Orta Gelir Tuzağı ve Türkiye
Orta gelir tuzağı nedir?
Bir ekonominin belirli bir kişi
başına gelir düzeyine ulaştıktan sonra orada sıkışıp kalması haline orta gelir
tuzağı denir. Orta gelir tuzağı bir ekonomide kişi başına gelir düzeyinin
belirli bir aşamadan öteye gidememesi halini ya da belirli bir gelir düzeyine
ulaştıktan sonra durgunluk içine girilmesi durumunu özetleyen bir yaklaşımdır.
Bu tanımda açık olmayan konu
hangi gelir düzeyinin orta gelir düzeyi olarak kabul edilmesi gerektiği
meselesidir. Orta gelir tuzağı yaklaşımı ilk kez ortaya atıldığında ABD’de kişi
başına düşen gelirin yüzde 20’si ekonomiler açısından orta gelir düzeyi olarak
kabul ediliyordu. Bugünkü ölçülere göre ABD’de kişi başına gelir kabaca 50.000
dolar düzeyinde olduğuna ve bunun yüzde 20’si 10.000 dolar ettiğine göre orta
gelir düzeyinin karşılığı 10.000 dolar / yıl olarak ortaya çıkmaktadır.
Orta gelirin ölçüsü nedir?
Orta gelir düzeyi ölçüsü olarak
bugün ABD’nin kişi başına GSYH’sına dayanan bu ilk tanımın yerini Dünya
Bankası’nın kişi başına gelire göre yaptığı sınıflandırma almış bulunmaktadır.
Dünya Bankası’nın 2012 yılı Dünya Kalkınma Raporu’nda ekonomiler şu şekilde
sınıflandırılmaktadır (Kaynak: Dünya Bankası, Dünya Kalkınma Raporu – 2012,
sayfa 389):
Ekonomiler
|
Kişi başına yıllık ortalama
gelir
|
Düşük gelirli ekonomiler
|
1,005 doların altı
|
Orta gelirli ekonomiler
|
1,006 – 12,275 dolar arası
|
Alt orta gelirli ekonomiler
|
1,006 – 3.975 dolar arası
|
Üst orta gelirli ekonomiler
|
3.976 – 12.275 dolar arası
|
Yüksek gelirli ekonomiler
|
12,276 dolar ve üzeri
|
Türkiye, 2012 yılı için beklenen
10.673 dolarlık (Orta vadeli program tahmini) kişi başına ortalama yıllık
geliriyle üst orta gelirli ekonomiler arasında bulunmaktadır. Bu grupta Türkiye
ile birlikte bulunan ekonomilerden bazıları şunlardır: Çin, Malezya,
Arnavutluk, Azerbaycan, Romanya, Rusya, Brezilya, Arjantin, Meksika, Cezayir,
Tunus, Güney Afrika.
Orta gelir tuzağına düşen ekonomilerde neler olur?
Orta gelir tuzağına düşen, bir
başka ifadeyle bulunduğu grupta sıkışıp kalan ve üst gruba çıkamayan
ekonomilerde görülen hastalıklar şunlardır: (1) Tasarruflar ve dolayısıyla
yatırımlar düşük düzeyde kalır. (2) İmalat sanayisinde gelişme yavaş yürür. (3)
Sanayide çeşitlenme ortaya çıkmaz. (4) Emek piyasasında koşullar zayıf
kalır.
Bu hastalıkların hepsinin birden
görünmesi söz konusu olabileceği gibi bir kaçının ortaya çıkması halinde de
ekonomi orta gelir tuzağına düşebilir.
Türkiye orta gelir tuzağında mı?
Aşağıdaki tabloyu IMF Dünya
Ekonomik Görünümü veri setinden derlediğim verileri kullanarak hazırladım. Bu
tabloda ABD’nin ve Türkiye’nin 1980 yılından bu yana kişi başına GSYH’larını gösterdim
ve Türkiye’nin kişi başına GSYH’sının ABD kişi başına GSYH’sının yüzde kaçı
olduğunu hesapladım.
Orta gelir tuzağı olarak
kullanılan tanımlardan birisi ABD GSYH’sının yüzde 20’sinde takılıp kalmak
olduğu için konuyu Türkiye açısından test etmeye çalıştım.
Yıllar
|
Türkiye KBGSYH (USD)
|
ABD KBGSYH (USD)
|
TR / ABD x 100 %
|
1980
|
2.235
|
12.249
|
18,25
|
1981
|
2.215
|
13.600
|
16,28
|
1982
|
1.960
|
14.015
|
13,98
|
1983
|
1.765
|
15.089
|
11,70
|
1984
|
1.678
|
16.635
|
10,08
|
1985
|
1.838
|
17.690
|
10,39
|
1986
|
2.025
|
18.538
|
10,92
|
1987
|
2.281
|
19.511
|
11,69
|
1988
|
2.417
|
20.821
|
11,61
|
1989
|
2.810
|
22.169
|
12,68
|
1990
|
3.860
|
23.198
|
16,64
|
1991
|
3.790
|
23.648
|
16,03
|
1992
|
3.915
|
24.700
|
15,85
|
1993
|
4.366
|
25.629
|
17,04
|
1994
|
3.094
|
26.907
|
11,50
|
1995
|
3.960
|
27.827
|
14,23
|
1996
|
4.167
|
29.077
|
14,33
|
1997
|
4.278
|
30.541
|
14,01
|
1998
|
4.308
|
31.858
|
13,52
|
1999
|
3.943
|
33.502
|
11,77
|
2000
|
4.147
|
35.252
|
11,76
|
2001
|
3.002
|
36.065
|
8,32
|
2002
|
3.519
|
36.950
|
9,52
|
2003
|
4.535
|
38.325
|
11,83
|
2004
|
5.791
|
40.401
|
14,33
|
2005
|
7.040
|
42.629
|
16,51
|
2006
|
7.626
|
44.750
|
17,04
|
2007
|
9.245
|
46.467
|
19,90
|
2008
|
10.272
|
46.901
|
21,90
|
2009
|
8.528
|
45.461
|
18,76
|
2010
|
10.017
|
46.811
|
21,40
|
2011
|
10.363
|
48.328
|
21,44
|
2012
|
10.457
|
49.802
|
21,00
|
1980 yılında Türkiye’de kişi
başına GSYH ABD’nin kişi başına GSYH’sının % 18’inden fazlaymış. Yani Türkiye
aşağı yukarı orta gelir düzeyinde bulunuyormuş. Sonraki yıllarda bu oranın
hızla düşmesinin temel nedeni Türkiye’nin sabit döviz kuru rejiminden müdahaleli
dalgalı döviz kuru rejimine geçmiş olmasıdır. Bu rejimde Türkiye’nin kura
müdahalesi sürekli olarak TL’nin değerini düşük tutmak ve bu yolla ihracatı
desteklemek yönünde olmuştur. Öyle olunca da GSYH’nın dolar karşılığı sürekli
düşüş içine girmiştir. 2001 ve 2002 yıllarında oran dip yapmış görünüyor. Bunun
nedeni 2001 krizi ve TL’nin değer kaybıdır. Sonraki yıllarda TL’nin de değer
kazanmasına bağlı olarak oran yukarı gitmiş ve yüzde 20’nin üzerine
yerleşmiştir. Bu gelişmede Türkiye’de uygulanan sistemin katkısı kadar ABD
büyümesindeki düşüşün de etkisi olmuştur. 2009 yılında küresel krizin Türkiye
açısından yarattığı olumsuz etkiyi bir yana bırakıp da bakarsak Türkiye’nin son
6 yılda yüzde 20 – 21 oranı arasında takılı kaldığını görebiliriz. Bu görünüm, bu
aşamada henüz Türkiye’nin orta gelir tuzağına düştüğünün bir kanıtı olmasa da
bu tuzağa düşmeye yakın olduğunun göstergesidir.
Aşağıdaki tablo orta gelir tuzağı
açısından ikinci tanımı esas alarak Dünya Bankası sınıflandırmasına göre
düzenlenmiştir (Kaynak: Jesus Felipe, Tracking the Middle Income Trap, Asian Development
Bank, No: 306, sayfa 16, March, 2012.)
Ekonomi
|
2010 KBGSYH (SGP
ile)
|
Alt orta gelirli
olarak geçen yıl sayısı
|
Üst orta gelirli
olarak geçen yıl sayısı
|
Çin
|
8.019
|
17
|
2
|
Tayland
|
9.143
|
28
|
7
|
Bulgaristan
|
8.497
|
53
|
5
|
Macaristan
|
9.000
|
51
|
10
|
Polonya
|
10.731
|
50
|
11
|
Türkiye
|
8.123
|
51
|
6
|
Meksika
|
7.763
|
53
|
8
|
Bu tablodaki ekonomiler bugünkü
görünümleriyle orta gelir tuzağında kabul edilmiyorlar. Bu ekonomilerden Çin ve
Tayland dışındakiler 50 yıldan fazla alt orta gelir grubunda yer alsa da
buradan çıkıp üst orta gelire grubuna geçmeyi başarmış bulunuyor. Ne var ki bu
ekonomilerin hepsi oldukça uzun süre alt orta gelir grubunda takılıp kaldıkları
için o dönemde orta gelir tuzağında kabul edilmeleri mümkünüdür. Şimdi de üst
orta gelir grubunda uzun süre kalırlar ve yüksek gelir grubuna geçemezlerse
yeniden orta gelir tuzağına düşmeleri söz konusu olabilir.
Orta gelir tuzağına düşmemek için ne yapmak gerekir?
Yukarıda orta gelir tuzağına düşen
ekonomilerde neler olduğunu kısaca anlatmıştım. Bunları bir kez daha sayalım: (1)
Tasarruflar ve dolayısıyla yatırımlar düşük düzeyde kalır. (2) İmalat
sanayisinde gelişme yavaş yürür. (3) Sanayide çeşitlenme ortaya çıkmaz. (4)
Emek piyasasında koşullar zayıf kalır.
Demek ki bu tuzağa düşmemek için
bunları tersine çevirmek gerekiyor.
(1) Tasarruf oranını artırmak ve
bu yolla yatırımlara iç finansman sağlamak orta gelir tuzağına düşmemenin ya da
düşülmesi bu tuzaktan kurtulmanın en önemli gereklerinden birisini oluşturuyor.
Oysa Türkiye’de tasarruflarla yatırımlar arasındaki fark giderek açılıyor.
(2) İmalat sanayisinin gelişimini hızlandırmak gerekir.
McKinsy’in araştırmasının (Manufacturing
the Future: The Next Era of Global Growth and Innovation, McKinsey, 2012.)
sonuçları bu açıdan çok çarpıcıdır. Türkiye, dünyada yaratılan imalat sanayisi
katma değerindeki pay açısından 1990 yılında 13’üncü sırada, 2000’lerde 15’nci
sırada yer alırken 2010’da liste dışına çıkmış bulunuyor. Beklenenin tam
tersine bir gelişme. Yani Türkiye en hızlı büyüdüğü on yılda, ondan önceki
yirmi yılda olduğu kadar bir imalat sanayisi katma değer payı yaratamamış. Bu
durum Türkiye açısından orta gelir tuzağına düşmenin tehlike çanı demektir.
(3) Sanayide çeşitlenme açısından Türkiye’nin durumu iyi
görünüyor. Her ne kadar imalat sanayisinde dünya çapında bir yer edinememiş
olsa da sanayisini son elli yılda oldukça çeşitlendirmiş, bir kaç mala dayalı
üretimle sınırlı kalmamıştır.
(4) Emek piyasasında koşulların değerlendirilmesini
yaptığımızda Türkiye’nin burada birçok iyileştirme yapmasının zorunlu olduğunu
söylememiz mümkündür. Bu piyasadaki temel konu piyasa koşullarının esnek hale
getirilmesidir. Bu düzenlemenin önünde oldukça güçlü bir direnç vardır ve bu
direncin kırılması kolay değildir.
Özetle söylememiz gerekirse Türkiye’nin orta gelir tuzağına
düşmemek için alması gereken birçok önlem vardır. Türkiye 2010 – 2020 arasındaki
on yılı 2000 – 2010 arasındaki on yıldan farklı olarak yapısal önlemlere hız
vererek geçirmek zorundadır. Bireysel emeklilik sisteminin harekete geçirilmiş
ve devletçe desteklenmiş olması tasarrufları artırmak için önemli bir hamledir
ama yeterli değildir. İmalat sanayisinin gelişimini hızlandırmak, katma değeri
artırmak için girişilen yeni teşvik modeli iyi niyetli bir girişim olmakla
birlikte çok daha fazlasına ihtiyaç vardır. Sanayide çeşitlenmeyi
gerçekleştirebilmek için her şeyden önce üzerinde çok konuşulan ama bir türlü
gerçekleştirilemeyen sanayi envanteri çalışmasının tamamlanması gereklidir.
Emek piyasasında gerekli esnekliği sağlamadan önce kayıt dışılık başta olmak
üzere altyapı sorunlarını öncelikle çözmek gereklidir.
üstad elinize sağlık, kafamızı toparlayan ve genel gorünümü fotograflayan õnemli bir yazı olmuş. Hasan A.
YanıtlaSilMahfi Bey merhaba. Yıllardır kitaplarınızı okuyorum. Başarılarınızın devamını dilerim.
SilÜstadım, Zaytung'dan kendine has bir yorum. Müsaadenizle paylaşıyorum. B.Aytaç ATAÇ
YanıtlaSilOECD, 30 Yıldır "Gelişmekte Olan Ülkeler" Kategorisinden Çıkamayan Ülkeleri "Bu kadar Gelişebilen Ülkeler" Kategorisine Almaya Hazırlanıyor.
http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=154681
Süper bir yorum.
SilHocam merhaba,
YanıtlaSilÇok üretkensiniz.Elinize,kaleminize sağlık.Master seviyesindeki konuları bu kadar yalın ve anlaşılır olarak ortaya koymak ayrı bir ustalık ve maharet gerektirmekte.
Eski ve hastalıklı ekonomi direniyor.
Ayrıntılı analizinizden anlaşıldığı üzere Türkiye,OGT'da olmamasına rağmen sınırda gezinmektedir.Aslında OGT'na düşen ekonomilerde ortaya çıkan belli başlı 4 ana hastalığın tedavisinde Türkiye adım atmasına rağmen bir türlü sonuç alınamamakta.Benca eski ve hastalıklı ekonomi hala direncini sürdürüyor.
Bu hastalıkların tedavisinde bes,sanayi teşvikleri,sanayi çeşitlendirmesi ve kayıt dışılıkla mücadele proğramları sulandırılmadan ve kararlılıkla uygulanmalı,yeni,farklı ve yapısal tedbirler alınarak ekonomiye üretken,verimli ve rekabetçi hüviyet kazandırılmalıdır.
İyi pazarlar.
Çok teşekkür ederim.
SilHaklısınız benim de görüşüm Türkiye'nin OGT'de olduğu ama çıkabilecek ülkeler kategorisinde. Ne var ki çıkmak o kadar kolay değil. Türkiye yapısal dönüşümü her zaman erteledi şimdiye kadar. Çünkü onun altında eğitimden yargıya kadar bir dizi dönüşüm bulunuyor.
eğitimde ve yargıda gidişat kötü..hükümet bunları istediği gibi değiştirdi ama ekonomiye ilişkin olan yönlerine dokunmadı galiba..aslında hükümetin önem ve ağırlık verdiği konular ekonomiden çok siyasi konular,geçmişle hesaplaşmalar v.s..bu durumda pamuk ipliğine bağlı dengelerle ekonomiyi idare etmeye devam edeceğiz demektir.
SilUstadim
YanıtlaSilEllerinize saglik, Benzeri bir yaziya daha once de rastlamistim, ("Orta gelir tuzağı" bir kader değildir; olmamalıdır.."RÜŞTÜ BOZKURT. "16.12.2012 dunya gazetesi) ama orada diger gelir katagorilerinde de ayni hastaliga yakalanma riskinin oldugundan, "Gelir tuzağınin", belli bir gelir düzeyine ulaşmış ülkenin uzun süre yakaladığı düzeyi aşamaması olgusunu oldugundan soz ediyordu.
Japonya'nın son 20 yıldır ortalama yüzde 1'in altına büyümesi yüksek gelir düzeyinde de "gelir tuzağına" yakalanılmasının bir kanıtı oldugunu soyluyordu. Sn Rustu Bozkurtun bu goruslerine de katilir misiniz?
saygilarimla
Yüksek gelir grubundan başka gidilecek bir grup yok aslında. Ama Japonya bu durumda bir 20 yıl daha geçirirse üst orta gelir grubuna düşebilir. Rüşdü beyin dediği bana akıl geldi.
SilHocam elinize sağlık aydınlatıcı bir yazı olmuş.benim bu noktada cari açık -tasarruf-yatırım-borçlanma arasındaki ilişkiyle ilgili bir sorum olacaktı.türkiye ithalata dayalı büyüdüğünden bazı mal ve hizmetleri üretmek için hammadde ve girdilerini ithal etmek durumundadır bu da Türkiye'nin cari açık vermesine sebebiyet veriyor.hocam bu noktada Türkiye yatırımlara kaynaklık eden tasarrufunu artırsada dışa bağımlılıktan kurtulmadı sürece istediği kadar tasarrufları artsada bazı hammaddeleri,girdileri ithal etmek durumunda olacağından cari işlemler dengesi açık vermeyecek midir?hocam cariaçık tasarruf yatırım dış borçlanma ilişkisini açıklarsanız sevinirim
YanıtlaSilTeşekkürler.
Silİki konuyu ayıralım. İlki mal ve hizmet ihracat ve ithalatçıya ortaya çıkan cari açık, ikincisi bu açığın nasıl finanse edileceği meselesi. Cari açığı düşürmek istiyorsak ihracatı artıracağız ve ithal ettiğimiz malların bir bölümünü içeride üretmeye çalışacağız. Bunu yaparken tasarrufları da artırırsak dışarıdan borçlanmak yerine içeriden borçlanabiliriz.
hocam çok aydınlatıcı bir yazı olmuş bizi bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim.benim başka bir sorum olacaktı devlet bireysel emeklilik sistemini neden destekliyor ne gibi bir beklentisi var bu konuda açıklama yaparsanız sevinirim
YanıtlaSilsaygılarımla
Teşekkür ederim.
SilDevletin BES i desteklemesinin nedeni yurtiçi tasarrufları artırmak. Bizde yurtiçi tasarrufların GSYH'ya oranı % 15'in altında, yani çok düşük. Öyle olunca dışarıdan borçlanmak gereği doğuyor.
hocam bu işte bir fasit daire yok mu?.tasarrufları arttırırsak,insanlar para harcamaz,harcamayınca durgunluk olur,yatırımlar yavaşlar,işsizlik artar..hoş para harcasak o da ayrı bir dert..bizim halk yüksek katma değerli teknoloji ürünlerine,ithal arabaya filan para harcar..ondan sonra gelsin cari açık v.b sorunlar..japonlarla yunanlılar arasında bir yerde olmak lazım galiba
Silhocam elinize sağlık, orta gelir tuzağının aşılabilmesi için gerekli en önemli unsurlardan biri de yurt için tasarruf oranını artırmak olmalı diye düşünüyorum. ancak bunu dstekleyici bir ekonomi politikası uygulanıyor mu? bu hususta ne yapılabilir?
Silyurtiçi tasarruf-cair açık-borçlanma parametrelerinin ilişkisine ilişkin bir yazı veya tavsiye bir makale talep ediyoruz.
Mustafa bey kendi sorusunun yanıtını kendisi vermiş.
SilBunlara ek olarak tasarrufları yapanlarla harcamayı yapanlar her zaman aynı kişiler değil. Genellikle harcamaları düşük ve orta gelirliler, tasarrufları ise üst gelir grupları yapar.
Yurtiçi tasarruflar, cari açık ve borçlanma parametrelerini içeren bir yazım bu blogda yayınlanmıştı zaten.
Hocam elinize, emeğinize sağlık güzel bir derleme olmuş.Sonuç bölümündeki tespitlerinizden; ekonomi politikasının, sadece para politikası araçlarıyla uzun vadede yürütülemeyeceğini ve kriz dönemlerinde sarıldığımız maliye politikalarına daha fazla önem vermemiz gerektiğini anlıyorum.
YanıtlaSilDoğrudur
SilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilyorumu yanlışlıkla sildim. Yeniden yazmanızı bekleyeceğim. Özür.
YanıtlaSilestagfurullah hocam,
YanıtlaSilHocam her zaman ki gibi sarih bir yazi olmuş. Elinize sağlık. Konuyla ilintili olarak, sanayicilerimizin müteahhitliğe soyunmalari konusunda yorumlarinizi rica ediyorum. Tabii ki herkes kara yonelecektir. Liberal ekonomiyi kabul ediyorsak buna bir engel yok ve olmamali. Lakin yuksek rant sanayicilerimizi körleştiriyor gibi geliyor bana. (Belki ben abartiyorum) özellikle istanbulun taşıdığı potansiyelin bu ranta sebep oldugu soyleniyor. Artan talep yukselen fiyat. Ama sizin de yaziniz da belirttiginiz imalat sanayimiİn gerekli gelismeyi gosterememesini bu yonuyle yorumlayabilir misiniz? Belki de ulkemizin onundeki yol sanayileşmeden geçmiyor. (Sanmiyorum ama) hizmetler, inşaat ve enerji sektorleri ile buyumeyi surdurebilir miyiz? Değilse, sanayilesme icin teşviklerin yani sira, sanayicilerimizin gonlunu celen yuksek ranta karşı vergi gibi unsurlar düşünüle bilir mi? Tşkler, saygilar
Çok teşekkür ederim.
SilSanayicilerin müteahhitliğe soyunma nedeni sizin de dediğiniz gibi kar meselesinden kaynaklanıyor. Bu da bugünkü sisteme ters bir yaklaşım değil. Ne kadar zorlarsak zorlayalım imalat sanayisi büyük ölçüde ar-ge işi. Bu da tek başına devlet desteğiyle olmuyor. Biraz da buluş yapacak insanları yetiştirecek bir eğitim sistemi gerekiyor.
Bir diğer konu kredilerin sadece taşınmazlara verilmesi taşınırlara verilmiyor, bu da ister istemez şirketleri taşınmaz edinmeye zorluyor, kredi daralmasının bir tehlikesi de bu taşınmazlara artık ihtiyaç kalmayacağından...
SilHocam tasarrufları arttırmak ıcın ne yapılabılır.Devamlı harcamayı tedvık eden bır dunya var da?
YanıtlaSilTasarrufu teşvik eden esas unsur faizdir.
SilÜstad, sizin gibi nitelikli bir insanın devlet memuru, bürokrat, iktisatçı ve hizmet sektörü yöneticisi olduğu ülke daha uzun yıllar orta gelir tuzağına saplanır kalır. Eğer ABD'de doğmuş olsaydınız bürokrat ve iktisatçı olma ihtimaliniz son derece düşük olurdu, hiç şüpheniz olmasın :)
YanıtlaSilBunlar biraz da tercih meselesi.
SilElinize sağlık hocam, bilimsel bir yazı olmuş. Ancak okurken istatistiklerin kuyruklu yalan olduğu söylemi aklıma geldi. Türkiye ekonomik faaliyetleri 1 sene boyunca sabit kalsa aynı sene Amerika ekonomisi küçülse zengin ülke sınıfına bile girebiliriz, hele aynı sene benim bir çocuğum dünyaya gelirse kişi başı GSMH hesabından dolayı benim hane gelirim artacağından dolayı ( kağıt üzerinde) tasarruflarımı arttırabilirim.
YanıtlaSilKişi başı milli gelirin artması ile beraber adaletli gelir dağılımı olmadığı sürece kişi başı milli gelir Amerika nın seviyesinde olsa ne değişecek? Türkiyede ki milli gelir artışına paralel banka mevduat hesaplarında milyon tl sahipleri artıyor.
Selamlarımla
Türkiye ile ABD'nin gelir dağılımında Gini katsayıları aynı (0.40 dolayında) Yani Türkiye'de GSYH ABD düzeyine gelirse durumumuz bayağı benzer olabilir.
SilHocam bloğunuzdaki yazılar liste biçiminde gözükmüyor onlardan istifade ediyorduk tekrar eski haline gelmesi mümkünmüdür.teşekkür ederim
YanıtlaSilO konuda bir değişiklik yapmadım. Yan tarafta arşiv başlığına baktınız mı?
SilHocam, faiz oranlarindaki dususun sizce tasarruf ve yatirimlara etkisi ne olacaktir??
YanıtlaSilTasarruflar için olumsuz, yatırımlar için olumlu
SilHocam ekonomi profesörleri sizden ders almalı...
YanıtlaSilEstağfurullah
SilHocam yine derin konuları çok sade bir şekilde anlatarak ufkumuzu genişlettiniz.Sizden ricam Türkiye'deki gelir dağılımı üzerine de bir yazı yazmanız bu konu üzerinde çok konuşuluyor ancak sizin yorumunuzu çok merak ediyorum.Saygılar.
YanıtlaSilBu yazım blogda var zaten arama çubuğuna Türkiye'de gelir dağılımı yazarsanız çıkıyor
SilGözden kaçırmışım hocam ilginiz için teşekkürler,hürmetler.
SilHocam faiz oranları düştü yada çıktı dediğimizde sanki tek bir faiz oranı var gibi söylüyoruz halbuki ki günlük hayata baktığımızda gösterge faizi , borç alma verme faizi,politika faizi vs gibi bir çok faiz var.faiz oranları yükselince yatırım yapmanın karlılığını azaltırken ülkenin tasarruflarını artırıcı etkisi olabiliyor.faiz oranları düşüncede tasarruflar azalıyor fakat teoride yatırımlar artıyor diyebiliyoruz tasarruflar artmadan bankalar yatırım yapacak kredileri nasıl sağlıyabiliyorlar? Yoksa yatırımlar için kredi faizlerini düşünüp tasarruflar içinde mevduat faizini mi artırmak gerekir ?eğer böyleyse piyasada neden tek bir faiz varmış gibi konuşulmaktadır? Bu konudaki cevabınızı çok merek ediyorum? Cevabınız için şimdiden teşekkür ederim.
YanıtlaSilEvet birçok faiz var. Genelde tasarruf açısından önemli olanı mevduat faizi, yatırım açısından önemli olanı ise kredi faizidir. Faizlerin tümü düşüş ya da yükseliş yolunda birlikte hareket ettiği için tek bir faiz oranı varmış gibi konuşuluyor.
Silİç tasarrufların yatırımlara yetmediği bir gerçek. Aradaki fark dışarıdan alınan kredilerle karşılanıyor. Yani biz dışarıdan tasarruf ithal ediyoruz. Bankaların yatırımlara açtığı kredilerin faizini mevduat düzeyine çekmesi çok zor. Çünkü mevduatın ortalama vadesi 1,5 ay, kredilerini 1 yıl.
Hocam cevabınız için teşekkür ederim
SilHocam Türkiye'de yatırım yapıp bazı tesisleri faliyete sokmak için ödünç verilebilir fon arzının yani tasarrufların fazla olması gerekir . Yapılacak yatırımlarda yurtdışından ithal edilen girdiler sayesinde olduğundan bu piyasaya sunulan tasarrufların döviz piyasasında bozdurulup o sayede mi bazı girdiler alınabilmektdir? Türkiye'de de malum tasarruflar az olduğundan gerekli girdileri almak için dışarıdan belirli faiz karşılığında tasarrufsu bu şekil de mi ithal etmektedir ? Vede tasarrufların ithal edilmesinden dolayı son yıllarda kamu ve özel sektörün dış borcu 150milyar dolardan 500milyar dolara bu şekilde mi çıkmıştır ? Ve de alınan bu borçlarıda kapatmak için dış borçlanma ,doğrudan sermaye yatırımları ve rezervleri mi kullanmaktayız? Hocam bunu böylemi anlamalıyım yorumlarınıza ihtiyacım var teşekkür ederim
SilHocam bunun böyle olması gayet doğal eğer aylık faize yatırırsanız kaybınız hep çok az oluyor Türkiyede yıllığa girerseniz yıllık ta size... Mesela bundan 25 yıl önce iş bankasında açılmış yıllık faizi sürekli tekrarlanmış bir hesabım var şimdiki değerlemeyle tahminim 200-300 lira gibi bir şey olsa gerek oysa şimdiki değeri 16 lira, yine yaklaşık 10 senelik btipi likit fon 120 liradan 215 lira gibi bir şey olmuş, dolar 1.5 gibiydi sanıyorum o zamanlar şimdi 2.7 desek neredeyse kafa kafaya o nedenle hep kısa vadeliye mahkumuz. Not: bunlar hep unutuğum hesaplarımdan çıktı :) ...
SilÜstad yazınız şu an içinde bulunduğumuz durumu çok net açıklıyor. Sadece hizmet veya inşaat sektörlerindeki büyüme ile bu kısır döngüden çıkmamız imkansız. Sanayi ve üretim anlamında yeiden ciddi bir gözden geçirme yapmamız lazım. Ar-ge,üniversiteler,öncelikli sektörler gibi konularda net bir strateji çizip devam etmeliyiz. Bilgilendirici ve doğru tespitleriçeren yazınız tekrar teşekkürler.
YanıtlaSilÜstad elinize sağlık,
YanıtlaSilJaponya tasarruf konusunda hep ilerideydi, şimdi de Çin. Bu nedenle yatırımlarını kolayca finanse edebildiler, ediyorlar. Ancak toplumsal olarak da bizden çok farklılar.
Bizim kültürümüzü düşündüğümüzde bize uygun tasarruf artırıcı tedbirlerin planlanması gerekir sanırım. Örneğin biriktirmek bugün harcamaktan daha cazip hale gelmeli, bunun için neler yapılabilir görüşlerinizi merak ediyorum.(tüketici güveni v.b.)
Tasarruf iyidir de her konuda olduğu gibi aşırıya giderse Japonya örneğinde olduğu gibi tüketimi durdurur ve üretim de durur. Faiz sıfıra yaklaşınca da likidite tuzağı olgusu çıkar karşımıza. O nedenle çok dikkatli olmak gerekir. Faizi daha fazla aşağıya zorlamak bizi sıkıntıya sokabilir.
SilElinize sağlık değerli hocam.
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş.
Likitide ve orta gelir tuzağına düşmekte olduğumuzu kendimce ben de dile getirmiştim.
Bence küresel piyasalar da likitide tuzağına girdi.
Sizce,Türkiye için 2013 te beklenen yüzde 5-5.5 luk büyüme oranı ne kadar gerçekçi?
Ben yüzde 3.5- 4 oranında büyüme bekliyorum Türkiye için.
Tüm dünyada küresel kriz ya da durgunluk(nasıl tanımlanırsa artık) en 5 yıl kadar sürecek gibi.
sizin öngörüleriniz nedir Türkiye ve dünya için.
Teşekkürler.
Teşekkür ederim.
SilLikidite tuzağına önce Japonya girdi ve aşağı yukarı 20 yıldır orada duruyor. Eğer böyle giderse 20 yıl sonra orta gelir tuzağına düşmüş olacak.
Ben 2013 için Türkiye'de büyümenin çok düşük kalacağını tahmin ediyorum.Tahminlerimi henüz bitirmedim o nedenle net bir tahmin bu aşamada veremiyorum. Ama ilk işaretler düşük bir büyüme gösteriyor.
Belki de 5 yıl kısa bir süre. Ben bu sıkıntının on yıl kadar sürebileceğini tahmin ediyorum.
Teşekkür ederim.
SilDünkü konuşmanızda belirtiğiniz gibi keynesien likitide tuzağı olasılığını da giderek artıyor korkarım.
Hocam selamlar,
YanıtlaSilCari acigi azaltmak icin ithal ettigimiz urunleri yurticinde uretmeye calismaktansa mukayeseli ustunlugumuz olan urunlere yogunlasmak daha dogru olmaz mi?
Mukayeseli üstünlüğümüz olan çok fazla ürün yok galiba.
SilHocam Merhabalar.Bence en önemli sorunlardan biri kayıt-dışılık ve vergilerin düzenli bir şekilde toplanamaması.Piyasaya çok fazla sayıda vergi denetmeni gönderilmeli ve işletmeler çok ciddi bir şekilde denetlenmeli diye düşünüyorum.Çünkü bunları yapamazsanız içeriden ya da dışarıdan borçlanmak zorunda kalacaksınız oluşan bütçe açığını kapatmak için.Böyle olunca da ne devlet yatırım yapabilir ne de yatırım yapmak isteyen işletmelere teşvik verebilir.Bunlar olmayınca da ekonomiyi büyütemezsiniz ve ya yerinizde sayarsınız ya da küçülürsünüz.Bu durumda orta gelir tuzağına düşmenize neden olabilir diye düşünüyorum.
YanıtlaSilİlk bakışta doğru gibi ama o zaman da bir vergi terörü doğuyor herkes yatırımdan kaçıyor.
Silgüzel bir yazı olmuş mahfi hocam. oldukça bilgilendirici. bir öngörüyle söyleyecek olsaydınız bir yapısal reform paketinin türkiye'ye sıkıntısı büyük olur muydu? çünkü pek çok değerli ekonomist de sürekli yapısal reformların yapılmamasından şikayetçi. bir sorum daha var sevgili hocam: türkiye ekonomisini harekete geçirebilmek için -hazır düşük faizleri de görmüşken- emlak piyasasında kuvvetli bir hareket görebilir miyiz? her ne kadar tasarruf oranlarımız düşük olsa da ( bu sorunun önemli bir engel olduğunu göz önünde bulunduruyorum). çünkü emlak piyasası çok geniş tabanlı,her kesimden meslek erbabının,işkolunun faaliyet gösterdiği bir alan.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilYapısal reformların ucu mutlaka halka dokunur, maliyeti oy kaybı olabilir. O nedenle siyasetçiler bu işe girmeyi pek sevmezler.
Emlak piyasasında bir doygunluk söz konusu. İhtiyaç için konut alanları bir kenara bırakırsak yatırım amaçlı alanlar artık aldıkları konutları kiraya verememekten şikayet etmeye başladı. Ayrıca konut değeriyle kira bedeli arasındaki fark 25 kat düzeyine kadar çıktı. Yani yatırım olarak çekiciliğini yitirdi. Bu ortamda yeniden konuttan giderek ekonomiyi canlandırmak pek kolay görünmüyor.
Hocam merhaba,
YanıtlaSilDüşük mevduatın bir sebebi de vergisiz para kazanma sevdamız olamaz mı? İnsanlar vergisini ödememek için belgelendirmedikleri gelirlerini bankalara da yatıramıyorlar diye düşünüyorum. Günün birinde kapısı çalınır, "nereden buldun" denir korkusuyla.
Bunun etkisi de vardır.
Silteşekür ederim hocam.haklısınız elde oldukça fazla sayıda konut stoku var ve bir yandan da TOKİ konut yapımına devam ediyor...bizim bulunduğumuz semtte de fiyatlar neredeyse 3-4 yıldır aynı düzeyde ( kriz etkisi önemli bir etken bunda). umarım, bu sitedeki yazılarınız, ekonomi gibi artık gitgide teknik hale gelen önemli bir konuda herkese yardımcı olur. şimdiden iyi seneler hocam.bu dileğimle kıyametin de kopmayacağına inandığımı göstermiş oldum :)
YanıtlaSilÇok teşekkürler size de iyi yıllar.
SilHocam emeğinize sağlık yine ilgili herkese faydalı bir yazı olmuş.
YanıtlaSilBenim sorum ise mckinseyin araştırmasına göre imalatta katma değerimiz bu kadar düşmüşse büyüyen ekonomi hükümetçe söylendiği gibi sanaya kaynaklı değil de hizmet kaynaklı mıdır? Veya imalatta katma değer düşse de toplam miktar yüksek olduğu için mi büyümenin lokomotifi olduğu söyleniyor. Çok mu yanlış anlamışım:) mckinseyin araştırmasını okumadım okursam bu sorulara sizi yormadan cevap bulabilir miyim?
Teşekkürler
Türkiye'nin büyümesinde ağırlık sizin de değindiğiniz gibi hizmet ağırlıklı. Bunda kötü bir şey yok ama yeni buluş yeni teknoloji geliştiremiyorsanız büyümeyi sürdürme şansınız pek yok.
SilHocam öncelikle kaleminize sağlık, yazılarınızı zevkle takip ediyorum. Ekonomiyi anlamaya çalışıyorum, o yüzden size bir sorum olacak: Bu yazınızda bahsettiğiniz emek piyasası koşullarının esnek hale getirilmesinden kastınız nedir?
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Emek piyasası koşullarının esnek hale getirilmesinden kastedilen şey işe giriş ve çıkışların kolaylaştırılmasıdır.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilTeşekkürler elinizi sağlık.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilHocam, iyi günler. İlk tabloda Türkiye/ABD kişi başına GSYH oranını vermişsiniz, yalnız kafama bir şey takıldı, ben IMF'in World Economic Outlook'taki satınalma gücü paritesine göre kişi başına GSYH'yı kıyasladığımda oran çok daha yüksek çıkıyor ve 2001 sonrasındaki artış daha yavaş. Acaba doğru olan SGP'yi de hesaba katmak değil midir? Zira sizin de yazınızda belirttiğiniz gibi kur değişimleri oranı önemli ölçüde etkiliyor. http://i39.tinypic.com/2nh00t5.png
YanıtlaSilSaygılarımla.
İkisi de kullanılıyor. SGP'li olanı kullanmak daha doğru olabilir. Ben, SGPli GSYH ve kişi başına gelir hesaplarını nedense hep gelişme yolundaki ülkeleri "Durumunuz göründüğünden iyi" diye kandırmak için kullandıklarını düşünürüm ve düz GSYH'yı kullanırım.
SilYanıtınız için teşekkürler hocam. Zaten SGP hesaplaması da metodolojik olarak epey sorunlu, yani mal sepetinin kurulması sürecinin vs. birçok istatistiksel defekti var bildiğim kadarıyla.
SilÇok doğru.
SilHocam;
YanıtlaSilOGT'dan çıkabilme noktasında KOBİ'lerin yeri nedir?
Teşekkürler.
www.kobigirisim.net
Hocam açıklamalarınız çok Güzel teşekkür ederim. OGT ile solow büyüme arasındaki ilişkiyi açıklayabilir misiniz rica etsem..
YanıtlaSilhocam merhaba açıklamanız çok güzel ama iki konu da bizi aydınlatmanızı rica ediyorum birincisi konunun
YanıtlaSilteorik kökeni diğer ise OGT neye göre SGP ya da cari fiyat tercihi ya da atlas metodu?
YanıtlaSilEger bir is, okul, fatura, borç veya saglamlastirma kredi ihtiyacim var mi?
Neden daha detayli gitmek, Iletisim (BTLFI)
(bravo_terry_loanfirm@webadicta.org) veya (bravoterry99@yahoo.com)
Veya (+44-7024-049-763) araciligiyla sirket merkez ofisimizle irtibata
Facebook: https://www.facebook.com/bravo.terry.58
hocam yazınız için teşekkür ederim öncelikle , bu konu üzerinde detaylı çalışmak istiyorum önerebileceğiniz kitaplar varsa bilgilendirir misiniz teşekkürler ?
YanıtlaSilYazilariniz cok bilgilendirici hocam. Elinize saglik.
YanıtlaSilBlog'un en fazla faydalanılan yazılarından biri bu galiba. Sanırım Türkiye'de OGT neymiş diye araştıran kişilerin de ilk okuduğu yazı budur. Elinize sağlık.
YanıtlaSilKısa vadeli politikalar bizi bu noktaya kadar getirdi ama geleneksel (Türk işi) yöntemlerle daha ileriye gitmek pek mümkün değil gibi. Orta ve uzun vadede sonuç verecek, hayata ilişkin bakış açılarımızı, yaklaşımlarımızı, alışkanlıklarımızı temelden etkileyecek politikalar şart anlaşılan.
hocam merhaba,
YanıtlaSilsizce gsyh nın usd olarak ölçülmesi ve abd gsyh sine göre oranlama yapılması bizi yanıltıyor olabilir mi, bunun yerine yıllara göre usd-tl paritesi veya satın alma gücü göstergeleri ile enflasyondan arındırılmış rakamların kıyaslanması daha doğru olmaz mı? yani hesaplama bu şekilde yapılsa orta gelir grubuna henüz girmemiş olduğumuz gibi bir sonuca varabilir miyiz? ya da o kadar etkilemez mi ne dersiniz?
hocam, bizde hem tasarruflar çok düşük ve düşük olan tasarrufların reel iktisat tabanında yatırıma dönüşme oranı da düşük. daha çok tüketime dönüşen harcama kümülasyonu fazla!. esasen tasarrufların sanayi yatırımlarına yığılımlarını sağlayacak bir ekonomik model gerekir. bunun yolu da bana göre özelleştirmeler yoluyla ve devleti ekonomiden çekerek kapatılıyor. oysa tasarrufların ekonomide nasıl sermayeleşmesi konusunda merkezi bir planlamanın ve yönlendiricinin olması gerekir. yani kesinlikle neo-liberal politikalarla olmaz bu iş!. olursa işte günümüzdeki gibi ülkemizde hem kıt ulusal tasarruflar hem de yüksek reel faiz bedeliyle ithal edilen dış dünya tasarrufları inşaat gibi katma değeri düşük , kısa vadeli istihdam sağlayan ve döviz harcamalarını daha da palazlayan ve her seferinde daha çok tasarruf açığı yaratarak ekonominin tasarruf yaratma kapasitelerini aşağıya çeken ve rantsal genleşme yaratan bir dar iktisadi tabana yığılımları sonucunda balonlaşan ekonomik yapı ortaya çıkar. ekonomide sektörel bazda karlılık konusunda ve bazı diğer iktisadi açıdan önem arz eden parametrelerde çarpıklıklar ortaya çıkar ve sağlıksız bir büyüme tabanı oluşur.. hocam, bu konuda siz ne dersiniz?. saygılar.....
YanıtlaSilorta gelir tuzağından kurtulmak ürettiğiniz ürünler katma değeri yüksek olan teknoloji ve kalifiye eleman gerektiren sektörler olmalı.İnşaat ve tekstil ile bu tuzaktan asla kurtulamayız.Fason üretimle de olmaz.Ne iş olursa yaparım ile de olmaz.bu eğitim sistemi ile bir adım ileri gidemeyiz.Ürettiğimiz ürünler ile fark yaratmadığımız sürece asgari ücrete talim olmaya mahkumuz
YanıtlaSilKREDİ TEKLİFİ
YanıtlaSilBir kredi ihtiyacınız var mı? Bugün E-posta yoluyla mali yardım için bu borç bize kredi, işletme kredisi, sağlık kredisi, ev kredisi, öğrenci kredi Kartvizit gibi kredi her türlü loanmartloanfunds@gmail.com veriyoruz:
Saygılarımla
Hocam bugün itibariyle yazınızı okumak, ve özet kısmındaki son yorumu "Türkiye 2010 – 2020 arasındaki on yılı 2000 – 2010 arasındaki on yıldan farklı olarak yapısal önlemlere hız vererek geçirmek zorundadır. " okuyarak, 2017'ye kadar yaşananlara bakınca, bu tuzağın daha uzun devam etmesi olasılığını görmüş oluyoruz kanımca. Özellikle son 2-3 yıl içinde ekonomide ortaya çıkan çarpıcı veriler, makalenizde belirtilen önerilerin ters istikametine intikal ettiğini gösteriyor. Umutlanmak ve daha olumlu olmak için gerekçe arıyorum ama, keşke....
YanıtlaSilBu, dört (4) farklı ülkede ABD, Kanada, Birleşik Krallık ve Brezilya'da uluslararası Kredi firmasını işleten, garantili ve devlet tarafından sertifikalandırılmış kayıtlı ve sertifikalı bir kredi şirketidir ve bireylere, şirketlere, kuruluşlara, ticari kuruluşlara ve şirketlere kredi veririz. Tüm dünyadaki her insana. Herhangi bir amaç için bir krediye ihtiyacınız var mı? Mali bir sorunun cevabını mı, finansal çözüme mi ihtiyacınız var SERMAYE KREDİ ANA SAYFA Tüm mali sorunlarınızın çözümüdür, kredilerimiz kolay, ucuz ve hızlıdır. İhtiyacınız olan kredi için bugün bize ulaşın, bütçenize uygun herhangi bir kredi yalnızca% 3 faiz oranında ayarlayabiliriz. Onlara e-posta ile ulaşın: capita.invests@gmail.com
YanıtlaSilMerhabalar Hocam, yazılarınız çok aydınlatıcı, teşekkürler.
YanıtlaSil2017 yılı itibariyle Türkiye'nin orta gelir tuzağı durumu ile ilgili kanaatleriniz de dile getirebilir misiniz lütfen?
Mahfi Bey merhaba,
YanıtlaSilorta gelir düzeyine hiç düşmemiş veya düşmeden kalkınan ülkeler var mı? Bilgi verirseniz çok sevinirim, tşk ve saygılarımla,
Yakın zamandaki kur-faiz-büyüme-enflasyon hareketlerine bakarak bu tuzaktan alt gelir grubuna yaklaşarak kurtuluyor olabilir miyiz? Ayrıca sanayi ürünleri çeşitliliği, ar-ge yatırımı, nitelikli eleman sayısındaki değişime bakarak yeni bir yükseliş trendi gerçekleşirse bir sonraki gelir grubu atlama deneyimiz başarılı olur mu? Son dönem verilere göre tekrar analiz yapabilirseniz bizi çok aydınlatmış olursunuz.
YanıtlaSilNe tuzaklar dönüyor bunlar neki malesef bazı kesimler bazı kişilerin ağzına bakıp duruyor ne derlerse yutuyorlar bunların biran önce aklını başını alarak kendimize gelmemiz gerekiyor çok geç olmadan.
YanıtlaSilHocam türkiye de tüm işsizlerin iş bulduğunu düşünsek türkiyeni Orta gelir tuzağından kurtulma şansı var mı kurtulabilir mi
YanıtlaSilHocam sorum olacakdı
YanıtlaSilDüşük düzey denge tuzağından çıkışın önündeki en büyük engel nedir
Tuzaktan çıkmanın ve tekrar tuzağa düşmemenin yolları nelerdir
Merhaba Türkiye OGT dan yakın zamanda çıkacağına inanmıyorum nedenide 1. Köy enstütilerinin kapatılarak yıllarca ağalık sisteminin cehaletle devam ettirilmesi.
YanıtlaSil2. Kpss çıkarılarak toplumu eğitecek öğretmenlerin alınmaması ve son 20 yıl ve kuşağın kaybedilmesi.
2. Dünya savaşı sonrası yıkılan Japonya ve Almanya örneklerlerinde olduğu gibi eğitimle G7 içerisine. Girmişler.
Biz bu savaşa katılmadığımız taktirde cehaletle olan savaşımızı kazanamayarak şu anda G 20 den de çıkmak üzereyiz.
Domatesi bile ketçap yapıp katma değer kazandırmak için eğitim gerekli. Ürettiği Üzümü yiyerek tüketen ve min. Değer katan bir eğitimsiz tarım toplumundan sanayi devrimini ıskalayarak montaj taşeron batı kölesi sanayi topluluğuna döndük malesef.
Ek Not: Türkiye Nufus yapısı olarak yazıda belirtilen 6 gelir yapısına ve sınıfada ev sahipliği yaparak tam bir kast sistemi şekline evrilmiştir.
Saygılar.
Hocam çok değerli bilgilendirmeleriniz için teşekkürler. Bu konuda birçok yazı okudum. Ancak konuya ilişkin olarak daha çok spor spikeri gibi yaklaşıldığını gördüm. Malumuali, spor spikerleri herşeyin olup bittiği maçla ilgili pozisyon değerlendirmesi yaparlar, çoğunlukla da hakeme eleştirilerde bulunurlar. Lakin, geleceği şekillendirecek böylesi önemli bir konuda, yorumun ve hatta eleştirilerin ötesine geçip, soruna ilişkin çözüm veya çözümlere odaklanmamız gerekmez mi? Artık herşeyi Keynesyen modele bağlayıp, herşeyde Keynes'i günah keçisi yapmaktan vazgeçelim. Keynes kendi döneminde sorumluluğu üstlendi ve dönemine ilişkin çalışmalar yaptı. Sorumluluğu artık günümüz ekonomisyenlerinin devralması gerekli. Zira her sorunun - diğer dönemlerden bağımsız olarak - kendine ait dönemi, sebepleri, coğrafyası, kişileri ve diğer unsurları var. Ve Keynes bunları da bilmek ve hatta tahmin bile etmek zorunda değildi.
YanıtlaSilBence bu sorunun çözümü var... Ama bunun için enflasyon, kur ve faiz yerine öncelememiz gereken başka hususlar var. Zira sel geldiğinde suyun tuzlu mu tatlı mı olduğuna bakılmaz, hatta çamurlu olup olmadığına da bakılmaz. Sel geldiğinde öncelikli hedef, selin tahribatının giderilmesi, sonraki sellere yönelik tedbir alınması ve mümkünse bir daha sel olmamasının sağlanmasıdır. Kısaca tahkimatın yapılması ve sonrasında sağlam tutulmasıdır. Yani sel suyunun tadı ve çamuru gibidir burada kur, enflasyon ve faiz. Daha uygun bir ifade ile - orta gelir tuzağıyla mücadele açısından bakıldığında - kur, enflasyon ve faiz tali unsurlardır.
Hocam engin bilgilerinizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum. Benim aklıma takılan soru şu oldu: Sizce Yüksek Gelirli Tuzaktan eşanlı uygulanacak olan sıkı para politikası ve genişlemeci maliye politikası ile çıkılabilir mi? Cevabınız için şimdiden teşekkür ederim.
YanıtlaSil