayım.
Silgeçen yılın ocak-temmuz döneminde tr'ye gelen doğrudan yatırım 7,2 milyar dolar iken, bu yıl aynı dönemde 7,9 milyar dolar gelmiş. portföy olarak ise geçen yıl (ocak-temmuz döneminde) 14,9 milyar giriş olurken, bu yıl aynı dönemde 13,9 milyar giriş olmuş. portföy içerisinde hisse senedinde geçen yıl 801 milyon dolar çıkış olurken, bu yıl şu ana dek 2,1 milyar dolar giriş olmuş. yani sermaye girişinde kayda değer artış yalnızca hisse senedine olan yabancı girişinden kaynaklanıyor ki bu da bu yıl fazla giriş olduğundan değil, geçen yıl mayıs'ta fed'in para politikasında değişikliğe gideceği işaretleri sonrası bizim gibi ülkelerden yoğun portföy kaynaklı çıkışlardan kaynaklanıyor. geçtiğimiz yıl da rusya'ya yönelik herhangi bir yaptırım durumu olmadığından sorunuzun cevabı hayır gibi gözüküyor.
rusya'ya yaptırımların ülkemiz cari açığına katkısı dış ticaret kanalından olacak gibi gözüküyor, rusya'nın ab, abd ve başka bazı ülkelerden ithalatını durdurduğu gıda ürünlerini türkiye'den alması, türkiye'nin ihracatını artıracağı, bu sayede cari açığımızın olumlu etkileneceği düşünülüyor ancak diğer taraftan en büyük ihraç pazarımız olan ab'nin tekrar yavaşlaması, ırak'a olan ihracatın bölgedeki gelişmelerden dolayı geçen yıla göre yarıya düşmesi nedeniyle rusya'dan gelecek artı puanın da bir faydası olmayacak gibi gözüküyor. vatandaşa düşen ise kıtlaşan gıdanın zaten alıp başını gitmiş olan enflasyonu iyice uçurması olabilir kanımca.
bence cari açıktaki azalmanın en önemli nedeni iç talebin zayıflığı ve kurun fırlaması sonucu ithal mallara olan talebin ciddi şekilde düşmesi, özellikle de sermaye ve ara mallarına. yani üretimin olmaması. mahfi hoca'nın dediği kısır döngüye geliyoruz yine, ithalat olmadan cari açık düşüyor belki ama büyüme de düşüyor, ca'nın düşmesinin de kimseye faydası olmuyor.
mahfi hocamızdan rol çalmak gibi oldu biraz ama affola :)
Benden rol çalanlara özellikle teşekkür ederim. Çünkü bu sayfanın asıl amacı hep birlikte tartışıp doğruyu bulabilmeye çalışmak.
Silhocam, yapısal reform konusunda herkes hemfikir ve hiç itiraz edeni de yok.. yapısal reform önerisi/eleştirisi eski zamanlardan günümüze devam edegeliyor..peki neden yapılmıyor/yapılamıyor ?..muhalefet partileri yapısal reform sloganıyla çıksa başarılı olur mu/ prim yapar mı ?teşekkürler
YanıtlaSilYapısal reform dediğiniz anda herkesin çıkarları zedelenir. Vergi artar, ya da yer değiştirir, ithalata alışmış olan üretime dönmek zorunda kalır, alışılmış şeyleri okutan hocalar yeni şeyler öğrenmek zorunda kalır, daha bir sürü şey. O nedenle bu adımlar oy kaybettirir.
SilMahfi Bey size bir sorum olacak. İthal ikameci büyüme modeline ek olarak, ikamesi henüz olmayan bir ürünü(yeni ürün) piyasaya sürmek mümkün müdür? Yani kendi patikamızı oluşturmak için ne tür reformlara ihtiyaç vardır?
YanıtlaSilMümkündür tabii ama bunun için ARGE harcamalarını artırmak, sanayiciyi inşaatçılıktan yeniden eski işine döndürmek gerekir. Önce eğitimi düzeltmemiz lazım. Bilim dışı eğitimle hiçbir yere varamayız.
SilMaalesef bilim dışı eğitimin misyonlarının en önemli parçası olması umutsuzluğumuzu arttırıyor.
SilYazınızda ortaya koyduğunuz tezlerin teşhis bölümüne tamamen,tedavi bölümüne kısmen katılıyorum.Nedeni;
YanıtlaSil1- İthal ikameci model için gereken sanayi altyapısı şeklen mevcutsa da fiilen çalışmaya müsait finansman olanaklarından yoksundur.Model değişikliği faizleri arttıracağından bu tip işletmelerin kobilerin paraya ulaşmaları daha da zorlaşacak ve böylece en önemli üretim unsuru olan kredi bulunamadığından üretim yapılamayacaktır zira işletmelerimizin sermaye yapısı özkaynaklarından çok borca dayalıdır hem de ağırlıklı döviz borcu.
2- İnsanımızda çalışma azmi son 10 yılda inanılmaz ölçüde azalmıştır.Tembelleştik.Düşük profilli işlere eleman bulunamıyor.Kimse elinin kirleneceği bir işte çalışmıyor şu anda suriyeli vs göçmenler bu boşluğu dolduruyorlar ancak kur yükseldikçe azerbaycan,suriye,türkmenistan,afganistan,gürcistan gibi ülkelerden kaçak yolla gelip ülkemizde "pis" işlerde çalışanlar ellerine daha az dolar geçtikçe ülkelerine geri dönecekler ve işgücü açığı oluşacaktır.
3- Tarım ve hayvancılık bitme noktasında.Küçük ve orta boy çiftçi işletmeleri masraflarını kurtaramadığı gibi köylerdeki sosyolojik durum bozulmakta,nüfusun genç kesimi şehirlere göçmektedir.Ankaranın doğusunda artık köylerde kız verirken köyde mi kalacaksın yoksa ankaraya istanbula mı gideceksin diye sorularak evlilikler yapılıyor.Köyde kalacağım diyen genç evlenemiyor malesef.Bu durumda tarım ve hayvancılığa cazip sübvansiyonlar verilmeden bu yapıyı eskiye döndürmek çok zor hatta imkansızdır.Bu da bütçeye bir yük daha demektir.
4- Tl değerlenmesi önlenmeden alınacak her türlü önlem ve harcanacak kaynak boşa gidecektir.Bir an önce rekabetçi kur politikasına dönülmeli ve gerekirse %50-60 mertebesinde uygun bir devalüasyon yapıldıktan sonra tlnin reel değerlenmesine bundan sonra müsade edilmemelidir.Aksi takdirde işimiz çok zor
Bazı değerlendirmelerinize katılıyorum bazılarına katılmıyorum. İnsanımız o kadar da tembel değil. Hayatında hiç yurtdışına gitmediği halde ihracat yapan KOBİ'lerimiz var. Bütün mesele onlara yol gösterecek destek verecek birilerinin varlığı. Bizde bu tür amaçlarla kurulan kurumlar o amaçlara hizmet etmiyor. Sorun orada.
SilHayvancılığın bitmesinin nedeni tamamen yanlış politikalarda yatıyor. Eskiden çok daha iyi durumdaydık. Tarımı ve hayvancılığı küçümseyerek buraya getirdik.
Merhaba Hocam. Dikkat çektiğiniz noktalarla ve yorumlamalarınızla aydınlanıyoruz. Bugün Türkiye Sınai Kalkınma Bankası'nın önünden geçerken merak ettim internetten bankanın kendi sitesine baktım inceledim. Bu bankanın misyonu ile çözüm önerinizin hayata geçirilmesi için yapılması gerekenler örtüşüyor mu, benzeşiyor mu? Eğer öyle ise belki bu banka ya da bu konuda sorumluluk sahibi kuruluşlar hakkında bilgilendirmek istersiniz. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilEvet pek çok kuruluşun misyonu aslında bu denilenlerin çerçevesinde kalıyor gibi görünüyor ama onlar çoğu kez oralara süs olsun diye yazılıyor.
Hocam yazı çok güzel, elinize sağlık.
YanıtlaSilDiğer yandan ortada sanki siyasal bir kısırdöngü de var gibi. Örneğini verdiğiniz uzun vadeli reçete, yani acı (en iyi ihtimalle ekşi) ilaç da ciddi bir siyasal irade (halk desteği, çoğunluk) gerektiriyor. Diğer yandan bu siyasal irade, uygulamanın ardından halk desteğini kaybetme tehlikesi ile de karşı karşıya olmasından dolayı bundan kaçınabilir. Dolayısıyla tam bir toplumsal mutabakat sağlanmadan bu gibi bir riski almak siyasal açıdan bir kumar olabilir. Siyasal kısır döngünün kırılması da sadece teknik çözümleri değil, anlayış değişikliğini (katılımcı demokrasi temelinde şekilllenen) gerektirmekte diye düşünüyorum.
Teşekkürler, yorum da çok yerinde.
SilSizin de sürekli bahsettiğiniz yapısal reformlar hayata geçirilmeden biz bu kısır döngüde çok kalırız hocam. Okumayanlar için bir kez daha paylaşmakta fayda var. http://www.mahfiegilmez.com/2014/03/yapsal-reformlar-rehberi.html
YanıtlaSilDoğrudur, teşekkürler
SilSn. Hocam, 1930'lu yıllarda ve sonrasında başarıyla uyguladığımız "Tasarruf ve Yerli Malı Haftası” gibi tecrübelerin çok değerli olduğu fikrindeyim. Öncelikle tüketicide yerli malı kullanmanın bir "prestij" olduğuna yönelik algı yaratılması gerekiyor kanımca. Ayırca kalkınmanın eğitim ve sosyal bilinçle birlikte yürütülmesi de elzem. Örneğin ülkemizde cep telefonu değiştirme süresinin bir çok Avrupa ülkesinden oldukça kısa olduğunu okumuştum. Gelişmiş ülkelerde üst gelir düzeyindeki insanlar bile bisikletle işe gidip gelmeyi tercih ederken bizde orta halli insanlar aylık maaşının 3'te 1'ini akaryakıt giderine harcamak pahasına otomobil kullanabiliyorlar. Toplumumuzda prestij kazanmanın yolu eğitim, bilgi, kültürden ziyade abartılı ve gösterişli harcamalardan ve debdebeli bir yaşamdan geçtiği için insanlar bu yolu tercih ediyor ne yazık ki. Böyle olunca da kişi başı milli gelirimiz ile mukayese edildiğinde bireysel tüketim harcamalarımız gelişmiş ülkere nazaran oldukça yüksek kalıyor.
YanıtlaSilSanırım oraları geçtik artık. Kimse karşılığını almadan tasarruf edip bankaya koymaya niyetli değil. Bizde tüketim harcamları toplam harcamaların yüzde 70'ine geliyor. BU oran gelişmiş ülkelerde de aynı. Oldukça yüksek. Kapitaklizm böyle bir şey. İnsanları harcamaya teşvik ediyor.
SilHocam ellerinize saglik. Dün yine sormustum bugun bir daha denemek istedim şansımı, acaba vergileri indirerek tüketime katkı sağlarken, bir yandan da ara mamüllerin üreticileri için bir fırsat doğurulamaz mı? Teşekkürler
YanıtlaSilKesinlikle olabilir. Maliye politikasının devreye girmesi lazım.
SilTeşekkürler Mahfi Hocam : Sayenizde karanlık ve karmaşık dünyam aydınlandı.
YanıtlaSilEstağfurullah
SilTarımda ciddi sıkıntılar mevcut, mazot pahalı gübre pahalı maliyetler getirilerden çok. Bu durumda üretim ciddi anlamda düşüyor oysa Ülkemizde boş kalan atak müthiş derecede fazla. Elimizde ki imkanları kullanamıyoruz.
YanıtlaSilSanayide ise durum içler acısı. Konyada konuştuğum bir kaç sanayici yıllardır ülke sanayisinin yerinde saydığını söylüyor. Oysa dünya yerinde saymıyor. Yani geç kaldığımız her dakika geriye gidiyoruz, belki ufak tefek büyüyoruz ama karşılaştırmalı baktığımız zaman aslında katetmemiz gereken çoook yol olduğunu görüyoruz. Ciddi bir yapısal dönüşüme ihtiyacımız var. Evet ülkemizin bir çok sorunu var ama bu sorunları görecek ve analiz edip çözecek kişi sayısı az. Çünkü biz düşünmek için değil düşünmemek için eğitiliyoruz.
Tarımdaki durum gerçekten çok ciddi. Hayvancılık deseniz daha da kötü.
SilSanayi konusunda da durum parlak değil. Ama asıl sorunumuz sizin de son cümlenizde değindiğiniz gibi eğitimde. Biz, insanları soru sormasınlar, büyüklerine itaat etsinler, isyan etmesinler diye yetiştiriyoruz. Oysa bilim isyandır. Başkaldırmadan bilim ileri gitmez. Eğitimi baştan aşağıya değiştirmemiz lazım.
hocam merhabalar. konuyla alakasız bir şey soracağım. mü ikt.fak. çal.ekonomisi'nden bu sene mezun oldum. ekonomi ve finansa dair bir altyapım olduğunu düşünüyorum. forex ve borsa hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak ve ilerde uzmanlaşmak istiyorum. borsaya dair az çok bilgim var yalnız forex'in sadece tanımını biliyorum. bu iki konuyu anlayabilmem ve kavrayabilmem için bana kitap önerisi yapabilir misiniz? ayrıca kitap önerisinin yanında kendimi bu konularda geliştirebilmem için başka önerilerde bulunabilir misiniz?
YanıtlaSilBen bu konuların uzmanı değilim. Ama eğer bu konulara girmek istiyorsanız mutlaka teknik analiz öğrenin derim. Piyasada bir çok kitap var teknik analizle ilgili. Hepsi de iyi. Yaşar Erdinç'in teknik analiz kitabını tavsiye ederim. Bu linkden ücretsiz okuyabilirsiniz: http://www.bilgeyatirimci.com/2014/01/20/yatirimci-ve-teknik-analiz-sorgulaniyor-pdf/
Silteşekkürler hocam. iyi bir başlangıç olacağına inanıyorum.
SilMahfi Bey merhabalar,
YanıtlaSilÖncelikle Ekodiyalog döneminden beri takip ettiğim ve okumaktan/dinlemekten keyif aldığım bir iktisatçı olduğunuzu söylemek istiyorum, emekleriniz için teşekkürler.
Benim sormak istediğim konu cari açık-faiz-kur üçlemesi ile ilgili.
Düşük faizin düşük iç tasarruf ve yüksek cari açığa yol açtığını ifade etmişsiniz. Düşük faiz aynı zamanda TL'nin yabancılar tarafından daha az tercih edilmesine yol açacağı için yüksek kura (ya da kurun düşmemesine) yol açtığı da bir gerçek, zaten siz de yine bu yazınızda ifade etmişsiniz.
Peki bu durumun ithalatı azaltıcı ve ihracatı artırıcı etkisi neden cari işlemler dengesine pozitif yansımamakta?
Teşekkürler, saygılar.
Teşekkürler.
SilHerşeyden önce asıl olan reel faiz. İki konu var reel faiz bizim için düşük çünkü bizdeki enflasyon yüksek ama yabancı yatırımcı için ne kadar düşse de hala yüksek çünkü onlarda enflasyon çok düşük. İkincisi cari işlemler açığı azalıyor biliyorsunuz. Yani pozitif olarak yansıyor. Yüzde 10'lardan yüzde 6'lara kadar geriledi cari açık.
Mahfibey yazınız için teşekkürler.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilYazının en önemli cümlesi bence ilk cümlesi. HER GÜN AYNI ŞEYLERİ KONUŞUYORUZ. Basit ama muhteşem bir tespit.
YanıtlaSilSadece ekonomide değil bütün sosyal konularda her gün aynı şeyi konuşuyoruz. Trafik rezaleti için de, eğitim sorunu için de, konut sorunu için de, bozulan iklim dengesi için de her gün aynı şeyleri konuşuyoruz. Bu söz Einstein'a ait sanırım.
DELİLİK AYNI ŞEYİ DEFALARCA YAPIP FARKLI SONUÇ BEKLEMEKTİR.
Her gün aynı şeyi yapıp farklı sonuç bekleyenlere , her gün aynı şeyi konuşmanın dışında başka türlü bir cevap bulunmalı bence.
Einstein'ın bu sözünü duymamıştım. Muhteşem bir söz. Ve galiba Türk toplumunun davranışlarını en iyi özetleyen söz.
SilÜSTAD GERÇEKTEN HARİKA BİR YAZI VE TESPİTLER.
YanıtlaSilKRONİK CARİ AÇIĞIMIZ İÇİN."KISMI VE GEÇİCİ İTHAL İKAMESİ"Nİ SİZİN ÖNERMENİZ ÇOK ÖNEMLİ,
GENİŞ ANLAMDA YAPISAL REFORMLARIN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ, SİYASİ İRADEDEN ÇOK HUKUK, EĞİTİM EKONOMİ MALİYE BÜROKRASİSİNİN KALİTESİYLE İLGİLİ OLUP, ÇOK UMUTLU DEĞİLİM. AYRICA KAMUNUN KÜÇÜLECEĞİNE, ÖZELLİKLE MEMUR SAYISININ ARTMASI, ÇOK NİTELİK GEREKMESEDE YÜKSEK ÜCRETLİ UZMAN ALINMASI VD NEDENLERLEDE PERSONEL HARCAMALARINDA ORTA DÖNEMDE SIKINTI DOĞURACAK ARTIŞLARADA BÜTÇE YÖNÜNDEN DİKKAT ÇEKMEK İSTERİM. SAYGILARIMLA.
Çok teşekkürler.
SilNe yazık ki ben de çok umutlu değilim.
Maalesef Türkiye'de sanal işlemler (faiz-enflasyon-kur) herkesin konuştuğu ama kimsenin detayını göremediği konular. Hocam yazınız bu bağlamda çok önemli. Bir iktisatçı olarak göremediğimiz yada atladığımız şeylerden biri de değindiğiniz gibi ikame yurt içi üretimidir. Bunlar eski söylemler deyip atlayıveriyoruz ancak gerçekten de mühim bir olay. Tekrar teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
YanıtlaSilHocam arz enflasyonu ile maliyet enflasyonu ayni sey midir
YanıtlaSilEvet
Silhocam merhabalar ben bir şeyi anlayamadım.. faiz ile kur arasındaki ilişkinin negatif yani ters orantılı olduğunu yazınızda da aktarmışsınız. hemen akabinde korelasyonun pozitif olduğunu söylemişsiniz ve grafikte de doğru orantılı olduğu gözüküyor. nerede yanlış düşündüğümü bulamadım aydınlatırsanız sevinirim..
YanıtlaSilAslında sizin tespitiniz doğru. O ifadeyi çıkardım.
SilHocam cari acik bir sonuc dersek , enflasyon faiz sarmalinda faiz bir neden midir yoksa bir sonuc mu ya da duruma gore her ikisi de olabilir mi
YanıtlaSilBunu birçok kez anlattım burada.
Silİki tür enflasyon vardır: Talep enflasyonu (talep arzdan fazlaysa ortaya çıkar ve fiyatları yükseltir) ve maliyet enflasyonu (malların üretiminde kullanılan petrol, doğalgaz gibi girdi fiyatları artarsa ya da kur artışı nedeniyle girdi fiyatları artarsa ortaya çıkar.)
Türkiye'de ikisi de var.
Peki hocam temel teori ters orantılı olması iken aksine korelasyonunun pozitif ve kuvvetli çıkmasının sebebi analizin kısa dönemde yapılmasından mıdır? uzun dönemde de korelasyon böyle kuvvetli midir?
YanıtlaSilUzun dönemde de güçlü olduğunu düşünüyorum.
SilHocam iyi haftasonlari.Aklima yatmayan bi durum var bir universite hocasinin isi kpss ye yonelik kurs acip ders vermekmidir bunun icin mi akademik kariyer secmis belli unvanlari almistir yoksa universitede bilim yapmak kendi alaninda cigir acicak buluslar veya teoriler gelistirmek midir?Maalesef universite sistemimiz ayni lise sistemimiz gibidir lise hocalarida okulun yanisira dershanelerde egitim vermiyorlar mi uni okumanin ne farki kaliyor cidden bana gore cok can sıkıcı olaylar bunlar.Degerli yazilariniz icin tesekkurler.Dediginiz gibi "bilim isyandir" umarim o isyani gerceklestiririz birgun
YanıtlaSilNe yazık ki bu konuda haklısınız. Ama üniversite o kadar kalabalık ve hocalara verilen ücretler o kadar düşük ki sonuçta böyle noktalara geliniyor. Bugünkü üniversite kalitemiz benim gençliğimdeki lise kalitesi kadar değil.
SilÜlke ekonomimizin karma karışık dilini çok başarılı sade bir dille her boyutundan incelemişsiniz.Grafiklerle de daha somutlaştırmanız akıllara daha kolay yerleşmesini sağlamış.İkinci sınıf İktisat öğrencisi olmama rağmen yazılarınızı çok rahat anlayabiliyorum ve vermiş olduğunuz bu bilgilendirmeler için size teşekkür ediyorum Hocam..
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Başarılar.
SilMagfi Bey Merhaba
YanıtlaSilTurkiyede oyle bir parti iktidara gelmeliki,
BIZ IKTIDARA,TURKIYENIN GELECEGI ICIN KAYBETMEYE GELDIK.DIYEBILMELI.
Ne yazık ki bunu diyebilen parti iktidara gelemez. Sadece Türkiye değil dünyanın birçok ülkesinde bu dediğiniz geçerli değil. Onun içindir ki hep krizlerden sonra gereği yapılıyor.
SilHocam enflayon analizi yaparsak ve ikiye ayirirsak talep ve maliyet enflasyonu.ulkemizde hangisinin daha agirlikta oldugunu istanbul navlun endeksine bakarak soleyebilirmiyiz. istfix yukselirse talep enflasyonu maliyet enflasyonundan daha agirlikta diyebilir miyiz.saygilar
YanıtlaSilSadece tek bir kaleme bakarak bunu diyemeyiz. Ama tabii bu da bir ipucu verir. Buna dayanarak diğer kalemleri de incelememiz gerekir.
SilHocam Merhaba,
YanıtlaSilYazınızı okuduktan makro ekonomik politikalarda neler yapılması gerektiği açıkça ortaya çıkıyor.
Bunun yanında Türkiye için çok önemli olduğunu düşündüğüm bir sektörde çalışıyorum. Bilişim sektörü...
Ülke yıllardır bilişim uzmanları, yazılım mühendisleri , elektronik mühendisleri yetiştiriyor. Bu alanda bu kadar yetişen insan kaynağı varken biz ülkemizde lokomotif sektör olarak inşaat sektörünü görüyoruz. Tamam bu konuda oldukça başarılıyız, dünyada tercih edilen şirketlere sahibiz. İnşaat aynı zamanda ekonomiye katma değer alanında da direkt olarak etki ediyor ama bizim sizin de dile getirdiğiniz yapısal problemlerimize ilaç olacak bir yapıda değil , daha çok iç pazardaki sıkıntıları, ekonominin canlanması, işsizlik gibi problemlere çare olabilmekte...
Lafı uzatmadan şuraya gelmek istiyorum, Amerika gibi dünyanın en kapitalist ve serbest pazar ekonomilerinde bile katma değerli pazarları koruma, düzenleme , yatırımcıları daha güçlü hale getirip dünya ekonomisi haline getirmeye çalışan pazar düzenlemeleri mevcut,
Örneğin ; Amerikan pazarında sağlık firmalarının bir ürünü pazara sunması ve o ürünün korunmasına yönelik yığınla düzenleme mevcut;
İyi veya kötü elimizde bilişim alanında hizmet vermeye gönüllü yığınla girişimci ve teknik kadroya sahibiz, pazarın için de bulunan biri olarak söyleyebilirim ki, bu pazardaki yatırımcıları korumak, doğru rekabet koşullarını oluşturmak ve pazarı regüle etmek adına bile bir düzenleme bulunmamakta,
Kamu sektörüne bilişim hizmetleri ulaştıran bir şirket düşünelim. Elinde 200'e yakın insan kaynağı bulunan bu şirket rekabet etmek istediğinde 1 ay önce kurulmuş, elinde 3-5 tane insan kaynağı bulunan şirketlerle aynı kefede rekabete tabi oluyor, hiçbir akreditasyon yok, TSE tarafından ve diğer kuruluşlardan ortaya konan standartlar hava civa bazında hizmet ediyor.
Yani demek istediğim şu : Uzun vadede yapısal reformlar yapmak bir yana dursun , elimizdeki iyi veya kötü katma değerli insan kaynağının bulunduğu sektörleri bile yaşatmak ve onları büyütmek adına yanlış politikalar güdülüyor.
Bilişim ordusunu iç pazarda ezen bir devletten bahsediyoruz, bu ordu iç pazar kaynaklarından beslenip büyüyüp yapısal sorunlarını çözüp dış pazarlara açılmak zorunda...
Demek istediğim Türkiye şuan mikro politikalarda bile çakılıyor, halbuki uzun dönemde yapacağı reformlardan önce elindeki pazarları daha katma değerli hale getirmek gibi daha kısa dönemli bir politika izlenebilir.
Bilişim alanındaki insan kaynağı bu potansiyele sahip, nasıl oluyorda bu potansiyel kullanılmıyor , anlamak mümkün değil...
Devlet Teydep destekleriyle bu pazarı koruduğunu ve desteklediğini düşünüyor, AR-GE faaliyetlerini geliştirdiğini düşünüyor fakat bu destekler bu firmalar için sadece finansman kaynağı, Örneğin Teydep tarafından yapılan desteklerle oluşan projelerin hayata geçiş istatistiğine , kaç tanesinin yurt dışına ihraç edilebildiğine baksalar, bu durumun vehametini görecekler...
Paylaşmak istedim.
Saygılarımla.
O kadar önemli gözlem ki, teşekkür ederim paylaşım için. Ne yazık ki bizde ARGE harcamaları bir takım kamu destekleri almanın ve vergiden kaçınmanın bir yolu olmuş gidiyor. Bütün bu harcamaların ve desteklerin sonunda neler yapıldığına bakan kimse yok. Devletin bu konuda yurtdışı uygulamalardan kopya ederek aldığı bir takım düzenlemeler var. Tıpkı fikri mülkiyet hakları, patent mevzuatı gibi. Düzenleme var, kural var, ceza var ama uygulama yok.
Silhocam ağzınıza sağlık çok özet bir değerlendirme olmuş.ben sanayi sektöründe 15 sene çalışmış biriyim.kobiler kayıt dışının avantajından yararlanıyor faturasız mal satabiliyor işçilikleri tam göstermiyor.sorun tamamen kayıtlı çalıştığınızda kar marjları yeterli olmuyor.yasal çalışmak için de ölçek en azından yıllık 1 milyar tl ciro gerekiyor.ölçek büyürse sabit maliyet yükü azalıyor.ölçeği büyütmek için de sermaye gerekiyor.sanayinin bu kısır döngüsüne de bir çözüm bulmak gerekmez mi.saygılar
YanıtlaSilKesinlikle bulmak gerekiyor. Devletin burada vergi konusunda bazı avantajlar sağlaması gerekiyor. Son on yıldır maliye politikasını düzenleyici olarak kullanmayan, varsa yoksa para politikasıyla cila kısmını düzenlemeye çalışan bir uygulamanın içindeyiz. Benim de yazıda anlatmaya çalıştığım şey tam da buydu.
Silhocam toplam talep C+I+G+(X-M) şeklinde olduğunu düşünürsek bunlardan herhangi birinin artması halinde toplam talep sağa kayar diyebiliriz peki ithalat arttığında da toplam talep eğrisi sola kayar diyebilirmiyiz?
YanıtlaSil2)toplam talep örneğin faiz düşüklüğünden dolayı sağa kaydığında ve artan talepte fiyatları artırdığında zamanla içerde artan fiyatlardan dolayı dışarıyla rekabet edemyen ürünler dışardan ithal edilmeye başlanacaktır bu durumdan dolayı artan ithalat, ilk durumda sağa kaymış olan talep eğrisini tekrar sola kaydırır diyebilirmiyiz bu mümkünmüdür?
3)hocam kitaplarda genelde ekonomi tamistihdama yakın düzeyde ise talep eğrisi belli sebeplerden dolayı sağa kaydığında fiyatlar genel düzeyi yükselecek ve bu yükselen fiyatlarda başta girdi fiyatları olmak üzere üretim maliyetlerinin en az %70i olan işçi ücretlerinide artıracaktır ve bu da ikinci aşamada arz eğrsini sola kaydırarak ekonominin daha yüksek fiyat düzeyinde dengeye geleceğini söylemektedir.ancak ben kitaplarda şunu bulamadım yanlış mı düşünüyorum bilmiyorum ama;ilk durumda talep arttığında fiyatlar artacak. artan fiyatlar zamanla piyasa faizlerini yukarıya taşıyacak ve içerde fiyatların yükselmesi ithalatı özendirecektir.bu iki etkiyi birleştirdiğimizde de topla talebi azaltıcı bir etki olduğundan ilk durumda sağa kayan talep eğrsi dediğim sebeplerden dolayı sola kayacak ve eski düzeyine gelecektir diye düşünüyorum.kitapta bunu çok fazla göremedim ama böyle bir olasılıkta yok mu yoksa ben mi tamamen yanlış düşünüyorum?aydınlatırsanız sevinirim
(1) Evet böyle işler.
Sil(2) Mümkündür.
(3) Doğru analiz yapmışsınız. Ama tabii tam istihdam tamamen teorik bir durum. Kimse o aşamaya gelemiyor.
Hocam
YanıtlaSilBirleşik Krallık bile kurumlar vergisini Türkiye'deki gibi 20% seviyesine çekmeyi planlıyor. Teknolojik, coğrafik dezavantajlarımızı göz önünde bulundurarak diğer ülkelerle rekabeti artırmak için biz neden vergileri kesmiyoruz?
Kaynak: http://www.accountingweb.co.uk/article/20-corporation-tax/539262
Maliye politikasını terketmiş gibi bir görüntümüz var. Varsa yoksa para politikası. Oysa dediğiniz gibi vergilerle otynamak gerekiyor. Bütçe açığını düşürme gibi bir takıntıya kapıldık gidiyoruz. Sanırım 2001 krizine bizi getiren esas olay bütçe açığı ve ona dayalı aşırı kamu borçlanmasıydı. Onun yarattığı bir korkuyla vergi politikasını hiç kullanmıyoruz.
SilHocam biraz degisik bir soru olucak. Ekonomiyi bir insana benzetirsek faiz enflasyon cari acik ne olur diye merak ederim hep hangisi hangi organ olabilir sizce.saygilar
YanıtlaSilBunlar organlara değil olsa olsa çeşitli hastalıklara benzetilebilir. Cari açık mide hastalıklarına, enflasyon ve faiz de kalp rahatsızlıklarına benzetilebilir belki.
SilAKP'den önce Türkiye'nin yapısal değişim için siyasi istikrara ihtiyacı var denilirdi. Şimdi en azından siyasi istikrarın da istenilen değişimi sağlamadığı görüldü. Bir ilerleme var.
YanıtlaSilSiyasal istikrar var mı acaba? Yoksa sadece seçim sonuçlarına bakarak kafamızda oluşturduğumuz bir yansıma mı söz konusu?
SilHocam, yanlışsam beni düzeltin ama Türkiye'nin bu sorunu yeni değil, yıllardır bu iş böyle. Sizin gibi iyi niyetli ekonomistler, iyi niyetli tavsiyeler ile Türkiye'ye belki de çağ atlatacak yapısal reformları yaptırmak istiyor fakat aynı tas aynı hamam devam ediyor. Türkiye yıllardır orta gelir tuzağına takılmış bir ülke, ve bunu aşacak acı reformları yapmayı asla beceremiyor. Bazı insanlar da bunu için için bir siyasi eleştiri olarak dile getiriyorlar (malum, hükümetin en gurur duyduğu alan ekonomi olduğu için, eleştiriler de oraya yönelik), ve insanlar artık yavaş yavaş Türkiye'nin her alanda gelişmiş bir ülke statüsüne kavuşmasını diliyorlar ama asla gerçekleşmiyor.
YanıtlaSilTürkiye'nin uzun vadeli büyüme ortalaması, Cumhuriyet kurulduğu günden beri %4'ün biraz üzerinde. Türkiye, her daim kör topal büyüdü, ekonomi yönetiminde hep büyük hatalar yapıldı, bir sürü kriz oldu, arada bir de doğru politikalar uygulandı ama sık sık ta hata üzerine hata yapıldı, bütün bunlara rağmen ekonomi %4 civarı büyümeyi başardı hep. AKP döneminde de büyüme ortalaması bu, ondan önceki 90 yılda da bu. Türkiye şu an dünyanın en büyük 17. ekonomisi, AKP döneminde sıra atlamadı, ondan önceki 50 yılda da öyleydi. Diyeceğim o ki, garp cehpesinde değişen bir şey yok, Türkiye aynı tas aynı hamam devam ediyor onyıllardır...
Belki de hayıflanmak yerine (ah ah, Türkiye kısırdöngüyü bir kırsa...), bu gerçeği olduğu gibi kabullenip (Türkiye ilelebet az gelişmiş-orta gelişmiş arası bir ülke olarak kalacak), buna yönelik siyasi olarak politikalar- bireysel olarak ta yatırım stratejileri üretmek daha doğru - misal bir bakanımız "Biz ara eleman ülkesiyiz" diyor, bunu hiç utanmadan sıkılmadan, bir gerçeği olduğu gibi dile getirir gibi söylüyor. Belli ki siyasi irade bunu kabul etmiş, ona göre politikalar üretiyor. Bu cümle zikredildikten sonra sizin gibi iyi niyetli hocalarımızın tavsiyeleri sadece iyi niyetli tavsiye olarak kalıyor...
Bir de, uzun vadeli büyüme ortalaması bir şey daha ima ediyor: Türkiye son bir kaç yıldır %2-%3 kör topal ancak büyüyor - uzun vadeli ortalamasının oldukça altında. Üstüne bir de küresel bir finansal kriz gelirse önümüzdeki yıllarda, ki pek ben olmasını bekliyorum, bu oran eksilere inecek muhtemelen (malum cari açık, döviz rezervleri ve bilimum nedenden ötürü en kırılgan ekonomi biziz). Fakat uzun vadeli ortalama %4... Yani krizden sonraki yıllarda, bir şekilde (nasıl olacağını bilemiyorum) ekonomi çok hızlı büyümeli ki (%8-9'lar hatta iki haneliler) uzun vadeli ortalamasına erişsin. Bu hep böyle olmuş tarihte, bir şekilde. Bu da (kriz sırasında çakılacak olan) borsada inanılmaz yatırım fırsatları demek. Bazı konuştuğum yabancı analistler ise "artık o %4 büyümeyi unutun o eskidendi, ortalama %2-3 büyürseniz öpüp başınıza koyun" diyor ama ben onlara katılmıyorum, uzun vadeli trendler büyük bir değişim olmadan kırılmazlar diye düşünüyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz hocam?
Teşekkürler ve saygılar
Doğru saptamalar. Büyüme konusunda ben de ortalama yüzde 2-3 büyüme dönemine girdiğimizi düşünüyorum. Yapısal reformları yapıp da cari açıkla büyüme bağlantısını koparamadığımız sürece durum böyle görünüyor.
SilHocam, 1970'li yıllarda dönemin başbakanı '' Şu kadar zaman içinde Batı Almanya ile aramızdaki farkı kapatacağız. Siz bizi birde nüfusumuz 70 milyon olunca görün ''demişti. Ben de çocuktum içimden Almanya durup bizi bekleyecek mi demiştim.Biz bu soruyu Ankara'ya gelen Alman turist kafilesine sormuştuk. Türkiye ile Almanya arasındaki fark kapanabilirmi? diye. Aldığımız yanıt ilginçti '' Almanya ile Türkiye arasındaki farkın kapanabilmesi için Türkiye'nin yönetiminin Alman'lara, Almanya'nın yönetiminin de Türk'lere verilmesi lazım..'' demişlerdi.
YanıtlaSilMerhaba Hocam, yazılarınızın en az ikisinden birinde yapısal reformlardan bahsediyorsunuz. Umarım bir gün ne kadar önemli bir konudan bahsettiğiniz, gerekli kurumlar tarafından farkedilir.
YanıtlaSilSaygılarımla.
Hocam gerçekten haftalardır her yazdığınızı her söylediğinizi büyük bir ilgiyle takip ediyorum.
YanıtlaSilAklıma takılan tek bir soru var. Sizin bu söylediklerinizi ülke ekonomisini yönetenler bilmiyor mu? Bilmiyorlarsa sizi okumuyorlar mı? Biliyorlarsa sizin uzun zamandır defaaetle bahsettiğiniz reformları neden gerçekleştir miyorlar?
İlk akla gelen cevap oy kaygısı oluyor ancak çoğu zaman bu cevapta çok mantıklı gelmiyor kulağa. Örneğin ülkenin sanayii envanterini çıkarmak ve bir takım ürünlerin içeride üretilmesini teşvik etmek kimseye oy kaybettirecek bir uygulama değil. Bilakis uzun vadede oy bile kazandıracaktır. Üstelik uygulamasıda o kadar zor birşeymiş gibi de durmuyor.
Hocam doğal çevrenin tahribatı ile başlayan bir kısır döngü nasıl oluşturabiliriz?
YanıtlaSil