IMF'ye Borcumuz Bitiyor
Türkiye IMF ilişkileri
Üyelik tarihimiz: 11 Mart 1947
Kotamız: 1.455,8 milyon SDR (yaklaşık
2.184 milyon USD)
Bugüne kadar yaptığımız stand by
düzenlemesi sayısı: 19
Bugüne kadar IMF’den
kullandığımız destek tutarı: Yaklaşık 50 milyar dolar (Bu konuda ayrıntıları
merak edenler için bu blogdaki yazım: http://www.mahfiegilmez.com/2012/06/imf-hakkndaki-sehir-efsaneleri.html.)
Kalan borcumuz (2008 tarihli 19. Stand
by düzenlemesinden) 282,10 milyon SDR (yaklaşık 423 milyon USD)
Kalan borcumuzun ödenme tarihi:
14 Mayıs 2013
Son 3 Stand by düzenlemesi (1 SDR
= 1,5 USD.)
Onay Tarihi
|
Bitiş Tarihi
|
Onaylanan Tutar (milyon SDR)
|
Kullanılan Tutar (milyon SDR)
|
Kullanılan Tutar (milyon USD)
|
22.12.1999
|
04.02.2002
|
15.038
|
11.739
|
17.609
|
04.02.2002
|
03.02.2005
|
12.821
|
11.914
|
17.871
|
11.05.2005
|
10.05.2008
|
6.662
|
6.662
|
9.993
|
Toplam
|
34.521
|
30.315
|
45.473
|
Türkiye1960 yılından bugüne kadar
IMF ile 19 stand by düzenlemesi içine girmiş, toplamda yaklaşık 50 milyar
dolarlık destek kullanmıştır. Bu 50 milyar dolarlık desteğin yaklaşık 45,5 milyar
doları son 13 yıl içinde kullanılmıştır. Yani Türkiye’nin IMF’den 2000 – 2008 tarihleri
arasında yaptığı kullanım 1960 – 2013 tarihleri arasındaki kullanımının
yaklaşık % 90’ıdır.
Bundan Sonra İlişkiler Nasıl Olacak?
Türkiye, IMF’nin 188 üyesinden birisidir.
IMF’de sermaye anlamına gelen kotaların toplamı 238,1 milyar SDR’dir (yaklaşık
357 milyar USD.) Türkiye’nin 1.455,8 milyon SDR’lik kotası toplam kotaların
yüzde 0,61’ini oluşturmaktadır. Bu oran aynı zamanda Türkiye’nin IMF’deki oy
oranıdır.
IMF, üye ülkelerden
istatistikleri düzenli olarak alır ve yılda bir kez bir uzmanlar kurulu ile üye
ülkeyi ziyaret ederek görüş alış verişinde bulunur ve o ülkenin ekonomik durumu
hakkında bir rapor yazar. Bu raporda üye ülkenin ekonomisinin
değerlendirilmesinin yanı sıra ülkeye önerilerde bulunur. Bu, IMF’nin
anasözleşmesinin 4. maddesinde yer alan konsültasyon raporu yazmanın gereğidir.
IMF, bu işlemi bütün üye ülkelerde yapar.
Ayrıca Türkiye IMF üyesi olarak
yılda iki kez IMF Guvernörler Kurulu toplantısına katılmaya devam edecek (Türkiye’nin
IMF nezdindeki Guvernörü Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Guvernör Vekili de
TCMB Başkanı Erdem Başçı’dır) bu toplantılarda görüşlerini belirtecektir.
Türkiye, IMF’de Belçikalı İcra Direktörünün başkanlık ettiği bir grup içinde
yer almaktadır. İcra Direktörlüğü kadrosunda Türk asistanlar da bulunmaktadır. Belçikalı
İcra Direktörü, IMF’nin İcra Direktörleri Kurulu (IMF’nin yönetim kurulu gibi
düşünülebilir) toplantılarında bizim de görüşlerimizi dile getirmektedir.
Türkiye, IMF’den son kullandığı
stand by düzenlemesi desteğinin son taksitini 14 Mayıs’ta ödedikten sonra IMF
ile ilişkileri bu şekilde yürüyecektir.
IMF’nin Geleceğine Dönük Çalışmalar ve Türkiye
IMF’de kotalarla ve ülkelerim
temsiliyle ilgili yeni çalışmalar sürmektedir. Teklifler çerçevesinde karar
alınırsa G 20 ülkeleri IMF’de de en yüksek kotalara sahip ve en yüksek temsile
sahip ülkeler konumuna gelecektir. Eğer gelişmeler bu yönde gerçekleşirse
Türkiye IMF’de en yüksek kotaya ve oy gücüne sahip 20. ülke konumuna yükselecektir.
Bu değişikliklerle Türkiye’nin kendi İcra Direktörüne ya daimi olarak ya da
başka ülkelerle dönüşümlü olarak sahip olması olasılığı vardır. Eğer bu
gerçekleşirse IMF’deki temsilimiz daha üst düzeye çıkmış olacaktır.
Bir yandan IMF’ye borcumuzu
bitirmeyi IMF’yi denize dökmekle bir tutmak, bir yandan da IMF’de daha yüksek
düzeyde temsil edilmeyi istemek de neyin nesidir derseniz bunun Türklere mahsus
yüzlerce çelişkiden birisi olduğunu söyleyebilirim.
IMF'nin oy ağırlığı sistemi sizce de değişmeli mi hocam? ABD'nin onay vermediği hiç bir şey olmayacağı için (%85 şartı ve ABD'nin tek başına %17'ye sahip olması) IMF Amerikan çıkarlarını koruyan bir kurum görünümünde değil mi?
YanıtlaSilBir de son günlerde Kenneth Rogoff ile Carmen Reinhart'ın birlikte yazdığı ve kamu borçları ile büyüme arasındaki ilişkiyi inceleyen makale çok konuşuluyor biliyorsunuz. İlgili makalede hem excel hatası hemde sonuca en önemli etkiyi yapacak olan ilk beş ülkenin çalışmaya dahil edilmeyişi gibi yanlışlar tespit edildi. Makalenin savunduğu şey kamu borcunun çok artmasının büyümeye etkisinin olumsuz ve büyük olacağı. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir? Bilinçli ve kötü niyetli olarak görüyor musunuz?
ABD ye tek başına veto anlamına gelen ayrıcalığı doğru bulmuyorum. Bu sistem değiştilmelidir.
SilBu kadar ünlü iki iktisatçının bu tür bir hata yapma hakkı yoktur. Hata değil de kasıtsa zaten çok aptalca bir iş yapmışlar demektir. Bence ikisi de büyük itibar yitirdi.
büyüme üzerinde kamu borçlanmasından çok kamunun ekonomi içindeki payı daha çok etkili. ekonomik büyüme yavaşladığı zaman devreye genelde kamunun girmesi nedeniyle kamunun ekonomi içindeki payı artıyor. ancak "geçici" olacağı düşünülen bu artış, kamu harcamalarının doğası gereği genelde siyasi nedenlerle "kalıcı" hale geliyor. kamu da hem yatırım anlamında çok daha düşük bir kaynak verimliliğine sahip olduğundan hem de birçok verimsiz harcama yaptığından bunun büyüme üzerinde olumsuz etkisi oluyor. kamunun ekonomi içindeki payıyla kamu borçlanması arasında çoğunlukla pozitif bir korelasyon olduğu için, "kamu borçlanması ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etki yaratıyor" çıkarımına varılıyor.
Silmesela ABD'de 1950'lerde kamunun ekonomi içindeki payı %22, ortalama büyüme ise %4,3 imiş. 1960'larda kamunun payı %25'e çıkmış, ortalama büyüme ise değişmemiş ve %4,4 olmuş. 1970'lere gelindiğinde kamu ekonomisindeki büyüme devam etmiş ve GDP'den %29 pay almış. ancak o yıllarda arz şoklarının da etkisiyle ortalama büyüme %3,3'e gerilemiş. 1980'lerde yani Thatcher'lı Reagan'lı yıllarda ilginçtir kamu daha da büyümüş ve payı %32 olmuş, ortalama büyüme ise hafifçe düşmüş ve %3,1 gelmiş. 1990'larda kamu payı ve ortalama büyüme 80'lerdeki gibi seyretmiş ve değişmemiş. ve son olarak 2002-2012 arası 10 yıllık dönemde ise kamu payı ortalama %33, ortalama büyüme ise %1,7
ek bilgi: kamunun ekonomi içindeki payıyla ilgili yukarıdaki verilere kamunun yatırım ve sermaye transfer harcamaları dahil değil. yatırım ve sermaye transfer harcamaları dahil edildiğinde 10 yıllar itibariyle kamunun payı şöyle:
Sil1950'ler - %28
1960'lar - %31
1970'ler - %33
1980'ler - %35
1990'lar - %35
2002-12 - %37
(büyüme rakamlarında bir değişiklik yok)
Dünya Bankası'na borcumuz ne durumda?
YanıtlaSilDünya Bankaı borcu IMF ile aynı kategoride değil.
SilHocam Dünya Bankası borcu ile IMF borcunu karşılaştıran bir grafik faydalı olmaz mı? Bir yerden borcu kesip diğer yerden arttırıyorsak bu bitişin bir anlamı yok bence.
SilDünya Bankasından devlet borç almıyor, kamu kurumları alıyor ve onlar proje kredisi. Örneğin baraj yapmak, yol yapmak liman yapmak için alınıyor. Oysa IMF'den borçlanmakta bu tür bir adres yok. IMF'den alınan para ekonomiyi kurtarmak genel yaklaşımı için alınıyor. İkisi çok farklı. Ve birbiri yerine kullanılabilir değil.
Silhocam aydınlatıcı yazı için teşekkürlerimi sunarak yazınızın son bölümü ile alakalı bir soru sormak istiyorum;hocam bir ülke ımf den yardım istesin miistemesin mi çok tartışılır.ben şunu sormak istiyorum yardım isteyelim diyen taraf ekonomideki durgunluğun içinde bulunulan durumun bir an önce çözülmesi için isterken yardım istemeyen taraf neye dayanarak yardım istememektedir?acaba yardım edilmesini istemeyen taraf ımf nin yardım ile beraber dayatacağı kurallardan dolayı mı yardım istememektedir?hocam yardımın istenilmesinin veya istenilmemesinin sebeblerini gerekçeleriyle beraber söyleyebilirmisiniz?
YanıtlaSilArkadaşım bana göre imf gudumune gidilmek istenmemesi politik olarak en başta geliyor. Ekonomik olarak ise imf nin elini attığı istikrar programları hazırlayıp uygulattıgi neredeyse bütün ülkeler daha içinden çıkmaz kriz ve bunalimlara girmişler sorunları genişleyerek derinleşmiştir.birde imf uygulamalarında esneklik şansı pek fazla olmuyor esnemeye çalışırsanız kredi dilimini alamama durumu var. Son olarakta imf nin uyguladığı programlar da istihdam büyüme kalkınma gibi öncelikli makro hedeflere ilişkin hiç bir öneri çalışma veya uğraşı yoktur. Umarım sizi yaniltmi yorumdur
SilYardimin aşırı istenmesinin nedeni de kaynak problemidir.ekonomik sorunlar yaşayan ve kredibilitesi düşmüş olan bir ülkeye hiç kimse kolay kolay kaynak sağlamaz. Türkiyenin ithal iikamesi modelli yıllarında ki döviz darboğazlari petrol şokları vb.
SilHiçbir ülke bir zorunluluk yoksa IMF den yardım istemez. Ya başka bir yerden borçlanamaz hale geldiği ya da kendi başına sorunu çözemeyeceği için IMF ye gider.
Silhocam bizim sadce ımf ye mi borcumuz var sadece bu kamoyuna getiriliyor diğer kurumlara ne kadar borcumuz var?(kamu ve özel sektör ayrı ayrı) ve biz bu imfye borcumuzu öderken hangi kaynakları kullandık kısacası bu 50 milyar doları nerden aldık? teşekkür ederim.
YanıtlaSil1999 sonunda merkezi yönetimin 34,6 milyar USD dış borcuna karşılık 3,2 milyar USD döviz mevduatı varmış (1999 sonunda net borç: 31,4 milyar USD) en son verilere göre dış borç 81,7 milyar USD, döviz mevduatı ise 4,6 milyar USD (net borç: 77,1 milyar dolar) diğer ifadeyle merkezi yönetimin net borcu 1999 sonundan itibaren 45,7 milyar USD artmış. tabi aradan geçen dönemde yatırım amaçlı dış borçlanmalar da var. fakat bu veriler imf'ye olan borcumuzun önemli bir kısmını başka kaynaklardan borçlanarak ödediğimizi gösteriyor.
SilBaşkalarına da borcumuz var ama IMF borcunu ödeyince kahramanlık yapılmış gibi göstermek çok kolay oluyor.
SilDeğişen borç yapısı ile ilgili bir yazısı vardı Mahfi Hocanın şu an iş yerinde olduğum için açamıyorum eski yazıları direk başlığını veremeyeceğim ama oradan anlaşılıyor kamu borcunun nasıl kapandığı.İlgilenen arkadaş onu da bir okursa faydalı olacaktır.
Silhocam bir ülke default olunca dışarıya karşı yükümlülüklerine yerine getirmediğinde borcuna karşılık gelen tutar kadar varlıklarından mı olur?bu varlıklarından olmaması için yardımına ımf mi koşar?hocam bu sistem böylemi işler?
YanıtlaSilbu işlerde önce siyaset konuşur. mesela yunanistan 100 milyar euro'nun üzerinde borcunu sildirdi, yani default oldu. cds'leri tetiklemesin diye buna başka isimler uydurdular ama sonuçta default default'tur. ama yunan halkının ve firmalarının yurtdışı varlıklarına herhangi bir sınırlama getirilmedi ya da başka bir siyasi yaptırım uygulanmadı. uygulanamaz da çünkü yunanistan sahip olduğu konum dolayısıyla jeo-stratejik anlamda çok kilit bir ülke. yunanistan euro'dan çıkıp bir 100-150 milyar euro daha default etse yine siyasi yaptırım uygulayamazlar. ab'den atamazlar, nato'dan çıkaramazlar, yunan halkının ve firmalarının ülke dışı varlıklarına el koyamazlar, makul bir borcu çevirebilmesi ve ihtiyaç duyduğu petrol ve ilaç gibi hayati öneme sahip malları ithal etmeleri için imf desteğini esirgemezler vb. aksi halde rumları rusların kucağına atarlar ki tüm akdeniz'in şekli şemali değişir. ancak diğer taraftan siyasi olarak batı'ya ciddi anlamda ters düşerseniz, öyle default'a filan gerek olmadan tüm varlıklarınızı dondurabilirler.
SilEvet siyaset ve o ülkenin diğerleriyle olan ilişkileri sonucu belirliyor.
SilMerhabalar hocam
YanıtlaSilbenim bir sorum olacaktı merkez bankası rezevlerini tarihinde en yüksek seviyeye(131 milyar 829 milyon dolara ) çıkarmış bulunmaktadır. Şimdi merkez bankası rezervlerini artırması demek sıkı para politikası diyebilir miyiz? veya varsa başka nasıl bir artırımda bulunabilir? şimdiden teşekkürler..
2001 yılının sonunda 18,7 milyar dolar altın hariç döviz rezervi vardı. altın hariç rezervler en son 110,5 milyar dolar olmuş. ancak 2001 sonunda kısa vadeli dış borç stoku 16,4 milyar dolardı, şimdi ise 109,3 milyar dolara çıktı. sözün özü döviz varlık-yükümlülük dengesi açısından pek bir şey değişmedi. brüt rakamlar biraz yanıltıcı olabiliyor. Türkiye'nin döviz rezervi ve döviz varlık-yükümlülük anlamında en rahat olduğu yıl aslında 2007'dir.
SilTCMB'nin rezervleri (döviz ve altın) son iki yılda çok arttı. Bunun nedeni büyük ölçüde zorunlu TL karşılıkları ROK uygulayarak döviz ve altınla alması oldu. Yani TCMB, bankaların dövizi ve altınıyla rezerv artırdı.
Silşimdi buradan merkez bankasının nasıl bir politika izlediği sonucuna varabiliriz? dediklerinizi anladım ama kafama yatmadı.
YanıtlaSilTCMB akıllı bir politika uyguluyor ama bankaların faizle topladığı mevduata faiz uygulamadan zorunlu karşılık olarak alıp rezerve eklemek ne kadar etik orası tartışmalı. Faiz ödemeden alınan para vergi gibi oluyor.
Silbıçağın öteki yüzü: imf ye borç bitiyor derken cari açığımız da rekor üstüne rekor kırıyor. yanılmıyorsam 48 milyar dolar seviyelerinde.
YanıtlaSilbirisine borcumuzun mu olması iyidir yoksa birilerine borcumuzun olması mı, orası da tartışılır. borç borçtur.
merkez bankası neden rezerv rekoru kırılıyor denilmiş, bu kadar cari açığımız olursa sıcak parayı soğutmamak için rezervini arttırmalı. kaldı ki zaten merkez bankaları rezerv arttırma trendlerine girdiler. yanlışsam düzeltin hocam.
MB ler rezerv artırma yarışındalar ama bizimki bankaların parasını zorunlu karşılıklarda düzenlemeyle döviz olarak alıyor ve bir yandan zorunlu karşılığı artırırken bir yandan da rezervi artırıyor.
Silhocam her zaman olduğu gibi bu bilgileriniz içinde teşekkürler.
YanıtlaSilImf borçlarından sürekli yakınan toplumun bu konuda asimetrik bilgi birikiminden kaynaklanan yanlı duruşundan ziyade bence bugün insanlar sadece geçmiş siyasi otoritelerinin Imf yi bir öcü olarak göstermesinden dolayı yada kullanılan kaynakların akibetini bahane ederek propaganda yapan yanlış siyaset mekanizmasının yönlendirilmesinden dolayı bugün kamu borçlanmasına ve borçlanmayla büyümeye karşı çıkmaktadır.
Günümüzde var olan global sermaye hareketliliğinden hareketle ülkeler bazen ellerinde fazlaca nakit bulundurmak zorunda kalabilir bu hem ekonominin seyrini düzenleyen kurumlar hemde ülkede yaşayanların refah kaybını düzenlemek için gereklidir fakat sizce makul olan nedir hocam borçlanmayla düzenli bir ekonomik seyir yakalayıp dış yatırımcıyı kendimize çekmek mi?
Yoksa hiç borcumuz yok şeklinde bir tutum sergileyip kendi bölgemize gelen yatırımcılara ekonomik seyrimizi düzgün göstermeye çalışmak mı?
sizce makul olan nedir ve bu nasıl olmalıdır.
teşekkürler.
mesele burada zaten. borçlanmayla büyüme sağlanır ama kalkınma sağlanamaz. dünya iktisat tarihinde tasarruf etmeden gelişmiş ülke kategorisine yükselen orta-büyük ölçekte bir ülke olmadı. iş kalkınmayla bitmiyor. bir de üstüne gelişmeniz lazım. gelişmenin de en önemli göstergesi okunan kitap sayısı, üniversitelerin temel bilgi üretmesi, sanatsal aktiviteler vs. ben şahsen gelişmeden ümidimi kestim, kalkınma için de hiçbir şey yapılmıyor. anca laf kalabalığı yapıyoruz.
SilBelki de asıl mesele; neyi mesele edindiğimiz ile neyi mesele edinmemiz gerekliliği. Buradan hareketle bakış açısı belirleyip, bu yolda ne doğru ne yanlış kestirebiliriz. Aksi halde detaylarda boğulur, önümüzü göremez oluruz.Konumuzla alakalı olarak örnek vermek gerekirse; Hedef ne borumuzun GSYH oranının aşağılara çekilmesi, ne de borcun kimden alındığı olmalı. Bakış açımız, hedefimiz 10. büyük ekonomi olmak ise, geçmemiz gereken ülkelerden çok daha iyi performans sergilememiz için ne yapmamız gerekliliği olmalı. Ancak ondan sonra, hükümetin, merkez bankasının aldığı kararları, uyguladığı politikaları net bir şekilde değerlendirebiliriz.
SilTürk politikacıları (ve bir bölüm akademisyen ve yorumcu) IMF konusunda son derecede popülist yaklaşım içindeler. O nedenle toplum da IMF'yi öcü gibi görüyor. IMF, popülist politikacının hatalarını yükleyebileceği bir günah keçisi konumundadır.
SilYorum yapan çok kişi IMF politikalarının ekonomiyi batırdığı konusunda düşünce birliği içinde. Oysa her ekonomiyi kendi yöneticileri batırır. Ama batınca IMF'yi çağırıp topu ona atarlar. IMF sıkı politikalar önerince de onu suçlarlar.
hocam ımf ile yapılan anlaşmalardan dolayı sokaklara bir çok kişi dökülmekte ve bu durumu proteste etmektedirler.hocam benim anlamadığım sokaklara dökülen onca kişi siyasi bağımsızlığımız tehlikeye uğramasın diye mi bu duruma karşı çıkmaktadır?bu durumun siyasi bağımsızlığımız ile alakasını ben kuramadım izah ederseniz sevinirim
YanıtlaSilBunların hepsi politikacıların kendilerine yöneltilen suçlamaları IMF'ye yönlendirmesinden kaynaklanıyor. Mesela Yunanistanı ele alalım. Yunanistan batmış durumda imdat deyip IMF'yi çağırıyor o da gelip sıkı politikalar önerince ahali ayağa kalkıyor. Oysa ahalinin politikacıların bol keseden olmayanı dağıttığı dönemde ayağa kalkması gerekirdi.
SilDış borç 336 milyar dolar 229 milyar doları özel sektöre ait 107 milyar dolar civarı da kamuya ait. yalnız o bizim borcumuz değil diyor hükümet. Büyüme rakamlarını o borcu olan özel sektörün yaptıkları yatırımlarla açıklamasını bilirler ama. İş yok işşşşş yüzde 10 işsizlik olan ülkede (oda eksiltilmiş hali) ekonomi nasıl iyi durumda diye nara atılabiliyor anlamıyorum.23 yaşında işletme mezunu olup bir senedir boş boş gezmenin ne demek olduğunu biliyorlar mı acaba.
YanıtlaSilDevletimizin IMF ye borcunun bitmesi kesinlikle guzel... Buna karsi cikacak degilim, ancak bir sorum var, beni bu konuda aydinlatabilirseniz, cok sevinecegim.
YanıtlaSilBelediyelerimizin borclari hangi istatistiklere dahildir? Bugun bir cok belediyemiz borc icindedir. Bunlarin yansimasi nerededir? Faiz odemeleri vs. hangi sayilara yansimaktadir?
Belediyelerin dış borçları diğer kamu başlığı altında hesaba giriyor. 105 milyar dolarlık toplam kamu dış borcunun 80 milyar doları merkezi hükümete (Hazine) yaklaşık 25 milyar doları belediyelerin de içinde bulunduğu diğer kamu kesimine ait.
Silhocam ımf deki kotamızın artması doğal olarak oy sayımızın artması sağlayacak.hocam bunun bizim ekonomimize katkısı nasıl olacaktır?olumlu ve olumsuz yanlarıyla söylerseniz sevinirim
YanıtlaSilIMF'deki kotamızın artmasıyla oy hakkımızın % 0,6'dan yüzde 1,5'e çıkmasıyla prestij kazanma dışında hiçbir kazancımız olmaz, sadece daha fazla kota payı ödeyeceğimiz için kaybımız olur.
SilKota payı nedir hocam?
SilKota, IMF'nin sermayesidir. Her üye ülkenin ekonomik gücüyle orantılı olarak belirlenmiş bir kotası vardır IMF'de. Bu blogda yayınlanmış şu yazımda ayrıntıları bulabilirsiniz. http://www.mahfiegilmez.com/2012/12/guncellenmis-imf-notu.html
Silhocam benim sorum genel olarak krizlerle alakalı.bir ülkenin finansal sektöründeki meydana gelen kriz reel sektörü reel sektörde meydana gelen meydana gelen kriz finansal sektörü etkiliyor denmektedir.hocam bunun nasıl olduğunu bir örnekle anlatabilirmisiniz?cevabınız için şimdiden teşekkür ederim
YanıtlaSilBankalar krize girerse reel sektöre verdikleri kredileri azaltır ve eskiden verdiklerini de geri isteyebilir. Bu durumda reel sektör finansal açıdan zora düşer. Böylece finans sektöründeki kriz reel sektöre yansımış olur.
Silhocam bir ülke aldığı dış borçları geri ödeyemez ise default olmakta ve sonrasında o ülkenin yardımına ımf koşarak belirli kuralları da dayatarak kendi önerdiği ekonomi politikasının uygulanmasını ister.atatürk'ün ekonomi politikasını hepimiz biliyoruz ki onun izlediği ekonomi politikasında dış borca yer yoktur.bunun sebebi ımf güdümü altına girerek kendi bağımsızlığımızı tehlikeye sokmamamız diye özetleyebilirmiyiz?
YanıtlaSilAtatürk Türkiye'si, Lozan Antlaşmasıyla birlikte Osmanlı dış borçlarını üstlenmiştir. Bu borçların ödenmesi 1950'li yılların ortasına kadar sürmüştür. Cumhuriyetin ilk kuşaklarının dış borçlanmaya iyi gözle bakmamalarının nedeni budur. Atatürk döneminde IMF yoktu (kuruluşu 1944) ama Osmanlı dış borçları Türkiye'nin nefes almasını engellemiştir.
Silhocam kamu sektörü dışarıdan borç aldığında bunu içeride kullanabilmek için merkez bankasına yada hazineye yatırıyor bunun karşılığında tl alıyor.bu sayede rezervlerde artış olmaz mı?bu şekilde yapılarak şu an rezervler artırılıyor mu?türkiye bu şekilde rezervlerini artırma yoluna gitmişmidir?sizce son 10 yılda kamunun dışarıdan aldığı borcu verimli alanlarda mı kullanmaktadır yoksa cari harcamalarda,transfer harcamalarında mı kullanmaktadır?
YanıtlaSilKamu kesimi dışarıdan borçlandığında bunu TCMB'ye yatırır ve karşılığı TL'yi alarak kullanır. Bir ülkede rezervlerde artış olması demek o ülkeye giren dövizin o ülkeden çıkan dövizden fazla olması ve fazlanın MB'ye yatırılması demektir.
SilTCMB rezerv artışını bankalardan aldığı zorunlu karşılıkları döviz ve altınla alarak yapıyor. Bu konuda bu blogda Ödünç Rezerv Olur mu yazımı okuyabilirsiniz.
Kamu kesimi aldığı borcu eski borcunu ödemekte, bütçe açıklarını kapatmakta kullanmaktadır.
hocam ekonomi öğrenimine yeni başlamış biri olarak çok temel bir sorum olacak belki saçmada olabilir.hocam özel sektör yada kamu sektörü dışarıya borç öderken bunu yanılmıyorsam bankalar vasıtasıyla ödüyor bankaya yatırdığı tl yide banka dışarıdaki ülkeye havale etmektedir önceki yazılarınızda yanlış anlamamışsam böyle demiştiniz.şimdi bizim kamu sektörü dışarıya borç öderken bara basıp bunu bankaya yatırsa bankada bunun tl karşılığını dışarıya ödese böyle bir şey mümkünmü?kanu sektörü dışarıya olan borcunu para basıp bankalara yatırsa bankalarda bunun karşılığı dövizi dışarıya yollayamaz mı?bu olabilir mi olmassa neden ?cevabınız için şimdiden teşekür ederiim
YanıtlaSilBu dediğiniz olabilir ama sonsuza dek sürmez bir süre sonra basılan para miktarı ekonominin kaldırabileceği yükün üzerine çıkar ve paranın önce iç değeri düşer yani enflasyon olur sonra da dış değeri düşer. Eğer bunu yapmaya devam edersek bankalar TL karşılığında döviz vermez olur ve sistem hiçbir ödemesini yapamaz.
Silhocam birde özel sektör yada kamu sektörü borçlarını dışarıya ödemek için para gönderirken bankacılık sektörünü kulanmaktadır.bankalarda gönderecekleri bu parayı para dolusu çanta ile mi gönderiyor?nakit mi ,havalemi nasıl gönderimi sağlanıyor?
YanıtlaSilBankaların birbirlerinde hesapları vardır. Çantayla göndermezler. Alacak ve borç hesaplarıyla yürütülür.
SilHOCAM yukarıdaki soruyla ilgili olarak;ülkeler arasında bu ilişki hesaplar aracılığıyla yürütülüyorsa ülke döviz darboğazına girdiğinde bankalarda ithalat yapmak için yeterince döviz olmassa bile yine de ithalat yapmak istesek vu bunun karşılığı tl yide bankaya yatırsak bankada döviz olmasa bile yine ithalat gerçekleşir mi?ilişki alacak ve borç hesabıyla yürütülür mü?
YanıtlaSilHayır gerçekleşmez. Parasını alamayan banka işlem yapmayı durdurur. O zaman ithalat yapamaz duruma geliriz.
Silhocam enflasyon ve faizler düşüyor ama işler durma noktasinda alınan ticari kredilerin çoğu firmalarin finansal açığını kapatmak icin kullanılıyor .Sayın Hocam Avrupanın yaşadıklarını biz gecikmeli olarakmı yaşayacağız. Bugün banka şube müdürü takibe düşen kredi dosyasının altı ayda iki katına çıktığını söyledi. Önümüzu göremiyoruz. Her zaman benim gibi eğitimi zayif insanların anladığı dilde yaptığınız yorumlar içinde teşekkür ederim.onumuzdeki donem icinde küçük bir isletmenin yapması gerekenler hakkında yazarsaniz sevinirim hocam.saygilar
YanıtlaSilMerhabalar hocam
YanıtlaSilBasit bir sorum olacaktı.Şimdi TCMB bankalardan %10 zorunlu karşılık aldığında bankalar geriye kalan %90 lık kısmını kredi olarak verebiliyor(eğer yanlış bilmiyorsam) peki TCMB nin belirli kredi sınırlaması misal %15 demesi ne anlama geliyor? tek bağlantı kurduğum bankalar zorunlu karşılıklaırn dışında kalan paraların hepsini kredi olarak vermiyor mu? Şimdiden teşekkürler
Ayrıca yukarıdaki soruma ek olarak olarak merkez bankasının gecelik borç alma ve verme faizi dediğimiz gecelik fonlama faizi buradaki bankalar hesaplarında açık çıkıncı borç alıyor fazla çıkınca borç veriyor bu nasıl oluyor belirli bir miktar mı oluyor ?
YanıtlaSilhocam selamlar,
YanıtlaSilIMF ye olan bu borç hangi gelirlerle "kazançlarla" veya nasıl kapatıldı acaba? zira yazılarınızda sürekli bahsediyorsunuz üretim,innovasyon vb. bu birilerinin yastık aldında tuttuklarının piyasaya sürülmesiyle mi oldu? tasarruf deseniz ortada tasarruf kalmadı, bir şey satmış olması lazım ülkenin dışarıya ki ödenebilsin? sebebi ne olabilir?
tşk
Genellikle borçlar başka borçlarla kapatılır.
SilHocam Imf ye olan borcun bitmesi ile ilgili olarak genellikle medya da iki farklı görüş var. Belirli bir kesim bunun çok önemli bir dönüm noktası olduğunu vurgularken, diğer kesim ise imf ye borcun bitmiş olmasının mevcut durumda özellikle özel kesimin yüksek derecede dış borc oranının olmasından dolayı, bu durumun pek bir anlam ifade etmediğini belirtmekteler.Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir acaba?
YanıtlaSilIMF'ye borcumuzun bitmesi normal bir durumdur. Çünkü hiç kimse sonsuza kadar IMF'ye borçlu kalamaz. Anormal olan borcumuz bitince IMF'ye hava atmaya çalışmamızdır.
SilÖzel kesimin dış borcunun büyük olması önemlidir ama IMF'ye borcun bitmesi de önemlidir.
Borcun bitmesi bir anlam ifade etmekle birlikte bayram yapacak kadar kutlanacak bir olay değildir.
hocam diyelim bir ülke ödemeler dengesi açığıyla yüzyüze finans sektörü olsun reel sektör olsun büyük bi sıkıntının içerisinde ekonomi daralmış yani kriz içerisine girmiş bu durumdan dolayı imf ile anlaşmaya varmış ve ülke hazinesi imf den kredi almış olsun. benim sorum sonrasında bu krediyi imf den alan hazine bunu ihtiyacı olan sektörülere reel kesim olsun kamu kesimi olsun nasıl dağıtır nasıl hangi yollarla kanalize eder, piyasaya sürer?
YanıtlaSilIMF'den alınan para kimseye dağıtılmaz. Hazine bu parayı alınca borçlanmasını azaltır. TCMB'ne yatırır ve dış borçlarını öder. Bu paranın piyasaya etkisi dolaylı yoldan olur.
Sil