Otomatik Stabilizatörler ve Türkiye'deki Durum
Başlıktaki otomatik sözcüğünü
Türkçe’de “kendiliğinden, kendi başına”, stabilizatör sözcüğünü “dengeleyici”
olarak karşılamak mümkün. Buna göre otomatik stabilizatörün anlamı "kendiliğinden
denge sağlayıcı (mekanizma)” oluyor.
Bu deyim daha çok kamu maliyesi ve
maliye politikasında geçiyor. Enflasyon, deflasyon, durgunluk, daralma gibi
ekonomik sıkıntı ya da krizlerde bunalımın daha da büyümemesi için kendiliğinde
devreye giren bazı düzeltici mekanizmaları anlatmak amacıyla kullanılıyor.
Otomatik stabilizatör olarak
kullanılan uygulamalara biri kamu harcamaları yönünden öteki de kamu gelirleri
yönünden iki örnek vereyim. Ekonomide durgunluk ya da daralma başladığında kârlar
düşmeye ve dolayısıyla maliyet denetimi nedeniyle işten çıkarmalar da artmaya
başlar. Ekonomide başlayan talep düşüşü işten çıkarmaların artmaya başlamasıyla
hızlanır. Çünkü işsiz kalanlar gelirden mahrum kalınca harcama da yapamazlar ve
talep daha da düşer. Bu durumda ekonomideki daralma daha da hızlanır. İşsizlik
sigortası bu bozulmayı frenleyecek bir düzenlemedir. Eğer ülkede işsizlik
sigortası uygulaması varsa işsiz kalan insanlar bu imkândan yararlanmaya ve
çalıştıkları dönemdeki kadar olmasa da belirli düzeyde harcama yapacak bir
işsizlik sigortası ödemesi alırlar. Bu paraları harcadıkları için de talep
daralmasındaki hızlanmayı frenlemiş olurlar. İşsizlik sigortası kimsenin ek bir
karar almasına gerek kalmadan devreye girer ve ekonomideki daralmayı frenleyici
biçimde otomatik stabilizatör görevi yapar.
Vergide uygulanan oranlar yani vergi
tarifesi başlıca iki biçimde olabiliyor: Düz tarife, artan oranlı tarife
(müterakki tarife.) Eğer gelirin tutarına bakılmaksızın aynı tarife
uygulanıyorsa buna düz tarife deniyor. Düz tarife yönteminde vergi oranı örneğin
yüzde 20 ise geliri 100 TL olan da 50.000 TL olan yüzde 20 oranında gelir
vergisi öder. Gelirin tutarı arttıkça vergi oranı artıyorsa buna da artan
oranlı tarife deniyor. Örneğin 10.000 TL gelire yüzde 10, sonraki 10.000 TL'lik
gelire yüzde 15, sonraki 10.000 TL gelire yüzde 20 ve sonraki bölümlerin
tamamına yüzde 30 vergi oranı uygulanıyorsa artan oranlı tarife söz konusu
demektir. Dünya uygulamasında genellikle artan oranlı (müterakki) tarife uygulanır.
50.000 TL yıllık geliri olan bir kişi düşünelim. Vergi tarifesi düz oranlı ve
yüzde 20 olsun. Bu durumda bu kişinin yıllık belir vergisi 10.000 TL olacaktır.
Ekonomide daralma olduğunu ve bu kişinin gelirinin 30.000 TL'ye düştüğünü
varsayalım. Bu durumda yıllık vergisi 6.000 TL’ye düşecektir. Aynı ekonomide
yukarıda verdiğimiz örnekteki gibi artan oranlı tarife uygulanıyorsa 50.000 TL
gelirden toplam 10.500 TL gelir vergisi alınacak demektir (İlk 10.000 TL’den
1000 T, ikinci 10.000 TL’den 1500 TL, üçüncü 10.000 TL’den 2000 TL ve geri
kalan 20.000 TL’den 6000 TL olmak üzere toplam 10.500 TL.) Kişinin geliri
30.000 TL' ye düştüğünde artan oranlı tarife geri çalışır ve ödeyeceği vergi
tutarı 4.500 TL'ye düşer. Oysa düz oranlı tarifede bu miktar 6.000 TL oluyordu.
Artan oranlı tarifede gelirdeki düşüşe paralel olarak kişi daha az vergi
ödeyeceği için harcamalarında düşüş olsa da düz oranlı tarifedeki kadar olmaz.
Bu, vergi tarifesinin getirdiği bir otomatik stabilizatördür, kimsenin ek bir
karar almasına gerek kalmadan uygulamaya geçer ve sistemdeki bozulmanın daha
ileri gitmesinde fren görevi görür.
Türkiye 2012 yılında yavaşlayan bir
ekonomik görünüm içinde bulunuyor. Talep düşüyor, ekonomi nin büyümesi yavaşlıyor. Buna
karşılık işsizlik oranı artmak bir yana azalıyor, yani işsizlik sigortasının
bir otomatik stabilizatör olarak devreye girmesine gerek bulunmuyor. Gelir
vergisine baktığımızda orada da artış görülüyor. Yani orada da otomatik
stabilizatöre gerek bulunmuyor. Türk vergi sisteminin ağırlığı KDV ve ÖTV gibi düz
tarifeli dolaylı vergilere dayanıyor. Talep düştüğünde düşen harcama miktarına
paralel olarak bu vergilerin oranı da düşmediği için bu vergilerin otomatik
stabilizatör olarak çalışması söz konusu değil. Eğer ileriki aylarda işsizlik
oranı artarsa o zaman işsizlik sigortası devreye girerek otomatik stabilizatör
görevi görmeye başlayabilir. Buna karşılık Türkiye'de gelir vergisinin genel
vergi toplamı içinde payı oldukça düşük olduğu ve dolaylı vergilerin böyle bir
işlev görmesi söz konusu olmadığı için vergi tarafının otomatik stabilizatör
işlevi yapması zor görünüyor.
Büyümenin düştüğü bir ortamda
otomatik stabilizatörlere ihtiyaç olmayacak bir görünümün varlığı önemli bir
şanstır. Buna karşılık böyle bir ortamda bütçe açığını düşürmek için vergilerin
artırılması doğru bir yaklaşım gibi durmamaktadır.
Merhabalar Hocam
YanıtlaSilYazınız için ayrıca teşekkürler
Düz tarifeli dolaylı vergileri en doğru şekilde azaltmanın nasıl mümkün olacağı?(sadece gelir vergisi mi) ve Dünya'da düz tarifeli dolaylı vergilerin asgari seviyede olan ülkeler hangileridir?
Teşekkürler
Teşekkür ederim.
SilBizde dolaysız vergilerde kayıp, kaçak, istisna ve muafiyet çok yaygın. Yani vergi oranlarını artırmadan bunların üzerine gidilerek dolaylı vergileri hiç değiştirmeden yapıyı düzeltmek mümkün.
Dünyadaki düz tarifeli vergilerle ilgili bir istatistik bende yok. Ama OECD ülkeleri içinde dolaylı vergilerin GSYH içindeki paylarını gösteren istatistiklere şu linkten ulaşmak mümkün: http://www.gib.gov.tr/fileadmin/HTML/VI/OECD11.htm
Dolaysız vergilerin payının artırılması, vergi sisteminin reforme edilmesi tıpkı anayasa yapım süreçlerinde olduğu gibi toplumsal konsensüsü gerektiriyor. Dünyadaki birçok maliyecinin kabul ettiği gibi eğer harcamaları ve servet değişimlerini denetleyemiyorsanız veya devlet böyle bir denetim sopasını halka gösteremiyorsa, halka "vergi korkusu" salamıyorsa vergi reformu yapamazsınız. Halkımız kendisinin, eşinin, çoluğunun, çocuğunun harcamalarına ve servet değişimlerine dayanarak yapılacak vergi tarhiyatlarına hazır değil. Böyle bir uygulamayı özel alanına müdahale sayan yüz binlerce insan var. Ekonomi şöyle sağlam bir duvara toslayacak da öyle dank edecek kafalar. Üstad, en başta siz hazır mısınız? Alelade bir vergi memurunun tüm servet değişimlerinizi ve harcamalarınızı bir bilgisayar ekranında birkaç tuş tıklatarak görebilmesine hazır mısınız?
YanıtlaSilDoğru söylüyorsunuz. Halkımız hazır değil. Hiçbir zaman da olmadı zaten. Bana gelince ben hazırım.
SilHocam, yazınızda vergi ödemeleri ve işsizlik sigortası üzerine "denge" kurmayı anlatmışsınız.Paragraf 4 teki vergi tarifleri dengesinden sonra İşsizlik konusa değinmişniz.(İşten çıkarma)Ekonominin getirisine göre ödenen vergi ile işten çıkarma arasında bağlantı kurabilir miyiz? Ekonomik daralmaya göre az kazanan az vergi ödeyeceğinden işçinin durumunda değişmeyebilir mi? (işten çıkarma gibi) (Yinede ekonomiden dolayı İşçi çıkarma konusunda işverenin özel şartları hariç)
YanıtlaSilİşten çıkarılan kişi ücret değil muhtemelen ücretinin oldukça altında bir işsizlik sigortası almaya başlayacağı için alım gücü yok olmaz ama düşer yani işçinin durumu değişir.
SilHocam yine güzel bir yazı olmuş elinize sağlık...Üniversitede vergi teorisi ve maliye politikası dersi adı altında bu konuya çok değindik. Özellikle dolaysız verginin ağırlığının giderek azalması ve haliyle gelir dağılımı adaletinin orta halli ve fakir kesimin aleyhine bozulması sürekli dile getirilir. Bugün ülkemizde tarım sektöründe çalışanların marjinal verimliliği sıfır deniliyor yani teori de bize öğretilen bu. Bugün baktığımızda fındık üreticilerinin sorunları var, sebze ve meyve üreticilerinin dönemsel olarak sıkıntıları oluyor hele de güneydoğudakilerin ve en önemlisi türkiye gibi bir ülkede hayvancılık sektörü son yıllarda büyük zarar gördü. Bugün devlet eli ile girişim azaltılıp özelleştirme faaliyetlerine ağırlık veriliyor fakat bunun yanında destekleme alımları azaltılıyor hükümet serbest piyasa şartlarına uyum sağlamasını mı istiyor çiftçilerin? Yani bugün kırsal kesimden şehre göç edenlerin çoğu işsizlikten göç ederken mahsulünü ve hayvanını satamayan üreticilerin sağlam temelli bir destek politikasına ihtiyacı yok mudur...Otomatik stabilizatörün en önemli iki aracından biri tarım destek alımları son yıllarda biraz aksatılmadı mı hocam sizce ?
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Kanımca tarımsal destekleme tam olarak bir otomatik stabilizatör değil. Çünkü orada bu alımın yapılmasına, alım miktarına ve fiyatına karar verilmesi gerekiyor. Yani bu kendiliğinden işleyen bir mekanizma değil. Öteki konu yani desteklemenin azalmasıyla tarımsal üretimin düşmesi ve hayvancılığın azalması konusunda tümüyle haklısınız. Dünyada birçok ülke bu konularda destekleme alımı veya fiyatlaması yaparken bizim bu alanları ihmal etmeye başlamamız sonuçta tarımsal üretimimizin düşmesine ve hayvancılığımızın çok gerilemesine yol açtı.
SilHocam, Türkiye'de Özal hükumetiyle ciddi bir sanayi hamlesine gidildi. Hatırlarsınız birçok güçlü iş adamımızda sanayi hamlesini destekledi.Ama kimsenin aklına tarımda sanayileşmede gelmedi.Bu 90 ların ortasında durma 2000 lerde gerilemeye gitmesine yol açtı ve bugünkü durum malum. Mesela pamuk bilgim olduğu için söylüyorum. Yurt dışından ithal etmeye başladık ve hakikaten bize pahalıya patladı. ( Yunanistan yıllarca bizim sayemizde batmamış olabilir espri)Tarımda ve belkide yapılması gereken otomatik stabilizatör VOB borsası. Biliyorsunuz İzmir'deki. Fakat o bile hatırlarsanız daha öncede yazmıştım ağırlıklı pamuk ve üzüm(kuru) için kuruklmasına rağmen rağbet yok. Sadece dolar ve euro için yatırımcılar işlem yapıyor.Bu yüzden genişletilmedi.Dar kaldı. Tabi kastedilen tarlayı ekip biçen çiftçiler. Onlar oyuncu değil.Ama sıkıntı yaşan yatırımcı çiftçiler devlet desteklemesiyle bu yola başvurabilir ama o da yok.Dolasıyla bana en önemli kaynağımız olan tarım sektörümüz kötü durumda.
Silhocam keynes'ten alıntı (istihdam fonksiyonu iii.bölüm) :
YanıtlaSil"efektif talep yetersiz olduğunda, mevcut reel ücret düzeyinden daha düşük bir reel ücret düzeyinde çalışmak isteyen işsizlerin olması anlamında eksik emek istihdamı söz konusu olacaktır. bu nedenle, efektif talep arttığında, reel ücret mevcut reel ücrete eşit ya da söz konusu ücretin altında olsa da, istihdam, mevcut reel ücret düzeyinde emek fzlalığı kalmayıncaya kadar yani parasal ücretler fiyatlardan daha hızlı artmadıkça (bu noktanın ötesinde) çalıştırılabilecek kimse (ya da emek saati) kalmayıncaya kadar artar. bir sonraki sorun, bu noktaya ulaşıldıktan sonra, harcamalar artmaya devam ederse ne olacağının düşünülmesidir.
.....
bu noktaya kadar, veri sermaye donanımıyla daha fazla emeğin istihdam edilmesiyle ortaya çıkan azalan getiri, azalan bir reel ücretle çalılmayı kabul eden emekle dengelenmiştir. ancak, bu noktadan sonra, bir birim emek istihdamı için, ürün miktarının artmasını sağlayacak bir "TEŞVİK"in olmasını gerekli kılacaktır. buna karşın ilave bir birim emek istihdamı, ürün miktarını azaltacaktır. bu nedenle, dengeyi sağlayan koşullar, ücretlerin ve fiyatların ve dolayısıyla da karların harcamalarla aynı oranda artmasını gerektirir ve çıktı ve istihdam hacmi de dahil olmak üzere, 'gerçek' durum her halükarda değişmeden kalır. demek ki, kaba paranın miktar teorisinin (hız, gelir hızı biçiminde yorumlanarak) tam anlamıyla sağlandığı bir duruma ulaşmış oluyoruz. zira çıktı değişmemiş ve fiyatlar MV'yle aynı oranda artmıştır.
bununla birlikte, bu sonucu fiili duruma uygularken insanın aklına gelebilecek belli sınırlar bulunmaktadır.
1) artan fiyatlar girişimcinin, en azından belli bir süre, ürün cinsinden ölçülen bireysel karlarını maksimize edecek düzeyin ötesinde istihdam artışı sağlaması hususunda yanılgıya düşmesine neden olacaktır. zira girişimciler, para cinsinden artan satış gelirlerinin artan üretimin bir sinyali olarak değerlendirme alışkanlığındadır. öyle ki, bu politikanın sağladıı avantaj gerçekte sonlansa da bu politikayı sürdürebilirler. yani yeni fiyat geçerli olduğunda marjinal kullanım maliyetlerini eksik tahmin edebilirler.
belki de, enflasyon ve deflasyon arasındaki açık bir simetride pek karışık bir durum söz konusu değildir. zira tam istihdam için gerekli düzeyinin altında bir efektif talep deflasyonu fiyatlar kadar istihdamı da azaltacaktır. bu düzeyin üzerinde meydana gelen bir efektif talep enflasyonu ise sadece fiyatları etkileyecektir. bununla birlikte, bu asimetri, istihdam edilen miktarı, marjinal külfetinden daha düşük bir reel ücret düzeyinde çalışmayı reddeden emek söz konusu olduğu halde, bu istihdam miktarının, marjinal külfetinin daha büyük olmayan reel ücret düzeyinde sunulan emek konusunda ısrar etme durumunda olmaması gerçeğinin bir yansımasıdır."
hocam biraz uzun oldu ama konu ile alakalı olduğunu düşündüm.
bir de 3 ekim tarihli ege cansen'in yazısında, hayek'e göre; "ekonomiye müdahale edilirse, mevcut krizi derinleştirip, çıkacak olan esas krizi ötelemesinden" bahsetmiş.
bu konuda yorum yapmak ister misiniz?
(bu iktisat ne çılgın bir şey. içinde insan olunca salt bilim olamıyor. kesin kuralları konulamıyor.)
Merkezinde insan olan bütün bilimler böyledir. Fizik bilimlerde böyle bir sorun olmaz çünkü beklenti faktörü söz konusu değildir. Bir makine yaparsınız düğmeye basarsınız ya çalışır ya da çalışmaz. Makinenin beklentisi olmaz. Olmaz ekonomide bir karar alıp uygulamaya koyduğunuzda insanlar bu aldığınız kararın yararlı olmayacağına inanıyorsa o karar hiçbir işe yaramaz. Keynes kriz hallerinde devletin müdahalesi olmadan beklentilerin değişmeyeceğini söylerken, Hayek bu müdahalelerin krizi derinleştirmekten başka işe yaramayacağını savunuyor. İkisinin de haklı olduğu taraflar var. Çünkü farklı olaylara göre karar veriyorlar. Eğer yanlış müdahale ederseniz yanlış sonuçlar alınması söz konusu olabilir. Doğru müdahale ise doğru sonuçlar getirebilir. 1929 bunalımına müdahale edilmeseydi işler kendiliğinden düzelir miydi diye sorarsak bu tartışmayı test etmiş oluruz. Bir süre müdahale edilmeden beklenmiş ve hiçbir düzelme olmamış olduğunu biliyoruz.
SilBen bu tartışmada Keynes'in haklı olduğunu düşünüyorum. Ama bu müdahale işi kriz halleriyle sınırlı olmalı. Yani Keynesyen politika sürekli bir müdahale politikası haline getirilmemeli.
Üstad krizin çözümü o kadar basit ki. Vereceksiniz enflasyonist coşkuyu, borcu eriteceksiniz. Çünkü bu kadar borç normal yollarla ödenmez. Özel sektör borcu erimeden de kalıcı toparlanma başlamaz. Sonrasında dezenflasyon ve yeni bir özel sektör borçlanma süreci, tamamdır işte. Fakaaaat, böyle bir süreç birilerinin (en başta merkez bankaları ve onları yöneten bankacılık kartelleri) hanedanını dağıtır, kredibilitesini yok eder. Siyasi dengeler bozulur. Zaten asıl mesele de orada.
YanıtlaSilMakro hedefler ve araçlar ne yazık ki çelişkiler içeriyor. Borcu ödemek için para basarsanız enflasyon azıyor ve o zaman da faiz alıp başını gidiyor. Sonra da dezenflasyon politikası uygularsanız sistem çöküyor. Bu kadar şoka dayanamıyor.
Silhocam merhaba üçlü çıkmaz ile ilgili yazınızı nasıl bulabilirim..?
SilÜçlü çıkmaz konusunda yazım yok. Üçüz açık konusunda yazmıştım.
Silserdar kelleci
YanıtlaSilbütçe açığını dengelemek için vergileri artırmaktan başka çare var mı?ithalat vergisinden alamadığını dengelemek zorunda değiller mi?yok tersini seçerlerse cari açık artacak
Yüzde 3 ü geçmeyecek bütçe açığını kapatmak için ekonominin yavaşladığı dönemde alınan vergi ekonomiyi daha da yavaşlatabilir.
SilSerdar Kelleci;
SilMahfi Bey öncelikle yukarıdaki üslubumun tamamen soru sormaya(konu bilmemezlik) yönelik olduğunu bilmenizi isterim, çünkü kendi yazdığımı okuyunca açıkçası üzüldüm.(yanlış anlaşılmaya çok müsait olduğu için)
Ben sadece az olan bilgi birikimimle bir çözümsüzlük olarak gördüm bütçe açığını. Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık misali. Bu yüzden affınızı istirham ederim.
Bir de anlamadığım bir konu oldu bu hafta. M.b. fazi indirimine gitti. Bankaların beklediği bir faiz inidirimiydi bu; ancak bankalar şimdi açıklama yapıyor evet faiz indirimi geldi ancak enflasyondan dolayı bu faiz inidirimini kredi oranlarında çok fazla hissedemeyeceğiz şeklinde. Sonuçta 1.5 puanlık bir indirim geldi.Mevduat fazilerine yansıyan bu faiz indirimi kredi faizlerinde neden yaşanmıyor? Faizler indi ekonomiyi canlandırmak için ama enflasyon arttı bütçe açığını kontrol etmek için. Bankalar kredi faizlerini indirmedi. Sonuç; sadece enflasyon olarak gördüm. Belki çok amatör bir yorum ama inanın çıkamadım işin içinden.
Estağfurullah. MB nin faiz indiriminin mevduata yansıması bankaların MB den yaptığı fonlamanın maliyeti azaldığı için oldu. Yani daha ucuza alternatif kaynak bulunca mevduat faizini indirdiler. Mevduatların ortalama vadesi 35 gün. Oysa kredilerin vadsi 1 yıl. Yani kısa vadeyle borçlanïp uzun vadeli kredi veriyorlar. Bu durumda da kredi faizlernin duşmesi zaman alıyr.
SilHocam yazınızı okuduktan sonra ve özellikle yorumlar içinde sunduğunuz linkte bulunan gib.gov.tr deki istatistikleri incelediğimde hem daha fazla aydınlandım hemde daha fazla kafam karışıtı, affınıza sığınarak bir kaç şey sormak istiyorum.
YanıtlaSilOECD ülkeleri kişi başı vergi gelirlerini görünce ülkemizin gerçek sorununu anlıyorsunuz sanki (Gelir yok!)
Şöyleki; 2009 rakamlarına göre kişi başına düşen vergi gelirleri
Almanya:$15.035
Japonya:$10.697
Yunanistan:$8.694
Türkiye:$2.093(2000 yılında $1.004)
Kurum Gelirleri Üzerinden Alınan Vergilerin Toplam Vergiler İçindeki Payı;
Almanya:%3,6
Türkiye:%7,7
Vergi Gelirlerinin Ana Başlıklar İtibariyle Toplam Vergi Gelirleri İçindeki Payı;
Almanya (Gelir ve Kar:%28,9 - Mal ve Hizmet:%29,7)
Türkiye (Gelir ve Kar:%24,1 - Mal ve Hizmet:%45,7)
Şimdi takıldığım sorular şunlar;
Kurumlardan alınan verginin payı Türkiyede daha fazla, demek ki kurumlardan vergi toplayabiliyoruz. Kazançtan alınan vergi Almanyaya oranla yaklaşık %5 civarında düşük ama tüketimden alınan vergi %15 yüksek, yukarda belirtmediğim Sosyal Güvenlikteki Vergi Gelirleri %14 (%38-%24) eksiğimiz var, oda istihdam teşvikleri olarak kabul edilebilir.
Sosyal Güvenlik Primi Hariç Toplam Vergi Gelirlerinin GSYH İçindeki Payı:
Almanya:%22,9
Türkiye:%18,6
ABD:%17,6
Teknik olarak aslında daha az oranda vergi almıyoruz.Ancak
Almanyanın vergi geliri; 1.231.396 M$
Türkiyenin vergi geliri; 151.706 M$
10 kat daha fazla vergi toplayabiliyorlar.
Onlar 15.000$ toplarken biz 2000$ kişi başı ancak vergi toplayabiliyorsak daha az kazanıyoruz ve daha az vergi toplayabiliyoruz diyebiliriz, Almanya kişi başı gelir yaklaşık $35.000 bizde ise $10.000.
750 B$ GSMH varken bile vergi geliri üretemiyor olmamız, Kişi başı GSMH nın düşük olması diyebilirmiyiz?
Sanki nüfusumuz 74 Milyon değilde 45 Milyon olsaydı, daha fazla vergi gelirine sahip ve daha zengin bir ülke olabilirdik, Gelir aynı kalırsa :).
Sizce kişi başı vergi gelirlerinde ki düşüklüğün sebebi kobilerin kar edemiyor olması ve kişisel servetin oluşmaması ve dolayısıyla kişisel gelir vergisi toplama zaafiyetimiz olabilirmi?
G.Kore yakalış 4.000$ vergi topluyor kişi başı ve milli geliride çok yüksek. Ben G.Korenin vergi gelirleri ile şikayet ettiğini hiç duymadım. Sizin yorumunuz nedir?
İspanyada kişi başına düşen vergi geliri $9.770 ve borç sarmalından kurtulamıyorlar. Bu işin doğrusu sizce nedir? Çok vergi toplamak mı(Doğru harcamadıktan sonra!) yoksa G.Kore gibi az vergi ile ekonomiyi sürekli büyümeye teşvik etmek midir?
Şirketler kar ediyor olsalar bile kar payı dağıtmadığınız sürece kişisel gelir elde etmemiş oluyorsunuz ve kazanmadığınız için vergide vermiyorsunuz. Ancak şirket kasası kişisel kasamız olursa şirketin içi dışarıya doğru boşalıyorsa ne şirket vergi verir nede hissedarlar. Devlet ne yapar stopaj icad eder ve senden her halikurda vergisini alır.
Bana öyle geliyorki biz bu işi zor çözeriz, G.Kore gibi $4000 a getirebilirsek ki bence çok sağlıklı bir durum önüümzüdeki 15-20 hedef ancak bu rakam olabilir.
Aslında her şey zenginlikle ilgili değil mi? Firmalar kar eder çalışanlara, hissedarlara dağıtır ve onlarda vergilerini verir. Kar yoksa hiç bir şey yok. Tabikii devlet denetimi çok iyi yapacak!
Gördüğünüz gibi kafam çok karıştı işin içinden çıkamadım. Son olarak siz vergi gelirlerini artırmak için ne yapardınız?
Sabrınız için teşekkür ederim.
Ben tam tersini düşünüyorum. Bunları tartıştığınıza göre kafanız daha berrak hale gelmiş. Karışık olan konu. Doğru yolda gidiyorsunuz. Dolaylı ve dolaysız vergilerin hangisinin daha adil olduğu, hangisinin daha kolay toplandığı gibi üstünlük ve zaaflarını tartışmakta yarar var. Buna göre ağırlığın hangisine verilmesi gerektiği düşünülebilir.
SilYorumlarınız için teşekkür ederim. Bu konuda sadece bizde değil gelişmiş ekonomilerde bile ciddi sorun ve eleştiriler mevcut. ABD den bir örnek vermek istiyorum. California'da federal hükümetin uygulayacağı % 50 ye kadar artabilecek emlak ve dolaylı vergilerin artışıyla ilgili ciddi eleştireler bulunmakta, bu konuyla ilgili bir site yapmışlar www.taxballoon.com adında ve 2013 te ne kadar fazla vergi vereceğinizi heaplayan bir internet sitesi. Posta koduna sandiego için 92101 girebilirsiniz.
SilGelişmiş ekonomilerin şöyle bir avantajı var, gelir vergisi toplayabildikleri için dolaylı vergi alabilme özgürlükleri olmasıdır. Bizimse malesef gelir vergisini artırma yada yeni icaatlar yapmaktan başka çaremiz yok.
Aslında ben güçlü para birimi ve olabilecek en düşük vergi oranlarının sürdürülebilir kalkınma için ideal ortam yarattığını düşünüyorum. Bu konuda sizin fikriniz nedir?(Uygulamasının hemen olamayacağı ve bir çok dengenin sağlanması gerektiğini biliyorum.)
Güçlü para birimi içeride ne kadar güçlü olduğu meselesiyle ilgili. Yani eğer enflasyon sorunu çözülmüşse paranın dış değerini güçlü tutmakta bir sakınca yok. Vergi oranlarının düşüklüğü meselesi de vergi tabanının ne kadar yaygın olduğu ve vergi dışılığın derecesine bağlı. Eğer böyle bir sorun minimum düzeye indirilmişse vergi oranları düşük tutulabilir.
Silhocam peki otomatik stabilizatörlerin dünyadaki genel durumu hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? özellikle birkaç örnekle.
YanıtlaSilsanki ödev sorusunu hocaya yaptırıyor gibi olmuş sorun
SilHocam merhabalar. Sabit oranlı vergileri otomatik stabilizatör olarak kabul edebilir miyiz? Bir de faizleri?
YanıtlaSilHocam toplam vergiler içinde dolaylı vergilerin dolaysız vergilere göre payının artması vergi sisteminin otomatik stabilizatör gücünü arttırır mı azaltır mı?
YanıtlaSilhocam ben en önemli otomatik stabilizatörün enflasyon olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki tüm insanların ücretleri 2 katına çıkartılsa artan suni satınalma gücünün zaten kıt olan kaynaklar üzerindeki yıkıcı etkisini düşünürsek enflasyona olan bakış açımız değişecektir.Enflasyon paranın değer kaybetmesi olarak tanımlansa da bence paraya gerçek değerini veren enflasyondur.Devletin tüm insanlara 100.000 tl para basıp dağıttığını düşünelim.Enflasyon gerçeği olmasa başta çok güzel görünen bu zenginlik sonrasında tüm piyasaların alt üst olmasına neden olacağını siz benden daha iyi bilirsiniz.
YanıtlaSilHocam bu konuyu tekrar gündeme getirmek gerekir mi?
YanıtlaSil