Borçlanarak Büyümek
Türkiye’nin büyüme modelinde 2002
sonrasında yaşanan değişiklik ya tam fark edilmedi ya da yerli yerine oturtulamadı.
Oysa bu değişiklik tasarruftan tüketime, kamu kesiminin borçlanmasından
hanehalkları dahil özel kesimin borçlanmasına geçiş gibi, bütçe açığı yerine
cari açığın konulması gibi bir dizi büyük değişikliği beraberinde getirdi.
Aşağıdaki tablo Türkiye’de
hanehalkının finansal yükümlülüklerinin son on yıldaki gelişimini gösteriyor.
(Kaynak: BDDK, Finansal Piyasalar Raporu, Eylül 2012, Kalkınma Bakanlığı, Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, IMF, WEO Database, 2012. 2012 III.Ç yükümlülükler / GSYH tahmini bana
aittir.)
Göstergeler
|
2003
|
2008
|
2011
|
2012 IIIÇ
|
Tüketici kredileri (milyar TL)
|
5,9
|
85,2
|
171,6
|
188,9
|
Kredi kartı borç artığı (milyar
TL)
|
1,4
|
14,7
|
29,6
|
38,9
|
Tüketici Finans Şirketi
Kredileri (milyar TL)
|
0,4
|
1,6
|
4,4
|
5,2
|
Bireysel Finansal Kiralama
Borçları (milyar TL)
|
-
|
1,0
|
0,6
|
0,8
|
Toplam yükümlülük (milyar TL)
|
7,7
|
100,9
|
206,2
|
233,8
|
Yükümlülükler / Varlıklar (%)
|
5,1
|
29,0
|
40,1
|
41,7
|
Yükümlülükler / GSYH (%)
|
1,1
|
10,8
|
15,9
|
17,0
|
Özel Tasarruflar / GSYH (%)
|
19,6
|
15,1
|
11,0
|
11,7
|
2003
yılında Türkiye’de hanehalklarının yükümlülük düzeyi neredeyse borçsuz
denilebilecek bir düzeyde bulunuyor (7,7 milyar TL.) Bu yükümlülükler hanehalklarının
sahip oldukları finansal varlıkların (tahvil, bono, mevduat, hisse senedi vb) yüzde
5,1’i, GSYH’nın ise yalnızca yüzde 1,1’ine denk geliyor. 2012 yılının üçüncü
çeyreğine gelindiğinde hanehalklarının yükümlülük toplamı 233,8 milyar TL’ye
yükselmiş görünüyor. On yıldaki yükümlülük artışı 30 mislinden fazla olmuş.
Gelişmeyi
enflasyondan ayrık tutarak görebilmenin en kestirme yolu olan GSYH içindeki
paya baktığımızda son on yılda yükümlülük artışının kabaca 15,5 misli olduğunu
görüyoruz.
Türkiye’de özel kesim tasarruflarının GSYH’ya oranı 2003'de % 19,6 iken 2008'de 15,1, 2011'de % 11 ve 2012'de % 11,7 olmuş görünüyor. Demek ki Türk toplumu
büyük ölçüde tasarruf alışkanlıklarını terk ederek tüketime yönelmiş ve
tasarruflarını yemenin yanı sıra ciddi biçimde de borçlanarak tüketim yapmış. Tüketime
ne kadar övgü yaparsak yapalım bu kadar övgüyü hak etmiyor.
Bu tablo ile cari açık ve özel
kesim borçlanmasını bir araya getirirsek Türkiye’nin son on yıldaki büyüme
modeli değişikliği de ortaya çıkmış oluyor. 2002 yılsonunda özel kesimin dış
borç stoku 43 milyar dolar iken 2012 yılı üçüncü çeyreğinde 217,2 milyar dolara
yükselmiş bulunuyor. 2000’lere gelinceye kadar kamu kesiminin açık vermesi ve
borçlanmasına dayanan model ile büyümeye çalışan Türkiye, 2000’lerde özel
kesimin açık vermesi ve borçlanmasına dayalı model ile büyümeye yöneldi. Bunun
sonucu olarak özel kesimin dış borçlanması, hanehalklarının tüketimi ve
borçlanması arttı. Bu gelişmenin sonucunda bir yandan cari açığımız artarken
bir yandan da özel kesimin tasarruf oranı yarı yarıya düştü.
Grafikte Yat. toplam yatırımları,
Tas. Toplam tasarrufları, CD cari dengeyi, BD bütçe dengesini gösteriyor. Grafiğe
göre Türkiye 2000’lere kadar dengeli sayılabilecek bir tasarruf yatırım
ilişkisine sahipken bütçe açığıyla büyümüş. 2000’lerden sonra bütçe açığı
azalırken tasarruflarda düşüş başlamış ve cari açığa dayalı büyüme modeline
geçilmiş.
Özetle söylemek gerekirse Türkiye son on yılda birikimlerini harcayarak ve tüketimi artırarak büyüdü. Bu modeli bir on yıl daha götürmek mümkün görünmüyor. O nedenle son dönemde tasarrufları artırma ve cari açığı düşürme önlemleri ön plana çıktı.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilMahfi Hocam bu güzel yazınız için sizi tebrik ediyorum, her zamanki gibi aydınlatıcı bir yzzı daha sizden.Ama ben şunu merak ediyorum : Yukarıda da anlattığınız gibi cari açığı bu seviyede olan ve borçlanarak büyüyen bir ülkeyiz,bunun yanı sıra enflasyonumuz son 10 yılda tek haneli rakamlara indi, hatta 2012'yi de iyi bir enflasyon rakamıyla kapattık diye düşünüyorum. Ama bizim gibi 2023 planları yapan bir ülkede durum bu kadar belirsizken, yani sağlıklı büyüyüp büyüyemediğimiz hala tartışılırken Türkiye yabancı yatırımlara yüzünü dönmüş durumda. Sizce yabancı yatırımların getirisi ile götürüsü Türkiye'ye nasıl olur? Böyle bir ülkede onlar mı daha fazla bu işten fayda kazanır yoksa Türkiye mi?
YanıtlaSilSanırım sorumun cevabı yeni bir yazı yazılacak kadar uzun bir yoruma sahip ama bunu sizden duymak istedim mümkünse..Teşekkürler...
Aslında bu soru dediğiniz gibi bir yazı yazılacak kadar kapsamlı ama kısaca söyleyeyim. Eğer gelen yabancı sermaye, doğrudan yatırım olarak geliyorsa, yani yeni işyerleri kurup yeni istihdam olanakları yaratıyorsa hem yabancı sermaye hem Türkiye kazançlı çıkar. Eğer yabancı sermaye kısa vadeli gelip borsa getirisi ya da faiz elde edip çıkmak üzere geliyorsa yabancı sermaye kazanır biz kaybederiz. Bu durumda yabancı sermayenin kaybetmesi ancak TL'nin değer kaybetmesiyle söz konusu olabilir.
SilTeşekkür ederim, umarım gelecek sene bu tablonun yerini daha iyimser bir tablo alır.
SilSaygılar...
Bir diğer üstad Güngör Urasın dediği gibi o dövizlere ariyet döviz denir vede faiz ve borsa deryasında zenginlerin para kazanmasından başka hiçbir şeye yaramaz.Ben eminim yabancı bir kaç zengin o paraları bir çekse Türkiye perişan olur.O bakımdan Erdem Başçıyı kutlamak lazım iyi politikalar izleyip o paraların burada kalmasını sağlıyor zaten o yüzden The Banker yılın merkez bankası başkanı seçti onu bence.Saygılar.
Sil"Bu durumda yabancı sermayenin kaybetmesi ancak TL'nin değer kaybetmesiyle söz konusu olabilir"
Silhocam tcmb'nin tl'yi neden ısrarla değerli tuttuğunun cevabını vermişsiniz net bir şekilde.ayrıca bu cevabınız türkiyeye giren yabancı sermayenin tamamen spekülatif olduğunun da bir kanıtı oluyor. sizin tabirinizle, "kısa vadeli gelip borsa getirisi ya da faiz elde edip çıkmak üzere geliyorsa yabancı sermaye kazanır biz kaybederiz"
ve malesef bu da sizin dediğiniz gibi bizim kaybettiğimiz bir süreç...
saygılar
Ustadim Iyi seneler
YanıtlaSilGelismis ulkeler ile mukayese edildiginde fert basina dusen borclanma miktarimizin hala cok dusuk oldugu ve bunun da yabanci sermaye yatirimlarini cazip kildigi soyleniyor,
Ne dersiniz? saygilarimla
İyi yıllar.
SilDoğru ama gelişmiş ülkelerde gelirler de bizdekinin 4 - 5 katı.
hocam yanlis hatirlamiyorsam, fertbasi degilde hanehalki borclanmasi ile ifade ettigimiz borclanma bizde dusuk. sanirim arkadasin kastettigi o ve ordaki dusukluk de gsmh a oranina gore belirlenmisti. 2010 itibariyle bizimkisi %20 civarinda iken avrupa devletlerinde bu oran %60 civarlarinda idi. hatta yabanci bankalarin turkiyeye ilgisinin bir nedeni de buydu.
SilHocam, tasarruf verisi olarak özel sektör tasarruflarını değil, brüt yurtiçi tasarruf verilerini (kamu + özel) vermişsiniz. Eğer halkın finansal pozisyonunu değerlendirmek istiyorsak verilerden kamuyu ayıklamamız gerekir. Ayrıca 2011 ve 2012 verileri hatalı. Brüt yurtiçi tasarruflar, toplam yatırımlara cari dengenin eklenmesiyle hesaplanmaz mı? Bu şekilde hesap edilirse yurtiçi tasarrufların GSYH'ye oranı 2011'de %14, 2012'de ise %13.6 oluyor.
YanıtlaSilEğer özel sektör tasarruflarını hesaplamak istiyorsak, yurtiçi tasarruflardan kamunun tasarrufunu çıkarmamız gerekir. Kamunun tasarrufu ise genel hükümet bütçe dengesinden kamu yatırımlarının çıkarılmasıyla bulunuyor. Genel hükümet, 2003 yılında GSYH'nin %5'i kadar tasarruf açığı verirken, 2008 yılında GSYH'nin %1.8'i kadar fazla vermiş. Yine genel hükümet 2011 ve 2012'de sırasıyla %3 ve %2 tasarruf fazlası vermiş.
Dolayısıyla Hocam, özel sektör tasarrufları 2003'de %20 iken 2008'de %14.5'e, 2011'de %11'e düşmüş. 2012'de büyümenin yavaşlamasıyla biraz toparlanmış ve %11.7'e yükselmiş.
Tasarruf oranlarını IMF'den aldım.
SilSizin çizdiğiniz tablo tasarruflar açısından daha kötü bir görünüm veriyor.
Sizin saptamalarınız doğrultusunda tabloyu özel kesim tasarruflarına çevirerek düzelttim. Bu daha anlamlı oldu. Çünkü yazıdaki konumuz özel kesim. Teşekkürler katkı için.
Silrica ederim Hocam. veriler Bahçeşehir üniversitesinden.
Silhocam öncelikle bu güzel yazı için çok teşekkür ederim çok güzel tespitlerde bulunmuşsunuz. Türkiye son on yılda birikimlerini harcayarak ve tüketimi artırarak büyümesi önümüzdeki kısa veya uzun vadede ekonomi üzerinde olumsuz etki yaratır mı?
YanıtlaSilMeraklısı için özel sektör tasarruflarına ilişkin geçmiş yıllar verileri:
YanıtlaSil1998 - 23.8%
1999 - 22.9%
2000 - 20.4%
2001 - 25.3%
2002 - 24.6%
2003 - 20.1%
2004 - 17.5%
2005 - 12.3%
2006 - 11.7%
2007 - 12.2%
2008 - 14.5%
2009 - 14.9%
2010 - 12.8%
2011 - 11.0%
2012 - 11.6%
Bu da genel yönetim tasarruf dengesine ait veriler:
Sil1998 -0.8%
1999 -4.3%
2000 -3.3%
2001 -7.9%
2002 -7.1%
2003 -5.0%
2004 -1.7%
2005 +3.1%
2006 +4.3%
2007 +3.0%
2008 +1.8%
2009 -2.2%
2010 +0.4%
2011 +3.0%
2012 +1.9%
Düzeltme: 2001 yılı özel kesim tasarruf verisi 25.7%,
Sil2001 kamu tasarrufu verisi ise -8.3% olacak.
Değerli üstadım 5. paragraftaki cümleleriniz gerçekten 10yıllık Türkiye yi çok güzel anlatmış. Karanlık bir gelecek bizi umarım beklemez. Ağzınıza sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilTürkiye bir çıkış yolu buluyor.
Hocam, göstergelerle yine güzel bir ders. Türkiye'nin obez biçimde büyüğünün göstergesi. Umarım güzel bir diyet programı ile hem sağlıklı yiyerek hem de hareket ederek az da olsa normal düzeyleri yakalarız. Saygılar.
YanıtlaSilGüzel bir benzetme olmuş.
Sil2001'deki MB'nin hazineye borç vermesini yasaklayan kanun bu değişimde etkili olmuş mudur hocam?
YanıtlaSilSanmıyorum.
SilHocam Türkiye'nin tasarrufları yetmediğinde bunu dış borç alarakkarşılamaktadır.peki aldığımız borçları Türkiye'de harcamak için döviz piyasasında ayriyeten bozdurmamız gerekir değil mi?bizim yatırımcı burada yatırım yapacaksa bozdurmak zorundadır değil mi?
YanıtlaSilBazı malları dışarıdan alıyorsa ve dövizle ödüyorsa o kadarını bozdurmaz. Ama işçilik, içeriden mal ve hizmet alımı TL ile ödeneceğine göre bozdurması gerekiyor. Bankada ya da döviz bürosunda bozdurur. Hangisi yüksekten alıyorsa.
SilTek sorun tasarruf değil, yapılan yatırımların, alınan personelin, yeni yapılan kamu binalarının bir kısmı plansız ve gereksiz.
YanıtlaSilBu konuda da etkin çalışma yapılmalı
Hocam kredi kartı borçları 68milyar TL.. Taksiti faiz işlemeyin borçlar da dahil edildiğinde.... Artı GSMH ya bölmek doğru olsa da su konuda yanlış anlamalara sebep olabiliyor. Bu du TR de krediye bulaşmış kişi sayısı... Sistemde bankacılık sistemi ile tanışmamış kişiler var.. Tahminim 20 milyon üzeri yetişkin... Bunlar da sisteme sokulmaya çalışılıyor.. Borçlandırılacak...
YanıtlaSilTCMB'nin verilerine göre (tüketici kredileri + kredi kartları) bakiyesi 257,1 milyar TL.
SilFarklı kurumlar farklı veriler
SilKonut balonunun patladığı 2007 ABD'sinde hanehalkı borcunun toplam hanehalkı finansal varlıklarına oranı sadece %26 imiş. (2008'de %32'ye çıkmış. en son veri %24) Bu oranlar ilk bakışta düşük gibi görünebilir. Ancak tabi ki şeytan ayrıntılarda gizli. 2007'de bu finansal varlıkların %42.7'si gelir dağılımında en üst %1'lik gruba aitmiş! Borcun %73.4'üne sahip alt %90'lık grubun hanehalkı net servetinden aldığı pay ise sadece %19'muş. Galiba brüt oranlamalardan çok detaya inmek ve gelir grupları bazında karşılaştırma yapmak lazım ama malum devletimiz böyle verileri açıklamayı pek sevmiyor.
YanıtlaSilEvet o ayrıntıda veriyi ben bulamadım.
SilYilini hatirlamiyorum ama Turkiye GDP hesaplama yontemini degistirmis ve bu revizyonla ciddi bir artis olmustu. Eger bu hesaplamalarda GDP hesaplama yontemleri ayni temelde olmazsa yalniltici olabilir diye dusnuyorum. Mesela tasarruf oranlarindaki dususun bir sebebi de bu olabilir
YanıtlaSildeğiştirdi ama geriye götürerek değiştirdi.
Silbence tasarruf oranlarındaki düşüşün en önemli sebebi
Sil1.içeri giren yabancı sermayenin tamamen spekülatif olması.(piyasaya güven oluşmuyor,ör:imkb)
2.MB'nın düşük kur politikası.(dovin artık yatırım niteliği taşımaması ve ithal malın ucuzlaması)
3.Gelir seviyesinin düşmesi,fiyatların yükselmesi.(biriktirecek birşeyi kalmıyor)
GSYH serisi değiştirilmiş şekliyle geriye doğru düzeltildi, dolayısıyla orada bir sorun yok.
SilBu söyledikleriniz tasarruf oranıyla ilgili değil. Ayrıca gelir seviyesi kişi başına gelir bazında 3 bin dolardan 10 bin dolara çıkmış bulunuyor.
SilSayın Hocam, başta çok kıymetli yazılarınız ve değerli yorumlar sayesinde oluşan bu çok faydalı blog (forum)için tekrar teşekür ederim. Bu yazı hakkında görüşlerimi ifade edecek olursam.,
YanıtlaSilTüketimde artış, cari açıkta artış ve tasarruf oranında düşüş,borçlulukta artış iyi mi kötü mü yargısına varmadan önce, büyümeyi finanse etme zorunluluğunu ortaya koymaliyız. Kanaatimce büyümeyi finanse eden tasarruflar yerli de olsa yabancı da olsa (tabi ki kendi büyümesini kendi finanse edebilen ülke olmak bir ayrıcalıktır ancak tek yol değil) önemli olan yatırıma yönelen tasarrufların yatırım olarak getirisi değil midir? Bu perspektiften bakınca yatırım getirilerini kabaca büyüme rakamları ve Toplam Borç/GSYİH oranları üzerinden değerlendirebiliriz diye düşünüyorum. Yani ülke bir taraftan büyüme potansiyelini yakalıyor ve diğer taraftan da Toplam Borç/GSYİH oranını düşürebiliyorsa borçlanma ve büyümenin finansmanı (biraz iddialı olacak ama) sağlıklıdır diyebiliriz kanaatimce.
Bu bakımdan zannımca, mevcut durum ekonomik anlamda risklerine rağmen geçen zamanın nispeten iyi değerlendirildiğini gösteriyor
Kaldı ki, cari açığı düşük tutup iç tasarrufların büyümeyi göçertmeden artmasını bekleyecek olsaydık geçen yıllara yazık olmayacak mıydı?
Teşekkür ederim.
SilDeğindiğiniz konu başka bir konu. Büyümek iyi bir şeydir ama eğer çok fazla zorlanmış ve geleceğe sıkıntı yaratmaya başlamışsa biraz durup dinlenmek gerekir.
Süleyman Bey, bahsettiğiniz ve düşüş trendi içinde olan kamu borcu/GSYH oranı. 2003'te %64 olan kamu borç stoku/GSYH oranı 2012 yılında %38'lere gerilemiş. Ancak reel sektör borç stoku/GSYH oranı 2003'te %23 iken 2012'de %67'ye yükselmiş.
Sil(Bilgi: 2003-2012 döneminde ortalama büyüme %5, (reel sektör + kamu borcu)/GSYH rasyosu ise ortalama %90-95 aralığında gerçekleşmiş.
karşılaştırma için: 1990'larda ortalama büyüme %3.7, reel sektör + kamu borçluluk rasyosu ise %50-55 aralığındadır)
Bilgileriniz için teşekkür ederim. Yine de toplam borç oranı olarak ifade ettiğimi hatırlatmak isterim. Yani 2003'te % 64+23=87 iken şimdi %38+67=105 oluyor. Mevcut borç stokunun sadece aşağıda Sn İbrahim İnce'nin belirttiği üzere 100 milyar TL'ye ulaşan kredi kartı ve ihtiyaç kredisi borçları için "sıkıntılı" değerlendirilebileceğine katılıyorum. Zaten TCMB'de son bir iki yıldır sürekli olarak kredi seviyesine odaklanan politikalar üretmekte. Kaldı ki TCMB'nin kredi büyümesini sınırlayarak fazla muhafazakar davrandığını iddia edenlerin (ekonomi bakanı) mevcut olduğunu da görüyoruz.
SilRica ederim. Ancak toplam borçluluk yavaş da olsa artış trendinde, mesela 2008'de %92 gibi bir seviyedeydi. Şimdilerde sizin de hesapladığınız gibi %105'lerde. Tabi bu rakamlara bankalar dahil değil.
SilHocam, iyi akşamlar
YanıtlaSilBu yaşananların doğal sonucu olarak orta sınıf diye bir şeyin kalmadığını ve alt ile üst olmak üzere iki sınıfı oluşturduğunu söyleyebilir miyiz?Bu borçlanma sizce daha nereye kadar gidecek? Nerede patlak verir?
Orta sınıf uzunca süredir yok oldu zaten. Bir süre daha gider.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilHocam merhaba,
YanıtlaSilBu güzel çalışma için elinize ve kaleminize sağlık.Büyümenin finansman kaynaklarının nasıl değiştiğini rakamlarla çok güzel ortaya koydunuz.Ben,kamu kesiminin borçlanmasına dayalı büyüme modelinden ziyade özel kesimin borçlanmasına dayalı büyüme modelini daha sağlıklı buluyorum.
1-217 milyar $ özel kesim dış borcunun 158 milyar $'nakit karşılıklı.Aslında özel kesimin net dış borcu 59 milyar $.Bu tutar da korkulacak bir rakam değil.
2-189 milyar TL'ye ulaşan tüketici kredilerinin alt bileşenlerine baktığımızda bunun 85 milyar TL'si konut ve 8 milyar TL'si taşıt kredisidir.Bu kredilerle emtia alımı yapılmış ,konut piyasası ve otomotiv piyasası desteklenmiştir.
3-Asıl ve önemli sorun 66 milyar TL olan ihtiyaç kredileri ve 39 milyar TL'ye ulaşan kredi kartı borçlarıdır.Bu iki kalemi çok iyi kontrol etmek gerekir.
4-Bankalar ihtiyaç kredisi vermemelidir.
5-Kredi kartları nakit çekime kapatılmalıdır.
İyi geceler dileklerimle
Teşekkür ederim.
SilKamu kesimi borçlanması yerine özel kesim borçlanmasının daha sağlıklı olduğu yönündeki görüşünüze katılırım. Tabii en sağlıklısı her iki kesimin borçlanmasının da belirli bir disiplinle gitmesidir.
Özel kesim borçlarının nakit karşılıklı olduğuna ilişkin görüşün ne kadar doğru olduğu ya da ne kadarının doğru olduğu bilinmiyor. Sonuçta bu da kayıt dışı ekonomi gibi bir şehir efsanesi çıkabilir.
Sorun kredilerin karşılığının konut olmasında değil o konutların ne olacağında. Biliyorsunuz benzer olay İspanya'yı çöküşün eşiğine itti.
İbrahim Bey, özel kesimin prodüktivitesi yüksek olsa problem olmaz. Ancak bizim reel sektörün verimliliği ve kaynak karlılığı düşük. Bunu nereden mi anlıyoruz? 2003-2012 döneminde reel sektörün hasılası (GSYH'nin %80'i kadardır) reel anlamda kümülatif olarak %50 artarken, reel sektör borçluluğu reel anlamda %190 artmış. (Not: verimli bir ekonominin kıstası nedir diye merak ediyorsanız genelde 50'lerin ABD'si örnek verilir. ABD'de 50'li yıllarda reel sektör borçluluğu reel anlamda %34 artarken, hasıla artışı %50'nin üzerine çıkmış)
SilDolayısıyla yol yine herkesin diline dolanan "yapısal reformlara" çıkıyor. Çünkü reel sektörümüz bu haliyle aldığı borcu verimli kullanamıyor.
Düzeltme: reel sektör hasılasındaki kümülatif reel artış %50 değil %57. borçluluk rakamlarında hata yok.
Silelinize sağlık ta,bu işin buraya gelmesi sürpriz mi?
YanıtlaSilBana göre değil.
SilHocam anlamadığım nokta Türkiye'ye gek doğrudan gerekse de portföy yatırımı olarak yabancı sermaye girişi yüksek düzeyde oluyor .ülkemizde yeterli düzeyde yabancı yatırım varsa biz niye hala dışarıdan norçlanıyoruz? Acaba bizim tasarruflarımızın azlığından döviz piyasasından yeterli miktarda döviz talep edemiyoruz ve de bu yüzden dışarıdan borçlanıyoruz. Hocam bundan dolayı mı? Başka gerekçesi var mı?
YanıtlaSilHer yıl 50 - 60 milyar dolar cari açık veren bir ekonomi bu parayı dışarıdan bulmak zorunda da ondan borçlanıyoruz.
Silhocam dışarıdan bu para girdiği için cari açık veriyoruz.çünkü bu para buraya reel yatırım olarak gelmiyor.kendi malını satmak için geliyor.üretim yapmaya değil.
Silsevgili hocam,
YanıtlaSil'bir ispanya olur muyuz?' sorusu akıllara gelmiyor değil. ancak benim esas dikkatimi çeken husus kamunun iç borçları. bu tahviller kimlerin elindedir? bence iyi incelenmeli :) hani birileri borcumuz yok alacağımız var diyor ya! nedense o alacaklı oldukları hep gariban yurttaş oluyor!
Bu sorunun yanıtı Hazine sitesinde var.
Sil10 yıldır işsizlik ne olmuştur.ama gerçek işsizlik birde onu yazarmısınız..herkes cebindekini tasarruflarını harcamıştır.mecburen .bize çok iyiyiz diye yutturulan laflar karın doyurmamaktadır.özel sektör eleman almamaktadır.müteahhitler gözüktüğü gibi eleman çalıştırmamaktadır.bu politikayla 75 milyon doymaz.aç kalır.
YanıtlaSilsaygılar...
Gerçek işsizliğin ne olduğunu ne yazık ki bilmiyorum. Bunu bilebilmek için yurt çapında anket yapmam gerekir ki tek başıma bunu yapamam.
SilMerhaba değerli hocam,
YanıtlaSilBen bir önceki yazınıza bir eleştiride bulunmuştum(haddimi biraz aşarak).Gerçeklerin önemli olduğunu söylemiştim.Öncelikle bu yazınızı ortaya koyarak,bir önceki yazınızı siyasi bir nitelik taşımaktan kurtardığınız için size çok teşekkür ederiz.Bu yazınızda ekonomideki diğer gerçekleri (BORÇ) ortaya koyarak size olan saygımızı arttırdınız.Nitekim siyaset yapmak bu ülkede herkese nasip olabilecek birşeyken,gerçek bir bilim insanı olmak herkese nasip olamamaktadır.çünkü gerçekler hiçbir zaman tozpembe değildir ve insanları mutlu etmeyebilir.
Şimdi asıl konuya gelirsek,sizin bir önceki yazınızda belirtmiş olduğunuz olumlu sayılabilecek verileri elde edebilmek için biz bazı yükümlülükler altına girmişiz.yani bu verileri elde etmek için biz ya elimizdeki malları satmışız(ki bu malların içinde toprak da vardır.bunun başka sosyal,siyasal risk ve sonuçları da vardır) ya da uzun vadeli ve çok yüksek oranlarda borçlanmışız.yani dünyadaki likit bizim ülkemize ya bizim malımızı satın almaya ya da bize belli bir faiz karşılığı borç vermeye gelmiş.Peki biz buralardan aldığımız BORÇ'ları ne yapmışız? verilere bakarsak, TÜKETMİŞİZ. yani reel bir yatırıma dönüştürüp kalkınmayı sağlamak yerine, tüketip günü kurtarmayı seçmişiz.yani fazla teknik detaya girmeden,halkın anlayacağı dille açıklarsak,şöyle bir durum var; sizin babadan kalma bir dükkanınız var,işleriniz çok iyi değil belki ama iyi kötü işiniz gidiyor mal sizin,iş sizin.birgün siz bu dükkanı beğenmeyip rahmetli babanıza sövüp, köye gelen yabancılara dükkanı satıyorsunuz.ondan sonra da elinizdeki parayı çatır çatır yiyorsunuz ve diyorsunuz ki ben kalkınıyorum.halbuki kalkınmak demek sizin o işi geliştirip yenileyerek çağa uygun hale getirip,daha kaliteli daha fazla iş üretmeniz ve istihdam yaratmanız demektir.eğer illa da o işi yapmayacaksanız da o dükkanı sattığınızda elinize geçen parayla farklı bir sektörde yine reel bir kalkınma üretmenizdir.bizde bunların hiçbiri yok.biz hep tüketiyoruz.
Peki bu ortamı oluşturan nedir?işin temeline inersek,KUR ve FAİZ POLİTİKASI karşımıza çıkmaktadır.yani dünyada herkes faizi sıfıra çekerken biz onların paralarına yüksek faiz ödemişiz.onlar gevşek para politikası uygularken biz sıkı para politikası uygulayıp "paramızın değeriyle övünmüşüz".yani bu olay siyaseti de aşıyor aslında.kilit kurum tcmb.
Saygılar...
Benim durumum oldukça zor. Bir yandan resmi verileri kullanmak zorundayım bir yandan da gerçekleri yazmak durumundayım. Çünkü kendime göre bilimsel duruşu böyle tanımlıyorum. Kendime Yazılar kitabımda yazdığım gibi ben yaşamım boyunca hiç kimsenin adamı olmadım. Doğru gördüğümü anlatmaya çalışıyorum. Her doğru gördüğüm doğru da olmayabilir. Bazen yanlış açıdan bakmış da olabilirim. Sonuçta hata insana özgüdür. İyi görünenleri yazınca yalaka kötü görünenleri yazınca iktidar düşmanı olarak algılanıyorum. Oysa ben görebildiğim kadarıyla durumu yorumlamaya çalışıyorum. Yanlış anlaşılmak çok da aldırdığım bir şey değil. Siz sürekli okuduğunuz için peş peşe iki yazıdan gerçek durumu görebiliyorsunuz. Bir tek yazımı okumuş olanların bu tavrı anlaması pek kolay değil. Onlar sadece o yazıya göre damgalayıp geçiyor. Yapacak bir şey yok.
Silbence siz bilimsel düşünüş ve gerçekleri arama ve söyleme yolunda gittiğiniz sürece tarih sizi eninde sonunda hakettiğiniz yere getirir.siz sadece doğru bildiğinizi söyleyin hocam.bizim sizden tek beklentimiz budur.
Silmahfi bey
Silacaba önemli olan doğru görünenleri yazmak mı?yoksa o gün için doğru görünen şeylerin ileride büyük tehlike yaratacağını önceden tahmin etmek mi?
sizce 10 yıldır medyada boy gösteren ekonomi üstatlarının bu konudaki başarı yüzdesi kaçtır?
Hocam, siz bilim adamı kimliğinizle doğru bildiklerinizi söylüyorsuz Objektif olark! Kaldı ki bu ülkede çıkar için siyaset yaparak doğruları saptıranlar da var !
SilSiz bilgilerinzle bizleri çıkarsızca aydınlatıyorsuz! Kalkanınız dualarımz hocam, çok teşekkürler!
hocam elinize, yüreğinize sağlık. yazılarınızı okudukça, görüşlerinizi dinledikçe size olan hayranlığım bir kat daha artıyor. siz yazın biz okuyalım...iyi günler
YanıtlaSilTeşekkürler, size de iyi bir hafta sonu dilerim.
SilHocam merhaba.Bu güzel çalışma için öncelikle teşekkürler.Hocam bizim en büyük problemlerimizden birisi de cari açık.Cari açık vermemizin bence en büyük nedeni de enerji için ödediğimiz miktar ki bu miktar yanlışsam düzeltin lütfen 50 milyar doların üzerinde.Eğer biz cari açığımızı düşürmek istiyorsak mutlaka enerji politikamızı gözden geçirmeliyiz.Bizim böyle bir enerji ile ilgili çalışmamız olmazsa ne kısa ne orta ne de uzun vadede cari açığı kapatmamız mümkün görünmüyor.Burada oluşan açıkla da tasarrufları arttırmak,özel ve kamu kesiminin borç stoğunu azaltmak sanki biraz zor gözüküyor diye düşünüyor iyi bir hafta sonu geçirmenizi diliyorum hocam.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
SilBizim en büyük sorunumuz yapısal reformları sürekli erteleyerek durumu mevcut sistemle idare etmeye çalışmamızdır. Yapısal dönüşümleri gerçekleştiremezsek dün bütçe açığı olan sorun bugün sorun cari açık olarak çıkar karşımıza. Ya da kamu kesimi borçluluğunun yerini tasarrufları erimesi ve özel kesimin borçlanması alır. Özetle görüntüde sorunlar değişmiş görünse de temelde sorun hep aynı: Yapısal dönüşümleri yapamamak.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilMerhaba hocam,
YanıtlaSilÖncelikle değerli paylaşımlarınız için teşekkür ederim. Bu konu ile ilgili olarak iki ayrı tespitimi paylaşmak istiyorum.
Birincisi, kredi kartlarının finansman temini için kullanılması sonucunda bankacılık sistemi bu borçları temerrüde düşmemiş olarak görüyor. En yaygın yöntem kredi kartı ile altın alınıp satılması. Türkiye’nin en büyük elektronik ticaret sitelerinden birinde en çok satılan ürünlerin arasında çeyrek altın bulunuyor. Söz konusu ürünü satın alanların yorumlarından biri aşağıdaki gibi;
“Ben önce tereddüt ettim acaba sonuçta altın ne olur ne olmaz diye ama mükemmel bir şey bu ya borcum vardı ödeyemiyordum. 40 tane aldım sattım borcumu ödedim. Hem de 3 ay ertelemeli ve 12 ay taksitle ...”
İnternet arama motoruna “kredi kartı bocu ödeme” gibi bir ifade yazılıp arandığında, herhangi bir mal veya hizmet satışı olmaksızın komisyon karşılığında POS cihazından satış yapılmış gibi işlem yapıp finansman temini sağlayan şirketler çıkmaktadır. Bu durum herhangi bir teminata bağlı olmayan kredi kartı alacaklarının, borcu ödeme kabiliyetini yitirmiş bireyler üzerinde birikmesine neden olmaktadır.
İkincisi ise özel tasarrufların kayıt dışı ekonomi nedeniyle olduğundan daha az görünmesi. Özelikle özel sektörün yurt dışında bulunan tasarrufları, kayıt dışı gelirden elde edildiğinden gizlenmektedir. 2002 sonrasında özel kesim borçları tırmanmaya devam ettiğinde sistemin nerede tıkanacağı tartışılmıştı. Ancak net hata ve noksan kaleminde sürekli pozitif döviz girişi göründü ve dış borç yükümlülükleri sürdürülebildi. Dolayısıyla yukarıdaki tabloda belirtilen özel tasarrufların daha yüksek olması muhtemel.
Saygılarımla.
Önemli iki katkı. Teşekkürler.
Silsayın hocam, yüreğinize sağlık, önceki yazı ile ardı ardına okununca birbirlerini tamamlıyorlar. resmin büyüğünü ve gerçeği görebilmek adına kesinlikle müthiş olmuşlar. saygılarımla,
YanıtlaSilHocam hükümet bütçe açığı verdiğinde bunu piyasaya girip özel sektörü dışlamadan dışarıdan borçlansa aldığı parayı direk döviz piyasasında bozdurup tl mi alacaktır? Yada bunu merkez bankasına verip onun karşılığında piyasaya tl mi sürülecektir hocam bu süreç nasıl gerçekleşmektedir?
YanıtlaSilhazine dışarıdan borçlanıyorsa ya iç veya dış döviz cinsi borçlarının anapara taksit ve faizlerini ödemek için yada döviz çıkışı gerektiren yatırım harcamalarını finanse etmek için borçlanır. fazla döviz kaldıysa onu da merkez bankasında tutar. bu fazla dövizi piyasaya TL karşılığında vermek yada vermemek kararı merkez bankasına aittir.
SilSoruya da yanıta da teşekkürler. Benim ekleyeceğim bir şey kalmamış.
SilHocam çok güzel bir yazı olmuş.Teşekkür ediyorum.Kapitalist sistemin bugün geldiği nokta tüketim ekonomisi.Aslında bu açıdan düşünürsek tüketimin artması çok doğal.Çünkü şu bir gerçek ki 2001 den sonra Türkiye'nin küresel sisteme entegre olma aşaması hızlandı.Ve bugünkü noktaya gelindi.Ancak tasarruflar bu düzeyde kalması veya buna seyirci kalınması bunun Türkiye açısından bir risk faktörü olduğu sonucunu doğurdu.Tüketim-Tasarruf ilişkisini tasarruf lehine çevirecek bir politika izlemesi gerekiyor.Açıkçası hocam ben bu konuda ekonomi yönetimine şaşırıyorum.Çünkü tasarruflar bu düzeydeyken iyimser olmak zor.
YanıtlaSilTüketim iyidir. Çünkü tüketim olmazsa üretim, üretim olmazsa yatırım, yatırım olmazsa büyüme olmaz. Ne var ki tasarruf da tüketim kadar önemlidir. Çünkü yatırım yapılabilmesi için tasarrufların kullanılması gerekir. Türkiye son on yılda tüketime ağırlık verip tasarrufu ihmal etti. Ve tasarruf açığını dışarıdan ithal tasarrufla karşıladı. Bunun bir sonu var tabii. O sona ulaşmadan bu çarkı tersine çevirmek gerekir.
SilHocam ben şunu sorucam;Türkiye'ye gerek doğrudan yatırımlarla gerekse de portföy yatırımlarıyla çok fazla döviz aktığını varsayalım. Türkiye'nin tasarrufları düşük olduğundan dışarıdan girdi ve hammadde talep edebilmek için bu tasarruflarını içeride döviz ile değiştirmesi gerekecektir.hocam Türkiye'nin tasarrufları bu düzeyde kalırsa istediği kadar Türkiye'ye döviz aksın bu tasarruflarımız ile içeride belirli bir miktarda döviz talep edeceğimize göre daha fazla yatırım yapmak istiyorsak dışarıdan mı borçlanırız? Kısacası gelen dövizlerin yüksek olmasından ziyade ülke tasarruflarının fazla olması gerekir değil mi?
YanıtlaSildışarıdan çok fazla döviz gelirse merkez bankası öncülüğünde iç piyasada kredi hacmi, dolayısıyla TL miktarı artar. eğer yeterince döviz varsa, girdi ve hammadde talep eden firmalar hesaplarında yeterli TL olmasa bile TL cinsi borçlanırlar, daha sonra bu TL ile döviz alırlar ve ödemelerini bu döviz ile yaparlar. ithalat yapmak isteyenler illa ki döviz cinsi borçlanmak zorunda değildir, TL olarak da borçlanabilirler. eğer döviz girişi durmuşsa bankalar zaten TL kredi vermek istemezler, merkez bankası da buna ön ayak olmaz çünkü döviz miktarı sabitken veya azalıyorken TL miktarı artarsa kur yükselir. bu da enflasyonu ve finansal sıkıntıları körükler. ancak nihayetinde içeride üretilmeyen mallar için döviz rezervine ihtiyacımız vardır. bu rezerv de doğrudan yatırımlar, portföy girişleri ve krediler şeklinde gelir.
Silsonuç olarak, dışarıdan bol miktarda döviz girişi olursa iç piyasada kredi hacmi ve TL miktarı artacağından firmalar, yeterli tasarrufları olmasa bile TL cinsi borçlanarak yatırım yapabilirler. döviz cinsi borçlananlar ise çoğunlukla dış tedarikçilerden doğrudan ithalat yaparlar.
Soruya ve yanıta teşekkürler.
Silhocam tasarruf açığının neden cari açığı etkilediğini açıklayabilir misiniz.
YanıtlaSilTasarruf - Yatırım = Cari Açık.
Silhocam anlıyamadığım nokta cari açığın özellikle ülkemizde ithalatın ihracattan fazla olmasından doğduğuna göre tasarruf açığı yani tasarrufların yatırımlardan az olması ile ithalattaki patlama arasındaki bağlantıyı kuramıyorum ben
Silya da daha doğrusu tasarruf açığımız olunca ithalatımız mı artıyorda cari açık vermek konumunda kalıyoruz tasarruf açığı ve ithalat ihracat arası mantığı bir türlü kuramıyorum hocam
SilSayın Hocam,
YanıtlaSilSon on yıllık büyümeden, emekliler ve asgari ücretliler ne kadar pay almışlardır?
Bu şekilde borçlanarak nereye kadar büyüyebiliriz?
Teşekkürler.
Ne yazık ki bu büyümeden kimin ne pay aldığını tam olarak bilemiyoruz. Bildiğimiz şey gelir dağılımında önemli bir düzelmenin olmadığıdır.
SilBorçlanmayla büyümek bir yere kadar gidiyor sonra hesabı ödemek gerekiyor. Yunanistan, İtalya bu nedenle tökezlediler. İmkânları zorlamak iyidir ama her şeyin bir sınırı var.
sayın hocam 2015te büyük kriz gelicek deniyor bu cari açıktan dolayımıdır?
YanıtlaSilmerhaba hocam,
YanıtlaSil2012 yıl sonu hane halkı borçlanması kaç milyar? tüketici kredilerini konut-taşıt ve ihtiyaç olarak ayırısak yüzdelik dilimleri kaç olur?
teşekkürler.